@sadecebiryazar
|
~~~ Cânfezâm: Bence motoru buraya bırakabilirdin Çipem: Motoru bıraksam binebilecek miydin gülüm? Cânfezâm: Abimle binerdim Canfezam: Gerçi binsem bile seninle bindiğimiz gibi keyif vermezdi Çipem: Vermez miydi? Cânfezâm: Vermezdi çünkü motor bize özel yani bence öyle Çipem: Seninle yaptığım her şey bize özel zaten gülüm o park bize özel bu numara bize özel ben sana özelim sende bana özelsin Cânfezâm: Yaptığımız şeyler bize özel Çipem: Evet gülüm öyle Cânfezâm: Peki ne zaman geleceksin? Çipem: Bilmiyorum buralar biraz karışık Cânfezâm: Sen iyi misin? Çipem: Evet Diyarbakır'ı biraz karıştırdım o kadar Cânfezâm: Mirza gerçekten kendini iyi hissediyor musun? Cânfezâm: Yıllar sonra ailenin yanına gittin kaçtıklarınla yüzleştin Çipem: Gülüm bunun bir gün olacağını biliyordum zaten sadece senin için kalmıştım Antalya'da daha da erken olacaktı ama olmadı şimdi burda olduğum için kendimi kötü hissetmiyorum Cânfezâm: Peki iyi hissediyor musun? Çipem: Yani pek sayılmaz ama kötü hissetmiyorum sen hayatıma girmişken benim başka şeylere kötü hissetmem mümkün mü? Çipem: Senin varlığını hissettikçe hiçbir kötülük bana gelmiyor Cânfezâm: Ben olmasam şimdi çok kötü mü hissedecektin? Çipem: Evet cânfezâm ama sen varsın ve bu ihtimalleri düşünmek istemiyorum Cânfezâm: Eğer bir şey olursa ve kendini kötü hissedersin veya başka bir şey ne olursa olsun bana anlatabilirsin benimle paylaşabilirsin asla kendini geri çekmeni istemem bunu bilmeni istedim Çipem: Cânfezâm Cânfezâm: Efendim Mirza? Çipem: İyi ki varsın iyi ki cânfezâm Cânfezâm: Sende iyi ki varsın iyi ki çipem Çipem: Çipem mi? Çipem: Bu gözlr doğru mu görğuor bir sanşye Cânfezâm: Bence gözlerin sağlam çipem Çipem: Sağlam mı? Cânfezâm: Hı hı sağlam Çipem: Sana ölürüm kızım Çipem: Şu an öyle bir ortamdayım ki kendimi fazlasıyla sıkıyorum kalkıp bağırmamak için Çipem: Delirecepim Çipem: Çenem ağrıdı kasmaktan Çipem: Gerçekte bağıramıyprum ama burada bağıracağım Çipem: ALLAH'IM SANA BİNLERCE ŞÜKÜRLER OLSUN YA RABBİM Çipem: AAAAAAAAAAAAAAAAAA Cânfezâm: Sakin ol deli Cânfezâm: Şşşş sakinnnn Çipem: Şu an aşırı sakinim sen bilmiyorsun sakin olmasam şu an odada on tur atmıştım Cânfezâm: İyi ki sakinsin ya Çipem: Fazlasıyla Cânfezâm: Ne zaman geleceksin??? Çipem: Bilmiyorum gülüm belli değil Cânfezâm: Ne zaman belli olur? Çipem: Geleceğim zaman Cânfezâm: Peki Çipem: Sen beni mi özledin?? Cânfezâm: Yani öyle değilde sadece okula giderken sıkılıyorum konuşacak birisi yok Çipem: Gülüm bilerek mi yapıyorsun? Gelirim bak Cânfezâm: Ay hayır saçmalama saçmalama sadece şakaydı Çipem: Şaka kaldıracak gibi değilim ciddiye alır gelirim Cânfezâm: Gelsen iyi olur aslında Çipem: Gülüm Cânfezâm: Tamam tamam şaka yaptım ya Cânfezâm: Şaka ironiiiii Çipem: Evinin kapısına dayanırım Cânfezâm: Dayan bakalım Tuğrul abim de topuğuna sıksın Çipem: