Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24. Bölüm - Yalanlar

@sadecelerden_s

"Başak bir cevap ver!"

 

Ağzımdan tek kelime dahi çıkmıyordu. Anın etkisinden çıkamıyordum.

 

Ne düşündüğümü nerden bilebilirdi o adam? Bilemezdi. Hayır bilemezdi. Sadece bir oyundu hepsi, değil mi?

 

En başından beridir bir oyunun içerisindeydik zaten.

 

Bu sıradan bir oyun değildi ama. Herkesin dilinde dolanan bir katil hakkında üstü kapalı bilgiler verip onu bulmamın istenmesi sıradan bir oyun çerçevesine girer miydi?

 

Bu adam kimdi bilmiyordum.

Katil kimdi bilmiyordum.

Kim olduklarını bilmek istiyordum. Ama sadece tek bir kişiyi öğrenmek istemiyordum.

 

Aras'ı.

 

Şüphelerim vardı. Ama bunlar benim şüphelerimdi. Kimseye bahsetmediğim ve kendi içimde sakladığım şüphelerim.

 

Kendi düşüncelerim ve kendi hislerim.

 

Kendi, kendi, kendim.

 

Kendime ait düşünceler başkasının olamazdı. Tahmin edebilir miydi? Zordu.

 

Ya da böyle düşüneceğimi bir şekilde biliyordu. Nasıl olsa bu oyunda ebe bendim. Saklanan ise o.

 

Gizli Numara'nın sahibi.

 

"Başak kim gönderdi bunu bir şey de! Yoksa elimden bir kaza çıkacak sinirden."

 

Duyma yetimi geri kazandığımda direkt Aras'a döndüm.

 

"Bir cinayet vakasıyla ilgili. Birisi bizi tehdit ediyor a-" derken lafımı kesti.

 

"Ne tehditi ne saçmalıyorsun? Sana niye çiçek gönderiyor? Bu not neyin nesi?" Sorularını art arda sıralarken benim bahanelerimin bir işe yaramayacağını farkettim ve derin bir nefes verdim.

 

"Noluyor lan burda?" Arkamızdan gelen tanıdık sesle o tarafa döndük. Çınar hızlı adımlarla buraya doğru geliyordu. Sesimizi duymuş olmalıydı.

 

"Çınar kim tehdit ediyor sizi?" Aras'ın hemen araya girmesi ve Çınar'ın hiçbir şey anlamaması birdi.

 

"Ne tehditi ne diyorsun sen?" dedi kaşlarını çatarak Çınar.

 

"Tamam Aras, ben sonra anlatacağım sana ama şu an git buradan lütfen."

 

"Ne?"

 

Açık açık git demiştim. Git.

 

Mantıklı düşünmüyordum çünkü lanet olası beynim iflas etmiş durumdaydı. Bu yaşananlardan ve sürekli bir şeyleri düşünmekten ötürü artık hiç düşünemez hale gelmiştim.

 

"Başak bir açıklama istiyorum sadece. Kim neden tehdit ediyor sizi?"

 

O üstüme geldikçe ben daha çok geriliyordum ve tek kelime bile edemiyordum.

 

Bir anda elimden çiçeğin ve kağıdın alınmasıyla alan kişiye baktım. Çınar, elimden aldığı çiçeği direkt yere rastgele fırlattı ve notu okudu.

 

Bana sorgulayıcı bakışlar atarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

Fakat artık ben bile ne yaşadığımı anlayamıyordum.

 

Aras'a baktığımda ise gözlerini kapatmış ve elini saçlarından geçiriyordu. Sinirliydi, haklıydı da çünkü hiçbir şey bilmiyordu.

 

Hiçbir şey bilmemeyi de istiyordum bazen.

 

Çünkü bazen bazı şeyleri öğrenmek, bilmemekten daha çok acı veriyordu insana.

