@sadecelerden_s
|
Bütün o konuşmalar zihnimde dönüp dolaşıyordu. Hissettiğim acı tarif edilemezdi. Üzgün değildim. Öfkeliydim. İçimde kin vardı. Başka birşey değil.
Peki bu duyguları kime karşı hissediyordum. Bunu Melek'e yapan o câniye mi bu kadar öfkeliydim yoksa bütün öfkem sinirim kendime miydi o ölen kızın Melek olduğunu anlayamadığım için. Anlayabilirdim. Ta ilk o cümleleri bana kurdukların da diyebilirdim,o kız benim kuzenim olabilir diye. Onun o kamp alanına gideceğini,biliyordum. Ona o bilekliği ben almıştım ,biliyordum. Neden? Neden anlamadım? Neden!?
Bir kamp alanında ölü kız bulundu dediler. Melek'te oraya gitmişti.
Üstünde M harfi olan bir bileklik bulundu dediler. Melek'inde öyle bir bilekliği vardı.
20'li yaşlarda bir kız dediler. Melek daha 22 yaşındaydı. Küçük değil miydi? Çok küçüktü... Değil miydi? Ne istediler ondan?
Melek,Melek,Melek... İsmi gibi Melek olmuştu.
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Emine Teyze ise telefon da benden bir cevap bekliyordu.
"Kızım birşey söyle duyuyor musun?"
"E-emine Teyze ben şimdi senin yanına geliyorum evdesin değil mi?" dedim sesimin titremesine karşı koymaya çalışarak.
"Kızım buraya gelme bana Melek'imi bul nolursun kızım."
"Böyle telefon da konuşamayız Emine Teyze sen bir sakinleş ama benim ilk önce bir işim var sen sakın evden bir yere ayrılma tamam mı?"
"Peki kızım tamam."
Öncelikli işim morga gitmekti. O ölen kızın Melek olup olmadığını kontrol etmem gerekiyordu.
İçimde bir umut vardı,o kızın Melek olmadığına dair,
İçimde bir korku vardı,tam aksine o kızın Melek olduğuna dair...
En nihayetinde morga geldiğim de Mahir Bey ile beraber kızın bulunduğu yere girdik. Yanımız da bir görevli, kızı konulduğu yerden çıkartıyordu. Üstünde beyaz bir çarşaf vardı.
Morga ilk geldiğimiz de Mahir Bey'e durumdan kısaca bahsetmiştim. Bunu yapmak benim için o kadar zordu ki. Birazdan ya tanımadığım herhangi bir kızın ölü bedeniyle karşılaşacaktım ya da kuzenimin,Melek'imin ölü bedenini görerek gerçeklerle yüzleşecektim.
Dakikalar sonra nihayet kendimi herşeye hazırladığım da yavaşça çarşafı kızın üstünden çektim. Ve yüzünü gördüm.
Üşüyordum ama beni üşüten morgun soğukluğu değil gerçeklerin dondurucu soğukluğuydu.
Olmamalıydı. O küçük kızın sonu böyle olmamalıydı. Hayalleri vardı onun. Onlarca hayal çöp olup gitmişti. Bir katilin acımasızlığı yüzünden...
Gözümde yaşlar akmak için hazırolda bekliyordu adeta. Ama hayır,ağlamayacaktım. Ben ağlamayı bırakalı yıllar olmuştu. Ne olursa olsun ağlamak yasaktı, güçlü ve dik durmak ise zorunlu...
Orda diz çöktüm. Ne yapabilirdim ki? Bütün herşeyi içimde yaşıyordum o an. Bütün duygular içimde savaş alanı yaratmıştı. Dışa vurduğum tek şey ise bedenimin gücü kalmadığı için kendini serbest bırakmış olması ve dizlerimin üstüne çökmüş olmamdı.Sustum,sustum ve sustum. Konuşacak halim yoktu. Ta ki Mahir Bey'in bana seslenmesine kadar...
"Başak o mu? Bu kız senin kuzenin mi?"
Zar zor da olsa konuştum. "Evet. Kuzenim." Hayır. Her şeyim...
