Yeni Üyelik
39.
Bölüm

Kütüphane

@sadecebiryazar

~~~

 

Cânfezâm: İnanamıyorum ya tam senin geldiğin gün neden gelmiş olabilirler anlamıyorum

 

Çipem: Gülüm takma kafana ben illa bir yolunu bulur gelirim yanına

 

Cânfezâm: Okul çıkışına gelebilirsin birkaç saat yanında kalırım ama sonrasında kütüphaneyr gitmem lazım

 

Çipem: Bende seninle kütüphaneye gelirim

 

Cânfezâm: Olurr

 

Çipem: Sen eve geçince bir şey dediler mi?

 

Cânfezâm: Hayır abim kütüphanede demiş

 

Çipem: İyi bari

 

Cânfezâm: Bir fotoğraf gönderdiniz. (Pembe kalpli tektaş yüzük.)

 

Cânfezâm: Yüzüğüm nasıl???

 

Çipem: Çok güzelmiş kim aldı?

 

Cânfezâm: Canım sevgilim aldı

 

Çipem: Sevgilin

 

Cânfezâm: Sevgilimmmmmm

 

Çipem: Güzelimm

 

Cânfezâm: Mirza ben sana bir şey söyleyeceğim

 

Çipem: Söyle yavrum

 

Cânfezâm: Ben üniversite olarak Dicle üniversitesini yazmayı düşünüyorum ilk tercih olarak

 

Çipem: Diyarbakır'a mı geleceksin?

 

Cânfezâm: Evet hep görüşebiliriz böylelikle

 

Çipem: Emin misin gülüm daha iyi bir üniversiteye puanın yeterse gitmeyecek misin?

 

Cânfezâm: Hayır ben Diyarbakır'a gelmek istiyorum

 

Cânfezâm: Sen sevinmedin mi?

 

Çipem: Tabiki sevindim gülüm ama senin böylesine büyük bir seçimine etki etmem iyi bir şey mi?

 

Cânfezâm: Edeceksin tabiki Mirza sen benim sevgilimsin hani bu gün evlenme teklifi ettiğin sevgilin

 

Çipem: Cânfezâm biliyorum sadece emin misin diye sormak istemiştim

 

Cânfezâm: Eminim Mirza

 

Cânfezâm: Neyse benim uykum geldi iyi geceler sana

 

Çipem: Gülüm

 

Cânfezâm: İyi geceler Mirza

 

Çipem: Cânfezâm benim seni istememe gibi bir imkanım olabilir mi?

 

Çipem: Sadece okul hayatında ki başarın için demiştim

 

Çipem: Senin benim yanımda olman benim için dünyada cenneti yaşamak demek

 

Cânfezâm: Öyleyse neden benim hayatımda bir etkin yokmuş gibi davranıyorsun?

 

Çipem: Gülüm

 

Cânfezâm: Mirza'm canımın içi benim senin hayatına ne kadar etkim varsa seninde benim için var ve ben bunu aşırı seviyorum

 

Çipem: Öyle mi??

 

Cânfezâm: Evet öyle ve bundan dolayı kendini çekme tamam mı sen kendi düşüncelerini her zaman benimle paylaş

 

Çipem: Paylaşırım gülüm

 

Cânfezâm: Bunu da hallettiğimize göre ben uyuyabilirim aşkımm

 

Çipem: Uyu yavrum benim

 

Çipem: İyi geceler

 

Cânfezâm: Bir ses kaydı gönderdiniz. (İyi geceler Mirza'mmmm)

 

Çipem: ❤️

 

Cânfezâm: 🫶🏻🫶🏻🫶🏻

 

~~~

 

Feza son mesajını da atıp çevrim dışı oldu. Bende onun attığı ses kaydını dinledim tekrar. Kısık sesiyle Mirza'm deyişi...

 

Onun mesajlarından çıkıp, emlakçının mesajına girdim. Aslında evim vardı, ama bu ev Feza'nın dairesinin alt katındaki evdi. O şerefsiz eğer orda bir ev tutarsa Feza'yı rahatsız etmekten geri durmayacaktı. Belki etik bir şey değildi bu yaptığım ama Feza'm için etik kurallarının çiğnenilebilitesi vardı.

 

Adama ev için ne kadar istediğini sormuştum, aldığım cevapla o fiyatın bir miktar fazlasını söylediğimde olabileceğini söylemişti. Yarın gidip halledeceğim bu işi.

 

Bu gün aldığımız her şeyi kendi evime getirmiştim, Feza'nın annesi ve babası İstanbul'a gelmişti, kimseye haber vermeden. Apar topar toplanıp Feza'yı evin köşesinde bıraktım. Bu durum can sıkıcıydı tabi ama Feza istemedikçe böyle devam edecek.

 

Oturduğum koltuktan kalkıp odama geçtim. Yatağıma uzandım, yarın erken uyanıp Feza'yı okula bırakacağım.

 

---

 

~~~

 

Çipem: Günaydın güzel sevgilimm

 

Cânfezâm: Günaydın yakışıklı sevgilim benimmmm

 

Çipem: Hazırlanıyorum geldiğimde mesaj atarım

 

Cânfezâm: Tamam sen beni o köşede bekle

 

Çipem: Tamam gülüm

 

~~~

 

Üzerime haki bir gömlek ve siyah kot pantolon giydim. Üzerime de deri ceketimi giyip, kasklarımızı alıp evden çıktım. Motoru çalıştırıp, Feza'nın evine doğru sürmeye başladım.

