Yeni Üyelik
28.
Bölüm

Mirza'm

@sadecebiryazar

"Mirza, her sabah böyle gelip beni okula mı götüreceksin?" Dedim kaskımı takarken.


"Evet geleceğim, çıkışına da geleceğim."


"Peki gel."


"Gelirim." Dedi neşeyle.


"Gelirsin paşam, gelirsin." Dedim motora binerken.


"Gelirim gülüm, gelirim." Dedi neşeyle.


"Pek bir neşelisiniz beyefendi, hayırdır?" Dedim, neşeli hali banada yansımıştı.


"Neşeli olmam için nefesin bile yetiyor gülüm." Dedi


"Peki ya ben senin bu ani iltifatlarını ne yapacağım?"


"Güzelce karşılayabilirsin gülüm." Dedi gülerek.


"Tamam güzelce karşılarım." Dedim ve o konuşmadan tekrar konuştum.


"Ama ben bir şey söyleyince de kasılıp kalma." Dediğim anda yine aynı şey olmuştu, kollarımın altında ki bedeni katılmıştı. Kollarımı ona bastırıp konuştum.


"Tamda bundan bahsediyorum."


"Yapma gülüm." Dedi kasılmış sesiyle.


"Ne yapıyorum ki? Senin bana yaptığını yapıyorum."


"Feza, gülüm kollarını gevşet biraz." Dediğinde kollarımı tamamen çektim.


"Ben tamamen mi çek dedim? Sarar mısın kollarını, lütfen!" Dedi sitemle.


"Banane."


"Gülüm, hadi sar kollarını."


"Sadece motordayız diye saracağım."


"Sar da, ne için olduğu önemli değil." Dedi


"Nasıl önemli değil? Mesela ben sana kendim istediğim için değil de, sen istiyorsun diye sırf sarılsam hoşuna gider mi? Düşünsene sana sarılmak istemiyorum ama sen istiyorsun diye sarılıyorum." Dedim


"Doğru söylüyorsun gülüm, bir an düşünemedim." Dedi ama sonrasında tekrar konuştu.


"Sen bana sarılmayı istiyor musun?"


"Sarıldığıma göre?" Bu sırada okulun bahçesine girmiştik, motoru durdurduğunda ikimizde indik.


"Mecburiyetten sarılıyorsun sanmıştım." Dedi, böyle düşünmesi beni şaşırtmıştı.


"Mecburiyetten mi, Mirza sen ciddi misin? Mutfakta olan sarılmalarımızda mı mecburiyettendi?" Dedim, biraz sert çıkışmıştım.


"Hayır, yani öyle söylemek istememiştim." Dedi telaşla.


"Mirza, ben sana böyle mi hissettiriyorum?" Dedim daha demin olan tavrıma karşı, şimdi yumuşak konuşmuştum. Dediğime şaşırmıştı.


"Eğer böyle hissettiriyorsam, özür dilerim." Bu tavrına fazlasıyla şaşırmıştı, önce sert çıkışım sonrasında özür dilemem onu dumura uğratmıştı. Mirza'ya karşı bu kadar yakın davranmam tamamen ondan kaynaklanıyordu, onun tavırlarından, onun sözlerinden. Kendimi onun yanında kötü hissetmiyordum, tedirgin olmuyordum. Ona karşı böyle oluşum benim için tuhaftı ama hiçbir şekilde rahatsız olmuyordum. Hatta ona daha da yakın olmak istiyordum.


"Gülüm özür dileyecek bir şey yapmadın, ben sadece kendini kötü hissedersin sanmıştım."


"Ben, senin yanında kendimi kötü hissetmiyorum Mirza." Dedim, yüzü düz bir hal aldı.


"Sen, benim yanımda kendi kötü hissetmiyor musun?" Dedi teker teker.


"Hissetmiyorum." Dedim, ilk önce durumu anlamış ve gözleri büyümüştü. Yüzüne bakınca aynı geçen gece ki gibi olmuştu. Ağzını da açacağı sırada hemen atılıp ağzını elimle kapattım.


