@sadecebiryazar
|
"Ben geldim." Dedim uzatarak. "Hoş geldin." Dedi benim gibi. "Bu ne?" Dedim şok içerisinde, Mirza'nın İstanbul'da ki motosikletinden daha iyi bir motor vardı karşımda. "Motorumuz." Dedi Mirza, kaskımı alıp yanıma geldi. "Bu çok iyi." Dedim o kaskını takarken. "Çok beğendiysen ehliyetini aldığında senin olabilir " "Hayır tabiki Mirza. Bu kadar pahalı şeyleri bana hediye etmeye çalışmasan mı?" Dedim çünkü şu an sadece sevgiliyiz ve birbirimize bu kadar pahalı şeyleri birbirimize hediye etmemiz şu anlık hoş olmazdı. "Peki, pahalı olmayan bir hediyeyi kabul edebilirsin. Tabi ehliyetini aldığında." Dedi gülerek. Mirza'ya gülüp motorun üzerinden onun kaskını aldım. "Pahalı olmayan motor mu var?" "Milyonluk olmayan motorlar var ya gülüm." Dedi ikimizi de kandırmaya çalışıyordu. "Milyonluk almayıp 999 bin TL'lik bir motor alırsın kesin." Deyip kaskını taktığımda elimden tutup motorun önüne getirdi. "Kötü fikir değilmiş ama ağır bir motoru hemen taşıyamazsın." "Niye pahalı olmayan motorlar hafif mi oluyor?" "Öyle bir şey demedim gülüm ama bir bu motorun ağırlığına bak birde diğerini hatırla." Dedi motoru gidonundan tutup ayaklığı yerden kestim ama biraz zorlanmıştım. Bu motor diğerinden ağırdı. "Ağırmış." "Öyle gülüm." Dedi motora binip elini bana uzattığında elini tutup motora bindim. "Nereye gideceğiz?" Dedim, yerimde iyice yerleşip kollarımı beline sardım. Mirza da motoru çalıştırıp sürmeye başladı. "Nereye gidelim istersin?" "Sakin bir yere gidebiliriz." "Parka mı?" "Çay içmeye gidelim mi?" Dedim, Dicle bizim için çay getirdiğinde Zehra teyze bizi aşağı indirmişti. Bende utandığım için onların içinde çay içememiştim. "Olur gidelim." "O zaman çay bahçesine gidiyoruz." "Tamam." Dedim neşeyle. Mirza'nın belinde bir şey vardı. Hissediyordum yapısından dolayı silah olduğunu düşünüyordum ama Mirza neden silahla gezsin? "Arka cebinde telefon mu var?" Dedim direkt sormak istemiyordum. "Hayır, niye?" "Bel kısmında bir şey var." "Tabanca." Dedi, bunu zaten biliyordum. "Neden yanında?" Dedim, tabancası olmasını garipsememiştim, çünkü babam ve Demirkan abiminde vardı. "Ortalık sakinleşmedi daha o yüzden." "Derken?" "Gülüm, ben burdan kaçarken ardımda pek çok düşman bıraktım." Onu öldürmek isteyecek kadar kinli insanlar mı vardı? "Seni öldürmek mi istiyorlar?" "Yani pek öyle sayılmaz." Dedi kıvırmaya çalışıyordu. "Mirza, konuşmanın zamanı gelmedi mi?" Dedim birbirimizden gizlimiz olsun istemiyordum. "Çay bahçesinde anlatacağım." "Peki, ne kadar kaldı?" "Az kaldı." "Tamam." Dedim uzatarak, aramızda bir gerginlik olduğunu düşünmesin ve konuşacağımız için kendini germesin diye. "Bana silah kullanmasını öğretir misin?" Dedim şirince. "Öğretmem gülüm." Dedi net bir şekilde. "Ne demek öğretmem?" "Öğretmen demek." Dediğinde aklıma gelen hinlikle elimi karnına yavaşça sürttüm. "Bence öğretirsin." Dedim cesurca. "Gülüm, öğretmem dedim." Dedi baskın bir şekilde. "Öğretirsin Mirza'm." Dedim yine aynı şekilde elimi sürterek. "Gülüm, motor kullanıyorum yapma." Dedi dişlerinin arasından. "Öğretecek misin?" Bu sefer daha uzun tutmuştum. Bütün vücudu gerilmişti. "Bakarız." Dediğinde