Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.BÖLÜM: Hırçın Deniz Kızı Korsan Kral’a Karşı

@sagetaylors

 

 

"Birbirlerine yakıştılar ha, sen ne dersin?"


Angelo, Antonio'nun yanında dikildiği pencerenin önünde, ay ışığının aydınlattığı bahçede yürüyen genç çifti izliyordu. Şimdiye kadar karşı cinsle ciddi bir ilişki yaşamamış olan oğlunun neden De Luca kızı için bu kadar ısrarcı olduğunu artık anlayabiliyordu.

Sara De Luca, zarafeti ve dudak uçuklatan güzelliğiyle girdiği her ortamda dikkatleri üzerine çekebilecek bir genç kızdı. Ayrıca son derece nazik, kibar ve akıllıydı. Genç veliahdı için ondan daha iyi bir gelin adayı bulamazdı. Üstelik Antonio'nun hakkı vardı. Birbirlerine oldukça yakışmışlardı.

"Oğlumu daha önce hiç böyle görmemiştim. Başta ilişkilerini benden gizlediği için ona kızmıştım ama kızını tanıdıktan sonra artık neden böyle davrandığını anlayabiliyorum."

"Birbirimizi uzun yıllardır tanıyoruz Angelo." dedi Antonio masasına doğru yürüyerek. "Seninle zamanında güzel işler yapmıştık. Eskiden arkadaştık da."

Lena'dan önce diye geçirdi içinden Angelo. Fakat konuşmak yerine elindeki pahalı viskiyi yudumlamayı seçti.

"Aramızda bazı yanlış anlaşılmalar olmuş olabilir."

Antonio purosunu yakarken Angelo'nun kaşları hayretle havaya kalkmıştı. Pencereden uzaklaşarak karşısındaki deri kanepeye kuruldu.

"Yanlış hatırlamıyorsam en son beni karını öldürmekle suçlamıştın."

"O zamanlar ne yaptığımı bilmiyordum. Ama artık Lena'yı senin öldürtmediğini biliyorum."

Oysa Angelo hâlâ ondan emin olamıyordu. Lena Morel, bir güç savaşına kurban gitmeyecek kadar akıllı ve güçlü bir kadındı. Onu Antonio'nun düşmanlarının öldürdüğüne inanası gelmiyordu. Üstelik öldürülme şekli, tıpkı oğlunun katiline yaptığı şekilde nefretle ve vahşiceydi. Bunu ancak onu bizzat cezalandırmak isteyen biri yapmış olabilirdi.

"Suçlular bulundu ve cezalandırıldı."

“Yine de azmettirenler henüz bulunamadı.”

“Aradan uzun zaman geçti. Her şeyi unutmak en iyisi.”

"Lena ile birlikte olduğumu düşündüğün için, adamlarımı öldürtüp evimi ateşe verdiğini unutabilirim ama onu benim yüzümden cezalandırıp insan içine çıkamayacak hale getirmeni asla unutamayacağım."

"Haklısın." Antonio pişman görünüyordu. "Dediğim gibi, o zamanlar gençtim ve kıskançtım. Üstelik karıma ölesiye âşıktım. Fakat senin de bana, onu kıskanmam için bir dolu sebep vermekten geri durmadığını hatırlatırım." dedi işaret parmağını suçlarcasına ona doğrultarak.

Angelo itiraz etmeyince, "Her neyse." diye devam etti. "Geçmişi geçmişte bırakmak en iyisi. Bundan sonra atacağımız her adım yalnızca bizi değil çocuklarımızı da ilgilendiriyor. Zaten buraya da bunun için gelmediniz mi? Bir aile olmak için?"

Angelo başıyla onayladı. Bu doğruydu, ancak bu kadar kolay olmasını beklemiyordu. Tanrı şahitti, dünyada en son isteyeceği şey Antonio De Luca ile akraba olmaktı. Oğlu Stefano ona gelip, bir De Luca'ya âşık olduğunu itiraf ettiğinde az kalsın kendi oğlunun katili olacaktı. Antonio'nun nasıl bir manyak olduğunun farkındaydı ve oğlunu bile bile ateşe atmak istemiyordu. Antonio'dan ömrünün sonuna kadar nefret edecekti. O, hem Lena'nın hem de aşklarının katiliydi. Daha sonra düşündüğünde ise, Antonio yüzünden birbirini seven iki kişinin daha mutsuz olmasına gönlü razı gelmemişti.

"Söylediklerinden yola çıkarak senin de bu evliliğe sıcak baktığını düşünebilir miyim?"

Antonio purosundan uzun bir nefes çekip dumanını havaya üfledi.

"Aslına bakarsan oğlunun kızımla ilişkisini ilk öğrendiğimde onun kafasını koparmak istemiştim. Oysa asıl cezalandırılması gereken kişi gözümün içine baka baka bana yalan söyleyen kendi kızımken bunu yapmak ne kadar adil olurdu söylesene? Öfkem dinince etraflıca düşündüm ve bu birleşmenin hepimiz adına faydalı olabileceğine karar verdim. Bence ikimiz de yeterince düşmana sahibiz Greco. Artık müttefik olup onlara ne kadar güçlü olduğumuzu gösterebiliriz. Oğlun kızımla evlenmek istiyorsa buna karşı çıkmayacağım. Ancak bazı şartlarım var."

Antonio'nun sinsi bakışlarının altında yatanları merak ederken ensesindeki küçük tüyler diken diken olmuştu. İçgüdüleri bu iyi niyet gösterisinin ona pahalıya patlayacağını söylüyordu.

"Seni dinliyorum." dedi arkasına yaslanırken.