"Sakın bağırma, zaten yeterince dikkat çekiyorsun." Dedim, Mirza her ne kadar farkında olmasa bile geldiğimizden beri kızların bakışları üstündeydi. Dünde böyleydi.


"Gülüm, biraz uzaklaş." Dedi elimle ağzını kapattığım için boğuklaşan sesiyle. Elimle ağzını kapatayım derken baya bir yaklaşmıştım, elimi çekip uzaklaştım.


"Acaba senin bu ani tepkilerine nasıl baş edeceğiz?" Dedim gülerek.


"Senin bu ani söylediklerinle ben ne yapacağım gülüm?" Dedi


"Sen daha fazla dikkat çekmeden gitsen mi?" Kendisi farkında değildi ama kızların radarındaydı ve de okul içerisindeyken fazla samimi olmamız iyi değildi.


"Kovuyor musun beni?"


"Kovmuyorum, neden kovayım? Sadece okula girmem lazım ve öncesinde senin gitmen lazım." Dedim omuzlarından tutup onu motora döndürdüm. Kaskını motorun üstünden alıp ona uzattım.


"Sen taksana." Dedi kaskı almayıp.


"Ben küçüğüm ya, boyum yetmez takmaya."


"Diz çökerim küçüğüm." Dedi sırıtarak. Tam dediğini yapacakken, onu tuttum.


"Tamam tamam, biraz eğil takayım." Dediğimle başını eğdi. Kaskını takınca geri düzeldi.


"Hadi git, hadi."


"Sen beni gerçekten kovuyorsun!"


"Kovmuyorum ya, niye kovayım seni?"


"Ee niye inatla yollamaya çalışıyorsun beni?"


"Mirza?"


"Efendim gülüm?"


"Hani artık öğretmenim değilsin ya, aynı okulu paylaşmıyoruz ya, benimde derse girmem lazım falan?" Dedim dalga geçerek.


"He sen istiyorsun ki hâlâ öğretmenin olayım öyle mi?"


"Yo, ben öyle bir şey mi söyledim?"


"Söyledin."


"Ne zaman söyledim?"


"Söyledin ben anladım."


"Hadi Mirza, hadi git artık. Bende sınıfına gideyim." Dedim o da ikiletmeden motora bindi.


"Şimdi gidiyorum ama dönüşüm muhteşem olacak." Dediğinde ikimizde güldük.


"Önce bir gidebilde, dönüşüne bakarız."


"Bakarız gülüm, bakarız."


"Ben çıkışta seni burada bekleyeceğim."


"Tamam, hadi git." Dedim.


"İyi dersler gülüme."


"Teşekkür ediyor gülün." Dedim bende. Motorunu çalıştırıp, yavaşça gitti. Bende arkamı dönüp okula girdim. Sınıfına da girdiğimde o çocuğu gördüm. Sırama doğru gittiğimde peşimden geldi. Sırama oturduğumda onun da oturacağını anladığım için hemen çantamı oraya koydum.


"Oturabilir miyim?"


"Çantam var, görüyorsan."


"Kaldırabiliriz diye düşünüyorum."


"Eğer düşünebilseydin, oturmaman için koyduğumu da düşünebilirdin." Dedim, ona bakmayıp telefonumla ilgileniyordum.


"Bence biraz önyargılısın." Dedi


"Önyargılı değilim, sadece tanışmak istemiyorum. Sende bunu anlamıyorsun ama ben sana bir ithamda bulunmuyorum." Dedim, tedirgin oluyordum ama şimdi cevap vermezsem yüz bulacaktı.


"Anlıyorum ama tanışmakta ısrar ediyorum. Çünkü yanında abin gibi duran arkadaşınla olduğundan daha iyiyiz." Dedi hadsizce. Tam konuşacaktım ki başka bir ses girdi araya.


"Bence sen, benim yanıma da yakışırsın." Diyen Mirza'nın sesini duydum. Sesinden saf öfke akıyordu. Hemen ayağa kalktım ama çocuğun masamın önünde durması yüzünden geçemedim.


