Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22. Bölüm - Mektup

@sadecelerden_s

Aras'ın ısrarları üzerine arabadan inip tekrar derneğe dönmüştük. Yarış bittikten sonra herkes dağıldığı için tek tük birkaç kişi dışında kimse yoktu. Onlar da zaten yavaş yavaş giderlerdi. Bu yüzden burası bize kalacaktı.

 

Saat 10'da kapanacaktı. Fazla burda kalmayacaktık çünkü bir yere daha gidecektik fakat nereye gideceğimi bilmiyordum. Aras sağolsun söylememişti.

 

Normal yarış alanı gibi fakat daha küçük bir alana geldiğimizde durduk. Burası dediğine göre eğitim alanıydı. Burda sürecektim motoru.

 

Hâlâ istemiyordum ama içten içe de bu saçma korkumla yüzleşmek istiyordum.

 

Aras beni burda tek bırakıp garajda ki motorlardan birini almaya gitti. Ben de o sırada etrafa bakındım biraz.

 

Geri geldiğinde motoru alanın başlangıç çizgisine kadar getirdi ve orda bıraktı. Sonra beni çağırdı yanına. Sakin adımlarla gittim yanına ve motora baktım.

 

"Ee, motoru incelemen bittiyse artık sürmeye hazır mısın?" dedi Aras bana bakarak.

 

"Değilim." dedim doğruyu söyleyerek.

 

"Tek başına sürmeyeceksin. Ben de bineceğim arkana. Sen alıştıktan sonra da ben ineceğim ve sen tek başına sürmeyi deneyeceksin. Anlaştık mı?" dedi yanağımdan makas alarak.

 

"Anlaştık." dedim.

 

"Hadi gel." dedi ve elimden tutarak motorun tam önünde durdurdu beni.

 

Motorun üstüne bindim ve peşimden Arasta bindi. Kendisi çalıştırdı ve birkaç dakika bekledik.

 

"Hazırsan başla."

 

İki elimle sıkıca sağ ve sol koldan tuttum. Arasta motorun hızını ayarlamamda yardımcı oluyordu. Böyle böyle yavaşça ilerledik asfalt yolda. Geçen birkaç dakikanın ardından şunun farkına varmıştım bile.

 

O kadar da korkutucu veya zor değildi.

 

Anlık gelen özgüven patlamasıyla Aras'a inmesini söyledim. Emin olup olmadığımı teyit ettikten sonra kenara çektim motoru ve o indi.

 

Şu an ise tek başıma sürüyordum bu motoru. Yüzüme çarpan hava bana çok huzurlu hissettiriyordu.

 

Bir 10 dakika kadar sonra motordan indim ve Aras'ın yanına geldim. Koşarak kollarına atladım ve sarıldım. Sıkıca beni kendine çekti ve sarıldı o da.

 

"Teşekkür ederim." dedim.

 

"Teşekkür etmen için yapmadım güzelim. Ama rica ederim." dedim gülümseyerek.

 

Artık motora binmekten -daha doğrusu sürmekten- korkmuyordum. Hatta en kısa zamanda bunu tekrarlamak bile istiyordum.

 

Beraber dernekten çıkıp arabama yöneldik. Ben tam şoför koltuğunun kapısını açarken Aras elimden tutup durdurdu.

 

Noldu dercesine bir bakış attım ona. "Unuttun mu? Seni bir yere götürecektim." dedi.

 

Doğru unutmuştum. Yolu da bilmediğime göre arabayı o kullanacaktı.

 

Bu sefer arabanın önünden dolaşarak diğer tarafa geçtim ve şoför koltuğunun yanında ki koltuğa oturdum. Ben kemerimi taktıktan sonra Aras arabayı çalıştırdı. Sonra da yola çıktık.

 

"Ee nereye gidiyoruz, söylemeyecek misin?" diye sordum ona dönerek.

 

"Boşuna uğraşma. Gidince görürsün. Yakın zaten." dedi. Fakat sesinde bir durgunluk vardı.

 

Direksiyonu tutan elini tuttum. "İyi misin sen?" diye sordum.

 

"İyiyim." dedi sadece.

 

Sonrasında daha konuşmadık. Arabadan inene kadar tabii.

 

Geldiğimiz yer ise...

 

Mezarlık?

 

"Aras? Buraya neden geldik?" diye sordum.

 

"Korkma. Seni biriyle tanıştıracağım sadece." dedi tebessüm ederek.

 

Ve sanırım tahmin ettiğim kişiden bahsediyordu.

 

Babası...

 

Kahraman Arslan.

 

Elimden tuttu ve beraber mezarlığa girdik.

 

Burda kim bilir ne gözyaşları dökülmüştü, ne feryatlar edilmişti...

 

Ama hiçbirinin cevabı alınamamıştı. Çünkü uğruna haykırdıkları ve gözyaşı döktükleri kişi çoktan toprağın altına girmişti bile.

 

O günü düşündüm. Kafamda kurdum. Aras'ın babasının defnedildiği günü.

 

Çok ağlamış mıydı?

 

Ne kadar ağlamıştı?

