Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11.BÖLÜM: Kaçabilirsin Ama Saklanamazsın!

@sagetaylors

 

 


Rikers Adası Hapishanesi/ New York

Gardiyanlar mahkûmu içeri sokmak için kapıyı açtığında sabırsızlıkla ayağını yere vuran adam hızla ayağa kalktı. Meslektaşı ve en yakın arkadaşını bu kadar berbat bir hâlde görmeye hâlâ alışamamıştı.

Jonathan son birkaç ayda haddinden fazla zayıflamıştı. Yakışıklı yüzündeki yanakları içine göçmüş, gözaltları uykusuzluktan çökmüş ve saçı sakalı birbirine karışmıştı. Kızların kalbini hoplatan o çekici adamdan geriye eser kalmamıştı. Onun yerine sokakta çöp toplayıp dilenen hırpani kılıklı adamlara benziyordu. Elbette bunu ona asla söylemek gibi bir niyeti yoktu.

"Jonathan. Seni gördüğüme sevindim." dedi elinden geldiğince neşeli görünmeye çalışarak. "Nasılsın?"

Karşısına somurtarak oturan adam burnundan nefes alırken nezaketinden pek etkilenmişe benzemiyordu. Bileklerine takılı kelepçeleri gözüne sokmak istercesine ellerini masanın üzerine çıkarırken gözünü dikip baktı.

"Nasıl mıyım? Sence oradan nasıl görünüyorum Benjamin?

Genç adam boğazını temizledi. "Şey, aslına bakarsan..."

"Aslına bakarsan ne? Çaresiz mi? İğrenç mi? Yoksa sefil mi?"

"Ben... farklı diyecektim."

"Farklı ha?" Adam tıslarcasına güldü. Ve böylelikle zayıf cildi ağzının kenarındaki kırışıklıkları ortaya çıkardı. Nefesinden son yediği yemeğin kokusu alınıyordu.

"Bundan daha dürüst olabilirsin dostum. Ben kandırmaya çalıştığın o aptal müvekkillerinden biri değilim."

"Sadece sana kendini iyi hissettirmeye çalışıyordum."

"Nezaketini alıp bir tarafına sokabilirsin. Eğer buraya iyi haberlerle gelmediysen hemen defolup git."

Adam yerinden kalkmaya yeltenince hızla uzanıp onu durdurdu.

"Dur, sakin ol biraz. Otur hadi."

Jonathan ona ters bir bakış attıktan sonra dediğini yaptı. Turuncu tulumuyla yerine çöker çökmez arkasına yaslandı. Konuşmasını beklediğini anlayana kadar aradan geçen uzun dakikalar boyunca Benjamin önündeki dosyadaki sayfaları huzursuz bir şekilde karıştırmakla oyalandı.

"Sana bir iyi bir de kötü haberim var. Önce hangisinden başlamamı istersin?"

"Kötü olandan başla. Belki, sonrasında duyacağım şey moralimi yükseltebilir."

"Pekâlâ." Benjamin konuşmadan evvel boğazını temizledi ve yakasındaki kravatı çekiştirdi. "Üzgünüm ama hakkındaki suçlamaları düşürmeyi henüz başaramadık."

"Lanet olsun!" Genç adam kükreyerek yerinden fırladı.

"Sadece savcı bu kadar üzerimize geldiği için jüriyi ikna etmek zorlaştı hepsi bu."

"Nasıl olacak peki? Bu lanet yerde bir dakika daha kalamam, beni anlıyor musun?"

"Ne kadar kötü bir durumda olduğunu görebiliyorum ama sana açılan davaların sayısı, senin davaları meşru yollardan kazandığın haberi duyulduktan sonra giderek artmaya başladı. Yakında tüm müvekkillerinin davalık olduğu adamlar kapımızda uzun bir kuyruk oluşturabilir. Ortağımız Bayan William'ın bu konuda ne düşündüğünü bilmek ister misin?"

"Sence?"

"Dinle Jonathan. Farkında mısın bilmiyorum ama bu gerçekten zor bir dava. Aklandığın takdirde bile işler istediğin gibi gitmeyebilir."

"Beni ortaklıktan çıkarmayı düşünüyor değil mi?"

Benjamin bakışlarını kaçırınca haklı olduğunu anlamıştı. Jonathan başını kollarının arasına sarkıttı.

"Senden sadece biraz daha sabretmeni istiyorum. İhbarcıyı bulmak ve delilleri çürütmek için elimden geleni yapıyorum."

"Bu berbat yerde daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Bir sürü hasta ruhlu piçin arasında yaşamaya çalışıyorum. Kaçık ve erkek sevici heriflerle yan yana hücrelerde kalmak ne kadar zor bir fikrin var mı? Adamların geceleri horlayıp, gaz çıkarmaları benim için sorundan bile sayılmaz. Daha büyük dertlerim var benim. Onlar..."

"Sana kötü mü davranıyorlar? Bak, eğer tacize filan uğruyorsan senin için başka hücre talebinde bulunabilirim."

"Başka hücre filan istemiyorum." Jonathan başını kaldırdı. "Buradan bir an önce çıkmak istiyorum. Geceleri arkamı kollamaktan uyku uyamıyorum. Her an birileri beni koridorda ya da duş alırken sıkıştıracak diye ödüm kopuyor. O yüzden haftada bir kez ve sadece öğle yemekleri sırasında duş alabiliyorum. Yemeğime bir şeyler katılma ihtimaline karşı kapalı kutulardaki gıdaları tükettiğimden bahsetmiyorum bile."

"Seni anlıyorum dostum ve inan buradan çıkman için bütün imkânlarımı zorluyorum."

"O halde daha fazlasını yap. Bana bunu yapanları bul."

"İşte bu çok zor. Biliyorsun, ihbarcıların bilgileri devlet sırrı gibi saklanır."

"Umurumda değil. Hiçbir sır sonsuza dek gizli kalamaz. Sana her zaman dediğim gibi, insanlar satın alınabilir. Sadece fiyatlarını bilmen gerekiyor."

"İyi ama..."

"Daniella'dan haberin var mı?"

"Hayır." Benjamin başını salladı. "Kısa bir süre önce işi bıraktığını söylemiştim ve o günden beri ondan haber alamadım."

