Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@sadeceyimki

KALP AĞRITAN HİS

 

 

Şiddetli baş ağrısı ile güne uyanmıştım. Bu dayanılacak gibi bir ağrı değildi. Üzerime koca bir dolap yıkılmıştı sanki.

Ellerimi ağrıyan başıma götürüp orayı sertçe ovaladım.

Aptal gibi içmiştim. Yaptığım hiçbir rezilliği hatırlamıyordum.

 

En azından bilmeden yaptığım saçmalıkların sorumluluğunu almak zorunda değildim.

Leş gibi de kokuyordum. Bir an kendimi ağlayacak gibi hissettim ama hemen vazgeçtim. Göz pınarlarım yanıyordu.

 

Dün gece pek de iyi geçmemiş olsa gerek

 

Üzerimdeki ince pikeyi aşağı doğru savurup ayaklandım.

Evde pek bir ses yoktu. Evde olmamaları şaşılacak bir durum değildi. Saat 18:00' a geliyordu. Akşam olmuştu ama ben yeni kendime geliyordum.

 

Hızlıca banyoya girip ellerim buruşana kadar suyun altında kaldım. Ardından dişlerimi fırçalamış, vücudumu kremlemiş, saten gecelikerimden birini giyip aşağıya inmistim.

 

Şimdi ise elimdeki kupadan zehir gibi bir kahve içiyordum.

Hâla kendimde gibi hissetmiyordum.

 

Bir kaç dakika önce Simay aramıştı. Abimlerin işi olduğunu bizim kız kıza takılıp takılamayacağımızı sormuştu.

 

Biraz farklılık olacağını düşündüğüm için kabul etmiştim.

Dolaplardan çıkardığım cipsleri iki koca kaseye koydum.

Çerez ve benzeri şeyleri de salondaki sehpanın üzerine bırakırken kapı zili çaldı.

 

Acele etmeden geniş salonda kapıya doğru ilerlerken şimdi de zile durmadan basıyordu. Ağrıyan başıma yeniden sızı girmesi ile sertçe kapıyı açtım.

 

"Zille ritim mi tutuyorsun sen manyak"

 

Tatlı masum bir kız gibi sırıttı. Ellerindeki poşetleri kucağıma bastısırıp konuştu. "Götüm dondu soğuktan Alaca. Tekrardan görümceliğe başlamışsın bakıyorum."

Söylediği şeye kafa salladım.

 

"Bunun için doğmuşum değil mi Simay" gülümsemem hemen arkasında ki bedeni görünce yavaşca soldu.

 

Gelen kişi Beril'di pek haz etmezdim kendisinden. Bana göre kesinlikle sorunlunun tekiydi. Hastanede olduğum ilk zamanlar sürekli olarak dış görünüşümle ilgili bir sürü kalp kırıcı şeyler söylemiş, ima etmişti.

 

Kendisi Simay'ın kuzeniydi. Simay da pek haz etmezdi ama yine de onu terslemez suyuna giderdi.

 

Uzun zamandır görmemiştim aslında onu. Varlığı beni hep rahatsız ediyordu. Sarı saçları maşalanmış bir şekilde omuzlarından aşağıya dökülüyordu. Giydiği kısa siyah tulum ona yakışmıştı. İri kahverengi gözleri bana dikkatli bir şekilde odaklanmıştı. İlk önce uzayan siyah saçlarıma bakış atmış ardından şortun açıkta bıraktığı beyaz tenimde olan izlere bakmıştı.

 

Onu ilk defa umursamadım.

 

"Hoş geldin" kaba davranmak için ekstra bir çaba gösteriyordum.

 

 

Simay benim koluma hızlıca girerek içeriye doğru sürüklemeye başladı.

 

"Ben çağırmadım yemin ederim. Bir anda bizim eve geldi. Hayır anlamadım da niye gelmek için bu kadar çok ısrar etti. Sana da haber edemedim. Hiç haz etmezsin ondan biliyorum. Yine de tek bir laf ederse parçala onu."mutfağa resmen dalmıştık.

 

Ellerini kolumdan çekerek kucakladığım torbaları alıp parlak tezgahın üzerine bıraktı. Yukarıdaki krem rengi büyük dolapların kapaklarını açıp bardak ve bir kaç geniş kase daha çıkarttı.

 

Kapının pervazına yaslanıp onu izlemeye başladım.

Kıvırcık saçlarını tokayla sıkıca toplamıştı. Üzerindeki beyaz kazağın kollarını dirseğine kadar sıvamış işine odaklanmıştı.

 

"Aslında o da benimle aynı ortamlarda durmayı seviyor gibi değil. Niye ısrar etsin ki ?"

 

Sorum Simayın ellinde tuttuğu enerji içeceğini sertçe tezgahtan almasına neden oldu.

 

"Amacı belli aslında onun. Şansını denemek istiyor. Tabi ortada öyle bir şans olayı olsaydı." Sinirle kurduğu cümleler ile kafam karışmış bir şekilde ona odaklandım

 

"Ne şansından bahsediyorsun ki?"

 

Doldurduğu bardakları az önce çıkardığı beyaz tepsiye doldurmaya başladı.

 

"Sen takılma benim dediklerime. Toprak seni aramadı mı? Arayacağından bahsetmişti. Bir şeyler dönüyor hadi hayırlısı"

Aramayı bırak benim aramalarıma dahi dönmemişti.

