Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17. Bölüm - Kanayan Yaralar

@sadecelerden_s

Sağır olmak isterdim, o cümleleri duymamak için.

Sağır olmak isterdim, o kişinin Aras olduğunu duymamak için.

Sağır olmak isterdim, kaza yaptığını duymamak için...

 

"Alo? Başak Hanım, beni duyuyor musunuz?..."

 

Duymuyorum. Duymak istemiyorum. Telefon elimden kayıp gitmişti ve yerdeydi ama hâlâ duyuyordum. Lanet olsun ki duyuyordum.

 

Ellerim titriyordu. Bunun sebebi korkuydu. Kalbim sıkışıyordu. Bunun sebebi endişeydi. Gözlerimden sel misali akan yaşlar, çektiğim acının kanıtıydı.

 

Acı çekiyordum. Göğsümde tarif edilemez bir ağrı vardı ve bu ağrının sebebi korkuydu.

 

Onu kaybetmekten deli gibi korkuyordum.

 

Telefon kapanmıştı sanırım. Hiçbir şey algılayamıyordum. O cümleleri duyduktan sonra sağır oluvermiştim sanki.

 

Koca bir boşluktaydım. Kimse yoktu. Tek başıma, onu arıyor gibi...

 

Düşünme yetimin yerine gelmesiyle direkt telefonu yerden aldım ve bahsedilen hastaneye gitmek üzere ayaklandım. Koşarak evden çıkmak için dış kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda ise karşımda tek bir silüet vardı.

 

Galiba deliriyordum. Hayat bana koca bir oyun oynuyordu. Kendi hayatımın bir piyonuydum. Piyonu hareket ettiren ise bizzat kendi hayatımdı.

 

Karşımda duran kişi Aras'tan başkası değildi. Ya da ben tertemiz delirmiştim.

 

Delirmiştim. Karşımda sapasağlam duran bir adet hayali Aras vardı.

 

"Başak?"

 

Sesi bile çok gerçek gibiydi. Ama değildi işte. Kafayı yemiştim en sonunda.

 

"Başak iyi misin? Noldu sana?"

 

"H-hayır." Kekelemeye başlamıştım. Benim hastaneye gitmem gerekiyordu.

 

"Sen... Sen gerçek değilsin."

 

Kolumdan tuttu. Hissettim. Anında kolumu çekip bağırdım "Dokunma! Delirdim, delirdim, delirdim." diye sayıklıyordum. Kendimde değildim.

 

"Başak ne delirmesi? Kendine gel!" Biri sarsıyordu beni. Hayali insanlar bizi sarsamazdı değil mi?

 

"K-kaza, sen kaza geçirdin sen gerçek değilsin, çekil önümden."

 

En sonunda yükselen sesle bir anda susuverdim.

 

"BAŞAK! NE KAZASI SAÇMALAMA!"

 

Yeni yeni kendime gelirken düşünmeye başladım. Aras kaza geçirmemiş miydi?

 

"S-sen, beni aradılar. Kaza dediler, motor kazası sen-" derken bir anda beni kendine çekip sarılmasıyla sustum.

 

"Şşt, sakin ol. Burdayım ben bir şey olmadı." dedi. Ağlamam daha da şiddetlenirken benden ayrılmadan, ikimiz beraber içeri geçtik.

 

Biri bana oyun mu oynamıştı? Yoksa başka bir şey?

 

"Gel, elini yüzünü yıkayalım." dedi ve nazikçe kolumdan tutup beni lavaboya getirdi.

 

Ellerini ıslatıp, ıslanmış ellerini yüzüme sürdü. Gözlerimin altları, yanaklarım... Yüzümü bir miktar da olsa temizledi. Ellerimi tuttu ve kendi elleriyle beraber suyun altına tuttu.

 

Nazikçe ovalayıp yıkadıktan sonra havluyla ellerimi ve yüzümü kuruladı. Sonra da beraber salona geçtik

 

Hâlâ ellerim titriyordu. Şiddetli ağlamalarım ise yerini sessizce dökülen küçük yaşlara bırakmıştı.

