Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.BÖLÜM: Hesaplaşma

@sagetaylors

 


"Mostri! (canavarlar)" dedi Paola, yerdeki cam kırıklarını süpürmeye devam ederken. "Bunu yapanlar insan olamaz. Vahşi, cani hepsi."

Daniella başını kaldırarak gün ışığında daha da kötü görünen mutfağına baktı. Dolap kapaklarının bazıları menteşelerinden resmen sökülüp atılmıştı. Bazıları ise paramparça edilmişti. İçlerinde kullanılabilecek ne varsa yerde ve işe yaramaz haldeydi. Hevesle aldığı hamur yoğurma makinesi ve diğer paslanmaz çelik malzemeleri pek zarar görmemişti fakat yine de verilen hasar büyüktü. Sabahtan beri sağlam olanları ayırıp diğerlerini çöp poşetlerine doldurmaya devam ediyorlardı ve akşam olduğu halde hâlâ işleri bitmemişti. Paola haklıydı. Bunu yapanlar kesinlikle insan olamazdı.

Eğilip son poşetin de ağzını sıkıca bağlarken derin bir nefes aldı.

"Şikâyetçi olmadığınıza inanamıyorum signorina."

"Yararı olacağını bilsem inan bana bir dakika düşünmezdim."

"Yapanların yanına kâr mı kalacak peki? Burası için günlerce gecenizi gündüzünüze kattınız. Öyle değil mi Dante?"

O sırada mutfak kapısından içeri giren kocası kirli iş eldivenlerini çıkarıp arka cebine sıkıştırırken utançla gözlerini kaçırdı. Alarmı çalıştırmayı unuttuğu için hâlâ kendini suçlu hissediyordu. Karısının sorusunu duymazdan gelerek Daniella'ya yaklaştı.

"Çöplerin hepsini yol kenarına taşıdım signora. Durumu kötü olan mobilyalar için de bir kamyonet çağırdım. Birazdan burada olur."

"İkizlerden Fabrizio mu gelen?" diye sordu Paola merakla.

"Hayrı, diğeri."

"İyi. Flavyo'nun eli çabuktur. Kardeşi gibi çok konuşmaz." Kadıncağız iç çekti. "Onca emeğin çöpe gidecek olması ne yazık."

"Sağ ol Dante." Daniella adama nazikçe gülümserken poşeti sürüklemeye çalışıyordu. "Üst katlarda bir şey kalmış mı bir kontrol eder misin?"

"Elbette."

Kocası dışarı çıkar çıkmaz, "Hiç aklım almıyor." diye devam etti Paola. "Çıkarken alarmı çalıştırdığımızdan o kadar emindik ki. Hatta son anda Dante'den bir keza daha kontrol etmesini istemiştim."

Yeteri kadar yakınma işittiğini düşünen Daniella ciğerlerini yeniden havayla doldurdu.

"Olan oldu artık. Kendinize yüklenmekten vazgeçin. Ayrıca unutmuş olmasanız bile, bunu yapanları durduracağını hiç sanmıyorum.”

"Yine de kendimizi kötü hissediyoruz."

" Nasıl bir nefretle saldırdıklarını görüyorsun. Belli ki bana olan nefretleri onları deliye çevirmiş. Belki de burada olmadığımız için şanslıyızdır." Paola ona gözlerini kırpıştırıp baktı. İşin bu yönü aklına hiç gelmemişti belli ki.

"Şimdi yapmamız gereken tek şey sızlanmayı kesip kolları sıvamak. Planladığımız tarihin gerisinde kalmamak için elimizi çabuk tutmalıyız."

"Elimizden geleni yapsak bile yine de yetiştirebileceğimizden şüpheliyim signorina. Acaba tarihi birkaç hafta daha ertelesek mi?"

"Ertelemek mi?"

Bunu o da düşünmüştü, hatta dün gece neredeyse otelden tamamen vazgeçmek üzereydi. Fakat sonra Franco gelmiş ve ona ne kadar güçlü olduğunu hatırlatmıştı. Bu çok tuhaftı çünkü; onu yeterince tanımıyordu bile. Adamın şimdiye dek nelerle mücadele ettiği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Yine de ona destek olmak için gece yarısına kadar beklemişti.

Hayır. Erteleme filan yoktu. Bu, düşmanlarına karşı yenilgiyi kabullenmek demekti. Onların istediği de bu değil miydi zaten?

Onlara bu zevki yaşatmayacaktı. Üstelik ödemesi gereken kredi borcu vardı. Hem ne kadar zor olabilirdi ki? Kenarındaki parayı son kuruşuna kadar harcamak zorunda kalsa bile, Sognare'yi zamanında yetiştirecekti.

"Unut bunu. İnternet sitelerinde açılış tarihimizi çoktan belirlerdik. Rezervasyon için başvurular yapılmaya başladı bile. Ayrıca Roma'ya gittiğimde aylık bir dergiyle reklam anlaşması imzaladım. O yüzden bu fikri aklından çıkarsan iyi edersin. Biraz masraflı olacak ama yarın sabah ilk işim yeni mobilyaları siparişi etmek olacak. Telefonda konuştuğum adam eğer özel sipariş olmazsa bir haftada hazır olacağını söyledi. Zaten eskiler pek içime sinmiyordu. Böylesi daha iyi oldu. Perde, yatak örtüsü ve yastık kılıfları gibi şeyleri daha önce gittiğim terzi halledecek. Bu sefer seçtiğim kumaşlar hem çok şık hem de hesaplı. Geriye bir tek mutfak ıvır zıvırları ve marangozluk gerektiren işler kalıyor. Özellikle mutfakta çok iş var."

