@sadecelerden_s
|
1 hafta sonra...
Tarık Deniz. Yaş 38. Dağlık bir alanda ölü bulundu. Bıçakla yaralama. Tek bölgeden.
Olay yeri inceleme ile beraber olay mahalline gelmiştik. Ve yarım saate yakındır inceleme yapıyorduk. Biz daha çok not alıyorduk ama. Detaylı inceleme onların işiydi çünkü.
Arasla o konuşmamızın ardından 1 hafta geçmisti. O akşam Aras, çok ağladı. Ama ağlamak bile bazen yetersiz kalıyordu. Yine de konuştuktan sonra kendini daha iyi hissetmişti.
O akşam onun evinde kalmıştım. İki gün sonrasında da. Ve dün akşam da. Şu bir hafta da çok şey konuşmuştuk. Birbirimiz hakkında.
Son bir haftam sorunsuzdu. Bugün gelen cinayet haberi, o bır haftanın kapanışı olmuştu.
Yine Bela'dan şüphe ettiğimiz bir vaka.
Şaşırdık mı? Hayır.
Artık bu durum daha da canımı sıkmaya başlıyordu. Ben ona dair herhangi bir iz bulamadıkça, bu huzursuzluk kat ve kat artmaya devam ediyordu.
Şu gizli numaradan ise çıt çıkmıyordu. Buna sevinsem mi yoksa üzülsem mi bilemiyordum.
1 saatin sonunda arabalara binip karakola geri döndük. Yine kurbanın kanına ait bir bıçak vardı. Her şey kurbana aitken katile dair tek bir şey bile bulamamak çok sinir bozucuydu.
Bir insanı öldürmekte nasıl bu kadar profesyonelleşir insan?
Aklım almıyordu artık.
Karakola döndüğümüzde saat geç olmuştu. Artık eve gitmem gerekiyordu. Tam arabaya binip kapıyı kapattığımda telefonum çaldı.
Arayan Aras'tı. Aramayı kabul edip telefonu kulağıma götürdüm.
"Efendim."
"Evde değil misin?" diye sordu.
"Yok ben yeni çıktım. Şimdi geliyorum." dedim.
"Tamam. Bekliyorum." dedi. Sonrasında telefonu kapattım. Kapattıktan hemen sonra tekrar çaldı telefonum. Ekranda yazan isim ise beklenmedik bir anda aradığı için beni şaşırtmıştı.
Gizli numara arıyordu. Kim bilir yine ne söyleyecekti bana. Biraz beklettikten sonra sakin bir şekilde telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Ne var?" diye tersledim.
"Uzun bir aradan sonra merhaba Komiser. Umarım çok özletmemişimdir kendimi." diyerek dalga geçti. Bari komik olsa.
"Ne istiyorsun yine?"
"Ben ne istediğimi en başından beridir belli ettiğimi düşünüyorum açıkçası. Senin de alanında uzman bir polis olarak bunu anlamış olman gerekirdi ama. Neyse." dedi.
"Uzatma. Ne istiyorsun ne zırvalayacaksın yine."
"Tarık Beyciğim vefat etmiş. Duyunca çok üzüldüm benim de çok sevdiğim bir arkadaşımdı. " dediğinde ise sesim yükseldi.
"Nerden tanıyorsun onu?" dedim.
"Dedim ya, çok sevdiğim bir arkadaşımdı diye. Kulaktan bir doktora mı-" derken lafını kestim.
"Saçmalamayı kes! Açık konuş benimle." dedim.
Sonra aklıma gelen şeyle duraksadım. Ya katil, bu adamsa? Neden olmasın ki? Belki de benimle bir oyun oynuyor?
Ama bir yandan da çok saçma geliyordu. Neden kendini ele veresin ki? Tabii, suçu başkasının üstüne atmıyorsa?
"Bela sen misin?" diye sordum bir anda. Ardından ise kahkahayı patlattı. Ben ne olduğunu anlamazken bitmek bilmeyen gülüşlerinin ardından zar zor konuştu.