"Öncelikle; Sara'ya büyük bir düğün töreni yapılmasını istiyorum. Öyle bir tören olmalı ki, günlerce konuşulmalı. De Lucalar ve Grecoların artık bir aile olduğunu ve birlikteliklerinin ebediyete kadar süreceğini tüm ülkede duymayan kalmamalı."

"Bu isteğinin üstünü çizebilirsin. Elbette tek oğluma duyulmamış bir düğün töreni yapacağım. Başka?"

"Sara adına İsviçre'de yüklü bir banka hesabı açılmasını istiyorum. Erişim sadece kızıma ait olmalı."

"Sara'nın böyle bir paraya neden ihtiyacı olsun ki?"

"Bu para oğlunun her hangi bir yanlış yapma ihtimaline karşılık kızımın teminatı olacak. Ayrıca Sara ilk çocuğunu doğurduktan sonra ona Greco hisselerinden büyük bir pay verilmesini de istiyorum."

"Tüm bunları neden istediğini anlamıyorum. Sara artık bir Greco olduğunda zaten saydıklarının hepsine sahip olacak."

"Bunu dostluğumuz adına attığın bir güven adımı olarak düşüneceğim. Karşılığında ben de üzerime düşeni yapacağım elbette. Grecolar olarak Livorno'da günden güne güç kaybettiğinizin farkındayım. Stefano artık benim damadım olduğuna göre bundan böyle bölgemde bana saygı duyan herkesin onun önünde eğilmesini sağlayacağım."

Angelo'nun buna bir itirazı yoktu. Fakat hâlâ asıl konuya geldiklerini düşünmüyordu. Gerginliğini belli etmemeye çalışarak öne doğru eğilip bardağını sehpaya bıraktı. "Bitti mi?”

"Son bir şey daha var..." diyen Antonio öne eğilip eski azılı rakibiyle göz göze geldi. "Ne işler çevirdiğinin farkındayım Angelo." Angelo şaşkınlığını gizleyemeyince, pis pis sırıttı. "Meksika ve İtalya arasında kurduğunun uyuşturucu kartelinde köprü olduğunu biliyorum."

Angelo bunu nasıl bildiğini ona sormadı. "Ve?"

"Ve artık pastada benim de payım olsun istiyorum."

...............

Kulaklarında çınlayan kırbaç sesiyle uykusundan aniden sıçradı. Uyandığında o kadar terlemişti ki, geceliği ve yastığı su içindeydi. Kalbi göğüs kafesinde deli gibi çarparken tek duyabildiği hızlı aldığı soluk sesleriydi. Uzanıp başucundaki lambayı yaktı. Nefesinin düzene girmesini bekledikten sonra da kendine bir bardak su doldurdu.

Gördüğü ilk kâbus değildi. Ve asla son olmayacaktı. Terapistler ona ne söylerse söylesin, hepsi faydasızdı. Daniella ölene kadar bu işkenceyi yaşamaya devam edecekti.

Çıplak ayaklarını sarkıtıp yataktan çıktı. Loş ışıkta boy aynasına doğru yürürken yaşadığı dehşetin izlerini gözlerinde görmekten nefret ediyordu. Tanrım... Ruhundaki acı resmen yüzüne yansımıştı.

Beyaz askılı geceliğiyle aynanın karşısında dikilmeye devam etti. Kumaşın rengiyle tezat uzun siyah saçları omuzlarından aşağıya bir karmaşa halinde inerek göğüslerinin üzerini kapatmıştı. Bir süre vücudunu saran ipek geceliği ve onun altındaki narin bedenini inceledi. Göğüslerinin arasındaki derin vadiye ve onu süsleyen kalın dantele baktı. Güzel görünüyordu. Hatta bazılarına göre kusursuz bile sayılabilirdi.

Yutkunduktan sonra geceliğini yukarı sıyırdı. Yeniden yansımasına baktığında, bu kez sırtındaki çirkin yara izleri orada olduklarını hatırlatırcasına aynada belirmişti. İzler fazla derin değildi. Renkleri de neredeyse solmak üzereydi. Fakat yine de oradalardı ve her birinin hatırası adeta matkapla beynine kazınmıştı. Geceliğini biraz daha sıyırdı ve sanki onları ilk defa görüyormuş gibi irkildi.

Onları gördüğü her seferinde ona bunu yapan adama lanetler yağdırıyordu. Ve tabii, buna engel olamadığı için kendine de. Aptal!

Fırsatı varken o adi herifi gebertmeliydi. Ama bunu yapacak cesarete sahip olamadığı için, onun yerine adamın başını belaya sokmuştu. Jonathan layık olduğu yerde, yani hapisteydi. Ve uzun bir süre de orada kalmasını umuyordu.

Kendini izlemeye daha fazla katlanamayarak yatağına döndü. Tekrar uyuyamayacağını adı gibi biliyordu. Aşağıya inip kendine bir fincan kahve yapmak istedi. Tam sabahlığını giymek üzereydi ki, telefonu çalmaya başladı. Sabahın ikisinde onu kimin arayabileceğini düşündü. Sonra aklına büyük babasına bir şey olmuş olabileceği geldi ve hızla telefona koştu.

"Evet?"

"Daniella. Tanrı'ya şükür sana ulaşabildim."

"Luigi? Umarım saatin kaç olduğu hakkında bir fikrin vardır."

"Evet evet, biliyorum. Sanırım ödeştik."

"Sırf ödeşmek için mi gecenin bir yarısı aradın yani?"

"Keşke öyle olduğunu söyleyebilseydim. Dinle Dani. Bana bir iyilik yapmana ihtiyacım var."

Daniella bu konuşmadan sıkılmış gibi ağırlığını bir ayağından diğerine verdi. "Ne tür bir iyilikten bahsediyoruz burada?"