 

Aslında hâlâ şaşkınım, Feza'nın o kendini hep geri çeken kişiden, şimdi bana karşı olduğu kişiye dönüşmesi, hiç böyle olmasını beklemiyordum. Belki de beni çok sevdiği içindir, çünkü etrafına karşı hâlâ çekingen ama benimle asla öyle değil. Hatta cesur diyebilirim. Ve bu halleri benim aşırı hoşuma gidiyor.

 

Evin köşesine geldiğimde, Feza'ya mesaj atttım geldiğime dair. Bir kaç dakika geçtikten sonra o da geldi.

 

"Günaydın gülüm." Dedim, hemen gelip, ellerini belime sardı. Bende ona sarıldım. En sevdiği sarılma şekli buydu sürekli böyle sarılıyordu bana.

 

"Günaydın aşkım." Dedi uzatarak bu halleri çok hoşuma gidiyordu. Geri çekildiğinde kaskını alıp, başına taktım.

 

"Hadi gidelim okulunuza." Dedim önce ben motora bindim sonra Feza'nın elinden tuttum ve o bindi.

 

"Bende motoru sürmek istiyorum." Dedi nazlı nazlı.

 

"İstediğin zaman sür gülüm." Dedim onunda benim gibi motorsiklete ilgisi vardı.

 

"Sen öğret." Dedi başını hafifçe sırtıma yaslayarak.

 

"Öğretirim gülüm." Dedim gülerek.

 

"Annem bir hafta kadar burada, beni görmeye gelmiş." Dedi sıkıntılı sesiyle.

 

"Bizden yana sıkıntı olmaz ki, dışarıda da görüşebiliyoruz."

 

"Maça nasıl gideceğiz?" Dedi, gidemeyeceğimizi düşündüğü için üzülüyordu.

 

"Ben ayarlarım gülüm sen bunları düşünme." Dedim, gerekirse Demirkan'ı da yanmızda götürürdüm.

 

"Ayarlar benim canım sevgilim." Dedi anlık duygu değişimiyle. Bu halleri pek iyi değildi bence ama Feza hep böyleydi.

 

"Ayarlarım gülüm, ayarlarım." Dedim, bu durumları hem hoşuma gidiyordu hemde doğru bir şey mi diye sorguluyordum. Bunu düşünürken okulun bahçesine de girmiştik.

 

"Servisimiz son durağına ulaşmış bulunmaktadır." Dedim gülerek neşelensin diye.

 

"Şöfer beye çok müteşekkiriz." Dedi motordan inip, kaskını çıkardı. Bende motordan inip kaskımı çıkardım.

 

"Mirza." Dedi, bu tonda adımı söyleyişini çok seviyordum. Sanki merak ettiği şeyin cevabını bir tek ben biliyormuşum gibi.

 

"Gülüm?" Dedim, kasktan dolayı bozulan saçlarını düzeltirken.

 

"Şimdi biz maça gideceğiz ya, yani inşaAllah gidebiliriz." Dedi, tek hoşlanmadığım yönü karamsarlığı olabilirdi.

 

"Evet gülüm, gideceğiz."

 

"Heh işte orda futbolcuları yakından görebilme imkanımız var mı?" Dedi, kolumla uğraşırken. Bu huyu da en sevdiklerim arasındaydı. Sürekli bana bir temas içerisinde olması ondan ayrı kalamamamı sağlıyordu.

 

"Sen görmek istersen tabiki var." Dedim, Feza için bütün imkanlarımı sunarım.

 

"Gerçekten mi?" Dedi sevinçle, gözleri parlamıştı resmen.

 

"Gerçekten tabi gülüm. Senin isteyip de benim yapamayacağım hiçbir şey yok." Dedim, okşadığım saçına öpücük kondurup.

 

"Ya Mirza'm, çok seviyorum seni." Dedi, yanağıma sımsıkı bir öpücük bıraktı. şunu yapması için ömrümü bile vereceğimi bilmediği için böyle küçük şeylerde yapması, beni en mutlu insan yapıyordu.

 

"Bende seni gülüm, bende seni seviyorum." Dedim, küçük beline kollarımı sarıp onu iliklerime kadar hissetmek istedim ve yaptımda.

 

"Sen böyle yaparsan ben dersime gidemem." Dedi nazlanarak.

 

"Bırakamaz mısın beni?" Dedim biraz geri çekilip, okulun bahçesinde olduğumuz için aramızda bir adımlık mesafe vardı.

 

"Nasıl bırakırım ben, yakışıklı, Karizmatik sevgilimi?" Dedi benim sınırlarımı zorlarken.

 

"Okulun bahçesinde olmasaydık." Dedim dudaklarına bakarak. O da nerede olduğumuzu yeni fark ediyormuş gibi arama bir iki adım daha koydu.

 

"Ama okulun bahçesindeyiz." Dedi gergince gülerek.

 

"Biliyorum biliyorum." Dedim sırıtarak.

 

"Öyle bakma ki gidebileyim." Dedi saf bakışlarıyla.

 

"Git hadi, git." Dedim derse geç kalacaktı yoksa.