 

Ben koltuğa otururken Aras ise önümde diz çöktü. Saçlarımı geriye doğru atıp yüzümün açılmasını sağladı ve ellerimi tuttu.

 

"Kim aradı seni güzelim? Niye böyle oldun sen?" diye sordu hoş bir sesle.

 

Titreyen sesimle beraber konuştum. "H-hastaneden aradı, bir kadın. S-sen k-kaza geçirmişsin. Sonrasını duymadım." dedim zar zor.

 

Titreyen ellerimi durdurmak istercesine daha çok sıktı ellerimi. Dudaklarını ellerime bastırdı birçok kez.

 

"Gözünden düşen yaş, beni mahvediyor. Kalbim sıkışıyor. Yapma." dedi. Alnını alnıma yasladı.

 

"Kim neden böyle bir şey dedi?" diye sordum.

 

Kalkıp yanıma oturdu. "Motorumu çaldılar. Telefonum ve kimliğimde üstündeydi. Büyük ihtimalle alıp giden kişi kaza geçirmiştir. Üstünden de benim kimliğim ve telefonum çıktığı için seni aramışlardır." dedi.

 

Duyduklarım gerçek miydi? Bunları bana şimdi mi söylüyordu?

 

Bir anda oturduğum yerden kalktım ve dolu gözlerimle ona baktım.

 

"Bana bunu şimdi mi söylüyorsun?" diye sordum.

 

O da kalktı ve "Başak gelmiştim zaten eve bu kadar merak edeceğin aklıma-" dedi fakat benim cümlelerimle lafı yarıda kesildi.

 

"Ne demek aklıma gelmedi ya? Kaç kere mesaj attım kaç kere aradım haberin var mı senin? Ölüyordum ya ben? Bana senin kaza geçirdiğini söylediklerinde ben ne kadar yalnız hissettim kendimi biliyor musun sen?"

 

"Özür dilerim Başak, çok özür dilerim."

 

"Dileme özür. Seni kapıda gördüğümde... Ben, ben delirdim sandım ya!"

 

En sonunda kısılan sesimle "Korktum Aras anla beni. Seni kaybetmekten korktum."

 

Onunda gözleri dolmuştu. Beni kendine çekti ve sarıldı. Bir yandan saçlarımı okşarken bir yandan da dudaklarını saçlarıma bastırdı.

 

"Çok özür dilerim. Allah benim belamı versin çok özür dilerim. Bir daha asla böyle bir şey yaşamayacaksın, söz veriyorum."

 

Sonra kendini geriye çekti ve yüzümü elleri arasına aldı. Baş parmağıyla yanağımı okşarken bir yandan da benimle konuşuyordu.

 

"Seni çok seviyorum. Öyle böyle değil. Ne yaptın bana Komiser?" diye sordu.

 

Bu dediğine az da olsa tebessüm edebildim. Başka bir durumun içinde olsaydık sırıtmadan duramazdım ama hâlâ yaşananların etkisi vardı üzerimde.

 

"Bir şey yapmadım." dedim masumca.

 

"Çok şey yaptın." dedi.

 

"Çok şeyden kastın ne?" diye sordum.

 

"Beni kendine aşık ettin. Daha ne olsun." dedi gülümseyerek. Ben de gülümsedim.

 

Bu sefer ben sardım kollarımı ona. Hiç ayrılmak istemezmiş gibi. Birkaç dakika durduk orda. Aras'ın cümlesiyle ayrıldık. "Yanımda kalmak ister misin bu gece?" diye sordu. "Eve gitsem daha iyi olcak." dedim ama bir yanımda kalmak istiyordu.

 

"Seni tek bırakmak istemiyorum. Aklım sen de kalır." dedi. En sonunda ben de ilk dediğimden vazgeçtim ve "Tamam olur." dedim.

 

"Gel, balkona geçelim. Hava alırsın biraz." dedi. Başımla onayladım ve beraber mutfağa, ordan da balkona geçtik. Ben tekli koltuktan birine geçtikten sonra Aras mutfağa kahve yapmaya gitti. Ben de açık olan balkon camından gelen havayla kendime gelmeye çalıştım.