Jonathan gür kaşlarının altında zekice parlayan gözlerini kıstı. "Gloria'ya sordun mu? O nerede olduğunu mutlaka biliyordur."

"Ona da söylememiş. Sadece aile meselesi olduğunu ve acilen gitmesi gerektiğini biliyor."

"Yalan söylüyor. Onlar kahrolası çok yakın iki arkadaş. Nereye gittiğini söylememiş olamaz."

Benjamin geniş omuzlarını hafifçe oynatınca takım elbisesi hışırdadı. "Üzgünüm."

"Tam da benim içeri atılmamın ardından sevgili asistanımın olağanüstü bir şekilde ortadan kaybolması sana da tuhaf gelmiyor mu?"

Benjamin’in kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. "Seni Daniella'nın ihbar ettiğini mi düşünüyorsun?"

"Neden olmasın?"

"Tanrı aşkına Jonathan, o aynı zamanda senin kız arkadaşın."

"Eski kız arkadaşım. Hapishaneye girdikten sonra beni bir kez bile aramadı." Adamın sesindeki öfkeyi hisseden Benjamin gerilerek yutkundu.

"Yine de onu yıllardır tanıyorsun. Daniella böyle bir şeyi asla yapmaz."

Genç adamın dudaklarında yarım bir gülümseme belirdi. "Bir kadının intikam almak istediğinde hayal gücünün ne kadar sınırsız olduğunu bilemezsin."

Benjamin düşünceli görünerek dosyalarını topladı. Ona neyin intikamı olduğunu sormadı. Ofiste dolanan dedikodular Benjamin'in Daniella'yı aldattığı ve kadının kırık bir kalp yüzünden işten ayrıldığı yönündeydi. Jonathan acılı olduğu için saldıracak yer arıyordu muhtemelen. Yoksa intikam almak için bile olsa Daniella'nın bu kadar ileri gitmeyeceğini bilirdi.

"Her neyse. Önceliğimiz, senin rüşvet almadan davaları kazanmış olduğunu kanıtlamak. Bu konuda müvekkillerinin hepsi senin adına şahitlik yapmaya hazır. Hiçbiri aksini iddia etmiyor."

"Elbette etmezler. Kazandığım davalarla onların kıçlarını kurtardım."

"Fakat bu, karşı tarafın senden hak talep etmelerini engellemiyor. Bu yüzden hakkında kapsamlı bir soruşturma başlatıldı. Jüri üyelerini kendi tarafına çekmek istiyorsan önümüzdeki mahkemede gözlerine şirin görünmeye çalış."

"Mahkeme ne zaman?"

"On beş gün sonra." Benjamin dosyadakileri toparlayıp çantasına koydu. İçinden ayırdığı kâğıtları Jonathan'a uzatarak, "Bunlar senin adına dava açan şirketlerin birer listesi. Haklarında bildiğin ne varsa yanlarına not almanı istiyorum. Bir dahaki gelişimde senden alacağım."

Jonathan listeye bir göz attı. "Kahretsin. Bunların hepsi en zorlu davalarımdı."

"Onları bir kere alt ettin," Arkadaşı ona güven veren şekilde baktı. "yine yapabilirsin."

Jonathan başını salladı. Arkadaşı ceketini düzeltip kapıya doğru yürürken, "İnsanlar her zaman olmasına inandığın gibi çıkmayabilir." diyerek durmasını sağladı. Benjamin arkasını döndüğünde genç adam ona bakıyordu.

"Masumiyetinin seni yanıltmasına izin verme. Bul onu."

Benjamin, "Pekâlâ." diyerek iç geçirdi. "Dediğin gibi olsun."

...................

"Saldırıya mı uğradın? Aman Tanrım!" Gloria bir ciyaktı kopardı. "Ne zaman oldu bu? Neden daha önce söylemedin? Sen, iyi misin?"

"Sakin ol ve biraz nefes al lütfen."

"Eğer sakin olmamı istiyorsan hemen anlatmaya başlaman için tamı tamına üç saniyen var. Bir. İki..."

Daniella sesli bir şekilde iç geçirdikten sonra "Bana değil Sognare'ye saldırdılar." diyerek olaya açıklık getirdi.

Arkadaşı bir anlığına nefesini tuttu. "Aman Tanrım. Nasıl oldu bu? Polise haber verdin mi?"

"Hayır."

"Hayır mı?"

"Korktuğumdan değil, sadece... nedenlerim vardı."

"Nedenlerinin canı cehenneme."

Daniella dalgaların, kenardaki irili ufaklı kayalara çarpmasını izleyerek çiseleyen yağmurda sahil boyunca yürürken, arkadaşı telefonun diğer ucunda ona saydırmaya devam ediyordu.

"Kim bu lanet herifler? Dur, tahmin edeyim. De Lucalar değil mi? Onlar olduğuna eminim."

"Bilmiyorum. Belki."

"Tanrım. Bu kadar kısa süre içinde daha kaç düşman edinmiş olabilirsin ki?"

"İnan bana sayısını bilmiyorum. İçlerinde bir tek Antonio De Luca beni açıkça tehdit etmişti."

"Diğer seçenek kim peki?"

"Bilmek istemezsin."

Daniella sahildeki balıkçı teknelerinin önündeki kalın halatların üzerinden geçerken olan biteni Gloria'ya anlatmaya devam etti. Sara'nın teklifsiz evine gelişinin ardından Roma seyahati dönüşü oteli ne halde bulduğunu söyledi. Sonraki gün ise Luigi gelip ona oteli satın almaya çalışan bir adamın tehlikeli olabileceğini ağzından kaçırmıştı. Gloria tüm bunları onu teselli edecek acıklı sesler çıkarmak dışında hiç sözünü kesmeden dinlemişti. En şaşılacak tepkiyi ise, birkaç gün sonra evine gelen kamyonlar dolusu yeni eşyayı duyduğunda vermişti.

"Nasıl yani? Önce oteli mahvettiler sonra da verdikleri hasarı öylece telafi etmeye mi geldiler?"

"Tuhaf değil mi? Adamları çok sıkıştırdım ama bana kimin gönderdiğini asla söylemediler."

"Kahretsin bebeğim, bu aile Rothshild Ailesi'nden bile daha fazla tuhaflıkla dolu."

