@sadecelerden_s
|
26. Bölüm
İki hafta sonra...
Bugün büyük bir gündü. Çünkü Motorcular Derneği Büyük Kupa Yarışı vardı ve dolayısıyla Aras'ta katılacaktı. Son bir haftadır bunun için çok emek veriyordu ve kazanacağına dair hiç şüphem yoktu. Çünkü kazanacaktı. Bundan adım kadar emindim.
Geçen hafta yarı final maçı yapılmıştı ve 30 kişi final maçına hak kazanmıştı. Aras ise o yarışta çok küçük bir hız farkıyla ikinci olmuştu. Her ne kadar bu durum için canını sıksa da ben çok iyi yarıştığını çok kez dile getirmiştim. Hâlâ korkuyordu ama.
Çünkü bu yarış onun için çok önemliydi. Sebebi ise babasıydı.
Babası da motorcuymuş ve çok ünlü bir yarışçıymış zamanında. Bir motor kazası sonucu ölmüş Kahraman Arslan. Çok istediği bir şey varmış o zamanlar. O da herkes tarafından saygı ve sevgiyle anılmak. Aras ise bu yarışı kazanarak babasının hayalini gerçekleştirecekti birnevi.
Yani bir ihtimal kazanamazsa... Bu onun için çok kötü olurdu.
Tek dileğim kazanmasıydı. Gönülden inanıyordum.
Sabah saat altıydı ve ben heyecendan uyuyamamıştım adeta. Ben böyleysem Aras'ı düşünemiyordum -ki zaten yarı final maçından beridir sürekli bu konu üstünde durup kendini çok strese sokmuştu-
Yatakta sağa sola dönüp durmamın işe yaramadığını anlayınca kalktım ve lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Tekrar odama geldiğimde telefonu aldım ve Aras'ın en son ne zaman çevrimiçi olduğuna baktım.
Son görülme 05:46.
Sanırım onunda benden bir farkı yoktu. Aramak yerine önce mesaj attım. Beş dakika kadar sonra uyanık olduğunu belirten bir mesaj attığında da aradım. Hemen açtı.
"Günaydın güzelim. Bu saatte niye uyanıksın?" dedi açar açmaz.
"Uyku tutmadı. Sen peki?"
"Beni de." dedi.
"Hiç uyumadın mı gece?" diye sordum.
"İki saat belki. Fazlası yok."
"İki saatlik uykuyla yapabilecek misin Aras?" diye sordum endişeme engel olamadan.
"Sıfır uykuyla yarışta üçüncü olduğum oldu sevgilim. Sen merak etme. İçin rahat edecekse biraz daha uyumaya çalışırım ama." deyince gülümsedim.
"Senin için söyledim. Ama yine de sen bilirsin."
"Şu senin uyku ilacı ne kadar uyutuyor?" diye sordu.
"İki saat daha uyuyabilirsin onunla. Getireyim mi, ister misin?" diye sordum.
Birkaç saniye cevap gelmedi. Sonra bir küfür çıktı ağzından. "Siktir et ilacı. Sen gelsen sadece?"
"Geliyorum." dedim dudağımda ki tebessümle. Üstüme bir tişört ve siyah bir eşofman giydikten sonra anahtarı ve telefonu alıp çıktım evden. Üst kata geldiğimde kapı açıktı.
"Aras?" diye seslendim içeriye.
Sonra sakin adımlarla gülümseyerek buraya doğru geldiğini gördüm. Onu görünce ayağıma geçirdiğim ayakkabıları çıkardım ve içeriye geçip kapıyı kapattım. Kapıyı kapatır kapatmaz belimde hissettiğim eli ve dudaklarımda ki dudaklarıyla gülümsedim. Kısa bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi ve elimden tutup beni odasına götürdü.
"Nasılsın?" diye sordum.
Yatağa oturunca ben de yanına oturdum. Oflayarak saçlarını karıştırdı.
"Karışık. Heyecan da var gerginlikte. Ama sanırım en çok korku var." Yatağa gelişigüzel uzandı. Onun demesini beklemeden ben de uzandım yanına.
"Ya kazanamazsam?" diye sordu bana bakarak.
