@sadecelerden_s
|
"Kuzenini bu pislik öldürmüş olabilir mi?"
O an her şey ve herkes sustu. Sadece kimsenin duymadığı çığlıklarım ve ben, baş başa kaldık...
~•°•°•°~ Gözlerimi yavaşça araladığımda beni karşılayan odanın tavanıydı. Nerdeydim ben?
En son ne olmuştu? Bayılmış mıydım? Yoksa bir rüya mı?
"Kuzenini bu pislik öldürmüş olabilir mi?"
Aklıma gelenlerle keşke dedim. Keşke rüya olsaymış...
Bir kapı açılış sesi duyduğum da yavaşça yattığım yerde doğruldum ve soluma döndüm.
"Başak iyi misin?" diyen sesin sahibi Aras'tan başkası değildi.
Ona cevap vermedim ve gözlerimi etrafta gezdirdim. Bir yatak odasındaydım.
Yatak odası?
Galiba Aras'ın odasıydı.
Ben odayı incelemeye devam ederken yanımda hissettiğim yatağın çöküşüyle o tarafa baktım. Yanıma oturan Aras endişeli gözlerle beni süzüyordu.
"İyi misin?" diye sordu tekrardan. Bunun cevabını bilmiyordum. Kuzenimi o katil mi öldürmüştü?
Peki ya neden?
"Ne oldu bana?" Sorduğum ilk şey bu olmuştu. Ağzımdan çıkan şey.
"Bayıldın." dedi tek kelimeyle. Tahmin etmiştim. Zaten yaşadıklarım dolayısıyla duygusal bir çöküş yaşamıştım. Bir de üstüne bu...
Ağır gelmişti.
Ellerimle kendime gelmek istercesine yüzümü sıvazladım. Derin bir nefes verdim ve ayağa kalktım. İlk kalkışım da gözlerim karardı. Sonra görünüşüm netleştiğin de odanın açık kapısını gördü gözlerim ve ilerleyerek odadan çıktım.
Arkamdan gelen adımların sahibi, beni kolumdan tutup durdurana dek koridorda ilerledim ve evin dış kapısına yaklaştım. Fakat Aras beni kolumdan tutunca durdum ve dönüp ona baktım.
"İyi olduğunu bilmeden gitmene izin veremem." dedi. Gözlerinde endişe ve korku vardı.
Yüzüme yalancı bir tebessüm takarak "İyiyim." dedim.
"Gitmem gerek. Her şey için teşekkür ederim. " dedim ve tekrar kapıyla yönelmiştim ki tekrar beni durdurdu.
"Sahte bir tebessümle, gerçek hislerini saklamana gerek yok. Ben varsam, yüzüne sahte bir tebessüm koymana da gerek yok. Bana gerçek senle gel." dedi.
Gerçek ben.
Gerçek ben, kimdi?
Komiser ve kimseden korkmayan Başak Şahin mi yoksa sadece Başak Şahin mi?
İkisi de farklı kişiliklerdi çünkü...
"İyiyim, gerçekten." dedim ve bu sefer beni durdurmasına izin vermeden hızlı adımlarla kapıdan çıkıp merdivenlere yöneldim.
"Başak!" diye seslenen Aras'a yöneldim tekrar ve elinde tuttuğu telefonla anahtara baktım.
"Bunları unuttun." dedi. Aklımdan çıkmıştı.
Gidip onları da aldım ve sağol dedikten sonra bu sefer cidden gittim.
Ben evin kapısını açarken merdivenlerden çıkan hızlı ayak seslerini işitince bir an o yöne döndüm ve nefes nefese kalan Çınar'ı gördüm.
Onu da tamamen unutmuşum.
"Başak!" dedi derin bir nefes vererek ve gelip bana sarıldı.
"İyisin değil mi? Telefonla konuşurken pat diye bir ses duydum. Sanıyorum ki telefon düştü sonra o çocukta senin bayıldığını söyleyince-" derken çok fazla konuştuğu için sustu ve soluklandı. O sırada ben de onu kendimden uzaklaştırıp yüzüne baktım.
"Tamam Çınar, sakin ol. İyiyim ben." dedim onu rahatlatmak istercesine. Ama pek kanmış gibi durmuyordu.
"Ya nasıl iyisin? Hay akılsız kafam, bir an da söyledim sen de şok oldun tabi." dedi. Kendini suçluyordu.
