Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm - Can Yakan İhtimaller

@sadecelerden_s

Aşık olduğunuz insanın gözlerinin içine bakarken ne görürsünüz?

 

Sevgiyi, huzuru, mutluluğu...

 

Bunların kat ve kat fazlasını buluyordum Aras'ın kömür siyahı gözlerinde. Ama daha çok gözlerinde kayboluyordum...

 

Varlığı bana iyi geliyordu. Motorcu bana her şeyiyle iyi geliyordu. Sıcak bir yuva gibiydi kolları. Sarıyordu bedenimi ve bana evimdeymişim hissiyatı veriyordu.

 

Onun kollarının arasında gitgide daha da ısınıyordum. Saat gece 12'ye gelmişti. Saatlerdir beraber uzanıyorduk bu yatakta. Daha doğrusu Aras uyuyakalmıştı. Ben de uyumuştum ama fazla değil. 1 buçuk saat kadar.

 

Uyandığımda ilk başta nerde olduğumu sorgulamıştım fakat aklıma gelenlerle bunu düşünmeyi bıraktım. Çünkü nerde olduğumu anlamıştım.

 

Evimde... Aras'ta.

 

Sonrasında ise onu izlemiştim. Tek yaptığım şey onu izlemekti. Yüzünün her detayını ezberlemiştim âdeta.

 

Yerinde kıpırdanmaya başlayınca, belime sarılı olan kolunu çekti ve boynuna götürdü. Sonra saçlarına. Ve yüzüne. En sonunda ise yavaşça gözlerini araladı ve etrafına baktı. Sonra beni gördü ve gülümsedi.

 

"Günaydın mı demeliyim yoksa iyi geceler mi?" diye sordum gülerek.

 

O da bu dediğime güldü ve beni biraz daha kendine çekip dudaklarını saçlarıma bastırdı. Kafasını kafama yasladı. "Çok mu uyumuşum ben ya?" dedi kısık sesiyle. Hâlâ biraz uyku sersemiydi. Ama çok tatlı görünüyordu.

 

"Birkaç saatcik." dediğim de, yan tarafta ki komodinin üstünden telefonunu alıp saate baktı.

 

Ben 12'ye geliyordu demiştim ama saat 00:30'u geçmişti bile.

 

Olduğu yerde doğruldu. Ben de direkt yataktan kalktım ve ayakta dikildim. Artık eve gitmem gerekiyordu.

 

"Sen de mi uyudun benle beraber?" diye sordu bana bakarak.

 

"Çok değil 1 buçuk saat anca." dedim.

 

"Ben uyurken ne yaptın?" diye sordu.

 

Gözlerinin içine baktım. "Seni izledim." dedim. Hiç çekinmeden.

 

Gülümsedi ve kalkıp tam karşıma geçti. "Genelde erkekler kadınları izlemez miydi?" diye sordu. Gözümün önüne gelen perçemimi kulağımın arkasına sıkıştırdı her zaman yaptığı gibi.

 

"Ne alakası var?" dedim kaşlarımı çatarak. "İstemiyorsan söyle o zaman. Bir daha izlemem." dedim ve arkamı döndüm fakat beni tekrar kendine çektirdi. Yüzlerimiz fazlasıyla yakındı.

 

"İzle." dedi sadece. Gözleri daha fazlasını diyordu.

 

Uzun uzadıya bakıştıktan sonra "Ben artık gideyim o zaman." dedim. Ve yavaşça geriye gittim.

 

"Yarın kaçta çıkarsın işten?" diye sordu. "Bilmem. Ekstra bir işim olmazsa eğer akşam altı gibi çıkarım." dedim.

 

Onaylayan bir mırıltı çıkardı. "Niye ki?" diye sordum sonra.

 

"Seni alırım belki. Bir şeyler yaparız. Olmaz mı?" diye sordu.

 

"Olur." dedim gülümseyerek.

 

Sonra dış kapıya doğru ilerledim. Yarım bir şekilde ayakkabılarımı giydikten sonra tam karşımda bana bakan Aras'a döndüm.

 

"İyi geceler." dedim. Bana doğru yaklaştı ve yanağıma küçük bir buse kondurdu.

 

"Gecem yeterince iyiydi." dedi. İlk başta şaşırsam da sonradan neyi kastettiğini anladığım için gülümsedim.