"Ben... eee... şu an kodesteyim. Ufak bir kavgaya karıştım."

"Kavga mı? Bunun için neden bana ihtiyacın olsun ki? Hem oraya ilk defa girmediğine bahse girerim."

"Bu seferlik sana benimle alay etmen için izin vereceğim. Durum oldukça ciddi." Ağabeyinin sesindeki tedirginliği fark edince Daniella'nın omurgası dikleşti. "Kavga ettiğim adam şu anda ağır yaralı olarak şehir hastanesinde yatıyor ve eğer sabaha kadar kendine gelmezse başım büyük dertte demektir. Yalnızca tek bir telefon hakkım vardı Dani ve aklıma sen geldin. Şimdi, beni buna pişman etme lütfen."

"Evinde kaldığın şu kıza ne oldu?" Bu kez sesinde alay yoktu.

"Sofia'ya bir türlü ulaşamıyorum. Ve arayabileceğim başka kimsem yok."

Kimsesizlik silahı Daniella'yı can evinden vurmuştu. Bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. "Anlaşıldı." dedi iç geçirerek.

"Yani, gelecek misin?" Luigi'nin umutla yükselen sesi Daniella'yı harekete geçirdi.

"Başka çarem var mı?"

"Harikasın Küçük Kardeş. Sana borçlandım."

Ağabeyinin borcuna sadık olmadığını ona hatırlatmak istiyordu. Ancak bunu yüzüne vurmak yerine, "Unutmasan iyi edersin." dedi ve telefonu kapattıktan sonra hızla üzerini değiştirdi.

Polis merkezi, şehrin batısında ve binaların seyrekleştiği bir bölgedeydi. Binanın etrafındaki geniş arazi, sık ve yüksek ağaçlarla kuşatılmıştı. Otopark tek bir ekip arabası dışında boştu. Daniella arabasını resmi aracın yanına park eder etmez hızla ahşap verandanın basamaklarını tırmandı.

Girişteki kadın memura, "Luigi Lombardi için gelmiştim." dedi. "Bir kavgaya karıştığını duydum."

Kıvırcık saçları tepesinde minik bir topuz yapılmış siyahi kadın onu badem rengi gözleriyle ilgisizce süzdükten sonra çatık kaşlarla bilgisayar ekranına bakmaya devam etti. Kırklarının ortalarında sayılırdı ve yüzündeki tiksinti dolu ifadeye bakılırsa büyük ihtimalle beyazlardan nefret ediyordu. Daniella bu bakışı nerede görse tanırdı.

"O hâlde bir adamı yaraladığını da duymuşsunuzdur?"

"Evet. Durumu nasıl?"

"Yaralının mı, yoksa Bay Luigi'nin mi?"

"Luigi elbette." Daniella gözlerini devirince kadın memur bundan pek hoşlanmadı.

"Kim soruyor?"

"Daniella Lombardi. Kız kardeşiyim."

Kadın ona bakmadan ilgisizce bilgisayarında birkaç tuşa basmaya devam etti. "Luigi'nin bir kardeşi olduğunu bilmiyordum."

Daniella gözlerini yeniden devirmemek için kendine engel oldu. "Evet. Ne yazık ki bir tane var. Şimdi bana onun durumuyla ilgili bilgi verecek misiniz, yoksa buraya bir avukat ordusuyla mı gelmeliyim?"

Kadının blöfünü gördüğünü biliyordu. Hafifçe gülümsediğini görünce içinden keşke bunu söylemeseydim diye geçirdi. Gerçi hâlâ New York'ta yaşıyor olsaydı, o zaman bu sözleri asla lafta kalmazdı.

"Açıkçası bir avukat ordusuyla nasıl başa çıkarım hiçbir fikrim yok signora." dedi. Sesindeki alaycı tondan onunla dalga geçtiği belliydi. "Merak etmeyin. Ağabeyinizin keyfi yerinde. İki güzel hanım içeride ona eşlik ediyor. Onu görmek istiyorsanız peşimden gelin."

Daniella kadını, duvarların yarısı kurşuni renge boyanmış koridor boyunca takip etti. Sonunda demir parmaklıkların olduğu hücrelere geldiklerinde girişte duraksadı. Ağabeyi, içerideki banklardan birinde, başını ellerinin arasına almış hiç kıpırdamadan oturuyordu. Üzerinde yalnızca beyaz bir atlet ve kot pantolon dışında hiçbir şey yoktu. Görünüşe bakılırsa, ayakkabıları da dâhil diğer her şeyini almışlardı. Bitişiğindeki hücrede, abartılı kıyafetler giymiş iki hayat kadını genç adama kur yapmaya çalışırken, Luigi'nin tüm ilgisi yerdeki çirkin parke taşlardaydı.

"Hey Luigi! Ziyaretçin var." diye seslendi kadın memur.

Ağabeyi başını hızla kaldırdı. Kapıda Daniella'yı gördüğü anda gözlerindeki umutsuzluk hızla yerini saf ve çocuksu bir mutluluğa bırakmıştı. Daniella boğazında oluşan yumruyu yok saymaya çalışırken ilerledi.

"Daniella! Tanrıya şükür!" Genç adam yerinden fırlayarak hızla parmaklıklara koştu. "Gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştım."

"Sana geleceğimi söylemiştim."

"Evet, evet. Biliyorum. Ben... Yine de..."

"Siz iki kardeş hasret giderin. Ben hemen kapının dışındayım."

Daniella kadın memurun anlayışla uzaklaşmasını şaşkınlıkla izledikten sonra yeniden ağabeyine döndü. "İyi misin? Sana kötü davrandılar mı?"

"Beni boş ver. Hastanedeki adamdan haberin var mı? Durumu nasılmış?"