Ama tek suçlu vardı. O da o katil.
"Çınar saçmalama senin bir suçun yok. Asıl bana bunu söylemeseydin çok kızardım sana." diyerek onu bir nebze de olsa rahatlatmaya çalıştım.
O sırada kapının önünde dikildiğimizi fark ederek anahtarımı kapının kilidine sokup çevirdim ve kapıyı sonuna kadar açtım.
"Gel içerde konuşalım." dedim ve kenara çekildim geçmesi için. O da ayakkabılarını çıkarttıktan sonra içeri girdi. Ben de peşinden girdim ve kapıyı kapattım.
Bela...
Neden bunu yapıyorsun insanlara?
Aklıma tekrar gelen düşüncelerle büyük bir nefes verdim. Çaresiz bir nefes...
Ne olacaktı şimdi? Kimsenin bulamadığı o katili cidden ben mi bulacaktım? Ayrıca onun yaptığını bile kanıtlayamazken.
Kafamda ki düşünceleri dağıtmak istercesine kafamı iki yana salladım ve salona geçtim. Çınar da çoktan koltuğa oturmuştu. Fakat içerisi beni bunaltmaya başlamıştı. Bu yüzden balkona geçmeyi teklif ettim ve beraber salondan balkona geçtik.
Karşılıklı oturduğumuz da hava gelsin diye balkonun camlarını da açtım. Serin hava yüzüme çarpınca bir an titremiştim fakat bana iyi gelmişti.
"Yukarıda ne yapıyordun ki sen?" diye sordu Çınar.
Fakat bu notlaşma olayını ona söylemek istemediğimden başka bir şey söyledim.
"Öyle oturmaya gitmiştim. Konuşuyorduk." dedim kısaca.
Oysa ki bambaşka bir şey için gitmiştim. Sahi, en son bugün arabamın camında bulduğum not için canımı sıkarken şimdi ise...
Devamı kalsın.
Yine de bulduğum o nottan Çınar'a bahsetmemin doğru olacağını düşünüyordum.
"Bugün arabamın camında bir not buldum." dedim konuyu açmak için.
Oturduğu yerde biraz doğruldu ve "Ne notu?" diye sordu.
"Saçma sapan şeyler yazıyordu." dedim ve içeri gidip çantamdan, sakladığım notu alıp geri balkona döndüm. Önümüz de ki küçük masaya koydum ve yerime oturdum. O sırada Çınar da pür dikkat kağıttakileri okuyordu.
"Etrafında ki insanların ikinci yüzlerini göremeyecek kadar körsün Komiser. Gözlerini dört aç!" diye seslice bir kez daha okudu Çınar.
Gözlerini kapattı ve sinirle soludu. Bir anda gözlerini açıp "Kim yazmış bu si-" dedi ve sustu. Sonra cümleyi baştan alarak "Kim yazmış bu notu?" dedi. Küfürden pek hoşlanmadığımı bildiği için diyeceği şeyden vazgeçmişti.
Sıkıntıyla nefes vererek "Bilmiyorum." dedim.
"Bu mal kim de sana böyle bir not yazıp üstelik bir de senin arabanın camına koyup kaçıyor? Kim bu utanmaz? Sen nerdeyken oldu bu olay?"
"Kütüphaneye gitmiştim. Arabam da otoparktaydı. " dedim.
"Kütüphane de ne işin vardı?" diye sordu.
Kaşlarımı çattım ve "Sence konumuz şu an bu mu Çınar?" dedim.
O da dediklerinin yeni farkına varır bir ifadeyle "Pardon. Saçma oldu. Ama aklım almıyor Başak. Kim niye sana böyle bir not yazsın? Neyi ima ediyor bu, senin çevrende ki insanlarla aranda olana niye karışıyor? Veya nerden biliyor?"
İşte bunu ben de bilmiyordum.
"Şüphelendiğin biri veya birileri var mı?" diye sordu.
"Hayır, sorun da bu kimse yok." dedim sıkıntılı bir edâyla.
"Ama peşini bırakmayacağım. Yarın gidip otoparkın güvenlik kameralarına bakacağım. Belki adam, veya kadın bilmiyorum. Yüzünü göstermiştir kameralara." dedim.