 

Merdivenlerden hızlı adımlarla inerek eve geldim. İçeri girip kapıyı kapattım ve aptal aşıklar gibi sırıtmaya başladım.

 

Galiba ben de bir aptal aşıktım.

 

Direkt odama gidip yatağa uzandım ve gözümün önünde canlanan anlarla uykuya daldım.

 

 

 

~•°•°•°~

 

Dışarıda soğuk ve kasvetli bir hava hâkimdi. Ama benim içim sıcacıktı. Yataktan kalktım ve lavaboya gittim. Yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra odama geri döndüm ve üstümü giyindim.

 

Açlık hissetmiyordum. Bu yüzden de kahvaltı yapmadan evden çıktım. Merdivenlerden hızlı hızlı indim ve apartmandan çıktım. Arabama doğru giderken Aras'ın motorunu görmeye çalıştım fakat yoktu. Bu saatte nereye gitmişti ki?

 

Bunun üzerinde fazla oyalanmadım ve arabama bindim. Sonra da karakola gittim.

 

Her zaman ki bankta her zaman ki gibi Çınar oturuyordu. Gidip yanına oturdum. "Günaydın." dedim

 

"Günaydın, dün telefonlarımı açmadın?" diye sordu.

 

"Ne telefonu? Beni mi aradın sen?" diye sordum merakla. Onaylarcasına başını salladı. "Dün hiç telefona bakmadım. Görmemişim kusura bakma." dedim.

 

"Anladım." dedi. Fakat bir şeyler vardı Çınarda. Durgundu, sessizdi.

 

"İyi misin sen?" diye sordum. Hızla bana döndü ve "Evet, iyiyim. Niye ki?" diye sordu.

 

"Durgun gibisin Çınar." dedim. İyiyim diyordu ama değildi işte.

 

"Yo, değilim." dedi ve sonrasında ayaklandı. "İçeri geçiyorum ben hava çok soğudu." dedi fakat gitmesine izin vermedim ve kolundan tutup zorla kendime çevirdim onu.

 

"Hop hop. Nereye? Konuşmamız bitmedi." dedim.

 

Düz bir ifadeyle bana bakmaya devam etti. "Neyin var anlat." dedim.

 

Sıkıntıyla nefes verdi. Az önce kalktığı banka geri oturdu. Tek bacağını sallamaya başladı. Cidden önemli bir sorunu vardı. Ben de yanına oturdum ve anlatmasını bekledim.

 

"Güneş... Hastaneye kaldırıldı. Dün akşam üzeri." dedi.

 

Duyduğum şeyle bir anda ayağa kalktım. "Ne! Nasıl iyi miymiş? Nesi varmış?" dedim. "Çınar, bu şimdi mi söylenir?" dedim sitemle.

 

"Dün akşam açsaydın söyleyecektim." dedi. Dün akşam... Kahretsin.

 

Gerçekleri söylersem bana kırılırdı Çınar. Çok net biliyordum. Tekrar banka oturdum. "Çınar çok özür dilerim. Gerçekten özür dilerim be-" derken lafımı kesti

 

"Sorun yok. Nerden bilebilirdin ki?" dedi.

 

"Kalbi mi?" diye sordum. Cevabını biliyordum ama yine de sordum.

 

"Hım hım." diye mırıldandı.

 

Ellerimi saçlarıma geçirdim ve sinirimi kendimden çıkardım. Zaten kendimden çıkarmam gerekirdi.

 

Ben Aras ile mutluluğun kollarındayken Çınar kardeşinden aldığı haber ile hüznü tadıyordu. Ben ise bunu daha yeni öğreniyordum. Oysa Çınar en kötü anında beni aramıştı. Sonuç ise hayal kırıklığıydı.

 

"Tamam Başak. Üzülme sen boşuna." dedi. Dediğini es geçtim ve "Çok mu kötü?" diye sordum. "Gelmeseydin keşke bugün."

 

"Öncekine göre kötü. Kalbi daha az çalışmaya başlamış. Bu yüzden cihaza bağlayabilirlermiş." dedi.

 

Anlıyordum. Belki de anlamıyordum çünkü hiç kardeşim yoktu. Dolayısıyla böyle bir duruma hiç maruz kalmamıştım. Ama kendimi Çınar'ın yerine koyduğumda çok kötü bir his kaplıyordu içimi.

