Yeni Üyelik
35.
Bölüm
@sadecebiryazar

"Amacınız ne?" Dedi abim sinirle. Ben ve Mirza bir koltukta, abimde karşımızda ki koltukta oturuyordu.


"Bir amacımız yoktu abi." Dedim sakince.


"Peki gecenin birinde evden kaçar gibi çıkmanızın sebebi neydi?" Dedi sinirliydi ama sakin kalmaya çalışıyordu.


"Gezmekti." Dedi Mirza.


"Bu şekilde mi Mirza, bu saatte mi?!"


"Abi aslında sadece motorla gezecektik sonra Mirza'nın silahını görünce konuşmamız gerekti."


"Ha birde silahını da gördün." Dedi abim sinirle


"Yani tam göremedim." Dedim şirinlikle ortamı sakin tutmaya çalışarak.


"Feza!" Dedi abim, pek işe yaramıştı.


"Abi ya az vaktimiz olduğu için birlikte geçirmek istedik."


"Bu evden çıkmanızı gerektirir mi, Mirza ağam bilmiyor mu sıkıntılı bir zaman olduğunu?"


"Biliyordum ama-"


"Aması yok Mirza! İkinizi de tehlikeye atmışsın."


"Demirkan sakin ol." Dedi Serhat abi, abimin omzuna elini koyup.


"Abi biliyor diye hiç dışarı çıkamayacak mıyız?"


"Feza, güzel kızım akıllıca düşünüp ikinizi de tehlikeye düşürdüğünü anlayabilir misin?"


"Demirkan tehlike yoktu, ben Feza'ya zarar verilmesine asla izin vermem."


"Onlarda izin almıyor zaten!"


"Tamam, özür dilerim abi. Haber vermeden çıktık seni endişelendirdikte özür dilerim." Dedim Mirza belimde ki eliyle hafifçe okşuyordu sırtımı.


"İstediğim şey benden özür dilemen değil. Size bir şey olsaydı ne yapacaktık."


"Olmadı abi, zaten bundan sonra da olmaz ."


"Feza!"


"Demirkan." Dedi Mirza az önce ki ılımlı sesi yerine şimdi daha baskın bir sesi vardı.


"Mirza!" Dedi abimde ama Mirza ufak bir baş işareti yaptı.


"Sonra." Dediğinde abim bir şey diyecekken bakışları bana döndü. Bir kaç saniye bekleyip sonrasında odadan çıktı onun peşinden de Serhat abi ve Rojhat abi de çıktı. Abim çıkınca sinirle Mirza'ya döndüm.


"Ne sonra Mirza, neyi sonra? Bana kızmasın ama sonrasında sana kızsın daha iyi değil mi?!"


"Yok gülüm, öyle değil. Abin şimdi sinirli ya sakinleşsin öyle konuşalım diye gönderdim." Dedi ellerimi avuçlarının arasına alıp.


"Off!" Dedim omuzlarım çöktü.


"Abim bizi bu kadar desteklerken ben ne ona haber veriyorum ne de izin alıyorum."


"Kendini suçlama gülüm, bunu sana ben teklif ettim."


"Mirza, sen teklif ettin ama benim abime haber vermem gerekiyordu." Dediğimde aramızda kalan boşluğu kapattı.


"Cânfezâm, bu kendini suçlamanı gerektirmiyor. Hem abin sakinleşince onunla konuşup güzelce açıklarız kendimizi." Dedi ılımlı haliyle.


"Ne zaman konuşacağız?"


"Sabah konuşalım artık saat çok geç oldu uyuman lazım."


"Peki."


"Evet konular da tatlıya bağlandığına göre ben hatunumun yanına gideyim." Dedi Rojhat abi, ayağa kalkarken elinde ki telefonuda kapattı.


"Koş koş." Dedi Mirza alayla.


"Kapıya kadar birlikte koşmaya ne dersin?" Dedi Rojhat abi. Mirza onun dediğiyle birkaç saniye bana baktı. Moralimin iyi olduğunu göstermek için hafifçe gülümsedim.


"Birkaç dakikaya geleceğim." Dediğine başımı salladım. İkisi odadan çıkınca kendimi koltuğa yasladım.


Bu gece yaşadığım stresi birde evde Mirza ile konuşurken yaşıyordum. Önce adamların gelişi sonrasında Demirkan abimin kızması fazlasıyla stres olmamı sağlamıştı. Çünkü Demirkan abimin beni yanlış anlaması en son isteyebileceğim bir şey değil. O her zaman benim destekçim olmuştu, onu kaybedersem hiç iyi olamazdım.


Ya abimi kaybedersem?


Ya Tuğrul abim Mirza'yı öğrenirse?


Ailem öğrenirse ne olacak?


Peki ya Mirza'ya bir şey yaparlarsa, ya da o adamlar Mirza'ya bir şey yaparsa ne olacak?


Ailem öğrenirse beni okuldan alırlarsa?


Ya okulumu bitiremezsem, üniversitesiyi kazanamayıp kendimi onlardan kurtaramazsam?