Daniella güldü. "Haklısın."

"Sonra ne oldu peki?"

"Hiç. Kenara çekildim ve işlerini yapmalarına izin verdim."

O gün Paola ve Dante ile temizliği yeni bitirmişlerdi. Alışverişe çıkmak için Dante'nin kamyonetini almak üzere dışarı çıkmışlardı ki, ağzına kadar dolu iki yük kamyonunun o anda bahçesinden içeri girdiğini gördüler. Adamların hiç teklifsiz mobilyaları içeri taşımaya başladığını gördüklerinde ise hepsinin yüzünde aynı şok ifadesi vardı.

Daniella şaşkınlığını üzerinden atar atmaz adamların yanına koşmuş ve bunların onun sipariş ettiği eşyalar olmadığını söylemişti. Hayır, eşyalar onun aldıklarından çok daha kaliteli ve pahalı şeylerdi. Bu işte bir yanlışlık olmalıydı. Yani, en azından Daniella öyle olduğunu zannediyordu. Fakat ortada yanlış anlaşılma filan yoktu. Adamların ona teslim ettikleri formda eşyaları teslim alacak kişi olarak kendi adı yazıyordu. Öte yandan Paola çoktan adamlara yol göstererek eşyaların nereye yerleştirileceğini söylemeye başlamıştı.

Onlara durmalarını söylemişti fakat kimse onu dinlemiyordu. Sonunda bir tanesinin kolundan tutmuş ve hemen bu işe bir son vermezler ve ne olup bittiğini ona anlatmazlarsa polisi arayacağını söylemişti. Adamlar pili biten oyuncak bebekler gibi aniden ellerinde taşıdığı eşyalarla ortaya yerde duraklayınca konuştuğu adam nihayet bir açıklama yapmak zorunda hissetmiş olmalıydı. Daniella ise aldığı cevaptan hiç memnun kalmamıştı.

Bu yapılan bir hatayı telafi etmek içindi.

"Olayın üzerini bu şekilde kapatmalarına izin mi verdin yani?"

Daniella arkadaşının görmeyeceğini bildiği hâlde omuzlarını silkti. "Sadece özürlerini kabul etmiş gibi yaptım." Oysa sakin görüntüsünün aksine içinde adeta fırtınalar kopmuştu. Çünkü içten içe daha adamlar bahçesinden içeri girdikleri anda bunu kimin yaptırdığını anlamıştı.

"Senin böyle bir şeyi bu kadar kolay kabullenmen beni şaşırttı doğrusu."

"Neden böyle söyledin?"

"Çünkü benim tanıdığım Daniella o eşyaları alır ve adamların bir taraflarına sokardı."

"Belki de işlerin artık o şekilde yürümediğini öğrenmişimdir."

"Hah! Sen mi? Hiç sanmıyorum kızım. Ancak başka bir planın varsa kabullenmiş gibi yaparsın."

"Tamam. Haklısın. O anda yapmak istediğim tam olarak buydu. Ama açılışa bu kadar az bir zaman kalmışken böyle bir yardımı geri çevirmek aptallık oluru."

Ayrıca böyle bir telafiyi kabul etmesi, hesabını sormayacağı anlamına gelmiyordu.

Gloria bir süre sessiz kaldıktan sonra nefesini sesli bir şekilde içine çekti. "Aman Tanrım, bunu o yaptı değil mi?"

"Kim?"

"Anlamamış gibi yapma. Bu kadar sakin olman hiç normal değil. Bir keresinde müvekkillerimizden biri senin toplantıda olmaman gerektiği konusunda ısrar etmiş ve seni herkesin önünde azarlamıştı hatırlıyor musun?"

"Ve patronum olacak adam da benden derhal toplantı odasını terk etmemi istemişti."

"Adam daha sonra üzgün olduğunu ve davanın stresiyle böyle davrandığını söyleyerek ofisine bir buket çiçek göndermiş ve sen de hiç tereddütsüz çiçekleri kabul etmiştin."

"Evet."

"Daha sonra ne yaptığını hatırlıyor musun peki?"

Nasıl unutabilirdi ki? Çiçekleri üzerindeki kartla birlikte adamın karısına geri göndermişti. Bu yüzden bir sonraki davaları kadının adama açtığı boşanma davası olmuştu. Bu kadar acımasız olması yanlıştı belki ama öncesinde adamın zaten karısını aldattığını Jonathan’dan öğrenmişti.

“Yani?”

"Yani hiçbir şey beni masumiyetine inandıramaz. Dökül bakalım, aklından neler geçiyor?"

"Şu anda seni sarsmak dışında hiçbir şey."

"Bunun için aramızda koca bir okyanus olduğu için üzgünüm.”

"Tanrım."

"Ona gideceksin değil mi? Kaçık ailesinin yaptıklarının acısını o zavallıdan çıkaracaksın?"

"Kimden bahsediyoruz tam olarak?"

"Kimden olacak, o baş döndürücü seks tanrısından."

"Ne tanrısı, ne?"

"Kimden bahsettiğimi bal gibi anladın. Senin şu gece kuşu."

"Franco mu?"

"İlk tahminde bilmene bir anlam yüklemem gerekiyor mu?"

Daniella gözlerini devirdi. Gloria'yı çok seviyordu ama arkadaşı bazen çekilmez biri olabiliyordu. "Bir karar ver. Adam zavallı mı, yoksa seks tanrısı mı?"

"Sen söyle. Hangisine daha yakın?"

"Fantezilerini dinlemeyi çok isterdim Gloria ama ne yazık ki kapatmam gerek."

"A-ha. Kaçıyorsun. Bu da haklı olduğumu gösteriyor. Bir tahminde bulunayım mı? Eğer saldırı için De Lucalardan şüpheleniyorsan ve onlardan geleni teklifsizce kabul ediyorsan, karşılığını vermeden asla durmayacaksın. Ve eğer seni birazcık tanıyorsam şu anda sahildeki teknelerden birine binmeye ve Gorgona'ya gitmeye hazırlanıyor olmalısın."

"Kes şunu!" Daniella hızla etrafına bir göz attı. Eğer arkadaşı onu bir kameradan filan izlemiyorsa böyle isabetli atışlar yapmasına imkân yoktu. "Beni mi izliyorsun sen?"