"Bunu düşünme. Kazanacaksın tabii ki. Kendine güven." dedim onu rahatlatmak istercesine.
Kolunu belime atıp beni kendine çekti ve sarıldı. Gözlerini kapattı ve alnını alnıma yasladı.
Elimi saçlarına götürdüm ve yavaşça oynamaya başladım. "Biraz uyu. Yoksa bırak kazanmayı o iki saat bile olmayan uykunla seni yarışa çıkarmam." dediğimde güldü.
"Sen nasıl istersen Komiser." dedi. 10 dakika geçmeden derin nefes alışverişlerini duyduğumda uyuduğunu anlayıp tebessüm ettim ve ben de farkında olmadan kendimi uykunun kollarına bıraktım.
~•°•°•°•~
Yazar...
Eski, harap ama en önemlisi yanmış o evin önünde bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu Çınar. Büyük şüpheleri vardı uzun bir süredir fakat kimsenin haberi yoktu.
Çünkü Çınar gerçek duygularını hiçbir zaman belli etmeyen bir insan olmuştu. En yakınım dediği insan bile bilemezdi kafasında dönüp duran düşünceleri.
Buraya geliş amacı onun içindi. Onun iyiliği için. Fakat şüpheleri doğru çıkarsa ve o bunu öğrenirse pekte iyiliği için olmuş olmayacaktı.
Başak...
İki senedir kız kardeşi yerine koyduğu kızın hayatı söz konusuydu.
Beyaz bir Megan'ın farlarını söndürüp arabasını durdurmasıyla Çınar daha da düşüncelerinden dolayı öfkeyle dolup taşmaya başladı. Sadece öğrenmek istiyordu. Gerçeği bilmek istiyordu.
Arabadan inen heybetli, arkalarında hafif saçları olsa da kel olan bu adamı yakın bir zamanda tanımak zorunda kalmıştı. Oysa yüzünü bile gördüğüne pişmandı Çınar. Bu pislik adamın geçmişini ortaya dökmek istiyordu. Ve bunun yanında bir şeyi daha öğrenmek istiyordu.
Öğreneceği tek bir bilgi; sırlarla dolu bir kapıyı aralayabilecek kadar önem arz ediyordu.
Karşısında dimdik duran adama baktı Çınar. Heybetli, dik duruşlu ve sert bakışlıydı. Gören korkar yanından geçmeye bile çekinirdi.
"Aşağılık herif!" diye mırıldandı kendi kendine.
"Bir şey mi dedin Çınar Komiser?" diye sordu adam.
"Diyorum ki... Nasıl yaptın bunu ona?"
"Ne yapmışım?" diye sordu alayla.
Çınar sinirine hakim olamadı ve adamın boğazına yapışıp onu yere düşürdü. Boğazını sıkarken bağırarak konuştu.
"Ne biçim bir adamsın lan sen! Nasıl yaptın bunu Aras'a? Yıllarca gözünün içine nasıl baktın? İyi oyunculuk dersi aldın mı bari? Söyle! Konuşsana!"
Adam ellerini boğazından çekmeye çalışıyordu fakat yetersizdi. En sonunda Çınar adamı bıraktı ve üstünden kalktı. Adam ise kendi öksürüklerinde boğulurken bir yandan kahkaha atmaya başladı.
"Ne gülüyorsun lan sen?" diye bağırdı Çınar.
"Biricik oğlum Aras'ın bu aptallığı aklıma geldi. Sen bile şu kısacık sürede anlarken o... Ah, yıllarca hiçbir şey farketmedi bile." dedi aşağılarcasına.
"Çünkü öldürdüğün adamın yasını çekiyordu. Çünkü öldürdüğün, canına kastettiğin adam onun canıydı, kanıydı. Bir yarış uğruna nasıl kıydın lan o adamın canına? Ha!? Söylesene!"
Çınar öfkesini kusuyordu adeta karşısında ki adama. Ağzından çıkan her küfrü hakediyordu bu adam. O yüzden susmadı.