 

Nefes alış verişlerim düzensizdi. Hep böyle olurdu. Gergin ve sıkıntılı zamanlarımda ya karnım ağrır ya da nefes alış verişlerim düzensizleşirdi. Ve kalbim olduğundan daha hızlı atardı.

 

Belki de çoğu kişide böyle oluyordu.

 

10 dakika kadar sonra Aras elinde bir kupayla geldi. Kupayı bana uzatıp karşımda ki tekli koltuğa geçti.

 

Kahvemden bir yudum aldıktan sonra elimde tutmaya devam ettim. Ellerime konsantre olduğumda ise hâlâ az da olsa titrediklerini farkettim.

 

Böyle zamanlarımda ellerim de titrerdi.

 

Bir anda elimin üstünde hissettiğim elin varlığıyla Aras'a döndüm. "Hâlâ titriyorsun." dedi. Gözleri endişeli bakıyordu.

 

"Geçer birazdan." dedim.

 

"Sikicem böyle işi, ben nasıl düşünemedim ya!?"

 

"Senin suçun değildi. Haber veremezdin bana. Telefonunda yoktu zaten." dedim. Çünkü şu an kendini suçluyordu. Ama bu suçluluk hissi ona zarar verirdi.

 

"Başkasından arardım ama bir şekilde haberin olurdu. Ama ben salak Aras, yine bir boku beceremedim." dedi ve ellerini saçına götürüp çekiştirdi.

 

Elimde ki kupayı kenara bıraktım ve uzanıp saçlarında ki ellerini tutup aşağı indirdim.

 

"Yapma! Senin suçun yoktu diyorum. B-ben abarttım işte." dedim fakat hâlâ tatmin olmamıştı.

 

"Ne abartması Başak? Ya... Ya ben seni öyle gördüğümde nasıl hissettim kendimi? Karşımda o kadar çaresizce duruyordun ki? Dokunmaya bile korktum sana." dedi. O anlar aklıma geldikçe daha çok sıkışıyordu kalbim.

 

"Bilemezdin Aras. Anlıyor musun beni bilemezdin. Tamam geçip gitti işte. Bir yanlış anlaşılmaydı sadece." dedim.

 

Hâlâ titremekte olan ellerimi kaldırdı ve bana gösterdi. "Gerçekten geçip gitti mi diyorsun?" diye sordu.

 

Geçip gitmemişti. Hiçbir zaman geçip gitmezdi.

 

Susmakla yetindim. Verecek bir cevap bulamadım çünkü.

 

Geriye çekildi ve koltuğa yaslandı. Ben de kupamı aldım ve içinde ki kahvemi küçük yudumlarla içmeye devam ettim. Bu sırada ise Aras bir sigara yakmıştı.

 

"Rahatsız olur musun?" diye sordu.

 

"İçme. Sana zararı var." dedim. Sigara içmeyi doğru bulmuyordum.

 

Ben bunu der demez küllükte söndürdü yakmış olduğu sigarasını. Burnundan çıkardığı o son dumanın havada kaybolup gitmesini izledim.

 

Aramızda koca bir sessizlik hakimdi. Bu beni daha çok geriyordu ama diyecek bir şeyim de yoktu şimdilik.

 

Bir anda kapının çalınmasıyla, kafamı kucağımda duran ellerimden kaldırdım.

 

"Mügeden yedek telefon istemiştim. Odur." dedi. Başımla onayladım ve bir şey demedim.

 

Kalkıp önce dudaklarını saçlarıma bastırdı ve sonra da kapıyı açmaya gitti.

 

Ben de o sırada, zihnimde tekrarlanıp duran anlarla baş başaydım. Neden bu kadar çok etkilenmiştim?

 

Ben böyle biri değildim. Bu kadar güçsüz değildim.

 

Güçsüz müydüm?

 

Hayır, değildim.

 

Geçen bir dakikanın ardından Aras geri geldi fakat arkasında Müge de vardı.

 

"Başak? Olanları duydum, nasılsın?" diye sordu Müge gelir gelmez.

 

"Daha iyiyim. Sağol." dedim gülümsemeye çalışarak.