 

Korku.

 

Kollarımı boynuna doladım ve ona sıkıca sarıldım. O da anında karşılık verdi sarılmama. Ağlıyordu. İçine atmıştı acılarını.

 

Bu devirde herkes acısını içine atıyor ki zaten... Kendi içinde yaşıyor bütün duyguları.

 

Ama başınızı yaslayacağınız bir omuz, veya yanında çekinmeden ağlayacağınız birisi olduğu sürece biraz daha kendinizi iyi hissedersiniz.

 

Biz Çınarla böyleydik. Yeri gelir ben onun omzunda ağlardım. Yine aynı şekilde o da. Biz dosttuk. Bu günler için vardık.

 

"Akşam beraber gidelim mi hastaneye?" diye sordum. Ondan ayrıldığım da. "Gerek yok. Ben giderim-" diyecekken lafını yarıda kestim.

 

"İtiraz yok. Ben de geleceğim. Hem çok özledim bıcırığımı." dedim tebessüm ederek.

 

O da az da olsa güldü. Ben de böylece kendimi daha iyi hissettim.

 

"Hadi kalk, sulu göz Komiser." dedim ve ayağa kalktım.

 

"Senin de az sulu göz hallerini görmedik Komiser Hanım. Ona göre yani..." dedi. Keyfi biraz daha yerine gelmişti.

 

Sonra beraber içeri geçtik.

 

 

 

~•°•°•°~

 

Şu an saat akşam altı buçuktu. Çınar kendi arabasıyla benim önündeydi. Ben de hemen arkasındaydım.

 

Gün içerisinde Aras ile sadece mesajlaşmıştık. "Benim bir işim çıktı ama fazla uzun sürmeyecek. Sen konum at ben gelirim işim bitince." yazıp mesaj atmıştım Aras'a. O da onaylayan bir mesaj atmıştı. Sonrasında ise konuşmamıştık.

 

Nihayet Çınar'ın kardeşinin yatırıldığı hastaneye geldiğimiz de ikimiz de aynı anda arabadan indik. Ve beraber kardeşi Güneş'in odasına çıktık.

 

Odaya girdiğimiz de yatakta uyuyan Güneş ve yanı başında onu izleyen annesi Yasemin abla karşıladı.

 

Çınar'ın ailesi beni çok yakından tanırlardı. Bu yüzden Yasemin abla beni görür görmez gülümsedi ve kalkıp sıkıca sarıldı bana.

 

"Hoşgeldin kuzum. Nasılsın görüşmeyeli." dedi. Ondan ayrıldığım da sorusunu yanıtladım.

 

"İyiyim Yasemin abla. Siz nasılsınız? Güneş'in durumu nasıl?" diye sordum merakla.

 

"Güneş... Daha iyi. Doktor birkaç test daha yaptıktan sonra duruma göre eve gidebileceğimizi söyledi."

 

İçinde her şeye rağmen bir umut kırıntısı vardı. Bu onu ayakta tutan tek şeydi.

 

"Ne zaman çıkacakmış testlerin sonucu?" diye sordu Çınar annesine yönelik olarak. Tam cevaplayacaktı ki içeriye doktorun girişiyle hepimiz sustuk.

 

"Doktor Bey, kardeşim nasıl? Test falan bir şeyler demişsiniz?" diye sordu direkt Çınar.

 

"Evet. Küçük hanımın test sonuçları çıktı. Şu anlık bir sıkıntı yok. Kalp atışları biraz yavaşlamış hastalığından dolayı fakat şu an bu durum normale dönmüş durumda. Bir saat daha burda kaldıktan sonra taburcu olabilirsiniz. Aynı ilaçlarını kullanmaya devam etsin. Ama lütfen aksatmasın." dedi tek bir seferde.

 

Bunu duyar duymaz hepimize bir rahatlama geldi. Sonrasında ise doktor çıktı. Çınar gelip bana sarıldı.

 

"Bak iyiymiş işte. Korkmana gerek yok." dedim.

 

"Abim niye korkacakmış?" Duyduğumuz sesle hepimiz yatakta yatan Güneş'e baktık.

 

Beni görünce yerinde hızlı bir şekilde doğruldu ve gülerek "Başak abla!" diye bağırdı.