Ruhumu emen düşüncelerin içine düşmüştüm yine. Nefesim kesilip içim sıkıntıyla dolunca elimi yakama atıp genişlettim ama beni sıkan kıyafetlerim değildi. Nefesim daha da kesilirken yerimden kalktım. Odanın kapısını açıp dışarıya çıktım, birkaç adım attıktan sonra başım dönmüş ve gözlerim kararmıştı. Kendimi tutmak için bir yer aradım ama bulamadım. Bu yüzden düşüşüm kaçınılmaz olmuştu. En son hissettiğim şey başımın, bedenim gibi sert zemine değilde yumuşak bir yere düştüğüydü.


----


"Hep böyle mi oluyor?" Dedi en sevdiğim sesin sahibi. Bilincim yeni açılmıştı. Bayılmıştım. Ayrılmıştım ama göz kapaklarım birbirine yapışmış gibi olduğu için gözlerimi açamadım.


"Hep değil, fazla stres içerisinde olduğu zaman." Dedi Demirkan abim. Benim hakkımda konuşuyor olmalılar. Ki burada başka bayılan olmadığına göre.


"Fazla stres, benim yüzümden oldu yani." Dedi pişmanlık dolu sesiyle. Ağlamak istedim. Sanki içimde bir şeyler kaynadı ve gözlerime yükseldi.


"Senin yüzünden değil, boşuna suçlama kendini." Dedi abim ılımlı sesiyle. Çünkü o kimlerin yüzünden olduğunu gayet iyi biliyordu.


"Bu gecenin bütün sorumlusu benim." Dedi sesi kendine sitemle doluydu. Kaynayan göz yaşlarım göz pınarlarımdan taştı.


"Feza, güzel kızım." Abimin bana seslenmesiyle gözlerimi açtım. Gözlerim ilk Mirza'ya değdi, endişeyle bana bakıyordu.


"İyi misin güzel kızım?" Dedi abim yüzümü avuçları arasına alırken. Gözümden yaşlar tek tek akıyordu. Göz yaşlarımı sildi ama sildiği gibi yenileri eklendi.


"Ağlama güzel kızım, bak bana korkulacak bir şey yok." Dedi saçlarıma öpücük kondurup. Yüzümü avuçları arasına alan elini tek elimle tutup, avuç içini öptüm.


"Özür dilerim abi."


"Şş özür dileme güzel kızım." Dedi saçlarımı okşarken.


"Hata yaptım." Dedim suçlulukla. Kendimi çok kötü hissediyordum. Duygu patlaması gibi bir şey galiba. Kendimi öylesine yetersiz hissediyordum ki, uzun bir süredir duygularımı tamamiyle dışarı vurmuyordum ve şimdi de ruhum sıkılıyordu. Sanki kalbimin üzerine bir öküz oturmuştu.


Sevilmeye değer değil miydim ben? Eğer öyleyse Mirza beni nasıl böyle seviyordu ya da Demirkan abim?


Sorun bende miydi yoksa beni sevmeyen annem, abilerim ve babamda mıydı? Gerçi babam istekleri doğrultusunda hareket ettiğimde seviyor gibiydi.


Sevmeyi bilmeyen ailem miydi yoksa sevilmeye değer olmayan ben miydim?


Babam eski karısının mezarına gösterdiği sevginin birazını ailesine gösterseydi nasıl olurduk?


Kötü düşünceler beynimi kemiriyordu, bu yüzden de ağlamam daha çok artıyordu. Sakinleşmek için gözlerimi açıp Mirza'ya baktım. Kaşları çatık düşünceli bir şekilde bana bakıyordu.


"Mirza." Dedim tutması için elimi uzatıp. Sevgisini hissetmeyi ölesiye istiyordum. Mirza bir elime bir de bana baktı. Sonrasında yanıma gelip elimi tuttu. Abim burda diye mi çekiniyordu, soğuk muydu ya da bana mı öyle geliyordu, bilmiyorum ama durgun olduğu kesindi.


O bana yaklaşınca abim yerinden kalktı.


"Güzel kızım ben odama gideyim sende uyu dinlen, olur mu?" Abimin dediklerine başımı salladım. Saçıma öpücük kondurup yerinden kalktı.


"Mirza, bir şey olursa haber ver." Dediğinde Mirza da benim gibi başını salladı. Abim odadan çıktıktan sonra Mirza, onun kalktığı yere oturdu. Ben onun sevgisini hissetmek isterken o uzak duruyordu. Uzandığınım yerde geriye doğru gidip ona yer açtım. Önce açtığım yere sonra yine bana baktı.


"Gelir misin, lütfen!" Dedim, sessiz sessiz göz yaşlarımda dökülüyordu. Mirza bir şey demeyip yanına uzandı. Hemen kollarımı bedenine sarıp, yüzümü boynuna gömdüm. O da benim gibi sarılınca, üzerime çöken karabasan bir anda kalktı sanki. İçimde ki buhran dağıldı ve onu dağıtan şey Mirza'nın kokusu oldu.


"Çok seviyorum."


