@sadecebiryazar
|
Eslem Feza Araz Mirza'nın sarılmasıyla bütün tüylerim diken diken olmuştu, onun bana sarılmak için uzattığı elinin titrediğini görmüştüm. Mutfağın ortasında sarılmış bir şekilde dururken abimin boğaz temizleme sesini duyduk ama sadece ben duymuş gibiydim. Mirza halini asla bozmuyordu. "Mirza." Dedim ama abim mutfaktan çıkmıştı. "Efendim gül güzelim." "Abim geldi." "Nasıl, ne zaman geldi?" Dedi benden hafif ayrılıp. "İçeriye gitti, sen nasıl duymadın ses de çıkarttı." Dedim. Ya gerçekten duymamıştı ya da duymamazlıktan gelmişti. "Duymadım, sadece sana odaklı olduğum için sadece seni duyuyorum, sadece seni hissediyorum gülüm." Dedi yine beni utandırırken. "Sen abimin yanına mı gitsen?" Dedim şu andan çıkmak için. "Yardım edeyim sana." "Hayır o kadar da değil, kendini zorlarsab ağrın olacak, geç içeriye hadi." "Tamam burada oturayım." "Tamam, otur hadi." Dediğimde alnımdan öpüp geriye çekildi. Bende önüme dönüp kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum, bu arada abimde gelip yardım etti. Masaya oturmuş kahvaltımızı yapmaya başladık. "Ben şimdi burada mı kalacağım?" Dedi Mirza. Sırtı ağrıdığı için ona burda kalmasını söylemişti abim. Galiba vicdan azabı çekiyordu ama yapacak bir şey yoktu. "Evet, burda kalacaksın." Dedi Demirkan abim. "Ne kadar süre?" Dedi Mirza. "Sırtının ağrısı geçene kadar." Dedi abim. "Tamam." Dedi galiba işine geliyordu burada kalmak. "Abi, okul ne olacak?" "Bir şey olmayacak, bugün gidip kaydını yaparız." "İkimizde gidecek miyiz?" "Evet." "Mirza, evde tek mi kalacak?" Dedim sanki o burda değilmiş gibi. "Sakat değil ya güzel kızım, evde kalabilir." "Kalabilirim, sıkıntı yok." Dedi Mirza bana bakarak. "Bak kalabilir, bir saat bile sürmez işimiz." "Uyurum ben, siz gelene kadar." Dedi Mirza da, abimi desteklercesine. "Tamam o zaman, kahvaltıyı yapıp çıkarız." Dedim bende. "Tamam." Dedi abim. Kahvaltımızı yapmaya devam ederken Mirza'ya baktım, hem kahvaltısını yapıyor, hemde arada bana bakıyordu. Ona telefondan konuşanileceğimizi söylemişken, olayların böyle gelişmesi kaderin bize müdahalesiydi galiba. ~~~ Çipe: Nerdesiniz gülüm? Cânfezâm: Arabadayız Çipe: Özledim seni Cânfezâm: Daha yeni evden çıktım ne çabuk özledin? Çipe: Özlerim ben Çipe: Sen yanımdayken özlüyorum gittiğinde nasıl özlemeyeyim? Cânfezâm: İşim uzun sürmez Çipe: Umarım Cânfezâm: Sen Antalya'ya ne zaman döneceksin? Çipe: Dönmeyeceğim dönmemi mi istersin? Cânfezâm: Ben öyle bir şey mi söyledim? Çipe: Gitmemi istemez misin? Cânfezâm: Niye isteyeyim? Çipe: Neden istemeyesin? Cânfezâm: İstemeli miyim? Çipe: Tabiki hayır gülüm Cânfezâm: Konuyu dağıtmasan mı? Çipe: Tamam dağıtmayacağım Çipe: Antalya'ya gitmeyeceğim Cânfezâm: Neden işin ne olacak? Çipe: Tayinimi istedim Cânfezâm: Nereye? Çipe: Buraya Cânfezâm: Hangi okula? Çipe: Şu an kayıt yapmaya gittiğin okula Cânfezâm: Eski okuluma yeni gelmiştin tayini verecekler mi? Çipe: Muhtemelen vermeyecekler bende istifa edeceğim Cânfezâm: Nasıl istifa edeceksin ne iş yapacaksın? Çipe: Diyarbakır'a gideceğim oradaki işlerin başına geçeceğim Cânfezâm: Ne zaman? Çipe: Bilmiyorum ama bu iki gün içerisinde gitmeye niyetim yok