Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Doğum Günü

@sadecebiryazar


26/09/2023 (Eslem Feza'nın doğum günü)


~~~


Cânfezâm: Mirza geldin mi??


Çipe: Geldim gülüm dışarıdayım


Cânfezâm: Geliyorumm


~~~ 


Sınıfımdan çıkıp aşağı inecektim ki, bugün yanına oturtulduğum çocuk kolumdan tuttu.


"Eslem." Dediğinde bir kolumu tuttuğu eline birde ona baktım. Şu an aşırı huzursuz olsam da Mirza'nın aşağıda olduğunu bildiğim için titremiyordum.


"Ah pardon!" Dedi, elini kolumdan çekerken.


"Ne oldu?" Dedim


"Tanışmak istedim, bugün seninle konuşmak istedim ama cesaret edemedim." Dediğinde tepki vermedim.


"Adım Alp." Dedi elini uzatırken.


"Tanışma isteğini kabul ettiğimi hatırlamıyorum." Dedim hafiften tedirgin olurken.


"Eslem, tanışma isteğimi reddettmedinde."


"Tanışmak istemiyorum." Dedim kesin bir dille.


"Neden hemen reddettin ki? Arkadaş olabilirdik."


"Bir arkadaşım var zaten ve beni aşağıda bekliyor, size iyi günler." Dedim ve hızla ona arkamı dönüp okuldan çıktım.


Mirza, motorun önünde durmuş beni bekliyordu.


"Hoş geldin gülüm." Dedi eline motorun üzerinden aldığı kaskla birlikte.


"Hoş buldum." Dedim ve başımı ona doğru uzattım, kaskı taksın diye.


"Takalım, bakalım." Dedi gülerek. Benim kaskını takınca kendi kaskını da taktı.


"Gülüm."


"Efendim Mirza?"


"Fotoğraf çekebilir miyiz?"


"Neden?"


"Anı olsun diye gülüm."


"Kaskı takmadan önce çekseydik."


"Çıkartınca da çekeriz olur mu?" Dedi şirince gülümseyerek.


"Bakarız."


"Şimdi çekelim mi yoksa kaskı çıkartınca mı çekelim?"


"Şimdi de çekelim. Kaskında anısı var sonuçta." Dedim, o bana bakarken bende telefonumdan fotoğrafımızı çektim.


"Bak çok güzel çıktık." Dedim ona çevirerek. Fotoğrafa baktı.


"Çok güzeliz." Dedi gözlerinin kenarı kırıştığında gülümsediğini anladım.


"Senden bir poz vermeni isteyebilir miyim?" Dedi çekinerek.


"Nasıl bir poz?"


"Kasklarımızı birbirine yaslasak, öyle fotoğraf çeksek, olur mu?"


"Nasıl yani?"


"İşte yüzlerimizi karşı karşıya getirecek şekilde, sen rahatsız olmazsan, çekebilir miyiz?" Dedi çekindiği her halinden belli oluyordu.


"Burada çekemeyeceğmizi biliyorsun değil mi?"


"Ama çekebiliriz değil mi?" Dedi umutla.


"Bilmem, bakarız." Dedim, o konuşmadan tekrar konuştum.


"Bir tane de ben çekmek istiyorum."


"Çekelim tabi, çekelim." Dedi


"Vizörünü aç, başını benim başımın yanına koy." Dedim ve ikimizinde tek gözünü çektim.


"Hadi gidelim."


"Gidelim tabi, gidelim." Dedi o motora binince bende bindim.


"Mirza." Dedim, bugün benim doğum günümdü ve Mirza hâlâ bir şey yapmamıştı, o kadar şey söylemesine rağmen.


"Efendim gülüm?"


"Unutmuş gibisin."


"Neyi gülüm?"


"Bu günün tarihini."


"26/09 tarihini unutma gibi bir ihtimalim var mı gülüm?" Dedi Mirza.


"Bilmem, öyle gibi."


"Kutlayacağım tabiki, cânfezâmın doğum gününü."


"Peki." Dedim


"Akşam seninle dışarı çıkabilir miyiz? Yani biliyorum kalabalık yerlere gitmeyi sevmiyorsun, normal bir park olsa bile olur. İkimiz yan yana olalım, yeter."


"Abim ne diyecek?"


"Sen istersen ben abinden izin alırım."


