Yeni Üyelik
31.
Bölüm

Mirza'nın Ömrü

@sadecebiryazar

~~~ 


Çipem: Ben geldimmm


Çipem: Telefonumu özlemişim


Çipem: İÇİNDEKİNİ DE ÖZLEMİŞİM


Cânfezâm: Hayırlı olsunnn


Çipem: Sağ ol gülüm


Cânfezâm: Bugün bayramın son günü ve ben bittim...


Çipem: Kaçırayım seni


Cânfezâm: Kiminle kaçıracaksın?


Cânfezâm: Benim kuzenimle mi???


Çipem: Hayır ben tek kendim bireysel bir kaçırış bu yavrum


Cânfezâm: Gel kaçırda abilerim sıksın topuğuna


Çipem: Uğruna canım feda cânfezâm


Cânfezâm: Engellerim seni ha


Çipem: Tamam tamam demedim bir şey


Cânfezâm: İnandım


Çipem: İnan gülüm inan kimseye inanmasan bile bana inan


Cânfezâm: Bakarızzz


Çipem: Bakarsın gülüm bakarsın


Çipem: Gülüm bana moral olmak ister misin??


Cânfezâm: Nasıl bir moral??


Çipem: Yani beni mutlu etmek ister misin?


Cânfezâm: İsterimm


Çipem: Bakayım mı güzelime?


Cânfezâm: Bakabilir misin?


Çipem: İzin verirsen


Cânfezâm: Nerdesin?


Çipem: Dışardayım


Cânfezâm: Müsait değilsin yani?


Çipem: Müsaitim


Cânfezâm: Arkadaşlarının yanında mısın?


Çipem: Evet


Cânfezâm: Uzaklaşabilirsen görüntülü arayayım


Çipem: Görüntülü mü arayacaksın?


Cânfezâm: Evet


Çipem: Bir saniye


Cânfezâm: Bir saniye dolduuuu xondpdjdpdndpdk


Çipem: Arayabilirsin gülüm


Cânfezâm: Arıyorum


Görüntülü arama başlattınız.


~~~


Görüntüsü geldiğinde arabanın içinde oturduğunu anlamıştım.


"Cânfezâm." Dedi içi giderek. Yüzümü öyle inceliyordu ki.


"Efendim?" Dedim, özlemiştim, yanı alışmıştım yanımda ki varlığına. Mirza ben Antalya'ya gelmeden bir hafta önce gitmişti Diyarbakır'a.


"Nasılsın gülüm?" Dedi, sanki başında dert olab benmişim gibi.


"İyiyim, sen nasılsın?" Dedim, başında ne gibi bir dert var merak ediyordum ama o anlatmadan sormak da istemiyorum.


"İyiyim gülüm, seni görmek istiyordum ve araman çok iyi geldi." Dedi aramayı açtığımdan beri, gülümsüyordu.


"Banada."


"Ney sanada?" Dedi sırıtarak.


"Banada iyi geldi, konuşmamız." Böyle şeyleri söylerken hafif utanıyordum.


"Öyleyse hep birbirimizi görüntülü aramalıyız."


"Yan yana olmamız daha iyi değil mi?"


"Öyle gülüm ama şu an ayrıyız ya ondan, birde ben bir süre burda kalacağım."


"Ne kadar bir süre?"


"İşleri elime alacak kadar bir süre."


"İşleri ne zaman eline alacaksın?"


"Bilmiyorum ama bir aydan aşağı değildir."


"Bir ay görüşemeyecek miyiz?"


"Tabiki görüşeceğiz, ben yanına geleceğim."


"En yakın ne zaman?"


"Bilmiyorum gülüm, yakın zamanda gelirim." Dedi


"Peki." Dedim. Sonrasında ikimizde konuşmayıp birbirimize baktık.


"Ben sana bakarken, güzelliğine yazılabilecek şiirleri düşünüyorum. Peki ya sen bana bakarken ne düşünüyorsun?"


"Bende senin bana olan bakışlarına yazılabilecek şiirleri düşünüyorum." Dedim hiç düşünmeden söylemiştim.


"Cânfezâm." Dedi, her seferinde içi gidiyordu. Bakışları öyle derindi ki, o derinlikte boğulmayı dilemekten başka bir şey yapmak istemiyordum.


"Efendim Mirza'm?" Mirza'yı sevmiyor değildim, sevdiğimi biliyordum. Sadece dile getiremiyordum ama belli etmekten çekinmiyordum. Onun bana söylediklerinin yanında benim söylediklerim pek bir şey etmiyordu.


