Yeni Üyelik
36.
Bölüm

Meftun~Dildâr

@sadecebiryazar

~~~


Meftun: N'apıyorsunuz beyefendi???


Dildâr: Odamda oturuyorum hanımefendi ne yapabilirim


Meftun: Keşke kendi odamı verseydim sana


Dildâr: Ailende hemen evet diyecekti değil mi Dicle?


Meftun: Demezlerdi galiba


Dildâr: Galibası fazla


Meftun: Neyse ilerde kendi evimizin içerisinde olan evde kendi odamızda birlikte uyuruz


Dildâr: Dicle hayallerini kendi içinde yaşarsan sevinirim


Meftun: Kendi içimde yaşarsam nasıl gerçekleştireceğiz Demirkancım?


Dildâr: Zorlama Dicle zorlama


Meftun: Peki peki şaşkınlığına veriyorum bunları


Dildâr: Çok sağ ol valla


Meftun: Birlikte canım birlikte


Dildâr: Tabii


Meftun: Sen abimle Feza'yı duyduğunda ne tepki verdin?


Dildâr: Abin mükemmel bir yöntem seçtiği için mükemmel bir tepki verdim


Meftun: Öyle demesek olur mu o yöntemi ben onun aklına soktumda


Dildâr: Kendi yapışından belli


Meftun: Ben doğru yapamadım ama onlara baksana çok güzeller çok mutlular


Meftun: Belki de kendi salaklığım yüzünden oldu


Dildâr: Dicle ben o 19 yaşında ki toy kardeşim değilim yaşım 33


Dildâr: Ona olanla bana olanın aynı olmasını bekleme


Dildâr: Aslında abinin söylediklerinden Feza onun kim olduğunu çıkartabilirdi ama çıkartamamış


Meftun: Burada ki toy kız benim yani


Dildâr: Öyle demedim


Meftun: Öyle demediysen toy olmadığımı mı düşünüyorsun?


Dildâr: Dicle anlamak istediğim şey bana karşı olan cesaretin toyluğundan gelen deli cesareti mi yoksa hislerin gerçek mi bunu anladığım zaman daha iyi olacak her şey


Meftun: Tahmini ne zaman anlarsın?


Dildâr: Bilmem bunun bir zamanı yok şu anda olabilir bir ay sonr da bir yıl sonra da


Meftun: Bir yıl neee????


Dildâr: Niye sabredemez misn?


Meftun: Sabrederim galiba


Dildâr: Edemezsen ne yapacaksın?


Meftun: Yumruğumu masaya vuracağım


Dildâr: Daha çok bana vuracakmışsın gibi hissettim


Meftun: Çok naz aşık usandırır Demirkan bey


Dildâr: Usanan aşık mıdır?


Meftun: Usandıran aşka layık mıdır?


Dildâr: Tartışılır


Meftun: Tartışalım


Dildâr: Şu an tartışmasak daha iyi


Meftun: İstediğin zaman


Dildâr: Şu an tek isteğim uyumak desem


Meftun: Tamam uyu sen yarın görüşürüz


Dildâr: Görüşürüz


~~~


"Dicle!" Dedi Demirkan sessizce, Dicle'nin odasının kapısını tık tıkladı. Kardeşi yine baygınlık geçirmesi onu tedirgin etmişti. Kardeşinin stresten dolayı baygınlık geçirmesi onu en çok üzen şeydi. Feza, en küçük şeyde bile fazla stres yapabiliyordu. Bunu engelleyememesi sinirini bozuyordu.


"Dicle!" Diyerek kapıya sertçe vurdu. Düşünceleri onu sinirlendirmişti ve bu yüzden kendini kontrol edemedi. Dicle bh sert vuruşla uyanmıştı. Uykulu haliyle yatağından kalkıp kapıyı açtı. Gözünü avuştururken karşısında ki sevdiceğim görmesiyle hemen dağılmıştı.


"Demirkan, ne oldu, iyi misin?" Dedi hızla. Ne olmuştu da Demirkan, gecenin bu saatinde yanına gelmişti.


"Feza'nın üstünü değiştirebilir misin?" Dedi Demirkan. Dicle, ona anlamsızca baktı.


"Nasıl?"


