Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. Bölüm - İhanet

@sadecelerden_s

Sabahın erken saatlerinde, güneşin odama sızışıyla beraber gözlerimi araladım. Komodinin üzerinde ki telefonuma uzanıp saate baktım. Saat 06:23'tü.

 

Daha çok erken!

 

Yatakta bir sağa bir sola dönerek biraz daha uyumaya çalıştım ama nafile. Ne yaptıysam uyuyamadım. En sonunda kalktım ve lavaboya gidip yüzümü yıkadım. Üstüme biraz daha rahat bir şeyler giydim ve kendime kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittim.

 

Dün akşam Çınarla uzun süre konuşup oturmuştuk. Saat geç olduğu ve özellikle de bugün yine iş başı yapacağımız için eve gitmişti.

 

Fakat hâlâ üstümde, dün olanları atlatamadığım için büyük bir gerginlik vardı.

 

Endişe vardı.

 

Korku vardı.

 

Çok şey vardı.

 

Ve ben, belki de hayatımda ilk defa bu kadar çıkmaza sürüklenmiştim.

 

Çıkmaz bir sokağın sonundaydım ve çıkış yolunu bulamıyordum.

 

Belki de o çıkmaz sokağın ta kendisiydim. Ve bir çıkış yolum yoktu. Karanlıktım. Aydınlık yollarımı kendi karanlığımla kararttım.

 

Güzel ve az da olsa bana iyi gelen bir kahvaltının ardından mesai saatim yaklaştığı için odama geçtim. Üzerimi giyindikten sonra çantamı telefonumu ve birkaç lazım olan dosyamı çalışma odamdan aldıktan sonra evden çıktım.

 

Merdivenlerden inerken bir yandan da telefonumdan saate baktım. Henüz vaktim vardı. Binadan çıktığımda ilerde ki arabamın kapısını uzaktan kumandamla açtım ve oraya doğru yürüdüm.

 

Arabanın yanına vardığım da kapıyı açıp içeriye girecekken karşı kaldırımda yürüyen, siyahlar içinde kapüşonu kapalı birini gördüm. Hızlıca arabaya binip kapımı kapattım ve camdan bakarak yürüyen adamı izlemeye başladım.

 

Sağa ve sola bakarak yoldan araba geçip geçmediğine baktı ve yolda kimsenin olmadığını görünce hızlı adımlarla karşı kaldırıma geçti.

 

Yüzünü göremiyordum ama nedense bana tanıdık geliyordu. Beni şaşırtan şey ise bizim apartmana girmesiydi.

 

Apartman da böyle birinin yaşamadığından adım gibi emindim. Kimdi o zaman bu?

 

Yoldan geçerken de yüzünü görememiştim. Fazla ilgimi çekmişti bu görüntüsü. Simsiyah.

 

Kendini gizlemek ister gibi...

 

Daha fazla bu konuda düşünmeyerek arabayı çalıştırdım ve karakola sürdüm.

 

"Günaydın komiserim."

 

"Günaydın Başak Komiser."

 

Yanımdan geçip günaydın mesajlarını iletenlere karşılık verdikten sonra odama girdim. Masamda yerini aldıktan sonra sekreterim Damla'yı odama çağırdım.

 

Az sonra kapı çalındı ve içeriye giren Damla'yı görür görmez Hasan Can Aktürk'ün cinayet dosyasını getirmesini istedim. O odadan çıkarken içeri Çınar girdi ve karşımda yerini aldı.

 

"Günaydın. Daha iyi misin?" diye sordu.

 

"Günaydın. Ne kadar iyi olabilirsem." diye cevap verdim.

 

"Şu geçen ki cinayetin dosyasını istedin az önce. Olay yerine gidip incelemiştik az çok bir şeyler biliyorsun zaten. Bir daha bakıp ne yapacaksın ki?"

 

Kapı çalındıktan sonra içeri giren Damla masama dosyayı bıraktı.

 

"Buyurun Başak Hanım."

 

"Teşekkürler. Çıkabilirsin."

 

Dosyada ki bilgileri tekrar tekrar gözden geçirmeye başladım.