Toprak abim ne olursa olsun her zaman açardı. Büyük bir sıkıntının ortada olduğu kesindi.

 

"Hayır aramadı. Demir abim sadece geç geleceğini yazmış. Aslında akşama kadar yatmama nasıl müsaade ettiler onu bile anlamış değilim."

 

Bu sefer de kesinlikle kendisi için aldığı belli olan renkli jelibonları tek bir kaseye doldurmaya başladı.

 

"Dün içkiyi biraz fazla kaçırdın. Yine o kadar çok ağladın ki bir ara seni gerçekten kör oduğunu sandım. Hayır inandıramıyoruz da seni."

 

Anlattığı şeyler yanaklarıma doğru bir kızarıklık bıraktı. "Hiç bir şey hatırlamıyorum ben "

 

"Hatırlamaman o anları yok etmiyor ama" Ona sırtımı dönüp salona doğru yol aldım. Yine de cevapsız bırakmadım.

 

"Hatırlamıyorsam eğer çok da önemli bir şey değildir."

Sözlerim birer bıçak olup kalbime batsa da cümlemi değiştirmedim. Böyle düşünüyordum.

 

Böyle düşünmediğini ikimiz de biliyoruz İz.

 

Geniş L şeklindeki olan koltuklarımızda oturan Beril eline aldığı kumandayı çevirip çevirip duruyordu.

 

Simay ise söylene söylene arkamdan geliyordu. Onu umursamadan Beril'den uzak olan geniş yere kuruldum.

Simay da hemen yanıma oturduğunda, artık hemen filmi izlemek istiyordum.

 

O da bunun farkında olacak ki ağzına bir kaç tane jelibon atarak Berile doğru konuştu.

 

"Ne tür bir şey izleyelim?"

 

Beril ise çenesini kumandayla kaşıyarak göz ucuyla bana baktı." Alaca korku severdi. Vizyona giren yeni bir film var o olur mu?"

 

Benim korku sevdiğimi hatırlaması ve belirtmesi şaşırmama sebep oldu. Üstelik korku filmi sevdiğimi ben dahi hatırlamazken.

 

Simay suratını buruşturup kafasını salladı. " Olur fark etmez benim için. Koskoca insanlarız korkacak değiliz ya."

 

 

Nedense tam aksi olduğunu hissediyordum. Beril filmin adını yazmaya başladığında Simayın eli bir anda karnına gitti. Jelibon dolu kaseyi kendinden uzaklaştırıp kaşlarını çattı.

 

"Tarihi mı geçmiş acaba bunun tadı bir değişik"

 

"Bakmadan mı aldın." O ise kafasını iki yana salladı. Ben de kaseden bir avuç dolusu jelibon aldım. Yeşil olan ayıcık şeklinde ki jelibonu ağzıma attım. Tadında herhangi bir değişiklik yoktu. Yine de emin olmak için diğerlerini de ağzıma doldurdum.

 

"Tadı nasıl? Değişiklik var mı?" Sorusuna karşılık kafamı yeniden iki yana salladım.

 

"Gayet normal aslında. Sana öyle gelmiş olmalı."

Kaseden biraz daha jelibon alırken Simay içi cips dolu bir kaseye yönelmişti. Gözleri jelibonlardaydı.

 

Midesi gerçekten bulanmış olmalı ki dünya parsı verip aldığı atıştırmalıklardan vazgeçti.

 

Beril bize kısa bir bakış atıp filmi başlattı. Olaylar başlamadan önce siyah ekranda ki Yazı bütün bedenimi gerdi. 'Bu filmde ki olaylar hayal ürünü olmayıp gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanmıştır' filme başlamadan gerilmiştim.

 

Simay Berili dirseğiyle dürtü. Beril ise onu umursamadan filme odaklandı. Gözlerimi zorla da olsa ikisinden çekip filme odaklanmaya çalıştım.

 

Film, bir genç kızın telefonuna ne zaman öleceğini söyleyen bir uygulamayı yüklemesi ile başlıyor. İşin garip yanı filmin sizi sanki ordaymışsınız gibi germesiydi.

 

Üye sözleşmesini okumadığı için uygulamanın ona yapacağı her şeyi kabul etmiş oldu. Yaptığı şeye ne kadar sinirlensem de ben de okumadan bir çok şeyi onaylıyorum.

 

Simayın çıkardığı garip sesler yüzünden sürekli dikkatimiz dağılıyordu.

 

En sonunda Beril dayanamamış olacak ki filmi yarısındayken durdurdu.

 

"Ne oluyor sana Simay ?"

 

Simay elini midesinin üstüne koyup öğürür gibi bir ses çıkarttı. Yüzü kızarmış teni terden parlamıştı.

 

Elimde ki yiyecekleri masanın üzerine bıraktım. Beril kalkıp salonun ışıklarını açmıştı. Önüne düşen bir kaç teli arkaya doğru ittirdim.

 

"Sanırım kusacağım."

 

Kendimi direkt geriye çekerek onun yüzüne baktım. Kusmuk kelimesi bile benim midemin ayğa kalkmasına sebep olurdu. Tekrar öğürdüğünde ben de onunla beraber öğürdüm.

 

Berilin hızlıca yanımıza koşmasını göz ucuyla görsem de telefonumu elime aldım.