"Kuzenimin oğlu kasaba dışında bir yapı markette çalışıyor. Bu hafta mutfak reyonunda indirimde bir sürü ürün olacağından bahsetmişti. Boş zamanlarında da tamir işleriyle uğraşıyor. Eli bu işlere yatkındır. İsterseniz iş çıkışlarında buraya gelmesi için onunla konuşabilirim."

"Bu çok iyi olur Paola. Bir ara seninle gidip oradan ihtiyacımız olan şeyleri alalım."

"Şimdiden eksiklerin bir listesini çıkardım bile."

"Harikasın."

İşte oluyordu. Hayatı yeniden düzene giriyordu. Büyük bir fırtınaydı ve teknesi su almıştı. Ama çok geçmeden yeniden toparlanmış ve rotada kalmaya devam ediyordu. Keşke bazı şeylerin de üstesinden bu kadar kolay gelebilseydi.

O zaman belki dün geceki gibi hüsrana uğrayıp durmazdı.

Adamın yakınlarda oluşunun onu hem bu kadar geriyor, hem de rahatlatıyor olması garip bir çelişkiydi. Franco tam bir kargaşa yumağıydı. Kafasını karıştırırken hormonlarını da alt üst ediyordu. Bir dakika önce ondan nefret ettiğini düşünürken, bir sonraki an tutku denizinde boğulabiliyordu.

Franco odanın diğer ucundayken bile adamdan ona doğru dalga dalga yayılan şehvetten başı dönüyordu adeta. Bu tıpkı bir mıknatısın metale çekimi gibi kuvvetli ve karşı konulması zordu. Bakışları şeytanı bile baştan çıkarırken elleri bir meleğinki kadar şefkatli ve hassastı.

Yine de bu, Daniella'nın her an kendisini kusacakmış gibi hissetmesine engel olmamıştı. Elinde değildi. Ne zaman bir erkekle bu kadar yakınlaşacak olsa vücudu anında alarma geçiyor ve tüm duyuları isyan ediyordu. Nabzı hızlanıyor, ter bezleri fazla mesai yapıyor ve kısa süre sonra tüm bedeni hipotermiye kapılmış gibi titremeye başlıyordu. Ve bunların hiçbirisi de arzu ya da şehvet yüzünden değildi. Bu onda Jonathan'la yaşadıklarından kalan bir hasardı.

Adi herif ondan, güvenmek, âşık olmak gibi hissedebileceği en özel duyguları çalmakla kalmamış, bedeninin bir erkeğe verebileceği en güzel tepkileri de yok etmişti. Eskiden olsa Franco gibi çekici bir adamın ona dokunmasından hoşlanır, o yakıcı öpücüklerin ve sözlerin etkisiyle mest olup hiç düşünmeden kendini adamın kollarına bırakırdı. Şimdi ise, daima tetikte hisseden bir korkaktı.

Doktoru ona bunları zamanla aşacağını söylemişti ama hiçbir şeyi aştığı filan yoktu. Hâlâ bir erkekle ona zarar vereceğini düşünmeden yakınlaşamıyordu. Tamam, Franco'nun diğerlerinden biraz daha farklı olduğunu kabul ediyordu. En azından onun elleri kalçalarında gezinirken gardiyanın dokunuşları gibi tiksinti duymamıştı. Eğer bunu sırf kendine bir şeyleri ispatlamak -dedektifin ona verdiği kartviziti almak- için olmasaydı belki hoşuna bile gidebilirdi.

Adamın öpücüğünü ve sonra da ona verdiği sert tepkiyi düşündüğü sırada birinin ön kapıdan seslendiğini duydu.

"Kimse yok mu?"

Daniella eldivenlerini çıkartıp tezgâhın üzerine fırlatırken, "Dante döndüğünde bunları da dışarı atmasını söyler misin?" dedi ve Paola’nın cevabını beklemeden ana girişe yöneldi.

Salonunda etrafına bakınarak gezinen ağabeyini gördüğünde kapıda bir anlığına duraksadı.

"Luigi?"

Genç adam hızla arkasını dönüp kaşlarını çattığını görünce gülümsedi. "N’aber küçük kardeş?"

"Neden geldin?"

"Ne yani, gelemez miyim?" Tuhaf bir ilgiyle etrafa bakınmaya devam etti. "Ne oldu burada söylesene? Medicane kasırgası Sognare'nin tam ortasından geçmiş gibi."

Daniella gözlerini devirerek içeri girdi. "Tadilat henüz bitmedi. Merak etme her şey kontrolüm altında. Neden çabucak konuya gelmiyorsun? Gördüğün gibi işim başımdan aşkın." Daniella kollarını savunmacı bir şekilde göğsünde kavuşturdu. Şu anda onunla uğraşmaya hiç istek duymuyordu.

"Burada hiçbir şey yolundaymış gibi görünmüyor. Sognare'yi bu şekilde mi hayata döndüreceksin?"

"Bu seni ilgilendirmez."

"Resmi kâğıtlarda hâlâ benim de adım yazdığına göre bal gibi ilgilendirir."