Gloria bir kahkaha patlattı. "Yakaladım seni."

"Tamam, itiraf ediyorum. Şimdi mutlu musun?"

"Sadece endişeliyim. Adamın sana zarar vermesinden korkmuyor musun?"

"Daha ne kadar zarar verebilir ki?"

"Adam bir katil. Kalbinin tam ortasına bir kurşun sıkabilir. Ya da ne bileyim belki seni ateşe filan verir."

Bunu zaten yapmıştı. Son karşılaşmalarında adam onu öperken iç çamaşırı az kalsın alev alacaktı.

"Ondan korkmuyorum."

"Bu adama güvendiğin anlamına mı geliyor?"

"Senin telefonu kapatacağın anlamına geliyor. Öğle molan biraz önce sona erdi."

"Of tamam, ama benden bu kadar kolay kurtulamazsın. Seninle daha sonra-"

"Hoşça kal Gloria."

Daniella telefonu arkadaşının suratına kapatarak daha önce bindiği tekneye yanaştı. Eğer bunu yapmasaydı arkadaşı kıyamete kadar konuşmaya devam edecekti.

Balıkçılar onu hemen tanımışlardı. Onu tekneyle adaya götürmeyi kabul etmeden önce telefonla birilerini aramışlardı. Sanırım kuleden iniş izni filan almaları gerekiyordu. Onay geldiğinde Daniella'yı tekneye bindirdiler.

Adaya giderken içini bir düğüm gibi sıkan huzursuzluk hissi giderek artıyordu. Kendi kendine kalp atışlarının hızlanmasının tek nedeninin adamla yapacağı yüzleşme olduğunu söylüyordu. Belki de Gloria haklıydı. Belli etmese de korkuyordu. Fakat nedeni Franco değil, adama karşı oluşmaya başlayan hisleriydi.

........

Kadının adaya geleceğini duyduğunda başta inanmamıştı. Ama bilgisayar ekranındaki görüntülerin hepsi de Daniella Lombardi'nin adaya giriş yaptığını gösteriyordu. Şaşkınlığı aniden öfkeye dönüştü. Şu anda içeriye girmeden önce ziyaretçilere uygulanan prosedür gereği üzeri aranıyordu. Neyse ki, bu kez geçen seferkinin aksine onu kontrol eden görevli bir kadındı.

Franco gözlerini kısarak Daniella'nın göz ucuyla erkek gardiyanlara attığı tediregin bakışı yakaladı. Nefret dolu gözleri özellikle Maurizio ve sargılı kolunda takılı kalmıştı.

Franco derin bir nefes alarak arkasına yaslandı. Bunu neden yaptığını bilmiyordu, fakat Daniella'nın ilk ziyaretinden sonra giriş görüntülerini izlemek istemişti. Karşılaşacağı manzaraya ise hazırlıklı değildi. Kadın memur yerine üst baş aramasını yine erkek gardiyanlar yapmıştı. Lanet herifler ona gönderilen kadınlara bunu sık sık yapar, kadınların çoğu da bundan hoşlanırdı. Ancak Daniella'nın durumdan ne kadar rahatsız olduğu oldukça açıktı. Maurizio denen bok çuvalı ellerini onun üzerinde -özellikle ağırdan alarak- gezdirdiğinde kadının titrediğini görmek onda tarifsiz bir öfkeye neden olmuştu. Gardiyan müsveddesinin ona dokunurken aldığı zevk anlarını anımsarken yumruklarını sıktı. İçi, adamın kemiklerini bir kez daha kırma isteğiyle dolmuştu.

Daniella önceki sefer gördüğü o kötü muameleye rağmen buraya neden gelmişti?

Onu açıkça uyarmış ve ondan uzak durmasının ikisi için de en iyisi olacağını söylememiş miydi?

Tanrı biliyor ya, onu o kadar korkmuş ve şok geçirmiş halde bıraktığından beri kendine verdiği sözü tutmaya çalışıyordu. Fakat o gece kollarındaki kadının titremelerini bir an olsun aklından çıkaramıyordu.

Franco öfkeyle sandalyesini geriye iterek ayağa kalktı. Bunu ona yapamazdı. Hem ondan uzak durmasını isteyip, hem de canı istediğinde karşısına çıkamazdı.

Odanın içinde deli danalar gibi dolanmaya devam ederken kapısı tıklatıldı. Kalbi birden bir milyon kat hızlı çarpmaya başladı. Ne oluyor be!

Kendine nefes almayı yeniden hatırlattı ve yüzüne sakin bir ifade yerleştirerek,

"Girin!" diye bağırdı.

Kapıda ilk gördüğü yüz Mauruzio'nunkiydi. Adam onunla göz göze gelmemeye özen göstererek, "Misafiriniz geldi Bay De Luca." dedi. Alçısı çıktığı halde sağ elinin bileği hala sargılıydı.

Franco adama nefretle baktı. Başıyla işaret verince gardiyan geriye çekilerek Daniella'nın girmesine izin verdi. Bunu yaparken gözlerini saygılı bir şekilde yerde tutmaya devam etmişti.

Daniella’nın şaşkınlığı Franco karşısına dikilene kadar sürdü.

"Bayan Lombardi." dedi Franco, bulabildiği en ciddi ses tonuyla. "Sizi buraya hangi rüzgâr attı böyle?"

Daniella cevap vermeden önce Franco'nun bir hareketiyle gardiyanı kovalamasını ve kapının arkasından kapanmasını bekledi.

"Ona ne oldu?"

"Ufak bir kaza. Ona ait olmayan şeylere elini uzattı diyelim. Sizin için ne yapabilirim?"

"Şey... evet" Daniella hızla kaşlarını çattı. "Konuşmamız gerek."

"Son konuşmamızdan sonra bir daha görüşmeyeceğimiz hususunda anlaştığımızı sanıyordum. Buraya kadar geldiğinize göre önemli olmalı."

Genç kadın onunla ilgilenmek yerine etrafı inceliyordu. Gördüklerinden etkilenmiş gibi sayvanlı karyolayı, spor aletlerini, bilgisayar masasını ve içki barını ilgiyle süzdü.

