@sadecebiryazar
|
Mirza Alparslan Soykan Tuğrul'u oturduğu çay bahçesinden alıp oradan biraz uzaklaştıktan sonra gece olduğu için boş olan yolda durmuştu Demirkan. Sabredememişti. Arabadan inip Tuğrul'un yakalarından tuttuğu gibi arabadan indirmişti. Tuğrul daha ne olduğunu anlayamadan yüzüne art arda yumruklar yemişti. Karşımda ki görüntüye zor dayanırken gözümün önüne Eslem Feza'nın dudağında ki yara geliyordu. Tam gideceğim Tuğrul'un yanına, bu sefer de aklıma Feza'ya verdiğim söz geliyordu. İkilemde kalmıştım. Abilerini tutmam gerekirken daha da kötülerini ben yapmak istiyordum Tuğrul'a. Tuğrul, Demirkan'dan ne kadar kurtulmaya çalışsa da olmuyordu. Demirkan'ın yumruğuyla yere düştüğünde hızla kendini toparlayıpayağa kalktı ve geri çekildi. "Ne oluyor lan?" Dedi Tuğrul "Ne oluyor, güzel soru. Harbiden ne oluyor Serhat?" Dedi Demirkan. Bu hallerini iyi bilirdim, kafası attımı Feza'ya pamuk abi olan o adam en sert kayaya dönüşüyordu. "Bilmem, ne oluyor? Bence bunu bize Tuğrul açıklayabilir, değil mi Tuğrul?" Dedi Serhat, sinirden kudurduğuna eminim ama bu sakin tavırları her zaman yerindeydi. "Neyi, ne diyorsunuz siz, delirdiniz mi?" Her birimiz de gözlerini gezdiriyordu. "Biz delirmedik ama sen bir kıza el kaldıracak kadar delirmiş olmalısın Tuğrul." Dedim bende "Yok, yok öyle demeyelim, deliye ayıp olur." Dedi Serhat, karşısında ki kişiyi bu alaycıl konuşması ile delirtebilirdi. "Kime el kaldırmışım ben?" Dedi Tuğrul "Lan şerefsiz it. Sen benim kardeşime el kaldırıyorsun, birde kime el kaldırmışım diye mi soruyorsun?!" Demirkan, Tuğrul'un üstüne gittiğinde önüne geçtim. "Çekil, geberteyim şunu." Dedi Demirkan "Söz verdim, yeter bu kadar." "Çekil, Mirza." Dedi tekrar "Söz verdim Demirkan, ilk defa." Dedim, bakışları bana döndüğünde sinirine hakim olmaya çalışıyordu. Geriye doğru bir iki adım attığında bende rahatladım. "Ben Eslem'e bir anlık sinirle vurdum." Tuğrul'un dediğiyle, daha demin Demirkan'ı tutan ben, bir hışımla Tuğrul'a kafa attım. "Sana ne oluyor lan?" Diye bağırdı düştüğü yerden, burnunu tutarak "Bir anlık sinirle oldu, kusura bakabilirsin." Dedim "Mirza, sen önce bir kendini sakinleştir kardeşim." Dedi Serhat yanıma gelip. "Sakinim ben, gayet sakinim." Dedim "Belli oluyor." Dedi beni sırtımdan destekleyerek arabanın yanına getirdi. "Tuğrul, söyle bakalım. Feza ile derdin ne?" "Benim,kardeşimle ne gibi bir derdim olabilir?" Dedi Tuğrul. "Ulan niye vurdun o zaman kıza, gerizekalı?" Dedi Serhat. Hepimiz sinirliydik ama sakin olmamız gerektiğini de biliyorduk. "Erkeklerle konuşurken iyiydi, tokat yiyince mi zoruna gitmiş?" Dediğinde bu sefer Serhat beni tutarken Demirkan yine onun üstüne gitmişti. Tuğrul'un tokat diye adlandırdığı 'tekmeleri' kaç gün boyunca kusturmuştu Cânfezâmı. "Ulan." Dedi Demirkan ve bir yumruk attı. "Şerefsiz." Bir yumruk daha "İt." Bu sefer de kafa attığında Tuğrul'un burnunun kırıldığına emin olmuştuk. "Sen o kız biriyle konuştu diye ona vururken sen kaç kızla konuştun şerefsiz it?!" Hem bağırıyor hemde Tuğrul'a vuruyordu. Ağzı burnu kan olmuştu