@sadecelerden_s
|
Bugün işten erken çıkmıştım ve kütüphaneye uğramıştım. Bazen buraya gelip kafa dinlemek iyi geliyordu çünkü ben huzuru burda tadıyordum. Tabii bir tek kafa dinlemek için gelmemiştim. Şu ünlü katil hakkında biraz araştırma yapacaktım. Bilgiler lazım olacaktı çünkü yakın zaman da öldürülen Aktürk Holding'in sahibi olan Hasan Bey'in cinayet dosyası bize verilmişti. Cinayetin nasıl işlendiğine dair bir iz bulabilmek için dün olayın yaşandığı yere gitmiştik. Ancak Bela, işini -tıpkı haberlerde bahsedildiği gibi- çok temiz yapmıştı.
Bu yüzden onun hakkında detaylı bilgilere ihtiyacım vardı. Boş bulduğum bir masaya geçtim ve bilgisayarımı açıp arama motoruna girdim.
Ünlü katil Bela hakkında bilinenler diye arattım ve karşıma bir sürü cinayet haberinin çıkması istemsizce beni şaşırttı. Aslında beni böyle bir şeyin karşılayacağını bekliyordum ama yine de şaşırmamak elde değildi. Üstelik bu kadar cinayet işlemesine rağmen hiç yakalanmamış olması daha ayrı saşırtıyordu insanı.
Birbirlerine benzer birkaç haber okuduktan sonra en son okuduğum iki haberin biraz daha farklı olduğunu gördüm. Normal de zengin iş adamlarının canını alıyor diye biliniyorken yaklaşık 1 buçuk sene önce iki genci öldürdüğünden şüphelenilmiş. Ayrıca o iki gencin ikisi de kız ve tanınan kişilerden de değil. Bunların hepsi yurt dışında ve farklı ülkelerde yaşanmış cinayetler.
Peki o iki genç kızın ne günahları vardı? Onlara yazıktı. İçimden büyük bir bela okurken telefonumun titreşmesiyle iç sesimi susturdum ve telefonuma gelen aramayı yanıtladım. Arayan ise yabancı bir numaraydı.
"Alo?"
"Alo,merhaba Başak Hanım ile mi görüşüyorum?"
"Evet benim. Siz kimsiniz?" Sesi de tanıdık değildi. Galiba tanımıyordum kendisini. Ama bir kadındı arayan.
"Şey,Müge ben. Aras'ın arkadaşıyım. Aras bana sizden,yani senden bahsetmişti de yarışın olduğu gün benim yerime sen gelmişsin,Aras'ı tek bırakmamışsın. Teşekkür etmek istedim. Rahatsızlanmıştım ve Aras'la gidememiştim maalesef. Tek başına gitseydi çok üzülürdüm çünkü çok istiyordu o yarışa katılmak. Yani dediğim gibi sana teşekkür etmek istedim. Arasta senden bahsedince numaranı istedim belki tanışırız falan diye."
İşte şimdi hatırlıyordum kim olduğunu. Şu ünlü Müge. Tamam,ünlü demeyelim de. Aras'ın bahsettiği ve hep yarışlara onunla katılan o kızdı. Belki de sevgilisidir diye düşünmeden edememiştim açıkçası. Çünkü belli ki çok fazla görüşüyorlardı ve yakınlardı da.
"Aa, evet ben de senin adınıp duymuştum. Yani teşekküre gerek yok önemli bir şey yapmadım. Çok geçmiş olsun bu arada."
"Çok sağol. Eğer istersen seninle de tanışmak isterim. Hatta ben yarın akşam Aras'ın evine gitmeyi düşünüyorum. Bugün biraz yorgunum. Ama yarına daha iyi olursam mutlaka gidicem. Siz zaten komşuymuşsunuz. Gelirsen eğer çok mutlu olurum." Benimle konuşmak istediğini söylüyordu. Alt tarafı yarışa onun yerine katıldım diye benimle tanışmak istemesi tuhafıma gitse de bir yanım onunla tanışmak istiyordu.
"Tamam müsait olursam yarın gelirim mutlaka." Kabul ettim.
"Tamam o zaman. Ben yarın ararım seni. Sonra görüşürüz."
Ve kapattım. Aras'ın arkadaşı-belki de sevgilisi- tarafından Aras'ın evine davetliydim.
Müthiş.
Peki Aras gelmemi ister miydi?
Bence isterdi. Umarım isterdi.
En son Aras'la notlaşarak konuşmuştuk. İki gün geçmişti o konuşmanın ardından. Bence artık daha iyidir. Yarın göreceğiz. Yani galiba. Hâla gidip gitmeyeceğimden emin değilim çünkü.