"Bende çok seviyorum." Dediğinde derin bir nefes çektim. Sıkıntım azalmaya başlamıştı. Sonrasında ikimizde konuşmadık. Bir süre böyle durduk, Mirza ara ara saçımı, ara ara da sırtımı okşadı.


"Cânfezâm, benim yüzümden mi bayıldın?" Dedi, bizi yüz yüze getirerek.


"Seninle ne alakası var Mirza?" Dedim sesimi toparlayarak.


"Benim yüzümden stres oldun, ben seni oraya götürdüm, abin benim yüzümden sana kızdı." Dedi pişmanlıkla.


"Senin yüzünden değil Mirza. Biz birlikte hareket ettik ve abim kızdı. Anlık bir atak gibi düşünebilirsin. Yani sebebi sen değilsin."


"Ama-"


"Mirza'm alışsan iyi edersin ve bunu engelleyemeyeceğimizi de bilmen gerekiyor. Kendini suçlaman gerektiren bir şey yok."


"Canfezam." Dedi içi giderek.


"Mirza'm." Dedim içim giderek. Ne kadar ciddi bir konu konuşuyor olsak da gözlerim dudaklarına kayıyordu. Dip dibe olduğumuz için insanlık haliydi bence. Mirza da bakışlarımın farkına varmıştı ki dudaklarında güzel bir gülümseme oluştu.


"Biraz daha bakarsan bana değil de dudaklarıma aşık olduğunu düşüneceğim." Dedi keyifle.


"Ya Mirza, seni de seviyorum." Dedim utanıp alnımı göğsüne yasladım.


"He yani beni seviyorsun ama dudaklarıma aşıksın."


"Ya ben öyle bir şey mi dedim?" Başımı kaldırıp.


"Tam da öyle bir şey dedin."


"Hiç de bile." Dediğimde güldü.


"Emin misin gülüm?"


"Fezayım."


"Benim Feza'msın." Dedi burunlarımızı birbirine sürterek.


"Senin Feza'nım." Dedim alımlarımız birbirine yaslıydı.


"Cânfezâm." Dedi içtenlikle, geri çekilip saçım öpücük kondurdu.


"Efendim Mirza'm?"


"Seni çok seviyorum." Dedi bana sarılırken.


"Bende seni seviyorum." Dedim başımı boynuna gömüp.


"Mirza, beraber uyuyabilir miyiz?" Dedim kulağına.


"Biri görürse yanlış anlayabilir."


"Görmez. Ben senden önce uyanıp, kalkarım burdan." Dedim şirinlikle, bu halime güldü.


"Uyu hadi gülüm, hadi." Dedi. Kendimi biraz aşağı itip başımı göğsüne yasladım.


"Mirza!"


"Efendim gülüm?"


"Hangi parfümü kullanıyorsun?"


"Ne yapacaksın gülüm?"


"Kendime alacağım."


"Neden, erkek parfümüne ihtiyacın yoktur diye düşünüyorum."


"Herhangi bir erkek parfümü ne ihtiyacım yok zaten, senin parfümüne ihtiyacım var."


"Eğer bana hediye olarak alacaksan kendi kokun daha iyi bir seçenek." Dedi gülerek.


"Sana değil, kendime."


"Çok mu seviyorsun kokumu?" Dedi böyle anlarda aşırı keyifleniyordu.


"Sevmiyorum ama orası ayrı. Ben seni özlersem kokunu da duymak istiyorum." Dedim, ayrı kalalı neredeyse bir ay olmuştu ve özlemiştim.


"Kokumu özlersen 'Özledim.' yazman yeterli."


"Ya gelmezsen?"


"Gelirim gülüm."


"Gelmezsen eğer ağır trip atarım çünkü 'Gelirim.' dedin."


"Olur gülüm." Dediğinden sonra bir süre sessiz kaldık.


"Mirza, beni kedi olsam da sever miydin?"


"Kedi mi?" Dedi şaşkınlıkla.


"Kedi olsam güzel olmaz mıyım?"


"Güzel olacağına şüphem yok da tüy alerjim olmasaydı, iyi olurdu." Dediğinde bu sefer şaşıran taraf ben olmuştum. Başımı kaldırıp şaşkınlıkla baktım.


"Tüy alerjin mi var senin?"


"Maalesef."


"Ne yani şimdi biz evlendiğimizde, evimizde kedimiz olmayacak mı?"


"Evlendiğimizde. Evimizde. Kedimiz." Dedi anında konuşmamızda soyutlanarak.


"Mirza, bende kal aşkım."


"Bugün senin ağzından bal damlıyor bal." Dedi başını kaldırıp, yüzümü avuçlarının arasına koyup dudağıma küçük ama bol öpücükler kondurdu.


"Sanki bana değilde dudaklarıma aşıksın gibi." Ben konuştum ama sürekli öpücüleriyle sözümü kesti.


"Her zerrene aşığım." Dedi bu sefer dudaklarımı es geçip yüzümün her yerini öptü. Gözlerimden de öpecekti ki kendimi geri çektim.


"Ne oldu?"


"Gözden öpmek ayrılık getirirmiş."


"Batıl inanç o batıl." Dedi ve gözlerimin ikisine de sıkı bir öpücük bıraktı.