"Ben o gün seni takip etmeseydim Allah bilir daha ne kadar saklayacaktın bunu Aras'tan. Ama sen merak etme. Bunu da öğrenecek. Sonra sen de hapislerde çürürken seni zevkle izliyor olacağım." dedi ve hiç düşünmeden arabasına yöneldi Çınar fakat kolundan sertçe çekilip yere itilmesi ve alnına bir silah tutulmasıyla bir feryat çıktı ağzından.
Adam, Çınar'ın yüzüne doğru eğildi. "Bir kişiyi öldürmek kaç yıl hapis gerektirir Komiser?" dedi.
Kaşlarını çatarak baktı Çınar. Sessiz kaldı. İçinden ettiği küfürleri saymazsak.
"Peki daha fazla kişi? 10 mesela? 100 de olabilir? İki katı? Ah, hayır... Yüzlercesi." dediğinde ise adamın boşluğuna bir tekme geçirdi ve silahı alıp kenara fırlattı. Belinde ki biber gazını adama sıktı ve bayılmasını bekleyene kadar durmadı. En sonunda adamın gözleri kapandığında elinde ki biber gazını rastegele bir yere fırlattı Çınar.
İlk defa haklı çıkmaktan bu kadar korkmuştu Çınar.
Ve ilk defa haklı çıktığına pişman olmuştu.
Şüpheleri doğru çıkmıştı.
Ve kapı yarıya kadar aralanmıştı. Geriye tek bir şey kalıyordu. Onun da vakti gelmişti ve geçiyordu. Daha fazla ne o adamın ne de kardeşim dediği kızın sevgilisinin yüzünü görmek istemiyordu...
~•°•°•°•~ Başak...
Uykudan sersemleşmiş bir şekilde zar zor gözlerimi açtığımda kollarıyla beni sarmalayan bir çift kol ve bir beden gördüm. Bu manzarayı sanırım sonsuza kadar izleyebilirdim.
Hareket etmeye çalışmadan yan tarafta komidinin üstünde duran telefonumun ekranından saate baktım. Öğlen olmuştu ve geçiyordu da. Yarış akşam yedide başlayacaktı fakat nerdeyse iki saat öncesinden gitmemiz gerekiyordu.
Aras'a baktığımda siyah saçlarının birazının gözünün önüne geldiğini gördüm ve onları geriye itekledim.
Yanağından öptüm ve adını seslendim uyanması için. "Aras."
Tepki vermeyince tekrar seslendim.
"Aras. Sevgilim."
En sonunda hafif çatılan kaşlarıyla uyanmaya başladığını farkettim. Aynı şekilde tekrar tekrar seslenince bu sefer gözlerini uyku sersemiyle aralamaya çalıştı. Bu şekilde çok masum ve tatlı duruyordu.
Bir eliyle gözlerini ovuşturdu ve beni görünce gülümsedi.
"Günaydın." dedi.
"Tünaydın oldu biraz." dedim gülerek.
"Saat kaç?" diye sordu kaşlarını çatarak.
"12'yi geçti." dedim.
Gözlerini kapatıp sıktı ve bir anda açıp yatakta doğruldu. Ben de yavaşça kalktım ve elimle dağılan saçlarımı az çok düzeltmeye çalıştım. Telefonumu alıp baktığımda birilerinin aradığını gördüm fakat kim olduğuna bakmadım. Sonra bakarım diye düşünüp telefonu tekrar bıraktım ve ayağa kalktım.
"Kahvaltı falan yapalım beraber. Sonra da çıkarız." diye bir fikir öne sürdüm.
"Aynen olur. Erken gideriz orda biraz deneme sürüşü yapmış olurum hem."
İçeriye geçtik ve mutfağa gidip beraber kahvaltı hazırlamaya başladık.
27. Bölüm
Saat öğleden sonra üçe geliyordu. Kahvaltı yaptıktan sonra evde biraz oyalanmıştık ve sonra da hazırlanıp çıkmıştık. Şimdi de benim arabamla derneğe gidiyorduk.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordum.
"Korkuyorum sadece." dedi.
Arabayı ben sürmek istemiştim fakat Aras'ın ısrarları üzerine şoför koltuğunda şu an o vardı.