 

"Gidiyorum, ama dönüşüm muhteşem olacak!" Dedi gülerek geri geri giderek.

 

" Önüne bak, önüne." Dedim gülerek. Sözümü dinleyip önüne dönüp, okula doğru döndü. O okula girince, bende motoru çalıştırıp okuldan çıkıp, eve geçtim. Eve girdiğim gibi telefonum çaldı. Dicle arıyordu, telefonu açtım.

 

"Efendim?" Dedim sabahın bu saatinde ne için aramıştı.

 

"Nasılsın abi, ne yapıyorsun?" Dedi sesinde bir yoktu.

 

"Feza'yı, okula bırakıp, eve döndüm." Dedim kendim koltuğa attım.

 

"Mirza Ağa, şöför oldu ha, aşk insana neler yaptırıyor." Dedi gülerek kendisinin durum benden sanki.

 

"Senin yaptıklarını da biliyoruz." Dedim alayla.

 

"Evet biliyoruz, bende buna yeni bir tanesini eklemek için seni aradım." Dedi, geliyordu yeni bir şey.

 

"Heh bende ne zaman bir şey isteyeceksin diye düşünüyordum." Dedim gülerek.

 

"Aslında bir şey değil, yani sadece üç biletim var." Dedi

 

"Üç bilet?" Dedim sorarak.

 

"Birinci bilet, uçuş bileti." Dedi düşündüğüm gibi.

 

"İkinci?"

 

"İkinci bilet benim maç biletim."

 

"Dur üçüncüyü ben tahmin edeyim, o da Demirkan'ın maç bileti değil mi?"

 

"Şey olabilir ama canım abim."

 

"Efendim abicim?"

 

"Şimdi sen dün dedin ya Feza'nın annesi ve babası geldi. Bende kendimce bir fikir ürettim." Dedi hafif çekinerek.

 

"Evet alalım fikri." dedim, aslında doğru düşürmüştü. Demirkan ve kendisi de gelirse daha rahat olurdu.

 

"Bizde gelelim maça." Dedi şirince.

 

"Siz kimsiniz?" Dedim

 

"Biz, Demirkan'la ben." Dedi çekindiğini sesinden anlıyordum.

 

"Sen ne zaman geleceksin?"

 

"Gelmemde sıkıntı yok yani?"

 

"Yok ne gibi bir sıkıntı olabilir, anne ve babayla konuştun mu?"

 

"Konuştum, bilet kesmek için sana sorayım dedim."

 

"Bilet parasını bana mı kitleyeceksin?"Dedim gülerek.

 

"Ödeyemeyeceğini düşünmüyorum." Dedi o da alayla. İkiziimle tek ortak yönümüz birbirimizle alay etmemizdi.

 

"Iban atman yeterli güzelim." Dedim ciddiyetle.

 

"Biliyorum, biliyorum ama para sıkıntım yok." Dedi

 

"Ben bileti keserim, sen ona karışma. Ne zamana keseyim?"

 

"Bugün saat 14:05 de var bir tane bilet."

 

"Bilgilerini at bakalım." Dedim. telefonu hoparlöre alıp, bilet bakmaya başladım. Dediği saatte ki bileti kestim.

 

"Teşekkürler abiciğim." Dedi heyecanla.

 

"Rica ederim güzelim."

 

"O zaman ben hazırlanacağım."

 

"Tamam o zaman geldiğinde görüşürüz."

 

"Görüşürüz." Deyip kapattı. Telefonu kulağımden çekip koltuğa attım. sonrasında uzanıp, gözlerimi kapattım.

 

•••

"Gülüm, geldim ben bahçedeyim." Dedim motorun üstünde otururken.

 

"Geliyorum." Dedi söylemesiyle okuldan çıkması bir olmuştu. Adımlarını hızlandırıp, yanına geldi. Geldiği gibi sarıldı bana.

 

"Hoşgeldin." Dedim Saçlarına öpücük kondurup.

 

"Hoşbuldum sevgilim." Dedi o da basını koyduğu göğsüme öpücük kondurdu.

 

"Sen buraya girince çok dikkat çekiyoruz.". Dedi geri çekilerek.

 

"Nasıl yani?"

 

"Yani motorun mu dikkat çekiyor yoksa sen mi bilmiyorum ama dikkat çekiyor işte." Dedi 'sen mi' dediği yerde kıskandığını anlamıştım.

 

"Motordur herhalde." Dedim kıskanılmak bir kere hoşuma gitmişti, hiç durur muyum?

 

"Herhalde? He sen diyorsun ki sonuçta bende yakışıklıyım kızların dikkatini çekmem normal." Dedi sinirle. Kaşlarını çatışı etraftaki kızlara sinirli bakışları. Fazlasıyla hoşuma gidiyordu.

 

"Ben öyle bir şey söyledim mi?" Dedim gülerek.

 

"Sen söylemedin, ben kuruyorum." Dedi kollarını göğsünde bağlayıp.

 

"Gülüm, benim gözüm bir seni görüyor." Dedim devamında ' Bir de sana bakan itleri.' demek istesem de demedim.

 

"Ondan şüphem yok ama onlarda sana yiyecek gibi bakıyor." Dedi onun bu haline gülerken, okuldan çıkan şerefsizi görmemle gülüşüm yüzümden silinmişti.

