Yeni Üyelik
17.
Bölüm

15. Bölüm - 5 Ocak 2014

@sadecelerden_s

Geçmeyen ve Geçmeyecek Olan Bir Geçmişten...

 

5 Ocak 2014...

Aras...

 

Tarih 5 Ocak. Babamın doğum günü...

 

9 yıl oldu babam gideli. Koskoca 9 yıl. Nasıl geçti günlerim onsuz, hiç bilmiyorum. Onu kaybettikten sonraki ilk ay kendime gelememiştim. Evdekiler hep beni güldürmeye çalıştılar. Oyun oynamak istediler ama ben hiçbirini istemiyordum. Tek istediğim babamın bana son bir kez daha sarılmasıydı.

 

Şu an mezarlıktayım. Saat öğlen 12'yi geçmişti. Yani en son öyleydi. Evden çıkmadan önce. Çünkü yaklaşık bir saattir burda babamın mezarına bakıyordum. Başka hiçbir yere değmiyordu gözlerim.

 

Dakikalar sonra ilk kez konuştum. "Baba? Ben geldim." dedim ve gülümsedim. Ama buruk bir gülümsemeydi bu. Herkes bilmezdi.

 

"Kaç yaşıma geldim. Hâlâ çocuk gibi ağlıyorum senin başında değil mi?" dedim. Keşke cevap verebilseydi.

 

"Ama ben senin hâlâ o 9 yaşında ki küçük, motorları çok seven ve sürekli resim yapan o oğlunum. Resim kısmı hariç gerçi." dedim.

 

Küçükken resim yapmayı çok severdim. 9 yaşımdayken bile gider resim yapardım. Ne kadar, çizdiklerim özensiz karalamalar ve boyamalardan ibaret olsa da.

 

Ama babam öldükten sonra resim yapmaktan bile soğumuştum.

 

Çalan telefonumu duyunca elimin tersiyle hızlıca gözümden akan yaşları sildim ve cebimden telefonumu çıkardım.

 

Arayan Musa abiydi.

 

Hemen açtım. "Efendim abi?"

 

"Aras hemen eve gel. Seninle bir şey komuşacağız." dedi. Ne vardı bu kadar önemli?

 

"Musa abi, babamın yanında-"

 

"Aras çabuk dedim. Acil. Bugün halledilmesi gereken bir konu." dedi sözümü keserek.

 

Nesi vardı? Niye bu kadar ciddiydi?

 

"Tamam." dedim ve telefonu kapattım.

 

Son kez babama baktım ve gülümseyerek "İyi ki doğdun baba." dedim ve arkamı dönerek ordan uzaklaştım.

 

Motorumla beraber evin yolunu tuttum. Eve geldiğimde yukarıya, Musa abinin odasına çıktım. Kapıyı tıklatıp içeriden "Gel!" sesini duyduktan sonra içeri girdim.

 

Musa abi beni görür görmez ayağa kalktı ve "Gel Aras otur şöyle." dedi ve ben otururken, Musa abi de kapıyı kapattı.

 

Aslında kilitledi.

 

"Kapıyı neden kitledin?" diye sordum.

 

"İçeriye kimse girmesin diye." dedi. Sonra karşıma geçti ve ellerini masanın üstünde birleştirerek ciddi bir ifade takındı.

 

"Aras sana bir şey anlatacağım şimdi. Ardından da sana bir teklif sunacağım. Fakat kabul etmen şart." dedi.

 

Kabul etmem şart derken?

 

"Ne demek bu?" dedim kaşlarımı çatarak.

 

"Bak Aras. Bu çok mühim ve kimsenin kulağına gitmemesi gereken bir mesele." dedi uyarır nitelikte

 

"Tamam anlat dinliyorum." dedim.

 

Tereddütlü bir şekilde konuşmaya başladı.

 

"Bir ekip var. Benimde bazı işlerine ortak olduğum kişiler aynı zamanda. Başlarında duran kişi kısa süre önce vefat etti ve başlarına geçecek bir gönüllü arıyorlar." dedi.