Daniella başını iki yana salladı. "Hastaneden geliyorum. Adamın beyin sarsıntısı geçirdiğini düşünüyorlar. Doktorlar ne zaman kendine geleceğini bilmediklerini söyledi."

"Lanet olsun! Lanet olsun! Lanet! Olsun!" Luigi saçlarını yolarcasına avuçlayarak hücresinde volta atmaya başladı. Yeniden yanına döndüğünde gözleri akmayan gözyaşlarıyla parlıyordu. "Böyle olmasını istememiştim. Sana yemin ederim. Asla böyle olsun istemedim." Ağabeyi sanki transta gibi sürekli aynı şeyleri tekrar edip duruyordu.

Onun bu çaresizliği karşısında Daniella'nın yüreği sıkıştı. Kırk yıl düşünse Luigi hakkında böyle hissedeceğini düşünmezdi. "Otur şuraya Luigi! Biraz sakin ol ve bana neler olduğunu anlat."

Luigi sonunda deli danalar gibi dolanmayı bırakarak yerine oturdu ve konuşmaya başlamadan önce elinin tersiyle gözlerindeki nemi sildi.

"Bazı akşamlar olduğu gibi birkaç tek atmak için her zamanki yerimize gitmiştim. Sofia da iş çıkışı bana katılacaktı. Barda Cecilio ile laflıyor, arada sırada etraftaki müşteriler hakkında yorumlar yapıp gülüşüyorduk. Bana yeni ayrıldığı kız arkadaşından ve hemen ardından çıkmaya başladığı onun yeni oda arkadaşından bahsediyordu. Derken birdenbire o adam çıkageldi. Nasıl olduğunu anlayamadım. Aniden bana laf atmaya, anlamsız hakaretler savurmaya başladı."

"Adamı tanıyor muydun?"

"Hayır. O sikik herifi bu akşama kadar hayatımda görmedim."

"Sonra ne oldu?"

"Ona siktirip gitmesini ve beni rahat bırakmasını söyledim tabii. Sofia'dan söz etmeye, onun hakkında ileri geri konuşmaya başlayınca tepem attı. Öfkelenmemeye çalışıyordum. Cecilio beni ona bulaşmamam konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Adam sarhoş dostum, dedi. Bırak, ne hali varsa görsün. Öyle de yaptım. O pisliği görmezden geldim. Fakat sanki ona karşılık vermememden rahatsız oluyor gibiydi. Sürekli olarak beni kışkırtmaya devam etti. Davranışları giderek hırçınlaştı. Sonunda da kavga etmemiz kaçınılmaz oldu." Luigi susunca Daniella onu konuşması için teşvik etti.

"Ona vurdun mu?"

"Yemin ederim önce o bana vurdu. Kavga, iteklemelerden nasıl tekme ve yumruklara dönüştü bilmiyorum. Hatırladığım son şey adamın baygın ve kafasında kanla karşı duvarın dibinde yatan hâlliydi. Onu bir şekilde ittiğimde kafasını duvara filan çarpmış olmalı. Ben... ben gerçekten hatırlamıyorum."

Daniella o anda, ellerini ensesinde kenetleyip ileri geri sallanan adama sarılmak istedi. Acı çektiğini, hâlâ yaşadığı şokun etkisi altında olduğunu görebiliyordu. Ne yazık ki parmaklıkların diğer yanındayken daha fazlası elinden gelmiyordu."

"Ya sonra?"

"Sonrasını tahmin edersin." dedi genç adam tükenmişçesine. "Ambulans ve polisler aynı anda geldiler. Adını bile bilmediğim adamı hastaneye kaldırırlarken beni kelepçeleyip buraya getirdiler. Eğer ona bir şey olursa, of yüce Tanrım..."

"Hayır, ona bir şey olmayacak. Beni duydun mu? O iyileşecek ve sen de buradan çıkacaksın. Bunun için elimden geleni yapacağıma söz veriyorum. Öncelikle her ihtimale karşı bir avukat bulmalıyız."

Luigi başını kaldırıp ona nemli gözlerle bakınca Daniella bu sözünü boşa çıkarmaması için içinden Tanrı'ya dua ediyordu. Elinden gelen en iyi şekilde kardeşine yardım edecekti. Luigi nasıl bir pislik olursa olsun, onun abisiydi ve yaşayan birkaç akrabasından biriydi. Eğer anlattıkları doğruysa olayda aşırı tahrik vardı ve yargıcın karşısına çıkarılsa bile bunu şahitler sayesinde kanıtlayabilirdi.

Daniella arkasını dönüp gitmek üzereyken abisi seslendi.

"Ben... sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum."

"Teşekkürü kıçını kurtardığım zaman edersin. Nasıl yapacağını düşünmek için bol bol vaktin var gibi görünüyor."

Luigi bu sözlere karşılık hafifçe gülümsedi. Tebessümü zayıf olsa da çaresiz halinden çok daha iyiydi.

..........

Saat sabah altı on beşte Luigi'nin serbest kalmasını sağlayan haber nihayet hastaneden gelmişti. O zamana kadar geçen sürede Daniella, ağabeyi için bir avukat tutmuş ve herhangi bir aksilik durumunda yardım etmeleri için bardaki insanlarla konuşmuştu. Bulabildiği birkaç şahit ve Luigi'nin bahsettiği barmen olayı doğruluyordu. Ağabeyinin bu olayda hiçbir suçu yoktu. Adam kasıtlı olarak bara gelmiş ve Luigi'ye saldırmıştı. Adamın amacının bilerek kavga çıkartmak olduğunu söyleyen tanıklar Luigi için şahitlik yapmayı kabul etmişlerdi. Neyse ki, hiçbirine gerek kalmamıştı.