 

"Biri, bana şu lanet kağıdı açıklasın. Yoksa ben kendimi sikicem şurda." Sert çıkan sesiyle ben daha çok gerilirken Çınar sakin bir ifadeye bürünerek Aras'ın yanına geldi.

 

"Bak bu bizim anlatabileceğimiz bir şey değil çünkü emniyette kalması gereken bir şey bu. Bilmemen daha iyi yani. Başak için endişeleniyorsan da merak etme. Benim yanımdayken onun yanına kimse kötü amaçlar için yaklaşamaz bile. Güven bana."

 

Çınar'ın bu huyunu çok seviyordum. Korumacıydı. Yakınlarını ne pahasına olursa olsun hep korurdu. Gerekirse kendi canını bile hiçe sayardı ama sevdiklerinin kılına bile zarar gelmesine izin vermezdi.

 

"G.N yazıyordu. O ne anlama geliyor kim bu adam Çınar?"

 

Aras ise hâlâ tatmin olmuş gibi değildi. Onunla bizzat benim konuşmam gerekiyordu ve bunun farkındaydım fakat o kadar şey üst üste gelmişti ki kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum. Bu nöbetten kaynaklı bedenime uğrayan uykunun yorgunluğu değildi. Bu bir fiziksel yorgunluk hiç degildi.

 

Bu ruhumun yorgunluğuydu. Ruhum yorgun ve bitkindi. Koca bir boşluk ve ben içinde yalnızdım. Büyük bir bataklık ve beni içine çekmişti.

 

Sadece sakin bir hayat istiyordum fakat bu son zamanlarda hiç mümkün değildi. Bundan sonrasında ise mümkün olur muydu, bir fikrim yoktu.

 

"Bilmiyorum Aras ama biz hallederiz bir şekilde. Sakin ol önce kız da gergin zaten görmüyor musun?"

 

Başımın döndüğünü hissettiğimde bir yere tutunma ihtiyacı hissettim ve elimi boşluğa uzattım. Dünya ayaklarımın altından kayıp gider gibi hissederken birinin beni belimden tutup ayakta durmamı sağladığını anladım. Bu koku ise ona aitti.

 

Sevgilime. Güvendiğime ve her şeyim hâline gelmiş o adama.

 

Her şeyim olan o adama karşı şüphelerim oluşmuştu ve ben bundan nefret ediyordum.

 

Anlık bilincimin gidip geldiğini hissettim çünkü birtakım sesler geliyordu kulağıma ama hiçbirini ayırt edemiyordum.

 

Bir banka oturtulduğumda bilincim yerine geldi ve yanımda endişeli gözlerle bana bakan Aras'a baktım.

 

"İyi misin sevgilim? Hay kahretsin dilimi sikeyim ne diye bağırdım!"

 

O kendine söylenirken ben konuştum.

 

"Tamam iyiyim bir şey yok."

 

"Bak emin misin bir hastaneye falan gidelim..."

 

"Hayır hayır, iyiyim. Gerek yok." Hastanelik bir durumum yoktu. Bu aralar birçok şey üst üste geliyordu ve sadece biraz bitkin düşmüştü bedenim. Ruhumla beraber.

 

"Aras bu konuyu başka zaman uzun uzun konuşursunuz ama şu an daha fazla üstüne gitme." diyerek araya giren Çınar'a kaydı gözlerim. Elinde ki içi su dolu şişeyi gördüğümde uzanarak elinden aldım ve kapağını açıp birkaç yudum su içtim.

 

"Tamam ama gitmiyorum bir yere. Gerekirse tüm gece burda beklerim ama Başak'ı böyle bırakıp eve gidemem Çınar." Burda bekleyemezdi. Şimdi gitmesi gerekiyordu. Ki zaten daha fazla konuşacak halim yoktu. Ne bu konuda ne de herhangi başka bir konuda. Şu an tek istediğim şey yalnız kalmaktı.

 

"Aras burda beklemene gerek yok, iyiyim ben. İstiyorsan ararsın arada ama lütfen bekleme burda. Şu an konuşmak istemiyorum." dedim. Kafasını iki yana salladı ve ellerimi ellerinin içine aldı.