Cânfezâm: Sırtın ağrıdığı için mi? Çipe: Hayır doğum günün için Cânfezâm: Anladım Cânfezâm: Sen dinlen eve geldiğimde konuşuruz Çipe: Konuşuruz gülüm:) Cânfezâm: :) ~~~ Telefonumu kapatıp kucağıma koydum. "Mutlu musun?" Dedi abim. Ona dönük oturdum. "Bilmem, galiba mutluyum." Dedim. Yani onunla konuşurken mutlu oluyordum. "Galibası mı olur bunun, mutlu musun, değil misin?" Dedi net bir cevap istediğini belirten sesiyle. "Mutluyum." Dedim bir anda. Onunla konuşurken mutluydum, bu benim mutlu olduğuma delaletti. "Seviyor musun Mirza'yı?" Dediğinde bu sefer bir şey diyemedim. Ne diyecektim ki, cevabını bilmediğim bir soruya cevap veremedim. Abimde bunu bilirmiş gibi, bir daha soru sormadı, beni düşüncelerime yalnız bıraktı. Onu sevmiyorum diyemem ama seviyorum da diyemem şu anlık. ~~~ Çipe: Nerde kaldınız gülüm? Cânfezâm: Kapıdayız ~~~ Mesajı asansörde attığım için çıktığımızda kapıyı açmıştı. Abim önden geçip içeriye girdi. "Yormasaydın kendini." "Ne yorulması gülüm? Sen, sana kapı açmanın mutluluğunu yaşadın mı hiç?" Dediğinde ona bakakaldım. Aniden böyle şeyler söyleyince bir tuhaf oluyordum. "Aniden böyle şeyler söylemesene." "Bundan sonra haber vererek söylerim o zaman gülüm." Dedi sırıtarak. "Niye böyle yapisan?" Dedim dalga geçerek. "İçimden geldi." Dedi yüz ifadesini bozmayarak. "Anlıyorum." Dedim harfleri uzatarak. Geri geri giderek ondan uzaklaşıp odama giderken, o gülümsüyordu. Odams girip üstümü değiştirdim ve mutfağa geçtim. O da hemen mutfağa gelmişti. "Abin uyudu." Dedi "O uyusun, bizde çay içelim. Çayı sever misin?" Dedim bende. "Senin elinden olan her şeyi severim." Dediğiyle afalladım, birden yaptığı bu itiraf ve iltifatlar beni şaşırtıyordu. "Şey dolapta tatlı vardı, onu çıkartabilir misin?" Dediğimde yüzü hafiften ekşidi. "Ne oldu?" Dedim "Bir şey yok." Dedi arkasını dönüp dolaptan tatlıyı çıkardı. "Tatlı yemiyor musun?" "Genel olarak yemek yemiyorum, biliyorsun ama senin elinden olan tatlıyı tabiki yiyeceğim." Dedi tatlıyı tezgahın üzerine koyup servis etmek için dolaptan tabak çıkardı. "Kendini zorlama, istersen." Dedim ama beni dinlemedi. "Zorlamıyorum gülüm." Dedi ve tatlıları koyduğu tabakları aldı. "Hadi çayları doldur, gidelim." Dediğinde çayları doldurup oturma odasına geçtik. Koltukta yanyana oturduğumuzda ona doğru döndüm. "Sen neden yemek yiyemiyorsun?" Dedim. "Ben küçükken de çok yemek yemiyormuşum. Büyüyünce de pek aram olmadı, sonrasında evden ayrıldım ve doğru düzgün ev yemeği yiyemedim. Spora yazılınca da, tavuk pilav ikilisini neredeyse her öğün yemeye başladım. Ben o yemekleri midem bulana bulana yedim. Şimdi o yüzden yemek yemeyi sevmiyorum ama senin yemeklerin bana bir başka geliyor, midemi bulandırmıyor." "Kendini spor için neden bu kadar zorladın ki?" Dedim "Çok zayıftım, çelimsizdim. Baksana şimdi ki halime, bir Mirza kolay yetişmiyor." Dedi kollarını yukarı kaldırıp kol kaslarını gösterdi. "Bir Mirza'yı yetiştirmek için bu kadar uğraşman, miden bulana bulana yemek yemen, ne bileyim değişik." "İyi yapmamış mıyım, bu kol kasları, bu baklavalar kimde var?" Derken önce kol kaslarını sonra tişörtünü kaldırıp karın kaslarını