Saatlerce plastik bir sandalye tepesinde oturmaktan ağrıyan kaslarını esnettikten sonra güzel haberi ağabeyine vermiş, sonra da salıverilmesini sağlayan evrakları imzaladıktan sonra onu kız arkadaşının evine bırakmıştı.

Luigi'nin kız arkadaşıyla oldukça tuhaf bir ilişkisi vardı. Sofia denen kadın, erkek arkadaşının bütün geceyi nezarette geçirdiğini öğrendiğinde en ufak bir tepki bile vermemişti. Üstüne üstlük onlara kapıyı açmak için bölünen uykusu yüzünden anahtarlarını yanına almadığı için Luigi'yi bir güzel azarlamıştı. Bazı kelimeleri çevirmekte zorlansa da, sersem veya ona benzer bir şeyler söylediğini sanıyordu.

Daniella tam kadına karşılık vermek üzereyken abisi onu engellemiş ve teşekkür ederek gerisini kendisinin halledebileceğini söylemişti. Daniella için hava hoştu.

Eve döndüğünde sabah güneşi çoktan doğmuştu. Paola ve Dante otele gelerek açılışa yakın son kalan işleri halletmeye koyulmuşlardı. Genç kadın onu kapıda karşıladığında küçük bir çığlık attı.

"Daniella. Aman Tanrım, berbat görünüyorsun canım."

"Bunu duymak bana ne kadar iyi geldi bilemezsin Paola." Daniella omuzlarını esneterek doğruca mutfağa ilerledi. Şu anda ona en iyi gelecek şey bir fincan sert kahveydi.

Paola peşinden gelirken, "İyi misin sen?" diye sordu. "Geceyi dışarıda mı geçirdin?"

"Öyle sayılır. Ve sen sormadan söyleyeyim hiç eğlenceli değildi."

"Ah." Genç kadın hayal kırıklığına uğramış göründü. "Kötü bir şey yoktur umarım."

"Önemli değil." diyen Daniella kahve suyunu koyarken soruyu eliyle savuşturdu. "Sizde durumlar nasıl?"

"Dante dünden kalma işleri bitirmek üzere. Ben de bugün peçeteleri ve masa örtülerini ütüleyeceğim."

"Harika. Sonra da şu aldığım yeni sabunları ve havluları yerlerine yerleştir olur mu? Ben yukarı çıkıp öğlene kadar biraz uyumak istiyorum."

"Sen hiç merak etme. Gidip dinlenmene bak. Yoksa açılışta asla ışıl ışıl parlayamazsın."

"İnsanlar benim için değil Sognare için gelecek."

"Yine de sahibesi olarak iyi görünmen gerek."

"Galiba haklısın."

Daniella elinde içmeye devam ettiği kahvesiyle üst kata çıkarken, "Az kalsın unutuyordum." diyerek arkasından yetişti Paola. "Bu sana gelmiş."

"Nedir bu?" Daniella elindeki zarfa baktı.

"Hiçbir fikrim yok. Geldiğimizde kapının altından içeri atılmıştı."

Daniella isimsiz zarftan bir davetiye çıktığını görünce şaşırdı. Davetiye tek kişilikti ve hafta sonu Roma'daki bir opera gösterisine aitti. Daha önce hiç operaya gitmemişti. Ve şimdiden sonra gider miydi bilmiyordu. Diğer yandan oyunun adı oldukça merak uyandırıyordu doğrusu.

Hırçın Deniz Kızı Korsan Kral'a Karşı

Daniella gözlerini kapatıp gösteriyi zihninde canlandırmaya çalıştığında nedense gözünün önüne tek bir adam resmi geliyordu.

..................

Opera binası, San Paolo'da, Pisa Kulesi yakınlarındaki Via Nazionale caddesindeydi. Geniş sokak kalabalıktı. Şık giyimli insanlar park yeri için görevliden yer göstermelerini isterken, bir yandan ellerindeki broşürleri inceliyorlardı. Daniella kalabalığı ve içeri giriş kuyruğunu görünce vazgeçmeyi düşündü ama artık çok geçti.

Oldukça uzun bir yolculuktu. Hazırlanması neredeyse saatler sürmüştü. Aslında gösteriye gelmek gibi bir niyeti yoktu. Fakat Paola davetiyeyi görünce çok heyecanlanmış ve gitmesi için ısrar etmişti. Hiç olmazsa bir günü kendine ayırmasını söylerken haksız sayılmazdı. Livorno'ya geldiğinden beri neredeyse kendisi için yaptığı hiçbir şey yoktu. Sürekli kaos ve birbirini takip eden berbat olaylar yaşamıştı.

Paola ona, davetiyeyi gönderenin kim olduğunu merak edip etmediğini sorduğunda ise ona etmediğini söylemişti. Costa'nın gönderdiğini tahmin ediyordu. Doğrusu kolyeden sonra oldukça ince bir düşünceydi ve Daniella'nın hoşuna gitmişti. Fakat bu bilgiyi kendine saklamayı tercih etti. Paola'nın daha fazla heyecanlanıp bu olaya bir anlam yüklemesini istemiyordu.

Ancak küçük bir sorunu vardı: böyle bir gösteriye gidebilmek için iyi bir gece elbisesine ihtiyacı vardı ve kıyafetlerinin birçoğu New York'ta kalmıştı. Bunu Paola'ya söylediğinde genç kadın o konuyu hiç düşünmemesini söylemiş ve ertesi gün elinde bir kokteyl elbisesiyle çıkagelmişti.