"Ya Mirza ya."


"Mirza'nın canı, cananı, her şeyi. İnanma öyle şeylere bende seni bırakacak yürek yok." Dedi


"Büyük konuşma Mirza, sonra beni bırakırsan bir daha yüzümü göremezsin. Sırf beni bu sözlerine inandırdığın için."


"Öyle bir şey olmaz gülüm. Sen düşünme bunları." Dedi başımı göğsüne yasladı.


"Nasıl düşünmeyeyim Mirza bey?"


"Benim için önemli olan batıl inanç değil ve bir batıl inanç yüzünden senden uzak duracak değilim." Dedi ciddiyetle.


"Peki peki bir şey olurs-"


"Gülüm batıl inanç işte başlı başına batıl."


"Olabilir."


"Bebeğim, batılın kelime anlamını biliyor musun?"


"Mirza hocam, bana öğretmenlik mi yapmak istiyorsunuz?"


"Yok yavrum kalsın." Dedi gülerek.


"Öyleyse benimle zıtlaşma bebeğim."


"Şu durumda bile bebek olan ben oldum ya canın sağ olsun gülüm." Dedi kollarını iyice bana sararak.


"Koca bebeğim." Dedim şirinlikle.


"Uyu hadi yavrum uyu." Dedi, sesi gayet keyifliydi.


"Peki uyuyayım ama bana şarkı söylersen uyurum."


"Hangi şarkıyı istersiniz hanımefendi?"


"Sen en güzelini seçersin bence."


"Bekle bakalım listemizde neler varmış." Dedi gülerek.


"Ne varmış?" Dedim merakla. Onun şarkı söylemesi baya cazipti.


"Düşünüyorum." Dedi, düşünceli bir şekilde. Bir kaç saniye bekleyip yine sordum.


"Düşündün mü?"


"Düşündüm düşündüm." Dedi bu halime gülüp.


Dilê ji ber evîna te, lê, diheliya

Bûye mîna volqanan, dikeliya

Dilê ji ber evîna te, lê, diheliya

Bûye mîna volqanan, dikeliya

Dike qêrîn, dike gazin, dinaliya

Tu ji bo min hem derd î û derman î evîn


Dilê ji ber evîna te, lê, diheliya

Bûye mîna volqanan, dikeliya

Dilê ji ber evîna te, lê, diheliya

Bûye mîna volqanan, dikeliya

Dike qêrîn, dike gazin, dinaliya

Tu ji bo min hem derd î û derman î evîn


Bila pesin ji te re be, ey evîn

Li te tê bihar û gul, li te tê jîn

Bila pesin ji te re be, ey evîn

Li te tê bihar û gul, li te tê jîn

Bila ji bo te feda bibe ew dinyaya derewîn

Tu ji bo min xelat î, wate yî, evîn


Dilê ji ber evîna te, lê, diheliya

Bûye mîna volqanan, dikeliya

Dilê ji ber evîna te, lê, diheliya

Bûye mîna volqanan, dikeliya

Dike qêrîn, dike gazin, dinaliya

Tu ji bo min hem derd î û derman î evîn


(Türkçesi)

Yüreğim senin aşkından,

Tıpkı bir volkan gibi kaynıyor,

Haykırıyor, sızlıyor, inliyor,

Bana hem dert hem de dermansın sevgilim.


Yüreğim senin aşkından,

Tıpkı bir volkan gibi kaynıyor,

Haykırıyor, sızlıyor, inliyor,

Bana hem dert hem de dermansın sevgilim.


Övgüler senin olsun ey sevgilim,

Yakışıyor sana bahar ve gül ve de yaşamak,

Bu yalan dünya, sana feda olsun,

Benim için bir armağansın, aşkın manası sevgilim


Yüreğim senin aşkından,

Tıpkı bir volkan gibi kaynıyor,

Haykırıyor, sızlıyor, inliyor,

Bana hem dert hem de dermansın sevgilim.


"Tu ji bo min hem derd î û derman î evîn." Dedim bende gözlerim kapanırken.


Mirza'm, benim hem derdim hemde dermanımdı.


---


Ağzımın kuruluğu ile rahatsız olmuştum. Bilincim susuzluğumla açılırken gözlerimi de yavaşça açıldı.


"Mirza, su." Dedim, gözlerimi ovuştururken.


"Bekle gülüm, getireyim." Dedi ve o odadan çıktı, bende yatakta oturur hale geldim. Allah bilir saat kaçtı ve bizim bugün İstanbul'a dönmemiz gerekiyordu.


Etrafa bakmayı bırakıp, üzerime baktığımda eşofman ve bir badi olduğunu gördüm. Üzerimi değiştiren muhtemelen Dicle'ydi.


"Suyunuz geldi hanımefendi." Dedi Mirza kapıdan içeri girerken.


Wat iz diz suyunuz geldi?


"Yo gelmedi." Dediğimde Mirza yerinde duraksadı. Bense gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Mirza da yargılar bakışlarıyla yavaş yavaş yanıma geliyordu.


"Niye öyle bakıyorsun?" Dediğimde suyu bana uzattı ama bakışları değişmedi.