"Burada hiç de bir mahkûm gibi yaşamıyorsun. Kendine resmen bir krallık kurmuşsun."

Franco kollarını iki yana açarak, "Paranın açamayacağı hiçbir kapı yoktur." dedi.

"İşte bu konuda yanılıyorsun. Sandığının aksine bazı insanlar satılık değildir." Bunu öyle sert bir şekilde söylemişti ki, Franco bir an ne diyeceğini bilemedi.

"Eğer öyleyse bile ben henüz hiç birine rastlamadım."

"Bir tanesi şu an tam karşında duruyor." dedi Daniella önündeki birkaç basamağı inerken. Sesindeki kibirli ton ve çenesini havaya dikmesi adamın dudaklarının seğirmesine neden oldu.

"Gergin görünüyorsunuz Bayan Lombardi." Franco köşedeki içki büfesine doğru yürürken asıl gergin olanın kendisi olduğunu görmezden geliyordu. Kendine heyecanının yatışması için bir kadeh içki doldururken, "Bir şeyler içmek ister misiniz?" diye sordu.

"Çok kalmayacağım. Buraya sadece sana ait bir şeyi vermek için geldim."

Franco viskisinden küçük bir yudum alırken kadının görüntüsünü adeta bir nefes gibi içine çekti. Tıpkı içkinin boğazından aşağıya yakarak inmesi gibi, kadın da onun içini yakıp geçiyordu sanki.

Daniella bugün yumuşak kıvrımlarını saran siyah bir gömlek ve mavi bir blucin giymişti. Ayağında paçalarını içine soktuğu yüksek tabanlı motorcu botları vardı. Yağmurlu hava yüzünden üzerine giydiği trençkotu, gömleğiyle aynı renkti. Buraya gelen diğer kadınlarla kıyaslanınca kıyafeti fazlasıyla muhafazakârdı. Yine de Franco'nun içini, onları parçalayarak üzerinden çıkartma isteğiyle dolduruyordu.

Peki, ama sebebi neydi?

Daniella neden onu diğer kadınlardan daha fazla etkiliyordu?

Kıvrık uçları tam da göğüslerinin şişkin kısmına dökülen kuzgun karası saçları mıydı sebep? Esmerler her zaman favorisi olmuştu.

Yoksa en ufak bir kozmetik ürününe bile ihtiyaç duymayan zarif yüz hatları yüzünden miydi? Tanrım, tenine dokunmuştu. Tıpkı bir bebeğinki kadar yumuşak ve pürüzsüzdü.

Belki de asıl sebep, onu derinlerine çeken, iri, gök mavisi gözleriydi. İçlerinde boğulmak isteyeceğim kadar mükemmel.

Ya da, tatları yıllarını Tanrı'ya adamış bir din adamını bile baştan çıkaracak kadar lezzetli dudakları mıydı?

Sebebi her ne olursa olsun, ona böyle dik dik bakması kanını kaynatıyor, içini ona sahip olma arzusuyla dolduruyordu. Daniella rahatsız olmuş gibi yerinde kıpırdanırken yeniden o pislik herif olmaya çalıştı.

"Çabuk olursan iyi olur. Görünenin aksine ben sabırsız bir adamım."

Genç kadın ona cebinden çıkarttığı zarfı uzatınca Franco kaşlarını merakla havaya kaldırdı.

"Nedir bu?"

Daniella cevap vermedi. Franco zarfı alıp açtı ve çekin üzerinde yazan rakamı görünce uzun bir ıslık öttürdü.

"Bu parayı bana hangi hizmetimin karşılığı olarak ödediğinizi merak ediyorum Bayan Lombardi? Ya da almak istediğiniz hizmet mi demeliyim."

"Bana numara yapmana gerek yok Franco. Bir kamyon dolusu eşyayı otelime senin gönderdiğini biliyorum."

Tanrım, adı dudaklarından ne kadar da güzel dökülüyordu. Acaba içinde hızlı bir tempoda gidip gelirken de sesi böyle kontrollü ve sakin kalabilir miydi?

"Olanları kendince telafi etmeye çalıştığının farkındayım. Çok tatlı bir düşünce ama teşekkürler, sadakaya ihtiyacım yok."

"Sen de çok tatlısın güzelim ama bir yanlışlık olmalı, ben oteline eşya filan göndermedim." Franco çeki geri uzattı. Daniella önce eline sonra da adamın yüzüne bakakaldı.

“Yalan söylüyorsun.”

Franco omuz silkti. “Bunu neden yapayım?”

Daniella şaşkınlıkla ona bakakaldı. "Sen yollamadıysan, o halde kim?"

“Belki bir hayranındır.” Daha kelimeler ağzından çıktığı anda Franco bu fikirden nefret etmişti. Ona hayran olabilecek her erkeği gözü kapalı kurşuna dizmeye hazırdı. “Ya da belki, yapanlar yaptıklarına pişman olmuşlardır."

"Hiç komik değil."

"Komik olduğunu söylemedim. Sadece bir tahmin."

Genç kadının kafası karışmış görünüyordu. Franco her ne kadar onun bu halini izlemekten keyif alsa da elinden geldiğince tepkisiz görünmeye çalışıyordu. Daniella zeki bir kadındı. En ufak bir hatasında durumun farkına varabilir, bu işte parmağı olduğunu anlayabilirdi.

"Neden böyle bir şay yapacağımı düşündüğünü söyler misin?" Franco boştaki elini pantolonun cebine sokarken topuklarının üzerinde yaylandı. Kadının kokusu burnunun dibinde kırmızı bir pelerin gibi sallanırken ona dokunmamak için ellerini bir şeylerle meşgul etmek zorunda hissediyordu.

"Ben... bilmiyorum." Daniella başını sallarken dalgındı.

"Kendini biraz fazla önemsiyor olabilir misin? Dünya senin etrafında dönmüyor sonuçta."

Kadının gözlerinde aniden öfke kıvılcımları çakması Franco’yu sertleştirdi. Kahretsin. Bu haliyle daha az arzulanabilir olmanın yakınından bile geçmiyordu.

"Senin pisliğin teki olmanın sebebi nedir peki? Kusursuz De Luca genleri mi?"

Franco bir kahkaha patlattı. Elinde değildi. Bu kadının etrafındayken çok eğleniyordu.