"Sakinleş biraz. Her şey güzel olacak. İnanıyorum ben." dedim biraz da olsun onu rahatlatmaya çalışarak.
"Ya olmazsa Başak? Ya kaybedersem?" dedi bir bana bir de yola bakarak.
"Şşş! Deme öyle. Kötüyü düşünme." dedim direksiyonda ki elini tutarak.
"Düşünmeden edemiyorum." dedi. Ben ne dersem diyeyim bu korkunun önüne geçemezdim. Bir ihtimal kaybederse eğer babasına karşı büyük bir suçluluk duyacaktı. Biliyordum.
Camdan yolu izlemeye başladığım da aklıma gelenlerle kaşlarımı çattım. Şu gizli numara iki haftadır hiçbir türlü bana ulaşmaya çalışmamıştı.
Sanırım o hayatıma müdahale etmediği sürece Aras'tan hiçbir konuda şüphelenmiyordum.
Bu konuyu düşünmeyip akşam ki yarışa odaklanmaya çalıştım. En az Aras kadar ben de korkuyordum ve tedirgindim. Heyecanlıydım ve elim ayağım niyeyse birbirine dolaşacak gibiydi.
Derneğe geldiğimizde arabayı park ettikten sonra indik arabadan.
Tam girişin önünde durduğumuzda Aras elimi tuttu ve sıkı sıkıya kavradı. Güç almak ister gibi.
Daha yarışa saatler vardı ve bu denli korkması ona dezavantaj getirirdi.
"Kazanacağına inan. Sadece buna odaklan. Kaybetmek yokmuş gibi düşün mesela. Korkma." dedim elini sıkıca tutarken.
Derince gülümsedi ve dudaklarımdan öptü. Sonra beraber içeriye girip dernek binasına girdik.
İçeride kantin gibi bir yer vardı. Oraya geçtik ve boş masalardan birine oturduk. Ben erken geldik diye düşünüyordum fakat bizden daha erken gelenler vardı ve bayağı kalabalıktı burası.
Yarım saat kadar sonra Aras lavaboya gideceğini söyleyip masadan kalktı. Onun gitmesiyle eş zamanlı benim telefonum çaldı. Sabah ki aramalara hâlâ geri dönmemiştim bile.
Arayanın kim olduğuna baktığımda Çınar olduğunu gördüm.
Cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Efendim Çınar."
"Başak sabahtan beri arıyorum sen neredesin!?" Açar açmaz sert çıkışmasıyla kaşlarım çatıldı.
"Niye bağırıyorsun Çınar? Unutmuşum geri dönmeyi."
"Hay sikeyim, sen neredesin?" diye sordu.
"Dernekte. Yarış var ya hani?"
"Çabuk ordan ayrıl ve atacağım konuma gel. Aras'a da sakın bir şey söyleme." deyince ister istemez sesim yükseldi.
"Ne saçmalıyorsun Çınar? Sen neredesin şu an?"
"Başak. Atacağım konuma gel ama sakın Aras'a bir şey söyleme." dedi ve telefonu yüzüme kapattı.
Neler çeviriyordu bu!?
Tam o sırada aceleyle ayaklandığımda Aras geldi.
"Sevgilim nereye?" diye sordu.
"Ş-şey evde unutmuşum. Telefonumu. Onu almam gerek sabah birileri aramıştı önemli olabilir." dedim ve çantamı omzuma taktım.
Telefonumu görmemişti.
"Tamam sakin ol. Ben alıp gelirim sen dur burda." deyince hemen araya girdim.
"Saçmalama. Sen git sürüş falan yap ben hemen alır gelirim. Merak etme beni." dedim.
"Tamam dikkat et yolda." dedi ve yanağımdan öptü.
"Tamam. Görüşürüz." dedim ve hızlı adımlarla binadan çıkıp derneğin çıkışına doğru ilerledim.
O sırada telefonuma Çınar'ın attığı konumun bildirimi geldi.
Arabaya bindim ve navigasyondan konumu açıp arabayı çalıştırdım. Bir yandan da attığı konumun beni nereye götüreceğini anlamaya çalışıyor ve kendi kendime söyleniyordum.