"Kâğıtlarda isminin yazması, burada hakkın olduğu anlamına gelmez. Bir anlaşmamız var unuttun mu? Paranın kalanını ödediğimde hisselerini bana devredeceksin ve o zamana kadar başka kimseye satamazsın." Parmağını tehditkâr bir şekilde adama doğrulttu. "Bu konuda söz verdiğini sakın unutma. Ayrıca elimde kendi el yazınla yazıp imzaladığın bir belge de var."

"Bunların hepsini bilmediğimi mi sanıyorsun? Lanet olsun, asistan yerine gerçek bir avukat olmalıymışsın."

"Belki bir gün o da olur." dedi ciddiyetle. Planlarının arasında otelin açılışından sonra yeniden üniversiteye başvurmak vardı. Dün gece yaşadığı haksız saldırı karşısında eli kolu bağlı kalmak, içindeki adalet duygusunun kırbaçlanmasına neden olmuştu.

"Sen iyi misin?" Luigi ona doğru yürürken sesi sakindi.

"İyi olmamam için bir sebep yok."

Ağabeyi yavaşça tozlu zeminde yürüyüp yanına geldi. Elini ensesine atarken bakışlarını utangaç bir çocuk gibi yere eğmişti. Üzerinde beyaz, kolsuz bir atlet ve düşük belli kot pantolon vardı. Boynuna şu erkeklere özgü gümüş zincirlerden takmıştı. Ayrıca bilekleri, deri veya değil bir sürü bileklikle doluydu. Bu haliyle yirmilerinin sonundaki bir yetişkin yerine daha çok on sekizinde bir ergen gibi görünüyordu. Kaslı kolları, uzun boyu ve dağınık saçları da kötü çocuk imajını destekliyordu. Yaşını ele veren tek şey, ağzının kenarındaki derin çizgiler ve yorgun bakan kahverengi gözleriydi.

"Kasabada tehdit edildiğine dair bazı söylentiler dolaşıyor. İnanmamıştım ama şimdi burayı bu halde görünce... Bak eğer başın dertteyse-"

"Tanrım, bu insanların başka işi yok mu? Tehdit filan edilmiyorum Luigi. Son dakikada bazı değişiklikler yapmak istedim, hepsi bu."

"Kötü bir yalancısın kardeşim. Kasırga ya da değil bir şeyin buranın altını üstüne getirdiği belli. Neden inadı bırakıp bana gerçeği anlatmıyorsun?"

Luigi'nin bu kadar ısrar etmesi normal değildi. Neden bu kadar üstüne geliyordu?

Tanrım... Yoksa bir şeyler mi biliyordu?

"Anlatacak bir şey yok. Söylediğim gibi, otelde bazı değişiklikler-"

Luigi, "Sana s.ktiğimin otelini sormuyorum?" dedi tıslarcasına. "Sadece burada ne haltlar döndüğünü bilmek istiyorum. Birileri seninle mi uğraşıyor?"

"Öyleyse ne olur? Şövalyelik yapıp beni korur musun? Belki daha sonra bunu yapanları bulup onlara bedelini ödetirsin ha, ne dersin?" Luigi sessiz kalınca Daniella, "Ben de öyle düşünmüştüm." diye bitirdi cümlesini.

"Ben senin abinim."

"Bunun farkına varmak için biraz geç kalmadın mı? Bak, ne senin ne de bir başkasının beni kollamasına ihtiyacım yok. Şimdiye kadar kendi başıma gayet iyi idare ettim. Bundan sonra da edebilirim."

"Dani, beni dinle!"

"Hayır, sen beni dinle!" Daniella öfkeyle adamın üzerine yürüdü. Daha fazla bu saçmalığa katlanmaya niyeti yoktu. "Annemle bu ülkeyi terk ettiğimizde neden bizimle gelmediğini hep merak ettim. Büyük ihtimalle annemize kızgındın ve kendince onu cezalandırmak istiyordun. Ama sırt çevirdiğin yalnızca o değildi."

"Hayatımızı mahvetti! Babamdan boşanarak bizi birbirimizden uzaklaştırdı."

"O evlilik çoktan bitmişti. Denemekten yorulmuştu. Gitmek zorundaydı. Kalsaydı babam onu asla rahat bırakmazdı. Keşke yargılamak yerine onu birazcık anlamayı deneseydin."

"Denedim. İnan bana onu anlamak için günlerce gözüme uyku girmedi ama bir türlü yaptığını affedemiyordum." Ağabeyi parmaklarını hırsla saçlarından geçirerek arkasını dönüp pencereye yürüdü. Sonra da iki elini birden beline koyup bahçeyi izlemeye koyuldu.

"Biliyor musun, yatağında son anına kadar senin adını sayıkladı." dedi Daniella sakince arkasından yürürken. O anları hatırlayınca gözleri akmayan gözyaşlarıyla dolmuştu.

"Ona kızmaya hakkım vardı. Bunu asla anlayamazsın. Terk edilmekle çekip gitmek aynı şey değil."

"Belki, ama bir tercih hakkın daima vardı. Ve sen babamla kalmayı seçtin."

"Hıh!" diyerek burnundan güldü genç adam. "Fark eden hiçbir şey olmadı. Babam da siz gittikten kısa bir süre sonra ortadan kayboldu. Ara sıra nasıl olduğumu sormak için telefon ediyordu ama sonra o aramalar da kesildi."