"Tamam."


"Geleceksin yani?"


"Evet ama parka, kalabalık bir yere gitmek istemiyorum."


"Tamam gülüm, sen nasıl istersen." Dedi neşeyle. Konuşurken binanın önüne gelmiştik. O durunca motordan inip kaskı çıkarttım ve ona verdim.


"Sen eve geç gülüm, benim işlerim var evime geçeceğim."


"Tamam, kaç gibi gelirsin sen? Ona göre hazırlanayım."


"18:00-19-00 gibi gelirim."


"Tamam, dikkatli git." Dedim ve motordan indim. Binaya girmeden son kez ona bakıp binaya girdim. Yukarıya çıkıp eve girdiğimde abim daha gelmemişti. Odama girip eşyalarımı bıraktıktan sonra banyoya girip duş aldım. Banyodan çıkıp eşofmanlarımı giyip odama girdiğimde, abimin sesini duydum. Muhtemelen ben duş alırken gelmişti.


"Güzel kızım." Dedi odamın kapısını çalarken.


"Gel abi, odamdayım."


"Mis gibi kokmuşsun, kokutmuşsun evi güzel kızım." Dedi kapıyı açarken. Şampuan kokum odaya dolduğu için hep böyle söylüyordu.


"Senin kadar iyi kokutamam bu evi."


"Ee yani benim de bir ağırlığım var bu evde." Dedi abim, gelip arkamdan bana sarılarak.


"Gel saçını kurutalım, tarayalım." Dedi masanın üzerinde ki kurutma makinesini alıp fişe taktı.


"Kurut bakalım." Dedim elimde ki tarağı ona verirken.


"Benim kardeşim, canım kardeşim. Beni al kollarına, hep yanında yaşat beni, hep beni, bir beni sev. Abiciğin seni çok seviyor, sen onun küçük kardeşisin, iyi ki doğmuşsun, iyi ki varsın." Abim saçlarımı tararken her sene sözlerini kendi tasarladığı şarkısını söylemeye başlamıştı. Her doğum günümde beni sevdiğini söyleyen sözcüklerle şarkı söylüyordu ve bu çocukluğumdan beri yaptığı bir şeydi. Saçımı taradıktan sonra kurutma makinesiyle kuruttu. İşi bitince kurutma makinesini kaldırdı ve saçlarımı örmeye başladı.


"Bugün kim doğmuş?" Dedi her sene yaptığımız konuşmayı yapmak için.


"Ben doğmuşum abi." Dedim gözlerim dolarken.


"Çok güzel bir kız doğmuş bugün, kimmiş bu kız?"


"Benmişim abi."


"Ne kadar güzelmiş bu kız?"


"Çok." Dedim.


"Doğru, çok güzel bir kız." Dedi saçımı örmeyi bitirince tokayı taktı.


"Bu güzel kız, bu sene bir yaş daha büyümüş. Kaç yaşına gelmiş?"


"19 yaşına gelmiş."


"Oho daha küçükmüş." Dedi, her sene yeni yaşımı söylediğimde bunu söylüyordu.


"Ne zaman büyüyecek abi, bu kız?"


"Büyümeyecek, hep abisinin küçük güzel kızı olarak kalacak." Dedi başımı göğsüne yaslarken.


"Büyürse?"


"Büyüyebilir ama sadece yaşı."


"Yaşı büyüdü işte, büyümüş oluyor."


"Yaşı büyüdü diye büyümüş mü oluyor?" Dedi yukarıdan bana bakarken.


"Olmuyor mu?" Dedim bende başımı kaldırıp ona baktım.


"Olmuyor."


"Ee hep çocuk mu kalacak?" Dedim


"Hayır, büyüdüğü anlar olacak. Şimdi büyümek istiyor ama çocuk olmak isteyeceği yerler, anlar, insanlarda olacak." Dedi


"Senin var mı abi?"


"Yok güzel kızım."


"Hiç olmadı mı?"


"Olmadı."


"Olmayacak mı?"


"Bu saatten sonra olmaz."


"Ya olursa?"


"Onu o zaman düşünürüz. Hem şu an konumuz bu mu küçük hanım? Sen yine konuyu dağıtıyorsun."


"Konumuz ne ki?"


"Konumuz bu güzel kızın doğumu. Biliyor musun kim olduğunu?"