Sıkamazda seni tehlikeye atmayayım gerçi sana değebilecek tek bir tehlikeyi yaşatmam ya Cânfezâm: Yine tehlike modunu açmışsın bakıyorummm Çipem: Tehlikeli değilim gülüm ben sadece seviyorum Cânfezâm: Hıhım Çipem: Bak odada 20 kişiden fazlayız büyüklerde dahil ve ben seninle konuşuyorum sence de sevmiyor muyum cânfezâm? Cânfezâm: Biliyor musun? Çok güzel seviyorsun Çipem: Sevdiğim güzel olunca sevdam da güzel oluyor Cânfezâm: Biz birkaç güne döneceğiz İstanbul'a Çipem: Bu kadar gün için gitmenize gerek var mıydı ki gülüm? Cânfezâm: Ne yapalım Mirza bayram babam bile evdeyken bizim olmamamız olur mu?? Çipem: Haklısın gülüm ama ne yapayım sana bir şey derler diye Cânfezâm: Demezler herhalde bir kaç günde lskşskspsnslem Çipem: Ya derlerse gülüm? Cânfezâm: Bir şey demiyorlar Mirza hem İstanbul'a gitmeme diyeceklerini düşünüyorsan zaten abim babamla konuşmuştu o yüzden sıkıntı yok Çipem: Peki gülüm peki Cânfezâm: Peki çipem peki Çipem: Ya senin ağzından bal mı damlıyor yaa? Cânfezâm: Birde miyavla istersen Mirza Çipem: Miyavlarım Cânfezâm: Etrafındakiler bu hallerini görmesinler yoksa ağalığın kalmaz ortada Çipem: Görsünler ben bu hallerimi sevdiğime göstermeyeceksem kime göstereceğim??? Cânfezâm: YA SEN ERKEĞİN ÖZÜ MÜSÜN NESİN SEN???? Çipem: Bir sana gülüm Cânfezâm: Bir sana çipem Çipem: Cânfezâm ben sana yazacağım sonra görüşürüz seni seviyorum Cânfezâm: Ne oldu birden Mirza? ✔️ Cânfezâm: Mirza? Cânfezâm: Niye böyle acelen varmış gibi hissettim Cânfezâm: Biraz bekleyeceğim (23:08) Cânfezâm: Yeterince bekledim bence (23:10) Cânfezâm: Hayır niye birden yazdın onu anlayamadım Cânfezâm: Mirza?? Cânfezâm: Yazmanı bekleyeceğim(23:12) Cânfezâm: Hâlâ yazmadım(23:32) Cânfezâm: Bekliyorum(23:40) ✔️ Cânfezâm: Bir dakika bu mesajlar neden tek tik? Cânfezâm: Mesajlarım neden gelmiyor sana? Cânfezâm: Tamam kalabalık bir ortamdaydın ve bu olabilir ben biraz bekleyeceğim (23:50) ~~~ Mirza Alparslan Soykan: Kaç gündür içine düştüğüm ve sıkıldığım durumdan bir mesajıyla çıkarmıştı cânfezâm beni. Ortamda sinirler zaten gergindi ve benim telefonumu alıp gülmem iyice tansiyonları yükseltmişti. "ULAN BİZ SENİN İÇİN KONUŞUYORUZ SEN KARILARLA MI KONUŞUYORSUN?" Dedi Rojhat. O öyle söyleyince ortalığın karışacağını, kendimden biliyordum. Eslem Feza'ya son bir mesaj atıp telefonu kapattım. "LAN HÂLÂ TAKMIYOR BİZİ." Dedi elini birden telefonuma atıp, aldı ve telefonu duvara fırlattı. O telefonu kırması çokta umrumda değildi ama o telefonun içinde benim için önemli olan Feza ile olan şeylerdi. Başımla adamıma işaret verip telefonu almasını söyledim. Hemen dikkatle telefonu yerden aldı. "Onu götür, bana tertemiz ve içinden bir şey eksilmeden getir." Dedim kesin bir dille. "Lan başlatma telefonuna, senin bu umursamaz tavrını severim Mirza!" Dedi sert bir tavırla. "Ne istiyorsun Rojhat?" Dedim zaten kaç gündür