"Mirza'n öl-"


"Mirza'm ölmesin, aksine hep benimle birlikte yaşasın. Olur mu?"


"Yaşayalım, biz yaşayalım." Dedi, inci gibi dişlerini gösterip, gülümseyerek.


"Yaşayalım tabii." Dedim bende gülerek.


"Gülüm?"


"Efendim gülünün canı?" Dedim, keyfim gayet yerindeydi. O da ben böyle şeyler söyleyince şaşırıyordu.


"Ne diyeceksin?" Dedim, şaşırdığı için konuşmamıştı.


"He, ne diyecektim? Unuttum." Dedi, bir süre boş boş baktı. Söyleyeceği şeyi hatırlamaya çalışıyordu.


"Aklımı uçurdun gülüm, ne diyeceğimi unuttum."


"Senin aklın uçmaya meyilliymiş, ben bir şey yapmadım." Dedim alayla. Bu dediğime tok bir kahkaha attı.


"Benim aklım uçmaya meyilli, uçuran sen olunca." Dedi hülyalı sesiyle.


"Ee nerdesin sen?" Dedim konuyu değiştirmek için.


"Dışardayım, birkaç işim var."


"Güzel."


"Sen ne yaptın, nasıl geçti bayramın?"


"Akrabalarımı istemediğim kadar gördüm. Hatta o kadar gördüm ki, annem bile ben gitmek misafirliğe gitmek istemediğimde tamam diyor. Gerçi onun için bir sebebim de varda neyse."


"Ne sebebin var?"


"Karnım ağrıyor o yüzden izin veriyor." Dediğimde kaşlarını çattı.


"Karnın niye ağrıyor?"


"Kızsal sebepler Mirza."


"Anladım gülüm."


"Pardon, hemen nerden anladın?" Dedim ciddiyetle. Hemen nasıl anlamıştı, ne sebeple yani nasıl anlıyordu?


"Bebeğim? Hani benim iki tane kız kardeşim varya?" Dedi, anlamam çok normal dercesine.


"Ee yani, bu hemen anlamanı mı sağlıyor?"


"Normal olarak sağlıyor, bir dakika sen beni mi kıskanıyorsun?" Dedi öncesinde anlamaya çalışıyordu ama sonrasında kıskandığımı yeni anlamış gibi sırıtttı.


"Kıskanmıyorum Mirza, sadece nerden biliyorsun diye sordum. Hem kıskanamaz mıyım, hakkım yok mu?" Dedim ani bir sinirle.


"Gülüm sakin, tabiki kıskanabilirsin. En çok sen kıskanabilirsin."


"Başka kim kıskanacak Mirza?"


"Kimse gülüm, kimse. Sadece sen cânfezâm." Dedi telaşla. Ne yapacağını şaşırmıştı.


"Gerçekten mi?" Dedim gözlerim dolu dolu. O da ani duygu değişimimle, afallamıştı.


"Gülüm, gerçekten tabi." Dedi kıyamayarak.


"Tamam." Dedim, akan göz yaşlarımı silerken.


"He şöyle, iki saniyede darma duman ettin ikimizinde duygularını." Dedi gülerek. Konuyu kurtarmaya çalıştığını sanıyordu ama ona olan bakışımı görünce duraksadı.


"Şakaydı gülüm, şaka."


"Hiç güzel gelmedi şakan."


"Sonra yaparım ben şakamı." Dedi gülümseyerek. Ben konuşacaktım ki, arabanın camı tıklatıldı. Mirza ne oldu dercesine başını salladı, camı tıklatan kişiye. Sonra da onaylarca başını salladı.


"Cânfezâm, sonra görüşelim, olur mu?"


"Ne oldu, bir şey mi oldu?"


"Yok gülüm, birkaç işimiz var. Onları halledeceğiz kuzenimle." Dedi kamerayı Serhat abiye çevirerek. Camın arkasından görmüştüm.


"Camı açsana." Dediğimde camı açtı.


"Nasılsın abi?"


"İyiyim kuzen, sen nasılsın?"


"İyiyim abi."


"Denetim için mi aradın?"


"Ya ne alaka abi?"


"Zaten bir şey yapamaz kızım, öldürürüm bunu sen merak etme." Dedi dalgaya alarak.


"Yapmaz öyle bir şey abi."


"Uuu o kadar da eminsin yani?" Dedi ve Mirza tarafından başına bir tokat yedi.