"Biliyorum, dünyanın en güzel, en iyi kalpli abisinin, kardeşi."


"Allah Allah nerden tanıyorsun sen bu kızı?"


"Kızı tanıdığımı söylemedim ki, abisini tanıyorum ben."


"Asıl kızı tanıman lazım, görmen, duyman lazım. Onu tanımazsan hiç kimseyi tanıyamazsın. Güzel kızım, her zaman dediğim gibi ilk kendini duy, ilk kendini tanı."


"Onu tanıyamazsam, tanısam bile diğerlerini tanıyamazsam o zaman ne olacak?"


"O zaman işte abisi devreye giriyor, herkesi ilk o tanımaya çalışacak , tanıyamadı mı abisi tanır."


"Abisi tanıyamazsa?"


"Öyle bir şey mümkün mü?" Dedi sırıtarak.


"Bilmem mümkün mü?"


"Değil tabiki." Dedi


"O zaman bu kız çok şanslı."


"Nerden vardın bu kanıya?"


"Abisi çok iyi bir abi, kızı çok mutlu ediyor, bu kız abisini çok çok çok seviyor." Konuşurken onun kolları arasından çıkıp kendi kollarımı onun boynuna sardım ve sağa sola sallanmaya başladım.


"Abisi de onu çok seviyor, güzel kızım."


"Sevilmeyecek birisi değilim."


"Ee tabi kimin kardeşisin."


"Senin."


"İyi ki benim kardeşimsin, iyi ki doğmuşsun, iyi ki benimlesin. Doğum günün kutlu olsun güzel kızım." Dedi beni kendinden ayırırken.


"Sende iyi ki varsın abi."


"İkimizde iyi ki var olduğumuza göre hediyeni verebilirim."


"Evet verebilirsin." Dediğimde elini cebine attı ve küçük bir hediye paketi çıkarttı.


"Galatasaray Store hediye paketi. Evet en güzel hediyeler koleksiyonuna girecek hediye." Dedim heyecanla.


"En güzel günlerinde kullanman temennisiyle."


"Fazla duygusal bir ortamdayız ve ben ağlarsam, durmam."


"Ağlama ağlama hediyeni aç." Dediğinde paketi elinden alıp açtım. Paketin içinde ayyıldız bileklik vardı.


"Şaka yapıyorsun, sen şu an şaka yapıyorsun. Gerçek mi bu?" Dedim bilekliği havaya kaldırıp gözüne sokarcasına.


"Şaka yapsaydım elinde mi olurdu güzel kızım?"


"Abi, çok sağ ol, teşekkür ederim." Dedim harfleri haddinden fazla uzatırken.


"Rica ederim, getir bileğini takalım."


"Olur." Dedim bileğimi uzatıp, bilekliği bileğime taktı.


"Çok güzel, teşekkür ederim." Dedim ona sarılıp.


"Başka bir şey alsam bu kadar sevinmezdin."


"Saçmalama tabiki sevinirdim."


"Saçmalamıyorum daa neyse."


"Tabi canım, tabi."


"Sen bir yere mi gideceksin?"


"Ben mi?"


"Sen güzel kızım."


"Parka gideceğim."


"Kiminle?"


"Bilmiyormuş gibi sormasana abi."


"Bilmiyorum, kiminle gideceksin?"


"Mirza'yla gideceğim."


"Ne zaman?"


"Yarım saat ya da bir saate."


"Evet güzel. Neden gelip benimle konuşmadın, niye Mirza ile konuştum ben?" Dediğinde bakışlarımı ondan kaçırdım.


"Çekiniyor musun benden?"


"Biraz çekiniyor olabilirim."


"Neden? Çekinmeni sağlayacak bir şey yaptığımı düşünmüyorum."


"Sen yapmadın zaten ama ben çekiniyorum."


"Tamam, anlıyorum çekiniyorsun ama ben, senin bir yere gitmek istediğini Mirza'dan duymamalıyım bence güzel kızım."


"Öyle ama ne bileyim, söyleyemedim."


"Söylemelisin, ki bundan sonra sen gelip söylemezsen, gidemezsin." Dedi abim.


"Tamam ya söyleyeceğim."


"İyi o zaman güzel kızım, sen hazırlan bende içeriye gideyim. Kendime maç izlemek için bir şeyler hazırlayayım."