 

"Aras... Telefonu koyuyorum." dedi elinde ki eski telefonu göstererek ve masanın üstüne koydu.

 

Arasta telefonu eline aldı ve direkt bir numara tuşlayıp kulağına götürdü. Kimi arıyordu ki?

 

"Güzelim, siz içeri geçin ben geliyorum." dedi bana yönelik. Ben de onayladım ve Mügeyle beraber salona geçtik.

 

Balkondan çıkarken tek bir ses duydum.

 

"Musa abi..."

 

Kimdi bilmiyordum ama büyük ihtimalle bir akrabası falandı. Aras'a dair nerdeyse hiçbir şey bilmiyordum.

 

Salona geldiğimiz de Mügeyle beraber yan yana oturduk. Bana döndü ve "İyi olduğuna eminsin değil mi? Baya bir kötü olmuşsun çünkü. O adamın da Allah belasını versin... Diyeceğim de, gerçi Allah belasını çoktan vermiş." dedi tek solukta.

 

Doğru, vermişti.

 

"Tanımadığın bir numara arıyor ve sana sevgilinin kaza geçirdiğini söylüyor Müge. Sen olsan ne tepki verirdin?" dedim. Dediğim şeyin son anda farkına vardım.

 

"Sevgilin?" diye sordu hafif sırıtarak.

 

Aferin Başak, böyle devam et!

 

"Ağzımdan kaçtı." dedim. Aslında doğru bir şey söylemiştim. Aras, benim sevgilimdi.

 

"Aras, bana anlattı aslında biliyorum da... Siz hangi ara bu kadar yakın oldunuz orası muamma?" dedi gülerek.

 

"Ben de bilmiyorum biliyor musun?" dedim.

 

"Aras'a güvenmesen bile bana güvenebilirsin. Aras'ı kaç yıldır tanıyorum. Gerçekten iyi birisi. Öyle ne bileyim, diğer erkekler gibi kötü alışkanlıkları olan birisi de değil. Güvenilir, dürüst. Benim için çok iyi bir dost, senin için de çok iyi bir sevgili." dedi tüm samimiyetiyle.

 

Mügeye bile çok çabuk ısınmıştı kanım. Ben gerçekten çok değişmiştim. Umarım bu değişim bana iyi gelirdi. Çünkü tam tersi olursa, yerle bir olurdum. Bir daha kimseye inancım falan kalmazdı.

 

"Öpüştünüz mü?" diye sordu pat diye. Gözlerim fal taşı gibi açılırken ona baktım. "Ne?" dercesine baktı.

 

"Böyle pat diye sorman normal mi?" diye sordum.

 

"Valla ben böyleyim hiç kusura bakma. Haa, ama istersen daha kibar halini sorabilirim." dedi gülerek.

 

Bu sefer daha farklı bir şekilde sordu.

 

"Dudakların dudaklarıyla buluştu mu?" diye sordu. Baya kibarmış.

 

Bu dediğine ilkte göz devirsem de, sonrasında kısaca cevap verdim. "Buluştu." dedim.

 

"İlk kim öptü?" diye sordu gözlerini kısarak. "Aras." dedim. Sorguya çekiliyordum resmen, işe bak.

 

"Karşılık verdin mi?" diye sordu fakat konuyu uzatmak istemediğim için "Tamam ya, fazla uzadı. Hadi yeter. Aras nerde ayrıca?" dedim.

 

"Babasıyla konuşuyordur." dedi bir anda.

 

Babası? Ama o...

 

"Babası derken?" diye sordum.

 

Dediğinin farkına yeni vardığında dediği şeyi düzeltti. "Pardon alışmışım. Manevi babası. Musa abi." dedi

 

Manevi babası mı varmış Aras'ın?

 

"Baba mı diyor ona?" diye sordum. Çünkü babasına olan bağlılığı gözler önündeydi ve başka birisine bu kadar kolay 'baba' diyeceğini pek düşünmüyordum.

 

"Yok. Demez. Benim ağzım öyle alıştı ama. Kendisi pek dememi istemese de." diyerek açıkladı.