"Pek sanmıyorum ama neyse. Yine de bakalım." dedi.
Bir süre sustuk. Açık camdan dışarıyı, gecenin getirdiği huzuru izledik.
Çoğu insan vardır ya, gecelerin bize iyi gelmediğini kötü olduğunu öne sürenler. Ben hep bunların tersini düşünmüşümdür. Tam tersi gece, insana karanlığıyla ve sessizliğiyle huzur veriyordu. Ay, yıldızlar ve fazlası...
Kafamı dağıtma amacıyla aklıma gelen bir soruyu sordum Çınar'a.
"Ay mı yoksa yıldızlar mı?" diye sordum.
Bazen çevremdekilere bunun benzeri sorular sorarım. Bu mu yoksa şu mu diye. Belli bir sebebi yoktu. Sadece hoşuma gidiyordu.
Çınar'a da daha önce bunun gibi sorular sorduğum olmuştu. Kısıkça güldü. Sonra cevap verdi.
"İkisi de ayrı güzel ve huzur verici bir manzara." dedi. Sonra durdu ve "Sen peki, hangisi?" diye sordu.
"Ay." dedim.
"Neden ay?" diye sordu.
Ay bana yıldızlardan her zaman daha güzel ve görkemli görünmüştü. Bir zamanlar yıldızlar da gözüme çok güzel görünürdü gerçi, en az ay kadar.
Ama artık yıldızların pekte önemi yoktu gözümde.
"Bence ay yıldızlara göre daha ışıltılı,parlak,gerçek. Hatta daha fazlası." dedim.
"Ben biliyorum niye ay dediğini de neyse." dedi. Biliyordu.
Yıldızlara her gece bakardım. Ama pekte bir önemleri yoktu gözümde.
Olmayan bir gerçek kadar sahtelerdi yıldızlar.
Geçmişim de ki acılı anılarım beni daha geçmişin içine çekerken başka şeyler düşünmeye başladım.
"Aras mıdır nedir? Onunla neler oluyor?" diye sordu bir anda Çınar. Ne olabilirdi ki? Alt tarafı iki komşuyuz.
Komşu...
Aslında bu kadar kısa sürede kimseye güvenmem ama nedense Aras'ta beni ona çeken bir kuvvet var. Ve ben bu kuvvetin ne olduğunu bile tam olarak bilmiyorum.
"Başak,daldın..." deyince ona cevap vermeyi unuttuğumu farkettim.
"Ne olabilir ki?" diye bir soru sordum ben de.
"Hadi ama, kısa süredir tanıdığın biriyle bu kadar samimiyet kurmazsın sen. Tanıyorum seni. Aranızda ki yakınlığı gördüm." dedi.
Aramızda ki yakınlık...
Cidden o kadar yakın mıydık?
Ben onun için neyi ifade ediyordum.
Bir gülme sesi duydum. "Başak yine daldın?" diyen Çınar'ın sesiyle aynıydı.
Zihnimi bulandıran düşünceler yüzünden aklımı yitiriyordum...
"Pardon," dedim ve durdum. Sonra yine konuştum. "Zannettiğin gibi bir şey yok. İki komşudan farksızız." dedim kısaca.
"Öyle diyorsan öyledir komiser." dedi gülerek ve onunla beraber ben de güldüm.
~•°•°•°~ Yazar...
O akşam Başak evine gittikten sonra Aras'ta derin nefesler alarak az önce yaşananları unutmaya çalışıyordu.
Başak'ı henüz birkaç haftadır tanıyor olmasına rağmen sanki uzun zamandır tanışıyorlarmış gibi geliyordu.
Banyoya gidip avucu içine aldığı suyu yüzüne çarptı ve kendine gelmeye çalıştı. Başak'ın bayılması onu çok etkilemişti.
İyiyim diyordu ama kötüydü Başak. Ve henüz bunları aşmasına yardım edebilecek derecede bir yakınlıkları da yoktu. En çokta bu acıtıyordu canını...
Ne hissediyordu ona karşı? Bunu bilmiyordu.
Başak ne hissediyordu ona karşı? Bunu da bilmiyordu.
Lanet olsun ki bilmiyordu.
Banyodan çıkınca evde ki vaktinin çoğunluğunu geçirdiği, balkonuna geçti. Balkondan içeri girer girmez alt kattan gelen konuşma seslerini duydu.