"İyi bildin sevgilim. Ben şeytanın soyundan geliyorum."

Şişeyi eline alıp kadehini yeniden doldururken, "Başka bir şey yoksa eğer?" dedi. Soruyu özellikle havada bırakmıştı. Fakat kadın gitmek yerine ona öfkeyle bakmaya devam ediyordu. Franco içinden bir küfür daha savurdu.

Neden hâlâ gitmiyordu?

Hadi bebeğim git artık. Yoksa sonu ikimiz için de hiç iyi olmayacak.

"Aslında bir şey daha var."

Kadının ses tonundan onu sonunda sinirlendirmeyi başardığını anlamıştı. Normalde olsa Daniella'nın damarına basmak ona çılgınca bir zevk verirdi. Fakat şu anda onu kendinden uzak tutmaya çalıştığı -ve bunda başarılı olduğu için- kendinden nefret ediyordu.

"Eğer o gece yarım bıraktığımız işi tamamlamamı istiyorsan şu an hiç havamda değilim."

Bu sözün üzerine Daniella'nın gözleri yuvalarından fırladı. Boğazından çıkardığı hırıltıya benzeyen gülme ve öfke arası sesle ona doğru yaklaşınca Franco önce ona tokat atacağını sandı. Bunu hak etmediğinden değildi. Ve yapsaydı, belki ona izin bile verebilirdi. Sadece yalan söylediğini anlamasını istemiyordu. Çünkü şu anda tam da o gece başladığı işi bitirmek için yanıp tutuşuyordu. Dokunmak, onu öpmek, ellerini ve ağzını onun her yerinde gezdirmek için büyük bir açlık çekiyordu. Bunu yapması için ona engel olan tek şey kadının ondan korkuyor olmasıydı.

Bu çok garipti. Çünkü Daniella onunla konuşurken asla sözünü sakınmıyordu. Onun karşısındayken daima aptallık derecesinde cesurdu. Fakat ne zaman onunla yakınlaşmaya çalışsa, bakışları avcısıyla karşılaşan bir ceylanınkiler gibi ürkekleşiyordu. Başta bunu cinsel isteğini bastırmak için yaptığını sanmıştı. Hatta kadının seks perhizine girdiğini bile düşünmüştü. Fakat Daniella'nın tepkilerinin bunların hiçbiriyle ilgisi yoktu.

Kadın Franco'dan korkuyordu.

Üstelik sadece ondan da değil, yeryüzündeki tüm erkeklere karşı tavrı böyleymiş gibiydi. Bunu neden daha önce fark edemediğini bilmiyordu, ama az önce ekranda onu taciz eden adama attığı ürkek bakışları gördüğünde nihayet gerçekler onda çark etmişti.

Daniella Lombardi bir erkek tarafından taciz edilmişti. Ya da birden fazla erkek tarafından. Tanrım... umarım yanılıyorumdur. Franco zihnine dolan saçma sapan görüntüler yüzünden kanının öfkeyle tutuştuğunu hissetti.

"Biliyor musun senden gerçekten nefret ediyorum." dedi Daniella. "Ve emin ol senden ve ailenden sonsuza dek kurtulmak istemeseydim asla buraya gelmezdim."

"Neden bahsediyorsun sen?"

Bu kez şaşırma sırası Franco’daydı. Daniella eğildi ve botunun tabanında dikkatle açılmış bir delikten küçük bir flaş bellek çıkardı.

"Bunun içindekiler üç yüz dolarlık Harley’lerime değse iyi olur."

"Nedir bu?"

"Bir emanet."

Franco avucuna bıraktığı belleği incelerken, "Bunu gizlemek için neden bu kadar uğraştığını anlamıyorum. Buraya gelmek yerine kıyıdaki teknelerden birine vererek de bana ulaştırabilirdin." dedi ilgisizce.

"Çünkü onu bana Sara verdi ve mutlaka sana ulaştırmamı söyledi. Oldukça önemliymiş."

"Sara mı?"

"Birkaç hafta evvel evime yaptığı ani ziyareti sırasında çaktırmadan cebime sıkıştırmış. Sonra telefon açıp bana içindekileri senden başka kimsenin görmemesi gerektiğini söyledi. Özellikle de bir polisin eline geçmemeliymiş."

"Ve bu kadar önemli olduğunu düşündüğün bir şeyi bana şimdi mi veriyorsun?"

Daniella yanıt vermek yerine omuzlarını silkti. "Kendini fazla önemsiyor olabilir misin? Dünya senin etrafında dönmüyor sonuçta.” diyerek Franco’nun içindeki ham öfkeyi tetikledi.

"İçinde ne olduğuna baktın mı? Tanrım, benimki de soru. Elbette baktın."

"Oradan bakınca aptala filan mı benziyorum?"

Franco tek kaşını kaldırınca, Daniella gözlerini devirdi. "Bunu yapmamam gerektiğini biliyorum ama kendime engel olamadım, tamam mı? İçinde zararsız birkaç resim ve adresler dışında hiçbir şey yoktu."

"Emanetlere olan erdemin gözlerimi yaşarttı doğrusu."

"Böyle bir erdemim olduğunu hiç söyledim. Ayrıca ben sizin kuryeniz değilim. Bunu getirdiğim için bana teşekkür etmelisin."

"Madem daha önce vermedin, şimdi fikrini değiştiren ne oldu söylesene?"

"Çünkü artık bitsin istiyorum.” Daniella ona doğru bir adım attı. “Bak, Livorno'ya hayatıma temiz bir sayfa açmaya geldim ama geldiğim günden beri ailen yüzünden başıma gelmeyen kalmadı. Bu artık sona ermeli anlıyor musun? Gece yatağıma yattığımda düşüneceğim tek şey, ertesi gün Sognare'yi nasıl daha iyi bir yer haline getirebilirim olmalı."

"Ama sen yatağında uzanırken sadece beni düşünüyorsun, öyle değil mi?"

"Evet." Bir dakika. “Elbette hayır.”

Franco eline geçen bu kozu acımasızca kullanmaktan zevk alacaktı. Şeytani bir sırıtış dudaklarını kaplarken, "İtiraf et hadi.” diyerek onu köşeye sıkıştırdı. “Beni düşünürken kaç kere kendine dokundun?" Daniella o kadar şaşırmıştı ki, ağzı resmen açık kaldı.