"Bayıldı da muhtemelen uyanmayacak bir süre. Bu yüzden üzerinde ki rahatsız kıyafetlerden kurtulsun istiyorum." Dedi yorgunca. Önce kardeşi, Mirza ile dışarı çıkmışlardı, daha onu sindirememişken kardeşi de bayılmıştı


"Nasıl, neden bayıldı, kötü bir şey mi oldu Demirkan?" Dedi Dicle endişeyle.


"Stresten dolayı oldu. Feza'nın üzerini değiştirebilecek misin?" Dedi tekrar, bu konuyu konuşmak istemediğini belli ederek.


"Tabiki, yanında kıyafeti var mı?" Dedi odasından çıkıp Demirkan'la Feza'nın kaldığı odaya doğru gittiler.


"Var, küçük bir çanta getirmişti yanında." Dedi Demirkan. Odaya girdiklerinde Feza yatakta baygın bir şekilde yatarken, Mirza yatağın yanına diz çöküp elini tutmuştu.


"Abi?" Dedi Dicle. Abisi tepki vermeyince yavaşça yanına gitti. Elini omzuna koyduğunda abisinin başı hızla ona döndü.


"İyi misin?" Kardeşinin dediğine sadece başını salladı.


"Mirza, biz çıkalım. Dicle de Feza'nın üzerini değiştirsin." Dedi Demirkan, Mirza cânfezâ'sının eline derin bir öpücük kondurup ayağa kalktı ve odadan çıktılar.


Dicle de hızlıca Feza'nın üzerini değiştirdi ve odadan çıktı.


"Neden stres oldu, bayılacak kadar?" Dedi Dicle, her şeyden habersiz bir şekilde.


"Dışarıya çıkmıştık."


"Bu saatte?" Dedi şaşkınlıkla abisinin sözünü bölerek.


"Bu saatte, keşke çıkmasaydık!" Dedi abisi pişmanlıkla.


"Ee neden stres oldu?" Dedi anlam veremeyerek.


"Neden olabilir? Senin abiciğinin peşindekiler yüzünden." Dedi Demirkan iğneleyerek.


"Demirkan, düzgünce anlatın, kötü bir şey mi oldu?"


"Biz çay bahçesine gittiğimizde Avat ve kardeşleri geldi. Yanımıza gelmediler ama Feza'yı gönderince konuştuk. Feza hem orda hem de eve geldiğimizde stres olunca bayıldı." Dedi tek tek kardeşine anlatarak.


"Feza yanındayken mi geldiler, şerefsizler!" Dedi sinirle Dicle. Avat'a geçmişten sinirliydi ama yavaş yavaş bilenmeye de başlamıştı. Onu bir kaşık suda boğmak istiyordu.


"Sakin ol kızım, zaten hallettik. Sadece Feza, onu üzdüm. Off!" Dedi Mirza yüzünü sıvazlayarak. Kendini suçluyordu. Her ne kadar Demirkan senin suçun değildi dese bile kendini suçluyordu.


"Abi, kendini suçlama lütfen." Dedi Dicle, abisinin bu durumuna üzülmüştü. Abisine sarılıp, sırtını sıvazladı.


"Hem sen ne kadar duygusal olmuşsun. Bir duygularını frenle." Dedi ortamı yumuşatmak için.


"Dicle-"


"Abi! Kendini suçlayarak Feza'ya bir faydan olmayacak. Hadi gir içeriye." Dedi abisini avutarak. Abisi odaya girince, avutulma sırası sevdiğindeydi.


"Demirkan."


"Dicle?"


"Sinirli misin yoksa endişeli mi?"


"Kendime sinirli, kardeşim için endişeliyim." Dedi Demirkan. Kardeşinin üzerine gitmesinden önce onun sakinleşmesini beklemesi ve kardeşinin hassasiyetini göz önünde bulundurması gerektiğini düşünüyordu.


"Endişeni anlıyorum ama sinirin?" Dedi anlatmasını istiyordu. Anlatsın istiyordu, her şeyini anlatmasını kendisiyle paylaşmasını istiyordu. Öyle meraklıydı ki Demirkan'a. En merak ettiği şey hep Demirkan olacaktı.


"Sinirim kardeşimin durumunu bilmeme rağmen, kendi sinirime yenik düşmem."