Bir süre daha araştırma yaptıktan sonra kütüphaneden ayrıldım. Kütüphanenin arka tarafında bulunan otoparka ilerledim. Arabanın önüne geldiğim de ön camda beyaz bir şeyin olduğunu farkettim.
Biraz daha yaklaştım ve sileceğin arasına sıkıştırılmış kağıdı gördü gözlerim. Ceza aldığımı zannetsem de böyle bir şeyin olamama ihtimalini düşünerek başka ihtimalleri düşündüm. Kağıdı elime aldım ve önünü arkasını inceledim. Not yazıyordu.
"Kim olduğunu biliyorum!"
Notu okumadan önce bir hışımla arkamı dönüp etrafıma bakındım. Kimse yoktu. Kim koydu bunu buraya!?
Nota çevirdim gözlerimi. Yazılana baktım;
"Etrafında ki insanların ikinci yüzlerini göremeyecek kadar körsün Komiser! Gözlerini dört aç."
İkinci yüzler?
"Kimsin sen?" diye fısıldadım sanki notu yazan kişi beni duyacakmış gibi. Kimdi bu? Birisi bana şantaj yapıyordu resmen. Kim?
Etrafında ki insanların ikinci yüzlerini göremeyecek kadar körsün Komiser.
Etrafımda ki insanların, İkinci yüzleri...
Aklıma gelen kötü anılar içimi kemirirken, olduğum yerde farkında bile olmadan çöktüm. Sırtım arabaya yaslıydı. Gözlerim kapalıydı.
İkinci yüzler.
Daha önce çok ikiyüzlü insan görmüştüm.
Gözümden akmayı bekleyen yaşlar gözlerimi açtığım an gözlerimden süzülürken elimin tersiyle hızlıca sildim onları.
Elimde buruşan kağıdın varlığını bile hissetmezken, çalan telefonumun zil sesi beni kendime getiren şey oldu.
Çantamı bile o ânın şokuyla arabanın üstünde bırakmıştım. Ben ayağa kalkarken 10 saniye geçmişti bile çantamı elime alıp içinden telefonu çıkarırken arayan kişi aramayı sonlandırmıştı. Ben de tekrar arama lüksünde bulunmayıp henüz çantanın içinden çıkarmadığım telefonu içinde bıraktım.
Elimle yüzümü sıvazlarken kendime gelmek için biraz süre tanıdım kendime. 1 dk sonra arabama bindim. Arabayı çalıştırdım ve eve sürdüm.
~•°•°•°~ "Seni kullandım tamam mı? Ben seni sevmiyordum. Seninle oyun oynadım, anla!"
Bir aldanış,
"Seninle takılmamın altında çok başka bir amaç vardı ve ben o amacıma ulaştım. Artık cıkabilirsin hayatımdan. Çünkü ben öyle yapacağım."
Bir aldatılışa bedeldir.
Herkes beni güçlü ve cesur bir kadın olarak tanır. En azından beni tanıdığını sanan insanlar.
Aslına bakarsanız ben de çok ikiyüzlü bir insanım. İki karakterliyim de denilebilir hatta ama şu hastalık olandan değil. Güçlü ve cesur olan yanımın aksine bir de korkak ve herkese kanan bir tarafım var.
Balkonda oturuyor ve kafam cama yaslı bir şekilde dışarıyı izliyordum.
İnsanlar neden böyleler?
Kendime gelmeye çalışır bir şekilde kafamı iki yana salladım. Aklıma telefonum geldi. İçerden çantamın içinde ki telefonumu alıp tekrar balkona döndüm. Az önce kalktığım yere tekrardan oturdum ve telefonumun ekranını açtım. Birkaç önemsiz bildirim dışında iki farklı kişiden cevapsız arama vardı.
Motorcu kişisinden 5 cevapsız arama...
Egoist kişisinden 5 cevapsız arama...
Aras ve Çınar. İkisi de -ne kısmetse- 5 kere aramışlardı.
Çınar'ı Egoist diye kaydedişim ise çok başkaydı. Çünkü o egoistin tekiydi.
Hâla kimseyle konuşmak istemiyordum. Bu yüzden ikisini de aramadım. Odama geçip uyuma isteği bastırınca ise ayaklandım fakat beni durduran şey çalan telefonum oldu.
Motorcu arıyor...
Aras 6'ncı kez arıyordu. Ama açmayacaktım. Çaldı,çaldı ve en sonunda aramayı sonlandırınca ekrana yine cevapsız arama bildirimi düştü.
Ben bildirimi silerken o esnada balkona bir kağıt atıldı.
Aras...
Kağıdı alıp hızla açtım ve içinde yazan notla bakıştım bir süre. Notlar ben de travma oluşturmuştu resmen.
En sonunda yazanı okumak aklıma geldi.