 

Ben de gülerek yanına gittim ve yanaklarından doya doya öptüm.

 

"Nasılsın bıcırığım?" diye sordum. "İyiyim sen nasılsın?" diye sordu o tatlı sesiyle.

 

"Seni gördüm çok daha iyi oldum." dedim gülerek.

 

"Bakıyorum da Başak ablanı benden daha çok özlemişsin." dedi kaşlarını çatarak Çınar.

 

"Hayır ikinizi de eşit özledim." dedi Güneş ve abisinin sarılması için kollarını kocaman açtı. Çınar da gidip Güneş'e sarıldı. Burdan bakınca çok tatlı görünüyorlardı.

 

"Abi, bana makine mi takacaklar?" diye sordu bir anda Güneş. Sorduğu soru Çınar'ın modunu bir nebze de olsa düşürmeye yetmişti.

 

"Ne makinesi abicim?" diye sordu Çınar. Sonra Yasemin abla araya girdi. "Kızım ne diyorsun sen?"

 

"Hani doktor amca dedi ya, bana makine takabilirlermiş." dedi. Sanırım kalbi için olan cihazdan bahsediyordu. 5 yaşında ki küçük bir kızın, bu tür şeyleri çok normal bir şeymiş gibi sorması... Çaresizceydi.

 

"Makine değil o." dedim. "Ne peki?" diye sordu sonra da. Yanına gittim ellerini tuttum.

 

"Hım... Hani senin kalbin biraz yaramaz ya. O yüzden de yavaş atıyor. Kalbinin, tıpkı bizim kalbimiz gibi atmasını sağlayacak bir cihaz." dedim.

 

"Yani beni iyileştirecek mi o cihaz?" diye sordu. Sustum. Cevap veremedim.

 

1 saat kadar sonra ise taburcu işlemlerini başlattık ve Güneş'in çıkışını yaptık. Bu sırada Çınar'ın babası Mehmet Beyde gelmişti. Hepsi beraber eve giderlerken, ben de kendi arabama bindim. Telefonumu kontrol ettim Aras'tan herhangi bir mesaj gelmiş mi diye fakat yoktu.

 

Aradım fakat açmadı. Çalıyordu telefonu ama cevap vermiyordu. Sadece çalıyordu işte. Birkaç dakika daha bekledikten sonra arabamı eve sürdüm.

 

Her zaman ki yere arabamı park ettikten sonra, kapıyı açıp arabadan indim ve apartmana girdim. Aras'ın motoru yoktu. Sabahta yoktu.

 

Tekrar aradım ama yine açmadı. Bu yüzden hiç kendi evime uğramadan direkt bir üst kata çıktım ve Aras'ın evinin önünde durdum. Önce kapıyı tıklattım sert bir şekilde. Bekledim fakat yine açan olmadı. Zile bastım ve yine bekledim.

 

Nerde bu?

 

Gittikçe daha çok endişeleniyordum.

 

Tekrar tekrar aradım. Açan olmadı. Başına bir şey gelme ihtimalindan korkuyordum ama yine de hemen kötü düşünmemek açısından bu ihtimali bir kenara itmeye çalışıyordum.

 

Çalan telefonumla beraber direkt ekrana çevirdim gözlerimi. Fakat Aras değildi.

 

Farklı bir numara arıyordu. Açtım ve kulağıma götürdüm.

 

"Alo?"

 

"İyi günler Başak Hanım ile mi görüşüyorum?" Bir kadın sesiydi.

 

"Evet, siz kimsiniz?" diye sordum.

 

"Aras Arslan'ın yakını mısınız?" diye sordu. Kan beynime sıçradı.

 

"E-evet. Siz kimsiniz hanımefendi?"

 

"Ben İstanbul Şehir Hastanesinden arıyorum. Aras Bey bir motor kazası geçirdi. Şu an hastanemizde..."

 

Devamını duyamamıştım.

 

Çünkü kaçtığım ihtimaller beni kovalıyordu. Şu an da yaşadığım acı bambaşkaydı...

 

 

 

~•°•°•°~

 

Sonra ki bölüm diyorum ve susma hakkımı kullanıyorum hdhdhdhhdh

​​​​​​Oylamayı unutmayın...

 

YouTube hesabım; @sadecesudeew

Loading...
0%