 

"Hayır sakın kusmayın. Simay kalk hastaneye gidelim."

 

Kafamı sallayarak onayladım. Abimi aramak için şifreyi girerken Beril elimde ki telefonu hızlıca aldı.

Kaşlarımı sertçe çatarak ona doğru atıldım.

 

"Ne yapıyorsun sen? Ver şu telefonu."

 

Ellerindeki telefonu koltuğa fırlatıp Simayı kollarından tutarak kaldırdı. Simay o kadar kötüydü ki sadece midesini tutuyor ve kusacak gibi sesler çıkarıyordu.

 

"Toprak abiler gelene kadar Simay dayanamaz. Kapıda ki korumalarla gidelim." Sesi aksini kabul etmez gibi netti.

 

"Telefonu neden elimden alıyorsun. Sadece haber verecektim." Yüksek sesle konuşmam onun tabire caizse sikkinde olmadı.

 

Simayı salonun çıkışına doğru hızlı ama dikkatli bir şekilde ilerletti. Beni duymamazlıktan gelip hızlıca mantosunu giydi.

 

Vakit kaybetmeden ben de onlara doğru ilerledim. Simayın vestiyere astığı çantayı kolumdan geçirip hızlıca beyaz vanslarımı giydim.

 

Onlarla beraber dışarı çıktığımızda dizlerim soğuktan neredeyse titredi. Kapının önünde bekleyen iki korumadan biri bize doğru dönüp konuştu.

 

"Bir sıkıntı mı var Alaca hanım"

 

Yok oyun oynuyoruz biz gece gece demek istesem de sadece ters ters bakıp cevapladım.

 

"Hastaneye gitmemiz gerekiyor."

 

İkisi birbirlerine bakıp kafa salladılar. Uzun boylu olan esmer koruma koşarak arabayı çalıştırır bir vaziyete getirdi.

Diğer koruma ise bana doğru konuştu.

 

"Siz de gelecek misiniz Alaca hanım? Durum acil olduğu için soruyorum." Bu kısaca eğer araçta siz olursanız yine kriz geçirirsiniz demekti.

 

Beril bana resmen nefretle bakıp sözleri ile bana eski o olduğunu kanıtladı. "Simay orada resmen baygınlık geçirdi biz hala Alaca hanımın prenses narin vücudunda ki travmalarını konuşuyoruz."

 

Sadece yüzüne baktım. Ne bok geçirdiğimi bilmeden bu şekilde yargısız infaz yapıyordu. Onun üzerine doğru yürüyüp sertçe omzundan ittirdim.

 

"Yetti be artık. Derdin ne senin? Sürekli olarak laf sokman bana bu şekilde bakmanın amacı ne. Senin amacın ne Beril!"

 

Gülerek kendini geriye doğru çekti. Bana tiksinerek baktı. Ardından cevapladı Beni. " Benim ne derdim olsun senin gibi biriyle. Simayı çok önemsiyorum diyorsan diğer araçla gel senin nazını çekeceğimiz bir anda değiliz."

Diğer bana soru soran koruma, Simayın bayılacak gibi olan bedenini bir anda kaldırıp hızlıca arabaya yöneldi.

 

Neden bilmiyorum ama sözleri zoruma gitti. Sürekli evde olmam. Dış hayata yabancı olmam. Yüksek seslerde ani tepkiler vermem. Kimseye güvenmemem abilerim den başka kimse ile araca binememin yükü omzuma sert bir darbe indirdi.

 

Aslında haklıydı , söylediği her bir kelime ne kadar kötü hissetirsede o haklıydı.

 

Omzumdan olan çantayı sertçe teninden söküp aldı. Öyle bir çekti ki sivri tırnakları sadece üzerimde bir askılının olması nedeniyle tenimi çizdi.

 

Hızlıca o da araca doğru koşarak bindi. Sadece iki saniye sonra araç resmen uçarak kapıdan çıktı.

 

İlk defa tamam dedim içimden. Ne olacaksa olsun. Bin işte.

 

Bahçede bekleyen diğer korumalar bana garip bir şekilde bakıyorlardı. Onların karşısına asla bu şekilde çıkmazdım.

Aslında ev hariç vücudumu açıkta bırakan hiç bir şeyi giiymezdim.

 

Bu konunun dini bir şeyle alakası yoktu. Sadece beni rahatsız eden izler yüzündendi. Bundan önce ki hayatımda nasıl giyindiğiğimi bile bilmiyordum. Aslında bilmek de istemiyordum.

 

Korumaların yanlarına gittiğimde hemen kafalarını öne eğdiler. Bu tavırlarını garipsesem de umursamamaya gayret ettim.

 

"Buyrun Alaca hanım?"

 

Bahçe de ki en iri yapılı koruma buydu. Esmer teni ve bir ölünün donukluğuna sahip gözleri. Genellikle dışarı çıktığımda o hep yanımda olurdu. Son bir kaç gündür ise onu neredeyse hiç görmemiştim.

 

"Ben.. Beni Simayın gittiği hastaneye götürür müsün.?"

Ne kadar rica ediyorum gibi görünse de aslında sadece kibar olmaya çalışıyordum.

 

Eğer bir korumayla gidecek olursam bu kesinlikle Hakan olurdu. Adı Hakan olmalıydı.

 

Bahçede ki bütün korumalar resmen şokla bana baktı.