Evdesin ama aramalarımı cevaplamıyorsun? —Üst Kat Komşun Aras:)
O da evdeydi anlaşılan ve benim evde olduğumu biliyordu. Ne yazacaktım peki? Veya yazacak mıydım?
Galiba yazacaktım.
İçeriden kalem kağıt alıp geldim. Kısa bir not yazıp, kağıdı buruşturup top hâline getirdikten sonra balkon camını açıp sırtımı korkuluğa yaslayarak kağıdı üst balkona fırlattım. Çok normal bir şeymis gibi yapıyordum bunu artık. Notta şöyle yazmıştım;
Aramaları cevaplamaktan daha büyük dertlerim var. —Alt Kat Komşun Başak
İlk başta sert bir çıkış yapıp yapmadığımı düşündüm ama sonrasında bunu bile düşünmek istemediğimden sadece cevap gelmesini beklemeye başladım. Cevapsız kalmayacağını biliyordum.
Bir iki dakika sonra gelen kağıt ise düşüncelerimi doğrulamaya yetmişti.
Hızlıca buruşmuş kağıdı açtım ve kağıtla beraber buruşmuş olan yazıyı okudum.
Derdine derman olabilecek bir komşun varmış. Öyle duydum. —Üst Kat Komşun Aras:)
Yazdığı not gülümsememi sağlarken bir yandan da yeni bir not yazıyordum.
Biraz bahsetsene şu komşumdan? Pek hatırlayamadım da... —Alt Kat Komşun Başak
Kağıdı buruşturup tekrar yukarıya fırlattım. Birkaç dakika sonra tekrar kağıt geldi fakat yeni not beklemediğim bir nottu.
Duyduğuma göre üst kat komşunmuş. Hatta seni evine çağırıyormuş. —Üst Kat Komşun Aras
Açık açık beni evine çağırıyordu. Bir an afallasam da daha fazla burda durup düşüncelerim de boğulmaktansa Aras'ın evinde boğulmayı tercih ederdim. En azından bir kurtarıcım olurdu fena mı?
Saçma sapan düşüncelerim ve ben.
Ah ben, neden bensin sen!?
Sadece telefonumu ve anahtarımı alıp evden çıktım ve merdivenlere yöneldim. Bir kat çıktım ve Aras'ın evinin önünde durdum. Birkaç saniye bekledim ve kapıyı çaldım. Kısa bir süre de kapının aralanmasıyla üstünde beyaz bir tişört ve altında siyah bir eşofmanla duran Aras'ı gördüm. Saçları hafif dağınıktı.
Çok iyi duruyordu...
"Hoşgeldin." dedi ve içeri geçmem için kenara çekildi.
"Hoşbuldum." dedim tebessüm ederek ve içeri girdim. Kapıyı kapattıktan sonra bana döndü ve "Çay mı kahve mi?" diye sordu. Sorusunu kahve diyerek yanıtladım ve adımlarımı balkona yönlendirirken o da mutfağa geçmişti.
Balkonda ki küçük tekli koltuğa otururken telefonumu masanın üstüne bıraktım. Anahtarım elimdeydi ve elimde döndürüp duruyordum. Çıkan sesler hoşuma gidiyordu. Fakat Aras'ın adım seslerini duyunca buraya geldiğini anlayaraktan buna bir son verdim ve anahtarı da masaya koydum.
Elinde iki kahve fincanı ile geldi ve karşımda ki koltuğa kuruldu. Fincanı elime aldım ve teşekkür ettikten sonra ufak bir yudum alıp elimde tutarak çıkan dumanı izledim.
Bir süre sessizce oturduk. Hiç konuşmadık. İşime gelmişti, çünkü pekte konuşmak istemiyordum. Bir şekilde sessizliğin bölünceğini biliyordum çünkü şu an bu dediğimi Aras yapmıştı bile.
"Ben küçükken, bazen babamın canı bilmediğim sebeplerden ötürü çok sıkkın olurdu. Kendini odasına kitlerdi ve orda bir şekilde kendine gelirdi. Çünkü ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi gelir benimle kahvaltı yapardı." diye bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Neden bana bundan bahsediyordu bilmiyordum ama sesi titriyordu hafiften konuşurken.
"Ben de onun canı sıkkın olduğu zamanlar hep onun odasının kapısının önüne gelirdim ve kapıyı tık tıklardım. Cevap vermezdi ama."
