Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16.BÖLÜM: Görünmeyen Yaralar

@sagetaylors

 

 

Okyanusun sesi uyanmasını sağladı. Temiz çarşafların arasında yattığı yatağın ve bulunduğu odanın yabancı olduğunu anlaması için derin bir nefes alması yetmişti. Yosun ve tuzlu su kokusu burun deliklerine doldu. Gözlerini kırpıştırarak gün ışığına alışmaya çalıştı. Etrafı incelerken hafifçe sallanmıştı. Başı dönmüş de olabilirdi ama sallantı, su sesiyle ritmik bir şekilde devam ettikçe buranın oda değil, oldukça şık döşenmiş bir kamara olduğunu anladı.

Neredeydi?

Daniella bir gemide olduğunu fark ettiği anda hızla yataktan doğrulmaya çalıştı, ancak şiddetli bir ağrı omzuna saplanınca acıyla inledi.

"Lanet olsun!"

Ağrı o kadar şiddetliydi ki, onu kalktığı hızla yatağa geri mıhlamıştı.

"Ayağa kalkmak için acele etmemeni tavsiye ederim."

Gıcırdayan ahşap merdivenlerden çıplak ayaklarıyla inen Franco'nun görüntüsü en az içinde bulunduğu garip durum kadar sarsıcıydı. Genelde şık takımlar içinde görmeye alışkın olduğu adam, üzerinde beyaz bir bermuda şort ve yazlık gömlekle karşısında duruyordu.

Dev yeşil palmiye yaprakları olan yakasız bir gömlekti üstelik.

Saçlarının rüzgârda dağılmış görüntüsü ve yüzündeki iki günlük sakalıyla, sabıkalı bir mafya liderinden çok tatile çıkmış sıradan bir adama benziyordu.

Hâlâ uyuyor olma ihtimali neydi?

"Acıkmış olmalısın. Neredeyse iki gündür serumla besleniyorsun."

İki gün mü? Aman Tanrım.

Genç adam elinde tuttuğu tepsiyi yanındaki sehpaya koyana kadar ne kadar acıkmış olduğunu fark etmemişti. Ama ondan önce çöl kadar kurumuş olan ağzı için bir şeyler yapmalıydı.

"Neredeyiz?" dedi dudaklarını ıslatarak. Konuşmak istiyordu ama çıkan ses kapı gıcırtısından farksızdı. Sanki bir avuç talaş tozu yutmuştu da boğazına kadar onunla dolmuştu.

"Kimsenin bizi bulamayacağı bir yerde." Franco krom kapakları kaldırıp altındakileri ortaya çıkarırken Daniella onu izliyordu. "Yemek istediğin özel bir şey varsa bile şimdilik idare etmek zorundasın. Kısa sürede bulabildiklerim bunlar."

"Yalnızca biraz su."

Franco hızla bir bardağa su doldurup içmesine yardım etmek için elini ensesine koydu. "Yavaş ve küçük yudumlar. Aferin kızıma."

Serin su gırtlağından aşağıya inerken hissettiği rahatlamayla gözlerini yumdu. Ve hemen arkasından en merak ettiği soruyu sordu.

"Neler oldu?"

Genç adam cevap vermeden önce bir milisaniyeliğine duraksamıştı. Bardağı yerine koyduktan sonra sesi donuklaştı.

"Bir saldırıya uğradık. Hedef bendim ama ne yazık ki kurşunlar sana isabet etti."

"Kurşunlar mı?" Birden fazla mıydı?

"Evet. Biri sağ omuz boşluğunu delip geçti. Bunun için oldukça şanslı sayılırsın. Diğeri, yan tarafını sıyırdı. Sanırım bunun için de öyle."

Daniella eliyle karnını yokladı. Orada da omuzundaki gibi büyük bir bandaj vardı fakat acısı daha azdı.

"İki gündür uyuduğuma inanamıyorum."

"Uzun bir operasyon atlattın. Bir süredir ağrı kesicilerin etkisi altında olduğundan doktorlar uyanamayacağını söylemişlerdi."

Ne bahsettiği kurşunlar, ne de doktorlar hakkında hiçbir fikri yoktu. Genç kadın eliyle şakaklarını ovuşturdu. "Hiçbir şey hatırlamıyorum. İki gündür burada mıyız yani? Peki ya daha öncesi? Tanrım Paola ve Dante meraktan deliye dönmüş olmalı."

Franco ona kısa bir bakış atarak, "Onlara kısa bir süreliğine birkaç işi halletmek üzere Amerika'ya dönmen gerektiğini ve yokluğunda işleri devam ettirmelerini söyleyen bir mesaj gönderdim."

"Ne yaptım dedin? Sen... sen benim telefonumu mu kurcaladın? Üstelik insanlara benim adıma yalan yanlış mesajlar yollamak için, öyle mi?"

"Eğer telefonuna erişilmesini istemiyorsan bir şifre koymalısın." Franco omuz silkti. "Gerçi o da beni durudurmazdı."