 

Bıçakla yaralama. Hem de üç farklı yerden. Karın, göğüs ve sağ böbreğin bulunduğu yerden. Sırtta darp izleri de var ayrıyaten.

 

Aktürk Holding'in otoparkında meydana gelmiş cinayet. Öldüren kişinin Bela olduğu aşikar zaten. Fakat nasıl kaçtı? Şirketin çevresi korumalarla çevrili oysa ki. Bu da ayrı bir gizem yaratıyor.

 

Aklıma bir an da düşen fikirle bakışlarımı Çınar'a çevirdim ve konuştum:

 

"Olay yerine tekrar gidelim mi? Hâlâ inceleme devam ediyor. Belki yeni bir şeyler buluruz. Gözden kaçırdığımız bir şeyler vardır."

 

Kaşlarını çatarak şöyle cevap verdi:

 

"Olay yeri incelemenin bulamadığını biz nasıl bulacağız?"

 

"Ya bulacağız demiyorum zaten, gidelim belki bir faydamız dokunur."

 

Biraz bekledi. Düşündü, düşündü ve en son kararını verdiğinde bana dönüp "Tamam. Gidelim o zaman. Mahir Bey'den izin alalım önce" dedi.

 

Başımı olumlu anlamda sallayıp çantamı birkaç gerekli şeyi alıp odadan çıktık. Sonra beraber Mahir Bey'in odasına girip izin istedik. O da zaten sıcak baktı bu düşünceye.

 

Hemen karakoldan çıkıp arabaya bindik ve yola çıktık.

 

~•°•°•°~

Aktürk Holding...

 

Şu an cinayetin işlendiği otoparktaydık.

 

Önceden buraya geldiğimiz de cesedi de görmüştüm. Hatta tam şu an ayaklarımla bastığım yerde duruyordu.

 

Olay yeri incelemenin işi biz geldiğimiz de sona ermişti. Bu yüzden bizim gelmemizin ardından onlar gitmişlerdi. Şu an burda sadece Çınar ve ben vardık.

 

"Kameralar bloke edilmişti değil mi?" diye sordum Çınar'a emin olmak için.

 

O da sorumu "Evet." diyerek cevapladı.

 

Derin bir nefes verdim, kollarımı dirseğime kadar sıvadım ve etrafı incelemeye başladım.

 

Ben bir katil olsam, burdan nasıl kaçardım?

 

Benim ki de soru. Ben nerden bileyim? Sanki daha önce katil olma deneyimi yaşadım.

 

Ama mantıken düşünecek olursak bir katil, kimsenin aklına bile gelemeyecek bir yerden kaçardı.

 

Ama neresi?

 

"Başak! Bir baksana!" diye seslenen Çınar'a döndüm. Yanına gittim. Otoparkın giriş/çıkış kapısının yan tarafında ki duvarı gösterdi. Duvara baktığım da bir çizik gördüm.

 

Bir bıçakla çizilmiş gibi görünüyordu ama herhangi bir çizik de olabilirdi.

 

İçimden geçirdiğim cümleyi dile getirerek "Herhangi bir çizik de olabilir." dedim.

 

"Sanmam." dedi Çınar. Ben elimi çiziğin üstünde gezdirirken Çınar olduğu yerde sessizce durdu. Bakışları çiziğin üstünde kilitli kalmıştı.

 

Bir süre sonra hızla bana dönünce afallasam da ona bakarak dediği şeye odaklandım.

 

"Bekle beni hemen geleceğim." dedi ve yanımdan uzaklaştı. Omzumdan ona bakarak nereye gittiğini gördüm. Yukarı çıkıyordu. Nereye gittiğini çok merak ediyordum.

 

Biraz yukarıya baktığım da bir kamera gördüm. İçimden söylendim kameralara. Ne diye kapatıyorlar ki sizi? Sonra aklıma Melek geldi. Onun da ölü bulunduğu yerde çalışan kameralar biri tarafından kapatılmıştı.

 

Ve ben bundan artık emindim. Benim kuzenimi Bela öldürmüştü...

 

5 dakika kadar sonra gelen Çınar'ın elinde ki bıçağı görünce kaşlarımı çatarak "Nerden buldun onu?" diye sordum.