"Buna bile sinirlisin Demirkan. Sinirli olmayı bırakırsan, çözülürmüş gibi geldi."


"Siniri bıraksaydım zaten şu durumda olmazdık ya!" Dedi dişlerinin arasından. Yine sinirliydi ve bunu bastırıyordu.


"Demirkan." Dedi sakince. Elini kalbine koydu.


"Kalbini sakinleştir, ona bir merhem edin." Dedi sakinliğini, Demirkan'ın kalbine akıtarak. Demirkan, bu hareketine karşı Dicle'ye bakakaldı.


"Ama merhemin olarak beni görme. Ben senin anca kalbine, sevgili olurum." Dedi elini çekip, Demirkan'ın göğsüne derin bir öpücük kondurdu.


"Sevgilim." Diye fısıldadı sessice Dicle.


"Dicle." Dedi birden sakinleşmiş miydi yoksa aklımı karışmıştı, anlamaya çalışıyordu Demirkan.


"Seninle sabah bir yere gidelim mi?"


"Nereye?"


"Mezarlığa." Dedi Dicle. Demirkan'ı annesinin mezarına götürecekti. Belki de Demirkan'ın merhemi ordadır diye.


"Mezarlığa?" Dedi şaşkınca.


"Evet, sabah erkenden kimsenin haberi olmadan gideriz. İster misin?"


"İsterim meftun, isterim." Dedi Demirkan, niye böyle olmuştu? Bu kadar kısa sürede sevmemişti herhalde Dicle'yi. Bundan emindi ama içinde ki bu his neydi?


"Kardeşinin yanına gidelim."


"Sen uyu sabah erken uyanacaksın. Feza için yapabileceğin bir şey yok zaten." Dedi Demirkan.


"Peki, bir şey olursa uyandır." Dediğinde Demirkan onaylarcasına başını salladı. Dicle gidince Demirkan da kardeşinin yanına gitti.


----


"Demirkan." Diye seslendi Dicle kapının ardından. Sabah olmuştu. Onlar kimse uyanmadan gidip gelmeliydi. Kapıyı tıktıkladığında bu sefer uykulu bir şekilde kapıyı açan Demirkan oldu.


"Dicle?" Dedi Demirkan, konuşmaları aklından çıktığı için şaşırmıştı bu saatte kapısında olmasına.


"Demirkan?" Dedi Dicle de onun bu şaşkın haline gülerek.


"Bu saatte-" Dedi ve duraksadı. Gece olan konuşmaları aklına gelmişti.


"Hazırlanıp geliyorum." Dedi Demirkan kapısını kapatıp içeriye girdi. Bu sırada Dicle aşağı inip motorlardan bir tanesini çıkardı. Bu sırada Demirkan da aşağı inmişti.


"Buna binmeyeceğiz değil mi?" Dedi Demirkan, motora kötü bir şeye bakıyormuş gibi bakıyordu.


"Artçım olmak istemez misin?" Dedi Dicle kendi kaskını takıp, motora bindi. Diğer kaskı da Demirkan'a uzattı. Demirkan, bakışını değiştirmeden bu sefer kaska bakıyordu.


"Ön yargı iyi bir şey değil Demirkan'cım." Dedi kaskı işaret edip. Demirkan kaskı elinden alıp, taktı.


"Ön yargı değil, sadece haz etmiyorum." Dedi motora binip.


"Benimle binmediğin içindir." Dedi Dicle gülerek. Motoru çalıştırdı.


"Kesin." Alayla konuşmasıyla, Dicle hızla motoru hızla yola koydu.


"DİCLE!" Dedi, Dicle'nin belini sarılarak.


"ÖN YARGI KÖTÜ BİR ŞEY ARAZ!" Dedi Dicle gülerek. Demirkan, bu söylediğine gülümsedi. Sonrasında mezarlığa gelene kadar konuşmadılar. Dicle çok konuşmak istiyordu ama bu seferde Demirkan'ı bunaltır diye korkuyordu. Doğru düzgün bir şey bilmiyordu ki Demirkan hakkında. Neyi sever, ne yer, nerelerde gezer. Hiçbir şey. Sadece telefonda görmüştü, gülüşünü duymuştu. Buna aşk deniyorsa, dünyada ki en aşık kişinin kendisi olduğunu düşünüyordu. Demirkan'ın sadece gülüşünü görmek değil, gülüşüne sebep olmak istiyordu.