 

"Anlamıyorsun Başak bırakmam seni bu halde. Tamam istiyorsan konuşmayalım bu konuyu. Ama böyle bırakıp gitmek istemiyorum. Kolay kolay gideceğimi mi düşünüyorsun cidden?"

 

Doğru, gitmezdi.

 

Derin bir nefes verdim. Tam konuşacaktım ki içeriden Mahir Bey'in buraya doğru geldiğini görünce hızla ayağa kalktım.

 

"Çınar arkana bak."

 

Çınar'ın arkasını dönmesiyle direkt yanımda bitmesi bir oldu. Bizi burda görmemeliydi çünkü nöbetimiz olduğunu biliyordu Mahir Bey. Ve kaytardığımızı düşünecekti hemen.

 

Aras'ta ayağa kalkıp yanımda durdu ve bana baktı. "Kim bu adam?" diye sordu.

 

Benim cevap vermeme gerek kalmadan Çınar'ın sesi duyuldu ve Aras'ta cevabını almış sayıldı.

 

"Amirim, içeri giriyorduk biz de."

 

"Nöbet saatinde dışarıda ne işiniz var?" diye sordu Mahir Bey, çatık kaşlarıyla.

 

"Ben hava almaya çıkmıştım da amirim, Çınar komiser de beni görünce gelmiş. Geçecektik şimdi içeri." diyerek açıkladım.

 

Ardından yanımda duran ve bizi dinleyen Aras'a döndü bakışları.

 

"Sen kimsin delikanlı?" diye sordu Mahir Bey.

 

Aras ne diyeceğini bilemez bir şekilde bana baktı. Sonra tekrar Mahir Beye döndü. "Başak Hanım'ın yakınıyım da ben..." dedi fakat devamını getirmedi.

 

"Bu saatte buraya gelecek kadar yakınısın onun öyle mi?" diye sordu bu sefer de.

 

Resmen sorguya çekiliyorduk. Harika.

 

"Yok amirim, ben yanlış anlaşıldım galiba."

 

"Yok yok ben gayet iyi anladım. Ama artık git sen de. Burda onları işinden etme. Hadi rastgele." dedi ve son kez bize dönüp uyarıda bulundu.

 

"Geçin siz de içeri. Ozan bile ilk defa kaytarmıyor işinden, içeride dosyalarla ilgileniyor. Siz burda ne yapıyorsunuz."

 

Bunu dedikten sonra içeriye girdi. O gider gitmez kendimi arkamda ki banka bıraktım ve elimle yüzüme rüzgar yaptım. Nedense bir sıcak basmıştı üstüme.

 

Dakikalar içerisinde kaç çeşit şey yaşanmıştı.

 

"Ben de diyorum bu Ozan nerde? İçeride çalışıyormuş beyefendi." diyerek dalga geçti Çınar.

 

Aras'ın güldüğünü duyduğumda bir an onun hâlâ burda olduğunu unuttuğumu farkettim ve tekrar ayağa kalktım.

 

"Sana gitmen gerektiğini söylemiştim." dedim.

 

"Ya ne bileyim sevgilim, adam bir anda geldi sorguya çekti resmen beni." dedi.

 

"Git artık istersen." dedim.

 

"Başak..." diyecekken lafını kestim.

 

"Aras iyiyim. Gerçekten iyiyim. Yarın söz anlatacağım sana bugün yaşananların arkasında yatanları." dedim.

 

Aslında anlatmayacaktım.

 

Zorundalıkların getirdiği birtakım yalanlar söylemek zorunda kalacaktım sadece.

 

"Aradığımda açmazsan bir dakika bile durmam evde." dedi. İkna olmuştu sonunda.

 

Kollarımı boynuna doladım ve sarıldım. "Açacağım, merak etme. Dikkat et."