 

"Gülüm istersen o toplara girme hafif haklı çıkarım gibi." Dedim hâlâ o ite bakmaya devam edip.

 

"Hadi gidelim." Dedi neden öyle söylediğimi anlamıştı.

 

"Gidelim." Dedim motorun üstünden Feza'nın kaskını alıp, taktım. Feza da benim kaskımı alınca biraz eğildim. Bu rutinimiz vazgeçilmez bir şeydi benim için.

 

Ben motora bindikten sonra Feza da arkama bindi.

 

"Kütüphaneye geçmeden önce yemek yiyelim mi?" Dedim, her ne kadar ben sevmesemde Feza için yemek yemek bir hobi.

 

"Sende yiyeceksen olur." Dedi, ben yemek yiyordum tabi, günde en az bir öğün olarak yiyordum. Çocukken yemek yerken annemi çok zorluyormuşum, büyüdüğümde de kendimi zorlaya zorlaya yemek yediğim için şu an o kadar bayılarak yaptığım bir eylem değildi.

 

"O zaman ne yiyeceğimizi söyle, ona göre bir yere gidelim."

 

"Bilmem, sen karar ver." Dedi, ne kadar kararsız olduğunu bildiğim için bu görevi üstlendim. Makarnacıya gidebilirdik, en sevdiği yemekler arasında sadece biriydi.

 

"O zaman makarna yemeğe gidiyoruz." Dedim aslında telefonumda bir tane makarnacı vardı, Feza atmıştı birlikte gideceğimiz yerler diyerek.

 

"Olur." Dedi ve bana sıkı sıkı sarıldı.

 

"Gülüm, bu senin sevdiğin makarnacı nerdeydi?" Dedim, o da yolu tarif etmeye başladı. Evinin yakınlarında olduğu için, çok uzun sürmeden varmıştık. Motordan inince, kasklarımızı çıkartıp elimize aldık. Feza'nın dağılan saçlarını elimle düzelttim. Sonrasında elini tutup, içeriye yönlendirdim. Bahçede bir masaya oturduk.

 

"Hoş geldiniz." Dedi garson, menüyü uzattığında alıp, Feza'ya verdim.

 

"Sen seç gülüm."

 

"Tamam." Deyip elimden aldı. Biraz bakıp, bana geri çevirdi ve seçtiğini gösterdi. Garsona siparişlerimizi öğrendikten sonra gitti.

 

"Yüzüğüm nasıl?" Dedi yüzüğünü göstererek. İstisnasız her an yapmak istiyor gidiydi. Bu yüzüğü ona önceden almıştım ama o zaman böyle yapmamıştı. Dün akşamki evlenme teklifinden sonra daha anlamlı olmuştu.

 

"Elinde güzelleşmiş." Dediğimle utangaç bir şekilde bana baktı. Yüzünde eşsiz bir tebessüm vardı. Her iltifatımda böyle oluyordu, hafif utanıyordu, ne diyeceğini bilemiyordu.

 

Bir anda kolumu tutup, masanın üzerine koydu. Başını da kolumun üstüne koydu.

 

"Uykum geliyor." Dedi, gözlerini kapatınca bende diğer elimle saçlarını okşamaya başladım.

 

"Mirza, uykum geliyor diyorum. Sende bana 'Uyu.' diyorsun resmen." Dedi hafifçe koluma vurarak. Güldüm bu haline.

 

"Yapmasaydım da 'Yap.'diyecektin."

 

"Ya Mirza." Dedi nazlı nazlı.

 

"Gülüm istersen yüzünü yıka gel." Dediğimle, kalkıp mekanın lavabosuna gitti. Bende telefonumu çıkartıp, Dicle'yi aradım. Şimdiye kadar uçak inmiş olmalıydı.

 

Telefo birkaç saniye çaldıktan sonra açtı.

 

"Efendim abi?"

 

"Çıktın mı havaalanından?"

 

"Valizimi aldım, çıkıyorum şimdi. Taksiye binip, Demirkan'ın yanına gideceğim."

 

"Tamam güzelim dikkat et." Dediğim sırada Feza da masaya geldi.

 

"Görüşürüz abi."

 

"Görüşürüz." Dedim ve kapattık.

 

"Kimdi?" Dedi, sorgulayan bakışlarına karşı gülümsedim.

 

"Dicle." Dediğimde yüzünde ki ifade kendini gülümsemeye bıraktı.

 

"Ne diyor, gelmiş mi?" Dedi heyecanlı bir şekilde.

 

"Sen nerden biliyorsun geldiğini?" Dediğimde bakışlarıyla 'Ne demek nerden biliyorum?' dedi resmen.

 

"Ne demek nerden biliyorum?" Diye de dile getirdi.

 

"Konuşuyoruz tabi, hem o sen Diyarbakır'dayken benim gözüm ku-" Kulağım diyemeden ağzından kaçırdığının farkına varmıştı.

 

"Neyin neyin?" Dedim gülerek. Demek ben oradayken Dicle'yi peşime o takmıştı.

 

"Görümcem, canım görümcem Dicle." Dedi telaşla.

 

"Görümcen, anlıyorum. Bende diyorum ki Feza'nın görümcesi neden sürekli peşimde?"

 

"Seviyor, abisini çok seviyor o yüzdendir." Dedi şirince.