bunlarla uğraşıyordum. "Ulan öldürecekler seni gerizekalı, o cımhat yapılırsa senin ölüm hakkından başka bir şey çıkmayacak! Bilmiyor musun?" "Bilmiyorum." "Tabi, kaçıp gidince unuttun buraları." Dedi sinirle. "NE YAPSAYDIM LAN O AHMAK KIZLA MI EVLENSYDİM?" Diye bağırdım. "Ne diye geldin o zaman? Evlenmeye mi geldin?" "Kes sesini Rojhat! Ne için geleceğimi sana soracak değilim." Dedim, onunla dik konuştuğum için sinirleniyordu. "KENDİNE GEL LAN ARTIK, BURADA SENİN İÇİN UĞRAŞIYORUZ!" Dedi "Ne yapmamı istiyorsun Rojhat?" "NE BOK YİYECEĞİNİ BİZE DE SÖYLEMENİ! YARIN AĞALAR TOPLANDIĞINDA NE BOK YİYECEĞİNİ!" "Hiçbir bok yemeyeceğim. Ne olduysa onu söyleyip çıkacağım, ki bunu bile yaptığıma şükredin. O ahmak kızın kafasına sıkmadığım için şükredin." Dedim, o kızı öldürmezdim belki ama öldürmekten beter edebilirdim. Fakat bunu yapmayacağım sadece benim suçsuz olduğumu söyleyecek. "Lan sen önce bir adını temize çıkar, kızı öldürecekmiş dünkü çocuk." Dedi Rojhat, oturduğum yerden kalkıp karşısına geçtim. Ben kalkınca gençlerde, ayağa kalkmıştı. "Rojhat, haddini aşma!" "Bizi yüz üstü bırakıp gitmedin mi? Boku yiyip kaçmadın mı?" "Ben kaçtım da ne oldu lan! Gidip adamlara bulursanız sıkın kafasına demediniz mi?" "Dedik de ne oldu, sıkmalarına izin mi verdik?" Dedi. Beni korumuşlardı, kaç kere yanıma gelen adamları yere sermişti Rojhat. "Senin yüzünden adım hanımcıya çıktı lan." Dedi sinirle, sanki gidişime değilde, buna sinirliymiş gibi. "Değil misin?" Dedim sırıtarak. Bir an gözü daldı sırıtmadansa ufak bir gülümseme oldu ama kendini toparladı. "Öyleysem, sanane lan!" Dedi sinirle üzerime gelerek. "Ne yapmamı istiyorsun Rojhat, bu zamana kadar korumasaydın, sıksaydın kafama!" Dedim hiddetle, bende onun üzerine yürüdüm. "Ne senin pis kanına bulaşacağım!?" "Doğru, bu aşiretin en pisi benim! Değil?" Dedim hiddetle. "He en pisi sensin, en korkağısın, en-" Dediğinde dayanamayıp yüzüne yumruğumu geçirdim. Bu yumruğu sadece bana söylediği için atmamıştım, ilk dediği karı kelimesi için de vurmuştum. "Ben korkağım ha! Daha ne yapacağımı bilmediğim yaşımda iftiraya uğradım. Toy halimle beni aşiretin önüne attınız! Sen atılmadın ya, o yüzden ben korkağım!" Diye bağırdım. Sesimle konağı inletiyordum. "Kaçmasaydın hallederdik!" "Bok hallederdin! Ben kaçmasaydım o gün beni ağalara götürmeyecek miydiniz?" "Yine gideceksin, madem istemiyordun niye geldin?!" "Şimdi işler değişti, ben üzerimde ki bu pisliği yok edeceğim. Ve bundan sonra hiçbir şey sizin istediğiniz gibi olmayacak!" Dedim "Tabi efendim, Mirza Ağa ne derse o!" Dedi alayla. "Erî." Dedim bende sırıtarak. Bu sırada kapı açıldı ve babam içeriye girdi. "Sakinleştiyseniz, kuduz köpek gibi birbirinize hırlamayı bırakın." Dedi gayet sakince yanımıza gelerek. Odadakiler ayağa kalkmıştı. Rojhat eğilip babamın elini öptü. "Hoş gelmişsin