"Komiser sen, sen gerçekten ciddi misin? Güldürme beni Allah aşkına yaa!"
"Neden bu işin peşini daha doğrusu benim peşimi bırakmıyorsun o zaman. Gerçekten amacın ne senin?" diye sordum.
Çok kısa bir süre sesi çıkmadı. Sonra ise boğuk sesiyle şunları söyledi.
"İntikam duygusunu bilir misin Komiser? Eğer bilmiyorsan, bunun üzerinde biraz düşün. Sonra yine konuşuruz."
Ve telefonu yüzüme kapattı.
İntikam duygusu? Bu adam neyin intikamını almaya çalışıyordu?
Bu kişi Bela'yı tanıyordu. Tanıyordu tanımasına ama... Kötü bir tanışmaları olmuştu belkide. Madem intikam istiyordu ve katilin bulunmasını istiyordu, o zaman neden bize direkt katilin kim olduğunu söylemiyordu?
Bunca oyun ne içindi?
Hayatım bir oyundu. Dedektifçilik. İpuçları veriyorlar sana ve gerçeğin peşine düşüyorsun.
Hayatım bir dedektif oyunu misali. Gerçekleri bulamazsam oyunu kaybederim.
Ve ben kaybetmeyi hiç sevmem.
Ama ne yapacağımı dahi bilemezken, ben bu oyunda nasıl ilerlerdim ki?
Tam Çınar'ı arayacakken karakolun kapısından çıktığını görünce kornaya bastım. Sesi duyunca arabanın olduğu tarafa baktı ve camdan beni gördü.
Elimle gelmesini işaret ettim ve o da adımlarını buraya çevirdi. Kapıyı açıp içeri girdi ve yan tarafa oturdu.
"Sen gitmedin mi hâlâ ya?" diye sordu. Ben de o sırada klimayı açıp sıcak havanın gelmesini bekledim.
"Yok. Bir şey oldu." dedim. Sonra da arabayı çalıştırıp karakolun önünden ayrıldım. Bir yandan da Çınar ile konuşuyordum
"Noldu?" diye sordu.
"Gizli numara aradı. " dedim
"Ee, Başak? Taksit taksit anlatma şunu." dedi. Ben de konuştuklarımızı tek tek anlattım.
"Ne intikamından bahsediyor bu?" diye sordu.
"Biliyormuş gibi bir halim mi var sence?" dedim.
Ofladı ve kafasını koltuğun başına yasladı. Kısa bir süre cevap vermedi.
Sonra "Ne yapcaksın peki?" diye sordu. "Yapacak bir şeyim yok. İlla ki yine arayacak. Artık ne konuşursa." dedim.
"Yine bizi saçma sapan yerlere götürtmesin de." dedi. Bu dediğine güldüm.
"Güneş nasıl?" diye sordum konuyu değiştirmek için.
"İyi ya. Bir şeyi yok şu anlık. Ama sana küsmüş." dedi bana bakarak.
"O niyeymiş?" diye sordum gülerek.
"Hiç onu görmeye gelmiyormuşsun." dedi o da aynı şekilde gülerek.
"Madem öyle abisi, yarın akşam bıcırığımı da alıp bana geliyorsunuz." dedim.
"Cips?"
"Tabikii."
"Tamam o zaman. Cips varsa ben de varım. Hele Güneş'ten bahsetmiyorum bile." dedi.
Beraber güldük ve konuşmamız burda son bulmak zorunda kaldı. Çünkü Çınar'ın evine gelmiştik bile.
"İyi geceler. " dedi arabadan inerken.
"Sana da." dedim.
Kapıyı kapatmadan önce kafasını içeri uzatıp "Cipsimi unutma!" dedi
"Tamam tamam. Hadi git." dedim gülerek. En sonunda o da kapıyı kapattı ve evine doğru ilerledi. Ben de geldiğim yola geri döndüm ve eve doğru sürdüm.