"Ne diyorsun lan, düzgün konuş."


"Size de bir şey demeye gelmiyor."


"Düzgün konuşsan böyle bir şey olmayacak." Dedi Mirza.


"Tamam be! Gidiyorum ben, sende konuşmayı bitir, gidelim. Görüşürüz kardeşim." Dedi


"Görüşürüz abi." Dedim ve gitti.


"Gülüm, görüşürüz sonra."


"Görüşürüz Mirza'm, dikkat et."


"Ederim cânfezâm, sende dikkat et."


"Ederim." Dedim ve kapattık. Odadan çıkıp abimin olduğu oturma odasına girdim.


"Abiciğim, abiciğim, n'apıyorsun söyle bana." Dedim şarkı söyler gibi.


"Ne yapıyorum sence güzel kızım?" Dedi oturduğu koltukta toparlanırken.


"Oturuyor gibi görünüyorsun abicim." Dedim şirince.


"Hayırdır, ne isteyeceksin?" Dedi sırıtarak, bir şey isteyeceğimi hemen anlamıştı.


"Ne isteyeceğim ya ben?" Dedim kıvırmaya çalışarak.


"Güzel kızım, senin şu şekle girerek benden bir şey istememen mümkün değil." Dedi gülerek.


"Tamam, yani bir şey istemek değil de sadece rica. Ama hemen hayır demeyeceksin, tamam mı?"


"Sen anlat, ben sonrasında hayır derim." Dedi gülerek. Şu an olan keyfinin sebebi neydi, anlayamamıştım.


"Ya abi, niye öyle diyorsun?"


"Diyemez miyim?"


"Ama önce dinlemen lazım."


"Dinliyorum güzel kızım, gel yanıma otur." Dedi elini koltuğun minderine vurarak. Hemen geçip yanına oturup, yüzümü ona döndüm.


"Şimdi şöyle ki, yani bence biz İstanbul'a gitmeden önce birazcık gezebiliriz." Dedim parmaklarımla küçük işaretini yaparak. (🤏)


"Gezebiliriz tabi, buna neden hayır diyeyim?"


"Antalya'da gezelim demiyorum." Dedim anlamasını sağlamaya çalışarak.


"Diyarbakır'da mı gezelim diyorsun?" Abimde hemen anlamıştı.


"Ben öyle bir şey demedim ama güzel fikir, bence de gidilebilir." Sanki gelirken amacım bu değilmiş gibi konuşuyordum.


"Tabi kesinlikle sen demedin, ben diyorum."


"Peki kesin gidiyor muyuz?"


"Gidelim, ne zaman gidelim?" Dedi, şu an her şeyi kabul edecek gibiydi.


"Yarın çıkalım mı?"


"Çıkalım."


"Haber verme abi, olur mu?"


"Alparslan'a haber vermem ama Serhat'ı ararım."


"Serhat abi ona söylemesin, olur mu?"


"Tamam güzel kızım." Dedi anlayışla.


"Evet bu konuyu sonuca başladığımıza göre, senin neden bu kadar mutlu olduğunu konuşabiliriz."


"Neyi konuşacağız?"


"Mutlu oluşunun sebebini?"


"Niye normalde mutlu değil miyim?"


"Mutlusun da, bugün bir fazla mutlusun."


"Yoo her zaman ki halim, sana öyle gelmiş." Dedi ve benim başımdan destekleyip, göğsüne yasladı.


"Gel bakalım şöyle abinin yanına, boşver bunları."


"Aklımı karıştıramazsın, ne olduğunu söyle çabuk!"


"Bir şey olmadı."


"Bir şey olmasaydı, anlardım da neyse. Konuşmak istediğin zaman konuşuruz." Dedim hafif triple.


"Konuşmayı istememek değil, sadece biraz bekleyeceğim. Eğer konuşmaya değer bir şey olursa, konuşuruz." Dedi


"Peki abi." Dedim ve o sırada kapı çaldı.


"Babagil mi geldi acaba?" Dedim oturduğum yerden kalkarken.


"Bu kadar çabuk mu?" Dedi, bende bilmiyorum dercesine omuzlarını salladım. Kapıyı açtığımda, kapıda kurye vardı.


"Buyrun?" Dedim, ben bir şey sipariş etmemiştim. Acaba abim mi etmişti?


"Eslem Feza SOYKAN?" Dedi, isim doğruydu ama soy isim pek değildi. Muhtemelen Mirza göndermişti bunları.