amca." Dedi, bende eğilip babamın elini öptüm. "Hoş geldin baba." Dedim. "Asıl sen hoş gelmişsin Mirza Ağa." Dedi sırıtarak. "Hoş bulacağım." Dedim bende onun gibi. "Daha da hoş bulmamışsan biz seni nasıl memnun edeceğiz?" Dedi. "Valla memnun olurum, yarın cımhattan sonra." "Olursun tabi, ne yapacağını da biliyorsun?" "Elbet biliyorum." "O zaman bize de söyle de bilelim ne yapacağını." "Yapacağım şey belli, yarın görürsünüz." "Sen önce bize söyle, bizde ona göre tavrımızı alalım." "Söylediklerimi beğenmeseniz, tavrınız ters mi olacak?" "Yok yeğenim, biz sana ne yapacağını soruyoruz." Dedi amcam. "Görürsünüz amca, ben halledeceğim diyorum." "Halledersin, Mirza ağa halledersin." Dedi babam. Bende başımı salladım onaylar şekilde. "Serhat." Dedim, divanda oturan Serhat'a doğru. "He?" "Telefonunu ver, haber edeyim." Dedim. Feza endişelenebilirdi. "Kime, neyi?" Dedi anlamadığını fazlasıyla belirterek. Bütün gözler üzerimizdeydi zaten. "Sen ver telefonunu, ben sana söyleyeceğim." Dedim yanına gidip elimi uzattım. O da telefonunu cebinden çıkartıp verdi. "Konuştuğun karıya mı haber yollayacaksın?" Dedi Rojhat. "Ulan kıracağım o çeneni." Birden hırsla elimde ki telefonu çenesine vuracaktım ki, Serhat kolumu tuttu. "BIRAK LAN KIRAYIM ÇENESİNİ!" Dedim ama Serhat kolumu bırakmadı. Sinirden aklıma diğer kolum sonradan gelmişti. Gücümü sol elime alıp Rojhat'ın suratına yumruğumu geçirdim. "EĞER BİR DAHA O KELİMEYİ SÖYLERSEN SENİ GEBERTİRİM!" Diye bağırdım. Olduğum ortamdan hoşnut değildim ve Rojhat'ın konuşmaları sinirimi zorluyordu. "BİR KADIN İÇİN Mİ VURUYORSUN BANA?" "ADAM GİBİ KONUŞMADIĞIN İÇİN VURDUM!" O da bende burnumuzdan soluyorduk. "SEN Mİ ADAM GİBİ KONUŞUYORSUN?! Yaptığın hadsizliğin haddi hesabı yok!" Bağırmayı kesip yüksek bir tonda konuşmaya başladı. "Hadsizlik yapmıyorum Rojhat, anlamak istediğin gibi." "Ben anlamıyorum ya, gel anlat!" Dedi hırsla. Rojhat'ı da beni de gençler tutuyordu. "Mirza hadi, kardeşim. Sakin ol, Feza'yı düşün. Seni merak etmiştir." Serhat'ın kulağıma doğru söyledikleriyle, Feza'nın yüzü gözümün önüne geldi. Onun yüzü durulmamı sağlarken, Serhat beni yönlendirip salondan çıkardı. İtiraz etmeden beni dışarı çıkarmasına izin verdim. Feza'yı arayıp sesini duyduğumda sakinleşecektim. "Aç şu telefonu!" Elimde sıktığım telefonu Serhat'a verdim. "Tamam, sakin. Bak Feza'yı endişelendirme, eğer telefonuna ne olduğunu sorarsa, 'düştü kırıldı' de. " Dedi ve telefonunu açtı, Feza'nın numarasını bulup açtı. "Tamam, tamam ver şunu." Dedim, şakinleşmek için beklemek istiyordum ama sabır edecek gibi değildim. Numaraya basıp, onu aradım. İlk çalışta telefonu açtı. Bende Serhat'tan uzaklaştım. "Efendim abi?" Dedi, sanki bedenimde ki bütün sinir çekilmişti. Sesini duyunca derin bir nefes verdim. "Sanki yıllardır abi demiyormuşsun gibi, tuhaf geldi." Dedim vücuduma girmiş olan