Arabamı her zaman ki yerine park ettikten sonra eve çıktım. Üzerimi değiştirdikten sonra yukarı çıktım ve kapıyı çaldım. Kapıyı açan Aras'ı görür görmez gülümsedim.
"Nerde kaldın güzelim?" dedi. Bir yandan ayağıma geçirdiğim ayakkabılarımı çıkartırken bir yandan da ona bakarak sorusunu cevapladım.
"Çınar'ı evine bırakmıştım. O yüzden geciktim." dedim. Bir de şu katili tanıdığını düşündüğüm gizli numara aradı beni. Ama onu bilmesen de olur.
Direkt mutfağa geçtim ve buzdolabındakilere baktım. Çok acıkmıştım ve tek ümidim evde herhangi bir yemek bulunmasıydı. Aksi takdirde açlıktan bayılabilirdim.
"Birileri acıkmış sanırım." Aras kapının pervazına omzunu yaslamış gülerek bana bakıyordu.
"Sakın bana evde yemek yok deme." dedim işaret parmağımı ona doğru sallayarak.
Ardından kapı zilinin çalmasıyla kim geldi dercesine Aras'a bir bakış attım.
"E aç değil miydin? Yemek geldi işte." dedi. Acilen kendisine yemek yapmayı öğretmem gerekiyordu.
Sonra kapıyı açmaya gitti. Kısa bir süre sonra elinde poşetle geldi. Poşeti masaya koyar koymaz gidip içindekine baktım.
Dürüm sipariş etmişti.
Onunla ikinci dürüm yiyişimiz olacaktı. İlkini buraya taşındığı gün yemiştik.
Yine de ona yemek yapmayı öğretmem şarttı.
"Sana yemek yapmayı öğreteceğim." dedim. Kaşlarını çatarak bana baktı ve "Ben asla yemek yapamam." dedi.
"Öğrenirsen yaparsın." dedim.
"Beceremem ben. Boşuna uğraşma. İlk dakikasında pişman olursun." dedi.
Fazla abartıyordu.
"Asıl sen daha önce öğrenmeyi denemediğin için pişman olmalısın. Ama maalesef ki o duygudan sen de bir gram dahi göremiyorum." dedim gülerek.
Bir yandan da ikimize bardak çıkarıyordu. Aklıma az önce dolapta gördüğüm Cola gelince, gidip onu aldım ve masaya koydum.
Aras'ın çıkardığı bardaklara Cola'yı doldurduktan sonra beraber masaya oturduk.
Dürümlerimizi yerken hiçbir şey konuşmadık. Normalde böyle olmazdı ama bir şey düşünüyor gibi duruyordu Aras.
"Çınarla ne zamandır tanışıyorsunuz?" diye sordu bir anda.
Hiç beklemediğim bir soruydu ama direkt verdim cevabımı. "2 sene oldu." dedim.
"Baya yakınsınız da... O yüzden sordum." dedi.
Kıskanmış mıydı?
"Sen beni mi kıskandın?" diye sordum.
Aniden gözlerini bana dikti ve inkar etti. "Hayır ya. Ne alakası var? Merak ettim işte." dedi.
İmalı bir şekilde bakmaya devam ettiğimde ise "Belki, biraz..." dedi.
"Şu birazı açsana sen."
"Ya sürekli berabersiniz işte. İş olsun veya başka bir yer olsun. Derneğe sorguya geldiğiniz de de baya yakındınız. Ne diyim yani?" dedi.
Ben ise hâlâ gülmeye devam ediyordum. En sonunda ister istemez o da gülerek "Gülme Başak!" dedi.
Dediğine zıt bir şekilde daha çok güldüm hatta kahkaha attım. O ise bana bakmaya devam ediyordu.
En sonunda gülmeyi kesip ona döndüm. "Çınar... Benim en zor zamanlarımda yanımda olan kişi. Onun yeri ben de gerçekten çok başka." dedim. Her bir ayrıntısı doğruydu dediklerimin.