"Sen gerçekten aşağılık herifin tekisin."

Franco ona biraz daha sokularak nefeslerinin birbirine karışmasını sağladı. "Bunu bana söyleyen son kişinin şu anda nefes almadığını biliyor muydun?"

"Beni boş tehditlerinle korkutamazsın."

Daniella sertçe yutkununca boğazının hareketi Franco’nun nefesini kesti.

"Eğer boş bir tehdit olduğunu düşünüyorsan etrafına iyice bak Donna Bella ve kendine benim neden burada olduğumu sır."

Daniella bakışlarını odanın içinde ürkekçe gezdirirken zorlukla yutkundu. Bir katille iddialaşmaması gerekiyordu. "Hayatımda tanıdığım en tuhaf adamsın. Bir an çapkın bir Kazanova gibi kur yaparken hemen ardından dünyanın en pislik hergelesine dönüşüyorsun."

Franco bu sözleri bir sevgiliden gelen tatlı bir iltifatmış gibi kabul edip gülümsedi.

"Bu seferlik seni affediyorum." dedi, kısılmış gözlerle ona doğru yırtıcı bir adım atarken. "Söylesene. Hangisi olmamı tercih ederdin? Çapkın bir Kazanova mı, yoksa kocaman bir pislik mi?"

Daniella adımlarını geriletti. "Hiçbiri. Ben sadece... hayatımdan defolup gitmeni istiyorum. Benden uzak dur."

"Durmazsam ne olur?” Franco ona adım adım yaklaşmaya devam etti. Buraya gelip onu delirttiği için kendince ondan aldığı ufak çaplı bir intikamdı. “Neden benden kaçıyorsun Donna Bella. Yoksa seni korkutuyor muyum?”

“Hayır.”

“Belki de beni istemek seni korkutuyordur?"

"S-saçmalıyorsun."

"O halde neden bir an sana dokunmam için yalvarırcasına bakarken, bir an sonra ödünü patlatan bir canavarmışım gibi benden kaçıyorsun?" Franco üzerine yürümeye devam ederken Daniella adım adım geriye çekiliyordu.

"Sen aklını kaçırmışsın? Seni istediğim filan yok."

"Keşke vücudunun bana verdiği tepkileri kendine dürüstçe itiraf edebilseydin."

Adamın ses tonu bu kadar baştan çıkarıcı olmasaydı, Daniella için inkâr etmek daha kolay olabilirdi ama kahretsin ki, onun bunu bilmesini istemiyordu.

"Eğer birini isteyecek olsam neden kendime engel olayım?"

"Kanıtla."

"Ne?"

"Diyorum ki, benden etkilenmediğini kanıtla."

Daniella gözlerini kırpıştırdı. "N-nasıl yapacağım bunu?" diye sorarak dünyanın en aptalca hatasını yaptığını daha sonra anlayacaktı.

"Şimdi seni öpeceğim ve benden etkilenmediğini birlikte öğreneceğiz. Eğer en ufak bir istek duymazsan söz veriyorum gitmene izin vereceğim."

"Ve bir daha beni asla rahatsız etmeyecek misin?"

"Ve bir daha seni asla rahatsız etmeyeceğim." diye tekrarladı Franco da aynı şekilde başını belli belirsiz sallarken.

Tanrım, bu çok riskli bir kumardı. Ama adamdan kurtulmak istiyorsa bunu yapmak zorundaydı. Tek bir öpücük dedi kendine. Daha önce de yapmıştı ve bundan sağ çıkmıştı. Yeniden yapmasında ne gibi bir sakınca olabilirdi ki?

"Kabul." dedi çenesini kaldırarak. "Yalnız bir şartım var. Dudaklarından başka hiçbir yerin bana temas etmeyecek."

Franco'nun gözleri bir anlığına kısıldıktan sonra haylazlıkla ışıldadı. Ardından, "Anlaştık." diyerek onayladı.

Daniella da başını sallamıştı. İçten içe çoktan böyle bir oyuna dahil olduğu için kendine lanet ediyordu.

Franco ona iyice yaklaştı. Geniş göğsü göğüslerinin hizasındaydı. Viski kokan nefesi dudaklarının bir milim ötesine eğildi. Adamın göğsü ağır nefeslerle inip kalkarken Daniella'nın dudakları beklentiyle aralanmıştı.

Tanrım, adam daha onu öpmeden bile tüm vücuduna ateş basmıştı. Öpüştüklerinde vücudunun tepkilerini nasıl kontrol edeceğini hiç bilmiyordu.

Franco boynunu biraz daha eğdi. Ayağındaki yüksek tabanlı botlarla bile onun çenesine ancak gelebilmişti. Fakat bu adam için bir engel değildi. Franco öpmek için yaklaşınca içgüdüsel olarak geriye çekildi ve anında sırtı duvarla birleşti.

Franco ona söz verdiği gibi dokunmamak için ellerini başının arkasındaki duvara yasladı. Sonra da çenesini eğerek o günah dolu ağzını ağzına yapıştırdı. Öpücük başta yumuşak bir okşayış gibiydi. Adam nefesini çalmak istercesine tatlı dokunuşlarla dudaklarını öpüp bırakıyordu. Bu tıpkı bir ergenin ilk öpücüğü gibi ürkek ve masumdu. Ama sonra Franco ağzını biraz daha açarak dudaklarını adeta ağzının içine çekti. Üst ve alt dudağını sırayla emerken diliyle diline sataşmayı da ihmal etmedi. Ve Tanrım, bu öpücüğün masumiyetle yakından uzaktan alakası yoktu.

Franco onun ağzını esir alırken öyle kendinden geçmişti ki ayaklarının üzerinde güçlükle durabiliyordu. Eğer'Temas yok' kuralını koymasaydı şu an ellerini adamın üzerine koyabilir ve onu daha çok kendine çekebilirdi. Fakat onun yerine elleri iki yanında birer yumruk halini aldı.