Topuklarına kadar inen ve omuzlarını açıkta bırakan siyah elbisenin ince dökümlü kumaşı, vücudunu ikinci bir ten gibi sarmıştı. Boynundan bağlanan askıları mütevazı bir dekolteyle göğüslerini toplarken, derin yırtmacı sol bacağını boydan boya yarıyordu. Topuklu ayakkabılar, biraz makyaj ve saçlarına yaptığı doğal bir topuzla Paola büyük bir keyifle genç kadını geceye hazırlayabileceğini söylediğinde Daniella'nın üretecek başka bir bahanesi kalmamıştı.

Gösteriye yetişebilmek için erkenden yollara düşmüştü ve işte, sonunda buradaydı.

Işıklı dev kapılardan ve kırmızı halıdan geçerken kendini tıpkı Gala'ya hazırlanmış bir aktris gibi hissetmişti. Siyah smokin giymiş bir görevli elindeki bilete bakarak onu üst kattaki balkonlardan birine yönlendirmişti.

Costa ikisi için özel bir loca mı kiralamıştı? Üstelik koltuklar gösteriyi izleyebileceği en iyi ve en rahat balkondaydı. İşte bu, Daniella'yı aldığı davetten bile daha çok etkilemişti.

Kalın kadife perdeyi araladı ve locanın boş olduğunu görünce şaşırdı. Gösterinin başlamasına dakikalar kalmıştı ama genç adam hâlâ ortaya çıkmamıştı. Arkasındaki perde hışırdayınca gülümseyerek döndü fakat az evvelki görevli, içinde uzun bir sapı olan altın rengi minik bir dürbün, yanında soğutulmuş şampanya ve kadehlerin olduğu bir tepsiyle içeri girdi. Daniella ne söyleyeceğini bilemediği için yalnızca gülümsemekle yetinmişti.

Genç adam tepsiyi yanındaki küçük sehpaya bıraktıktan sonra ona gösterinin keyfini çıkarmasını söyleyerek dışarı çıkmıştı. Bir süre sonra ışıklar karardı ve oyun başladı. Daniella bu davetin tek kişilik olduğunu ve gösteriyi yalnız başına izleyeceğini düşünmeye başlayarak yerine oturdu ve tüm dikkatini sahnedeki oyuna verdi.

Önce orkestra bir giriş müziği çaldı. Ardından perde açıldı ve kurukafa desenli bayrağı olan büyük bir korsan gemisinin dekoru sahneyi doldurdu. Abartılı kostümüyle tek gözü kapalı bir aktör bariton sesiyle oyuna giriş yapmıştı. Adamın sesi öyle derinden geliyordu ki, Daniella şarkıyı her hücresine kadar hissediyordu. Dakikalar sonra ona uzun, gümüş puldan bir kuyruğu olan güzel bir kadın soprano eşlik etmişti ve ikili şarkılarını büyük bir şevkle söylemişti.

Daniella gösteriyi büyülenmişçesine izliyor, orkestranın vurduğu her notayı ta içinde hissediyordu. Hikâye çok güzeldi ve seslendirenler adeta bu iş için yaratılmış gibilerdi. Salona göz gezdirdiğinde kimseden çıt çıkmadığını ve herkesin büyük bir ilgiyle gösteriyi izlediğini görmüştü. Bu arada şampanyayı açmış ve yudumlamaya başlamıştı. Paola'yı dinleyip bu geceyi kendine ayırdığı için fazlasıyla memnundu.

Derken arkasındaki perde aralanmış ve ensesinde hafif bir esinti hissetmişti. Gelenin, görevlilerden biri olduğunu düşünerek dürbünüyle sahneyi izlemeye devam etti. Oyunu o kadar beğenmişti ki, herhangi bir ikram yüzünden bir saniyesini dahi kaçırmak istemiyordu.

"Hoşuna gitti mi?" Ilık bir nefes kulağını okşayınca Daniella'nın tüm tüyleri diken diken oldu. İrkilerek dürbününü indirirken, hissettiği heyecan yüzünden aniden başı döndü.

"Demek sendin?"

"Yoksa başka birini mi bekliyordun sevgilim?"

Franco'nun dudakları kulağına çok yakındı ve her fısıldayışı genç kadının en mahrem yerlerine kadar ulaşıyordu.

Daniella cevap vermek yerine sertçe yutkundu. Başını çevirmeden göz ucuyla adamın hareketlerini izliyordu.

"İzin verir misin?" diyen Franco elindeki kadehe uzandı ve dudaklarını değdiği yerden tüm şampanyayı kafasına dikip hepsini bitirdi. Boş kadehi tepsiye bıraktıktan sonra ona biraz daha sokuldu.

"Çok güzel görünüyorsun."

Gümüş yüzüklerin hissettirdiği serin parmaklar omuriliği boyunca gezinirken Daniella ne diyeceğini bilemedi. Ardından yumuşak bir öpücük ensesine konunca bacaklarının arasındaki karıncalanmayı onları sıkıca kapatarak bastırmayı denedi.

"Bu kadar güzel olman haksızlık. Şu anda eteğini beline kadar sıyırmayı ve seni kollarımın arasına çekmeyi nasıl arzuladığımı bilemezsin."

Franco elini boynunda gezdirince Daniella gerildi. "Fakat başkasına ait bir şey üzerindeyken sana dokunmam mümkün değil sevgilim."

Adamın ne demek istediğini anlayamadan ensesinde bir hareket hissedince Daniella'nın eli hızla boynuna gitti ve Costa'nın hediyesinin orada olmadığını fark etti. Tam itiraz etmek için arkasını dönmek üzereydi ki,

"Şişşt." diyen genç adam onu yeniden sahneye bakmaya zorladı. "Merak etme. Hediyeni geri vereceğim." dedi kulağına doğru. "Onunla işim bittikten sonra."