gösterdi. Gözlerimle hareketlerini takip ederken gözlerim bayram ediyordu. "Yani senin bileceğin bir şey." Dedim gözlerimi ondan çekerken. "Benim için senin sevmen daha önemli." "Yani kas güzel bir şey, sana da yakışmış." Gözlerimi bu sefer o hariç her yerde gezdirdim. "Bana yakışmış yani?" Dedi sanki cevap vermemişim gibi. "Yakışmış." Dedim "Bundan sonra kendime daha bir beğeniyle bakacağıma emin olabilirsin." Dediğinde ona baktım, o da bana bakıyordu. Ben, ona bana nasıl bu kadar bağlandığını anlamak için bakıyordum ama o gözlerinde ki eşsiz parıltıyla bana bakıyordu. "Cânfezâm." Dedi hülyalı bir sesle. "Efendim?" "Bakma bana öyle. Belki şimdi anlamıyorsun bu halimi ama ileride beni veya bir başkasını seversen anlayacaksın." Dedi aklımı okurcasına. "Eğer bir gün seni seversem, umarım anlarım." Dedim ama o hâlâ bana bakıyordu. Elimle tatlısını işaret ettim. "Tadına baksana, belki seversin." Dedim "Sevmeme ihtimalim yok." Dedi tatlısından bir çatal alıp ağzına attı. Yüzünde herhangi bir ekşime olmadı. "Çok güzel olmuş, eline sağlık gülüm." Dediğinde beğenmesine sevinmiştim. "Afiyet olsun, beğenmene sevindim." Dediğimde gülümsüyordum, o ise bugün yüzünden düşmeyen gülümsemesini büyüttü. "Sevinmene sevindim, gül güzelim." Dedi ve sonrasında bir süre sessiz kaldık ama bu sessizliği ben bozdum. "Diyarbakır'a ne zaman gideceksin?" Dedim. "Bilmiyorum belli değil, belki kurban bayramında." "O zamana kadar buradasın yani." Dedim "Evet gülüm." Dedi neşeli bir halle. "Anladım." Dedim ve yine sessiz kaldık. "Sen benim adımı değiştirdin mi?" "Adını mı?" "Telefona kaydettin ya onu diyorum." "Değiştirmedim." "Değiştirmeyecek misin?" "Hayır." "Güvenmiyor musun bana?" "Bilmem." Dedim ve çay bardaklarımızı alıp çay doldurmak için mutfağa doğru geçtim o da peşimden geliyordu. "Nasıl yani, hâlâ güvenmiyor musun?" "Önceden tanıdığım sana güvenirdim ama şimdi ki sana güvenebilir miyim, bilmiyorum." Dedim "Ben biliyorum, güvenevilirsin." Dediğinde omuzlarımı kaldırıp indirdim ve arkamı döndüm ama onu dibimde görmeyi beklemiyordum. "Hiih!" Dedim aniden. Çaylar biraz tabağa dökülmüştü. "Tamam, sakin." Dedi ve bardakları elimden alıp arkamdaki tezgaha koydu. Bardakları alırken ellerinin ellerime değmesi içimde tuhaf bir heyecana sebep oldu. "Bana güvenevilirsin, cânfezâm. Güvenini boşa çıkarmayacak tek kişiyim." "Fazla iddialısın." Dedim oluşan atmosferin büyüsüne kapılmamaya çalışarak. "İddialı değilim gülüm, bunun temennisini, sana tüm kalbimde verebilirim." Dedi. "Beklememiz gerektiğini söylememiş miydik, zamana bırakmamış mıydık, ne oldu Mirza, sabrın mı tükendi?" "Sana olan sabrım sonsuz cânfezâm. Sadece artık beni tanıdığın için güvenin olmuştur diye düşündüm." "Seni tanıyor muyum?" Dedim "Tanımıyor musun?" "Bilmem." "Tanışalım öyleyse." Dedi ve aramızda olan azıcık mesafeye elini koydu. "Tanışalım." Dedim bende elini tutarak. "Mirza Alparslan ben, seninle tanıştığına pek memnun bir kalbim var." Dedi tuttuğu elimi kalbinin üzerine koydu. "Gerçekten memnun gibi." Dedim çünkü elimin altında ki kalbi delice atıyordu. "Şüphen olmasın." Dedi. "Bende Eslem Feza, memnun oldum tanışmamıza." "Tanıştığımıza