 

"Benim mi geçmemi istiyorsun?" dedim elimle kendimi göstererek. Daha ne olabilirdi ki?

 

"Hayır hayır. Aslında benim geçmemi istiyorlar. Hatta... Kabul ettim bile." dedi.

 

"Bu bahsettiğin ekibin işi ne?" diye sordum.

 

Sıkıntılı bir şekilde içinde tuttuğu nefesi dışarıya verdi. "Bak söyleyeceğim ama bağırıp çağırmak yok." dedi. Söyle artık!

 

"Seçilmiş kişileri öldürerek onların mal varlıklarına konuyorlar." dedi tek solukta.

 

Ne!? Bu çok... Acımasızca.

 

Aklıma gelen ihtimal ile 'hayır' dedim kendi kendime. Umarım benden böyle bir şey istemez.

 

"Ne saçmalıyorsun abi sen? Ne demek insanları öldürüyorlar ya!? Cidden yapıyorlar mı bunu?" dedim sesimi yükselterek.

 

"Sana sessiz ol dedim." dedi kısık bir sesle. Sonra devam etti. "İnan, o öldürdükleri insanlar parayı hakkıyla kazanan insanlar değil. Yoksa masum insanları boş yere niye öldürsünler?" dedi.

 

Hayır, bu da geçerli bir sebep olamazdı. Ne olursa olsun insanların canına kıyamazlardı.

 

İlk başta sessiz kaldım fakat az önce ki ihtimal tekrar aklıma düşünce kaşlarımı çatarak Musa abiye döndüm.

 

"Umarım düşündüğüm şeyi istemiyorsundur benden." dedim. Umarım...

 

"Aras, oğlum bak-" dedi fakat ayağa kalktım ve kısık fakat sert bir sesle karşılık verdim.

 

"Oğlum deme bana. Benden insanları öldürmemi istemeye hakkın yok senin! Asla böyle bir şey yapmam." dedim.

 

"Aras bak bir dinle!"

 

"Yaa neyini dinleyeceğim? Neyini!?" dedim.

 

"Bu iş karşılıksız olmayacak. Aldığın her can, sana maddi olarak kazanç sağlayacak. Bak çok cânice bu biliyorum ama bunu yapabilecek bir tek sen varsın." dedi.

 

"Bunu yapmaya mecbur değilsin. Tıpkı benim olmadığım gibi." dedim.

 

"Mecburum Aras, anlamıyorsun. Ama şu an istesem de bunu sana anlatamam. Lütfen, zorluk çıkartma bana." dedi.

 

"Asla." dedim üstüne bastırarak. Ve arkama bile bakmadan kapıya yöneldim. Gidecektim fakat arkamdan Musa abinin bana dediği o cümleyle olduğum yerde kalakaldım.

 

"Kazandığın parayla o çok istediğin motoru alabilirsin."

 

R6.

 

Babamın bile alamadığı o motor. Ben mi alacaktım?

 

Hayır bu saçmalıktı. İnsanların canını alarak karşılığında bir de ödül mâhiyetinde motor falan alamazdım.

 

"Yarışlara bile katılabilirsin. Babanın o çok istediği birinciliğe sahip olabilirsin." dedi.

 

Yapamazdım. Babamın hayallerini kullanarak beni ikna etmeye çalışıyordu.

 

Olmaz. Yapamam.

 

"Bak sen çok akıllı, zeki bir çocuksun. Kimseye güvenmem bir tek sana güvenirim ben bu konuda." dedi.

 

Olduğum yerde yavaşça ona döndüm ve "Yakalanırsam?" diye sordum.

 

"Yakalanma ihtimalin çok düşük. Çünkü her zaman arkanı toplayan koca bir ekip olacak. En ufak bir açık versen bile o açığı kapatan insanlar olacak." dedi.

 

Şu an ciddi ciddi düşünüyordum. Yapabilir miyim diye? Ne oldu benim insanlığıma? Ben nasıl son verirdim o insanların nefeslerine?