"Ay mı yoksa yıldızlar mı?"
Alt katta konuşan Başak'ın sesiydi bu. Yanında da Çınar vardı.
Aras küçük koltuğa oturdu ve seslere dikkat kesildi.
"İkisi de ayrı güzel ve huzur verici bir manzara." diye Çınar'ın sesini duydu Aras. Daha da dikkat kesildi. Kulağı başka bir ses işitmiyordu.
"Sen peki, hangisi?" diye soran Çınar'ı, Başak "Ay." diye yanıtladı. İster istemez bir anda kendini aya bakarken buldu Aras.
Neden ay demişti? Yıldızları da sevmez miydi?
"Neden ay?" diye soran Çınar'ı duyunca Başak'ın vereceği cevabı bekledi.
Bir süre çıt çıkmadı. Sonra Başak'ın sesi duyuldu.
"Bence ay yıldızlara göre daha ışıltılı, parlak,gerçek. Hatta daha fazlası."
O an Aras'ın aklından geçen şey, Başak'ın o narin sesiydi. Sesinin tınısı çok hoşuna gidiyordu.
Fakat Çınar'ın söylediği şey ile düşünceleri dağıldı zihninde.
"Ben biliyorum niye ay dediğini de neyse."
Neyi biliyordu Çınar, Başak hakkında?
Neden yıldızlara karşı böyleydi Başak?
Yine bir sürü soru ve bir sürü alınamayan cevap.
Uzun bir süre daha konuşmadı Çınar ve Başak. Gökyüzünü izlediler beraber. Onlar gökyüzünü izleye dursun, o sırada Aras ise onların konuşmaya devam edip etmeyeceğini düşünüyordu.
Tekrardan Çınar'ın sesi duyuldu.
"Aras mıdır nedir? Onunla neler oluyor?"
Bu soruyla istem dışı kalp atışları hızlandı Aras'ın. Kaşları çatıldı ve Başak'ın vereceği cevabı duymayı bekledi kulakları.
Bir süre Başak'tan ses gelmeyince, düşündü. Ne diyecekti Başak?
"Başak, daldın..." diyen Çınar'ın sesinin ardından Başak konuştu.
"Ne olabilir ki?"
Aras'ın bu cümleyi duyması onu üzdü o an. Başka şeyler duymayı beklerdi.
Ne duymayı beklerdi?
"Hadi ama, kısa süredir tanıdığın biriyle bu kadar samimiyet kurmazsın sen. Tanıyorum seni. Aranızda ki yakınlığı gördüm."
Gerçekten yakınlar mıydı?
Bir süre daha ses gelmedi ikisinden "Başak yine daldın." diyen Çınar'ın sesinin ardından tekrar Başak'ın sesi duyuldu.
"Pardon." dedi. Sonra yine sustu.
"Zannettiğin gibi bir şey yok. İki komşudan farksızız."
İki komşudan farksısız.
Cidden böyle mi düşünüyordu Başak?
Neden bunlar Aras'ı bu kadar çok üzüyordu peki?
Daha fazlasını dinlemek istemediğinden hızla içeri girdi Aras. Odasına girdi ve kendini karanlıkla birleşmiş olan yatağının içine attı.
Düşündü, düşündü ve düşündü.
Düşünmek, akıla zarardı...
Başak ile ilk karşılaştığı anı getirdi gözlerinin önüne. Banka oturmuş ağlıyordu.
Sonra tesadüfen benzin istasyonun da karşılaşmışlardı ve Başak oma yardım etmişti. Bu sayede tanışmışlardı.
Aras'ın onunla aynı apartmana taşınması ise tamamen tesadüfen gerçekleşen bir olaydı.
Belki de kaderin onları ellerine geçiriş anı...
Yıllardır insanların canını alan bir katildi Aras. Para uğruna,hayalleri uğruna, babasının hayalleri uğruna...
Ve bu zamana kadar sevmek bir yana dursun. Bir kadına karşı hiç doğru düzgün şeyler hissetmemişti. Müge dışında. En yakın arkadaşına duyduğu sevgi dışında.
Ama artık Aras bunu kabullenmişti.
Katiller de sevebilirdi.
Katiller de aşık olabilirdi.
Ve Aras, Başak'a aşık olmuştu...
~•°•°•°~
|
0% |