@sadecelerden_s
|
Kalbinizin sanki çıkacak gibi attığı hiç oldu mu?
Benim evet. Şu an kalbim öyle bir atıyordu ki. Durduramıyordum. Dudaklarının dudaklarımda bıraktığı o izi gerçek manada görmesem de hissediyordum.
Evet. Aras Arslan... Namıdiğer motorcu beni öpmüştü...
Benden ayrıldığında, ne yaptığının farkına yeni varmışçasına özür dilerim diyip durdu ve hızlı adımlarla merdivenleri çıkarak gözden kayboldu. Ben ise hâlâ yaşananların etkisinden çıkamamış bir hâlde olduğum yerde dikiliyordum.
Elim ayağım birbirine dolanmıştı âdeta. Gerçek aşk böyle bir şey miydi?
Evet, gerçek aşk. Çünkü Komiser, motorcuya aşıktı. Ben, Aras'a aşıktım.
Birkaç dakikanın ardından nihayet eve girmek aklıma gelebilmişti. İçeri girip ardımdan kapıyı kapattım ve yatak odama gidip üstüme daha rahat bir şeyler giydim. Mutfağa geçtim ve atıştırmalık bir şeyler aradım. Pek aç olmadığım için çerez tarzı şeyler yiyecektim.
O sırada mutfağın balkonuna atılan bir kağıt gözüme çarptı. Balkona çıktım ve kağıda baktım. Balkon camına baktığımda açık olduğunu gördüm ve az çok kimin attığını anladığım için kalbim harekete geçti.
Kağıdı açtım ve içinde yazılanı okudum. Fakat içinde yazanı okumam beni hayal kırıklığına uğrattı.
Az önce yaşananları yok sayalım. Lütfen... —Üst Kat Komşun Aras
'Aras' yazısının yanında gülücük yoktu. Hayır, bu dert bile değildi. Asıl dert, yaşanılanların göz ardı edilmek istenmesiydi...
Neden o zaman? Neden öptün beni?
Cevap göndermek bile istemiyordum. Hatta mümkünse onu görmek bile çünkü görürsem kendime engel olamazdım. Yıllar sonra birine güvenmiştim ve onun haberi olmadan ona kalbimi açmıştım ben. Fakat o yine güvenimi zedelemişti. Bunu yok saymak istemesi bile güvenimin kırılmasına yeterdi.
Kesilen iştahım ve bozulan moralimle beraber salona gittim ve televizyondan bir film açtım. Filmi açmamın tek amacı kafamın dağılmasını istememdi fakat film boyunca yaptığım tek şey Aras'ı düşünmek oldu...
~•°•°•°~
Bulutlu fakat yağmursuz bir gün karşıladı bizi bugün. Dün dernekte çoğu kişinin sorgusu alınmıştı. Geriye kalanlar bugün karakola çağırılmıştı ve an itibariyle bütün motorcuların sorgusu alınmıştı. Şimdi ise tek tek bütün sorguları incelemek vardı. Daha doğrusu şüphelilerin sorulara verdiği cevaplar değerlendirilecekti.
Dosyalara bakıyordum ama aslında boş bakıyordum çünkü sürekli bir yerlere dalıp gidiyordum. Aklımda hala dün gece yaşananlar vardı.
Birinin omzumdan dürtmesiyle, yerle olan bakışmamı kestim. Ve az önce beni dürten Çınar'a baktım.
"Neyin var? Çok dalgınsın." diye sordu. "Yok bir şey." dedim ve önümde ki dosyaya baktım. İkna olmamıştı ama. Elinde ki dosyayı bırakıp tamamıyla bana döndü.
"Var bir şey. Söyle hadi." diye ısrar etti.
Söylemek istemiyordum ama söylemezsem de böyle böyle kendimi yiyip bitirecektim.
"Aras'ın sorgusu mu? Onu mu dert edindin?" diye sordu. Başımı olumsuz anlamda salladım. "Ailenle ilgili mi?" diye sordu bu sefer de. Yine aynı hareketi yaptım. "Ney o zaman?" diye sordu.
En sonunda içimde biriktirdiğim nefesi verdim ve söyledim. "Aras dün beni öptü." dedim. İlk başta tepki vermedi ve öylece baktı yüzüme.
"Yanaktan?" dedi sorarcasına.
"Dudaktan." dedim.
"Ne?"