elimi eskisi gibi yerleştirdim, buna karşı o da derin bir nefes bırakmıştı. "Sana tehlikelisi dedikçe daha aşırı bir hâl alıyorsun." Dedi hoşnut bir şekilde. Bu hallerimin hoşuna gittiğini bildiğim için mi çekinmiyordum, bilmiyorum. "Hoşuna gitmediğini söyleyemezsin." "Asla söylemem." Dedi keyifli sesiyle. Bu arada ileride çay bahçesi görünmüştü. Oraya vardığımızda Mirza motoru durdurdu. Motordan ilk ben indim kaskını çıkartıp çay bahçesine bakmaya başladım. "Sevmediysen başka bir yere gidebiliriz gülüm." Dedi, muhtemelen çay bahçesini gözlerimle taradığım için söylüyordu. Bu saatte çay bahçesinin bu kadar kalabalık olacağını düşünmemiştim ama gündüze nazaran daha az bir doluluk vardı. "Hayır, girelim." Dedim, içeriye girmek için bir adım attığımda Mirza elini belime sardı. içimde ki kelebekler... Biz çay bahçesine girdiğimizde Mirza'ya selam verenler oluyor, Mirza da onlara karşılık veriyordu. "Hoş geldin Mirza." Dedi bir adam bize doğru gelirken, muhtemelen burayı işleten kişiydi. "Hoş bulduk Hamza." Dedi Mirza adamın uzattığı elini sıktı. "Sende hoş geldin yenge." Dedi adam bana doğru. "Hoş buldum." Dedim, sonrasında Mirza'ya baktığımda yüzünde güzel bir gülümsemeyle karşılaştım. Bu gülümseme Dicle bana yenge dediğinde de oluyordu. "Buyrun şöyle oturun." Dedi bize yer gösterip. Oraya geçip oturduğumuzda ben diğer insanları görürken, Mirza onlara arkasını dönmüş sadece beni görüyordu. "Hamza, sen bize küçük bir semaverde çay getir. Tatlı var mı?" Dedi Mirza ama kendisi için istemediğini biliyordum. Semaverde çay istemesinin sebebi buranın böyle bir hizmet veriyor olması galiba çünkü her masada birer semaver vardı. "Var, istersen menü vereyim." Dedi Hamza. "Ver bakalım." Dedi Mirza. Hamza içerden menü getirmek için gitti. "Tatlı mı yiyeceksin?" "Hayır." "Ee?" "Sen yersin gülüm." Dedi emin bir şekilde. "Yerim." Dediğimde gülümsedi. "Acaba şimdi sen tatlını yiyeceksin ya bende mi tatlımı yesem?" Dedi elini yanağıma çıkartıp, orayı okşadı. "Mirza, insan içindeyiz." Dedim uyarı dolu sesimle. Kendimi çekmek istesem çekebilirdim ama Mirza'nın bu halleri çok hoşuma gidiyordu. "İnsan içindeysek geri çekilebilirsin?" Dedi çekilmeyeceğimi düşündüğü için. "Sen niye elini çekmiyorsun?" Dedim bende yanağımı eline sürterek. "Sen böyle kedi gibi olunca ben nasıl senden uzakta, sana dokunmadan durayım?" "Temas bağımlısı mısın bebeğim?" "Bebeğim?" Dedi şaşkınlık ve hoşuna gitmişlikle. "Buyur ağam." Dedi Hamza geldiğinde gülerek. Mirza elini yavaşça çekti. "Ver bakalım." Dedi menüyü alıp bana verdi. Menüyü alıp tatlılara baktım. İki tane tatlının arasında kalmıştım. "Hangilerinin arasında kaldın?" Dedi Mirza. Nerden anlamıştı? "Bunların." Dedim tatlıları gösterip. "Hamza sen bize bunlardan birer dilim getir." Dedi Mirza, elimden menüyü alıp Hamza'ya gösterdi. "Tamamdır, başka bir isteğiniz var mı?" Dediğinde Mirza bana baktı, başımı onaylamaz bir şekilde sallayınca "Yok istemiyoruz." dedi. Hamza da menüyü alıp masadan uzaklaştı. "Nerden anladın arada kaldığımı?" Dedim, dirseklerimi masaya koyup yüzümü de avuçlarımın arasına aldım. "Anlarım ben." Dedi keyfi yerindeydi. "Çok