Ben değil onlarla konuşmak göz göze bile gelmemeye çalışırdım. Onlara verilen kesin bir talimat vardı. Temas yok. Konuşmaya veya iletişim kurmak yok.

 

Hakan, resmen ürkütücü olacak yüzüne rağmen şaşırdı.

Bu hallerine gülmeme sebep olacak kadar içten bir yüz ifadesiydi.

 

"Yolda kriz geçirirseniz abilerinizin de bana geçireceği kesin Alaca hanım. Emin misiniz?"

 

Kafamı hızlıca sallayarak onayladım onu. Dışarıda ki hava beni neredeyse donduracak kadar soğuktu.

 

"Evet lütfen"

 

Eliyle bahçe kapısında hazırda duran araca doğru ilerlememi işaret etti. Hızlıca onu takip ederken aklım sadece Simayın son halindeydi. Siyah neredeyse tankı andıran araca binerken aklımı meşgul etmeye çalışıyordum. Düşünmemek en iyisiydi.

 

Bindiğim gibi direkt kemeri taktım. Hakan dan herhangi bir hareketlilik gelmedi hayat umrumda değilmiş gibi arabayı çalıştırdı.

 

"Kemerini neden takmıyorsun?"

 

"Takmam için bir sebep mi var?" araç yavaş bir şekilde evin önünü terk ederken göz ucuyla bana baktı.

 

Ben ise ayaklarımı yavaşca titretirken ona cevap verdim.

 

"Olacak herhangi bir kazadan ölüm riskini düşürür. Ne kadar koruyacağı meçhul ama yine de keşke dememek için takmalısın" Bacaklarımı durmadan titretip duruyordum.

 

Direksiyonu karanlık sokaktan sağa doğru kırdı. Söylediğim

Onu etkilemişe benzemiyordu.

 

"Öleceğimiz varsa ölürüz. Bu bir kemere bakacak bir konu değil benim için." Sözleri beni sadece gerdi.

 

Sanki yanlış bir şey söylemis gibi cümlesine yeni bir şey daha ekledi. "Alaca hanım"

 

"Ölmek için bir sebebe mi ihtiyacımız var yani?." Bu onun hafifçe gülmesine neden oldu.

 

"Hayır sadece Bir zamanı vardır gibi geliyor bana. Böyle söyleyince garip gelmiş olabilir ama herkes öleceği anı hisseder derdi Annem."

 

"Bu daha kötü değil mi? Öleceğim günü bilmek istemezdim. Böyle bir anda olsun ama benim haberim olmasın. Sadece o korkuyla bile erken can vere bilirim."

 

İçimi ürperten bu konuşma onu sadece güldürdü. Neden bu kadar çok gülüyordu bilmiyorum ama bu benim daha da çok gerilmeme neden oldu.

 

"Eğer ayıp olmayacaksa bir şey sormak istiyorum. Bu kadar çok gülmenin sebebi ne ?" Komik bir şey söylememiştim ki.

 

 

"Belki de gerçekten öleceğimi hissediyorumdur"

 

Aracın bir anda hızlanması damarlarımda ki bütün kanın donmasına sebep oldu. Sakin olmaya çalıştım ama neden bir anda hızlandığımızı anlamadım.

 

"Ne demek istiyorsun ayrıca neden hızlandın?."

 

Gözlerim hız ibresine takıldığında gittikçe hızlandığımızı gördüm. Ellerimi hızlıca titreyen bacaklarıma bastırdım. Durmadan titriyordum.

 

"Arabayı yavaşlat." Sesim kısık kısıktı. Kalbimin atışları yavaşlıyor tansiyonum düşüyordu.

 

"Siktir. Alaca hanım takip ediliyoruz. Yavaşlamamız imkansız."

 

Takip ediliyor olmamız o an benim umrumda değildi. Sadece durmalıydı. İnmem lazımdı. Parmaklarımı boğazıma götürüp sertçe kaşıdım.

 

"Aracı durdurmazsan asıl ben öleceğim" bir anda bağırmam onu asla etkilemedi. Sadece dikiz aynasından arkaya bakıp küfretti.

 

Sanki hızlı değilmişiz gibi daha da gaza abanması neredeyse kalbimi durduracaktı. Arcın sarsılarak ilerlemesi ve ormanlık bir alana girmesi o an odaklana bileceğim bir şey değildi.

 

Telefonun belli belirsiz sesini duydum. Tek eliyle direksiyonu tutmasıyla boğazımdan güçlü bir çığlık kopmasına neden oldu.

 

"Lütfen bağırmayın. Sakin olun sadece"

 

"Ne sakinliğinden bahsediyorsun sen! Durdur şu arabayı umrumda değil. İnmek istiyorum"

 

"Bu dediğiniz gerçek anlamda imkansız Alaca hanım"

Kulaklarıma dolan kurşun sesleri ile titremem hat safhaya ulaştı.

 

Telefonun zil sesi yeniden aracın içinde dalgalandı. Ben gözlerimi kapatmış sadece nefes almaya çalışıyordum.

 

"Hakan nerdesiniz lan siz! Simayı arıyorum, öğreniyorum ki hastanede. Kardeşimi arıyorum öğreniyorum ki evde değil. Siz ne bok yemeye oradasınız şerefini siktiklerim"

 

Toprak abimin sesini duymak sadece bir anlığına iyi geldi. Hemen ardından dişlerimi sıktım. İyi değildim. Sadece inmek istiyordum.