"Sence?"


"Anlıyorum, cevabını bildiğin soruları sorma diyorsun."


"Öyle demiyorum, sen cevabını bildiğin soruları bile sorabilirsin."


"Mirza'cım canım her şeye romantik cevaplar veremezsin. Bak ben, senin yanında normal kan akışımın nasıl olduğunu unutuyorum, yapma bebeğim."


"Sen bana bebeğim demeye devam edersen kan akışını durduracağım haberin yok." Dedi az önce ki yargılar bakışları gitmiş ve yerine keskin bakışlar gelmişti. Elimde ki bardağı hızla dudaklarıma götürüp tek dikişte içtim.


"Hı hı anlıyorum." Dedim, yataktan kalkıp yanından geçtim ve kapıya geldim.


"Bebeğim." Dedim, cilveli bir şekilde.


"Feza!" Dedi adımını atınca hemen kapıyı açıp odadan çıktım. Çıkmamla Zehra teyzeyi görmem bir oldu. Kapıda öylece durmuştum. Mirza da kapıyı açıp çıktığında sırtıma çarpacaktı ki kendini son anda durdurdu.


"Hayırlı sabahlar anne." Dedi Mirza, annesiyle aramızda ki tuhaf bakışmayı bölmek için.


"Hayırlı sabahlar." Dedi annesi de.


"Nasılsın kızım, rahatsızlanmışsın gece." Dediğinde anlık bir şekilde Mirza'ya baktım. Herhalde stresten bayıldı dememişlerdir.


"İyiyim Zehra teyze."


"İyi iyi. Şimdi sana güzel bir kahvaltı hazırlarım toparlarsın kendini."


"Zahmet etmeseydiniz."


"Ne zahmeti kızım, şimdi ikinize de güzel bir kahvaltı hazırlarım ben."


"Anne sen zahmet etme, ben hazırlarım."


"Sen eşyaların yerlerini bilmiyorsun oğlum."


"Öğrenirim annem, öğrenirim." Dedi, annesinin sırtına elini koyup, ilerletti. Elini de arkadan bana uzatınca, elini tuttum. Bizi koridordan çıkartıp merdivenlere yönlendirdi. Merdivenlerden aşağı indiğimizde herkes avludaydı. Elimi Mirza'nın elinden ayırdım. Omzundan bana kısa bir bakış attı.


"Şükür uyanabildin ağam." Dedi, Mirza'nın babası.


"Sen uyurken ben çoktan uyanmıştım ağam." Dedi o da babası gibi alayla.


"Ee işin neydi ağam o saatte?"


"Önemli işlerim vardı." Dediğinde utançla başımı eğdim.


"Allah Allah ne acayip." Dedi gülerek.


"Şimdi daha önemli işlerim var." Dedi ve bana dönüp eliyle içeriyi işaret etti. Bende içeriye doğru ilerledim. Beni belimden destekleyip mutfağa doğru yürüttü.


"Çok acıktın mı?"


"Hayır, acıkmadım."


"Ne demek acıkmadım?"


"Acıkmadım ama sen acıkmışa benziyorsun."


"Benziyor muyum? Fazlasıyla açım." Dedi, belimi sarıp boynuma öpücükler kondurdu.


"Mirza! Allah aşkına, bak biri görürse bir daha yanıma yaklaştırmam seni." Dedim, ailesinin evindeydik ve Mirza çekinmeden fazlasıyla yakın davranıyordu. Bir şey demeden hızlıca mutfağa soktu bizi. Elini belime sarmıştı.


"Sen böyle bir güzelliğin karşısında dayan dayanabilirsen." Dedi hülyalı bakışlarıyla.


"Dayanıyorum." Dedim ama demeseydim daha iyiydi. Bakışları kararmıştı.


"Cânfezâm, şöyle şeyler söyleyip beni delirtiyorsun, sonrasında dayan diyorsun." Dedi, aramızdaki teması kesmek için geri çekildim ama izin vermedi.


"İznin olmasa sana bir adım bile yaklaşmam ama, ama bu gözlerin beni yakıyor. Bu gözlerin bana en büyük izinleri veriyor ama sen farkında değilsin." Dediğiyle gözlerimi kaçırmam bir oldu.


"Mirza, ben böyle yapmak istememiştim."


"Biliyorum gülüm, biliyorum." Dedi saçlarıma derin bir öpücük kondurdu.


"Hadi hadi kahvaltı hazırlayacağım daha." Dedi gülerek yanımdan geçip mutfak tezgahının önüne geçti. Bir kaç saniye duraksadıktan sonra çaydanlığı eline aldı ve çay demlemeye koyuldu.


"Bende yardım edeyim."


"Yok yok sen otur, ben hazırlayacağım her şeyi."


"Yardım edersem daha hızlı olurdu."


"Yetişmemiz gereken bir yer mi var gülüm?" Dediğinde bir şey demeyip sandalyeye oturdum.


"Biz bu akşam gideceğiz."


"Bu akşam."


"Evet."


"Peki." Dedi ve kahvaltılık bir şeyler hazırlamaya devam etti.