"Ah Çınar, noldu bir anda! Nerdesin kim bilir, burası neresi."
Bir anda ne olmuştu da bu kadar panik içinde ve sert çıkarak bana istediği yere gelmemi söylemişti anlamıyordum. Aras'ın bilmesini de istemediğine göre ciddi bir durumdu.
Yaklaşık 20 dakika sonra attığı konumun yakınına gelmiştim. Fakat bu yoldan daha önce geçtiğimi hatırlıyordum.
O ev... Yanan ev. Daha doğrusu Aras'ın küçükken babasıyla yaşadığı ev. Burada Çınar ne yapıyor olabilirdi?
Arabayı evin önünde durdurdum ve hızla indim. Çınar tam 10 metre ilerimdeydi.
Hızlı adımlarla yanına gittim. "Ne oluyor Çınar!?"
Bütünüyle kızarmış ve alnında ki damarlar belirginleşmişti. Sinirlenmişti. Bir şey olmuştu.
"Başak... Sana her şeyi anlatacağım. Ama anlatmadan önce bir şey göstermem gerek."
Beni peşinden sürükleyip konuşmama bile fırsat vermeden yanmış evin içine soktu.
Kapıdan içeriye girdiğim de birini gördüm.
Yerde yatan birini.
Yerde baygın bir şekilde yatan birini.
Ve o biri; Musa Sancak'ın ta kendisiydi.
"Ç-çınar. Noluyor?" dedim çekingence.
Derin nefesler solumaya başladığında korkum artmaya başladı.
"Bu adamı tanıyorsun değil mi?" diye sordu.
"Aras'ın üvey babası..." deyince bağırdı.
"Siktir et Aras'ı! Bu adamdan üvey baba bile olmaz. Ne babası!?"
Anlamıyordum. Beynim durmuştu.
"Aras'ın babasını yıllar önce bu herif öldürmüş..." dediğinde zaman durdu. Akrep ve yelkovan hareketini kesti. O anda kaldım. O anda kaldık. Hareket edemedim. Sadece öldüğümü ve bundan sonra her şeyin daha kötü olacağını hissettim.
"Ne?" diyebildim sadece.
"Bak... Anlatacağım. Yeminle anlatacağım. Ama anlatacaklarım bunlarla sınırlı değil. Başak... Allah KAHRETSİN!" diye bağırdı ve ayağıyla yanmış kapıya bir tekme geçirdi.
Nefes alamıyordum. Hareket kabiliyetimi kaybetmiştim.
"Çınar ne saçmalıyorsun?" diye sordum sertçe.
"Başak..." deyip bir günden bahsetmeye başladı. Bana az buçukta olsa tanıdık gelen bir günden.
~•°•°•°•~ Yazar...
Gece vaktiydi ve saat epey bir geç olmuştu. Aras, siyahlar içerisindeydi. Sadece bazı günler simsiyah giyinirdi. Bu ise tek bir duruma mahsustu. Fakat ilk defa üzerinde ki siyahla kaplı kıyafetlerle mezarlığa gidiyordu.
Babasının yanına. Fakat mezarlığa gittiğinde Kahraman Arslan'ın mezarında bir silüet daha vardı.
Musa Sancak.
Musa, Aras'ı gördüğünde ayağa kalktı. Aras ise ona bakmadan mezara bakmaya başladı. Her zaman ki donuk ifadesiyle.
"Bu saatte burada ne yapıyosun Aras?" diye sordu Musa.
"Babamın mezarına geldim. Asıl sen ne yapıyorsun?" diye karşılık verdi Aras.
"Eski dostumun mezarına geldim." diyerek cevapladı Musa.
Bir süre ikisi de sadece mezara baktılar. Aras, Musa'nın gitmesini bekliyordu çünkü o buradayken babasına içini dökemezdi. Fakat dakikalar birbirini kovalarken Musa hâlâ gitmeye yeltenmiyordu.
Büyük bir yorgunluk vardı Aras'ın üstünde ve soluğu burada almaya gelmişti fakat onu da alamamıştı. Başka bir zaman tekrar geleceğine söz verdi babasına kendi içinden. Yavaşça ayağa kalktı ve Musa'ya bakmadan konuştu.