"Benim." Dedim, Eslem Feza SOYKAN olmuştum iki saniyede.


"Siparişiniz." Dedi elindeki poşeti bana uzatırken.


"Teşekkürler, ödemesi?"


"Yapılmış ödemesi."


"Tamam, kolay gelsin." Dedim, kurye de teşekkür edip gitti.


"Kim geldi?"


"Kurye."


"Bir şey mi sipariş ettin?"


"Hayır, ben etmedim ama Mirza etmiş." Dedim oturma odasına girerken.


"Derken?"


"Yemek yollamış." Dedim elimde ki poşeti gösterirken.


"Nerden biliyorsun onun gönderdiğni?" Dedi anlamayarak.


"Adı yazıyor, ordan." Dedim kıvırarak, sonuçta abime 'Mirza kendi soy ismini, benim soy ismimin yerine yazdırmış' diyemeyeceğim için.


"Anladım." Dedi, bende telefonumu alıp poşetin üzerinden adımın yazdığı kağıdı aldım ve fotoğrafını çekip Mirza'ya attım.


~~~


Cânfezâm: Bir fotoğraf gönderdiniz.


Cânfezâm: Eslem Feza Soykan öyle mi??


Çipem: Öyle olmasın mı???


Cânfezâm: Bilmem olsun mu?


Çipem: Olmaya bir adım daha ilerledik diyelim


Cânfezâm: Diyelim bakalım


Cânfezâm: Da bu yemek nerden çıktı??


Çipem: Fırından çıkmış olması gerekiyor


Cânfezâm: Fazla komiksin canım sen ya


Çipem: Elhamdülillah öyleyimdir


Cânfezâm: Bi ciddi ol yemek nerden çıktı onu soruyorum


Çipem: Karnın ağrıyor yemek yapmakla uğraşma diye yollayayım dedim gülüm


Cânfezâm: Yapardım Mirza


Çipem: Olsun gülüm yorma kendini sen yemeğini ye sonra tatlı gelecek


Cânfezâm: Tatlıyı da yollama Mirza


Çipem: Yollarım gülüm sen karışma


Cânfezâm: Mirza bunun karnımın ağrısına bir faydası olmayacak ki


Çipem: Olsun amacım karnının ağrısını geçirmek olsaydı ağrı kesici yollardım sadece mutlu olmanı istiyorum


Cânfezâm: Yaa yerim seni


Çipem: Beni yiyebileceğine inanıyor musun gülüm??


Cânfezâm: Sen ne kadar kocaman olsanda ben yinede yerim ben


Çipem: Yaparsın gülüm yaparsın inanıyorum ben sana


Cânfezâm: İnandığını varsayıyorum ve tatlıyı göndermeni hâlâ reddediyorum


Çipem: Yollayacağım cânfezâm itiraz kabul etmiyorum


Cânfezâm:Peki peki


Çipem: Sonra konuşalım olur mu şu an bir işim var


Cânfezâm: Olur dikkat et kendine


Çipem: Sende dikkat et gülüm


~~~


"Abi, hemen yemeye başlamış olamazsın ya."


"Ne yapayım, yemek ziyan mı olsun?" Dedi ağzında ki lokmayı yutmaya çalışarak.


"Ye tamam ye." Dedim koltuğa oturup bacaklarımı kendime çekip, başımı dizlerimin üstüne koydum.


"Moralin niye bozuldu?" Dedi yemeği bırakıp.


"Bozulmadı, aksine mutluyum." Dedim ufak bir tebessüm ederek.


"O zaman söyle bakalım, neden böyle duruyorsun?"


"Sadece heyecanlıyım, gideceğiz ya."


"Güzel kızım, gideceğiz ama çok kalamayız. Bir iki gün kalır, İstanbul'a döneriz."


"Olur, o da yeter."


"Sen büyüdün mü bu kadar?"


"Ne kadar?"


"Birine aşık olacak kadar?" Dedi, Demirkan abimin bu konuları bu kadar kolay konuşması yaşından dolayı mıydı, bilmiyorum.


"Büytümüş müyüm?"


"Büyümüşsün." Sakince söylediğinden sonra sessizlik oluştu, onu bozmak için rastgele bir soru sordum.


"Arabayla mı gideceğiz abi?"


"12 saat arabayla yol gidemeyiz, uçak bileti alırım yarına."


"Tamam." Dedim, o telefonundan bir şeylere bakıyordu.


"Yemeğini ye." Dedi, tek eliyle poşeti bana yaklaştırırken.