 

"Tabi tabi ondandır."

 

"Gelmiş mi?"

 

"Gelmiş gelmiş, canın görümcen." Dediğim sırada makarnalarımız geldi. Feza hemen çatalını alıp, makarnası soğusun diye yavaş yavaş karıştırmaya başladı.

 

"E nereye gidecek, abimin yanına mı?"

 

"Evet iş yerine geçecekmiş." Dediğimde onaylar bir şekilde başını salladı.

 

"İstesek böyle denk getiremezdik biliyorsun değil mi?" Dedi Feza.

 

"Biliyorum biliyorum, neyse ki ikizler olarak doğru seçimleri yapıyoruz." Dedim gülerek.

 

"Çiçek, Oğuz abimi görmesin, malum Soykan kardeşler bizi çok seviyorlar." Dedi gülerek ama o kadarda değildi. Oğuz ile Çiçek'i yan yana bile görmek istemezdim.

 

"O kadar da değil gülüm." Dedim ciddiyetle.

 

"Tabiki değil." Dedi o da benim gibi. Sonrasında ilgisini makarnasına verdi.

 

"Gülüm?" Dedim, birden ilgisini benden çektiği için üzüldüğünü düşünmüştüm.

 

"Efendim bebeğim?" Dedi gülümseyip, çatalına sardığı makarnasını ağzına attı.

 

"Hiç." Dedim.

 

"Makarnalarımızı yiyip, kütüphaneye geçerlim. Ekliyorlar beni Mirza bey, eliyorlar." Dedi elini havada sallayarak.

 

"Eleyemezler eleyemezler." Dedim sakladığı elini tutup, öpücük kondurdum.

 

"Sen öyle diyorsan öyledir." Dedi o da benim elime öpücük kondurup.

 

"Makarnanı ye." Dedi elimi bırakıp, tabağımı işaret etti.

 

"Emredersiniz hanımefendi." Dedim ve makarnadam bir çatal aldım.

 

"Bundan sonra alışman lazım makarna yemeğe, daha çok yiyeceğiz." Dedi

 

"Evlenince diyorsun." Dedim sırıtarak. Böyle şeyler söylediğimde utanıyordu. Esmer teni kızamıyordu ama gözlerini kaçırıp, bana ufak bir tebessüm bahşediyordu her seferinde. Hoşuna gidiyordu.

 

Eslem Feza beni seviyordu. Bunu onun gözlerinde görüyordum. Gerçi sadece gözlerinde değil, Feza benimleyken eskisi gibi değildi. Eskiden en ufak temasımızda rahatsız olan Feza'm, şimdi temas etmediğimiz de rahatsız oluyordu. Ellerimle oynamayı çok seviyordu.

 

"Yemez misin?" Dedi, söylediğime açık cevaplar vermiyordu, kıyısından köşesinden cevap veriyordu.

 

"Zehir olsa yine yerim." Dedim.

 

"He ben sana zehir veririm yani?" Dedi sorgulayıcı bakışlarını atarak. Bazen söylediğim şeylerden, öyle anlamlar çıkarıyordu ki kalakalıyordum.

 

"Ben öyle bir şey söylediğimi hatırlamıyorum."

 

"Ben uyduruyorum." Dedi başını alınmış bir şekilde aşağı yukarı sallayarak.

 

"Cânfezâm, hiç öyle bir şey olabilir mi? Senin elinin değdiği bir şey hiç zehir olabilir mi? Sen bana versen versen bal verebilirsin, bu baldan tatlı ellerinle." Dedim ellerine öpücük kondurup. Feza'nın böyle yaptığında ciddi olmadığını biliyordum ama benden ilgi istediğini de biliyordum ve bu hallerimizde en sevdiğimdi.

 

"Yaa, dışarda olmasaydık elini ısırırdım!" Dedi beni ısırmamak için dişlerini sıkarken.

 

"Sözün olsun gülüm."

 

"İstemeyeceğin kadar olacak." Dediğine güldüm.

 

"Yemeğini yemedin." Dedi, yemek yemediğim için üzülüyordu.

 

"Yedim gülüm, hem yanına gelmeden bir şeyler yedim."

 

"Ne yedin?" Dedi sorgulayıcı bir şekilde, yediğime inanmadığı için.

 

"Geç uyandığım için kahvaltılık bir şeyler yiyip geldim."

 

"Peki." Dedi tabağında ki makarnayı çatalına sarıp, bana uzattı. Bir çatala bir Feza'ya baktım.

 

"Tiksinir misin?" Dedi tereddütle. Tiksinmek, Feza'dan? Tam çatalı çekecekken elini tuttum ve çatalı kendime yaklaştırdım.

 

"Birbirimizden tiksinecek aşamayı geçtiğimizi düşünüyorum yavrum." Dedim ve elini bırakıp, ağzımı açtım. Feza da makarnayı bana yedirdi.

 

"Bencede." Dedi sadece sonra tabağında az kalan makarnayı çatalına sarıp, ağzına attı.

 

"Gidelim mi?"

 

"Olur sen çık, bende hesabı ödeyip geleyim." Dedim

 

"Bende-" Diyeceği şeyi bitirmesine izin vermeden belinden destekleyip çıkışa doğru ilerlettim.