 

"Toprak bey. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki bu işin sonunda kendi kafama ben sıkacağım. Simay hanım aldığım bilgilere göre yediği bir şeyden zehirlenmiş. Alaca hanım da yanına gitmek isteyince-"

 

"Ne anlatıyorsun lan sen. Hakan kardeşim nerde? Sen ne bok yemeye bize sormadan iş yapıyorsun. Geri dönünün! Duydun mu beni. Hemen geri dönün. Güvende değilsiniz."

 

"Peşimizde iki araç var hemen arkamdaki 81 plakalı araç taciz ateşi açıyor. Amaçları zarar vermek değil gibi. Durmamızı istiyorlar." Bir kurşun arabanın arka camına isabet ettiğinde yeniden bağırdım.

 

 

"Amaçları zarar vermek değil demek pek doğru olmadı. Sadece beni yok etmek ister gibiler."

 

 

"Seni öldüreceğim Hakan. Onun saçının teline dahi zarar gelirse seni öldüreceğim. Sakın yavaşlama. Basa bildiğin kadar bas. Yoldayız." Öyle gür bir sesle konuşuyordu ki ben bile gerilmiştim. Hakan sadece onayladı.

 

"Alaca, beni duyuyor musun? Geliyoruz tamam mı."

Nefes almak git gide zorlanıyordu.

 

"Sizi algılaya bildiğini sanmıyorum. Yeni bir krizin eşiğinde. Takılı kalmış gibi durmamı söylüyor"

 

Güçlükle içime bir nefes daha çektiğim de. Nefes alamadığımı fark ettim.

 

"Her hangi bir sapağa sapma önündeyiz. Düz ilerle."

Tırnaklarımı setçe boynuma geçirdim. Olmuyordu. Nefes alamıyordum.

 

"Alaca hanım! Elinizi oradan çekin boynunuzu parçaladınız"

başından beri sakin olan adam bir anda şidetle bana bağırdı.

 

"İlk önce ona bağıran ağzını sikeceğim. Ardından senin salaklığın yüzünden, teninde oluşan her bir iz için seni bağırta bağırta öldüreceğim." Bir yabancıya ait olan bu sesi algılayamadım.

 

Sona ulaşmısım gibi sert bir soluk verdim. Sadece kısa bir süre sonra araç sarsılarak durdu. O kadar hızlı durmuştuk ki bedenim öne doğru savruldu. Kemer olmasaydı kesinlikle kafamı cama çarpardı. İyi ki takmıştım.

 

"Alaca hanım"

 

Araç durduğu anda sudan çıkmış gibi nefes aldım. Bu iyiydi.

 

"Efendim?" Neden bilmiyorum ama ona kızamıyorum. O sadece görevini yapmıştı.

 

"Hissediyorum" gözlerimi zorlukla araladım.

 

"Neyi?"

 

"Öleceğimi" dediği şeyle ona kötü kötü baktım.

 

"Kemerini taksaydın böyle olmazdı." Bu onun içten bir şekilde gülmesine neden oldu.

 

"Keşke taksaydım. Abileriniz de bana takacak oldukları kesin. Sanki ikisi yetmezmiş gibi bir de diğeri çıktı." Son cümlelerini duyamadım.

 

Demir abimin neredeyse bize çarpacak kadar sert bir şekilde önümüzde durması dikkatimi dağıttı.

 

Toprak abim yanında bir adamla silahlarını hemen arkamızda duran araç doğru tutmuşlardı.

 

Kendimi bir anda dışarı atmam hiçbirinin beklemediği bir harekketti. İnmiştim inmesine ama beni sertçe çeken bir adam bütün dengemi sarstı.

 

Silahın soğuk namlusu açıkta kalan belimdeydi. Hakanın olduğu tarafa sıkılan kurşun gözlerimi sonuna kadar açmama sebep oldu.

 

Arkamdaki adam bir eliyle beni belimden tutmuş diğer eliyle de soğuk metali tenime sertçe bastırmıştı. Kendimi çekmek için bir hareket yapmıştım ki silahı sertçe tenime gömdü. Dudaklarımın arasında küçük bir inleme firar etti.

 

"Sakın kıpırdama. Küçük soylu" iğrenç dudaklarını saçlarımın arasına neredeyse gömerek konuştu.Titreyen bacaklarımın daha da titremesine neden oldu.

 

"Dokunma lan ona!" Demir abimin gözleri dönmüş gibi bize doğru atılması hemen yanımızda olan adamın ona doğru silahı çevirmesi ile sonuçlandı. Hakan ne zaman çıkarttığını bilmediğim silahla bir anda adama sıktı.

 

Her şey bir anda gelişti. Belimde olan silah bu sefer şakağımdaydı.

 

"Tek bir kurşun daha çıkarsa sizden sıkarım. Şerefim üzerine yemin ederim ki beynini dağıtırım." Boyu uzun olduğu için beni bir anda kendine doğru kaldırdı.

 

 

"Bırak beni!" Sonunda ağzımdan çıkan kelimeler ile arkamda duran haysiyetsiz güldü.

 

"Senin şerefin mı var sik kırığı? Ne sanıyorsun sen. Hadi bir gösteri yapayım sonra devam mı?"bu telefonda duyduğum o yabancı adama ait sesti.