"Canım istemiyor." Dedim, hem üşeniyordum, hemde halim gitmişti birden.


"O da mı heyecandan?" Dedi gülerek.


"Ya abi ya, ne alakası var? Halim yok sadece."


"Halden düşmenin sebebi yemek yemen olabilir mi, akıllı kardeşim?" Dedi alayla.


"Olabilir." Dedim göz ucuyla yemeğe bakıp.


"Hadi gel, biraz ye." Dediğinde baygınca yerimde yayıldım.


"Yemiyorsan ben bunu çekip, Alparslan'a atıyorum. Zaten sıkıntı da, sayende daha da sıkıntıya girer." Dedi telefonunu eline alırken.


"Sıkıntıda derken?" Dedim, oturuşumu düzeltirken.


"Feza, Alparslan kaçtığı ailesinin yanına gitti. Elbette şenlikle karşılamadılar." Dedi ciddiyetle.


"Abi, zaten aklım onda kalıyor, sende böyle söyleyip korkutma beni."


"Sen niye korkuyorsun güzel kızım, Mirza'ya hiçbir şey olmaz." Dedi yerinden kalkıp yanıma geldi.


"İnşaAllah olmaz."


"Yarın gireceğiz, görürsün." Dedi gelen yemekten bir parça alıp elime verdi.


"Kaçta gideceğiz?"


"Baktım biletlere, saat 17:30 da var."


"Alacak mısın?"


"Alacağım." Dediğinde başımı salladım.


"Ben Mirza'ya İstanbul'a döneceğimizi söyleyeceğim, yarın için."


"Tamam." Dedi ve elime yine yemekten bir parça verdi. Konuşurken araya yemeği de sıkıştırmasına güldüm.


"Gülme, ye." Dedi o da gülerek.


---


~~~


Cânfezâm: Naberrr gelmedi senden bir haber merak ettikkk pdjdpdndpdndpdjdı


Çipem: Merak mı ettin sen beniiiii??


Cânfezâm: Evvveeeettttt nerelerdesiniz beyefendi??


Çipem: Buralardayım hanımefendi siz nerelerdesiniz


Cânfezâm: Bende buralardayım nasıl denk gelmedik??


Çipem: Bilmemm gönüllerimiz denk gelmiştir belki gözlerimiz gelmemiş sadece


Cânfezâm: Ben yarın İstanbul'a gideceğim sende gelirsen gözlerimiz de bir araya gelir


Çipem: Yarın gelemem ama birkaç gün sonra seni görmeye gelirim gülüm


Cânfezâm: Olurrrr


Çipem: Yarın kaçta çıkacaksınız yola?


Cânfezâm: 17:30 da uçak


Çipem: Güzel de neden acele ettiniz?


Cânfezâm: Acele etmiyoruz okul açılacak zaten


Çipem: Anladımm


Cânfezâm: Bir şey sorabilir miyimm??


Çipem: Sor tabii gülüm


Cânfezâm: Sen sürekli işim var diyorsun bu işler ne?


Çipem: Bu işler bıraktığım memlekete geri dönüşümün işleri


Cânfezâm: Nasıl yani?


Çipem: Kaçmıştım ya o yüzden ailem beni biraz uğraştırıyor


Çipem: Gülüm bunları yanına geldiğimde konuşsak olur mu?


Cânfezâm: Olur tabi nasıl istersen


Cânfezâm: Mirza annem çağırıyor sonra konuşuruz


Çipem: Tamam yavrum sonra konuşuruz


~~~


"Efendim anne?" Dedim odama kadar gelen anneme.


"Yarın gidecekmişsiniz."


"Evet."


"Kıyafetlerini topladın mı?"


"Şimdi toplayacağım."


"İyi."


"Sen bir şey mi diyeceksin?"


"Gitmeyi çok mu istiyorsun?"


"Ne alaka şimdi bu?"


"Öyle soruyorum."


"İstiyorum, çünkü sen ben sizden uzaklaşınca senin kızın olduğumu hatırlıyorsun anne." Dedim, moralim iki saniyede bozulmuştu.


"O ne demek Eslem, ben seni her zaman seviyorum."


"Hani anne, sevgi, nerde?" Dedim, hem üzerimde reglden dolayı olan bir gerginlik vardı, hemde geldiğimden beri annem alttan alttan laf çarpıyordu bana.


"Nasıl göstereyim sana sevgimi, ne yapmamı istiyorsun?"