 

Gerçekten de Aras hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Ama Müge uzun zamandır Aras'ı tanıyordu ve bence önden birkaç soru sorabilirdim ona.

 

"Bana biraz Aras'tan bahsetsene." dedim Mügeye. Müge de bana döndü.

 

"Siz hiçbir şey bilmiyorsunuz değil mi? Birbiriniz hakkında." diye sordu.

 

Kafamı hayır anlamında salladım. Sonra tamamıyla bana döndü. "Ben birkaç şey söylerim. Ama geri kalanını Aras'ın kendi rızasıyla anlatması daha uygun olur." dedi.

 

Tam o sırada Aras'ın gelmesiyle, konuşmamız yarım kaldı.

 

Gelip yanıma oturdu ve bana bakarak "İyisin değil mi?" diye sordu.

 

Tebessüm ederek "İyiyim. Merak etme." dedim.

 

"Neyse ben yavaştan kalkayım o zaman." dedi Müge ve ayaklandı.

 

"Biraz daha kalsaydın." dedi Aras ve ikimiz beraber ayağa kalkıp Mügeyle beraber dış kapıya ilerledik.

 

"Yok yok geç oldu zaten. Siz de biraz konuşursunuz hem." dedi ve bana bakarak göz kırptı. Tebessüm ettim. "Teşekkür ederim Müge." dedim.

 

"Ben bir şey yapmadım ama rica ederim yine de." dedi gülümseyerek.

 

"Yanımda olman bile yeterli. Gerçekten." dedim. Gülümsedi ve ardından ayakkabısını giyip son kez bize baktı.

 

"İyi geceler." dedi ve biz de Arasla beraber iyi geceler dedikten sonra Müge gitti ve ardından kapıyı kapattık.

 

İçeri geçtik ve az önce kalktığımız yere tekrar oturduk.

 

Kısa bir süre ikimizden de çıt çıkmadı. En sonunda konuşma ihtiyacı hissettim ve bir soru yönelttim Aras'a. "Sen kimi aradın az önce?"

 

Anında bana döndü. "Bir akrabam. Tam sayılmaz aslında ama. Boşver." dedi.

 

Tekrar konuştum fakat dediğim şey çok âni olduğu için şaşkın bir ifadeyle bana baktı. "Bana biraz kendinden bahsetsene." dedim.

 

"Nasıl yani?" diye sordu. "Yani, birbirimiz hakkında nerdeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Ne bileyim, bana kendinden bahset işte. Her şey olabilir." dedim.

 

Gözlerini kısarak boşluğa odaklandı ve düşünmeye başladı. Ne diyeceğini düşünüyordu büyük ihtimalle.

 

Geçen bir dakikanın ardından konuşmaya başladı.

 

"Doğma büyüme buralıyım. Hım... 28 yaşındayım. Motorcuyum zaten bunu biliyorsun. E daha ne söyleyeyim?" diye sordu en sonunda. Böyle deyince güldüm ve ben soru sormaya başladım.

 

"Tamam o zaman. Nelerden hoşlanırsın?"

 

"Bunun tekil hâlini sor." dediğinde duraksadım. "Ne?" diye sordum.

 

"Nelerden değil de neyden hoşlanırsın de mesela." dedi. Ne alakaydı ki?

 

Daha fazla sorgulamak yerine dediğini yaptım. "Neyden hoşlanırsın?" diye sordum. Vereceği cevap beni meraktan çatlatırken ağzından çıkan o cümle büyükçe gülümsememe sebep oldu.

 

"Senden. Başak Şahin'den."

 

Verdiği bu cevapla içimi büyük bir mutluluk ve bolca huzur kapladı. Aras benim huzurumdu.

 

"Peki, tamam bak ciddi anlamda soruyorum. Nelerden hoşlanırsın?" dedim tekrardan.

 

"Motorlardan. Motor sürmekten. Yarışlara katılmaktan. Siyah motorlardan..." derken lafını kestim.

 

"Motordan başka sevdiğin bir şey yok mu Aras?" dedim gülerek. O da benimle beraber güldüğünde cevapladı. "Tamam tamam. Renk olarak siyahı severim. Bu olur mu Komiser Hanım?" diye sordu.