Tuğrul'un. "Erkeksin diye her boku yiyebileceğini mi düşünüyorsun?!" "Demirkan, yeter." "Ne yeter, ne yeter?! Daha beterini hak ediyor." Dedi bağırarak. "Söz verdim, Demirkan." Yanına gelerek havada ki yumruğunu yakalayıp Tuğrul'a vurmasını engelledim. "Şu durum için mi söz veresin tuttu, Mirza?" "Aynen öyle kardeşim." Dedim kolundan tutup Tuğrul'un üzerinden kaldırdım ve Serhat'ın yanına götürdüm onu. Tuğrul'un zaten hali kalmadığı için yerden kalkmadı. "Feza, Tuğrul'u görmemeli." Dedim ona söz vermiştim ve doğru düzgün tutamamıştım. "Gelmeyecek zaten, düğünüme gelmeyecek bu." Dedi Serhat Tuğrul'u işaret ederek "Zaten bu halle kendisi de gelmez." Dedi Demirkan. "Konakta görmeyecek mi?" "Görmeyecek, Tuğrul'un çok ağrısı var, odasında kalacakmış. Değil mi Tuğrul?" Dedi Serhat, Tuğrul'a doğru alayla. "Feza'yı götüreceknişsin?" "Evet götüreceğim." "Ne zaman götüreceksin, okulu var?" "Bilmiyorum ama onlar gelmeden götürürüm." "Anladım." "Ee Mirza, sen ne yapacaksın o gidince?" Dedi Serhat. Tuğrul uzağımızda ve yarı baygın olduğu için rahatça konuşuyorduk. "Benim gitmeyeceğini kim söyledi?" "Derken?" Dedi Demirkan "Ne derken?" "Seni orada da görmek istemiyorum." Dedi alayla "Malamıne sanki senin paşa gönlün için geliyorum." "Gelme lan o zaman." Dedi yükselerek ama bu sırada bana Feza'dan mesaj geldiği için onu umursamadan telefonumu açıp sohbetimize girdim. "Feza'dan mesaj geldi ya dünyadan kopar artık." Dedi Demirkan bu durumdan hoşnut olmadığını belirten bir sesle ama bu dediğini de umursamamıştım. ~~~ Cânfezâm: Uyuyamadım Çipe: Bu zamana kadar yazmadığın için uyudun sanmıştım Cânfezâm: Aslında uyumuştum ama rüyamda Tuğrul abimi gördüm Cânfezâm: Korkup uyandım Çipe: Kıyamam ki ben sana cânfezâm Cânfezâm: Ne yapacağımı bilmiyorum ben Cânfezâm: Gitsem bile Tuğrul abim bu olanları babama söyleyecektir ve belki biliyorsundur babam bu konularda baya tutucu Çipe: Allah kahretsin ki biliyorum Cânfezâm: Daha ben seni tanıyamadan babam öğrenirse ne yapacağım? Çipe: Senden önce öğrenirlerse öğrensinler ben sana özümü tanıtacağım cânfezâm Cânfezâm: Sen benim aklımı karıştırıyorsun Çipe: Vardır öyle hallerim Cânfezâm: He yani bu hallerin hep vardı Çipe: Hep varmış ama seninle can bulmuşlar cânfezâm Cânfezâm: Benim uykum geldi Çipe: Uyu sen gülüm uyu Cânfezâm: İyi geceler Çipe: İyi geceler gülüm ~~~ "Ulan ne konuşuyorsunuz, bizi duymayacak kadar?" Dedi Serhat "Birde sırıtıyor it!" Dedi demirkan. Sakince telefonumu kapatıp cebime koydum, onlara baktığımda yüzümde ki sırıtış son buldu. "Ne oldu lan birden, ne bakıyorsun öyle öldürecek gibi?" Dedi Serhat. Her ne kadar Feza'dan güzel söyler duysamda onun uykusunun bölünme sebebi sinirimi ortaya çıkartıyordu. Ve ben Feza'ya verdiğim sözden önce kendime bir söz vermiştim. "Sizi öldürmeyeceğim ama Tuğrul'u öldürmeyeceğimi söyleyemem." "O ne demek lan?" Dedi Demirkan ne yapmaya çalıştığımı anlamayarak. Bir şey demeden arkamk dönüp Tuğrul'un yanına gittim. Yüzünü gördükçe Feza'nın dudağında ki yara geliyordu gözümün önüne. İçimde ki öfke öylesine taşıyordu ki kendimi tutamayıp