mu tanıyorsun beni?" "Keşke, keşke çok tanıyabilsem." Dedi iç geçirerek. Her ayrıntına ayrı bir şiir yazabilirim Mirza'm. "Daha çok zamanımız var Mirza'm. Daha çok tanıyacağız birbirimizi." Dediğimde gözleri parlıyordu. Bu sırada siparişlerimiz geldiği için Mirza bir şey diyememişti. Tatlılar geldiği için dikkatimi onlara verdiğimde Mirza da semaverden ikimize çay doldurdu. Çayımı önüme koyduğunda bende tatlıdan bir çatal alıp ona uzattım. "Tatlıyı senin yemen için istemiştim gülüm." Dedi bir çatalın ucundaki tatlıya birde bana bakıyordu. "Hepsini ben nasıl yiyeyim? Sende bana yardımcı olacaksın." Dedim tatlıyı ona biraz daha yaklaştırarak. "Sadece bunu yiyeceğim." Dedi tatlıyı yiyip. "Bakarız." Dedim gülerek. Sevmese de ben verdiğim için yiyordu. "Bende diyordum ki ailemizin babası nerde diye hemen geldi. Hoşgeldiniz." Dedi alayla. "Hoşbuldum delikanlı." Dedim onun gibi alayla. "Yapma yapma hiç hoş olmadı." Dedi gülerek. "Ben bir şey yapmıyorum sen sürekli bunu söylüyorsun. Bende ayak uydurayım dedim." "Söylememin sebebi ne acaba?" "Bilmem." Dediğimden sonra bir sessizlik oldu. Konuşmamızın zamanı gelmişti. "Konuşalım mı?" Dedim benim duygularım şu an nötr ama onunki öyle değildi. Ellerini birbirine bağlamış ve baş parmağı ve işaret parmağının arasında olan yere baskı uyguluyordu. "Konuşalım." Dedi, elimi ellerinin arasına koyup, az önce baskı yaptığı yeri baş parmağımla okşamaya başladım. "Benim burdan kaçmamın tek sebebi ağalık değildi." "Nasıl yani?" "Ben burada bir iftiraya uğradım." "Nasıl, kim sana niye iftira attı?" Dedim şaşkınlıkla. Diyarbakır'dan kaçmasını sağlayacak ne gibi bir iftiraya uğramıştı ki? "Ben lise okurken biz dört kişi takılıyorduk hep. Ben, Rojhat, Rojhat'ın karısı Evin ve Rojin." Rojin? "Rojin kim?" "O zamanlar arkadaşımızdı yani ben öyle sanıyordum. Kız sözde beni seviyormuş." Dediğinde kaşlarım istemsizce yukarı kalktı. "Ee?" Dedim devam etmesini isteyerek. "Kız bana açıldı ama ben ona hiç o gözle bakmamıştım. İşte sonrasında bizim aramız açıldı tabi. Biz baya konuşmadık sonrasında bir gün bana yazdı. Konuşmak istediğini söyledi. Onların evinin yakınında bir yere çağırdı beni." "Gittin mi?" "Gittim. Keşke gitmez olaydım demeyeceğim, çünkü oraya gitmeseydim buradan hiç çıkmayacaktım, hiç Antalya'ya gelmeyecektim belki de hiç tanışamayacaktık. Bu yüzden o kıza merhamet ettim ben." Dedi, üzerine iftira atılmasına rağmen iyi ki atılmış diyordu resmen. "Mirza, iyi misin sen? İftira atılmış sana." "Gayet iyiyim. Ya tanışmasaydık bu daha kötü bence." Dediğinde bir şey diyemedim ama deli olduğu kanaatindeydim. "Kızın yanına gittiğimde önce beni sevdiğini ve bir şans vermemi istedi. Ben onu reddettim. Sonrasında işte bana saldırdı. O zamanlar böyle kalıplı değildim, gerçi olsamda kızı durdurmaktan başka bir şey yapmazdım ya neyse. Evinin yakınlarında olduğumuz için kız çığlık atmaya başladı. Ben başıma bir şey geleceğini bildiğim için ordan kaçtım. Ben kaçarken kızın abilerinin seslere geldiğini gördüm. Beni görmüşlerdi, peşimden geldiler. Kaçıp eve gittiğimde ağlaya ağlaya anneme anlatmıştım. Tabi babam böyle bir şeyi yapmayacağımı