 

"Olur, motorcu Bey." dedim gülerek.

 

"No.1' i de severim." dedi bir anda.

 

"No.1 ?" diye sordum. Neyi kastettiğini anlamamıştım.

 

"Müzik grubu varya. Onu. Genelde bir tek onun şarkılarını dinlerim. Kendimden bir parça buluyorum nedensizce." dedi.

 

Böyle bir cevap beklemediğim için şaşırmıştım. No.1 ben de dinlemiştim. Ama fazla sevmezdim aslında.

 

"Beklemiyordun sanırım." dedi gözlerini kısıp bana bakarak. Başımı salladım onaylarcasına. "Evet biraz öyle oldu." dedim.

 

"Sen ne tür dinlersin?" diye sordu. "Ben her tür dinlerim. Yeter ki ruhumu dinlendirsin." dedim.

 

Bazen dinleyecek vaktim bile olmasa da, nolursa olsun müziksiz hayat geçmiyordu. Ruhumu dinlendiren, bana huzur veren, rahatlatan nadir şeylerden biriydi müzik dinlemek.

 

"Doğum günün ne zaman?" diye sordum. Bunu sorduğum da bana bakarak kaşlarını çattı. Birkaç saniye gözleri gözlerimde sabit kaldı. Sonra yere çevirdi bakışlarını. Soruma cevap vermemişti

 

"Cevap vermeyecek misin?" diye sordum. Bakışlarını yerden ayırmadan"Boşver." dedi.

 

Çatılan kaşlarımla tamamen ona dönerek "Nasıl boşver? Neden söylemiyorsun ki?" diye sordum.

 

Sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. Biraz bekledikten sonra ise konuştu. "Kimseye doğum günümü söylemiyorum. Kutlanmasını istemediğim için." dedi.

 

Ama bu saçma değil miydi? Neden kutlanmasını istemezdi ki?

 

"Neden istemiyorsun?" diye sordum. Hâlâ yerle göz temasındaydı. Bir elimle çenesinden tutup yavaşça bana çevirdim kafasını ve bana bakmasını söyledim.

 

Çenesinden tuttuğum elimi kavrayıp öptü. Sonra ise ellerimize odaklandı. Yine sustu. En sonunda konuştu.

 

"Babam öldükten sonra bir daha hiç doğum günümü kutlamadım. İstemedim daha doğrusu. Bilmiyorum belki sana saçma gelebilir ama..." dedi fakat bunu derken gözleri bile dolmuştu.

 

Babasına olan sevgisine hayrandım.

 

"Saçmalama." dedim ve elini daha sıkı kavradım. "Eğer istiyorsan, yani için rahat edecekse anlatabilirsin. Her şeyini." dedim.

 

Gözlerini kapadı. Gözlerini kapattığında bile hayatı gözünün önünden geçiyor olabilirdi.

 

"9 yaşındaydım." diyerek başladı.

 

"Tarih 6 Ekim. Günü hatırlamıyorum. Yıl 2005." diyerek devam etti. Devamında ise durmaksızın konuştu

 

"Ben salonda resim yapıyordum. Yanımda da evin hizmetlilerinden Hanife abla vardı. Benimle beraber resim yapıyordu... Sonra kapı çaldı. Hanife abla da hızla kalkıp kapıyı açmaya gitti. Ben de babamın geldiğini sandığım için hızla ayaklandım.

 

Çizdiğim resmi de elime aldım ve beklemeye başladım. Yine babamla kendimi çizmiştim. Çokta güzel olmuştu. Babamın kapıdan içeriye girmesi ve beni görmesi kalmıştı sadece. Sonrasında ise koşarak ona sarılacak ve resmini göstercektim ona.

 

Birkaç dakika geçmesine rağmen kimse gelmedi içeri. Ben de merak edip kapıya gittim. 5-10 metre kadar arkalarındaydım... Tek bir cümle duydum. " derken duraksadı.