"Sen ne zaman gitmeyi düşünüyorsun?" diye sordu.
"Giderim birazdan."
Aras daha fazla uzatmadı ve son kez babasına değdi gözleri. Sonra da arkasına tekrar bakmadan oradan uzaklaştı.
O mezarlıkta iki kişi değillerdi. Kendilerini izleyen Çınar'ın varlığından bihaberlerdi.
Aras'ı geç saatte siyahlar içinde buraya doğru gelirken görmüştü ve merakına yenik düşüp onu buraya kadar merak etmişti Çınar. Konuşmaları dinlemişti. Mezarda yatanın kim olduğunu da az çok anlamıştı.
Aras gittikten sonra o da arkasını dönüp gidiyordu ki duyduğu sesle yerinde kaskatı kesildi.
"Oğlun çok saf Kahraman."
Bu adını bilmediği diğer adamın sesiydi. Musa'yı tanımıyordu Çınar.
"Sen de fazla saftın gerçi zamanında. Sana çekmiş. Babasının oğlu." diyip alayla güldüğünü duydu.
"Sırf senin uğruna neleri göze aldı. Dünyanın dilinde adı dolanıyor adeta. İşime gelir. Onun da işini bitireceğim." dedi. Daha fazla bir şey demedi Musa Mezar taşından kalktı ve bir kez daha bakıp mezarlığın önünde ki arabasına binip ordan uzaklaştı. Çınar ise o andan bir adım uzağa bile kaçamadı...
~•°•°•°•~ Başak...
Çınar'ın anlattıklarıyla bedenim buz kesti. Gözümden bir yaş damla süzüldü. Duymamak istedim. Sağır olmak istedim. Hiçbir şey istemedim sadece sağır olmayı diledim.
Ama duydum. Gerçeği duydum. Şüphelerimin gerçekliği yüzüme vurdu. Ürperdim. Gerçeklerin dondurucu soğukluğuyla ürperdim. En son; kuzenim öldüğünde bu kadar üşümüş hissetmiştim.
"Başak... Ne dediğimin farkındasın değil mi? Aras..." dediğinde bağırarak araya girdim.
"SUS! KONUŞMA SUS!"
Zihnim çöktü.
"Öyle bir şey yok. Yalan Çınar yalan de ne olur yalan de şaka yaptım s-sana de. N-nolur."
Yalvarıyordum. Her şeyin bir rüyadan ibaret olması için.
Hıçkırıklarımda boğuldum.
Yalvarıyordum. Hepsinin yalan olması için.
Nefesim tükendi. Ben de tükendim.
Yalvarıyordum. Bela'nın sadece bir masal karakteri olması için.
Aras'ın sadece bir masal karakteri olması için.
Ölmek istiyordum. Hayatımda ilk defa kendimi bu kadar bitkin hissediyordum.
Hayat benim için bitmişti. Bu da en büyük deliliydi.
Çınar'a yalvarıyordum sadece. Ağlıyordu. O da ağlıyordu. Ben de ağlıyordum. Kısa bir süre gülmüştüm sadece. Bu kadar ağlayarak mı çekmek zorundaydım acısını?
Hayat bana neden bu kadar küskündü?
"Başak... Yapma. Yalvarıyorum yapma. Değmez." dedi. Yüzümü elleri arasına aldı fakat ben tersini yaparak ellerini itiyordum. Sadece sayıklıyordum.
"Bak. Her şeyi anlatacağız. Hem Musa'yı hem de Aras'ı. Lütfen. Güçlü durman lazım. Yalvarıyorum yapma."
Her şey bir bir yerine oturuyordu.
Şüphe, tek gerçektir Komiser.
Yanan ev...
Mektup.
Fotoğraflar.
Gizli Numara'nın gönderdiği bütün notlarda ki mesajlar...
Her şey bir yalandan ibaretti.
Hayır. Aras Arslan bir yalandan ibaretti.
O dünyanın dilinde dolanan Bela'dan başkası değildi.