"Bir gün kapının altından bana bir kağıt uzattı. Üstünde not yazıyordu. Bana yazmıştı. 'Bazen insanlar morali bozuk olduğu zamanlar kimseyle konuşmak istemezler oğlum. Benim de moralim bozuk ve kimseyle konuşmak istemiyorum. Üzülme ama olur mu? Ben sana hep böyle notlar yazarım. ' gibisinden şeyler yazmıştı. "
"O zamanlar okuma yazma bilmiyordum. Bu yüzden ne kadar istesem de ona cevap yazamıyordum. Notları bile evimizde çalışan Hakan Abi'ye okutuyordum.Ama o hep bana iyi olduğunu bildiren notlar yazıp kapının altından atıyordu."
Bana da morali bozuk olduğu zamanlar not yazıp göndermesinin sebebi buydu demek ki. Peki babası? Ona ne olmuştu?
"Ben de okumayı yazmayı öğrenince ona yazmak çok istedim ama bir süre sonra kendini odalara kitlemeyi bıraktı. Galiba morali bozuk olsa bile içine atıyordu. Benim büyüdükçe bir şeylerin farkına varmamdan korkuyordu belki de, kim bilir?"
Babası ona bir sürü not göndermişti ama o babasına hiç not gönderememişti...
Alacağım cevaptan korksam da sordum o soruyu.
"Baban? Ona ne oldu?"
Bir süre duraksadı. Sonra bir anda söyledi ve sustu.
"Ben 9 yaşındayken öldü."
Tahmin etmiştim. Dediklerinden ve hüzünlü bakışlarından anlaşılıyordu.
Ama ona bu hüzünlü bakışlar hiç yakışmıyordu.
"Başın sağolsun." dedim. Başını sallamakla yetindi. Bir süre tekrardan sustuk.
Konuyu dağıtmak istercesine yüzüme bir tebessüm takarak tekrar konuştum.
"Moralin bozuk olduğunda ve kendini kötü hissettiğin de not gönderebileceğin bir alt kat komşun olduğunu unutma."
Bana bakarak-ama çok içten bir şekilde- konuştu. "Unutmam mümkün mü?" dedi. "Unutursan hatırlatırız." dedim.
"Başak." dedi bana bakmaya devam ederek. "Efendim?" dedim.
"İyi ki varsın."
İyi ki varsın.
"İyi ki varım." dedim gülerek. O da güldü bu dediğime. Bir dakika önce ağlayabiliyorsak, bir dakika sonra gülebilen insanlardık biz.
Bakışlarım masada duran elinde takıldı. Ve o an içimden gelen şeyi yaparak elimi elinin üstüne koydum.
"Sen de iyi ki varsın." dedim. Gözlerine bakarak.
Diğer elini de elimin üstüne koydu.
"İyi ki varım." dedi. Gözlerime bakarak.
Uzun uzun bakıştık. Sevgi dolu bakışlardı bunlar. Çok tuhaf bir histi. Tam olarak neydi bilmiyordum ama.
Çok güzel bir histi. Bunu biliyordum...
Telefonumdan gelen zil sesiyle bakışlarımı gözlerinden ayırıp masada duran telefonumun ekranına çevirdim.
Egoist arıyor...
"Bir arkadaşın sanırım. Aç istiyorsan." dedi. Elini elimden çekti. Ben de çektim ve telefonu aldım. Aramayı cevaplayınca karşıdan gelen tanıdık iki ses gözlerimi devirmeme sebep oldu.
"Aha,açtı alo? Lan oğlum bir dur konuşayım ya!"
"Lan hoparlör diye bir şey var açta ben de duyayım."
"Başımın etini yedin Ozan! Alo Başak,nerdesin sen işten çıktıktan sonra bir daha ulaşamadım sana çıkış o çıkış. İyisin değil mi?"
Nihayet cevap vermem için sustuklarında ben konuştum.
"İyiyim merak etmeyin." dedim kısaca .
"İyi bari. Bu arada." dedi ve durdu.
Kötü bir haber geliyordu. Aşinaydım bu duraksamaya.
"Bir şey olmuş belli. Söyle hadi." dedim.
Büyük bir nefes verdi ve konuşmaya devam etti Çınar.
"Hani şu Bela denen şerefsiz katil varya." dedi ve yine durdu. Sıkıntıyla nefes verişini duydum. Durum ciddiydi.
"Ee,nolmuş ona?" diye sordum.
"Off,Başak söyleyeceğim yani daha doğrusu bir şey soracağım ama sakin olacaksın tamam mı?" dedi.
"Ne diyeceksin de sakin olmam gerekecek Çınar. Açık konuş."
"Başak..." dedi ve sustu. Bu sefer ben sıkıntıyla ofladım ve tekrar konuştum. "Çınar bu kadar önemli ney va-"
"Kuzenini bu pislik öldürmüş olabilir mi?"
O an her şey ve herkes sustu. Sadece kimsenin duymadığı çığlıklarım ve ben, baş başa kaldık...
~•°•°•°~ |
0% |