özellikle midesine doğru tekmeler atmaya başladım. "ULAN BEN BAKMAYA KIYAMIYORUM! NASIL VURURSUN, NASIL İNCİTİRSİN CANINI, NASIL KIYARSIN LAN, NASIL KIRARSIN KALBİNİ ŞEREFSİZ?!" Feza'nın her bir kusuşu için tekme atıyordum. "Dur lan dur, öldüreceksin!" Dedi Serhat ile Demirkan kollarıma yapışmış beni geriye çekmeye çalışıyorlardı. "DUR LAN ARTIK, SÖZÜN VAR UNUTTUN MU?!" Diye bağırdı Demirkan. O bağırınca kendime gelmiştim sanki. Cânfezâmın benden söz isteyen sesi kulaklarıma doldu. "Ağlıyor musun lan sen?" Dedi Serhat. Onun dediğiyle elim yanağıma çıktı ve ıslaklığı net bir şekilde hissediyordum. "Yıllar sonra." Dedim sesim ağladığım ve bağırdığım için çatallı çıkmıştı. "Ulan Mirza, ulan Mirza." Dedi Demirkan ve ensemden tutup sarıldı bana. Yıllar sonra ağlama orucumu bozmuştum, Feza için, cânfezâm için... "Hadi toparlanın, gidelim." Dedi Serhat. Tuğrul'u arabaya taşıdık ve konağa gitmeye başladık. ••• ~~~ Cânfezâm: Günaydın Çipe: Günaydın gül güzelim Cânfezâm: Ben daha yeni uyandım ve yatağımdan çıkasım yok ama bugün Serhat abimin düğünü var Çipe: Yatağından kalk ve üstünde ki kötü enerjiyi at gülüm Cânfezâm: Kötü enerji beni terketmez Çipe: Beni görene kadar Cânfezâm: Seni göremeyeceğine göre?? Çipe: Zamanı geldiğinde görür Cânfezâm: Bakarızz Çipe: Ne demek bakarız??? Cânfezâm: Zamanı gelince bakarız diyorum Çipe: Ne yani sen beni görmek istemiyor musun?? Cânfezâm: Ben öyle bir şey mi dedim Cânfezâm: Zamanı gelince bakarız dedim Çipe: Yani bu zamanı gelince ben istersem görürsün beni diyorsun yani?? Cânfezâm: Bir dakika ya ben bu tuzağa düşmem çipe efendi Çipe: LXJDĞDMDŞJDPDJDPDJDŞ Cânfezâm: Resmen bana benim silahımla saldırdın Çipe: Islak iftira Cânfezâm: Kurudur o ıslak olsa duramazsın Çipe: Ben ıslak demek istiyorum ama Cânfezâm: Bir de ağla istersen Çipe Çipe: Ağlarım sana ne Cânfezâm: Bir prensesle konuştuğumu unutmuşum özür dilerimLXJDPDNDĞDJODNDPDKKD Çipe: KXNDPNDŞDKDPDJDLDKDJLD Cânfezâm: Ben gidiyorum Demirkan abim geldi Çipe: Tamam gülüm yine yazarım ben sana Cânfezâm: Vakit buldukça cevap veririm ~~~ "Alparslan, sen ne yapacaksın böyle, Feza öğrenirse sen olduğunu o zaman ne yapacaksın? Böyle burdan yazmak kolay da-" Serhat'ın söyledikleriyle sözünü kestim. "Kolay mı? Kolay mı sanıyorsun, sevdiğim kız bir adım uzağımdayken ona sarılamamayı, bir kat aşağıdayken yanına gidememeyi, elini tutamamayı. Saç teline zarar gelse kimim de karışacağım diye kendini suçlamayı, kolay mı sanıyorsun kardeşim?" Dedim Serhat'a. Kaç zamandır dolduğum için konu Feza olunca fazlasıyla gergin cevaplar verdiğimin farkındaydım ama yapacak bir şeyim yok. "Sakin ol oğlum. Kötü bir amaçla söylemedim." "Biliyorum ama sakin olamıyorum bu konuda." "Anladım kardeşim, ama bu da geçecek bak sen demedin mi beni kabul edince karşısına çıkacağım ve dediğind göre de kabul etmeye başlıyor." Dedi "Kabul etmeye başlıyor ama beni gördüğünde her şey daha kötü olabilir." Dedim. Bundan fazlasıyla korkuyordum. "Hayırlısı olsun kardeşim." Dediğinde bende tek duam olan şey için "Amin." dedim. "Seninkiler gelecek bugün, biliyorsun