göre artık bana güveniyorsunuz." Dediğinde tam cevap verecekken abim mutfağa girdi. "Öhö öhö." Yalandan öksürmesiyle elimi, Mirza'nın elinden çektim. Telaşla arkamı dönüp çayları aldım ve Mirza'nın açtığı aradan geçip mutfaktan çıktım. Bugün ikinci kez olmuştu bu ve ben yanlış anlaşılmak istemiyordum. Oturma odasına girip koltuğa oturduğumda onlarda peşimden geldi, Mirza tekli koltuğa, abimde karşısında ki koltuğa oturdu. "Abi ben sana çay getireyim." Dedim ayağa kalktığımda, abim konuştu. "Çay içmeyeceğim güzel kızım." Dediğinde el mecbur geri oturdum. "Mirza, Diyarbakır'a ne zaman gideceksin?" Dedi abim Mirza'ya. "Belli değil kardeşim ama Kurban Bayramında gitmeyi planlıyorum." Dedi Mirza da. Abimin sesi bir tuhaftı, bu hallerimizden hoşnut değildi galiba. "Sen emin misin gitmek istediğine?" Dedi abim, neden böyle bir şey sormuştu ki, insan memleketine gitmek istemez miydi? "Eminim." "Tamam o zaman." Dedi hâlâ aklının karışık olduğu belli oluyordu. "Niye böyle konuşuyorsunuz, Diyarbakır'a gitmesinde ne gibi bir sakınca var?" "Öyle bir sakıncam yok ama yıllar sonra ilk defa gideceğim Diyarbakır'a." "Niye önceden gitmedin, hem kaç yıl oldu ki?" "Yedi yıl oldu." "Yedi mi yıl oldu?" Dedim şaşkınlıkla ama o benim bu halime güldü. "Evet, yedi yıl oldu." "Yedi yıl sonra ilk defa mı gideceksin?" "Evet." "Neden bu zamana kadar gitmedin?" "Çünkü normal bir şekilde çıkmadım Diyarbakır'dan." "Nasıl yani?" Dedim anlamayarak. "Kaçtım." Dediğinde şok oldum. "Ne!?" Dedim kendimi tutamayarak. "Nasıl yani, neden kaçtın?" Dedim hemen. "Ağalıktan kaçtım." "Şimdi neden gidiyorsun?" "Gitmem lazım." "Niye?" "Gideceğim çünkü başka ağa olacak birisi yok." "Ağa olmak istiyor musun?" Dedim. "İstiyorum ve en iyi şekilde yapacağım bunu." Dedi tuhaf gelmiyordu bana bu isteği ama önce bırakıp sonra geri istemek, tuhaf geliyordu bana. "Sen bilirisin." Dedim ve konu burada kapandı. Onlar da başka bir konuyla ilgili konuşmaya başlayınca kendimi geri çektim. Önce ağalıktan kaçıp sonrasında ağalığı bu kadar istemesi değişik geliyordu. Gözlerinde büyük bir istek görmüştüm. Ağalık için, onun gözlerinde böyle büyük bir istek görmek değişikti. Sözde bugün onunla tanışmıştık ama ben böyle olduğunu düşünmüyordum. Asıl bundan sonra tanışmaya başlayacaktık biz. "Gülüm iyi misin?" Dediğinde kendime geldim, ona bakarak dalmıştım. "İyiyim, abim nerede?" Dedim abimin yerinde olmadığını görünce. "Lavaboya gitti." "Tamam." "Gülüm, sen iyi olduğuna emin misin?" "İyiyim ama sana bir şey söylemem lazım." "Söyle gülüm." "Bir daha bana öyle yaklaşma, yani abim bizi yanlış anlayabilir ve ben bunu istemiyorum, mesafene dikkat edersen sevinirim." Dedim "Seni rahatsız mı ettim?" Dedi "Sorun bu değil, abimin biz yanlış anlamasını istemiyorum." Dediğimde başını salladı. "Anladım gül güzelim." Dedi yüzüne anlayışla bir gülümseme yerleştirdi. Abim, odaya girince ben ayağa kalktım. "Ben uyuyacağım biraz." Dedim "Tamam, güzel kızım." Dedi abim, onun saçını karıştırıp odadan kaçtım. "FEZA!" Diye bağırdı arkamdan. Hemen odama girip kapıyı kapattım. Üzerimi değiştirip yatağıma girdim, o sırada telefonuma bildirim geldi. Mirza'dan