Dicle mezarlığın önüne geldiklerinde motoru park edio, mezarlığa girdiler. Demirkan, ezbere bildiği yolları giderken Dicle de sessizce arkasından gidiyordu. Demirkan, zihninden asla silinmeyen yolu yürüdü. O yolda ki mezarların sayısını bile biliyordu.


"Mezarlar artmış." Dedi boş bulunarak.


"Nasıl?" Dedi Dicle anlamaya çalışarak.


"Bu yoldaki mezarlar çoğalmış." Dedi Demirkan.


"Mezarların sayısını mı biliyorsun?" Dedi Dicle şaşkınlıkla.


"Sayısını değil, sadece göz aşinalığından dolayı anlayabiliyorum." Dediğinde Dicle içinden çok şey geçirdi ama dışından sadece derin bir nefes çekti.


"Anladım." Dedi, sonrasında zaten Demirkan'ın annesinin mezarlığına ulaşmışlardı.


"Sen burda dur ben su alıp geleyim." Dedi Demirkan mezarlığa yakın olan çeşmeye doğru gidip. Dicle de bu sırada duasını okudu.


"Çok güzel bir oğlan yetiştirmişsiniz, öyle ki sizin sayenizde sonrasında bile çok güzel yetişmiş. İyi ki doğurmuşsunuz onu. Belki onu tam anlamıyla tanımıyorum ama hissediyorum. Belki içimde ki his aşk değil, bilmiyorum ama öyle güçlü bir şey var ki. Şimdi gidelim dese ölüme bile giderim. Çok farklı bir şey, onu sadece abimle olan telefon konuşmalarımızda görmüştüm. Bir şeyler hissediyordum. Düğünde gördüğümde hareketlerini, kardeşine olan sevgisini, çok etkilenmiştim. Demirkan, beni nasıl bu kadar etkiledi bilmiyorum ama oldu işte." Dicle, arkasında ki Demirkan'dan bir haber, konuşuyordu. Demirkan, duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Dicle'nin kendine bu kadar güçlü bir hisle bağlı olduğunu bilmiyordu. Kendisini onun için heves diye düşünmüştü. Çünkü o da Dicle'nin düşündüğü gibi düşünüyordu. Sadece telefon konuşmalarında gördüğü birine nasıl böyle bir hisle bağlanabilirdi. Tuhaftı, gerçekten tuhaftı bu kız.


"Annemle benden önce dertleşmeye başlamışsın." Dedi Demirkan, sanki sadece son sözlerini duymuş gibi.


"Sen beni mi dinliyorsun?" Dedi Dicle, eğer dinlediyse bunu bile isteye 'Demirkan duysun' diye yaptığını düşünsün istemiyordu.


"Hayır dinlemedim sadece mırıltı gibiydi." Dedi Dicle rahatsız olmasın diye.


"Tamam o zaman, sen geç." Dedi Dicle, mezarlığın yanından bir kaç adım uzaklaşıp, yerini Demirkan'a bıraktı.


"Anne." Dedi Demirkan, sesi titremişti. Annesini o kadar özlüyordu ki. Hiçbir şey onun yerini doldurmuyordu.


"Annem." Dedi tekrar, hatrına annesinin yüzünü getirdi. Fotoğrafları olmazsa unutacaktı yüzünü, annesinin yüzünü unutacağına kendi yüzünü unutmayı yeğlerdi. En güzel anıları onunlaydı ya.


"Çok özledim anne. Bak bu sefer ağlayamıyorum. Sende mutlu olursun. Küçükken ağladığımda çok üzülürdün anne. Bak ağlayamıyorum, seninle dertleşen kız yüzünden. Ağlayan birini sever mi? Ben, beni sevdiğine inanmıyordum ta ki seninle konuştuklarını duyana kadar. Galiba beni gerçekten seviyor, sen ve Feza'dan sonra ilk defa beni içten seven birisi var galiba. Galiba demek ona haksızlık mı, bilmiyorum ama ne yapacağımı da bilmiyorum." Annesiyle dertleşmeye başlamıştı. Birkaç saat burda dururdu ama Dicle'yi zor durumda bırakmak da istemiyordu.