"Mirza, sakin." Dedim gözüne bakarak ama o bana değil, çocuğa bakıyordu.


"Sende olanın ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, biliyor musun?" Dedi Mirza


"Fazlasıyla belli değil mi?" Dedi


"Belli belli, fazlasıyla hadsiz olduğun gayet belli." Dedi Mirza.


"Ne diyorsun lan sen?" Dedi sesini yükselterek, bunu bilerek yaptığını anlamayacak kadar salak değildim. Zaten dikkatler bizim üzerimizdeyken, çocuğun bağırması erkeklerin onun tarafına geçip ne olduğunu sormalarına sebep oldu. Erkekler gelince masanın yanından biraz çekilmişti, bende o aradan geçip Mirza'nın yanına geçecekken kolumu tuttu.


"LAN!" Dedi Mirza, daha ne olduğunu anlamadan çocuğun üzerine gittiğinde kolumu kurtarıp Mirza'yı geriye götürmeye çalıştım.


"Mirza okuldayız, yapma." Diyordum ama duymuyordu.


"Sen, sen kimsin lan, nasıl dokunursun lan sen ona?"


"Seni ne kadar alakadar eder?" Dedi, Mirza onu burda şu an gebertebilirdi ama o salak gibi arkasındaki kere güveniyordu.


"LAN SEN KİMSİN? GEBERTİRİM SENİ ÇOCUK!" Dedi Mirza bağırarak.


"Mirza n'olur, okuldayız hocalar gelecek." Dedim ama durmuyordu. En sonunda aramızda olan azıcık mesafeyi de kapatıp kollarımı boynuna doladım ve kendime çekip sarıldım. Sarıldığımızda onun bütün dikkatini çekebiliyordum ve öyle de olmuştu. Omuzları düşmüş sadece sinirlendiği için hızlı hızlı nefes alıyordu.


"Sakin ol, çıkalım. Lütfen Mirza." Dedim kulağına. Tepki vermeyince tekrar konuştum.


"Mirza, lütfen dışarıya çıkalım." Dedim tekrar, bu sefer sadece başını salladı.


"Sakinleştiysen biraz çantamı alacağım ve çıkacağız."


"Sakinim." Deyince geriye çekildim ve göz göze gelmemizi sağladım. Gözlerime bakıp başını salladı. Mirza ile olan temasımı kesmeden kolundan tutup sırama döndüm ve çantamı aldım.


"Eslem, konuşabilir miyiz?" Dedi, bu çocuk bilerek mi böyle yapıyordu? Mirza'yı yok sayması, normal bir şey değildi.


"Lan ben senin!" Mirza yine çocuğun üzerine gidince hemen araya girdim.


"Dışarı çıkacağız, hadi!" Dedim elini tutup çektim onu. Çekebilmiştim çünkü elini tutunca Mirza'nın beyni saf dışı kalmıştı. Mirza'yı sınıftan çıkartınca elimi koluna çıkartacaktım ama o bırakmadı ve bende tekrar çekmedim.


"Mirza." Dedim


"Eğer şimdi bir şey söylersen geri dönerim, şu an değil gülüm." Dedi sinirliydi ve baya hızlı yürüyordu. Ben arkasında koşmak zorunda kalıyordum resmen.


"Mirza, yavaş olur musun?" Dedim, sürükleniyordum. Ben böyle söyleyince bir duraksadı ve yavaşça yürümeye çalıştı. Okulun bahçesinden çıktık, motoru oradaydı.


"Nereye gidiyoruz?" Dedim, motorun yanına geldiğimizde kaskımı alıp taktı, sonra da kendi kaskını taktı.


"Nereye gidelim?" Dedi, o motora binince bende bindim.


"Bilmiyorum."


"Parka mı süreyim eve mi?"


"Sen bilirsin."


"Bilseydim sormazdım gülüm." Dedi sinirli olduğu belliydi ama yumuşak davranıyordu.


"Parka sür, bağırmayacaksan." Dedim sakince.


"Sana neden bağırayım ben gülüm?" Motoru çalıştırdı, park okula yakındı zaten.


"Sinirlisin ya ondan dedim."