"Maç mı izlemek için?"


"Evet Feza, maçı izlemek için."


"Bende izleyeceğim."


"Dışarda nasıl izleyeceksen artık, izlersin." Dedi alayla.


"Ben kınada izlemişim burada mı izleyemeyeceğim. Hele ki Mirza'yla." Dediğimde kaşları çatıldı.


"Mirza'nın ne özelliği var?"


"Yok, Mirza'nın bir özelliği yok." Dedim omuz silkerek.


"İyi ben gidip televizyonumda maçımı izleyeyim." Dedi ve odadan çıkınca bende hemen ayağa kalktım. Dolabımın önüne gelip kendime kumaş pantolon, badi ve deri ceket çıkarttım. Üzerimi değiştirip hafif bir makyaj yaptım. Yanıma küçük bir çanta alıp içine eşyalarımı koydum. Odamdan çıktığımda telefonuma mesaj geldi.


~~~


Çipe: Geldim gülüm


Cânfezâm: Tamam iniyorum


~~~


"Abi ben çıkıyorum."


"Tamam güzel kızım, dikkat edin." Dedi mutfaktan.


"Tamam." Deyip evden çıktım. Binadan da çıktığımda Mirza motorun üzerinde beni bekliyordu.


"Atla bakalım, kaçırayım seni." Dedi gülerek.


"Abim vurur seni." Dedim motora binerken.


"Vurmaz, vurmaz."


"Vurursa ağlama."


"Senin yolunda ölmekte güzel gülüm."


"Nereye gidiyoruz?" Dedim konuyu değiştirmek için.


"Parka, ilk buluşmamızın parkta olması da ayrı bir şey."


"Ne o, şikayetci misin?"


"Hayır gülüm, yan yana olalım da yer, mekan önemli değil." Dedi ve sonrasında parka gelene kadar hiç konuşmadık, fazla da sürmedi.


"İnin bakalım hanımefendi." Dedi önce ben sonrasında da o indi. Sonra ileride ki çardağa doğru ilerledik.


"Kral dairesi değil ama ikimiz içinde olunca kral dairesinden daha güzel oldu." Dedi süslemiş olduğu çardağı göstererek.


"Çok güzel süslemişsin Mirza." Dedim. Çardağın iki ucuna balonlar asmış, E F harfli balonlar koymuştu. Bankın üzerinde yiyecekler ve içecekler vardı. Küçük bir pasta ve hediye paketleri.


"Güzel olacak tabi gülüm, sen doğmuşsun, benim hayat ışığım doğmuş, az bile yapmışım."


"Saçmalama, daha ne yapacaktın? Teşekkür ederim."


"Rica ederim gülüm, ne yaptım sanki?" Dedi ve masaya ilerleyip meyveli pastayı aldı, üstünde ki mumu yakıp bana doğru geldi.


"İyi ki doğdun gülüm, iyi ki doğdun, iyi ki varsın. Mutlu yıllar bize." Dedi gülerek.


"Mutlu yıllar bize." Dedim ve mumu üfledim.


"Mutlu? Yıllar? Bize?" Dedi şaşkınlıkla.


"Hediye aldın mı bana? Gerçi görünüşe göre hediyeler mi demeliyim?" Dedim konuyu değiştirip.


"Evet öyle demelisin. Önce en küçükten mi başlayalım yoksa en büyükten mi?"


"Bilmem, sen bilirsin."


"O zaman en küçükten başlayalım."


"Olur." Dediğimde masanın üzerinden küçük hediye paketini alıp bana verdi.


"Buyrun." Verdiği paketi açtığımda siyah kalpli bir kolye çıktı. Kolye güzeldi.


"Şimdi neden siyah bu kolye diyeceksin ama ben söylemeyeceğim. Sen kendin anla istiyorum kolyenin amacını."


"Peki anlamaya çalışacağım." Dedim ve kolyeyi boynuma taktım.


"Bu da diğer hediyen." Dedi büyük hediyeyi verirken.


"Bunu çok beğeneceğini biliyorum."


"Ne ki bu?" Dedim paketi açarken, paketin içinden başka bir GS Store paketi çıkmıştı.


"Forma mı aldın?" Dedim heyecanla.


"Aç bak, bakalım forma mı?" Hemen paketi açtığımda forma çıkmıştı ama arkasını çevirdiğimde küçük bir çığlık attım.