Gözyaşlarımı akıtmaya son verdim. Sadece sinirle doldu içim. Sinir, öfke ve ardından nefret.
"Bana her şeyi anlat Çınar. En başından en ince ayrıntısına kadar."
28. Bölüm (Sezon Finali)
Ben Başak Şahin. Saf bir kız. Ama her şeye kolayca inanan ve güvenen anlamında.
Ben Başak Komiser. Saf bir polis. Ama her şeye kolayca inanan ve güvenen anlamında.
Yıllardır veyahut çocukluğumdan beridir yaptığım tek şey insanlara güvenmek oldu. Sonrasında da cezasını çekmek.
Bu benim için bir döngü olmuş gibiydi. Hayatım boyunca sürekli bu döngüyü yaşamıştım çünkü.
Yine o döngü içerisindeydim.
Güven, sev, gerçeği öğren, pişmanlık duy.
Öğrenmiştim. Ve hissettiğim tek şey hayal kırıklığıydı.
Hayatımın anlamı haline gelen adam, uzun zamandır izini sürdüğüm o katil çıkmıştı. Tüm dünya tarafından aranan kişi. Buna inanmak kendi zihnim içinde çok zor olmuştu.
Yüzlerce kişi... Sevdiğim adam. Kollarının arasında uyandığım adam. Öptüğüm, sevdiğim sarıldığım adam. Her şeyim.
Yüzlerce kişinin canını... Acımadan.
Hiç mi acımamıştı? Bu benim sevdiğim adam değildi. Değildi, değildi, değildi. Kısacası o Aras değildi. Kimliğinden bile şüphe eder olmuştum. Adından soyadından her şeyinden.
Çınar en başından beri onun izini sürüyordu. Elinde kanıt olması için uğraşıyordu. Ben ondan şüphelerimi saklarken o benden hep gerçekleri saklamıştı.
İkisi aynı şey değil miydi aslında?
O adamı ise gece hatta sabaha yakın kavga ettikleri zaman biber gazıyla bayıltmıştı. Böyle anlatmıştı. Onu da yanık evin içinde bırakmıştık. Hâlâ baygın olduğuna şaşırıyordum ama bir önemi yoktu. Nasılsa artık elimizdeydi. Hem o hem de Aras.
Şu an arabadaydık. Aras çokça kez arıyordu. Hiçbirini açmadım.
Adını anmak istemiyordum. Ondan bir açıklama bile beklemiyordum. Hiçbir şey.
"Başak... Sakin olman lazım. Tamam mı?" dedi.
Cevap vermedim. O anda Aras onuncu kez aramış oldu. Kafayı yemiş olmalıydı. Oysa hiçbir şeyden haberi yoktu. Tıpkı benim hiçbir zaman hiçbir şeyden haberim olmayıp onunla güne başladığım sabahlar gibi.
Karakola geldiğimizde Mahir Bey'in odasına koştuk adeta. Ne kadar hızlı koşabilirsem.
Kapıyı çalıp içeri girdik.
"Bu ne hız çocuklar ne oluyor?" diye sordu.
"Amirim. Çok önemli şeyler anlatacağız size." dedi Çınar. Ben konuşma yetimi kaybetmiş bir durumdaydım.
"Sakin olun oturun bir. Noluyor?" diye sordu.
"Bela..." kelimesi çıktı ağzımdan.
"Bulduk." dedim. Devamını getiremedim.
"Ne? Siz ne diyorsunuz? Nasıl buldunuz çocuklar çıldırdınız mı?" Çınar yaklaşık yarım saat boyunca olanları en başından anlattı. Mahir Bey ise şok olmuş bir biçimde dinliyordu.
"Bize neden en başından söylemediniz? Kafayı mı yediniz siz?" diye sertçe çıkıştı Mahir Bey.
"Haklısınız amirim. Ama emin olmak istedim. Başakta... Yeni öğrendi zaten."
"Amirim. Gerekenleri hemen yapabilir miyiz rica etsem?" diyerek araya girdim.
Gücüm kalmamıştı. Ama kalması gerekiyordu. Güçlü olmam gerekiyordu.