"Anne, senin için kendime iyi bakacağım. Allah mekanını cennet etsin." Dedi annesinin mezar taşını öptü. Annesinin mezarından geri geri yürüyerek uzaklaştı. Gözlerini ondan çekemiyordu. Geri geri giderken, sırtını Dicle'ye çarptı.


"Ahh!" Dedi Dicle yalandan kolunu tutarak.


"Dicle, iyi misin? Kusura bakma ben görmedim. Senin arkamda ne işin var be kızım!" Dedi duygudan duyguya geçerek.


"Sakin ol, sakin. İyiyim." Dedi Dicle gülmemek için zor duruyordu.


"Acıdı mı kolun?" Dedi Dicle'nin kolunu hafifçe tutup.


"Acımadı. Nasıl acısın, çok hafif çarptın." Dedi gülerek. Bu halini çok sevmişti.


"Emin misin?"


"Eminim." Dedi ama Demirkan hâlâ koluna bakıyordu.


"Gidelim mi?"


"Gidelim." Dedi ve konuşmadan mezarlıktan çıktılar.


"Atla bakalım Demirkan bey." Dedi Dicle kaskını alıp takarken.


"Atlayalım bakalım." Motora binip, konağa geçtiler.


"İstersen sen geç uyu, ben bir Feza'ya bakacağım." Demirkan'ın dediğiyle Dicle'nin gözleri pörtledi.


"Demirkan, sen geç istersen ben bakarım." Dedi çünkü sabah Demirkan'ı uyandırmadan önce Feza'nın yanına gitmişti. Abisi ile sarılarak çok tatlı bir şekilde uyuyorlardı ama bunu Feza'nın abisinin görmesine gerek yoktu.


"Yok gözümle görmeden içim rahat etmez." Dedi Demirkan, yukarıya doğru çıkacakken Dicle onu kolundan tuttu.


"Benim sözüme güvenmiyor musun?" Dedi üzüntüyle.


"Ne alakası var Dicle? İçim rahat etsin diye bakacağım."


"Ben söyleyince için rahat etmeyecek mi?" Dedi hızlıca Demirkan'ın önünü keserek.


"İyi tamam, tamam git bak." Dedi Demirkan yerinde durup kollarını göğsünde bağlayarak.


"Hemen bakıp geliyorum." Dedi hevesle koşup Feza'nın odasının kapısını çaldı. İçerden ses gelmeyince yavaşça kapıyı açıp girdi. Abisi ve Feza uyuyorlardı, daha doğrusu Feza uyuyor abisi ise onun saçlarını okşuyordu.


"Ne oldu?" Dedi abisi kısık sesle.


"Ayrılsan mı artık kızdan, az önce ben değil de Demirkan gelecekti. Başka birisi de olabilirdi, yanlış anlaşılır."


"Çok umrumda gibi mi gözüküyor?" Dedi Mirza, sevgilisinin saçlarına öpücük kondurup yavaşça yanından ayrıldı.


"Senin umrunda olmayabilir ama Feza'nın umrunda olduğunu ikimizde biliyoruz." Dedi Dicle, çünkü kendisi de böyle bir duruma düşmek istemezdi.


"O yüzden kalkıyorum ya zaten." Dedi abisi. Feza'nın yanından kalkmıştı ama yatağın yanına çöküp elini tutmuştu.


"Abi uyusaydın biraz."


"Uyudum ben, uyudum. Sen nerden geliyorsun böyle?"


"Dışarıya çıktım." Dedi Demirkan söylemesini istemeyebilirdi.


"Nereye?"


"Öyle biraz dolaştım."


"Bu saatte?"


"Demirkan'la çıktık biraz dolaşıp geldik. Normal saatlerde yalnız kalamayacağımız için." Dedi utanarak.


"Anladım." Dedi abisi, diyecek bir şeyi yoktu. Elbet o da Demirkan gibi, kardeşini kıskanıyordu ama bunun önüne geçen şey Demirkan'ın onlara hoşgörülü bir şekilde davranmasıydı.