değil mi?" "Biliyorum." "Ne yapacaksın? Yıllar sonra göreceksiniz birbirinizi." "Hiçbir şey yapmayacağım, zaten Eslem Feza için Antalya'da bu kadar kaldım. Hele bir gönlünü kazanayım sonrasında gideceğim Diyarbakır'a." Dedim, artık bazı işlere el atmam lazım. "Gitmek istiyor musun, ağalığı almayı hâlâ istiyor musun?" "Yıllardır ne için çabaladım serhat? O toy Mirza'ya yaptıkları ve söyledikleri için her birini pişman edeceğim." "Öfkeni diri tut kardeşim ama kalbini kaplamasına izin verme. Eğer izin verirsen kalbinde olanlara da zarar verirsin." Dediğinde 'kalbimde olanlar' diyerek Feza'dan bahsettiğini biliyordum. "Kalbimdekine öfkenin kırıntısını göstermem, öfkeli nefesimi bile solunan onun yanında." Dedim, o benim en karanlık yolumda, yolumu gösteren rehberim, ışığım olmuştu. "Yapmazsın biliyorum ama yapacağın bir yanlış, onu senden uzaklaştırır." "Biliyorum." Dedim ama bu konu üzerinde daha fazla durmamak için başka bir şey attım ortaya. "Ee senin gelinini kuaföre bırakmayacak mıyız?" "Bırakacağız." "Ee hadi kahvaltı yapıp gidelim." "Ulan dört saatlik uykuyla düğünüme hazırlanıyorum, Tuğrul iti yüzünden." Dedi sinirle "Bence hiç hastaneye götürmek için uğraşmamalıydık." Dedim. Gece sanki Tuğrul'u biz dövmemişiz gibi hastaneye götürmüştük, orada birilerinin Tuğrul'a saldırdığını ve abileri olarak bizi aradığını söylemiştik. Tuğrul hastane polisine ifade vermişti ve o da sözde onu dövenlerden şikayetçi olmamıştı. Tuğrul'un kaburgasında çatlaklar ve burnunda kırık vardı. Bizde ayağımıza bağ olmasın diye hastaneye yatırmıştık. "Çocuğu hastanelik etmeseydin de bizde hastaneye götürmeseydik." Dedi Serhat "Ben ona kötü bir şey yapmadım ki, sadece dinlenmesini sağladım." Dedim sırıtarak. Eserimden gayet memnunum. "Tabi kardeşim tabi." Dedi Serhat "Günaydın." Diyen Feza'mın sesini duyduğumda günüm tamamiyle aymıştı. Ona doğru döndüğümüzde o Serhat abisinin beline kollarını sarıp göğsüne başını koydu. Bu anı yaşamak için ömrümden -ömrümde dahil- her ne istenilirse verirdim. "Günaydın delalamın." Dedi Serhat Eslem Feza'nın saçlarına öpücük kondurdu. "Kahvaltı yaptınız mı?" Dedi abisine bakarak. "Daha değil." "Hadi o zaman, inelim." Dedi sanki dün olanları görmezden geliyordu ya da Demirkan ile konuşmuşyu ve bir daha sormak istemiyordu. "İnelim ama Demirkan nerede?" Dedi Serhat. Ben konuşmalarına girmiyordum çünkü burda oluşumdan rahatsızlık duymasın istiyordum. "Bilmiyorum, telefon geldi ona sonra gitti." Dediğinde Serhat bir şey demedi. Bu sırada merdivenlerden inmeye başlamıştık. "Alparslan abi." Dediğinde üzülmek yerine benimle konuştuğu için seviniyorum. "Efendim Feza?" Dedim dilim Feza diyordu ama kalbim cânfezâm demek için can atıyordu. "Dün için teşekkür ederim." Dedi "Teşekkür etmene gerek yoktu." Dedim "Olsun ben yine de edeyim." Dedi. Her şeyin bir karşılığı olması gerektiğini düşündüğünü her zaman belli ediyordu. "Rica ederim." Dedim ve o da başını sallayıp önüne döndü. Merdivenleri bitirdiğimizde avluda ki sofrayı gördük. "Hayırlı sabahlar." Dedi Serhat masadaki kalabalığa karşı. Burada