bildiği için ve annem zorladığı için benim Diyarbakır'dan kaçmama göz yummuştu. Çünkü kaçmasam ölümüm o an olurdu." Mirza'nın anlattıkları kafamı karıştırmıştı. Tabiki ondan şüphe etmiyordum. Sadece böyle olayları annemin anlattıkları kadar biliyordum. Annemin anlattıkları. Annem böyle bir şey anlatmıştı sanki. "Ben bu olayı biliyorum." "Derken?" Dedi Mirza şaşkınlıkla. "Annem anlatmıştı." "Nasıl yani?" "Teyzem anneme anlatmıştı, yıllar önceydi tabi teyzeme de muhtemelen Serhat abi anlatmıştır. Ben o zaman sana baya sövmüştüm. Ay şaka gibi." Dedim duygudan duyguya geçerken. Annem bu olayı bana anlattığı zaman o kadar sinirlenmiştim ki. Küçüktüm ama yinede sinirlenmiştim. "13 yaşındayken bana mı sövdün?" "Evet çünkü bana anlatılanda sen tecavüzcü, korkak birisiy-" Dedim ama Mirza'nın düşen yüzüyle kendi sözümü kendim kestim. Resmen sevgilimin yüzüne karşı tecavüzcü demiştim. "Özür dilerim Mirza, ben öyle demek istemedim." "Özür dilemene gerek yok gülüm, ben zaten bunu biliyorum. Yıllar önce sövdüğün adamla sevgili olmak nasıl bir his?" Dedi gülerek. "Mirza ya." Dedim şu an durumun saçmalığına diyecek söz yoktu. "Mirza, sen kaçtığında baban göz yummuş ama kızın ailesi?" Dedim, konunun ciddiliğini kavramamız gerekiyordu. Mirza ben endişelenmeyeyim diye böyle şakaya vuruyordu. "Kızın ailesi peşimi bırakmadı ama onları da babam halletti." Dedi "Baban seni korumuş, peki ailesini koruyabilmiş mi?" Dedim, sıcakladığım için saçlarımı ellerimle geriye attım. Bu sırada da bakışlarım etrafta gezindiğinde karşı masamızda ki grup dikkatimi çekti. Çünkü kitlenmiş bize bakıyorlardı. Bakışlarımı hemen onların üzerinden çektim ama huzursuz olmuştum. Yerimde huzursuzca kıpırdandım. "Onlara bir şey yapılmasına izin vermemiş ama-" Dedi konuşması benim huzursuz hâlimle kesilmişti. "Ne oldu?" Dedi, kaşları çatılmıştı. "Bir şey yok." Dedim, o adamların bakışlarına bakılırsa kesin kötü bir şey olacaktı. "Gidelim mi buradan?" Dedim "Ne olduğunu söyleyecek misin gülüm?" Dediğinde bakışlarım yine o adamlara dönmüştü. Mirza da benim baktığım yere bakınca ağzının içinde bir şeyler söyledi. "Kim bunlar, tanıyor musun?" "Tanıyorum, Rojin'in ailesindenler." Dedi o da huzursuz olmuştu. "Kalk gidelim, bulaşmayalım bunlara." Dedim elini tutup. "Gülüm, ben gidemem ama sen gideceksin." Dedi ve cebinden telefonunu çıkarttı. "Sen gelmezsen gitmem." Dediğimde başını omzuna eğdi ve kaşlarını kaldırdı. "Serhat-" "Ne arıyorsun lan beni aynı evdeyken?" Dedi Serhat abim. Normal insanlar gibi o da uyuyordu ama bizi deli dürtmüş gibi buraya gelmiştik. "Çay bahçesindeyim, Avamir'ler burda." "Lan ne işin var orda bu saatte?" Dedi arkadan hışırtı sesleri gelirken. . "Ben tek olsam neyse, Feza yanımda." "Ne, neden?" Dedi "Ney neden? Geldik işte buraya geldiğimi duymuşlar herhalde. Neyse sen çabuk buraya gel, Feza'yı götüreceksin." "Tamam Demirkan'ı uyandırayım." "Uyandırma, sen tek gel." Dedi Mirza, kendisi burdaki adamlarla tek kalmayı düşünüyordu galiba. "Ben gitmeyeceğim." Dedim sinirle. "Bende tek gelmeyeceğim." Dedi Serhat abim ve telefonu kapattı. "Gülüm, senin gitmen gerek." Dedi başını yan yatırıp gözlerini