"Gözlerin şişmiş abi, uyusaydın biraz." Dedi abisinin yanına gidip, onun yanına çöktü.


"İyiyim kardeşim. Hem uyudum biraz. Bir şey olmaz."


"Birde sen bayılırsan, bu sefer Feza senin başında bekler." Dedi gülerek. Abisi de bu dediğine tebessüm etti.


"Bekler, benden bile çok bekler. Onun merhameti benim aşkımın yanında bir çakıl taşının yanında ki dağ gibi." Dedi, Dicle her seferinde abisinin böyle derin sözlerine şaşırıyordu. Nasıl olmuştu da böyle tutulmuştu Feza'ya. En son Diyarbakır'da ki halini hatırlıyordu da; abisi çok kötüydü, ruh gibi olmuştu konakta. Var mıydı, yok muydu bilememişlerdi. Abisini o günlerden sonra bir daha öyle yıkılmış bir şekilde görmemişti. Orda ki yalnızlığını Feza ile fazlasıyla doldurmuştu.


"Allah, sizi, birbirinizi bekletecek bir imtihana sokmasın abi."


"Amin. Sizi de benim güzel kardeşim, sizi de." Dedi Mirza.


"Amin." İki kardeş ilk defa bir duaya bu kadar içten amin demişlerdi. İnşaAllah duaları kabul olurdu.


"Ben Demirkan'ın yanın-" Dicle cümlesini bitiremeden Demirkan içeriye gitmişti.


"Ben senin sözüne itimat ediyorum ama bu kadarda bekletilmez." Dedi Demirkan, Dicle'ye hitaben.


"Ya ne yapayım, abimle konuşmaya dalmışım." Dedi gülerek.


"Belli oluyor." Dedi kısık sesle konuşurken, kardeşinin yanına ilerledi.


"Benden sonra bir şey olmadı değil mi?" Dedi Demirkan, Mirza'ya. Mirza hayır anlamında başını iki yana salladı.


"Demirkan, için rahatladıysa biz çıkalım. Feza'yı uyandırmayalım." Dedi Dicle, Demirkan da onaylayınca odadan çıktılar.


"Uyuyacak mısın?" Dedi Dicle.


"Hayır, terasa çıkacaktım."


"Tamam sen geç, sandiviç yer misin?"


"Kahvaltıya çok mu var?"


"Biraz, ben bize küçük bir sandviç yapayım."


"Olur." Dedi Demirkan. O terasa çıkarken Dicle de mutfağa geçti. Normalde olsa yardım ederdi Dicle'ye ama kafası o kadar doluydu ki bunu bile düşünememişti. Dicle'nin mezarlıkta, annesine söyledikleri aklını baya karıştırmıştı. Dicle bir heves içerisinde sanıyordu ama bugün duydukları tam tersineydi. Artık her şey daha ciddiydi. Adımlarını daha doğru atması gerekiyordu, Dicle'nin duygularına yanlış bir karşılık vermek istemiyordu.


"Off! Allah'ım sen doğru yolu göster Yarabbim." Dedi sesli bir şekilde.


"Amin amin." Dedi Dicle gülerek.


"Ne diye sessiz sessiz geliyorsun kızım!" Dedi Demirkan ani çıkışla.


"Sessiz gelmedim aslında ama sen bilirsin." Dedi Dicle gülerek, bugün keyfi yerinde olduğu için her şeye gülüyordu.


"Doğrudur da sen ne kadar hızlı geldin?"


"Hızlıyımdır." Dedi Demirkan'a sandiviçini verirken.


"Bakalım hızlı olduğun kadar elinde lezzetli mi?"


"Dene ve gör." Dedi iddaalı bir şekilde.


"Deneyelim bakalım." Dedi elinde ki sandiviçten bir ısırık aldı. Aslında tadı güzeldi. Yani bir sandiviç ne kadar güzel olursa o kadar güzeldi.


"Güzelmiş, eline sağlık."


"Tabi güzel olacak, ben yaptım." Dedi sahte bir egoyla.


"Tabi tabi."


"Ne zaman gideceksiniz?"


"Bu akşam."


"Erken değil mi?"


"Feza'nın okulu var."


"Anladım."


"Okul olmasaydı kalırsın yani?"