 

Yanıma gelince durdu ve "Holding'in arka tarafında bir tane dükkan vardı. Ivır zıvır satan. Ordan aldım."

 

Gülerek "Kaç lira şu bir adet bıçak?"

 

Elinde ki bıçağı kaldırıp bana göstererek alayla konuştu "Şu bir adet bıçak 35 lira." dedi. Sonra tekrar konuştu. "Hayır yani ıvır zıvırcı burası marka bir yer de değil. Ne diye bir bıçak 35 lira olur?" dedi.

 

Bu dediğine daha çok güldüm ve "Devir ekonomi devri Komiserim." dedim. Sonra ise asıl soruyu sordum:

 

"Sen onu geç, bu bıçağı ne yapacaksın?" dedim.

 

Sonra bana döndü ve "Bunu yapacağım." deyip bıçağın keskin ucuyla sertçe duvarda ki çiziğin yanını çizdi.

 

"Çınar, ne yapıyorsun? Niye çizdin!?" dedim şaşkınlıkla.

 

Rahat bir şekilde bıçağı yere attı ve bana döndü tekrar.

 

"İki bıçak izini karşılaştıracağım."

 

Olduğu yerde biraz eğildi ve yüzünü duvara yaklaştırıp yan yana duran iki çiziğe baktı.

 

Çizikler incelik açısından birbirinin tıpkısıydı.

 

Genelde bazı bıçakların kalınlığı ve inceliği farkettiği için bıraktıkları izler de farkederdi.

 

Çınar da bunu esas alarak birnevi bir deney yapmıştı. Ve deneyin sonucuna varacak olursak elde ettiğimiz bilgi şuydu;

 

Bela, büyük bir mutfak bıçağıyla işini görmüştü.

 

Aslında bu bilgi fazla işimize yaramazdı ama en azından otoparkta veya dışarıda, bu çevrede bulunan çöp konteynerlerini inceleyerek Bela'nın kullandığı bıçağı bulabilirdik.

 

"Eğer bu cesedi Bela öldürdüyse ve aynı zaman da benim kuzenimi öldüren de oysa, belki Melek'in öldüğü yerin çevresinde de böyle bir çizik vardır." dedim Çınar'a dönerek.

 

"Burdan çıktıktan sonra oraya da gidip bakalım o zaman. Yavaş yavaş bir şeylere ulaşıyor gibiyiz." dedi.

 

Evet.

 

Yavaş yavaş, adım adım Bela'ya yaklaşıyorduk. Ve yaklaşmaya da devam edecektik. Onu bulana dek...

 

Çalan telefonumu arka cebimden çıkarıp elime aldım ve arayan kişiye baktığımda bir an afalladım.

 

Gizli Numara arıyor...

 

Birisi beni gizli numaradan arıyordu. Birkaç saniye beklettikten sonra açtım ve kulağıma dayadım.

 

"Alo?"

 

"Bulunduğun otoparkta siyah Mercedes'i bul Komiser."

 

Duyduğum bu kalın ses ve o sesten gelen cümle beni şoka uğratmıştı.

 

Birisi benle oyun oynuyordu.

 

Ama kim?

 

Ben cevap dahi veremeden kapandı telefon. Tekrar aradım fakat aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor sesiyle direkt kapadım telefonu.

 

"Kimdi o Başak? Ne oluyor?"

 

Bulunduğun otoparkta siyah Mercedes'i bul Komiser.

Siyah Mercedes.

 

"Başak?" diyen Çınar'ın sorusunu cevaplamadan direkt "Etrafta ki bütün arabalara bak ve bana siyah Mercedes bul." dedim ve yanından uzaklaşarak bütün arabaları sırayla incelemeye başladım.

 

Arkamdan gelen Çınar, hala bir anlam verememişti olanlara ama açıklamak yerine o arabayı bulmayı istiyordum.

 

"Başak ne Mercedes'i ne diyorsun. Kim aradı seni anlatsana bir ya!?"

 

"Çınar birazdan anlatacağım ama ilk önce şu Mercedes'i bulalım."

 

Ben böyle dedikten sonra o da pes etti ve arabayı aramaya başladı.

 

Bir sürü araba vardı burada. Hangi birine bakacaktım.

 

Biri benimle büyük bir oyun oynuyordu. Şantaj.