kapattı ve sinirle nefesini bıraktı. "Sen gelmezsen gitmem." "Sen gitmelisin." Dedi emir verir gibi değildi. "Mirza bunların ne yapacağı belli değil, seni nasıl yalnız bırakayım?" Dedim "Gülüm, bunlar bana hiçbir şey yapamaz." "Tamam yapamazlarsa bende burda kalayım bir sakıncası yok." "Feza, gülüm kalamazsın." Dedi tane tane ama ben ona bir şey demeyip kollarımı göğsümde birleştirdim. "Cânfezâm." Dediğinde gözlerimi diktiğim masadan kaldırmadım. O da sonrasında konuşmadı. Sadece bakışlarını üzerimde hissettim. Bir süre bekledi ama sonrasında dayanamayıp yine konuştu. "Gülüm gideceksin." Dedi emir verir gibi. "Sende geleceksin!" Dedim bende aynı şekilde. "Mirza, uğraşma istersen kardeşim." Dedi Serhat abim. Bizim masamızın başında dururken. Yanında Rojhat abi de vardı. "Uğraşmıyorum zaten, kimseye sözüm geçmiyor." Dedi sitemle. "Sen benim kardeşime sözünü geçiremezsin." Dedi Demirkan abim arkadan. Onu görünce ayağa kalktık. "İzin vermiyor zaten de neyse. Feza'yı birinizin götürmesi lazım." Dedi Mirza. ''Gitmeyeceğim dedim!" "Gideceksin!" Dediler hep bir ağızdan. Şok olmuş bir şekilde bakışlarım üzerlerinde gezindi. "Götürün, götürebiliyorsanız!" Dedim kalktığım yere geri oturdum. "Ben senin inadını kırmayı bilirdim de." Dedi Mirza ağzının içinden. Bakışları bana döndüğünde ellerimi göğsümde bağlayıp, ona başımla ve gözlerimle hareket yaptım, 'Yapabiliyorsan yap.' manasında. Dudağının kenarı kıvrılıp, sırıttığında başını eğip yanağını kaşır gibi yaptı. "Güzel kızım, zamanımız yok. Hele ki bizde geldiğimiz için zor duruyorlardır." Dedi abim yanına oturup. "Abi sizi bunlarla yalnız bırakmak istemiyorum." "Kalıp ne yapacaksın güzel kızım, onlar bize bir şey yapamazlar." "Neden?" Dedim masumca. İnadım bir anda kırılmıştı ama şimdi de duygusallaşmıştım. "Yapamazlar arada büyükler var. Konuşup gideceklerdir." "O zaman beni niye gönderiyorsunuz? Burada oturayım, sizde konuşun." "Gülüm, bunlar düzgün konuşmazlar bende kendimi tutamam." "Ben burada olursam tutarsın kendini." "Gülüm bari arabada otur." Dedi Mirza'nın yelkenleri suya indirmesiyle abilerim ona ters ters baktı. "Tamam ama gitmeyeceğim." "Tamam gitmeyeceksin." Dediğiyle yerimden kalktım, abimde kalkınca masadan uzaklaştık. "Ne olursa olsun çıkmayacaksın arabadan, bekleyeceksin." Dedi abim, onun dediklerine de başımı onaylar bir şekilde salladım. "Anahtarı ver." Dedi Mirza Serhat abime. Serhat abi anahtarı verince, Mirza beni belimden destekleyip yürütmeye başladı. Bakışlarım adamların olduğu yöne döndüğünde Mirza konuştu. "Bakma gülüm o tarafa." "Mirza." "Gülüm?" Çay bahçesinden çıktığımızda arabanın kapısını açtı ve yan bir şekilde oturmamı sağladı. "Cânfezâm, korkmanı gerektirecek bir şey yok, konuşup geleceğim." "Konuşup geleceksin." Diye tekrarladım kendimi inandırmak için. "Sen kapıyı kilitle, bir şey olursa da hemen beni ara." "Tamam." Dediğimde saçlarıma öpücük kondurdu. Bende arabanın koltuğuna düzgünce oturunca kapıyı kapattı. Parmağıyla kilidi işaret ettiğinde, arabayı kilitledim. Bana göz kırpıp çay bahçesine girdi. Arabanın penceresini açtım ama ses gelmiyordu. Onları görüyordum, Mirza da abilerimin yanına geçtiğinde onları görüyordum ama Rojin'in ailesinin sırtı bana dönüktü. Mirza konuşmaya başladığında gözlerimi kısıp ağzını okumaya çalıştım. 