"Kalırdım, zaten Feza benden hevesli olduğu için kesin kalırdık."


"Ne yapsam okulu mu kapatırsam?"


"O kadar yetkin varsa yap tabi." Bir birleriyle alaycıl bir şekilde konuşmaktan öylesine zevk alıyorlardı ki.


"Olabilir de olmayabilir de."


"Yine fazla iddialısın."


"Her zaman." Dedi saçını eliyle arkaya atarak.


"Hafif bir ego kokusu aldım."


"Burnun bozuktur."


"Burnum, bozuktur?" Dedi Demirkan, Dicle'ye tuhaf bakışlarını atarken.


"Aynen bozuktur." Dedi gülerek.


"Dicle, nerdesin kızım?" Dedi Dicle'nin annesi Zehra hanım.


"Ben kaçtım." Dedi Dicle, oturduğu yerden kalkıp aşağı indi.


"Burdayım anne." Dedi annesinin karşısına geçtiğinde annesinin sorgular bakışlarıyla karşı karşıya geldi.


"Nereye gittin sen?"


"Dışarıya, öyle dolaştım."


"Bu saatte?"


"İçim sıkıldı biraz o yüzden." Dedi geçiştirmek için.


"Ben biliyorum da senin sıkıntını neyse." Dedi annesi. Anne hisleri mi demeliydi bu duruma?


"Ne, ne yani neyi biliyorsun?" Dedi heyecanını bastırmaya çalışarak. Dicle, bu durumu annesine söylemek istiyordu tabi ama daha hiçbir şey netleşmeden söyleyememişti. Şimdi annesinin anlamış olması onun için çok iyi olurdu.


"Senin sıkıntın o oğlan. Gerçi oğlan mı desem adam mı desem, bilemedim."


"Sadece 33 yaşında." Dedi utanarak.


"Aferin kızım sana."


"Anne ya seninle babamın arasında da 6 yaş var, bizim aramız 7, çok mu farklı sanki."


"Yani pek değilmiş, peki Demirkan? O seni seviyor mu?" Zehra hanımın dediğiyle Dicle'nin heyecanı da ve yüzü de düştü.


"Yok." Dedi Dicle, sadece bunu diyebildi. Zehra hanım, kızının durumuna üzülmüştü. Kızına doğru bir adım atıp, elini saçlarının arasına daldırdı. Şefkatle okşadı kızının saçlarını.


"Haberi var mı senden?"


"Var." Dicle'nin dediğiyle, annesi diyecek bir şey bulamadı.


"Anne ama biz bekleyeceğiz. O beni sevmeyi deneyecek, sever di mi anne, sever." Dedi ağladı ağlayacak bir şekilde.


"Güzel kızım benim, sever. Neden sevmesin, hem deneyecek dedin. Deneyecekse senin gibi birini sevmeyecek de kimi sevecek?" Dedi kızına sarılarak. İçi cız etmişti kızının bu haline. Ne ara bu kadar sevmişti de, onun için ağlar hâle gelmişti.


"Sever di mi anne? Sevsin anne, bende onu çok seviyorum. O da beni çok sevsin, lütfen." Dedi birkaç damla göz yaşı dökerek. Tabi bu sırada bu sözleri duyan bir çift kulak ve bu sözlerin değdiği bir kalp vardı.


"Sen beni bu kadar çok severken, ben seni nasıl sevmeyeceğim?" Dedi Demirkan kendi kendine mırıldanırken.


---


"Ya herkes dönme dolaba binerken biz neden bilmiyoruz?" Dedi Dicle sitemle. Kardeşleri bile dönme dolaba binmişlerdi. Kendisi de Demirkan'la birlikte binmek istiyordu.


"Binmek istiyor musun gerçekten?" Dedi Demirkan, bu saçma sapan aletin neden bu kadar sevildiğini anlamıyordu. Sadece dönüyordu.


"Evet istiyorum!" Dedi Dicle nazlanarak.


"Sadece döneceğiz, başka bir şey yapmıyor. Neyini bu kadar seviyorsun?" Dedi Demirkan.


"Sadece dönmek isteseydim, tek başıma binerdim!" Dedi Demirkan'ın bu ısrarı sinirini bozmuştu. Kollarını göğsünde bağlayıp arkasını döndüğünde, Demirkan kolundan tutup kendine çevirdi.