Daniella adamın varlığını artık arkasında hissedemediğinden, bu fırsatı kendini toparlamak için değerlendirdi ve dikkatini yeniden sahneye verdi. Fakat hiçbir şeye konsantre olamıyordu. Adamın dokunduğu yerler çoktan alev alev yanmaya başlamıştı.

Franco'nun geri dönmesi uzun sürmemişti. Daniella hafif bir esintinin hemen ardından adamın erkeksi kokusunun güven veren varlığıyla birlikte tüm locayı doldurduğunu hissetti. Ondan korkması gerektiğinin farkındaydı. Daha önce onun kollarındayken kötü anıları tetiklenmişti. Yine de garip bir şekilde ondan korkmuyordu.

Franco bu kez ona dokunmuyordu. Ancak gözlerinin vahşi bir açlıkla sırtında gezindiğini hissedebiliyordu. Daniella'nın içini dizginleyemediği bir heyecan dalgası kapladı. Eğer adama belli ederse bunun sonu olacağını bildiğinden olabildiğince hareketsiz durmaya çalışıyordu.

Tanrı onu korusun.

"Beni özledin mi?"

Bu soruya cevap vermek yerine, "Benden ne istiyorsun Franco?" diye sordu.

"Eğer bilseydin, yanımda bir dakika bile kalmak istemezdin. Ama madem merak ediyorsun, birazını sana gösterebilirim."

Franco oturduğu koltukta biraz daha yayıldı. Onu bacaklarının arasına çektiğinde Daniella aniden irkilmişti. Ufak bir çığlık da atmıştı ama o sırada sesi, sahnedeki başka bir çığlığın arasına karıştığı için kimse farkında olmamıştı.

"Ne yapıyorsun?"

"Sakın kıpırdama yoksa ne yaptığımızı herkes öğrenir."

Aman Tanrım... Şu anda bu adamı kendi elleriyle boğmak istiyordu. Öte yandan hissettiği heyecan dalgası yüzünden bacaklarının arası ıslandığı için kendinden nefret ediyordu.

"Harika kalçaların olduğunu söylemiş miydim?" Franco içini titreten bir iç çekişle onları avuçlarının arasına aldı. "Sanırım ilk önce kalçalarına vuruldum. Bir kadını en güzel gösteren yeri bence onlar. Seni dizlerinin üzerinde ve kıçın havada bir şekilde ne kadar hayal ettiğimi bilemezsin. Bunu düşünerek o kadar çok orgazm oldum ki, gerçeğini yaşadığımda nasıl hissedeceğimi bilemiyorum." Daniella kucağında kıpırdanınca, "Ah, merak etme sevgilim. Hayal ettiğim her şeyi gerçekleştireceğim. Neden biliyor musun?" Franco doğrularak kulağına fısıldadı. "Çünkü artık bunu senin de istediğini biliyorum."

Daniella gözlerini sıkıca yumdu. "Franco, lütfen!"

"Düşlerimin arasında bana yalvarman da var. Ama bunu o kadar tatlı yapıyorsun ki, sikim her defasında daha da sertleşiyor."

"Aman Tanrım. Bana böyle şeyler söylemeyi kes hemen."

"Seni heyecanlandırıyor muyum?"

Genç adam hafiften kıkırdayınca, Daniella kalbinin midesinde takla attığını hissetti. Adam kalçalarını hareket ettirerek ona sertliğini bastırdığında ise inlememek için kendini zor tutmuştu.

"Etrafta insanlar var."

"Çevrendeki insanlar beni durdurur mu zannediyorsun?" Franco cık cıkladı. "Hayır, Donna Bella. Seni bir salon dolusu insanın içerisinde soymaya gerek kalmadan çığlıklar attırarak boşaltabilirim. Ve inan bana sen istemedikçe kimsenin ruhu bile duymaz."

Daniella önündeki demirlere tutunarak kalkmaya yeltenince Franco kalçalarına yapışıp onu kucağına çekti.

"Ben isteyene kadar hiçbir yere gidemezsin."

"Lanet olsun sana Franco!"

"Benim oyunum benim kurallarım sevgilim." Adamın sesi teninde adeta yumuşacık bir okşayış gibiydi. "Söz veriyorum bir dahaki sefere senin istediğin türden bir oyun olacak."

"Bir dahaki sefer filan olmayacak."

"Ah, sahi mi? Bana kim engel olacak peki? O dedektif bozuntusu erkek arkadaşın mı?"

Daniella dişlerinin arasından tısladı. Sinirlenmeye başlıyordu. "Fernando benim erkek arkadaşım filan değil."

"Hmm. Yine de birbirinize ilk isimlerinizle hitap edecek kadar yakınsınız."

"Saçmalıyorsun."

"Birlikte kahve içiyorsunuz ve sana hediyeler alıyor. Bence bu her şeyi açıklıyor."

"Beni takip ettirmekten ne zaman vazgeçeceksin?"

"Arkamdan iş çevirmeyeceğinden emin olana kadar." Franco'nun eli sahiplenircesine belinden çıplak bacağına doğru kayınca Daniella'nın bakışları onu takip etti.

"Arkandan iş çevirdiğimi de nereden çıkardın?" Adamın eli bacağını okşayıp hafifçe sıktıktan sonra güneye yöneldi. Daniella kıpırdandıkça Franco'nun ereksiyonu büyüyor ve kalçalarına baskı yapıyordu. Adam onu o kadar sıkı tutuyordu ki, Daniella ondan kolay kurtulabileceğini zannetmiyordu.