baya kişi vardı çünkü. Düğün olduğu için Serhat'ın teyzesi -Feza'nın annesi- ve ailesi, halaları gelmişti. "Hayırlı sabahlar oğlum. Hadi hızlıca kahvaltınızı yapın Zilan'ı alıp kuaföre gideceksiniz." Dedi Serhat'ın annesi. "Tamam annem." Dedi Serhat. Annesiyle arasında ki bağ hiçbirimizin annesiyle arasında yoktur. "Ee kimler gidecek kuaföre şimdi?" Dedi "İşte bizim kızları götüreceksin, onların tarafından kızlar gelecektir." Dedi Serhat'ın annesi. Bu sırada Serhat ve Feza yerine oturdu, bende Feza'nın karşısına oturdum. "Anne ben kuaföre gitmeyeceğim." Dedi Feza yanındaki annesine doğru. "Niye?" Dedi annesi fazla ilgilenmeden "Burada hazırlanabilirim." "Niye Eslem? Sende git kızım." Dedi teyzesi "Yok teyze, ben evde hazırlanacağım." Dediğinde Demirkan geldi. "Sen niye gitmiyorsun, güzel kızım?" Dedi kardeşinin yanına oturarak. "Kendim hazırlanabilirim." "Gelin alma olacak, konvoy yapacağız. Katılmayacak mısın?" "Kendi eşyalarımı kullanmak istiyorum abi." "O zaman sen evde hazırlanırsın ben konvoya geçmeden gelir seni alırım." Dediğinde Feza başını salladı. "Oğuz, Tuğrul abib niye sofraya gelmedi?" Dedi Feza'nın annesi Şevin teyze. "Bilmiyorum anne görmedim onu." Dedi Oğuz "Tuğrul Antalya'ya gitti teyze." "Neden, ne oldu, kötü bir şey mi oldu?" Dedi telaşlanarak. "Yok kötü bir şey olması ama işinde bir aksaklık olmuş galiba o yüzden gitti." Dedi Serhat "Doğru diyorsun?" Dedi kötü bir şey olmuş olma düşüncesiyle. "Teyze, kötü bir şey olsa düğün dernek mi kuracağız?" Dedi sorarcasına "Tamam. Bir arayayım ben onu." Dedi ve masadan kalktı. ••• Gelini ve kızları kuaföre bırakıp bizde berbere gelmiştik. Ben arkada otururken gençler ve Demirkan ile Serhat tıraş oluyordu. Bende bu boşlukta cânfezâm'a mesaj attım. ~~~ Çipe: Ne yapıyorsun gülüm?? Cânfezâm: Hazırlanıyorum Çipe: Güzell kolay gelsin Cânfezâm: Teşekkürler Çipe: Ne giyeceksin?c Cânfezâm:  (Elbisenin altın olan yerlerini gümüş olarak düşünün lütfen.) Çipe: Güzelime ne yakışmaz ki çok güzel elbise Cânfezâm: Ne yakışmaz?? Çipe: Benden başkası yakışmaz Cânfezâm: Belki sende yakışmayacaksın nereden biliyorsun?? Çipe: Yakışırım bence Cânfezâm: Ya yakışmazsan? Çipe: Sus ben yakışırım sen karışma Cânfezâm: Peki peki karışmıyorum Çipe: Aferin Cânfezâm: LXNDPDKDĞDJPDDKPK Çipe: Şimdi sen bu kıyafeti giyeceksin ve ben seni göremeyecek miyim? Cânfezâm: Göremeyecek misin? Çipe: Görecek miyim? Cânfezâm: Bilmem Çipe: İlla ki gel buraya gör diyorsun Cânfezâm: Yoo öyle bir şey demedim Çipe: Dedin senin haberin yok Cânfezâm: Deseydim haberim olurdu diye düşünüyorum Çipe: Dedin ve ben geleceğim Cânfezâm: Saçmalama Çipe: Geleceğim Cânfezâm: Hayır gelme Çipe: 2000 kişilik düğünde beni göremeyeceğine eminim Cânfezâm: Ya görürsem? Çipe: Görürsen gel sarıl bana Cânfezâm: Benim hazırlanmam lazım sonra görüşürüz Çipe: Düğünde görüşürüz cânfezâm:) ~~~ "Ulan sırıtık, kalk lan." Dedi Demirkan tepemde dikilirken. "Ne oldu?" Dedim hâlâ sırıtıyordum. Bu inatlaşmalarımızı o kadar seviyorum ki. "Kuzulkurt oldu. Kalk saçını mı yapıyorsun ne yaptırıyorsan yaptır." Dedi Feza'yı