"Mirza." Dedim uzatarak.


"Gülüm?" Dedi keyifle.


"Şimdi senin tüye alerjin varya."


"Evet gülüm."


"Heh işte ben kedi olsaydım eğer beni sevmez miydin?"


"Severdim gülüm." Dedi gülerek.


"Sen deli misin, kediye aşık olunur mu?" Dedim alayla.


"Aşığım." Dedi, omzunun ardından bakarak. Yerdim ben bunu, hatta yemeliydim. Yerimden kalkıp arkasına gittim ve omuzunu dişlerimin arasına sıkıştırdım.


"Ah! Ne yapıyorsun yavrum?"


"Çok tatlı geldin gözüme." Dedim şirinlikle. Arkasını dönüp, kollarını belime sardı.


"Her tatlı gelince ısıracaksak, ben seni yerim."


"Ya konuyu bana çevirme. Ben burda senin tatlılığından bahsediyorum." Dedim sakallarını okşayıp.


"Gülüm tatlı kavramı senin için, ha illa ki bana bir şey demek istiyorsan. Yakışıklı? Karizmatik? Aşık?"


"Gayet uygunmuş, benim yakışıklı, karizmatik, aşık sevgilim." Dedim yanağına saf bir öpücük kondurdum.


"Uygundur benim güzel, mükemmel, sevgi dolu sevgilim." Dedi o da benim gibi yanağıma öpücük kondurup.


"Kahvaltı hazırlayalım hadi." Dedim kollarının arasından çıkıp.


"Ne yapıyoruz şimdi?" Dedim tezgahın başına geçip.


"Menemen?"


"Olur."


"Soğanlı mı soğansız mı?"


"Bir soğan, birde sen olmazsan olmazımsınız." Dedim gülerek.


"O zaman hiç yanından ayırmamalısın beni."


"Ayırmıyorum." Dedim, yanından geçip dolaptan menemen malzemelerini çıkardım.


"Ama soğanı yiyorum, seni de yemeni ister misin?" Dedim dişlerimi birbirine vurup ses çıkmasını sağladım.


"Aman aman." Dedi ellerini yukarıya kaldırıp teslim olurcasına.


"Mirza, burada lunapark var mı?" Dediğimde tuhafça baktı.


"Dağda mıyız gülüm?"


"Ya onu mu diyorum, yakın bir yerde var mı diyorum."


"Gitmek istiyorsan gideriz."


"Hep birlikte gidelim."


"Tamamdır kahvaltımızı yapalım, onlara da söyleriz ona göre çıkarız."


"Tamam." Dedim uzatarak. Sonrasında kahvaltızı yaptık ve mutfağı toplayıp ordan çıktık.


"Sen üstünü değiştir, bende bizimkilere söyliyeyim."


"Tamam." Dedim, o abimlerin yanına giderken bende yukarıya çıktım. Dün yanına küçük bir çantada birkaç parça getirmiştim. Üstüme çizgili bir kazak, altıma da kot pantolon giydim. Hafif bir makyaj yaptım. Saçlarıma sprey sıkıp taradıktan sonra bana Mirza'nın aldığı, hiç boynundan çıkarmadığım kolyelerimi kazağımın altından çıkardım. Hâlâ verdiği o siyah kolyeyi çözememiştim ama Mirza da söylememişti. Her dakika inceliyordum ama bir türlü anlamamıştım. Hiçbir yerinde bir şey yoktu. Aynadan kendime bakarken kolyeyi avuçlarımın arasına almıştım. Aynadan kendime bakıyordum ama bir farklıydım, yani bana öyle geliyordu. Yüzüm daha bir canlıydı, gözlerim daha bir parlaktı. Avucumun içindeki kolyeyi düzeltip, boynumda sallanmasına izin verdim. Kolye artık siyah değildi. Nasıl ya, ben bunu avucumda tutmuştum ama bir değişiklik olmamıştı. Şimdi niye oldu?


Hazır olduğum için, kolye eski haline dönmeden aşağı inip Mirza'nın yanına koştum.


"Mirza!" Dedim hızımı alamayıp çarpacaktım ki Mirza tuttu.


"Sakin gülüm, ne oldu?" Dedi, tam konuşacaktım ki etrafta gözlerimi gezdirdim. Herkes hazır bir şekilde yerlerinde oturuyordu.


"Iı şey." Dedim ondan uzaklaşırken.


"Bir şeyin mi var?"


"Bir şeyim yok. Bak!" Dedim çocuksu bir şekilde kolyemi gösterip.


"Çok mu mutluydun?"


"Nasıl?" Dedim anlamayarak.


"Kolyenin değişmesini sağlayan şey senin mutlu olduğun anda ki enerjin." Dedi gülümseyerek, kolyede ki fotoğrafımızı sevdi.


"Gerçekten mi? Bende sürekli deniyordum, olmuyordu. Az önce farkında olmadan yaptım, oldu."


"Peki seni bu kadar sevindiren ne oldu?"


"Sen oldun."


"Cânfezâm." Dedi inci dişlerini göstererek gülümserken.


"Mirza'm." Dedim bende onun gibi.