"Başınız sağolsun kızım. Başka birşey ne diyebilirim bilmiyorum. Ama sen hiç merak etme o katili er ya da geç bulacağız. O bir suçlu. Demir parmaklıkların arkasına girene dek uğraşacağız, çabalayacağız. Merak etme."
O an kendime bir söz verdim. Gerekirse gece gündüz çalışacaktım. Katile ait bir delil bulabilmek için.
Ben Başak Şahin ve sözüm söz. O katili bulacağım...
Bir sorun daha vardı. Emine Teyze...
Nasıl söyleyecektim ona. Kahrolur,kabullenemez. Ben bile bu haldeysem kim bilir o nasıl bir hale bürünecek? Sadece o mu? Melek'in bütün yakınları,bütün tanıdıkları.
"Amirim,benim Melek'in yakınlarına," iç çektim"hatta en önemlisi annesine bu haberi vermem gerek. Bugün karakola gelmesem olur mu?"
"Olur,olur. Hatta sana 1 hafta izin veriyorum. Bu kolay bir süreç değil. Ben de yakın zaman da kardeşimi kaybettim biliyorsun. Zor bir süreç bu." gözleri doldu istemsizce Mahir Bey'in. O da en yakınını kaybetmişti. Beni anlıyordu haliyle.
"Çok sağolun."dedim ve ordan ayrıldım. Yine gözlerim doldu. Yine bir damla gözyaşı bile dökmedim. Dayandım. Her zaman ki gibi...
Dışarıya çıktım. Binemedim arabaya,gidemedim Emine Teyze'nin yanına. Nasıl diyecektim ona? Hala aklımda binbir türlü soru işareti vardı. Ve ben hiçbirine bir cevap bulamıyordum.
Banka oturdum. Aslında oturduğumu bile birkaç dakika sonra farkettim. Biri bana seslendiğin de...
"Pardon?" dedi başında kask olan bir adam. Yüzünü göremiyordum. Sadece sesini işitiyordum.
"Buralarda benzin istasyonu var mı acaba? Yeniyim de burda,çevreyi pek bilmiyorum."
"İlerde sağdan sapınca anayola çıkıyorsunuz. Sonra yine sağa dönünce az ilerde bir benzin istasyonu var." diyerek tarif ettim.
"Tamam teşekkürler." dedi cevap vermedim.
"Yanlış anlamazsanız eğer biraz kötü görünüyorsunuz. İyi misiniz?" Ağzımı açmak dahi istemedim. Dilim kopsun ama bunu dile getirmeyeyim istedim. "Bir yakınımı kaybettim de." Ben neden bunu söylüyordum ki. Adamı tanımıyordum, yüzünü bile göremiyordum.
"Başınız sağolsun. Neyse ben sizi fazla bunalttım. Kusura bakmayın. Sağolun tekrardan."
"Yok bunaltmadınız. Sadece... Neyse görüşürüz." Görüşürüz? Sanki görüşecekmişiz gibi. Aklıma mukayyet olamıyordum.
Az ilerde ki motora bindi ve uzaklaştı. Demek motorcuydu. Gerçi zaten kask takıyordu belliydi motor kullandığı ama R6 kullanacağını da düşünmüyordum açıkçası. Her zaman motorlara karşı ayrı bir ilgim olmuştu.Ama yine de sürmek pek tercihim değildi. Ben beyaz BMW'm ile mutluydum.
En nihayetinde oturduğum banktan kalkmıştım. Artık Emine Teyze'nin de gerçekleri iyi ya da kötü bir şekilde öğrenmesi gerekiyordu. Arabaya bindim ve yola çıktım. Fakat benzinin azalmış olması benzin istasyonuna uğrayıp ordan Emine Teyze' nin evine gitmeme sebep olacaktı.
Geldiğim benzin istasyonunun az önce ki motorcuya tarif ettiğim benzin istasyonu olduğunu farkettim. Yanlış anlaşılmak istemiyordum. Gerçi burası benim her zaman gidip geldiğim yer.