 

Gözlerim ilk defa onu buldu. O..nasıl desem kocamandı. Hakana kullandığım kelimenin iki katıydı. İki metreyi geçik boyu. Giydiği siyah tişörten bile belli olan kasları. Tek eliyle alay edercesine bize doğru tuttuğu silahı taşıyan şişkin pazıları..

 

Kelimelerle anlatılamayacak kadar yakışıklıydı. Siyahın en koyu tonuna sahip, uzun sayılmayacak kadar kısa saçlı. Çenesinin sertliği. Hafif yanık teni. Ve tanıdık hafif çekik bir çift koyu iris.

 

Gözleri asla bana değmiyordu sadece beni tutan

adama kitlenmişti.

 

Nedensiz bir şekilde sadece bana baksın istedim. Saçmaydı belki ama istiyordum.

 

"İki yıl uzun bir süre değil mi Sargın? Görmeyeli senden hiç bir şey eksilmemiş."

 

Bu adının Sargın olduğunu öğrendiğim o yabancının sertçe gülmesine neden oldu. Gözleri asla bana değmiyordu.

 

"Ben aynı benim de , senden bir şeyler eksilecek gibi mesela, asla kullanmadığın o beynin"

 

Sert sesi pürüzsüzdü. Sert çehresi kasılmış bir biçimde bize dönüktü. Kendisini arabasının kaputuna yaslarken silahı alay edercesine doğrultmuştu.

 

"Bunu yapacağına inancım kesin ama madem cehenneme bu kadar yakınım senden de bir şeyler eksiltmeden gitmek olmaz "

Son iki gündür ne dönüyordu bilmiyordum. Cidden hiçbir şey bana mantıklı gelmiyordu.

 

Bu adam kimdi? Abimlerin arkamdaki adamla ne gibi bir derdi vardı?

 

Bu soruların cevabı ise bende yoktu. Olaylara tepki veremeyecek kadar şaşkındım. Arkamda ki beden resmen beni kendine yapıştırdı. Gözlerim şiddetle açılırken ne yapacağımı şaşırdım. Silahın soğuk teması devam ediyordu.

 

"Cidden bu kızı neden sakladığınızı şimdi daha iyi anlıyorum. Böyle biriyle birlikte olsam değil bırakmak, ellerimi onun üz-". Konuşmasını yarıda kesen şey adının Sargın olduğunu öğrendiğim kişiydi.

 

Silahın sürgüsü sertçe çekmişti. Oduğu yerde doğrularak bize doğru yürüdü. Kimse herhangi bir karşılık vermedi.

Hakan ve abimler onlara silah doğrultan adamlara dogru tutmuşlardı.

 

Biri zaten yerdeydi..

 

 

Arabada geçirdiğim ufak çaplı kriz şuan daha hafif geliyordu gözüme. Bana doğru atığı her adım resmen yeri sarsacak kadar şiddetliydi.

 

Adam kocamandı. Elindeki silah bile küçük kalıyordu. Gözleri siyahın en koyu tonlarına sahip gibiydi. Kitlenmiş gibi anlıma yaslanan silahtaydı bakışları. Aramızda üç adım kala durdu.

 

"Cidden, neyine güvenipte benimle bu şekilde konuşa biliyorsun. Üstelik seni, senin sikimsolik davranışlarından koruyacak kimse yokken?"

 

Adamların hiçbiri patronu olduğunu tahmin ettiğim kişiyi koruyacak bir harekkette bulunmamışlardı. Sadece zorlanıyorlarmış gibi silahlarını tutuyorlardı.

 

Ben cidden ne dönüyordu anlamıyordum..

 

Adamın belimde olan eli bir anda boynunda ki zinciri kavradı. Parmağının soğuk yüzeyi aşağa doğru inmek gibi bir hareket yaptı.

 

Bu benim için son noktaydı. Sivri tırnaklarımla elini çizerek onun kolyemde ki elini dış yüzeyine doğru neredeyse batırdım.

 

"Sakın dokunma ona" dudaklarımdan dökülen yakarış ile kendimi çekmeye çalıştım.

 

Sanki bir bombanın pimini çekmiştim. Ortamda bir anda patlayan silah sesleri arkamdaki bedenin sadece bir anlığına anlımdaki sert namluyu geri çekmesine sebep oldu.

 

Önümüzde duran koca adam bir an bile tereddüt etmeden silahı ateşledi.

 

Kurşun kulağımın dibinden canımı yakacak bir gürültü ile geçip arkamdaki adamın omzuna girdi. Olduğum yerde kalmıştım. Abimlerin diğer adamlara yöneldiğini gördüm.

 

Sargın isimli adam ne ara sillahını yana doğru savurup omzundan vurulan adamın yüzünü cama geçirdi anlamadım.

 

Durmadı proglanmış gibi tuttuğu adamın yüzüni acımadan vuruyordu. Adamın ağzından dökülen inlemeler bile onu durdurmuyordu.

 

Adamı, bez bebek gibi kaldırıp aracın üzerine attı. İlerlemesine izin vermeden bu seferde parmaklarından binini sertçe geriye yatırdı.

 

Öldürecekti onu. Bunu yaptığı kişi iyi biri değildi belki ama insandı.