 

"Sen de." dedi ve son kez saçlarımdan öptü. Sonra da az ileride ki motoruna doğru ilerledi. Kaskını takıp arkasını döndü ve son bir kez bana baktı. İçini rahatlamak için gülümseyerek el salladım. O da aynı şekilde karşılık verdi ve motoruna binip uzaklaştı.

 

O gidince içimde tuttuğum nefesi dışarıya verdim ve bugün yaşananların tek sebebi olan o lanet notu tekrar okumak için elime aldım. Önce içeriye girdim ve odama girip kapıyı kapattım. Sonra da elimde sinirden farkında bile olmadan sıkıp buruşturduğum kağıdı açtım ve yazanları tekrar tekrar okudum.

 

"O aklından ne tür şeyler geçtiğini tahmin ediyorum Komiser. Şüphe, tek gerçektir..."

 

Nerden biliyordu? Bilemezdi.

 

Belki de bir oyundu. Beni manipüle etmek için bana böyle bir oyun oynuyordu.

 

"Bir gün gerçeğe ulaşman ümidiyle... Papatyaları sevmişsindir umarım. Nöbetine güzellik katsın istedim:)"

 

Nöbetime?

 

Nöbetim olduğunu nerden biliyordu?

 

Artık başka şeyler düşünmeye başlıyordum.

 

Mesela bu gizli numaranın çevremden biri olup olmadığını.

 

Çünkü başka türlü öğrenemezdi bunları. Ya gerçekten çevremde beni tanıyan biriydi, ya da beni takip ediyordu.

 

Fakat bu olayı Çınar ve Ozan dışında kimse bilmiyordu. Onların da başkasına anlatma ihtimali yoktu.

 

Beni takip ediyordu. Ya da takip ettiriyordu.

 

Her şeyi geçtim. Şu an önemsediğim ve sorguladığım tek şey aslında bu adamın Aras'ı nerden tanıdığıydı. Çünkü bizi o eve göndermesinin başka bir açıklaması yoktu.

 

Biz Bela'nın kim olduğunu öğrenmek istiyorduk ama o bizi Aras'ın küçükken babasıyla yaşadığı eski eve gönderiyordu ve yetmiyormuş gibi bir de o evde yangın çıkmasına sebep oluyordu.

 

İçeriye bir anda Çınar'ın dalmasıyla irkildim ve elimi kalbime götürdüm. Öyle sert bir şekilde açıp içeri girmişti ki korkmuştum.

 

Kapıyı hızlıca kapatıp yanıma geldi.

 

"O adam değil mi?" diye sordu. Gizli numaranın sahibini kastediyordu.

 

Sıkıntıyla nefes verdim ve cevapladım. "Evet."

 

"Onun haysiyetini şerefini sikeyim ne istiyor lan bu bizden!? Aras'ta sürekli sorguladı zaten ona ne diyeceksin kim bilir?"

 

Durmaksızın konuştuğu için derin bir nefes alıp verdi.

 

"Neden öyle yazıyordu o kağıtta?" diye sordu.

 

"Ne?"

 

"Ne düşündüğünü biliyorum tarzı bir şeyler. Neyi kastediyor?"

 

Bunu söyleyemezdim. O mektuptan ve Aras ile ilgili kafamda oluşan saçma sapan düşüncelerden bahsedemezdim.

 

"Bilmiyorum ama şu an önemli olan şey benim Aras'a ne diyeceğim."

 

Hayır, önemli olan benim düşüncelerimden bu adamın nasıl haberi olduğuydu.

 

"Başak, bu adam sürekli bir şeyler gönderiyor bize. Artık bir şey yapmamız lazım çok ciddiyim." dedi.

 

"Ne yapalım mesela Çınar? Adamı o kadar kolay bulabileceğimizi falan mı düşünüyorsun?" diye sordum.

 

"Bak benim bir tanıdığım var. Bu numarayı bulup ordan da bir şekilde numaranın SIM kartından konumunu bulabiliriz. Üstlere bildirmemize gerek yok."