"Niye binmek istiyorsun o zaman?" Dedi aralarındaki mesafeyi azaltarak.


"Sen, seninle binmek istiyorum." Dedi Dicle, bir anda aralarında ki mesafenin azalmasıyla neye uğradığına şaşırmıştı.


"O zaman bineceğiz." Dedi Dicle'nin elinden tutup, dönme dolaba doğru götürdü.


"Demirkan, sen binmek istemiyordun."


"Artık istiyorum." Dedi, dönme dolabın önündeki görevliye iki tane jeton verip, bir dolaba bindiler.


"Ne diye bindik şimdi?" Dedi Dicle tripli bir halle.


"Sen istedin diye, bundan sonra senin istediklerin benim için önemli şeyler." Dedi Demirkan. Bu gün duydukları üzerine baya bir düşünmüştü ve böyle bir karar almıştı. Dicle ve kendine gerçek bir şans verecekti.


"Nasıl yani, benim burdan ne anlamam gerekiyor?" Dedi Dicle, heyecandan, anlama yetisini birkaç saniyeliğine yitirmişti.


"Yani Dicle." Dedi Dicle'nin yanına geçip, ona sarıldı.


"Bizim bir şansımız olacak, ben seni seveceğim." Dedi kulağına fısıldayarak.


"Nasıl, anlamıyorum, anlayamıyorum." Dedi ne diyeceğini bilmiyordu. Kalbi bütün hücrelerinde atıyordu.


"Beni sevdiğine inanıyorum ve bizim için elimden geleni yapacağım." Dedi Demirkan, şu an Dicle'ye karşı aşk dolu hisleri yeni yeni oluşuyordu ama onun için aşktan önce gelen sevilme duygusu vardı. 33 yaşında ki bu adam, sevilmeyi hissetmek için her şeyi yapardı.


"Gerçekten mi?" Dedi Dicle, şu an durumun gerçekliğini fazlasıyla sorguluyordu. Demirkan, inanması için yeminler verebilirdi ama onun yerine Dicle'nin yanağına derin ve inandırıcı bir öpücük bıraktı.


"Gerçekten." Dedi Dicle'nin kulağına fısıldayarak.


"AAAAA!" Diye neşeyle çığlık atıp,kollarını Demirkan'ın boynuna sardı.


"Çok seviyorum seni, çok seviyorum!" Dedi sevinç çığlıklarını bastırarak.


"Sakin ol, sakin." Dedi Dicle'nin beline kollarını sarıp.


"Fazlasıyla sakinim." Dedi mutlulukla. Bugünü en mutlu günü ilan edecekti.


"Belli oluyor." Dedi Demirkan alayla.


"Olacak tabi." Dedi Dicle biraz geri çekilip, yüzlerinin arasında bir nefeslik mesafe vardı. Dicle'nin bakışları Demirkan'ın dudaklarındayken, Demirkan Dicle'nin gözlerine bakıyordu.


"Gözlerin tehlikeli bakıyorlar." Dedi Demirkan. Dicle, adımlarından emindi ama Demirkan, böyle şeylerin hızlı olmasını istemiyordu. İlk öpücükleri böyle olsun istemiyordu, karşılıklı olsun istiyordu.


"Niye, korkuyor musun?"


"Korkmak göreceli bir kavram, meftun hanım. Sadece yapmak istediğin şeyi, biraz daha ileri de yapabilirsin."


"Neden?"


"Bazı şeyler karşılıklı olsun istiyorum." Dedi Demirkan sakinlikle.


"O zaman, yapmak istediğim şeyi sen yaparsın." Dedi Dicle imayla.


"Zevkle yaparım." Dedi sırıtıp. Dicle de onun bu haline gülümsedi.


"Teşekkürler her şey için." Dedi Dicle ve Demirkan'a tekrar sarıldı.


"Bende teşekkür ederim meftun." Dedi Demirkan. Birbirlerine sıkı sıkı sarıldılar. İki kalpte heyecanlıydı, biri aşk heyecanını, diğeri ise yeni yeni sevmenin heyecanını yaşıyordu.


Bölüm sonu.

 

 


Loading...
0%