 

Daha önce hiç böyle bir şeye maruz kalmamıştım. İlk defa başıma böyle bir şey geliyor olması ve sorgulamadan karşı tarafın dediğini yapmam ne kadar doğru ya da ne kadar güvenliydi bilmiyordum bile.

 

Karşı tarafta ki arabalara baktığım da gözlerim 18 plakalı siyah Mercedes'te durdu.

 

"Çınar! Galiba buldum." diye Çınar'a seslendim ve o da hızlıca yanıma geldi. Baktığım yere baktı ve arabayı gördü. Sonra arabanın yanına gitti ve etrafında dolaştı. Arabanın bagaj kısmına geldiğinde duraksadı ve olduğu yerde çömeldi. Daha fazla orda durarak izlemedim v hızla ben de yanına gittim. Çınar'ın elinde ki kağıt her şeyi açıklıyordu.

 

"Açsana." dedim Çınar'a. O da bunu dememi bekliyormuş gibi anında açtı ve önce kendisi okudu içinde yazanı. Sonra ağır bir hareketle kağıdı bana çevirdi ve görüş hizama soktu.

 

"Sinir, ardından öfkeyi getirir,

Öfke, ardından nefreti getirir,

Ve nefret, ardından ihaneti getirir.

Peki sen, sana ihanet edeni öğrenmek ister misin Komiser? O zaman beni takip et."

 

"Başak bana neler olduğunu anlatacak mısın artık?"

 

Kulaklarım işitiyordu. Ama algılayamıyordu.

 

"Etrafında ki insanların ikinci yüzlerini göremeyecek kadar körsün Komiser! Gözlerini dört aç."

 

"Peki sen, sana ihanet edeni öğrenmek ister misin Komiser?"

 

Bunlar bir rüya olsaydı,

Ve şu an o rüyadan uyansaydım...

 

"Başak duyuyor musun? Telefonun çalıyor." diyen Çınar'ın sesini zar zor duyduğum da yutkunarak telefonu cebimden çıkardım ve ekrana baktım.

 

Gizli Numara arıyor...

 

Yine arıyordu.

 

O zaman beni takip et...

 

Takip mi edecektim?

 

Doğru ya da yanlış. Bu yolun izini sürecektim.

 

Telefonu açıp kulağıma dayadım ve karşı tarafın o sert, kalın sesini duymayı bekledim.

 

"Akıllısın Komiser. Eğer beni takip edeceksen iyi dinle. Ha yok, sen yalan söylüyorsun deyip kendini kandıracaksan da eyvallah. Senin seçimin. Eğer ikinci dediğimi onaylıyorsan tam şu an telefonu yüzüme kapatırsın."

 

İlk dediğini onaylıyordum.

 

5 saniye kadar sonra tekrar aynı sesi duydum.

 

"Güzel. Şimdi,o yanında ki sarışını da alıp sana atacağım konuma gelin. Yalnız! Polisler yok Komiser. Anlaştığımızı varsayıyorum. Kolluk kuvvetler yasak! O sarışın mal yeter sana."

 

Bu dediğini duyan Çınar ise avazı çıktığı kadar telefona doğru bağırdı.

 

"Bana bak! Doğru düzgün konuş lan it. Kimsin sen? Kimsin de onun aklını boş şeyler bulandırıyorsun?"

 

"O boş şeyler dediğin, aslında Komiserin hayatını yakında boka çevirecek gerçekler. Yani ben size iyilik yapıyorum. Attığım konuma ya gelirsiniz ya gelirsiniz." dedi ve yüzümüze kapattı.

 

Komiserin hayatını yakında boka çevirecek gerçekler...

 

Ağlamak istiyordum. Ama öğrenmek de istiyordum gerçekleri.

 

Ve görünüşe göre,

İkincisi daha baskın gelecekti.

 

Çünkü o adamın da dediği gibi,

Sinir, ardından öfkeyi getirirdi

Öfke, ardından nefreti getirirdi

Ve nefret, ardından ihaneti getirirdi.

Fakat ihanet eden taraf ben olmayacaktım. Bana ihanet eden tarafı bulacaktım...

 

~•°•°•°~

 

Loading...
0%