sakinlikle. "Mirza, iyi misin, neden burdan aradın?" Dedi şaşkınlık ve tedirginlikle. "İyiyim gülüm, seninle konuşuyorum nasıl iyi olmayayım?" "Emin misin Mirza? Normalde mesajlarıma hemen bakarsın ama mesajlarım sana gelmedi bile." Dedi anlamadığını belirterek. "Telefonum kırıldı gülüm, o yüzden mesajlarını görmedim." "Niye, nasıl kırıldı?" "Yere düştü, zemin taş olunca kırıldı." Dedim normalde Feza'ya yalan söylemezdim ama endişelenmesini ve aklının bende kalmasını istemiyorum. "Yer niye taş ki, sen evde değil misin?" Dedi. "Evdeyim gülüm de, konağın avlusu taştan ya o yüzden." "Anladım." "Sana haber vereyim diye aradım, yarın getirirler telefonumu." "Yarın yazarım ben sana." "Yazarsın yavrum, yazarsın." Dedim, şimdi keyfim yerine gelmişti işte. "Senin işin yok di mi, ben meşgul etmiyorum seni." "İşim yok gülüm, sana her saat, her dakika, her saniye müsaitim." Dedim, gerçektende öyleydi. Feza benim kalbimin içine dolmuş ve dolup, taşmaya devam eden en berrak suydu. "Romantik Mirza loading..." Dedi gülerek. "Bu gülüşe ölmeyeyimde ne yapayım ben gülüm?" Feza benim gönlüme en zorda olan günde bahar bahçe getirmişti. O her zaman benim kalbimin şenliği olacak. "Ya Allah korusun, niye öyle söylüyorsun?!" "Cânfezâmsın sen benim, canıma can katan da sensin, uğruna öleceğim de sensin. Ve ben bunu söylemekten vazgeçmeyeceğim." "Mirza'm." Diye fısıldadı. İçimde sanki bide şeyler eridi. Kalbimde ki suyu taştı. "Mirza'n ölsün sana." Dedim. "Bende Mirza'ya öleyim mi?" Dedi, düşüncesi bile bedenimi ürpertmişti. "Allah korusun cânfezâm." "Bencede, Allah ikimizi de korusun." "Amin amin." Dedim ve tekrar konuştum. "Ee ne yaptın bakalım bugün? Bayramın nasıl geçiyor?" "Çok yoruldummmm." Dedi nazlı nazlı. "Kıyamam yavruma. Dinleneceksen, telefonu kapatabilirim." "Hayır ya, dinleniyorum ben, konuşalım." "Konuşalım gülüm konuşalım. Çok mu misafir geldi?" "Evet, sabah babamla abimler bayram namazına gitti, sonra gidip kurbanı kestiler. Zaten sonrasında kavurma yapıldı ve akraba bizim evde toplanmaya başladı. Azalmak yerine çoğaldıkları için çay yemek derken baya yoruldum. Kendimi anca yatağıma attım." Dedi, İstanbul'dan dolayı alışkanlık olduğu için aile evine gidince de aklımdan çıkmıştı. Şimdi aklıma geliyordu, aile evinde olduğu. "Gülüm sizinkiler evde değil mi? Sorun olmasın?" "Yok kimse misafirliğe gittiler." Dediğinde rahatlamıştım, çünkü Feza istemeden ve kendini hazır hissetmeden ailesinin öğrenmesini istemiyordum. "İyi o zaman." "Senin bayramın nasıl geçiyor?" "Bayram bahanesiyle beni görmeye gelenleri saymazsak gayet iyi." "Dikkat et oralarda." Dedi imali bir sesle. Kıskandığını hissediyordum. "Neye dikkat edeyim yavrum?" "İnsanlara." "Nasıl insanlara?" Dedim keyifle. "Kötü düşünceli insanlara Mirza." Dedi sanki hiç ima yapmamış gibi. "Ben niye dikkat ediyorum yavrum, onlar kendilerine