sevdiğimi söylediğimde her ne kadar bir şey yapmamış olsa da bir abi olarak kıskanıyordu kardeşini. "Tamam." Dedim ve yerimden kalktım. Boş koltuklardan birine oturduğunda sırıtışımı hâlâ gizleyemiyordum. "Ne yapıyoruz abi?" Dedi berber "Sakalı biraz incelt, bir de saçlarımı fönle, benim işim tamamdır." Dedim sesim fazlasıyla keyifliydi çünkü bende keyifliydim. "Tamam abi." Dedi ve tıraş makinesini sakalıma değdirmeye başladı. "Abi, gülmesen olur mu? Dengesiz kesmeyelim sakalını." Dediğinde aynadan kendime baktım. Ağzı kulaklarında kavramı bende Feza ile can buluyordu. "Yok hiç gülmese olur mu? Bir yerleri eksilir." Dedi Demirkan arkadan. "Mutluyuz işte, daha ne istiyorsun kardeşim?" Dedim sesimi yükselterek, neşeyle. "Kırarım çeneni Alparslan!" Dedi yarı alaylı yarı ciddi. "Eyvallah kardeşim eyvallah." Dedim ve sırıtmamı olduğu kadar söndürmeye çalıştım. Berber tıraşımı ve saçımı yaptıktan sonra çoğumuz hazırdık. "Ben gidip Feza'yı alayım, size yetişirim." Dedi Demirkan ve berber dükkanından çıktı bende peşinden çıkıp kolundan tuttum. "Ne oldu?" Dedi "Ben gidip alsam." Dedim çünkü onu o kıyafetlerin içinde ilk ben görmek istiyordum. "Oldu paşam, çıkın dolaşın istersen birde?" Dedi alayla, bugün ayrı bir kıskanıyordu sanki Feza'yı. "Demirkan, lütfen." Dedim izin vermesi için yumuşak bir tonda. Serhat da berber dükkanından dışarı çıktı. "Ne oldu, niye gitmedin?" Dedi bize doğru gelirken. "Feza'yı, Alparslan almak istiyormuş." Dedi "Demirkan, güvenmiyor musun kardeşim bana? Sadece evden alıp yanına getireceğim." Dedim "Demirkan, bırak gitsin, sen bana lazımsın." Dedi Serhat "Ne için lazımım?" Dedi huysuzlukla "Lazımsın işte kardeşim, ver anahtarı Mirza'ya gel." Dedi kolundan tutarak. "İyi, en geç 20 dakika sonra burada olacaksın." Dedi anahtarı verirken. "Tamamdır kardeşim." Dedim ve anahtarı alıp hemen arabaya geçtim. Telefonumu cebimden çıkartıp iki koltuğun ortasında olan bölüme koydum. Arabayı çalıştırıp olduğunca hızlı bir şekilde sürmeye başladım. Konağın kapısına geldiğimde kornaya bastım ama arabadan inmedim. O arabaya binene kadar ona rahatça bakmak istiyordum. Konağın kapısından çıktığında onun güzelliği karşısında donup kalmıştım. Kırmızı renginin yakıştığı tek kişi. Kırmızı elbisesi, gümüş ayrıntılar kıyafetini öyle güzel taşıyordu ki gözlerimi alamıyordum. Ben ona bakarken o da bu sırada arabaya bindi. "Alparslan abi? Demirkan abim gelecek diye biliyordum." Dedi ama ben güzelliğine takılı kalmıştım. "Neden gelmedi?" "İşi, işi vardı o yüzden ben geldim." Dedim konuşmayıp rezil olmadığım için Allah'a şükrettim. "Peki anladım." Dediğinde önüne döndü. Bende daha da dikkat çekmemek için arabayı çalıştırdım. Araba giderken o da telefonuyla ilgileniyordu ki hiç istemeyeceğim bir şey oldu. Koltuklarımızın arasında ki telefonuma bildirim geldi, benim başım hızla telefona dönerken o da dönmüştü ve donmuştu. Gerçekten de öyle olmuştu gözleri sonuna kadar açılmış, kendi attığı mesajı okuyordu. Evet sonunda öğrendi dediğinizi duyar gibiyim oxkdpdmdpdkdo Bakalım ne tepki verecek Feza?? |
0% |