Benzinin parasını ödemeden önce kendime bir su almak için markete girdim. Kasa da parayı ödedikten sonra arabaya geri yöneldim. Tam kapıyı açarken onu gördüm. Motorcuyu. Arada ki tek fark yüzü apaçık ortadaydı. Kaskını çıkarmış elinde tutuyordu. Ve birisiyle tartışıyordu. Biraz daha yaklaştım onlara ve en sonunda aralarında geçen konuşmaları duymaya başladım.
"Kardeşim bak ben yabancıyım buralara şu an yanımda yeterli miktar yok ben vereyim sana numaramı elime para geçtiginde vereceğim ya valla."
"Nerden bileceğim belki beni kandırıyorsun? Yok olmaz bak buranın müdürünü çağırmak zorunda kalacağım eğer parayı vermezsen."
"Ya anlamıyor musun ? Param yok. 100 liram eksik,başka param yok şu an cebimde. Söz daha sonra vereceğim gerekirse evine gelirim ya!"
"Yok böyle olmaz polis çağırıyorum be-" derken hemen araya girdim.
"Beyefendi!"
İkisi de yüzünü bana döndüğünde konuşmaya devam ettim.
"Az önce konuşmalarınıza şahit oldum. Galiba ödenmesi gereken bir para var. "
"Pardon da siz kimsiniz niye karışıyorsunuz?" dedi adam. Komik...
İşte polis olmanın en güzel yanlarından biri. Bir kart göstermen herşeyi etkiliyor. Üstümde ki ceketimin iç cebinden polis kartımı çıkarıp adama gösterdim.
"Komiser Başak Şahin. Yeterlidir diye düşünüyorum." Ben böyle deyince karşımda ki motorcu da hafiften sırıttı. Galiba adamı şaşkına uğratmam komiğine gitmişti.
"Pardon komiser hanım. Kusura bakmayın."
"Önemli değil." Aslında önemliydi ama vaktim yoktu.
"Neyse asıl şu sizin meseleye gelelim. Ben şimdi size numaramı vereceğim. Eğer bu adam size parayı ödemezse hemen beni arıyorsunuz." dedim adama. Ve sıra motorcuya geldi.
"Aynı şekilde sizin de parayı verdiğiniz den emin olmak için sizin de numaranızı istemek durumundayım."
"Tamam benim için sıkıntı yok." dedi motorcu. Ona nedense motorcu diye hitap ediyordum. Aklıma başka bir isim gelmiyordu.
İkisinin de sırayla numarasını aldıktan sonra adam işinin başına döndü. Ben tam arabama yöneldiğim de ise motorcu bana seslendi.
"Başak Hanım." bana ismimle hitap etmişti. Sonrasında ise hemen bir düzeltme yaptı.
"Pardon komiser Başak Hanım. Çok sağolun beni büyük bir dertten kurtardınız."
"Önemli değil. Her zaman yaptığım birşey. İnsanlara yardımcı olmak yani." dedim.
Sonra ona baktım. Yüzüne... Siyah saçları vardı. Gözleri de aynı şekilde siyahtı. Yüzü güzeldi. Buna niye takıldığımı bilmiyordum.
"Tekrardan çok teşekkür ederim. Bu arada Aras ben. Aras Arslan." dedi ve elini uzattı.
Aras...Güzel isim.
Ben de elimi uzattım ve elini tuttum.
"Memnun oldum." dedim.
"Neyse ben sizi daha fazla meşgul etmeyeyim. En geç yarın öderim parayı. Siz ararsınız zaten beni." dedi.
"Tamamdır. Görüşürüz." Bu sefer içten bir şekilde görüşürüz dedim çünkü tekrar görüşecekmişiz gibime geliyordu.
Ve en sonunda yine aklıma gelen kötü gerçeklerle baş başa kaldım. Artık oyalanmamalı ve Emine Teyze 'ye gidip herşeyi anlatmalıydım.
Gerçekler kimi zaman can yakardı ama zamanla alışırdınız veya alışmak zorunda kalırdınız o gerçeklere. Ne kadar zor olsa da...
~•°•°•°~ Merhaba sevgili okuyucular, Bölüm nasıldı sizce? Aras hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum..
YouTube hesabım; @sadecesudeew |
0% |