"Şaka yapıyorsun, şaka, şaka. Aaaaa! Çok güzel bu, Mirza gerçekten mi, benim mi bu?" Kerem Aktürkoğlu forması ama bütün takıma imzalı bir formaydı.


"Senin tabiki gülüm, tepkinden beğendiğini anlıyorum."


"Beğenmek ne, öyle az kalır ki şu an. Ya! Çok çok çok teşekkür ederim." Dedim aniden boynuna sarılarak.


"Bu kadar sevineceğini bilseydim, daha önce alırdım gülüm." Dedi o da bana sarılırken.


"Sevinmek mi, sadece sevinmek mi? YA BU BENİM İLK İMZALI FORMAM OLACAK!" Dedim birazcık bağırarak.


"Dur gülüm dur, kulağım gitti." Dedi hâlâ sarılır vaziyette olduğumuz için kulağı bir tık acımış olmalı.


"Aa özür dilerim." Dedim geri çekilip.


"Tamam tamam çekilme, iyiydik öyle." Dediğinde ona ters bakışlar attım.


"Mirza, hafif fırsatçısın." Dediğime sırıttı.


"Hafif mi?"


"Düşündüm de hafiften biraz daha fazla olabilirsin." Dedim gülerek o da güldü.


"Konu sen olunca her şeyden bende fazlasıyla var gülüm." Dedi ben bir şey demeyince o tekrar konuştu.


"Cânfezâm."


"Efendim?"


"İyi ki doğdun gülüm, iyi ki varsın. İyi ki kalbimin en derinlerine doğdun." Dedi gözleri dolmuştu sanki.


"Teşekkür ederim, Mirza." Dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.


"Teşekkürü ben sana etmeliyim. Beni kabul ettiğin için teşekkür ederim cânfezâm." Dedi ama ben bir şey demeyince masaya döndü.


"Hadi gel, hazırladığım şeyleri yiyelim, sonra da maç izleyeceğiz."


"Ne hazırladın?"


"Sandviç yaptım, birde içecek getirdim. Maçı izlerken yemek için bir şeylerde getirdim."


"Baya hazırlıklı gelmişsin."


"Tabiki, ilk defa böyle bir şey yapıyoruz birlikte."


"O zaman oturalım." Dedim


"Oturalım gülüm." Dedi oturduğumuzda sandviçlerden bir tanesini açıp bana verdi ve kendisine de açarken bende ikmize içecek doldurdum.


"Teşekkürler hanımefendi."


"Rica ederim beyefendi. Elinize sağlık." Dedim sonrasında konuşmayıp sandviçlerimizi yedik. Sandiviçler bitince Mirza çöpleri attı. Maç başlayacağı için hızlı hareket ediyorduk.


"Evet doğum günü kızı pastasını kesecek."


"Keselim." Dedim plastik bıçağı alıp.


"Birlikte mi?" Dedi şaşkınlıkla.


"Evet, hadi gel." Dedim Mirza'yı yanıma çekerek.


"Tamam keselim." Dedi bıçağı tuttuğum elimi sardı.


"Mutlu yıllara." Dedim, o da "Mutlu yıllarımıza." deyince, bu birbirimize bakıp, gülümsememize sebep oldu.


"Elimi bırakta dilimleyeyim." Dedim, elini çekince pastayı dilimleyip tabaklara koydum. Ona pastasını verdim.


"Bir kültürde pastanın ilk dilimini kime verirsen 'en çok onu seviyorsun' demekmiş."


"İkimiz tekiz."


"Olsun ilk kendine de alabilirdin."


"Olabilir." Konuşurken içeceklerimizi de doldurdum.


"O yüzden şu an en sevdiğin kişi benim."


"Olabilir." Dediğimle o bana bakmaya devam etti. Bende maçı açtım o sırada.


"O zaman ilk birlikte maç izleyişimiz ve bu yüzden formamı giymeliyim."


"Bencede giymelisin gülüm." O da onaylayınca üzerimde ki deri ceketi çıkartıp formamı özenle giydim.


"Nasıl oldum?" Dedim etrafımda dönüp.


"Güzel olmama ihtimalin var mı gülüm?"


"Yok mu?"


"Yok gül güzelim." Dedi tekrar yanına oturduğumda maçta başlamıştı. Maçı izlemeye başladık. 42. Dakikasında gol olmasıyla sevinçle ayağa kalktık.