 

Mantıklıydı ama bunu yapabileceğimizi aklından geçirmeyecek kadar aptal mıydı bu adam?

 

Yine de deneyebilirdik. Ama bulamazsak bu sefer ne yapacaktık?

 

"Bulamazsak?" diye sordum.

 

"Onu da sonra düşünürüz." dedi.

 

Oflayarak başımı salladım. Bu yolu denemekten başka çaremiz yoktu şu anlık.

 

~•°•°•°•~

 

Saat sekize geliyordu. Nöbetten çıkmıştım ve eve gelmiştim. Gece boyu Aras sık sık aramıştı ve neredeyse hiç uyumamıştı bile. İkimizde uykusuz gibi bir şeydik doğrusu. En son iki saat önce konuşmuştuk. Büyük ihtimalle şu an uyuyordu. Ben de hemen eve geçip uyumak istiyordum çünkü gözlerimden uyku akmıyordu, resmen fışkırıyordu.

 

Sersem halimle apartmanın merdivenlerini çıktım ve evimin olduğu kata geldim. Tam o sırada aşağı inen Aras'ı görmemle afalladım.

 

Beni farkettiğinde elinde ki telefonu kapatıp cebine koydu ve bana döndü.

 

"Günaydın sevgilim." dedim ve sıkıca sarıldı.

 

Bu kolların arasında kaybolmak ve orda yaşamak istiyordum. Beni her şeyden ve herkesten korur gibi sarıyordu bedenimi. Bu kolların sahibine aşıktım ben.

 

Ve beni huzura erdiren bu adama karşı yargılarım oluşmaya başlıyordu. Artık o gizli numaranın sahibini bulmak ve ondan hesap sormak istiyordum.

 

"Günaydın." dedim ve kollarının arasından yavaşça ayrıldım.

 

"İyisin değil mi?" diye sordu. Başımı salladım ve tebessüm ettim. "Merak etme artık. İyiyim."

 

"Dün farkında olmadan bağırdım sana. Ama merak ediyorum Başak. Kimdi onu gö-" derken lafını kestim ve konunun acil kapanması için bir yalan uydurdum.

 

"Bir cinayetle ilgili. Katilin peşine düşmüştük fakat birisi bizi tehdit edip duruyor. İlk defa böyle bir şey gönderdi bana bilmiyorum. Bu yani ama lütfen kapatalım bu konuyu olur mu?"

 

Yalan üstüne yalan. Zaten hayat bir yalan.

 

"Tamam tamam, özür dilerim güzelim." dedi ve saçlarımdan öptü.

 

"Sorun değil. De sen bu saatte nereye gidiyorsun?" diye sordum.

 

"Musa abi varya, bahsetmiştim..."

 

Babası öldükten sonra bu zamana kadar ona bakan adam. Müge'nin deyişiyle manevi babası.

 

"Ona gideceğim. Birkaç işimiz var, önemsiz. Sen gidip dinlen biraz tüm gece ayaktaydın. Uyanınca beni ara ama tamam mı?" dedi.

 

"Tamam ararım. Dikkat et." dedim. "Sen de." dedi ve son kez yanağımdan öperek arkasını dönüp merdivenlerden inerek uzaklaştı.

 

Bu kadar erken saatte ne işleri olabilirdi ki?

 

Şu an bunuü düşünecek halim bile yoktu çünkü tek istediğim derin bir uyku çekmekti. Eve girdim ve odama geçtim. Üstümü değiştirdikten sonra telefonumu şarja taktım ve kendimi yatağa attım resmen. Uykunun esiri olmaya çalışırken bir yandan da düşüncelerimin esiri oldum.

 

Her zaman ki gibi.

 

~•°•°•°~

 

Olaylarrr olaylarrr

Dırdırdırdırıı

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Bölüm şarkısı - No.1 - Köyü Siyah -

 

YouTube hesabım; @sadecesudeew

Loading...
0%