dikkat etsin." Dedim yalancı bir kibirle. "O nasıl konuşma Mirza, bad boy musun sen?" Dedi gülerek. "Bad boy değilim, aşık bir beyim." "Fazlasıyla." "Öyle güzelim, öyle." Dedim "Mirza kapı çalıyor, sonra konuşuruz olur mu?" "Olur gülüm, konuşuruz." "Dikkat et kendine." "Sende dikkat et yavrum." Dediğimden sonra telefonu kapattık. Derin bir nefes bıraktım. "Ne çok konuştunuz?" "Niye sen karınla konuşmuyor musun?" "Konuşuyorum da, Feza senin karın mı?" "İlerde olacak." "Eminsin yani evleneceğinize." "Feza ile evlenmeyelim mi, Serhat?" "Alparslan, Feza'nın yaşı küçük biliyorsun değil mi?" "Bilmiyor gibi mi duruyorum?" "Bekleyebilecek misin?" "İki yıl bekledim, daha da o yanımdayken hayli hayli beklerim." "Sonunda sevdiğine kavuştun ama bizden kız almak zordur diyeyim sana Mirza Ağa." Dedi gülerek. "İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Serhat ağa." Dedim bende gülerek. "Neşeniz bol olsun." Dedi Rojhat, sakinleşmişti. "Sağ ol Rojhat." Dedi Serhat ben cevap vermeyince. "Mirza." "Neşemi sen bile bozamazsın şu an Rojhat." "Yok, neşeni bozmayacağım. Sadece.." "Ne sadece?" "Çok özledim lan seni!" Dedi ve beni kendine çekip, sarıldı. "Nefret ediyorsun sanıyordum?" Dedim. Bizim Rojhat'la çocukluğumuz bir geçmişti. Ta ki ben kaçana kadar. Benim kaçacağım gün, beni durdurmaya çalışmıştı ama ben güvenememiştim. Çünkü başka yolu yoktu, herkes o kızın planına inanmıştı. "Ee ne demişler en büyük aşklar, nefretle başlar." Dedi Serhat. "Bunu seveceğime dağı, taşı severim." Dedim alayla. Rojhat geri çekildiğinde gözleri de dolmuştu. "Ağlayacak mısın lan?" Dedim gülerek ama bende içten içe duygulanmıştım. Serhat benim her zamanımda vardı. Çocukluğumda vardı, ergenliğimde vardız 18 yaşımda vardı. Rojhat, benim kardeşimdi. Yıllar sonra karşı karşıya gelmiştik. Şu an nasıl ben ona baktığıma çocukluğunu görüyorsam, o da bana baktığında aynı şekilde çocukluğunu görüyordu. "Ne ağlayacağım lan, beni bırakıp giden birine." "Mecburdum Rojhat, halledemezdik." Dedim "Artık halledebiliriz." Dedi umutla. "Halledebiliriz." "Evet halledebiliriz, bu yüzden burdayım." "Hallederiz ama nasıl?" Dedi bilmeyerek. "Elimde bir şeyler var." "Ne gibi?" "Rojin'in fotoğrafları var." "Ne fotoğrafı?" Dedi ikiside. "Sevgilisi Avamir aşiretinin oğlu ile olan fotoğrafları." "Avamir'le, Berzani kanlı değil mi?" Dedi Serhat. "Kanlılar." Dedi Rojhat düşünceli bir halde. "Eğer Avamir ve Berzani görürse ne olur?" Dedim sırıtarak. "Daha fazla kan çıkar." "Bence de, bizde bunu istemediğimiz için en içten dileklerimizle uzlaştırıcı olacağız ve yarın ilk iş Rojin'le konuşacağım." "Birlikte gidelim." Dedi Serhat. "Ben yalnız gideceğim." "Bizde gelelim. Avamir'ler seni ilk gördüğü yerde öldürürler." Dedi Rojhat. "Hiçbir şey yapamazlar, cımhat olmadan bir şey yaparlarsa karşılığını misliyle vereceğimizi bilirler." "Olsun, biz