"GOOOL! GOL ULAN GOL!" Diye bağırdık.


"Nasıl attı ama aşk adamım." Dediğimde Mirza duraksadı.


"Ben neyim?" Dediğinde şok içinde ona baktım.


"Mirza?"


"Efendim?"


"Hâlâ İcardi'nin yanında seçenek değilsin." Dedim dalga geçerek.


"Olacağım günlerde gelir." Dediğinde kahkaha attım.


"Geldiğinde bakarız."


"Feza! Niye bu ilişkinin babası gibi davranıyorsun?" Triple söylediğine güldüm.


"Ben bu ilişkinin 'bakarız' deyip bakmayan babasıyım Mirza." Dedim gülerek.


"Öylesin." Dedi triple.


"Ay trip yiyorum, sen bilirsin prenses!" Dedim alayla.


"Ne trip atacağım ben sana? İcardi'nin yanındaki seçenek bile değilim." Dedi


"Şaka mısın canısı sen?" Dedim koluna vurup.


"Bilemem artık, sen biliyorsun." Dedi biz konuşurken maçta bitmişti.


"Biliyorum, biliyorum! Prensessin sen."


"Bu ilişkide bir prenses olabilir."


"O da sen misin?" Dedim gülerek, o da bıyık altından sırıtıyordu.


"Yok gülüm, benim gönlümün prensesinbu ilişkininde prensesi."


"Kimmiş senin gönlünün prensesi?"


"Gönlümün bir prensesi var, adını kalbime işlemiş."


"Allah Allah kimmiş?"


"Eslem Feza Araz ama sen Araz kısmına çok takılma yakında Soykan olacak."


"Allah Allah! İkna ettin mi kızı?"


"Çok nazlı, gönlümün şenliği ama bütün nazları başım gözüm üstüne. İkna etmeyeceğim, bende kendi ismini onun kalbine nakış nakış işleyeceğim." Dedi beni güzel gülüşü ve sözleriyle mest ederken. Tam bir şey diyecektim ki bugün duymayı istemediğim bir sesi duydum.


"Eslem?" Dedi sabah sınıfta gördüğüm çocuk. Mirza'nın anında surat ifadesi değişmişti. Çocuğa döndüm.


"Merhaba, seni görünce bir selam vereyim dedim." Dedi sanki yıllardır arkadaşlığımız varmış gibi.


"Merhaba?" Dedim sorarcasına ve baya soğuk bir ses tonuyla.


"Nasılsın?" Dedi, yani yanımda ki Mirza, bu çocuğa görünmez miydi yoksa çocuk anlamıyor muydu?


"İyi de senin bu gün yaptığın teklifi kabul ettiğimi, hatırlamıyorum." Dediğimde Mirza'nın bakışları bana döndü.


"Ne teklifi?" Dedi, sesini ilk defa böyle baskın duyuyordum. Kıskanmıştı galiba.


"Arkadaşlık teklifi etmişti de bende usulca reddettim."


"Arkadaşlık teklifi?" Dedi sorgularcasına.


"Evet ama dediğim gibi reddettim."


"Anladım gülüm." Dedi zoraki bir gülümseme ile. Sadece beni muhattabına alıyordu.


"İyi akşamlar size." Dedim çocuğa doğru.


"Size de." Dedi ve gitti.


"İte bak! Sana arkadaşlık teklif ediyor, sende kabul etmiyorsun ama hâlâ geliyor. Yüzsüz şerefsiz." Dedi sinirle.


"Mirza." Dedim kendimi açıklama isteğiyle.


"Gülüm, açıklama yapmana gerek yok. Sen zaten kabul etmemişsin, bu it ısrar etti diye sinirlendim. Hem senin arkadaşlıklarına karışamam, sen nerde, neyi, nasıl yapacağını bilen birisisin." Dedi, ben kendimi açıklayacakken, o kendini açıklamıştı.


"Peki, sinirlenme o zaman."


"Sinirlenmiyorum gülüm." Dedi ama sinirli olduğu her halinden belliydi. Aklını dağıtmak için bir şeyler düşününce aklıma, fotoğraf çekinmek istediği geldi.


"Mirza, sen fotoğraf çekilmek istiyordun. Çekelim mi?"