"Bunu bilmiyordum." dedi Daniella şaşırarak. Neden şaşırdığını bilmiyordu aslında. Babası sorumsuz adamın tekiydi. Neden onlar gittikten sonra değişeceğini düşünmüştü ki?

Luigi arkasını dönüp ona kederle baktığında Daniella'nın yüreği sıkıştı.

"O gittikten birkaç hafta sonra evde yiyecek hiçbir şey kalmamıştı. Ev sahibi kirayı ödeyemeyeceğimi anlayınca eve yeni kiracılar getirmek istedi. Bunun babam dönene kadar geçici bir çözüm olduğunu söylemişti ama içten içe gerçeğin farkındaydım. Babam asla geri dönmeyecekti. Kiracılar beş çocuklu göçmen bir aileydi. Bir anda evimizi istila etmiş, her köşesine bir virüs gibi yayılmışlardı. Kocası ayyaşın tekiydi. Kadın ise geceleri bir kulüpte sarhoşları eğlendiriyordu. Gündüzleri uyumak zorunda olduğundan genellikle çocuklara ben bakıyordum. Veletleri gece gündüz hiç susmak bilmiyordu ve sürekli açlardı. Tanrım, mutfakta ne var ne yoksa silip süpürüyorlardı. Sonra benim de çalışıp eve katkıda bulunmamı söylediler. Daha fazla karın tokluğuna orada kalamazdım. Dediklerini yaptım. Bulabildiğim her işte çalıştım. Yaptıkları her şeye sabrettim. Tıpkı annem gibi babam da günün birinde geri döner diye umutla bekledim. Gerçeği kabullendiğim gün ise evi terk edip kendime yeni bir yol çizdim. Düzenli bir hayatım yok belki ama en azından kimsenin kahrını çekmiyorum."

“Neden buraya, büyük babamların yanına dönmedin?”

Luigi omuz silkti. “Babam yüzünden beni istemeyeceklerini düşündüm. Siz gittikten sonra bir kere bile aramamışlardı.”

"Ah Luigi. Yaşadıkların için çok üzgünüm. Keşke bunları daha önce bilseydim."

"Ne fark ederdi ki? Benden nefret ediyordun. Hâlâ nefret ettiğini görebiliyorum." dedi onunla göz göze gelerek.

Daniella başını sağa sola salladı. "İster inan ister inanma ama ne senden ne de babamdan nefret etmiyorum. Küçükken kızgındım evet ama sonra büyüdüm ve affetmenin özgürleştirici olduğunu öğrendim. Sen de denemelisin."

"Yapamam. Her zaman hayatınızın benimkinden daha iyi olduğunu düşünerek yaşadım."

"Dilini bile bilmediğin bir ülkede sıfırdan başlamak hiç kolay değildi inan bana. Teyzemizin evi hastane borçlarından dolayı ipotekliydi ve yalnızca ölen kocasından aldığı az miktarda dul maaşıyla geçiniyorduk. Annem evde dikiş dikiyordu. Ama günlerce iş bulamadığı zamanlar olurdu. Faturalarımızı ödeyemediğimiz için bazı akşamlar soğukta ve karanlıkta uyumak zorunda kaldık. Parasızlık yüzünden okulumu aksattım, yaşıtlarımın yaptığı hiçbir şeyi yapamadım. Yine de halimden hiç şikâyetçi olmadım. Annem hastalandığında hastane masraflarını karşılamak için iki işte birden çalışmak zorunda kaldım. O günlerde yapayalnızdım Luigi. Ne sen ne de babam bir gün bile arayıp ne durumda olduğumuzu merak etmediniz. Anneme kızgın olabilirdin ama ben senin kardeşindim. Şimdi gelmiş bana yaşantımla ilgili hesap soruyorsun. Evet, tüm vefasızlığınıza rağmen sizi affettim ama bu hayatıma müdahale etmenize izin vereceğim anlamına gelmiyor. Bugüne kadar tek başına gayet iyi idare ettim."

Luigi, "O adamlarla asla baş edemezsin Dani." dediğinde adamın yüzüne bakakaldı.

"Sen neden bahsediyorsun?"

"Bunu kimin yaptığını biliyorum. Bana yalan söylediğini biliyorum."

Luigi bakışlarını ondan kaçırınca sözlerinin gerçekliği bir tokat gibi yüzüne çarptı.

"Sen... Bunu yapanları tanıyor musun?"

"Cazzo!" Genç adam küfretti. "Sadece buradan gitmen gerektiğini biliyorum. Çok geç olmadan New York'a geri dönmelisin."

"Kim?"

"Dinle Dani, onlar tehlikeli adamlar. Onlarla baş edemezsin."

"Sana kim dedim?" Daniella öfkeyle dişlerini sıkmıştı.

Genç adam derin bir nefes aldıktan sonra konuşmadan dudaklarını ısırdı. "Bay Colombo."

"Lanet olası Bay Colombo da kim?" Kafa karışıklığıyla alnı kırışmıştı. Bu ismi bir yerlerden duyduğunu hatırlıyordu ama kim olduğunu çıkaramıyordu.

"Oteli satın almak isteyen biri. Sen gelmeden Bay Mancini onunla anlaşmış. Anlaşmayı bozduğumuzu öğrenince çok sinirlenmiş. Bize bunun hesabını soracağını söylemiş."