 

Baba n'olursun gitme diye bağırmış mıydı?

 

Peki ilk öğrendiğinde?

 

Nasıl bir tepki vermişti?

 

O halini görmek istemezdim. Asla istemezdim çünkü onu böyle görmeye içim el vermezdi.

 

Bir mezarın önünde durduğumuz da mezar taşında yazan yazıya baktım.

 

Kahraman Arslan.

 

Elimi bırakıp mezara doğru yaklaştı Aras. Toprakta çıkan yabani otları tek tek koparıp yere attı.

 

"Ben geldim baba..." dedi. Üç kelime, binlerce duyguydu şimdi...

 

"Tek gelmedim ama, birini getirdim." dedi ve bana baktı. Göz göze geldiğimizde gülümsedim.

 

"Bak bu Başak. Hani ben küçükken diyordum ya sana sürekli. Kestane saçlı, beyaz tenli bir kızla evleneceğim büyüyünce diye..." dedi güldü.

 

"O kızı buldum. Evlenme kısmı hariç tabii, şimdilik." dedi.

 

Kestane saçlı, beyaz tenli.

 

Beni bulmuştu. Gerçekten de beni bulmuştu.

 

Gözlerim hafif dolmaya başlarken Aras'ın mezar taşına oturduğunu gördüm.

 

"Şimdi hayatta olsaydın... Çok severdin onu. Kendi kızın yerine koyardın." Daha fazla şey söylemek istiyor gibiydi ama ağlamamak için sıkıyordu kendini.

 

Aradan ne kadar süre geçerse geçsin, kaybettiğiniz ve toprağın altına gömdüğünüz o kişinin yasını hâlâ tutmaya devam edersiniz. Hele ki o kişi, hayatınızda ki en değerli insan ise.

 

Aras'ın küçükken en değer verdiği kişi babasıydı. Annesi...

 

Anlattığına göre onları küçükken terk edip gitmiş. Çok aramışlar, çok araştırmışlar ama ona ait tek bir iz bile bulamamışlar.

 

Ben annemi hatırlamıyorum ama babamın onu çok sevdiğini biliyordum, her şeye rağmen. Bu yüzden babam gibi ona karşı hâlâ sevgi duygusunu hissetmeye çalışıyordum, demişti bir keresinde Aras.

 

Kısacası babası, Aras'ın bu hayatta ki tek dayanağıydı. Aynı şekilde babasının da tek dayanağı tek oğlu Aras'tı.

 

Aras küçük yaşta o sığındığı tek dalını da kaybetmiş ve yetim kalmıştı. O günden sonra annesine karşı öfke duymaya başlamıştı.

 

"Gözünüz arkada kalmasın..." dedim. O an Aras bana baktı dolu gözleriyle.

 

"Oğlunuz benimle güvende." dedim.

 

Sonra ben de Aras gibi mezar taşının üstüne oturdum ve kollarımı ona dolayıp sıkıca sarıldım.

 

"Ağla." dedim. "Tutma içinde, sıkma kendini. Bırak aksın o yaşlar..."

 

Bunu dedikten sonra boynumda hissettiğim ıslaklıkla, gözyaşlarının boynuma aktığını anladım. Küçük bir hıçkırık çıktı dudaklarından.

 

Ağlama dedim içimden. İçimde fırtınalar kopuyor, ağlama...

 

Birkaç dakika orda kaldık. Sonrasında kollarımı geriye çektim ve yüzüne baktım. Başını aşağı eğmişti.

 

İlk defa onu bu kadar çaresiz görüyordum.

 

İlk defa onu bu kadar güçsüz görüyordum.

 

İlk defa onu bu kadar acı çekerken görüyordum.

 

Onun çektiği acı, benim canımı kat ve kat daha fazla yakıyordu.

 

"Gidelim mi?" diye sordum. Eliyle gözyaşlarını sildi ve ayağa kalktı. Arkasını dönüp son bir kez babasına baktı. Sonra elimden tuttu ve beraber ordan ayrılıp arabaya bindik.

 

Bu halde araba sürmesini istemiyordum. O yüzden şoför koltuğuna direkt ben geçtim. O da hiç ses etmeden yan tarafa geçti. Birkaç dakika arabanın ısınmasını bekledikten sonra gaza bastım ve yola çıktık.

 

Yol boyunca hiç sesi çıkmadı. Sadece camdan dışarıyı izledi. Ama artık ağlamıyordu da.

 

Her mezarlığa babasını görmeye gittiğinde böyle oluyorsa, öldüğü gün ilk bu haberi aldığında nasıl olduğunu düşünmek dahi istemiyordum.

 

Nihayet eve vardığımızda arabayı her zaman ki yerine park ettim ve kapıyı açıp arabadan indim. Benle beraber Aras'ta arabadan indi ve beraber yine aynı sessizlik ile apartmana girdik.

 

Benim evimin olduğu kata geldiğimizde durdum ve Aras'a baktım.

 

"İyi misin?" diye sordum.

 

Gülümsedi ve beni kendine çekip sarıldı. "Sen yanımda olduğun sürece evet." dedi.