"Aklımı dağıtmak için söylüyorsan, başarılı oluyorsun ama bunu unutturmak için böyle bir şey yapmana gerek yok gülüm."


"Unutturmak için değil ki, sen istemiştin, aklımda kalmış. Birde maçta devre arasına girdi ya, ondan dedim."


"Tamam o zaman, hadi çekelim." Dedi mutlulukla.


"Kaskları takalım." Dedim motorun üzerinden kasklarımızı getirip. O ilk benim kaskını, sonra da kendi kaskını taktı. Bende takabilirdim öğretseydi ama o taksın diye bir şey demiyordum.


"Kasklarımızı birbirine yaslayıp çekeceğiz, önce telefonu ayarlayayım." Dedi telefonunu çıkartıp masanın üzerine koydu, sayaçlı 10 sn ayarlayıp yanıma geldi.


"Gel gülüm." Dedi elini uzatıp. Elini tutup ona yaklaştım ve kasklarımızı birbirine yasladık.


"Kolumu beline sarabilir miyim?" Dedi gözlerime bakarken.


"Hı hı." Dedim bir şey diyemezken. Bu hallerimiz, bende tutukluk yapıyordu resmen. Sevgili değildik ama arkadaşta değildik. Bu yüzden mi bu kadar rahat davranıyorduk, bilmiyorum.


O elini belime sardığında telefon ard arda fotoğraflarımızı çekti.


"Bakalım bakalım." Dedim hemen telefonu alıp fotoğraflara baktık ve çok güzellerdi. Çok çok güzellerdi. Mirza telefonu benden alıp hemen bir tane fotoğrafı ekran fotoğrafı yaptı. Ana ekranında da sabah çektiğimiz fotoğraflardan bir tanesi vardı.


"Atayım mı sana gülüm fotoğrafları?"


"Olur at." Dedim o fotoğrafları bana attı.


"Bence bu günlük fotoğraf kotamızı doldurduk, ne dersin?" Dedim gülerek.


"Olabilir ama arada isterim."


"Bakarız."


"Yine bakarız diyorsun." Kasklarımızı çıkartıp motorun üzerine koyduk.


"Ama bakıyoruz işte, gündüz söyledin, akşamına çektik fotoğrafı." Dedim banka oturup, o da gelip banka oturdu ve elini hafifçe omzumun üzerine koydu. Bakışlarım önce omzumda ki eline sonra ona döndü ama bir şey demedim. Bu sırada da ikinci yarı başlayınca bir şey demeden maçı izlemeye başladık. Maç böylece 1-0 bitti.


"Hadi bakalım, toparlanalım." Dedim telefonumu kapatıp.


"Gidelim mi?"


"Gitmeyelim mi?"


"Gidelim." Dedi ayağa kalkıp.


"Bunları toplayalım, çöpe atalım." Dedim ikimizde masanın üzerini topladık. Zaten çoğu şey plastik olduğu için çöpe gitmişti. Pasta kalmıştı geriye.


"Pastanı al bakalım, gidelim." Pastamı alıp motorun yanına gelip kaskları taktık. Motora binip sürmeye başladığımızda parktan çıkarken o çocuğu gördüm. Mirza ile olan hallerimizi görmüş olmalı, belki bu onu vazgeçirirdi.


Motor ile giderken ışıklarda durduk, bir tane çocuk gül satıyordu.


"Aslanım, gel bakalım." Dedi Mirza çocuğa.


"Buyur abi?"


"Versene bir tane gül." Dedi çocuğa.


"Mirza."


"Efendim gülüm?" Dedi güleç sesiyle. O sesine karşı gelemedim.


"Bir şey yok." Dedim. Mirza gülü çocuktan alıp fazlasıyla para verdi.


"Gülüme, bir gül." Dedi bana verirken.


"Gülün, her şey için teşekkür ediyor." Dedim onun gibi güleç bir sesle.


"Gülüme layık değil ama."


"Senin aldığın şeyler tamda bana layık." Dediğimde sarılı olduğum bedeni kasıldı. En ufak sözümde bile böyle tepki veriyordu, o bana söylediklerini saymazken.


O aşıktı ve böyle tepkiler vermesi normaldi, peki ya ben neydim?


Neden böyle tepkiler veriyordum bir kelimesine bile?


Bölüm sonuuuu


Loading...
0%