Dün Bay Mancini’yi gördüğünde neden bundan bahsetmemişti öyleyse?

"Emin misin?é

"Başkası olamaz. Seni buradan göndermek için gerekirse oteli başına yıkacağını söylemiş."

"Ve sen de beni uyarmak yerine bunu yapmasına seyirci kaldın öyle mi? Buraya da bunun için mi geldi? Vazgeçip geri döneceğimden emin olmak için mi?"

Tanrım, bunu bilmek canını dün gece yaşadıklarından çok daha fazla acıtmıştı.

"Sadece seni merak ettim. Neyse ki burada değilmişsin. Sana zarar verebilirlerdi."

Daniella konuşmadan önce uzun bir süre öfkesini kontrol altına almaya çalıştı. Duyduklarını hazmetmesi çok zordu. Öz kardeşi ona komplo kuran bir adamla birlik olmuştu. Bir anlığına bile olsa onu gerçekten merak ettiğini düşündüğüne inanamıyordu.

"Evimden defol git hemen."

"Dani... ben-"

"Sana evimden hemen defolup gitmeni söyledim!"

Luigi kendi kendine homurdanarak ön kapıdan çıkmadan evvel ona son bir bakış attı. Daniella ise ardından bakmadı. Uzun bir süre yüzünü bile görmek istemiyordu.

Luigi gittikten sonra tuttuğu nefesi bıraktı. Ağlamamak için kendini o kadar sıkmıştı ki, çene kasları acıyordu. Kendini toparlamaya fırsat bulamadan arka cebindeki telefonu titreşti.

"Kimsiniz?" Ekrana bakmadan sert bir sesle cevaplamıştı. Telefonun ucundaki sesi duyduğunda ise öfkesi ikiye katlandı.

"Merhaba Daniella? Ben Sara. Telefonu yüzüme kapatmadan önce beni bir dakikalığına dinlemeni istiyorum. Lütfen!"

"Neden ısrar ettiğini anlamaya çalışıyorum sadece.”

"Bana ne kadar kızgın olduğunun farkındayım."

"Kızgın sözcüğü sana hissettiklerimin yanında hafif kalır. Beni nasıl bir belaya bulaştırdığının farkında mısın? Ailen beni aradığını biliyor mu? Ya da dur söyleme. Onlardan gizli aradın değil mi?"

"Ne desen haklısın. Konuşmayı fazla uzatmayacağım. Telefonuma daha yeni kavuştum ve yakalanıp kaybetmek istemiyorum."

"Yüce Tanrım. Biliyordum."

"Dinle. Yalnızca o gün geldiğimde sana bıraktığım taşınır belleği ne yaptığını merak ediyorum? Umarım onu çöpe atmamış veya Franco haricinde birine vermemişsindir."

"Öyle yapmışsan ne olmuş?"

"Bunu yaptığın için sana kızamam elbette ama yapmadığını umuyorum. Sen böyle biri değilsin."

"Aptallığımı yüzüme vurduğun için teşekkürler."

"Hayır aptal değil. Sadece duyarlı birisin. Karşındaki insan kim olursa olsun önemsiyorsun. Bu, çevremdeki insanlarda pek fazla görmeye alışkın olmadığım bir özellik. O gün markette de aynı şeyi yapmıştın. Fabio kaybolduğum için beni azarlarken sen şekerlemelerimin parasını ödedin."

"Buna pişman olacağım hiç aklıma gelmezdi."

"Sen iyi birisin Daniella. Bu yüzden kendine yüklenme lütfen. Yardımına ihtiyacım olduğu için sana yanlış yapan bendim. Başka çarem yoktu. Şimdi senden son bir iyilik daha yapmanı rica ediyorum."

"Beni pis işlerine daha fazla bulaştıramana izin veremem."

"Çok geç. İstemesen de bu işin içindesin artık. Bana o belleğin içinde ne olduğunu merak edip bakmadığını söyleyebilir misin?"

Bakmıştı bakmasına ama içinde Franco'nun bir gece kulübünde bazı adamlarla eğlenirken çekildiği birkaç fotoğraf dışında hiçbir şey yoktu. Bu neden bu kadar önemliydi, anlayamıyordu?

Daniella sessiz kalınca Sara iç çekti. “Gördün mü?”

"İçine bakmış olmam sana yardım edeceğim anlamına gelmez. Daha fazla bela istemiyorum Sara, ciddiyim."

"Bunun için gerçekten çok üzgünüm. Böyle olsun istememiştim ama o bellektekilerin Franco için hayati değeri var. Ne yapıp edip ona ulaştırmalısın."

"Sen kesinlikle aklını kaçırmışsın. Şimdi telefonu kapatıyorum ve bir daha beni aramanı istemiyorum, anladın mı? Adımı unut. Numaramı unut. Hatta mümkünse tanıştığımız günü bile aklından sil."

"Bunu yapacağımdan emin olabilirsin. Yakında evlenip buradan gidiyorum. Ama lütfen bana son bir iyilik yap."

"Daha fazla hayatımın içine edebilesiniz diye mi? Hiç sanmıyorum. Lanet sırlarınız da sen de umurumda değilsiniz artık. Şimdi beni rahat bırak!"