"NEY NEY NEY!?"
Bir anda kapının açılması ve bir bağırma sesini duymamla beraber o yöne baktım.
Nolur bizi duymamış olsun!
"Aras seni öptü? Dudaktan? Nee!?"
"Oğlum deli misin sen ne diye bağırıyorsun biri duyacak!?" diye bağırdı ayağa kalkarak Çınar.
Az önce bağıran tabiki de Ozandı. Kapı dinlemişti sağolsun.
"Siktir git lan ordan." dedi kapıyı kapattıktan sonra. Ve koşarak gelip yanıma oturdu.
Umarım biri duymamıştır Ozan!
Geldi ve kolunu omzuma attı. "Ben az önce ne duydum?" diye sordu.
"Ney?" dedim kısık bir sesle.
"Ben de onu soruyorum Komisercim." dedi.
Sonra Çınar araya girdi. "O duyduklarını unut-" diyecekken Ozan'ın tekrar araya girmesiyle lafı yarım kaldı.
"Yo yo yo. Benim bu kulaklarım varya. Duydu hepsini, kazındı aklıma. Ölsem de unutmam." dedi. Eyvah.
"Hatta ne dedi biliyor musun bak. Önce 'Aras beni öptü' dedi." Sonra bana döndü. "Sonra da 'dudaktannn' dedi." dedi n harfini bastırarak.
"Neler dönüyor çabuk anlatıyorsun." dedi sonra da.
"Ozan bir şey döndüğü yok. Önemsiz bir şey işte." Dememle ikisi beraber bana değişik bir şekilde baktılar.
"Önemsiz?" dediler aynı anda.
Bu hallerine göz devirmeden edemedim. "Ona göre önemsiz. Bana göre niye önemli olsun." dedim.
"Kim dedi ona göre önemsiz diye pardonda?" diye sordu Çınar.
"Kendisi." dedim bakışlarımı kaçırarak.
İkisi beraber bana bakmaya devam ettiler fakat içleri sinir dolmuş gibiydi.
"Ulan, ben o herifi varya..." dedi Çınar fakat devamını getirmedi.
"Söyle ona çıkışa gelsin." dedi Ozan.
"Oldu başka?" dedim.
"Daha ne Başak? Bu çocuk ne diye öptü seni o zaman 'dudaktan'." dedi.
"Sen buna karşı ne hissediyorsun?" diye sordu Çınar.
Bakışlarımı kaçırdım ve susmayı tercih ettim. Ama her hâlükarda anlamışlardı zaten. Bu yüzden onlarda sustular.
"Bana verin lan şunun ifade dosyasını. Ben inceleyeceğim." dedi sonra Ozan. Ben de hiç uzatmadan dosyaların arasından Aras'a ait olanı buldum ve ona verdim. Zaten ben çokça bakmıştım.
Kapının çalınmasıyla beraber üçümüz aynı anda gelene baktık. Gelen kişiyi görmemizle beraber ayağa kalktık. Gelen Mahir Beydi.
"Gençler hadi tüm ekip toplandı siz nerdesiniz?" diye sordu. Biz ise ne olduğunu anlamadığımız için öylece bakakaldık.
"Bir şey mi oldu amirim?" dedim.
"Bir cinayet işlenmiş. Sanırım sizin şu peşinden koştuğunuz katilin işi. Oraya gideceğiz hadi 5 dakika içinde arabalara binmiş olun." dedi ve kapıyı açıp bırakarak odadan çıktı.
Yine kimi öldürdün Bela?
"Hadi gidelim." dedim ve az önce bakmakta olduğum dosyaları çekmeceme koydum.
Sonra beraber odadan çıktık ve polis arabalarına bindik.
~•°•°•°~
Tayfur Soyman. Yaş 40. Soyman Hukuk Bürosunun sahibi. Evinin bahçesinde ölü bulunmuş. Fakat vücudunda herhangi bir yara ve darp izi yok. Yani nasıl öldürüldüğü şüpheli.
Ama büyük ihtimalle, zehirlenmiş.
Bulunduğumuz ev iki katlı bir villaydı. Oldukça büyük ve geniş bir bahçeye sahipti. Evin bazı yerlerinde koruma da mevcuttu.
Ama artık buna alışmıştım. Bela'ya herhangi bir güvenlik uygulaması işlemiyordu...