 

"Hadi gülüm, hadi sen çık ben geliyorum." Dediğimde bir şey diyemeden çıktı. Bende dönüp hesabı ödedim ve çıktım.

 

"Hadi gidelim, bana yolu tarif et bakalım canım navigasyonum." Dedim gülerek. O da bu dediğime güldü. Kasklarımızı takıp motora bindik. Kütüphaneye geldiğimizde motoru park edip indik. Kasklarımızı çıkardığımız da Feza'nın saçları yine bozulmuştu. Elimi saçlarına atıp, düzeletirken konuştum.

 

"Saçlarını düzeltmek en sevdiğim şeylerden sadece biri."

 

"Öyle miymiş?" Dedi o da alnıma düşen iki tutam saçı yarar gibi elleriyle geriye attı.

 

"Senden gelen her şey güzel cânfezâm." Dediğim sırada o da aynı anda söyleyerek beni taklit etti.

 

"Beni mi taklit ediyorsun yavrum?"

 

"Yo, içimden geçenleri söylüyorum." Dedi ve beni orda bırakıp, içeriye girdi. Arkasından birkaç saniye baktıktan sonra yanına gittim. Bazen çok cesurca cevap veriyordu ama bazen de kaçıyordu.

 

Yanına geçtiğimde bir masaya oturdu. Bende yanında ki sandalyeyi ona yaklaştırıp oturdum. Yavaşça kulağıma yaklaşıp, fısıldadı.

 

"Telefonunu sessize al aşkım." Dedi ve boynuma öpücük kondurup, çekildi. O geri çekilirken, ben ona yaklaştığımda ellerini yanaklarıma koyup, durdurdu beni.

 

"Mirza sakin." Dedi gözlerini etrafta gezdirirken.

 

"Maalesef ki sakinim." Sessizce söylediğimde nefesim yüzüne vurmuştu.

 

"İyi." Dedi tutuk bir şekilde. Nefesimin yüzüne vurması onu hep etkiliyordu. Kütüphanede olduğumuz için boynundan öpüp, geri çekildim.

 

"Sen dersine başla gülüm, ben lavaboya gideceğim." Dediğimde başını salladı. İçeriye girdiğimizde gördüğüm lavaboya girip, sonrasında sigara içmek için dışarı çıktım. Sigarayı yaktığımda halimi düşündüm.

 

Diyarbakır'da ki sorunları çözdüm sayılır. Aşirete suçsuz olduğumu küçük bir ricayla göstermiştim. Hepsi suçsuz olduğumu baştan beri biliyordu da kızın ailesi yüzünden bir şey diyemiyorlardı.

 

Babam, onunla hâlâ aramız biraz limoniydi. Aslında oturup, doğru düzgün konuşsaydık aramız düzelecekti. Onu da döndüğümde halledecektim.

 

Sigaradan iki duman daha aldıktan sonra söndürüp, çöpe attım. Sonrasında içeriye girip Feza'nın yanına geçtim. Yanına oturunca elimi kucağına koydu ve elimle oynamaya başladı. Dikkatini dağıtmadan kalem tutmadığı eliyle, elimi buldu. Teması seviyor fazlasıyla. Bende onun bu hallerini seviyordum.

 

O dersini çalışırken, çoğunlukla onu izledim. İki saat geçtikten sonra kulaklıklarını kulağından çıkardı.

 

"Dışarı çıkalım mı biraz?" Dediğinde başımı salladım. Yavaşça kalkıp, kütüphaneden dışarı çıktık. Feza yerinde hafiften gerindi.

 

"Şu sınav bir geçsin benden mutlusu yok." Dedi ve bana yaklaşıp başını göğsüme yasladı. Kollarımı omzuna sardım.

 

"Sen uyumadan iki saat nasıl dayandın?" Dedim, ben ders çalışırken uykum geliyordu, 5 dakika da olsa masaya başımı koyup, uyuyordum.

 

"Dayandım işte, hem ben yatağım olmadan uyuyamam. Rahat olmam lazım." Dedi ama sarıldığında da hemen gözleri kapanmıştı.

 

"Göğsüm baya rahat anlaşılan." Dedim gülerek, o da daha da sırnaşarak dediğimi onayladı.

 

"Öyle."

 

"Mirza oğlum." Diyen Murat abi ile göz göze geldim. Şu an kızına sarıldığım Murat abi. Müstakbel kayın babam. Feza anında kaskatı kesilmişti.

 

"Murat abi?" Dedim bir Feza'ya bir ona baktım. Feza'yı hafifçe kendimden uzaklaştırdım gözlerini görmek için. Kendisi kaskatı kesildiği için hiçbir şey yapamıyordu.

 

"Nasılsın, buralarda mıydın sen?" Dedi Murat abi. Uzattığı elini sıktım.

 

"Çok değil, arada geliyorum." Dedim gözüm bir onda bir Feza'daydı.

 

"Anladım."

 

"Baban nasıl, işler güçler?" Dedi uzatacaktı galiba, bakışları bir benim bir Feza'nın üstündeydi.

 

"İyi işler güçler, babamda." Dedim kesik kesik konuşuyordum Feza'ya bakmaktan.

 

"Hanım kızımız, utangaç herhalde hiç yüzünü dönmedi." Dediğinde Feza tuttuğu kollarımı var gücüyle sıktı.