"Daniella-"

Kızın daha fazla konuşmasına izin vermeden telefonu yüzüne kapattı. Ardından arama geçmişini temizleyerek numarayı engelledi.

"İyi misiniz signora?" Dante kapı eşiğinde durmuş onu izliyordu. Adamın ne kadar zamandır orada dikildiğinin farkında değildi.

"Evet, iyiyim." Sadece birilerine laf anlatmaya çalışmaktan başı ağrıyordu. "Ne durumdayız Dante?" dedi alnındaki saçları elinin tersiyle geriye iterken.

"Mobilyaları taşıyacak adamlar geldi."

"Tamam. Önce bu odadan başlasınlar. Daha fazla vakit kaybetmeyelim."

"Bu size epey pahalıya patlayacak efendim. Tadilat, yeni mobilyalar. Sognare yaşlı ve zor bir kızdır." dedi adam. Tanıştıklarından bu yana belki de ilk defa bu kadar uzun bir cümle kuruyordu.

"Ve ben de sabırlı ve inatçı bir kadınım." dedi Daniella. "Neye mâl olursa olsun, bunu yapacağım."

 

..............

 

Vakit gece yarısını çoktan geçmiş, Livorno şeytanlarını karanlık sokaklarda kol gezmesi için serbest bırakmıştı. Masum insanlar evlerindeki yataklarında mışıl mışıl uyurken o, kendi bildiği adaleti sağlamak için yine dışarıdaydı.

"Adamı buldunuz mu? "

Franco tekneden inip siyah Mercedes'in arka koltuğuna hızla yerleştikten sonra karşısındaki adama baktı.

"Birkaç korumasıyla birlikte eski depoda. Çocuklar onu çoktan konuşturmaya başladı.”

"O mu yapmış?"

"Adamlarından biri onu ele verince suçunu itiraf etmekten başka çaresi kalmadı."

"Kimin nesiymiş bu herif?"

"Ernesto Colombo. Elli beş yaşında. Yeni bekâr kalmış bir milyarder. Paraya sonradan kavuşan tiplerden. Geçtiğimiz yıl İngiliz asıllı karısına yüklü mir miktar nafaka ödedikten sonra anlaşmalı olarak boşanmış. Şimdilerde çocuğu yaşında bir kızla doludizgin bir aşk yaşıyor. Kelepir binalarla ilgileniyor. Ya onları yenileyip restore ediyor ya da yıkıp yerine yenilerini yapıyor. Venedik ve Milano'da orta ölçekte iki oteli var. Üçüncüsünü Livorno'da açmayı planlıyor."

"Neden burada? Burası onun gibi biri için oldukça küçük bir kasaba."

"Yine de potansiyeli olduğunu düşünüyor. Amacı burada yeni ve farklı bir şeyler denemek. Kendisi de yakın zamanda evlenip buraya yerleşecekmiş."

"İlgilendiği yer belli tabii." dedi Franco başını cama doğru çevirerek.

“Sognare'yi yıkıp yerine yeni ve daha modern bir bina inşa etmek istiyor. Fakat bina sahibinin satıştan cayması bütün planlarını alt üst etmiş. Söylediğine göre Bayan Lombardi gelmeden önce çoktan ortaklardan biriyle anlaşmış. Hatta adama yüklü miktarda ödeme bile yapmış. Ancak kadın gelip işi bozmuş. Abisi onu ikna edemeyince de durumu kendi yöntemleriyle çözmeye çalışmış."

Parmaklarının arasındaki lastik Franco'yu sakinleştirmeye yetmiyordu. Öfkesi öyle yoğundu ki, adeta yakıcı bir asit gibi damarlarında dolaşıp duruyordu. Ceketinin düğmelerini çözerken, "Sana otele ve kadına göz kulak olmanı söylemiştim!" diye hırladı. "Gözünü üzerinden ayırmaman gerekiyordu."

Adam mahcup halde başını eğdi. "Özür dilerim patron. O gün Bayan Lombardi’yi Roma’ya kadar takip etmiştik. O sırada otele saldıracaklarını düşünemedik.”

"Fabio... Fabio…” Franco sakin görüntüsünün altındaki öfkeyi hissetmesini sağladığını umarak başını iki yana salladı. "Senin derdin ne söylesene? Dikkatin mi dağınık, yoksa âşık filan mısın?"

"Patron ben..."

"Sen Fabio. Son zamanlarda hata üstüne hata yapıyorsun. Bana Sara'ya olanları anlatmakta da geç kaldın. Babamın kız kardeşimi dövüp karanlık bir bodruma kilitlediğini o sersem kadından öğrenmemem gerekiyordu. Ayrıca sana Lorenna'nın attığı her adımdan haberim olması gerektiğini de söylemiştim. Bir daha adaya benden habersiz ayak basacak olursa bedelini sana ödetirim."

"Olaylar çok ani gelişti patron." diyen Fabio korkmaktan çok şaşkın gibiydi. Kendini savunmaya geçtiğinde,

"Bahanelerin arkasına sığınmayı kes!" dedi Franco tersleyerek. "Kulaklarını aç ve beni iyi dinle. Eğer işini doğru düzgün yapamayacaksan senin yerine yapacak başka birini bulurum. Ve seni de cehennemin dibine postalarım. Beni iyice anladın mı?"

"Merak etme. Bundan böyle daha dikkatli olacağıma söz veriyorum. Ama kız kardeşiniz-"

"Ne olmuş kız kardeşime?"