"Bunu yakında öğreneceğiz." Boynunda hissettiği dudaklar tenini yaktı. Franco onu önce öptü, sonra hafifçe dişledi ve hemen ardından yaladı. Adi herif aynı anda acıyı ve zevki ona bir arada yaşatıyordu. Daniella'nın kalp atışları hızlandı. Adamın bunu fark etmemesini diliyordu ama artık çok geçti. Franco dudaklarını çoktan nabzının deli gibi attığı noktaya bastırmıştı.

"Seni o kadar çok istiyorum ki, canım acıyor. Bunun için kendime ne kadar kızdığımı bilemezsin."

"Franco."

"Hiçbir şey söyleme sevgilim. Sadece seni hissetmeme izin ver."

Daniella çenesini kapattı. Adamın eli uyluklarında gezinirken nefesini tutuyordu. Franco elini içeri sokup iç çamaşırının utanç verici şekilde ıslandığını anladığında yüz yüze olmadıkları için seviniyordu.

Genç adam içine keskin bir soluk çekti. "Benim için ıslandın mı Donna Bella?" Ona dokunan parmaklar acımasızdı. Daniella'yı okşuyor, ıslatıyor, daha fazlası için istekli hâle getiriyordu. Genç kadın gözlerini kapatırken bacaklarını istemsizce aralamıştı. Franco bu fırsatı değerlendirerek istilasına devam etti. Şimdi bir parmağı içindeydi. Başparmağı klitorisini okşarken diğeri içinde gidip geliyordu.

Adamın hırıltılı nefesi ve kalçasına dayanan sertliği Daniella'nın içindeki ilkel arzuyu besledi. Franco'nun parmakları bu işi nasıl yapacağını çok iyi biliyordu. Dokunduğu her nokta Daniella'yı bir sonraki seviyeye geçiriyordu.

"Çok ıslak ve çok kaygan. Şu an tüm varlığımla içinde olmak için her şeyimi verebilirdim. Fakat bu gece yalnızca senin için bebeğim." Bir parmağının yanına ikincisi eklenince genç kadın çığlık atmamak için dudaklarını ısırdı. Adamın yüzükleri girişine çarpıp dururken boşalmaya çok yakındı.

"Tanrım..."

Franco başparmağını minik tepeciğinde döndürmeye başladığında göğüslerinin dokunulma isteğiyle hassaslaştığını ve meme uçlarının elbisenin altında kabardığını hissetti. Genç adam da bunu fark etmiş olacak ki, boştaki eli elbisenin yakasından girere sol memesini avuçladı. Sertleşen ucunu iki parmağının arasına sıkıştırıp çekti. Daniella hissettiği arzuyla tutunduğu demirleri biraz daha sıkıyordu.

"Kendini bana bırak, amore mio* (aşkım). Bana direnmekten vazgeç. Sen kucağımda gelirken gösterinin keyfini çıkarmama izin ver."

Daniella'nın dudaklarından bir inleme kaçınca Franco'dan tatmin dolu bir ses yükseldi. Kalçasıyla parmakları aynı ritimde baskı yaparken Daniella için tek parça kalmak imkânsızdı. Külotunun içindeki parmakların üzerinde salınmaya devam etti. Franco onu sıkıca tutarken tüm bedenini alevlerin sarmasına izin verdi. Orgazmının dalgaları onu parçalara ayırdığında gözleri geriye kaydı. Kanı kulaklarında uğulduyor, nefesi dudaklarını adeta yakıyordu.

"Gelirken bu kadar güzel görüneceğini tahmin etmeliydim.” Franco nihayet elini bacaklarının arasından çektiğinde Daniella'nın başı önüne düştü. Hayatında ilk defa böyle bir şey yaşıyordu.

“Gösteri için teşekkür ederim." diyen adamın dudakları ensesindeki bir noktayı saygıyla öptü ve sonra yok oldu.

Daniella kendine gelir gelmez yakınlarda birileri onları fark etti mi diye etrafına bakınmaya başladı. Tanrıya şükür salon karanlıktı ve herkesin dikkati sadece sahnedeki oyundaydı.

Nefesini düzene sokmaya çalışarak kendine çeki düzen verirken Franco'nun hangi cehenneme kaybolduğunu merak ediyordu. Tam eteklerini düzeltirken kucağına bir şey düştüğünü fark edince irkildi. Bu, az önce adamın ondan aldığı denizkızı kolyesiydi.

"Tam da tahmin ettiğim gibi.” dedi Franco tepesinde dikilirken. “Sanırım şimdi buradan gitmezsem sevgili dostlarının beni enselemeleri kaçınılmaz olacak, ha?"

Daniella başını kaldırıp genç adamın fırtınalı mavi gözlerine baktı. Az önceki yumuşak sesin ve dokunuşların sahibi gitmiş yerine yine o acımasız ve soğuk adam gelmişti. Bir şeye kızdığı belliydi fakat Daniella ne olduğunu çözememişti.

Elindeki kolyeye bakarken, "Bu da ne demek oluyor?" diye sordu. Kafası karışmıştı. Daha birkaç dakika önce tatmin olmuşken olumsuz şeyler düşünmeyi beceremiyordu.

"Neden bu soruyu sevgili dedektifine sormuyorsun? Belki o sana bu kolyenin ne işe yaradığını benden daha iyi açıklar."

Franco kadife perdelerin arasından bir sihirbaz gibi gözden kaybolurken Daniella'yı da kafasında bir sürü soru işaretiyle baş başa bırakmıştı. O sırada adama hem delicesine kızgın, hem de yaşattığı orgazm yüzünden minnettardı.

Üstelik aptal bir aşık gibi tek düşünebildiği şey, adamın üzerine oturan üç parçalı takım elbisesinin içinde ne kadar çekici ve karşı konulmaz göründüğüydü.

 

 

 

Loading...
0%