Franco dilini ağzının derinliklerine itti. Sonra onunkinin etrafına dolayıp sertçe emdi. Daniella elinde olmadan inlemişti. Adamın alt dudağını dişleriyle çekiştirdiği sırada nefes almak için ufacık bir boşluk bularak hemen bunu değerlendirdi. Fakat hemen sonra Franco onu yeniden içine çektiği tüm nefesi çekip almak istercesine öpmeye devam etti.

Ne kadar sürdüğünü bilmiyordu. Dakikalar da olabilirdi, saatler de. Fakat öpüşme bitip de Franco ıslak ağzını ondan çektiğinde Daniella'nın bildiği tek şey daha fazlasını istediğiydi. O kadar kendinden geçmişti ki, gözlerini açmak aklına geldiğinde adamın onu eğlenen bir ifadeyle izlediğini gördü.

Günah için yaratılmış dudakları ıslak ve parlaktı. Ve istediği anda ona daha fazlasını vermeye hazır olduğunun vaadiyle iki yana kıvrılmışlardı.

"İşte şimdi ikimiz de gerçeğin ne olduğunu biliyoruz."

Daniella adamın gözlerinin içine bakarken ne bildiğini sormaya korkuyordu.

"Neymiş o gerçek?" diye zorlukla sesini bulduğunda Franco'nun yüzündeki sırıtış biraz daha genişledi. Sonra da eğilerek sanki onu duyabilecek birileri varmış gibi kulağına fısıldadı.

"Şu anda benim için hazırsın."

Daniella onu göğsünden itmek istedi ama nefes nefese bir haldeydi. "Hayır."

"Bunu da kanıtlamamı istiyor musun?" Franco elini pantolonunun düğmesine attığında Daniella gözlerini yumdu. Adam bir düğmesini açtı. Sonra iki. "Ah, şu an o kadar ıslaksın ki, kokusunu alabiliyorum." Daniella inlememek için alt dudağını sıkıca ısırdı. Franco tüm düğmeleri açıp, gömleğinin eteklerini belinden çıkarırken sessiz bir kabullenişle bekledi. Hemen ardından parmakları külotunun lastiğinde gezindi.

Genç kadın nefesini tuttu. Bir yanı ona engel olmak istiyor, diğer yanı devam ettiği takdirde neler olacağını merak ediyordu. Franco sıcak nefesini boynuna doğru üfleyerek ona doğru abandı. Dudaklarını nabzının deli gibi attığı noktaya bastırdığında parmakları arzuladığı ıslaklığa ulaşmıştı.

"Tam tahmin ettiğim gibi."

Daniella ellerinin kontrolünü kaybetmiş gibi adamın omuzlarına tutundu. Öyle hızlı nefes alıyordu ki, kalp krizi geçirmek üzere olabilirdi.

"Franco."

"Kendini bana bırak sevgilim. Sakın korkma." Adam elini biraz daha derinlere daldırdı. Sonra bir parmağı içine kaydığında Daniella gözlerinin arkasında yıldızları gördüğünü sandı.

Franco’nun göğsünden vahşi bir hırıltı koptu. "Tanrım, Daniella."

Adam onu okşarken adını kulağına fısıldadıkça Daniella dudaklarını ısırmaya devam etti. Çok yaklaşmıştı. Çok yaklaştığını biliyordu.

"Yakınım. Çok... yakın."

"Biliyorum bebeğim. Kendini bana bırak."

Bunu istiyordu. Tanrım, hem de nasıl istiyordu. Franco ona nihayet aylar sonra istediği şeyi veriyordu. Bir parmağının yanına ikincisi katıldı ve Daniella hızla alev aldı. Adamın omuzlarına tutunurken bir yandan da dişlerini sıkıyordu. Franco'nun iki parmağı içinde gidip gelirken başparmağı klitorisini okşayarak onu zevkin doruklarına çıkardı.

Her şey çok iyiydi. Adamın parmakları ona cenneti veriyordu. Sonra birden o lanetli iki kelimeyi söyledi.

"Artık benimsin."

Aynı anda zihnine unutmak istediği tüm o vahşi görüntüler hızla dolmaya başlamıştı.

Daniella dizlerinin üzerinde ve bağlıydı. Jonathan arkasında bir efendi gibi dikilmiş onu kırbaçlıyordu. Sonra başka şekillerde de canını yaktığı anlar hızla gözünün önünden akmaya devam etti. İplerle çengellere asılıyken, teninde bıraktığı tokat izleri ve canını her yaktığında ona yalvarışını hatırladı.

Küçük bir hıçkırık boğazını tırmalayarak dışarı çıktığında Franco'nun hareketleri bıçak gibi kesilmişti.

"Canını mı yaktım?" dedi aniden geri çekilerek. Yüzündeki şefkat dolu bakış Daniella'yı parçalamak üzereydi.

Başını hızla iki yana salladı. "Ben, ben bunu yapamayacağım."

Franco hiçbir şey söylemedi. Ama ondan sebebini öğrenmek istediği belliydi. Gözlerini gözlerine diktiğinde onu gözyaşlarının verdiği bulanıklığın arkasından görebiliyordu. Kirpiklerini kırpıştırarak görüşünü netleştirdi. Ve sonra ona bir dalga gibi çarpan adamın öfkesini hissetti.

"Kim?" Franco yumruğunu duvara sertçe geçirdikten sonra hırsla soludu. "Sana bunu kimin yaptığını söyle bana!"

Daniella dehşetle irkildi. Titreyen elleriyle pantolonunun düğmelerini iliklerken başı yerdeydi. Sessizce burnunu çekerek yanından geçti.

"Hiç kimse."

Franco istediği halde peşinden gitmemişti. Bir şey olmuştu. Her ne olduysa bulutların üzerindeyken kadını ondan koparıp başka bir yere götürmüştü. Ve Daniella kollarında zevkten kendinden geçmek üzereyken bir anda parçalara ayrılmıştı. Franco o anda ne düşündüğünü deli gibi merak ediyordu. Keşke kafasının içine girebilse ve onun şeytanlarıyla savaşabilseydi.

Genç kadın gardiyanların kapıyı açması için kapıya vururken Franco ona bakmadan, "Bu iş burada bitmedi Donna Bella." dedi. "Kaçabilirsin ama artık saklanamazsın."

Daniella sessizce çıkıp gitmişti. İlk kez adama verebilecek bir cevabı yoktu.

Loading...
0%