"Akla hayale sığmayacak şeyler yapmaya başladı. Önce babanızın odasında gizlice bir şeyler aramaya kalkıştı. Şimdi de De Lucaların baş düşmanı Stefano Greco ile nişanlanıyor. Onu kontrol etmek gittikçe güçleşiyor."

"Ne saçmalıyorsun sen? Ne nişanı?"

"Sara gizliden gizliye birkaç aydır o adamla telefonlaşıyormuş. Evlenmeye karar vermişler."

"Zırvalık! Babam buna asla müsaade etmez."

"Ben de öyle düşünmüştüm ama son seyahatinde adamlarla konuşup anlaşmış. Anladığım kadarıyla aradaki buzları eritmek için bu evliliği bir fırsat olarak görüyor. Böylece iş konusunda önünün açılacağını düşünüyor."

"Delirmiş mi bu adam? Düşmanla birlik olmak da neyin nesi?"

"Önümüzdeki hafta düğün tarihini belirlemek üzere aileyi buraya davet etti bile."

"Lanet olsun! Buna izin veremeyiz." Fabio başını bir kez salladıktan sonra, Franco bakışlarını dışarıdaki karanlığa dikti. Dışarıdaki hava ruh halini öyle iyi yansıtıyordu ki, hırsını birilerinden çıkarmak için resmen avuçları kaşınıyordu.

"O adamların annemin ölümüyle bağlantılı olup olmadıklarını öğrenmeden Sara hiç kimseyle evlenemez."

"Ne yapmayı planlıyorsun patron?"

"Bir şeyler düşüneceğim. Şimdilik gerektiğinde müdahale etmek için adamların ve sen tetikte bekleyin. Gözünü kulağını dört aç ve beni mutlaka gelişmelerden haberdar et, anlaşıldı mı?"


"Nasıl istersen."

Araba ıssız sahil şeridinde hızla yol almaya devam ederken bu kez sakinleşmek için bileğindeki lastiği çekiştirmekle uğraşmadı. Onun yerine içindeki nefrete sığınıp yumruklarını sıktı. Bu gece duyduğu şeylerden sonra çözmesi gereken meselelere bir yenisi daha eklenmişti. Ama öncelik Daniella'nındı.

Acaba dün gece yaşadığı sarsıntıdan sonra kendini toparlayabilmiş miydi? Onu bıraktığında kadın hiç iyi değildi.

Ay gökyüzünde gümüş bir kalkan gibi parlarken, aklına Daniella'nın mutfağındaki son anları geldi.

Kadının vücudunda dudaklarından başlayarak harika bir keşfe çıkmıştı. Sonunda o ukala ağzının tadına bakmış, sonra da elleri kıvrımlı vücudunda rahatça ve ustalıkla dolaşmaya başlamıştı. Üstelik Daniella bu dokunuşlarından fazlasıyla zevk alıyor gibi görünüyordu. Mest olmuş kadını bacaklarının arasına çekmiş ve ne olduysa ondan sonra olmuştu. Tanrı biliyor ya, eğer Daniella onu durdurmasaydı onu kapıya dayayıp oracıkta becerecekti.

Fakat Daniella'nın inlemelerinin zevkten değil de duyduğu acıdan olduğunu keşfettiğinde yakıcı şehvetinin üzerine bir kova dolusu buzlu su yemiş gibi sarsılmıştı. Kadının acı çekiyor olması imkansızdı çünkü; canını yakacak hiçbir şey yapmamıştı. Fakat belli ki, birileri daha önce bunu yapmıştı.

Bunu fark ettiği anda ellerini onun üzerinden çekmişti.

Franco bir kadını öptüğünde onun zevkten delirmesini ve daha fazlası için yalvarmasını beklerdi. Oysa kadın ondan, yüzünde her an kusacakmış gibi bir ifadeyle çekip gitmesini istemişti. Ve Franco bundan nefret etmişti.

Yumruklarını daha da sıktı. İçinde kadının geçmişinde ne yaşadığını öğrenmek için yakıcı bir istek vardı. Ona sorduğunda kadın onu geçiştirmişti ve Franco o geceden beri düşünmekten aklını kaçırmak üzereydi. Hem onu yaralayı hem de oteli kundaklayanları bulup onları cehennemin en karanlık deliğine gönderecekti.

Saldırının arkasında Lorenna'nın olduğunu sanarak yanılmıştı ama bu kadının duracağı anlamına gelmiyordu. Lorenna'yı tanıyordu. Asla boşa tehdit savurmazdı. Şimdiye kadar beklediyse mutlaka başka bir planı olmalıydı.

O aptal kadının başına bu kadar bela olacağını bilseydi, babasından intikam almak için başka bir yol denerdi. Fakat adamı en sevdiği şeyle vurmak ona büyük bir tatmin hissi vermişti. Bir zamanlar annesinin canını o kadınla yakmıştı. Ve şimdi Franco da aynı şeyi ona yapmak istiyordu. Bunun için de en etkili yol ise Lorenna'yı avucunun içine almaktı. Üstelik kadın, Fabio'yu babasının en güvenilir adamı yapana kadar ona gerekli tüm istihbaratı sağlamış, gerektiğinde onun için casusluk bile yapmıştı. Sırf bu bile Antonio'nun kadını gözünü kırpmadan öldürmesi için yeterli bir sebepti. Eğer canını sıkmaya devam ederse hiç düşünmeden ipini çekecekti.