En son mutfakta su içmişe benziyordu çünkü içi yarım su dolu bir bardak duruyordu tezgahta. İlk önce içinde ki suyu incelemeleri için laboratuvara gönderdik. Sonra da herhangi bir hap, zehir tarzı bir şey bulma ümidiyle mutfağı ve salonu inceledik. Ve bahçeyi de.
Aklıma çöp kutuları gelince ilk önce mutfakta bulunan çöp kovasına baktım. Elime bir eldiven geçirip dikkatlice çöpün içinde bulunanlara baktım. İçinde pek bir şey yoktu. Belli ki yakın zaman da değiştirilmişti.
Sonra dışarıya gittim ve bahçede bulunan çöp konteynerine baktım. Bu ise komple boştu. İçine hiçbir şey atılmamıştı veya yeni boşaltılmıştı.
Sonra villanın girişinde ki konteynere gittim ve onun içine baktım. Biraz aşağı eğip içindekileri karıştırdım ve bir şişe buldum.
Fare zehri mi? Hayır, bu daha farklı bir şeydi sanırım.
Bıçaksız veya silahsız adam öldürmeyen Bela, bu sefer işini zehirleyerek mi halletmişti?
Yaratıcı... Ama bir o kadar da acımasızca.
Şişenin içi ise boştu. Cinayet için buraya gelen savcı Gaye Hanım'ın yanına gidip şişeyi gösterdim.
Sonra ekipten birini çağırıp, bu şişenin de üstünde herhangi bir parmak izinin olup olmadığını kontrol ettirmek için laboratuvara gönderdi.
"Başak, seninle şu dün ki konuyu bi' konuşalım mı?" diye sordu Gaye Hanım.
Ne diyecektim ben şimdi?
"Olur, konuşalım." diyebildim.
Bulunduğumuz yerden biraz uzaklaştık ve daha sessiz bir köşeye geldik.
"Evet. Seni dinliyorum. Neden o dernekte ki motorcuları sorguya aldırdın?" diyerek konuya girdi hemen.
Elimden başka bir şey gelmiyordu artık. En iyisi başıma gelenleri fazla ayrıntıya girmeden anlatmaktı.
Tanımadığım o adamı, bana gönderdiklerini anlattım kısaca. Anlatmam bittiğinde, Gaye Hanım aklımdan geçen o soruyu sordu.
"Başak Komiser. Bu sizin çözebileceğiniz bir şey değil. Emniyetin çözmesi gereken bir durum. Tek başınıza adamla iletişime geçerek veya dediklerini yaparak sadece onun oyuncağı olursunuz." diyerek açıklama yaptı. Sonuna kadar haklıydı maalesef.
"Biliyorum sayın savcım. Ama eğer izin verirseniz ben bu olayı tek başıma çözmek istiyorum." dedim fakat müsaade etmedi.
"Hayır, kesinlikle olmaz. Bu saatten sonra senin yapabileceğin bir şey yok." dedi. Bu sefer de ben müsaade etmedim
"Ama savcım. Bakın, bu adam bir şeyler biliyor ben eminim bundan. Neden bir insan boşu boşuna böyle şeyler ile uğraşsın. Ayrıca o bana gönderdiği fotoğrafların aynısını ben, yangın çıkan evde de gördüm. Kim bilmiyorum ama o fotoğrafta ki çocuk, bu dernekten biri. Veya babası o dernekteydi çok eskiden." dedim.
Hâlâ ikna olmuş gibi bakmıyordu.
"Bakın söz veriyorum ben bulduğum her şey hakkında sizi bizzat haberdar edeceğim. Sizin gözetiminiz altında yani." dedim biraz daha ısrar ederek. Bu sefer daha yumuşak bakıyordu.
"İyi bakalım. Fakat en ufak sorunda bana geliyorsun ve artık bu olayı üstlere bırakıyoruz." dedi uyarır bir şekilde.
"Tamam sayın savcım." dedim. Sonrasında olay incelemenin de işi bittiği için ortalığı toparladık ve karakola geri döndük.
Karakola geldiğimiz de bu yeni işlenen cinayetle ilgili toplantı tarzı kısa bir konuşma yaptık. Olayın detaylarına girdik ve bir şeyler elde etmeye çalıştık.
Bir insan, neden bir insanı öldürür? Öldürmesinde ki amaç nedir veya? Zevk mi alır bu işten? Haz mı alır o kandan? O kurbanın vücudundan akan kan, katil için birnevi yaşama sebebi midir?