"Anne, ben senden hiçbir şey yapmanı istemiyorum. Zaten artık yanında da değilim, kendini zorlama." Dedim ve kalkıp küçük valizimi dolaptan çıkardım. O odada yokmuş gibi, bir sağa bir sola giderek eşyalarımı toplamaya başladım. Annem, bir iki kere benimle konuşmaya çalıştı ama ben konuşmayınca odadan çıktı. Bende bavulumu toplamaya devam ettim ama gözlerimden yaşların akmasına da engel olamıyordum.


Yine duygularımı aşırı karıştırmıştım, şu anlık tek iyi duygum Mirza'ya olanlardı. Mirza, hayatıma hiç girmeseydi, nasıl olurdu acaba? Mesela şu an Diyarbakır'a gitmek için valiz hazırlar mıydım ya da İstanbul'a abimin yanına taşınır mıydım? Yüksek ihtimalle bunların cevabı hayırdı ama Mirza bunların olmasını dolaylı yoldan sağlamıştı.


Mirza'yı kalbimde fazlasıyla hissediyor ve seviyordum.


----


~~~ 


Cânfezâm: Biz indik İstanbul'aaa


Çipem: Güzel şimdi dışarda işiniz vardır eve geçince konuşalım gülüm


Cânfezâm: Olurr konuşuruzz


~~~ 


Mirza'ya uçaktan indik demiştim ama şu an yolda onun evine doğru gidiyorduk. Serhat abiye onu evden çıkarmasını söylemiştik ama Mirza inat etmiş, bir türlü çıkmamıştı. Bende sürprizimin bozulmasını istemediğim için evlerine gidiyorduk.


"Feza, güzel kızım. Evlerine gideceğiz ama davranışlarınıza dikkat etmeniz gerekiyor, biliyorsun değil mi?"


"Biliyorum abi, ailesinin yanında sarılacak halimiz yok ya." Dedim uyarmasının saçma olduğunu anlatmaya çalışarak.


"Ben, sana güveniyorum da Alparslan'a hiç güvenmiyorum."


"Ya abi, yapmaz." Dedim ama abim hiç inanmıyor gibi başını salladı. Heyecandan bedenim titriyordu. Bu da Mirza'nın hayatıma girişiyle olan bir özelliğimde. Tedirginlikle değilde, heyecanla titremek.


Biz gidiyorduk ama Mirza'nın ailesini görecektim. Beni nasıl tanıyacaktı, bilmiyorum. Heyecanım iki üç kattaydı bu yüzden.


"Geldik sayılır." Abimin dediğiyle heyecanla yerimde kıpırdadım.


"Yeni gelin gibi davranmasana kızım." Dedi abim huzursuzca.


"Off!" Dedim yüzümü kapatarak. Hem utanıyordum, hemde heyecandan yerimde duramıyordum ve abimden başkasıyla da paylaşamıyordum.


"Oflama, oflama. Hadi geldik." Dedi gülerek. Ve arabayı büyük kapının yanına park etti.


"Sakinim, sakinim." Dedim nefesimi toparlayıp, arabadan indim, abimde arabadan inince kapının önüne geldik.


"Sakin ol, sakin." Dedi abim sırtımı sıvazlayarak. Kapıyı da tıktıkladı.


"Geldim." Diye bir kız sesi geldikten sonra kapı açıldı. Bu kızı düğünde Mirza'nın yanında görmüştüm. Kız bizi görünce bir afalladı.


"H-oş geldiniz. Hoş geldiniz, buyrun." Dedi kenara çekilerek.


"Hoş bulduk Dicle, nasılsın?" Dedi abim. Demek ki Mirza'nın ikizi Dicle'ydi, bu kız.


"İyiyim Demirkan abi, sen nasılsın?" Dedi


"İyiyim, iyiyim." Dedi abim ve bana döndü.


"Bu kardeşim Eslem Feza." Dedi


"Biliyorum, o beni tanımıyor olabilir ama ben abimden dolayı fazlasıyla tanıyorum." Dedi Dicle samimiyetle. Ve beklemediğim bir şekilde bana doğru geldi ve sarılmak için izin ister gibi kollarını açtı. Bende hemen karşılık verip sarıldım.


"Dicle ben, Alparslan'ın ikizi." Dedi samimiyetle sarılarak.


"Feza bende." Dedim geri çekildik. Heyecanla yerinde kıpırdadı.


"Ayy abim seni görünce bayılacak." Dedi sanki benden daha heyecanlıydı.


"O nerde?" Dedim çekinerek.