"Geldik patron."

Eski bir kereste fabrikasının içinden geçerek boş depolardan birinin önünde durduklarında Franco hızla arabadan indi. Fabio ve iki adamı da hemen arkalarından gelmişti. Beton zemini seri adımlarla geçerek açık kapılardan içeri girdiğinde gördüğü manzara içini biraz olsun rahatlatmıştı.

Beş adam kollarından zincirlenerek tıpkı mezbahadaki domuzlar gibi tepelerindeki kancalara asılmışlardı. Yüzleri dayak yemekten tanınmayacak haldeydi. Kiminin gözü, kimininse dudakları şişmişti. En öndeki adam hariç hepsini üstü başı kan içindeydi. Dayak yememiş ama belli ki, diğerleri yerken izlemişti. Gözleri korku ve panikle yuvalarından adeta dışarı fırlamış adam sık nefes alıyor, sürekli terliyordu. Etrafında Franco'nun altı adamı vardı. Hepsi de merhametten uzak, parçalamak üzere eğitilmiş canavarlardı.

Franco adımlarını yavaşlatarak adamın önünde durdu.

"Colombo sen misin?"

Adam cevap vermedi. Diğer adamlar ölü gibi hareketsizken o titriyordu.

"Sana Colombo sen misin diye sordum."

Hafif kel ve göbekli olan adam başını kaldırıp ona bakarak bir şeyler mırıldandı fakat ne söylediği anlaşılmıyordu. Belki de son duasını ediyordu.

"Seni iyi duyamadım dostum." dedi Franco biraz daha yaklaşarak. Adamlarından biri bir tekme savurunca adam acıyla haykırdı.

"E-evet. Colombo benim."

Adam daha söylemeden onun kim olduğunu zaten biliyordu. Amacı gösteriyi biraz daha eğlenceli hâle getirmekti. Böyle pislikleri cezalandırırken onlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaktan hoşlanıyordu.

Franco adamın karşısında hafifçe eğilerek onunla yüz yüze geldi.

"Dün gece adamlarının ne yaptığından haberin var mı Colombo? Bana ait bir yeri yerle bir ettiler. Ah, ama sen zaten bunu biliyorsun değil mi? Çünkü emri sen verdin."

Franco'nun bıçak kadar keskin sesi sakin ama ürkütücüydü. Gözlerinin soğuk pırıltılar saçmasına karşılık dudaklarına şeytani bir sırıtış yerleşmişti.

"Kimsin sen?" Colombo korkuyla fısıldadı.

"Şeytanın oğlu. Senin için cehennemden gelen bir iblis. Ve eğer sözümü dinlemezsen celladın. Dilediğini seç."

Adamın düşük göz kapaklarının altında gözbebekleri kocaman açıldı. "Bende ne istiyorsun?"

"Çok açık. Sognare'yi ve sahibini rahat bırakacaksın. O otelle ilgili tüm planlarını unut. Tabii ondan önce verdiğin maddi zararın tamamını karşılaman gerekiyor."

"Neden böyle bir şey yapacakmışım? Orası için çok uğraştım. Sognare benim hakkım. Eğer o şehirli kız gelmeseydi-" Franco'nun cebinden demir bir muşta çıkardığını gören adam sessiz kalarak sertçe yutkundu.

Genç adam parmaklarındaki gümüş yüzükleri teker teker çıkarıp pantolonunun cebine koyarken dikkatle onu izliyordu.

"N-ne yapıyorsun?"

"Şey, kanı yüzüklerden temizlemek pek kolay olmuyor." diyerek parmaklarını muştanın deliklerinin içine soktu.

"Bak, ben zengin bir adamım. Sana istediğin kadar para verebilirim.”

"Üzgünüm ama paran ilgimi çekmiyor. Sanırım kendimi iyi ifade edemedim. Belki bu anlamana yardımcı olur." dedi ve adamın yüzüne sert bir yumruk indirdi. Acıyla cıyaklayan adamın başı hızla bir tarafa savrulurken zincirleri yüzünden kendi etrafında bir tur attı.

Franco parmaklarını esnetip gerdikten sonra attığı ikinci yumruk suratının tam ortasına burnunu kıracak kadar hızlı inmişti.

Bir tur daha dönen adam acıyla haykırdı. Yüzünden aşağıya oluk oluk kan boşalıyordu.

"Burnum. Burnumu kırdın kahrolası. Dur! Dur dedim sana! Ne istersen yapacağım."

Diğer eliyle adamın boğazına yapışan Franco gözlerini adamın gözlerine dikerek içindeki öfkeyi görmesini sağladı.

"Bir daha söylediklerimi tekrar ettirecek olursan seni öyle bir hale getiririm ki, tüm dünya bir araya gelse parçalarını bir araya getiremez. Beni anladın mı?" Adam sessizce ağlamaya başlayınca, "Sana beni anladın mı diye sordum!" diye bağırdı.

"Evet. E-evet anladım"

"Güzel."

Franco geriye çekilip muştanın üzerindeki kanı bir mendille temizlerken adamlarına, "Daha iyi anlamasını sağlayın." dedi ve onlar Colombo'ya yumruklarıyla girişirken, geldiği hızla depoyu terk etti.

 

Loading...
0%