Hiç mi korkmaz yakalanmaktan?
Bazıları belki. Ama Bela, sanmıyorum...
Kaç insanın canına kıymıştı bu adam? Kaç kişiye değmişti kirli elleri?
Toplantı sonrasında, kendime bir çay alıp odama geçtim. Biraz da ben kendim incelemek istiyordum şu dosyayı.
Tayfur Soyman. Yaş 40. Soyman Hukuk Bürosunun sahibi. Evinin bahçesinde ölü bulunmuş. Fakat vücudunda herhangi bir yara ve darp izi yok. Yani nasıl öldürüldüğü şüpheli.
Tamam bunları biliyoruz zaten.
Zehirlenerek öldürülme. Gelen laboratuvar sonuçlarına göre olay yerinde bulunan eşyalarda herhangi bir parmak izi bulunamadı. Bir bardak göndermiştik. Bardağın üstünde bulunan parmak izleri kurbana ait. Başka birisi dokunmamış.
Kurban en son bir arkadaşıyla görüşmüş. Cinayet işlenmeden birkaç saat önce. Kurbanı evde ölü bir şekilde bulan ise eşiymiş.
Sonuç; bu bilgiler bize bir şeyi ifade etmiyordu. Düz bilgiydi işte.
En sonunda dosyayı çekmeceme attım. Telefonumdan gelen zil sesiyle ekrana baktım. Fakat arayan ismi görmemle telefonu sessize aldım.
Aras arıyordu. Uzun bir süre çaldırdı. Sonra kapandı. Birkaç dakika sonra tekrar çaldığında ise bu sefer sadece ekranda ismi göründü. Sessiz de olduğu için zil ses yükselmedi telefondan.
Bu seferkin de açmayacağımı anladığı için kısa tuttu. Hemen kapattı. Geri arama girişiminde ise bulunmadım.
Hâlâ çok sinirliydim ona. Bir erkek, bir kadını durduk yere 'dudağından' falan öpmezdi. Eğer öpüyorsa aralarında bir şeyler var demekti. Ya erkek kadından, ya da kadın erkekten hoşlanıyor demekti.
Benim ona karşı hislerim vardı. Evet, bunu kabullenmiştim. Peki ya Aras? O ne hissediyordu bana karşı?
Dudaklarının dudaklarımda yaratmış olduğu o his; çok özeldi. Ben ilk defa böyle bir hissi tadıyordum. Ama ben daha o anın etkisinden çıkamamış haldeyken,o yok saymayı tercih etmişti...
Her erkek aynı mıydı gerçekten?
Günün sonunda, eve gitmeden önce markete uğrayıp birkaç eksik aldım. Hemen kasada parasını ödeyip ordan ayrıldıktan sonra arabamla bizim apartmana geldim. Arabayı uygun bir yere park ettikten sonra araçtan indim. Fakat ilerde ki motoru gördükten sonra tekrar arabaya binme ihtiyacı hissettim.
Arasta yeni gelmişti. Beni görürse belki de konuşmak isteyecekti. Ama ben o konuşmayı yapmak istemiyordum.
Aklıma gelen ilk şeyle çantamdan telefonu çıkardım ve kulağıma tutarak hızlı adımlarla apartmana doğru yürüdüm.
Amacım telefondan biriyle konuşuyor izlenimini vermekti. Bu yüzden gerçekten biriyle konuşuyormuşçasına bir şeyler zırvaladım. Böyle yaparsam eğer hemen yanından geçip gidebilirdim.
"İyiyim seni sormalı... Hım, bir ara bana gelsene ya..." O kadar utanç duyuyordum ki. Düştüğüm duruma bak. Bari işe yarasa.
Ben apartmana girecekken arkamdan duyduğum sesle olduğum yerde durdum. Ve içimden istemsizce bir küfür savurdum.
"İyi ki polis olmuşsun. Çünkü senden oyuncu falan olmazdı." Tam arkamda birkaç metre uzağımda olan Aras söylemişti bunu bana.
Yememiş. Şimdi ne yapacağım peki?
Mecburen telefonu cebime koydum ve ona döndüm. "Anlamadım?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Anladın sen." dedi bana zıt bir şekilde.