 

"10 dakika süre tanıyacağım sana. Odana git. Düşün, taşın. Sonra bana gel kararını açıkla." dedi ve kilitlediği kapıyı gelip açtı.

 

Açar açmaz kendimi evin bahçesine attım. Boğuluyordum sanki. Birileri boğazımı sıkıyor gibi, nefes alamıyordum.

 

Yapamam.

 

Bir yanım böyle diyordu.

 

Baban için yaparsın.

 

Diğer yanım ise böyle.

 

Hangi taraf baskın gelecekti? Vicdanım mı yoksa çıkarlarım mı?

 

Çıkarlarım uğruna can mı alacaktım?

 

 

10 Dakika Sonra...

Yazar...

 

"Gel!" Aras, içeriden gelen sesi duyduğunda kapıyı açıp içeri girdi. Musa onu görünce ilk önce gidip kapıyı kilitledi. Ardından da Aras'ın karşısına geçip konuştu.

 

"Karar verdin mi oğlu-" diyecekken bir an duraksadı ve son kelimesini düzeltti. "Aras..."

 

Aras 18 yaşında reşit bir bireydi artık. Ama o hâlâ 9 yaşında babasını kaybeden küçük çocuktu. Ve bu hiçbir zaman değişmeyecekti.

 

Babası Kahraman Arslan vefat ettikten sonra bir daha kimsenin ona 'oğlum' demesine izin vermemişti. Çünkü Aras'a göre ona bir tek babası oğlum derdi. Bu da hiçbir zaman değişmeyecek olan tek gerçekti...

 

"Verdim." dedi Aras. Bakışları yerdeydi. Ne diyeceğini can kulağıyla duymayı bekleyen Musa ise pür dikkat, Aras'ın iki dudağının arasından çıkacak olan o kelimeye bakıyordu.

 

Aras gözlerini kapattı ve tuttuğu nefesini dışarıya üfledi. Ardından ise ağzından tek bir kelime çıktı.

 

"Kabul." dedi sadece. 5 harf, 2 hece ve 1 kelime. Büyük bir kabulleniş...

 

Sonrası ise kabullenişin beraberinde getirdiği zorunluluklar.

 

 

5 Ocak 22:30

Aras...

 

Bir bina. Üstümde simsiyah kıyafetler. Elimde eldivenler. Ve belimde duran bir adet bıçak...

 

Can alacak bir bıçak.

 

Şu an da şehirden uzak bir yerde, eskimiş bir sağlık ocağının önündeydim. Kulağımda Musa abiyi duymamı sağlayan bir kulaklık vardı. Onun talimatlarına uyarak ilk işimi halledecektim.

 

İlk cinayetimi... Ne kadar süre yaşayabilirdim bu vicdan azabıyla?

 

Elimde tuttuğum sigaramdan biraz çektim ve dumanı dışarıya üfleyip havaya karışmasını seyrettim. Şu an neyi bekliyordum, bilmiyordum.

 

"Aras, adam şu an yolda oraya geliyor. Sen saklan ve gelmesini bekle." diyen Musa abiyi duyunca etrafıma bakındım. Sonra az ilerde yıkık duran duvarı gördüm ve gidip arkasına geçtim.

 

Şu an yaptığım veya birazdan yapacağım şeyin herhangi bir açıklaması olamazdı. Çünkü berbat bir işe bulaşmıştım.

 

Geçen 20 dakikanın ardından bir arabanın ışıkları değdi gözlerime. Gizlice baktığımda gelenin bahsi geçen, ve kara para aklayarak mal mülk sahibi olan iş insanı olduğunu anladım. Musa abi bahsetmişti.

 

Kim olursa olsun. Sonu böyle olmamalıydı.

 

"Kimse yok mu!" diye bağırdı arabadan inen adam. Niye bağırıyordu bu?

 

"Sakin ol Aras. Sesleri duyuyorum kulaklıktan. Adama gizli numaradan bir mesaj gönderip buraya gelmesini sağladık." dedi. "Bundan sonrası sende. Git ve yap işini. Ama sakin ol." dedi.

 

Gel de sen yap.