 

"Öyledir." Dedim, sonra Feza'ya döndüm. Sessizce "Sen içeri geç, ben gönderip geleceğim." dedim. Kapı Feza'ya doğru olduğu için bunu yapabilirdi. Sadece başını salladı. Titreyen bacaklarıyla içeriye doğru gitti.

 

Muhtemelen sabah Murat abi, Feza'yı görmemişti. Üstüne Feza'nın kapşonu başında olduğu için tanımamıştı.

 

Feza'nın içeriye girdiğine emin olduktan sonra Murat abiye döndüm. Eline eğildiğimde elini geri çekip, bana sarıldı.

 

"Nasılsın oğlum?" Dedi, sarıldığım kızın, kendi kızı olduğunu bilse böyle davranır mıydı acaba?

 

"İyiyim Murat abi, sen nasılsın?" Dedim.

 

"İyiyiz bizde, Demirkan biliyor mu geldiğini?" Dediğinde başımı salladım.

 

"Biliyor, biliyor." Dedim, onunla konuşuyordum ama aklım Feza'daydı.

 

"Anladım, daha buradaysan bize gel. Bir yemek yiyelim." Dedi.

 

"Yemek, bakalım işim olmazsa gelmeye çalışırım." Dedim, Feza'ya sormadan gidemezdim.

 

"Gelirsin gelirsin. Yarın gel birlikte maç izleriz hem." Dedi.

 

"Yarın ben maça gideceğim. Maçtan sonra da dönüyorum zaten." Dedim zorlamaması için.

 

"Sabah kahvaltıya gel o zaman oğlum." Dedi Murat abi beni seviyordu. Bu yüzden bu kadar ısrar ediyordu.

 

"Ben bir durumlara bakayım ona göre gelirim."

 

"Tamam tamam. O zaman sen hanım kızımızı bekletme kahvaltıda görüşürüz." Dedi eliyle omzuma birkaç kere vurdu.

 

"İnşaAllah." Dediğimde arkasını dönüp, arabasına ilerledi. O gidince, bende hemen kütüphaneye girdim. Feza az önce çalıştığı masaya oturmuştu.

 

"Cânfezâm." Dedim sessizce. Yüzü bembeyaz olmuştu. Çok korkmuş görünüyordu.

 

"Gel gülüm çıkalım." Dedim masanın üzerinde ki eşyalarını toplayıp, Feza'nın elinden tutup, kütüphaneden çıkardım.

 

"Feza, iyi misin gülüm?" Dedim

 

"Babam mıydı o?" Dedi şaşkınlıkla.

 

"Babandı ama tanımadı seni." Dedim sakinleşsin diye kendime çekip sarıldım.

 

"Tanımamıştır değil mi?" Dedi bana bakıp. 'Tanımıştır.' desem oturup ağlamaya başlardı.

 

"Tanımadı gülüm, sen korkma." Dedim, saçlarını okşamaya başladım. Eğer öğrenilirse bütün hayatına yansır diye korkuyordu. Okulundan olur diye korkuyordu.

 

"Mirza, hem okulum hemde bizim için korkuyorum."

 

"Korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok."

 

"Ya olursa?"

 

"Olmaz, sen bana güvenmiyor musun?"

 

"Güveniyorum da-" Dediğinde sözünü kestim.

 

"Güveniyorsan dası yok."

 

"Mirza." Dedi, bana seslenmiyordu.

 

"Cânfezâm, ben oldukça seni hiçbir şeyden mahrum edemezler." Dedim ve öyleydi de.

 

"Gerçekten mi?" Dedi başını kaldırıp, çenesini göğsüme yasladı.

 

"Gerçekten güzelim benim." Dedim, başına öpücük kondurup.

 

İyi ki..." Dedi sesssizce ve başını eskisi gibi göğsüme yasladı. Sevgi sözcüklerini söylediğinde utanıyordu.

 

"İyi ki cânfezâm." Dedim bende sessizce. Biz sarılırken Feza'nın telefonu çalmaya başladı. Cebinden telefonu çıkartıp, baktığında bana uzattı.

 

"Sen konulabilir misin, ben şu an konuşabileceğimi düşünmüyorum." Dedi, telefonu elinden alıp, biraz uzaklaştım.

 

"Güzel kızım." Dedi Demirkan.

 

"Demirkan, benim." Dedim

 

"Feza nerede, niye sen açıyorsun lan telefonu?"

 

"Feza, biraz iyi değil. Baban bizi gördü." Dedim uzatmadan.

 

"Nasıl gördü, nerde gördü?"

 

"Kütüphanedeydik, mola sırasında dışarı çıktığımızda gördü de Feza'yı tanımadı, arkası dönük diye galiba."

 

"Babam kızını tanımadı diye sevinmem mi gerekiyor şimdi?" Dedi sinirle.

 

"Sevinmelisin, Feza istemiyordu ve baya korktu." Dedim. Feza'nın korkması onun yanında haklı bir şeydi. Babasının hoş tepkiler vereceğini düşünmüyordu. Hele ki okulu için endişeleniyordu.

 

"Korkmasın, hiçbir şey olmazdı." Dedi kendinden emindi, bende öyleyim.

 

"Söyledim ama korkuyor işte."

 

"Yanınıza gelelim mi?"