'Racounuz bu mu, yanımda kadın varken gelmek mi?' Dedi hiddetle. Adam karşısında bir şeyler söyleyince Mirza daha da sinirlendi. 'Ağzını topla, kırdırtma çeneni!' Dediğini anlamıştım ama sonrasında bakışlarımız birleşinde kendimi geriye attım. Yakalanmanın verdiği utançla başımı bir daha çıkarmadım. Zaten kısa bir süre sonra o adamlar çay bahçesinden çıktı. Bir tane adam bana dik dik bakıyordu. Tam bana doğru adım atmıştı ki Mirza ve abimler geldi. Adamın adımı havada kalmıştı, yönünü tersine çevirdi ve diğerlerinin yanına gitti. Onlar gidince bende arabadan çıktım. "Ne konuştunuz?" "Sen bilirsin ne konuştuğumuzu." Dedi Mirza imayla. O da sinirli gibiydi. "Ben nereden bileceğim?" Dedim sanki yakalanmamış gibi. "Bilmezsin tabi." "Siz daha fazla konuşmayıp, arabaya binin." Dedi abim sinirle. "Motorla geldik biz." Dedi Mirza. "Aferin! İyi halt ettiniz." Dedikten sonra gidip arabaya bindi. Serhat abim ve Rojhat abi de peşinden gitti. "Gülüm motorla mı gidelim?" Dedi Mirza ama ben bir şey diyemeden abim arabayı sürüp gitti. "Başka seçenek kalmadı." Dedim motora doğru gidip kaskı aldım. "Abim bize mi sinirliydi?" Diye sordum ona kaskını takarken. "Muhtemelen, normalde buraya geldiğimizi bilmeyecekti ama hesaba katmadığım bu şerefsizler yüzünden öğrendi. Birde böyle bir ortamda olduğun için sinirlenmiş olabilir." "Mirza hep böyle mi olacak, adamlar resmen seni takip ediyor." "Tabiki böyle olmayacak, hem bu olaylar gün geçtikçe unutulacak." "Ya unutulmazsa?" "Gülüm, sen o güzel aklını bunlarla meşgul etme, gel bakalım şöyle." Dedi motora binip elini bana uzattı. Elini tutup mıtora bindim, o da motoru çalıştırdı. "Güzel aklımı seninle meşgul etmeyeceksem, neyle edeceğim?" Dedim kollarımı beline sararken. Başımı sırtına yaslayıp kokusunu içime çektim. Bugün bir şey olmadığı için şükrettim. "Gülüm, birden böyle şeyler söylemesen mi?" "Söylerim, sevgilim değil misin?" "Şükür ki öyleyim." "Şükür." Dedim bende ve geri kalan yolu sessiz tamamladık. Bir süre daha motoru sürdükten sonra konağın önüne geldik. "Buyrun hanımefendi gelecekteki eviniz." Dedi motordan önce ben sonra o indik. "Gelecekteki evim." Dedim alayla kollarımı açıp. "Gelecek, gelecek." Dedi keyifle. "Nasip bebeğim." Dedim bende. "Ya kocaman adama bebeğim diyorsun." Dedi kollarını belime sarıp. "Derim, ister kocaman ol, ister minicik." Dedim kollarımı boynuna sarıp. "Dersin tabi gül güzelim." "Sen hep bana bir şeyle sesleniyorum, ben sana sadece Mirza diyorum." "Mirza'm diyorsun ya gülüm." "Ama Mirza'm çok klasik." "Senin Mirza'm deyişin benim kalbimi titretiyor Feza'm." Dedi yanağıma kokulu bir öpücük bırakıp bana tamamen sarıldı. "Senin her kelimen benim kalbimi titretiyor Mirza'm." Dedim kollarımı sıkıca sarıp. "Çok mu seviyorsun?" Dedi hissettirmem yetmiyordu galiba, bunu duymayı da istiyordu. "Yıldızlar kadar çok seviyorum." "O zaman benimde yıldızları saran evren kadar sevdiğimi bilmen gerekir." Dedi ve ben kalbimi daha da sardığını hissettim. |
0% |