"Sinirliyim de, sana mı sinirliyim gülüm?" Dedi


"Tamam ya, bir şey demedim." Dedim kollarımı daha sıkı sarıp. Ben öyle yapınca derin bir nefes bıraktı.


Kısa sürede parka gelmiştik. Önce ben indim, sonrada o. Kasklarımızı çıkarttık, ben banka otururken o ayaktaydı.


"Mirza."


"Efendim."


"Sakinsin değil mi?" Dedim, çünkü yerinde duramıyor, ağzında içinden bir şeyler söylüyordu.


"Sana her zaman sakinim gülüm." Dedi


"He yani çocuk şuradan geçse, ağzını burnunu kıracaksın?" Dememle yanlış yaptığımı anlamam bir oldu. Mirza'nın sinirini körüklemiştim resmen.


"Gülüm." Dedi zorlukla.


"Efendim Mirza?"


"Mirza ölsün sana. Niye şu an sakinleştirici gibi olduğunu anlamıyorum. Sinirden kudurmak üzereyim ama sana bakarsam hepsi geçecek." Dedi, geldiğimizden beri bana bakmıyordu. Ayağa kalkıp gözünün önüne geldim. Bakışlarını bana döndürmezken yüzünü avuçlarımın arasına alıp başını eğdim.


"Gülüm." Dedi içi gidiyormuş gibi.


"Efendim Mirza." Dedim tatlı olduğumu düşündüğüm bir şekilde.


"Ölürüm." Dedi başka bir şey demedi. Gerçekten şu an karşımda başka birisi olsaydı, sinirinden nasıl şeyler yaşardık, bilmiyorum. Mirza ellerini kaldırıp bana yaklaştırdığında gözlerim oraya kaydığında duraksadı, tekrar bakışlarımı gözlerine çevirip gülümsedim. Ellerini tekrar harekete geçirdiğinde, yüzümü avuçları arasına aldı. Başımı avucuna yaslayınca, inci dişlerini göstererek gülümsedi.


"Seni çok seviyorum, cânfezâm." Dedi. Onun sevgisi çok değişikti, çok fazlaydı ve ben bunun karşısında onu sevmekten başka bir çıkış yolu bulamıyordum. Şimdi farkediyorumda ben Mirza'yı çipe'yken kabul etmiştim. Onunla konuşmam, benim hayatıma girmesine kabul etmem, onu kabul ettiğimin kanıtıydı. Onu sevmediğimi söyleyemem, sevdiğimi de şu an söyleyemem.


"Bende sana karşı boş değilim." Dedim ama söylediklerimin farkına sonradan vardım.


"Ne?" Dedi Mirza.


"Şey." Dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.


"Ne dedin? Ne dedin?"


"Şey dedim."


"Ney dedin?"


"Ben-" Konuşmamı böldü.


"Sen?" Dedi, dudaklarımın arasından çıkacak cümleye öylesine istiyordu ki.


"Mirza, sana seni sevmiyorum diyemem ama bazı hislerim var. Senin ki kadar güçlü olmasa bile var." Dedim, yüzümü yasladığım eli, bir an düşer gibi oldu. Gözleri dolmuştu.


"Mirza." Dedim, ne yapacağımı bilemeyerek. Sol gözümden bir damla yaş elime düştü.


"Deli misin sen, niye ağlıyorsun?" Dedim, başını eğdi yüzünü elime gömdü, ellerini de yüzümden indirip ellerimi tuttu. Birkaç saniye öyle durduktan sonra avucumu hiç bırakmak istemiyor gibi öptü. Kalbim teklemişti resmen.


"Cânfezâm." Dedi yüzünü avucumdan çekip, gözlerime baktı.


"Efendim Mirza." Dedim, onun gözyaşı benimde gözümü doldurmuştu.


"İyi ki varsın, Fezam." Dedi ve bana sarıldı. Kollarımı beline sarıp başımı göğsüne yasladım. Kalp atışları öyle hızlıydı ki, gerçi benimkiler de hızlanmıştı.