Sonra yavaşça yanıma yürüdü. Ve tam karşımda durdu. İlk başta konuşmadı. Sadece baktı. Çok farklı bakıyordu gözleri. Ya da normal bakışları mıydı bu?
"Bana kızgın mısın?" diye sordu kısık ama yumuşak bir sesle. "Neden kızgın olayım? Bir şey mi oldu ki?" dedim. Onun da istediği gibi... Dün olanları yok sayıyordum.
Bakışlarını kaçırdı, eliyle saçlarını karıştırdı ve "Dün gece... Biraz ileri gittim sanırım. Özür-" dileyecekken lafını böldüm.
"Dün gece ne yaşadık biz Aras?" dedim. Sonra düşünür gibi bir ifade takındım. Ve gözlerinin içine bakıp "Hiçbir şey." dedim. "Benim gitmem gerek yorgunum. İyi geceler sana." dedim ve arkamı döndüm fakat eliyle kolumu tuttu ve tekrar kendine çekti. Kendine çekmesiyle bir an afallasam da toparladım ve bir adım geri gittim.
"Başak yapma böyle. Bak ben..."
"Neyi yapmayayım Aras!? Yok sayalım dedin yok sayıyorum daha ne istiyorsun benden?" dedim hafif sesimi yükselterek.
"Seni." dedi. "Seni istiyorum..."
Seni istiyorum. Az önce böyle mi dedi yoksa ben mi yanlış duymuştum?
"Ne?" Ağzımdan bir tek bu çıkabildi. Beynim çalışmıyordu sanki. Ne diyeceğimi dahi bilmiyordum.
"Gel benimle." dedi ve elimden tutarak beni apartmanın içine götürdü. Sonra beraber onun evine geldik.
"Aras niye geldik buraya?" Hiç cevap bile vermeden evin kapısını açıp içeriye girdi. Mecburen peşinden ben de girdim ve kapıyı arkamdan kapattım.
Beni salonda tek başıma bırakıp yatak odasına gitti. Biraz bekledikten sonra daha fazla duramadım ve ben de oraya gittim.
Kapı açıktı. İçeriye baktığımda üstünde ki ceketi çıkarıp yatağın üstüne fırlatan Aras'ı gördüm. O beni henüz görmemişti. Bunların dışında odada çok hoş bir koku vardı. O'nun kokusu...
Farkında bile olmadan kokuyu içime çektim. Güzel olan her duyguya ev sahipliği yapan bir kokusu vardı âdeta.
Arkasını döndüğün de beni gördü ve gülümsedi. Fakat ben hâlâ neden burda olduğumuzu sorguluyordum.
"Aras beni niye getirdin buraya?" diye sordum. Sonra bana doğru yaklaştı. Tıpkı dün dernekte yaptığı gibi perçemimi kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Dün neden yok sayalım istedim biliyor musun?" diye sordu. Biraz bekledi ve cevapladı. "Korktum çünkü." dedi.
"Neyden korktun?" diye sordum.
"Bilmiyorum. Korktum işte." dedi. "Peki..." diye devam etti. "Seni neden öptüğümü biliyor musun?" diye sordu.
Bilmiyordum. Neden öpmüştü?
"Neden?" diye sordum.
"Çünkü o an kalbim bunu istedi." dedi. Elimi tutup kendi kalbinin üzerine koydu. "Hissediyor musun? Bu kalp boşuna hızlı bir şekilde atmıyor şu an. Sen varsın diye atıyor Başak." dedi.
İki kalp birbiri için atıyordu.
"Şu an da kalbim seni öpmek istiyor. Ama bu sefer korkmadan." dedi.
Biraz daha yaklaştı bana. Artık dip dibeydik.
"Senin kalbin de bunu ister mi?" dedi elini kalbime götürerek. Kalp atışlarımı hissetmiş olacak ki, gülümsedi.
Ve o an, uzun zamandır yapmak istediğim şeyi yaptım. Sorusuna dudaklarımla karşılık verdim. Dudaklarını, dudaklarıma kenetledim.
Ve ben ilk defa, gerçek huzuru tattım. Onda. Motorcu da...
~•°•°•°~
Bu ikisine ölüyoruummm Bölümü nasıl buldunuz? Bence efsaneydii
Birazdan diğer bölümü de atacağım. Kalanları da iki saate atmaya başlarım.
Oylamayı unutmayın.. YouTube hesabım; @sadecesudeew |
0% |