gelmişti, hemen açtım ~~~ Çipe: İyi uykular gülümm Cânfezâm: Teşekkürlerr Çipe: Evimiz olursa bugün ki gibi o evde de dolaşacağın hissi öyle güzel ki Cânfezâm: Ben mi? Bana mı diyorsun? Üstüme iyilik sağlık! (Sticer) Cânfezâm: Yine konuyu nasıl evliliğe bağladığını merak ediyorum Çipe: Bağlarım ben Cânfezâm: Biliyorum zaten öyle bir özelliğin var her şeyi evliliğe bağlayabiliyorsun Çipe: Seni çok seviyorum ve bu yüzden bütün ömrümü seninle geçirmek istiyorum gülüm Çipe: Kötü bir şey mi istiyorum??? Cânfezâm: Bizim daha bir ilişkimiz yok sen evlenmeyi istiyorsun Çipe: Her şey zamanla olacak Allah nasip ederse Cânfezâm: Kader Çipe: Kaderimsin diyorum işte gülümm KDNDPDMDŞDKSŞ Cânfezâm: LXJDĞDMDĞMDŞDKDĞDKD Çipe: Bu arada gerçekten kaderimsin Cânfezâm: 😶🌫️ Çipe: Yapma evladım yapma cocuğum (sticer) Cânfezâm: Hiç korkmuyor musun? Çipe: Neyden? Cânfezâm: Sana karşı hislerimin oluşmamasından Çipe: Korkuyorum Cânfezâm: Ya olmazsa? Çipe: Öyle deme sen bana bir şans vermişken bunu düşünmek istemiyorum Cânfezâm: O zaman ne yapacaksın bunu merak ediyorum Çipe: Ben etmiyorum ve şu an bunu konuşmak istemiyorum Çipe: Sana iyi uykular gülüm Cânfezâm: Sadece merak etmiştim Çipe: Biliyorum gülüm ama konuşmak istemiyorum bu konuyu Çipe: Sen uyuyacaktın o yüzden iyi uykular dedim Cânfezâm: Ben neden trip atıyorsun gibi hissettim Çipe: Atmıyorum gülüm istiyorsan konuşalım uyumayacak mısın? Cânfezâm: Uykumu kaçırdın Çipe: Senin uykunun kaçası varmış benimle alakası yok Cânfezâm: Var sen benim uykumu kaçırdın Çipe: Ninni söyleyeyim mi gülüme?? Cânfezâm: istemiyem Çipe: Şarkı söyleyeyim Cânfezâm: Söyle hadi Çipe: Tamam ~~~ Ben ses atmasını beklerken kapının arkasından ses geldi. "Seni düşlemek Dersim'de bir güneş gibi Seni düşlemek Mardin'de bir gece gibi Seni düşlemek Gever'de bir çoçuk gibi Seni düşlemek, seni düşlemek" Sesi öyle güzel geliyordu ki. Yatağımdan kalkıp kapıya doğru gittim ama açmadım. Kapının alt kısmında boşluk olan yere baktığımda siyahtı, muhtemelen kapının önüne oturmuştu. Bende onun oturduğunu düşündüğüm gibi oturdum. Kapıya sırtımı yasladım. "Seni düşlemek Dersim'de bir güneş gibi Seni düşlemek Mardin'de bir gece gibi Seni düşlemek Gever'de bir çoçuk gibi Seni düşlemek, seni düşlemek" Sesi ve şarkının sözleri öyle güzel geliyordu ki, sesinin bu kadar güzel olduğunu düşünnemiştim. "Seni düşlemek annemi koklamak gibi Seni düşlemek sınırları aşmak gibi Seni düşlemek özgürlüğe koşmak gibi Seni düşlemek, seni düşlemek" "Seni düşlemek annemi koklamak gibi Seni düşlemek sınırları aşmak gibi Seni düşlemek özgürlüğe koşmak gibi Seni düşlemek, seni düşlemek" Şarkıyı söylemeyi bitirdiğinde sesli bir nefes bıraktı. "Seni düşlemek benim gönlüme bahar bahçe getiriyor cânfezâm, sen benim gönlümün şenliğisin." Dedi bu söylediklerini öyle bir söylüyordu ki bir harfi bile yanlış gelmiyordu bana. Benden ses alamayınca tekrar konuştu. "İyi uykular cânfezâm, seni seviyorum." Dedi "Teşekkür ederim." Dedim en içten şekilde. Ben o gün sırtımı kapıya yasladım sanıyordum ama öyle değilmiş. Ben o gün sırtımı Mirza'ya yaslamışım... Bölüm sonu. Benim çocuklarım çok güzel oldular ya ağlayacağım galiba
|
0% |