Konudan bağımsız olarak "O zor zamanlarında ben de yanında olmayı çok isterdim." dedi.
Tebessüm ettim. Bunu düşünüp dert edinmesi bile benim içimde ayrı bir mutluluğa sebepti.
Dürümlerimiz bitene kadar hiç konuşmadık. Sonrasında ise masayı temizleyip salona geçtik. Yarım saat kadar sonra ise eve gitmek için ayaklandım. Çünkü aşırı uykum vardı. Üstelik evi de temizlemem gerekiyordu. Aras'ın da ayrıyaten bir yere gitmesi gerektiği için kalmam üzerine ısrar etmemişti.
Kapıda ayakkabılarımı giydikten sonra Aras'a döndüm ve bir anda aklıma gelen şeyi söyledim. "Bu arada... Yarın akşam Çınar gelecek bana. O yüzden beni unut." dedim alaylı bir şekilde.
"Bana da Müge gelecekti zaten. Sıkıntı yok." dedi.
Başımla onayladım. Önceden Aras ile Mügenin arasında ki ilişkiyi çok sorgulardım fakat ikisini tamamıyla tanıdıktan sonra artık bunu düşünmeyi bırakmıştım.
Çünkü Aras ile Müge, aslında birnevi Çınar ile bendim.
Ayakkabılarımı giyip doğrulunca bana doğru yaklaştı saçlarımdan öptü. "İyi geceler güzelim."
"İyi geceler." dedim gülümseyerek. Merdivenleri inerken arkama baktığımda o da benim gitmemi bekliyordu. Daha fazla kapıda beklemesin diye hemen indim merdivenleri. Kapı kapanma sesini duyduğumda ben de kendi kapımı açarak içeri girdim.
Evi temizlemem gerekiyordu güya ama çok yorgun hissediyordum kendimi. Bu yüzden direkt uyumayı planlıyordum. Zaten yarın izin günümdü. Rahat rahat yapardım işimi.
Yatmadan önce sabaha kalmasın diye gidip çöpü aldım ve aşağıya gidip çöpü konteynere atmak için dış kapıya yöneldim.
Dışarı çıktığımda soğuk havanın bir anda bedenime uğramasıyla bir titreme geldi. Hemen gidip çöpü attım ve kollarımı vücuduma sararak geri döndüm.
Konteyner binanın arka tarafında kalıyordu. Sürekli arkaya gidip gelmek canımı sıkıyordu. Binanın ön tarafına koysanız şunu nolur sanki...
Geri dönerken siyahlar içinde birini görmemle olduğum yerde kaldım. Binanın yan tarafında ve duvarın hemen köşesindeydim. Gizlice kafamı uzatarak adamın kim olduğunu anlamaya çalıştım.
Bu Aras'tı. Çünkü onun motoruna biniyordu adam. Yani Aras.
"Sen nereye gideceksin?"
"Kısa bir işim var. Önemli bir şey değil, boşver."
"Peki."
Konuşmalar zihnimde yankılandı. Önemli değil demişti şu işi için. Siyahlara bürünmüştü ve kapüşonu yüzünden yüzü de tam görünmüyordu. Normalde de zaten siyah girinen birisidir Aras ama bu şekilde daha bir tuhaf duruyordu.
Geçenlerde de böyle birisini görmüştüm hatta. O da Aras olabilir miydi?
Bunu ona sonra soracağımı aklıma kazıyarak apartmana geri girdim. Eve girer girmez evde ki sıcaklığın bedenimi ısıtmasını bekledim. Sonra ise direkt odama gittim ve yatağıma uzandım.
Düşündüm.
Melek'i, Bela'yı, Aras'ı düşündüm.
Düşünmek bir halta yaramıyordu. Daha çok bulandırıyordu zihni.
~•°•°•°~ Kalan iki ya da üç bölümü de gece 12den sonra atacagimm
YouTube hesabım; @sadecesudeew |
0% |