"Sende iyi ki varsın, Mirzam." Dedim ama sonda söylediğimi sessiz söylemiştim, muhtemelen duymamıştı.


"Sen, bana karşı bir şeyler hissediyorsun, öyle mi?"


"Evet." Dedim.


"Cânfezâm, kalbindeyim ben, öyle mi?"


"Öyle." Dedim. Yüzünü görmüyordum ama birden fazlasıyla şişen göğsüyle, başımı kaldırıp yüzüne baktım. Fazla heyecanlanmıştı ve bağıracağını anlamıştım. Sabahın erken saatlerinde bağıtması iyi olmayacaktı ama karışmadım.


"ALLAH'IM SANA ŞÜKÜRLER OLSUN!" Diye bağırdı. Beni kendinden biraz uzaklaştırıp ellerini belime sardı ve havaya kaldırıp döndürdü.


"Mirza sakin ol." Dedim gülerek ama sakin olmasını istemiyordum. Benim dediğimde dönmeyi bıraktı.


"Ne sakin olacağım, bugün en mutlu günüm." Dedi gülerek.


"En mutlu günün anlıyorum ama birazdan bizi taşlamaya gelebilirler."


"Ne, niye, neden?" Dedi anlamayarak.


"Niye mi, sabah sabah bağırıyorsun ya, ondan olabilir."


"Ne yapayım gülüm, heyecandan." Dedi ağzı kulaklarındayken.


"Heyecanlısın da ama sakin olmalısın." Dedim, kolundan tutup çektim ve banka oturttum. Bende yanına oturacakken beni tutup kaldırdı ve masanın üzerine oturttu. Tam önüne denk gelmiştim, kollarını belime sarıp başını bacaklarımın üstüne koydu. Ellerimi nereye koyacağımı bilemedim ama saçlarını okşamak çok cazip gelmişti. Elimi saçına atıp okşamaya başladım.


"Gülüm, burada uyumamı mı istiyorsun?" Dedi sesi boğuk geliyordu.


"Hayır, yapmayayım mı?" Dedim elimi saçından tam çekmiştim ki, elimi tuttu ve saçının üzerine koydu.


"Yap, lütfen."


"Daha demin öyle demiyordun." Dedim ama saçlarını okşamaya başladım.


"Senden gelen bir şeyi reddedebilir miyim gülüm?" Dedi


"Bilemiyorum."


"Bilirsin gülüm, bilirsin." Dedi, neşesi yerine gelmişti. İlk geldiğinde o çocuğun ağzını burnunu kıracağını düşünmüştüm ama sarılmam onu sakinleştirmişti. Resmen sinirden gözü dönen adamı, sarılarak sakinleştirmiştim. Yarım saat önce sinir küpüyken şimdi dizlerime başını koymuş, uyumamaya çalışıyordu.


"Gülüm." Dedi başını kaldırıp. O başını kaldırınca ellerim ensesine düştü, bu seferde oradaki saçlarını okşamaya başladım.


"Efendim."


"Bir şey soracağım."


"Sor Mirza."


"Sana hiç yazmamış olmamı ister miydin?"


"O nasıl soru, niye böyle bir soru soruyorsun?" Dedim


"Merak ettim gülüm."


"Meraktan değil de bugün yaşananlardan dolayı olabilir mi?" Dediğimde gözlerini kaçırdı.


"Olabilir."


"Mirza, iyi ki yazmışsın." Dedim gözlerine bakarken.


"Gerçekten mi?"


"Gerçekten." Dedim, gözlerini benden ayırmıyor, taki telefonu çalana kadar.


"Şimdiden böyleysek ohoo."


"O ne demek?"


"Şimdiden biz konuşurken veya sarılırken birileri geliyorsa, ilerde daha çok olur gülüm." Dedi telefonunu cebinden çıkartırken.


"Abim arıyorsa ne kadar güleceğimi bilemezsin." Dedim gülerek. Arayan kişiye baktı.


"Abin değil, gülüm." Dedi telefonunu açıp kulağına koydu.


"Efendim Dicle?" Dedi sitemle.


"Ne yapıyorsun?"