"Gitmiyor muyuz?" Diyen abimin sesi aramıza girdi.


"Gidiyoruz, gidiyoruz." Dedi Mirza.


"Hadi çıkalım." Dedi abim ve hepimiz ayaklandık. Avludan çıkıp arabalara bindik. Ben, Mirza, Yusuf Ali ve Serhat abim bir arabaya, abim, Dicle ve Çiçek bir arabaya bindi.


"Umuyorum ki bu lunapark fikri senden çıkmamıştır." Dedi Serhat abim. Arkamı dönüp ona yargılayıcı bakışlarımı yolladım.


"Tabiki benden çıktı ve biz oraya gidiyoruz."


"Hiçbir şeye binmeyeceğimi bilmelisin canım kardeşim." Dedi inatla.


"Mirza, abim makasa binmek istiyormuş." Dedim alayla.


"Saçmalama istersen Feza." Dedi Serhat abim.


"Hiç de bile." Dedim omuzunu sallayarak.


"Çok binmek istiyorsa bindiririz gülüm, biz gençlerin önünü açan kişileriz. Onu bu tutkusundan mahrum etmeyiz." Dedi gülerek.


"Kesinlikle etmemeliyiz."


"Si-" Tam konuşacaktı ki Mirza susması için öksürdü.


"Sevseniz binmem."


"Öyle mi?" Dedim tek kaşımı kaldırıp ona baktım.


"Öyle!" Dedi ama sadece sözde kaldı.


----


"LAN ÇIKARTIN BENİ BURDAN! BAK MİRZA, DEMİRKAN SIKARIM TOPUKLARINIZA VALLAHİ!" Diye bağırıyordu Serhat abim. Abimle, Mirza onu zorla makasa bildirmişti ve inmek için hem dua ediyor hemde abim ve Mirza'yı tehdit ediyordu.


"Feza! Söyle şunlara beni indirsinler yoksa-"


"Yoksa ne lan?" Dedi Mirza sahte bir sinirle.


"Vallahi kusarım üstüne Mirza. Eğer kusmazsam bile elimi boğazıma sokar, yine kusarım."


"Serhat abi ağla istersen birde." Dedi Yusuf Ali. Geldiğimizden beri ilk defa konuşarak.


"Lan beni çıkartmıyorsanız, bunu da yanıma verin." Dediğinde Yusuf Ali sakince, Mirza'nın yanına gitti. Elini uzatıp Mirza'nın elindeki jetonlardan birini istedi.


"Emin misin Yusuf Ali?" Dedi Mirza, Yusuf Ali de başını salladı. Abisinden aldığı jetony görevliye verip Serhat abimin yanına oturdu.


"Lan deli! Ne yapıyorsun?" Dedi Serhat abim. Yusuf Ali bu dediğine sırıttı.


"Bir delinin ne yaptığını niye soruyorsun?" Yusuf Ali'nin dediğine hepimiz güldük. 17 yaşında ki çocuk sakince dururken 30'lu yaşlarında olan adam her an kusacak gibi bakıyordu.


"Mirza, çıkartsak mı, çok kötü bakıyor." Dedim Serhat abiye acımıştım. Gerçekten kusacak gibi duruyordu.


"Gülüm, zaten sen koydurtmadın mı?"


"Ben koydurttum ama çok kötü oldu çıkartalım, lütfen." Dedim masumca. Mirza, yüzüme bakıp iç geçirdi.


"Tamam, tamam çıkartalım." Dedi lafımı ikiletmeyip. Aşırı seviyorum bunu ben yaa!


"Dur kardeşim, dur. Aç da insin." Dedi gülerek.


"Tamam abi." Dedi makinenin başında olan çocuk. Serhat abinin koruma demirini kaldırdı. Serhat abi hızla oturduğu yerden kalktı.


"Allah'ım şükür." Dedi ellerini yukarıya kaldırıp sonrasında yüzüne sürdü.


"Canım abim, kıyamadım sana." Dedim Serhat abime doğru gidip.


"Tabi tabi hiç kıyamazsın bana!" Dedi alayla. Kollarımı açıp ona sarıldığımda, o da kollarını açtı. Sarıldığımızda kollarını belimden ayırıp, başımı ellerinin arasına alıp başımı ısırdı.


"Aaaa!" Dedim hafif acıyordu.


"Lan it!" Dedi Mirza, Serhat abimin başına vurdu. Böylece dişleri başıma vurmuştu.


"Ah!" Dedim, Serhat abi de benden uzaklaştı.


"Acıdı mı gülüm?"


"Yok yok, acımadı." Dedim şu halimize gülerek.


"Ne acıyacak, sanki tam ısırdım." Dedi Serhat abim.


"Birde tam ısırsaydın."


"Ya tamam karışmayın birbirinize. Hadi gidip çarpışan arabalara binelim hep beraber." Dedim neşeyle. Mirza'nın koluna girip onu çarpışan arabalara yürütmeye başladım.


"Şimdi biz ne yapacağız biliyor musun?"


"Ne yapacağız bebeğim?"


"Biz birlik olup hepsine çarpacağız." Dedim hinlikle.