 

Adam ağzından dökülen kanlar umrunda değilmiş gibi sırıttı. Bir parmağının kemiği dışarıya çıkmıştı lakin o deli gibi sırıtıyordu.

 

Sargın diğer yüzük parmağını tutup koparacak gibi çekti. Sinirini alamamış olacak ki ensesinden tuttuğu adamı parçalanacak gibi duran arabaya geçirdi.

 

"Amacın ne lan senin. Öleceğini bile ne bok yiyorsun sen. Kime güvenipte sınırımı aşıyorsun?"

 

İki parmağı kırık olmasına rağmen diğer eliyle ağzndaki kanları sildi. Yutkunarak İlk önce önünde duran Sargına ardından bana çevirdi bir kapağı düşük gözlerini.

 

Sargın sertçe çenesini sıkıp kafasını yana doğru itti adamın. "Bende olsun o gözlerin babasını siktiğimin piçi."

 

Arabanın üstünde duran o değilmiş gibi güldü o adam. Üzerinde ki tişörtün yaka kısmı kırmızıya dönmüştü.

Kanlı elleriyle yakasının içinden soktu parmaklarını. Geri çıkardığında kanlı avuçlarında küçük bir cihaz vardı neydi bilmiyordum.

 

Hakan'ın bana doğru geldiğini gördüm. Bedenimde ki titremeler hiç azalmamış aksine oldukça artmıştı. Ceketini omuzlarıma bırakmak için eğilince kendimi ondan uzaklaştırıp geriledim.

 

 

"Amacım değil. Amaçları, onun sizdeki değerini canlı bir şekilde öğrenmekti. Küçük zâfınızı koruyun. Elinizden almak istiyorlar. Onu istiyorlar."

 

Sargın, parçalanan camlardan bir tanesini setçe yerinden söküp adamın şah damarına yasladı.

 

"Kimden bahsediyorsun? Cevap ver!"

 

Adam boynunu cama daha da çok yasladı. Umrunda değilmiş gibi bir havası vardı.

 

"Ağzını, yüzünü sikmeden cevap ver lan " soruyu tekrarladığı için mi bilmiyorum boynundaki bulunan kalın damarar şişmişti. Tişörtün açıkta bıraktığı kolunda ki damarlar ise kocamandı. Bedenini gergin bir şekilde adama doğru eğdi.

 

"Ben den size küçük bir uyarı daha. Evinizdeki adamları çok salmışsınız. Toprak beyin küçük sevgilisinin zehirlenmesi bir tesadüf değil. Herkesi yok etmek istiyorlar ama öncelikleri sizin öncelikleriniz. "

 

Toprak abim yumruklarını salldığı adamı bir anda bıraktı. Elleri titriyordu. Oldukça kötü duruyordu. Parmaklarını saçlarından geçirip hızlıca Demir abimin arabasına koştu.

 

Onun öncelliği Simay'dı

 

Aracın kapısını açarken kısa bir anlığına Demir abime baktı. Konuşmakta zorlanıyor gibiydi.

 

"Demir, Alaca'nın yanından ayrılma sakın. Uzaklaşın buradan hemen" kullandığı son sözler bunlarken, hızla uzaklaşmıştı bu ortadam

 

Demir abim , sanki kimseyi duymuyor gibi tuttuğu adamın yüzüne yumruklarını geçiriyordu. Adamın kafası ne zaman savrulsa daha da sinirlenerek vurmasına neden oluyordu.

 

Beyaz tenim yer yer kızarmıştı. Burnumun ucunun donduğunu hissediyordum. Titreyen bedenime inat parmaklarım boynundaki kolyenin ucunda ki alyansa sarılmıştı.

 

Bana kimden kalmıştı bilmiyorum. Bildiğim tek şey, gözlerimi açtığımda kimseyi tanımadığım onca insana rağmen bir tek ona inanmamdı.

 

Bir erkeğe ait olduğu açıkça belliydi ama beni iyi hissettiren şey içindeki isimdi.

 

İz

 

Kime ait olduğunu bilmiyordum. Gerçekten de önemsemiyorum. İlk andan itibaren kendim gibi hissetmemi sağladığı için bir alyansa anlam yüklemiştim

 

Her ne kadar kime ait olduğunu deli gibi merak etsem de..

 

Umrumda değildi. Sadece benimdi. Önemli olan buydu.

 

Demir abim resmen hırlayarak yere bıraktığı silahı kavrayıp adamın açıkta kalan ağzına soktu. Gözlerim yerinden çıkacak gibi açıldı.

 

"Abi.." dudaklarımdan dökülen hitap resmen çığlık atarcasına çıktı.

 

Abim başını benden tarafa çevirerek sertçe yutkundu. Onu ilk kez böylesine delirmiş gibi görüyordum. Sinirele sıktığı çenesiyle konuştu

 

"Alaca arkanı dön abim." Arkamı dönmem her şeyi değiştirecekmiş gibi konuşması kızgınlıkla ona bakmama neden oldu.

 

"Hayır. Eve gidelim lütfen. Bırak artık şu adamı."

Ona doğru ilerlemek için hareket etmiştim ki Toprak abim Hakana yönelik konuştu.

 

 

"Hakan, Alacayı arabaya götürür. Beni bekleyin."

 

 

Hakan beni tutmak için elini uzatmıştı ki bir anda arkamda ki noktaya doğru baktı. Ona.

 

Ne yapacağını şaşırmış gibi bir arkama bir de bana baktı.