"Terastaydı, hemen çağırayım." Dedi ama tam gidecekken kolundan tuttum.


"Kim var yukarıda?" Dedim ben gitmek istiyordum.


"Serhat abi, abim, Rojhat abi var."


"Yabancı yok, istiyorsan biz çıkalım güzel kızım." Dedi abim istediğim şeyi anlarken.


"Olur." Dedim ve Dicle'nin yol vermesiyle yukarı çıkmaya başladık. Terasa geldiğimizde Mirza'nın arkası dönüktü. Serhat abiyi görmüştüm ve sonrasında Rojhat diye bahsettikleri kişiyi.


"Arkasından gidip gözünü kapatsana, ben yapıyorum baya kızıyor, sen yap bakalım ne yapacak?" Dedi Dicle, neşeyle. Omzunu omzuna vururken onun fikrine kanmıştım.


Yavaşça Mirza'nın arkasından gidip gözlerini kapattım.


"Dicle kızım sana yapm-" Bezgin bir sesle konuşmaya başlamıştı ki birden durdu. Ellerini kaldırıp ellerimi tuttuğunda içim titredi. Ellerimi sıkıca tuttuğunda derin bir nefes bıraktı.


"Cânfezâm." Dedi içimin eridiği sesiyle.


"Oha be, nasıl tanıdın lan hemen?" Dedi Rojhat abi. Benden büyük olduğu için abi diye seslenecektim.


"Gerçek mi?" Dedi Mirza hâlâ ellerimi gözlerinin üzerinde tutuyordu.


"Gerçek lan gerçek." Dedi abim arkadan. Mirza'nın abimin sesini duymasıyla yerinden kalkıp, bana sarılması saniyeler sürdü. O sıkı sıkı sarılırken bende karşı koyamayıp, kollarımı beline sarıp başımı göğsüne yasladım.


"Cânfezâm, gülüm." Dedi ihtiyaçla. Saçıma öpücük konduruyordu.


"Mirza'm." Dedim bende. İkimizin sesinde de özlem vardı. Bu kadar kısa bir sürede birbirimizi bu kadar özlememiz normal değildi.


"Çok özledim, çok." Dedi, kokumu derin derin içine çekti.

"Bende çok özledim." Dedim ama duyduğunda emin değildim.


"Gerçek aşk budur." Dedi Dicle hayran bir sesle.


"Mirza, şu an ayrılmamız gerek." Dedim yavaştan utanç basarken.


"Nasıl ayrılacağım?"


"Hadi Mirza, ayrıl." Dedim hafif kendimi geri çekince, o da benden ayrıldı.


"Sen nasıl bana İstanbul'a gidiyorum deyip, buraya gelirsin."


"Böyle?" Dedim kendimi göstererek.


"İyi ki geldin, iyi ki." Dedi Mirza, bakışlarında ki yoğunluktan hiçbir şey kaybetmiyor, her gün daha da çoğalıyordu.


"Hoş geldiniz Demirkan." Diyen Serhat abinin sesini duydum. Onlar tokalaşırken bende Mirza'dan bir adım uzaklaştım.


"Hoş bulduk kardeşim." Dedi abim. Mirza da benden gözlerini ancak çekebilmiş ve abime dönmüştü.


"Hoş geldin kardeşim." Dedi ve birbirlerine sarıldılar.


"Hoş buldum kardeşim." Dedi abim.


"Hoş geldin yenge." Dedi Rojhat abi. İlk defa böyle seslenilince bir şaşırdım.


"H-oş buldum." Dedim


"Ee hadi oturun, çay getireyim ben." Dedi Dicle. Mirza'da elini belime atıp, beni yönlendirdi. Az önce oturduğu yere oturup, beni de yanına oturttu. Eli belimin oyuntusundaydı, orayı okşuyordu. Başını omzuma koymuş, gözlerini kapatmıştı. Bende başımı onun başına yaslamamak için zor duruyordum.


"Kokun çok güzel." Dedi kulağıma doğru.


"Mirza, yapma. Bize bakıyorlar, utanıyorum." Dedim bende onun gibi sessizce.


"Özledim."


"Bende." Dedim, hem yapmamasını söylüyordum, hemde tersine davranıyordum.


"Sen böyle söylersen, ölürüm." Dedi


"Mirza!" Dedim sürekli ölürüm dediği için sinir oluyordum.


"Tamam gülüm, kızma." Dedi gülerek.


"Yenge sen buna ne yaptın ya, kaç gündür bir seninle konuştuğunda böyle." Dedi Rojhat abi.