20 dakika kadar sonra bütün ekipler arabalara binmişti ve yola çıkmıştık. Önce Musa denen adamı alacaklardı. Sonrada... Onu.
Artık Aras aramıyordu.
Evin yanına geldiğimizde bir ekip içeriye girdi fakat ses gelmeyince ben de içeri girdim.
İçerisi boştu. Kaçmıştı.
Allah kahretsin.
"Çınar yok. İçeride yok, Çınar..." diyerek seslendim dışarda bizi bekleyen Çınar'a.
"Tamam sakin ol. Takip ederiz izini. Merak etme."
Bir ekip Musa'nın telefonundan konumunu belirmeye gittiler. Geri kalanlarla ise derneğe gittik. Girişin önündeyken adımlarım duraksadı. Gözlerim bulanıklaştı.
Saatler önce onunla el ele girmiştim buradan. Bunları bilseydim yakınından bile geçmezdim.
Ekiplerle beraber içeriye girdik. Herkes etrafı ararken benim de gözlerim tek bir çift siyah gözü arıyordu.
Siyah gözler ve siyah saçlar. Siyah karanlıktı ve o karanlığın kendisiydi.
Dernekte onun adı anons edilirken gözlerim binanın duvarında ki kocaman dijital saate ilişti.
19:00
Yarış saati. Yarış saati, artık onun ölüm saatiydi.
Her şey bitecekti. Ama ben de bitecektim ve hayatımda bir daha hiçkimseye güvenmeyecektim.
Hikayenin başında dediğim gibi.
Güvenmek, aptallıktı.
Sonra bir anons sesi daha duyuldu.
"Ekip 1 konuşuyor. Aranılan suçlu bulunamadı. Kamera kayıtlarına göre yaklaşık yarım saat önce buradan ayrılmış. Mobese kayıtları incelenecek."
Kaçmıştı. Bu yarışı kazanmak benim için çok önemli diyordu. Canından önemli değilmiş meğersem.
Yarım saat daha geçti aradan. Karakolda geri gelmiştik. Mobese kayıtları inceleniyordu. Onu bekliyorduk. Bir yandan da Musa denen adamın telefonundan konumunu bulmaya çalışıyorlardı.
Ozan da öğrenmişti. Artık herkes her şeyi biliyordu.
Müge...
Onu aramak aklıma gelmemişti. Fakat Çınar aramıştı.
Açmadı.
Güvendiğim herkes birer hain çıkıyordu.
10 dakika sonra bir ekip girdi içeri. Ağızlarından ise şunlar çıktı.
"Mobese kayıtlarına baktık. En son havaalanında görüntülenmişler. Ekip 3 gitti ama sanırım çoktan gittiler."
"Nereye?" diye sordum.
"Yurt dışına."
Yurt dışına.
Kaçmıştı. Arkasına bile bakmadan. Beni hiç düşünmeden. Canı her şeyden daha önemli gelmişti onun için. Kaçmıştı. Yurt dışına.
Peri masalı sandığım masal saatler içerisinde bir kâbusa dönmüştü.
Hayır. Bu en başından beri bir peri masalı değildi. Sadece gereğinden fazla güvenmiştim.
Güvenmek, mantığı sıfırlıyordu.
Güvenmek, aklı yitiriyordu.
Güvenmek, aptallıktı.
Aptalın tekiydim. Güvendiğim için. Fakat artık satranç masasında ki piyonlardan biri değildim. Bütün piyonlar alındı. Geriye sadece şah kaldı. Ve ben bir şahın rolünü ben üstlendim.
Artık mat yapmamın zamanı geliyordu...
Devam edecek...
~•°•°•°~
Birinci kitabın sonuna geldik.
OLAN OLDU BİTEN BİTTİ ORTALIK SAVASS ALANİ RESMEN
Bu sezon finalini üç ay önce Wattpadde yayınlamıştım. Üç ay aradan sonra artık ikinci kitapla buluşmanızın zamanı geldi.
Yarın öğleden sonra ikinci kitabın ilk bölümü yayında olacak...
Bölüm şarkısı - No.1 - Bu Benim Hayatım -
YouTube hesabım; @sadecesudeew |
0% |