 

"Başınız sağolsun." dedi yutkunarak. Kendini zorluyordu karşımda. Ağlamamak için. Ama ben kendini tutmasını istemiyordum. İçinde ne varsa döküp atsın ve rahatlasın İstiyordum sadece. Ona iyi gelebilmek istiyordum.

 

"Kapıda polisler vardı. Yaşım küçüktü ama yaşıma göre zeki bir çocuktum. Bu cümlenin de ne anlama geldiğini elbet biliyordum... Bilmemeyi tercih ederdim." dedi. Sesi de titremeye başladığında elinin üstünü baş parmağımla okşadım. Ben burdayım dercesine.

 

"Kapıya gittim ve polislere döndüm. 'Kim ölmüş?' diye sordum. Hanife abla ise ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.

 

En önde ki polis, önümde diz çöktü ve ellerimden tutarak benimle konuştu. Adımı, yaşımı, ailemi sordu. Ben de cevapladım hepsini. Uslu bir çocuktum çünkü. Sorulan soruya cevap verirdim. Babamdan böyle öğrenmiştim.

 

En sonunda babamı sordum. Nerde olduğunu. Hanife abla ağlamaktan cevap veremiyordu. Polis ise sadece saçımı okşayıp alnımdan öpmekle yetindi.

 

Sonrasında, sonrasında dediğim birkaç saat sonra, herkes evdeydi. Bütün çalışanlar, korumalar, babamın sağ kolu vardı bir de, Hakan abi. Herkes vardı. Herkesin içinde bir tek babam yoktu.

 

En sonunda bana sakin sakin babamın vefat ettiğini söylediler. Ben ilk başta inanmadım. Küçük bir çocuğa nasıl inandırabilirsin bu gerçeği..."

 

Tekrar yutkundu. Artık bulanıklasan gözlerinden etrafı göremediğine emindim.

 

"Sebebini sormadım. Haykırdım, bağırdım, çağırdım. Babam beni bırakmaz dedim. Siz şaka yapıyorsunuz d-dedim."

 

Sonlara doğru kekelemeye başlamıştı.

 

"Çok yağmur yağdı. Fırtına koptu. Sanki gökyüzü benle ağlıyor gibiydi Ben o gece çok bağırdım çağırdım yalvardım babamın geri gelmesi için." dedi.

 

En sonunda bana döndü kızaran gözleriyle. Ve gözlerinin içine bakarak "Ama ne içimde ki o fırtına durdu, ne de babam geri geldi..." dedi. Ve iki gözünden de birer damla yaş düştü.

 

Ben de dolan gözlerimle beraber onu kendime çekip sarıldım. Hiç bırakmaz istemezmiş gibi. Güven verircesine. Ben bu adamdan nasıl vazgeçerdim? Vazgeçemezdim de zaten.

 

Karşımda küçüky aralı bir çocuk vardı. O 9 yaşında ki küçük Aras vardı. Ben onun küçük bedenine sarılıp, onunla beraber ağlıyordum. Onunla beraber o fırtınanın içinde kaybolmuştum belki de.

 

Bazı yaralar hiç geçmezdi. Kabuk bağlamazdı. İlk gün ki gibi acısını hissederdik. Ne kadar süre geçerse geçsin. Geçmiş hiçbir zaman geçmezdi. 1 yıl, 5 yıl ya da 10 yıl. Zaman, hiçbir şeyi geçirmezdi...

 

~•°•°•°~

Ağlarım...

 

​​​​​​Aras'ım , kurban olurum ya

 

​​​​​No.1' dinlemeyi ben de severim. Şarkıları gerçekten çok guzel. Ve bir sonra ki bölümden itibaren bölüm sonlarında No.1 şarkıları paylaşıcam. No.1 gerçekten Aras'a hitap ediyor çünkü. Bunu wattydeyken de yapıyordum.

 

(Ama size çok güzel bir şok yaşatmadım mı..... Önceki bölümün sonunda siz Aras'a ne olacağını düşünürken aslında Aras hicbir şeyden habersiz evine gidiyordu HDHDHHDHDHDHDHDH)

 

1 saat sonra yeni bölümü atarım

 

YouTube hesabım; @sadecesudeew

Loading...
0%