"Lan sus, geveze. Abisi burda." Dedi Serhat abim.


"Kusura bakma Demirkan abi." Dedi Rojhat abi. Dicle, içeri girince bir şey dememişlerdi.


"Çaylar geldi." Dedi Dicle neşeyle. Normalde de bu kadar neşeli miydi yoksa bizim gelmemize mi neşeliydi?


"Normalde de bu kadar neşeli." Dedi Mirza gülerek.


"Sesli mi düşündüm?"


"Hayır sadece bakışlarını gördüm." Dedi gülerek. Şu an gözüme öyle yakışıklı ve öpüle- hayır öpülesi gözükmüyordu.


"Mirza, lavabo nerde, elimi yıkamam lazım?" Dedim bu ortamda durmaya dayanamayarak. Şu an onun beni götürmesi gerekiyordu.


"Gel ben göstereyim sana." Dedim Dicle.


"Yok, sen otur. Ben gösteririm." Dedi Mirza. İkimiz kalktığımızda bizi bu katta ki bir banyoya doğru götürdü. Banyonun önüne geldiğimizde kapıyı açıp içeriye girdi.


"Buyrun hanımefendi, yıkayın elinizi." Dedi sırıtarak. Elimi yıkayıp, havluya sildikten sonra banyonun kapısını kapattım.


"N'apıyorsunuz hanımefendi?" Yaptığıma şaşırmıştı galiba.


"Özledim seni." Dedim kollarımı boynuna dolayıp, sarıldım. O da kollarını belime sardı.


"Bende çok özledim." Dedi saçıma, yanağıma, boynuma öpücükler kondururken. O durduğunda bu sefer ben onu öpmeye başladım. Anında bedeni kasıldı. Boynuna, yanaklarına, şakaklarına. Kendimi geri çekip yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Yüzünün her yerine öpücükler kondurdum.


"Hep böyle öpeceksen, özletelim birbirimizi." Dedi gülerek.


"Öpmeyeyim mi?" Dedim dudaklarımı büzüp. Gözleri anında dudaklarımı bulmuştu.


"Öp." Dedi dudaklarıma bakarak.


"Öpeyim." Dedim. Aramızda olan mesafeyi de kapattım. Gözlerimiz birbirimizden ayrılmıyordu. Dudaklarımız birbirine değdiğinde ikimizde sertçe yutkunduk. Dudaklarımızı birbirine sürttüğümüzde daha fazla dayanamayıp dudaklarımızı birleştirdim. Mirza, bu anı bekliyormuş gibi dudaklarımı, dudaklarının arasına hapsetti. Sakin başlayan öpüşmemiz gittikçe alev alıyordu.


Sonuna kadar hissediyordum dudaklarını. Öyle bir histi ki, kalbim yerinden oynuyordu. Aslında olabileceğimiz en yakın mesafedeydik ama biz olduğunca birbirimize daha çok yaklaşmak istiyorduk. Nefesimiz kesilmeye başlayınca geri çekildik. Nefeslerimiz ıslak dudaklarımıza çarptıkça tekrar öpmemek için zor duruyordum.


"Cânfezâm." Dedi nefes nefese.


"Mirza'm." Dedim bende onun gibi.


"Se-" Konuşmasına izin vermeden dayanamayıp tekrar birleştirdim dudaklarımızı. Kesik kesik öpüşüyorduk. Yine geri çekildik.


"Mirza'm."


"Söyle Mirza'nın ömrü." Dedi nefesi kesiliyordu.


"Seni seviyorum Mirza'm." Dedim bir çırpıda. İşte nefesi şimdi gerçekten kesilmişti.


"Mirza, nefes al." Dedim tedirginlikle.


"Mirza!" Şoka girmişti galiba. Avuçladığım yanaklarına hafif hafif tokat attım. Tuttuğu nefesini geri vermişti ama almamıştı. Bu sefer yine dudaklarımızı birleştirdim ama öpmek için değil. Nefesimi Mirza'nın içine yolladığımda, nefesimi vermek için dudaklarımı yasladığım dudaklarını kapattı. Uzun kokulu bir öpücük bıraktı dudaklarıma. Arzuyla değil, saf sevgiyle. Geri çekildiğinde konuştu.


"Çok seviyorum seni." Dedi


"Bende çok seviyorum seni." Dedim ve kalplerimiz görünmez bir kilitle, birbirine kilitlendi.


Bölüm sonu.


Loading...
0%