"Yapalım yavrum." Dedi sırıtarak.


"Hadi en güzel arabaları seçelim." Dedim hızlıca yürüterek.


"Bak kırmızı araba çok güzel, ben onu alacağım." Dedim elimle gösterip.


"O zaman bende sarı olanı alayım." Dediğinde başımı salladım. Jetonları verip arabalara geçtik. Herkes gelip arabalara bindiğinde biz daha onlar ne olduğunu anlamadan onlara arabalarımızla çarpmaya başladık.


"Lan sakin!" Dedi abim, biz gülerken onlar da bize çarpmaya başladı. Bir o oyun, bir bu oyun derken bir sürü şeye binmiştik, en sona da dönme dolap kalmıştı. Ben ve Mirza aynı dolaba bindik.


Ben sırtımı Mirza'nın göğsüne yaslarken, o da kollarını bedenime sarmıştı. Burnunu saçlarımın arasına daldırmıştı, arada saçlarıma öpücük konduruyordu.


"Gülüm."


"Efendim gülüm?" Dedim gülerek.


"Gül güzelim?"


"Efendim yakışıklım?"


"Can parem."


"Efendim Mirza'm." Dedim uzatarak. Her halde başkasında görseydim bu halleri tuhaf gelirdi ama şimdi kendim yaşayınca tuhaf gelmiyordu. Dışarda olsaydık veya başkalarının bizim bu halimizi göreceği şekilde olsaydık, muhtemelen bunu yapmazdım.


"İyi ki geldin."


"Sen gelmeyince, ben geldim. Malum pek nazlısın!" Dedim gülerek.


"Çok nazlıyımdır." Dedi düşünceli bir sesle. Galiba yanlış bir söylemiştim.


"Ya öyle demek istemedim." Dedim, ona doğru dönerek. Yüzünü avuçlarımın arasına aldığımda başını avucuma yasladı.


"Biliyorum gülüm. Hem kötü bir şey demedin ki ben gayet nazlıyımdırda sen daha görmedin."


"Peki bana göstermediysen kime gösterdin nazlılığını!" Dedim sahte bir sinirle.


"Kime gösterebilirim gülüm?" Dedi avucuma öpücük kondurdu.


"Bilemiyorum artık, onu da sen bileceksin." Dedim omuzunu silkerek.


"Gülüm, senden başka kimse, kimse olamaz."


"Olamaz tabi, hele bir olsun. Topuklarına sıktırırım." Dedim alayla.


"Kendinde sıkarsın sen, fenasın." Dediğine ikimizde güldük.


"Silahım yok ama neyse." Dedim saçma bir şekilde gülüyorduk.


"Senin gözlerinde birer silah görevinde." Dedi araya iltifatlarından sıkıştırıp.


"Sen hiç aynaya baktın mı?"


"Genelde bakıyorum."


"O zaman yakışıklılığın farkındasındır."


"Allah Allah çok mu yakışıklıyım?" Dedi sırıtarak.


"Farkında değil misin?"


"Fazla değil."


"O zaman kendine sadece bakıyorsun, görmüyorsun."


"Gördüğüm tek şey, sen olduğun içindir yavrum." Dedi aşık aşık bakarken.


"Mirza, sen böyle her an iltifat edince ben öylece kalıyorum. Diyecek bir şey bulamıyorum."


"Bir şey demene gerek yok gülüm, bir sarılsan yeter." Dedi, böyle anlarda gözüme çok masum geliyordu. Dediğini yaptım, bir şey demeden sarıldım. Kollarımı boynuna sarıp, başımı boynuna gömdüm.


"Hep kalbimde yer et, olur mu?" Dedim fısıltıyla.


"Ölene dek, kalbinde yer edeceğim. Sende benim kalbimde yer edeceksin." Dedi yemin verir gibi.


----


"Yine görüşeceğiz gülüm, birkaç güne yanına geleceğim." Dedi Mirza akan göz yaşlarımı silerken.


"Hep senin yüzünden oldu, beni kendine alıştırdın." Dedim, uçağa binmemize az kalmıştı ve ben Mirza ile ayrılacağız diye ağlıyordum.


"Gülüm, Allah için ağlama. Geleceğim, sen gittikten iki gün sonra geleceğim." Dedi benim ağlamamı durdurmak için.


"Ama Mirza." Dedim ağlamaklı bir şekilde.


"Cânfezâm, vallahi geleceğim. Sen git ve bende ailemle konuşup geleceğim, en geç iki gün sonra." Dedi, alnıma ve saçlarıma öpücükler kondurdu.


"Gelmezsen, konuşmam seninle." Dedim nazlanarak.


"Nazın başım gözüm üstüne." Dedi bana sarılarak.


"Hadi abinin yanına git."


"Allah'a emanet ol Mirza'm."


"Sende Allah'a emanet ol cânfezâm." Dedi, yanağıma öpücükler konduruyordu hâlâ.


"Hadi bırak gideyim." Dedim gülerek.


"Git bakalım. Uçaktan indiğinde haber ver."


"Tamam." Dedim başımı sallayarak.


---


Loading...
0%