"Bir şey yapmıyorum, dışardayım."


"İyi bende çarşıya çıktım, rahat rahat konuşuruz diye aradım." Dedi ama konuşmaları için neden rahat olmaları gerekiyordu ve bu kız kim?


"Anladım." Dedi, yüzüme bakıyordu ve sırıtıyordu.


"Ee nasılsın, ne zaman geliyorsun?"


"Gelmiyorum."


"Ne demek gelmiyorum, nasıl gelmiyorsun?" Dedi kız.


"Dicle, ben seni sonra arayayım, şimdi müsait değilim."


"Ya zaten zor konuşuyoruz, neden müsait değilsin?"


"Canımın içi, evde de konuşabilirsin benimle, biliyorsun değil mi?" Dedi Mirza. Canımın içi derken?


"Olsun, sen rahat etmiyorsun öyle, o yüzden şimdi konuşmak istedim." Dedi kız üzüntüyle.


"Ben rahat ediyorum, sen gez dolaş, ben seni müsait olunca arayacağım."


"Peki, görüşürüz canım." Dedi kız canım kelimesini uzatarak.


"Görüşürüz canımın içi." Dedi Mirza, yüzüme bakıp sırıtıyordu birde. Telefonu kapatıp cebine koyduğunda hiçbir şey yapmadım. Ellerini yüzüme çıkartıp yüzümü kendine yaklaştırdı. İki kaşımın arasına öpücük bırakıp, hafif çekildi.


"Çatma kaşlarını." Kısık sesle dediğiyle kaşlarımı çattığımı farketmiştim.


"Çatmıyorum." Dedim onun gibi kısık sesle.


"Sen öyle diyorsan, öyledir gülüm."


"Biraz geri mi çekilsen?" Dedim yüzü hâlâ dibimdeydi. Aslında heyecanlanmam lazımdı ama şu an heyecanlanmıyordum.


"Çekilmesem olmaz mı?" Dedi burunlarımızı birbirine sürterken. Bu hareketi heyecanlanmayan benim, kalbimi tekletmişti.


"Çekilmelisin bence."


"Çekilmek istemiyorum."


"Birden telefonun falan çalar, müsait olmazsın, üzülür birileri." Dedim iğneleyerek.


"Kız kardeşim aradığında, müsait olmaya çalışıyorum gülüm." Dedi


"Kız kardeşin mi?" Dedim, şaşkınlıkla.


"Kız kardeşim, ikizim." Dedi


"İkizin mi var senin?" Dedim, sanki konumuz buymuş gibi. Birazda konuyu değiştirmeye çalışıyordum.


"Evet ikizim var."


"Aa ne güzel, senin ikiz çocuğunun olma ihtimali de var." Dedim aşırı saçma vir yere konuyu çekip.


"İkizimiz olsun ister misin?" Dedi yine konuyu ışık hızıyla evliliğe getirmişti.


"Mirza'cım, sen şaka mısın acaba?"


"Mirza'cım mı, bir daha söylesene." Dedi apayrı bir yere takılırken.


"Söylemeyeceğim." Dediğimde burunlarımızı tekrar birbirine sürttü. Kalbim yine teklerken fazlasıyla heyecanlıydım.


"Hadi söyle." Dedi nazlanarak.


"Mirza'cım." Dediğimle başını hareket ettirip dudaklarını yanağıma getirdi.


"Öpebilir miyim?" Dedi kısık sesiyle. Dudakları yanağımın üstünde duruyor ve hareket ettirmiyordu.


"Öp." Dedim ama yutkunduğum için kesik çıkmıştı sesim. Dudaklarını yanağıma bastırdığında, kalbime bir şey oldu. Teklemenin üstünde bir şeydi bu. Mirza yanağımı önce kokumu içine çeke çeke öptü. Sonrasında yanağımın her yanına küçük küçük öpücükler bıraktı.


Onu hissetmek için elimi kalbinin üzerine koydum. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki, sanki uzun süre koşmuş gibiydi.


"Mirza." Dediğimde biraz geri çekildi. Nefes nefeseydi, göğüs kafesi, elimin altında hızlıca inip kalkıyordu.