 

"Yok siz gelmeyin ben ilgileneceğim. Eve geçtiği zaman sende geçersin."

 

"Tamam, eyvallah Mirza."

 

"Eyvallah kardeşim." Dedi ve kapattık telefonu. Feza'nın yanına döndüm.

 

"Gülüm, gidelim mi?" Dedim telefonunu ona uzattım. Telefonu aldıktan sonra ellerimizi birleştirdim.

 

"Nereye gideceğiz?" Dedi

 

"Kahve ısmarlayayım sana?" Dedim

 

"Ya bir yerde babamla karşılaşırsak?" Dedi etrafını kontrol ederek.

 

"Peki, sen ne yapmak istersin gülüm?" Dedim gittiğimiz yerde huzursuz olacağına huzurlu olacağı bir yere gidebilirdik.

 

"Şey Mirza, ben biraz daha ders çalışsam." Dedi eliyle arkadaki kütüphaneyi göstererek.

 

"Olur gülüm, sana içeride de kahve ısmarlayabilirim." Dediğimde tebessüm etti.

 

"O zaman olur." Dedi. Tuttuğum eliyle onu ilerlettim. Kütüphaneye girdik, Feza az önce kalktığımız yere gidince, bende iki kahve alıp, yanına geçtim. Teşekkür amacıyla yanağıma ufak bir öpücük kondurdu. O dersine çalışmaya başlarken, bende onu izledim. Her bir zerresini aklıma kazımak için.

 

Feza, duygusal bir kızdı. Duygularının hepsini uçlarda yaşıyordu. Dizginlemek istiyordu da ama başarılı olamıyordu. En azından benim yanımda. Önceden herkese neşesini saçarken, şimdilerde dışarıya karşı daha sertti. Ben duygularımın en uç noktalarını Feza da yaşıyordum.

 

Kahvem sıcak olduğu için köşeye bırakıp, kolumu masanın üzerine koyup, başımı yan bir şekilde yasladım. Feza'yı izlemeye devam ettim. Bir süre sonra göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı.

 

•••

 

"Sevgilim." Diye derinden gelen Feza'nın sesini duydum.

 

"Mirza." Dediğinde uykum yavaştan açılıyordu. Gözlerimi açtığımda Feza bana bakıyordu.

 

"Gülüm." Dediğimde hızla işaret parmağını dudaklarının üzerine koydu.

 

"Ştt." Dedi, etrafıma baktığımda kütüphanede olduğumuz aklıma gelmişti. Masadan başımı kaldırdığımda, kolum uyumuştu.

 

"Mirza'm hadi çıkalım." Dediğinde başımı salladım. Kolumun uyuşukluğu geçsin diye ovuşturuyordum. Eşyalarını aldığında kütüphaneden çıktık. Karanlık çökmüştü, ne kadar uyumuştum acaba?

 

"Ben çok mu uyudum?"

 

"Yok aşkım, yaklaşık 1 saat." Dedi dalga geçerek.

 

"Komik mi gülüm?"

 

"Hiç, hem ben ders çalışırken sıkılıyordun. İyi oldu uyuman." Dedi

 

"Sıkılmıyorum, sadece Feza sarhoşluğu yaşayıp, bayılmışım." Dedim gülerek. Morali yerine gelmişti.

 

"Doğru söylüyorsun, bende bir gün Mirza sarhoşluğu yaşayıp, göğsünde uyumak istiyorum." Dedi başını göğsüme yaslayıp.

 

"Olur gülüm, en kısa zamanda." Dedim.

 

"Bir süre olacağını düşünmüyorum." Dedi başını göğsümden kaldırıp.

 

"O ne demek?" Dedim kaşlarım çatılmıştı refleks olarak.

 

"Mirza, okulum bitene kadar, yüz yüze görüşmesek olur mu?" Dedi, gözleri dolmuştu.

 

"Gülüm." Dedim, birden böyle söylemesi şaşırtmıştı.

 

"Mirza'm, birkaç ay sadece yine konuşacağız ama yüz yüze bilmiyorum." Dedi, korktuğu için.

 

"Cânfezâm, bu çok zor. Aylarca seni görmemek zor." Dedim, ne diyebilirdim ki?

 

"Bir iki ayda bir Mirza. Ben korkuyorum, seni öğrenirlerse eğer her şey daha kötü olur. Bu sene biraz ayrı kalmak zorundayız." Dedi, hak vermek istemiyordum.

 

"Gülüm, şimdi konuşmayalım bunu. Yarın konuşuruz, olur mu? Sen biraz daha düşünürsün."

 

"Tamam." Dedi, o da istemiyordu.

 

"Seni eve bırakayım."

 

"Olur." Dediğinde motorun yanına gelip, birbirimizin kaskını taktık. Motora bindikten sonra çalıştırdım.

 

Bir süre sonra Feza'nın evinin bir sokak aşağısında durduk. Feza motordan indi.

 

"Seni seviyorum."

 

"Bende seviyorum gülüm." Dediğimden sonra ev

ine doğru yürüdü. Onun binaya girdiğini ve birkaç dakika sonra da odasının ışığının yandığını görünce kendi evime doğru sürdüm motoru.

 

•••

 

2 saat sonra...

 

~~~ 

 

Cânfezâm: Mirza annem öğrendi.

 

~~~

 

Loading...
0%