 

Gülümsedim ve geriye çekildim. "İyi geceler o zaman." dedim. "İyi geceler." dedi. Ve merdivenleri çıkarak kendi evine çıktı. Ben de eve girip içerden de kapıyı kilitledim ve odama geçtim.

 

Üstüme daha rahat birşeyler giydikten sonra salona geçtim. Çantamın içinden telefonu alıcaktım ama içinde ki kağıdı görünce duraksadım. Kağıttan kastım...

 

Bir mektuptu.

 

Bu bana ait değildi ama çantamda ne işi vardı bilmiyordum.

 

Mektubu elime aldım ve üstünde yazan tek cümleye baktım. Daha doğrusu isime.

 

Menekşe'me...

 

Bu isim bana nerden tanıdık geliyordu?

 

Zihnimi yokladım. Bu mektubu nerden bulmuştum ben?

 

Uzun bir süre düşündükten sonra nihayet aklıma gelenlerle düşünmeyi bıraktım.

 

Çınar ile gittiğimiz o evde bulmuştum bu mektubu. Biz içindeyken yanan evde. O adamın bizi sürüklediği evde. Çatı katında bulmuştum ve çantama atmıştım.

 

Şimdi hatırlıyordum. Mektubu okumaya fırsat bile bulamamıştım. O günün üstünden baya bir zaman geçmişti ve ben bunu yeni görüyordum.

 

Harika.

 

Sadece bir tanesini alabilmiştim. Oysa ki orda bu mektuplardan yine vardı.

 

Onlar da büyük ihtimalle yanmışlardı.

 

Açıp açmamak arasında kalırken en sonunda merakıma yenik düşüp açmaya karar verdim.

 

Mektubu yırtmadan açıp içinde ki beyaz ve sararmış kağıdı alıp katını açtım. Güzel ve özenli bir şekilde yazılmış cümleleri teker teker okudum içimden.

 

 

Güzel Menekşe'm...

 

Bugün 19 Mayıs. Aras'ın doğum günü. Oğlumuzun doğum günü. Ve sen yine yoksun Menekşe'm...

 

Aras mı?

 

Oğlun sana dair hiçbir şey bilmiyor Menekşe. Öz oğlun annesi hakkında hiçbir şey bilmiyor. Yüzün, sesin, kokun... Hiçbir şey. Bu 4 yaşında bir çocuk için ne kadar önemli bir şey haberin var mı?

 

Şimdi her nerdesin bilmiyorum Menekşe'm. Ama bil ki oğluna gözüm gibi bakıyorum. Bu satırları da hiçbir zaman okuyamayacaksın, biliyorum. Sadece içimi dolduran dertleri anlatabileceğim biri yok. Oğlum biraz daha büyük olsaydı eminim ki anlardı beni.

 

Ama henüz çok küçük. Onu bu yaşında kendi dertlerimle dolduramam.

 

Hiçbir zaman gittiğin için kızmadım sana. Her mektubumda söylerim bunu.

Türlü türlü bahaneler ürettim içimde sana kızmamak için. Çünkü ben seni paha biçilemez bir şekilde sevdim. Sen ne kadar sevgimi yok sayıp bizi terk etsen bile.

 

Annem ben daha çok küçükken bizi terk etti, demişti Aras.

 

Bir tek neye üzülüyorum biliyor musun?

 

Aras, anne sevgisi nedir bilmeyecek hiçbir zaman. Çünkü sen ona bebekken de göstermedin sevgini. Şimdi ise...

 

Yoksun be Menekşe'm.

 

Belki de o büyüyünce ben de olmayacağım hayatında. Allah muhafaza bir şey olacak bana. Göçüp gideceğim bu hayattan. Ve o tek kalacak. Sen de olmayacaksın yanında. Kim bakar, kim sahip çıkar ona?

 

Evdekiler çok seviyor Aras'ı evet. Ama onlar bir gün olmayacaklar bu evrende.

 

Tek dileğim kendine bakabilecek yaşa gelene kadar, yeterince olgunlaşana kadar tek kalmaması.

 

Tek kaldı...

 

Her mektupta söylerim, yine söylüyorum.

 

Her kusuruna rağmen

seni seviyorum Menekşe'm...

 

K.A.

 

 

Kahraman Arslan...

 

Aras'ın babası...

 

Bu mektup ona aitti.

 

Ve diğer mektuplarda...

 

O ev? Arasların eski evi miydi?

 

Neden o adam bizi o eve yönlendirmişti?

 

 

Aras'a doğum gününü sorduğumda bana söylememişti. Babasının ölümünden sonra kutlamadığını söylemişti bana.

 

19 Mayıs...

 

Annesi...

 

Menekşe Arslan...

 

Her şey uyuşuyordu.

 

Ve şüphelerim de artıyordu.

 

Neden o ev?

 

Sen kimsin Aras...?

 

~•°•°•°~

 

Günaydınlar efenim yeni bölümle geldim hemen.

 

Bölümü nasi buldunuz?

 

Sonra ki bölümleri öğleden sonra atarimm

 

YouTube hesabım; @sadecesudeew

Loading...
0%