"Efendim gülüm." Nefesleri yanağıma vuruyordu.


"Sakin ol, Mirza." Dedim göğsüne biraz baskı uygulayarak.


"Sakinim."


"Sakinsen kalbin niye bu kadar hızlı?" Dedim, o da elinin tersini benim kalbimin üzerine koydu.


"Seninki neden bu kadar hızlıysa, benimki de ondan." Dedi


"Biraz geri çekil, kalplerimiz sakinleşsin." Dedim burnunu onun burnuna vurarak.


"Senden başka bir yerde sakinleşemem ben." Dedi Mirza, başını omzuna yaslayıp yüzünü boynuma doğru çevirdi. Nefesi boynuma değerken hafiften huylanıyordum. Mirza, iyice boynuma kuruldu. Dudakları boynuma değiyordu.


"Mirza, birazdan abim arar." Dedim gülerek.


"Anmasana gülüm onu."


"Dalga geçiyoruz ama birde arıyormuş." Daha cümlemi bitirmeden Mirza'nın telefonu çaldı. Derin bir nefes bıraktı.


"Anma demiştim." Dedi sitemle.


"Ama nerden bilebilirdim." Dedim tatlı olduğumu düşündüğüm bir şekilde.


"Ah gülüm, ah." Dedi boynumdan çekilip telefonunu cebimden çıkardı. Ekrana baktığında, omuzları çöktü.


"Kim?"


"Sence?" Dedi telefonu bana çevirip. Abim arıyordu.


"Açmasam olmaz mı?" Dedi isyanla.


"Olmaz, hadi aç."


"Olurdu bence." Dediğinde gülüp telefonu işaret ettim. Telefonu açıp kulağına götürdü.


"Efendim kardeşim?"


"Napıyorsun?"


"Dışardayım, sen ne yapıyorsun?"


"Evdeyim bende, iş yerime geçeceğim. Sende gelsene." Dedi abim.


"Bugün değilde, yarın geleyim." Dedi Mirza


"Niye, işin mi var?"


"Evet."


"Ne işin var?"


"Feza'nın yanındayım."


"Feza okula gitmedi mi?" Mirza, abimin sorusuyla gerilmişti.


"Gitmişti ama gidip aldım."


"Sebep?"


"Bir şeyler oldu, ben sana anlatacağım."


"Feza iyi mi?"


"İyi, iyi olmasa ben burda durabilir miyim?" Dediğine sırıtınca Mirza'da gülümsedi.


"Tamam, akşam gelirsin. Konuşuruz."


"Tamam, hadi sana hayırlı işler." Dedi ve telefonu kapattılar.


"İyi olmasam burda durmayacak mısın?" Dedim cilveyle.


"Duramazdım tabi." Dedi başını boynuma koyarak. Parkın etrafı iyice dolmaya başlamıştı. Sabah sabah çocuklarını parka getirmek nasıl bir üşenmemezlik?


"Bende, sana bir şey

olsa duramazdım." Dedim.


"Kalbinden öperim senin, cânfezâm." Dedi hülyalı sesiyle. Elimle başını tutup kalkmasını sağladım. Yüzlerimiz karşı karşıya gelince, yanağına yaklaşıp ufak bir öpücük bıraktım ve kulağına fısıldadım.


"Bende, senin kalbinden öperim, Mirza'm." Dediğimde Mirza yutkundu. Belki de hızlı davranıyordum ama bunları yapmak içimden geliyordu. Mirza bana on adım gelirken, benim ona bir adım gitmem fazla değildi.


Bölüm sonuuuu.


Sizce ilişkileri hızlı mı gidiyor?


Söylemek istediğim bir şey var. Ben önceden başka bir uygulamadan paylaşıyordum kitabımı ve bu yüzden orada fotoğraflar paylaşabiliyordum ama o özellik burda yok o yüzden anlamanız için replikleri koyduğumda sticer diye belirtiyorum ya da emoji koyuyorum onların yerine. Açıklamak istedim.


Loading...
0%