tedbirimizi alalım. Bu zamana kadar ölmedin, bu saatten sonra da ölme." "Tamam, siz bilirsiniz." "Biz biliriz." Dedi Serhat gülerek. "Ee işler tamamsa, gezmeyelim mi? Özlemedin mi memleketini?" Dedi Rojhat. "Özledim, özlemez olur muyum?" "E hadi çıkalım." "Sen yengeden izin alabilecek misin?" Dedim alayla. Rojhat ve karısı okuldan tanışıyorlardı. O zamanlar sevgili olmuşlardı ama Evin o zamanlarda çok kıskançtı, muhtemelen hâlâ da öyleydi. "Yengen bana güveniyor, sen kendi derdine yan." Dedi gülerek. "Ben neyin derdine yanayım?" "İçerde bana vurmana sebep olan kadının derdine yan." "Senin söylediğin kadının derdi, benim dermanım." "Oo Mirza ağam, bana diyorsun kendin daha beter olmuşsun. Vallahi Dera aşireti bir hanımcıyı daha kaldıramaz." Dedi dalga geçerek. "Dera aşireti, daha neler görecek neler." "Serhat, telefonunu versene. Feza'ya yazayım." "Ulan ben senin telefoncun muyum?" "Bu gerizekalı telefonumu kırmasaydı, bunlar olmayacaktı." Dedi ama telefonunu da verdi. "Bir şey olmaz Mirza ağam, yarına getirirler." "Elbet getirirler ama içindeki şeyler silinirse sende kendini dünyadan sil." Dedim ve gayet ciddiyim. "Ne var bu kadar önemli?". "Sana ne oğlum? Her şeyimizi açıklayacak mıyız?" Dedim alayla. "Hadi lan ordan." Dedi sırtımdan iterek. Bende telefondan mesajlara girip Feza'ya mesaj attım. ~~~ Aşiretpaket: Feza Küçük Araz: Efendim abi bir şey mi oldu? Aşiretpaket: Bir şey olmadı gülüm Küçük Araz: Mirza sen misin? Aşiretpaket: Benden başka kim sana gülüm diyor?? Küçük Araz: Sadece refleksif bir soru:))))) Aşiretpaket: Fezaa Küçük Araz: Şaka ironiiiii Küçük Araz: Niye yazdın bakayım sen bana?? Aşiretpaket: Dışarıya çıkacağım bir şey olursa veya canın isterse burdan yaz bana olur mu gülüm? Küçük Araz: Olur sen nereye gideceksin?? Aşiretpaket: Bilmiyorum ki arkadaşlarla çıkacağız Küçük Araz: Anladımm o zaman iyi gezmeler Aşiretpaket: Sağ ol gülüm ve yazmak istediğin an yaz dışardayım diye yazmamazlık yapma anlaştııkk Küçük Araz: Anlaştıkkk görüşürüz Aşiretpaket: Görüşürüz ömrümmm Küçük Araz: Sen yakında miyavlarsında Mirza ağa LXJDPDJDPDJPDKD Aşiretpaket: Senin isteyeceğin benim yapmayacağım hiçbir şey yok gülüm Küçük Araz: İyi gezmeler Mirza ağaa:)) Aşiretpaket: Sağ ol Mirza Ağa'nın ömrü ~~~ "Ulan ne olmuş sana, en son benim bu hallerime laf söylüyordun." Dedi Rojhat. Ben Feza ile mezajlaşırken arabaya binmiştik, Rojhat sürüyordu. "Yanlış yapmışım." Dedim ağzım kulaklarıma varırken. "Seni yakan kızı merak ettim." "Yakmak ne kelime, beni kül ediyor. Sonrasında yine ateşe veriyor." Dedim. "Bir koku geliyor." Dedi Serhat arkadan. "Ne kokusu?" "Yanık, senin kalbin yanıyor ya onun kokusu." Dedi ve güldüler. Bende tebessüm etmiştim. Feza, benim kalbimi yakıyordu, inkar edemezdim. Hem en lezzetli suyum, hemde kor alevlerimdi. Feza, benim cânfezâmdı. Bölüm sonuu |
0% |