 

Az önce yakmış olduğum ikinci sigaramı ayağımla yerde söndürdüm ve belimde ki bıçağı yavaşça elime aldım.

 

Hâlâ beynimin bir tarafı 'Yapma!' diye haykırıyordu.

 

Eğer bir kez vazgeçersem, sonrasında bir daha asla yapamazdım.

 

Bu yüzden arkası dönük olan adamı fırsat bilerek, kapüşonumu kapattım ve üstümde ki hırkanın fermuarını sonuna kadar çektim. Yavaş adımlarla ilerledim.

 

Telefondan biriyle konuşmaya başlamıştı adam.

 

Yavaş yavaş ve ses çıkarmamaya çalışaraktan ilerledim.

 

Yapma! diyordu beynim.

 

Mecburum.

 

Adamın arkasındaydım fakat ruhu bile duymuyordu.

 

"Hayır burda kimse yok-" dedi adam. Ta ki, ben bıçağı bir anda sırtına saplayana kadar...

 

Elimde ki bıçak elimden düştü. Hayır düşmedi, ben attım.

 

Ben? Ben birini öldürmüştüm. Ben...

 

Ben bunu yapmış mıydım?

 

Adamın ağzından çıkan iniltiler dört bir yanı çepeçevre sararken Musa abinin sesiyle, adama arkamı döndüm.

 

"Sakın ona yüzünü gösterme. Ve uzaklaş ordan. Telefonunu, her şeyini al. İşin bitti." dedi.

 

İlk başta tereddüt etsem de sonrasında mecburen adamın ceplerini yokladım. Telefonu,anahtarı ve birkaç ıvır zıvırı vardı. Telefonun sım kartını çıkarıp bir taşla ezdim. Ve hızlıca ordan uzaklaştım.

 

Nefes... Nefes alamıyordum. Elim.. elim kanlı. Elim kirlendi. Ben birini öldürdüm.

 

Bilinçsizce koşarken farkında bile olmadan kulaklığı çıkarıp bir yere fırlattım. Bir dağın tepesine gelmiştim. Geldiğim yer, eski evimizdi. Yıllar önce babamla beraber mutlu mesut yaşadığımız o ev. Buraya nasıl gelmiştim?

 

Ağlıyordum. Erkek adamlar ağlamazdı. Ben ağlıyordum.

 

Çaresizce kapının önünde ki basamaklara oturdum. Tam elimle yüzümü ovacaktım ki, elimde ki kanı gördüm ve elimi üstüme sürmeye başladım.

 

Ben ne yapmıştım?

 

"Allah belamı versin. A-allah belamı... Versin. Belamı versin Allah..."

 

Allah belamı keşke verseydi. Ben bu acıyla nasıl yaşayacaktım?

 

Dakikalarca durdum orada. Saat gece 12'ye yaklaşmıştı büyük ihtimalle. Ama hâlâ 5 Ocak'tı.

 

En sonunda oturduğum yerden kalktım. Ağlamaktan şişmiş gözlerim ve hâlâ kirli olan ellerimle yürümeye başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum.

 

Kayıtlara geçsin. Herkes duysun.

Ben Aras Arslan.

 

Tarih 5 Ocak. Günlerden Salı. Yıl 2014 Babamın doğum günü, artık bir adamın ölüm günüydü. Çünkü ben, bıçağa bulaşan kanla değil işlediğim günahla ellerimi kirletmiştim. Ve bir insanın, hayatına son vermiştim...

 

~•°•°•°~

 

Ya ben o kadar salak bir insanım ki anlatamam abi, önce bu bölümü atmam gerekiyorken farkinda olmadan bundan sonra ki bölümü atmışım en son daha yeni farkttim ve fark eder etmez son yayınladığım bölümü taslağa attım hemen bunu geçirdim buraya HDHDHDHDHDH

​​​​​​Bu bölüm geçiş bölümü gibi bir şeydi ve Aras'ın ilk cinayetini anlatıyor......

 

Bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarınızı bekliyorum...

 

YouTube hesabım; @sadecesudeew

Loading...
0%