Tek elimle sardığım yüzüğü bırakarak bana uzanan elini ittim.

 

"Alaca hanım kendi isteğinizle arabaya biner misiniz?"

 

"Ölsem de asla o demir yığınına bir daha binmem. Özellikle içinde sen varsan. Tokyo drift filmine dalmış gibi kullanıyorsun. "

 

"Ayıp oluyor"bunu fısıldayarak söyledi. Bakışları bende değil Sargın denilen o koca adamdaydı.

Yavaşca ona bakmak için döndüm. Öldürücü bakışları bizdeydi. Yani ben ve Hakan da. Neden bu şekilde baktığını anlamadığım için tip tip yüzüne baktım ama o bana değil Hakana kitlenmişti.

 

Bedenim soğuk soğuk ter atıyordu. Neden yüzüme bakmıyordu bu adam?

 

Yüzü param parça olan o manyak adam öksürük krizine girdi. Sargın tek bir eliyle adamın boynunu sıkıyordu. Güç uygulamıyor gibi rahattı. Nefes alamayan adamı görmesem inanacaktım. Adam ölüyordu fakat o bize bakıyordu.

 

Adam ölüyordu.

 

Adam... Algılarım yeni açılıyor gibiydi fakat yaşadığım küçük krizden kalan kalımtılardı bedenimdeki tepkiler.

 

Acele adımlara ona doğru yürüdüm. Neden yaptığımı bilmiyordum. Yaşanan bu saçmalıklar kitaplardaki gibi heyecan verici değildi. Özür diliyorum acılarından zevk aldığım kitaplardan.

 

 

Bakışları bir kez olsun bana dönmeyen adam, soğuk parmaklarımla, kolunu tutunca ilk kez bana baktı. Gözleri ağır ağır Hakan dan ayrılarak ilk önce kolunu tutan parmaklarıma ardından sinirden ve soğuktan kızaran yüzüme baktı.

 

Nefes almak zor değilmiş gibi onun bakışları daha da zorladı soluk borumu. Gözleri gözlerimdeydi. Ona dokunan bendim ama gerilen de bendim. Bu his kalbimi ağrıttı.

 

Kalp ağrıtan his.

 

Boğazım düğümlense de zorlanarak konuştum.

"Dur artık öldüreceksin onu." O koyu gece gözleri mavilerime öyle bir bakış attı ki kendimi geri çekmek istedim. Neden böyle sert ve nefret dolu bakıyordu ki?

 

Asıl soru bana neden böyle bakıyordu?

 

Gözlerimde ki bakışları yüzümün her yerinde gezindi, hafif çıkık yanaklarıma, küçük ama kalkık burnuma, kalp şeklinde ki hafif aralık dudaklarıma. En sonunda bakışları göğüs boşluğumda salınan alyansta durdu.

 

Bakışları artık boğulacak gibi olan adamdaydı. Son nefesini veriyor gibiydi ama o zoralada olsa sırıtıyordu.

 

"Sahiplerinin yanına koş ve saklan. Seni öldürmüyorum piç herif sen bana seni öldürmemi istemeye gelene kadar" sesi bir katilin donukluğuna sahipti.

 

Tuttuğu bedeni o kadar sert ittirdi ki o asıp kesen adam bir yılan gibi kırık camdan aşağıya aracın içine düştü.

 

Parmaklarımı çekmek için davranmıştım ki bileğime dolanan kocaman elle bir anda dondum.

 

Ona doğru çekilmemi sağladı. Gözlerim şaşkınlıkla aralansa da hareket edemeden duruyordum.

 

Belirgin çene hattı kasılmış gibiydi. Yüzünü yüzüme doğru indirdiğine yutkunarak kafamı kaldırdım. Boştaki eli ince boynumu sardı. Parmaklarında ki kanın ıslakığı beyaz tenime bulaştı.

 

Zorlukla ona baksam da yine de zorlanarak konuştum.

"Gitmek istiyorum bırak" bu adam bütün dengemi bozacak bir yasakmış gibi geliyordu.

 

Sert bakışları bu seferde omzuma anca değen kısa saçımdaydı. Elinin baskısı artarken baş parmağı nabzımın üstünde durdu.

 

Sert çehresine tezat bir şekilde dudakları hafifçe kıvrıldı.

"Sen hiçbir yere gitmiyorsun. Benimle geliyorsun.. " daha ne olduğunu bile kavrayamadığım bir şekilde nabzımın üzerine sertçe baskı yaptı.

 

"İz"

 

Gözümün önü kararırken ellerim zorlukla boynumda ki koluna tutundu. Algım kapanırken gördüğüm son şey onun kuyuyu andıran gözleriydi.

 

Demir abimin sesi kulaklarımın içinde yankı yaparken bile algı yetim sıfırlanıyordu.

 

"Ne yaptın lan sen. Siktir, Sargın!" Bağrışları tek tük seçebildim.

 

Bedenim bez bebek gibi havalandı. Yüzüm İlk önce sert bir yere yaslandı. Kalp atışlarının yoğun olduğu.

Ardından başıma konan bir el tarafından sıcacık bir yere ,yüzümü boynuna doğru hafifçe bastırdı.

 

Yaşanan her bir şey, unutulan bir anı oldu.

 

Yine.

 

İz.

 

 

                                         🍃

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%