Adamın pişkinliğine diyecek yoktu doğrusu. Onun yüzünden kurşunlandığı yetmiyormuş gibi bir de utanmadan onunla dalga geçiyordu.

"Sen düzenbazın tekisin. Onlara yalan söyledin."

"Vurulduğunu söylememi mi tercih ederdin?"

Bu soru ve ardından gelen imalı bakış Daniella'nın aniden alevlenen öfkesinin üzerine bir kova buzlu su etkisi yaratmıştı. Yine de ona haklı olduğunu söylemektense bir kolunu kaybetmeyi tercih ederdi.

"Küstahlaştığın zamanlar senden nefret ediyorum."

"Bu da diğer zamanlarda benden hoşlandığın anlamına geliyor." Daniella itiraz etmeyince adamın dudakları bir gülümsemeyle yukarı kıvrıldı. "Huysuzluğu bırak da bir şeyler ye hadi."

Yatağın adamın ağırlığıyla çökmesiyle Daniella iç çekti. Franco'nun getirdiği tepsiden enfes kokular geliyordu.

"Nedir bu?"

"Peynirli omlet. Sever misin?"

Daniella çatalla bir lokmayı hızla ağzına attı ve tadına bayıldı. Ama bunu ona söylemeyecekti. "Denizin ortasında bir aşçı bulmayı nasıl başardın? Dur, söyleme. Bilmek istemiyorum."

"Aşçı filan yok. Burada yalnızca ikimiz varız." Genç adam bir parça ekmeğe tereyağı ve reçel sürerken, "Bilgin olsun diye söylüyorum. Uzun zamandır omlet pişirmedim. Ayrıca yumurtanı nasıl sevdiğini bilmediğimden, yani umarım seversin."

"Severim. Beni denizin ortasında mı tedavi ettirdin?"

"Hastaneye gitmek riskliydi. Olay hakkında bir sürü soru sorulmasına neden olacağından, güvendiğim birkaç doktoru Gorgona'ya getirttim. Sonra da orada kalmanın güvenli olmadığını bildiğimden tedavin biter bitmez denize açıldım."

"Yani beni kaçırdın."

"Teknik olarak öyle de diyebiliriz."

Neden bilmiyordu ama bu sohbetten giderek daha çok keyif alıyordu.

"Şu an tam olarak neredeyiz?"

"Koordinatları tam olarak belirlemek için yukarı çıkmam lazım ama olabildiğince uzakta sayılırız."

Bakışları kesiştiğinde Daniella zorlukla nefes aldı. Hangisi daha kötüydü bilemiyordu. Franco ile bir teknede yalnız olmak mı? Yoksa evinden kilometrelerce uzakta olmak mı?

Franco'nun konuşurken ona fazla bakmmaaya çalışması alışkın olmadığı bir şeydi. Genelde adamı kendine güveni ve kibirli tavırlarıyla tanıyordu. Şu an karşısında duran adam ya utançtan yüzüne bakamıyor, ya da ondan bir şeyler saklıyordu.

Adamın uzattığı ekmeğe bakarken, "Bana söylemediğin ne?" diye sordu birden.

"Hiçbir şey."

"Neden gerginsin o halde?"

"Beni boş ver de yemeğini ye hadi."

Karnından gelen gurultular ona açlığının boyutlarını hatırlatır cinsten yükselince yüzünü ekşiterek daha fazla üstelemeden adamın verdiği ekmeği aldı. Franco rahatça yiyebilmesi için onu hafifçe kaldırıp arkasına bir yastık daha koymuştu.

"Böyle daha iyi mi?"

Daniella başını salladı.

"Ağrın var mı?"

Daniella bu kez de farklı şekilde başını salladı.

"Güzel. Eğer sözümü dinlersen çabucak ayağa kalkabilirsin. Şimdi kahvaltını bitir de ilaçlarını iç."

Daniella lokmasını çiğnerken Franco karşısındaki tekli koltuğa geçip oturunca, "Sen yemiyor musun?" diye sordu. Adamın ona krallara layık bir kahvaltı hazırlaması, sonra da onunla yememesi bir parça hayal kırıklığına neden olmuştu.

Franco başını iki yana salladı. "Sen uyanmadan önce bir şeyler atıştırmıştım."

Daniella nedense bunun doğru olduğundan şüpheliydi. Adam günlerdir uyku uyumamış ve hiçbir şey yiyip içmemişe benziyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede tanıdığı Franco gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti sanki.

Gözaltları mor halkalarla dolmuş, yanakları içeri çökmüştü. Saçlarına günlerdir tarak vurmamış gibiydi. Yine de bu hırpani görüntüsüne rağmen seksiliğinden hiçbir şey kaybetmişti.

Daniella ise günlerdir bu yatakta yattığına göre şu anda berbat görünüyor olmalıydı.

"Ateş edenlerin kim olduklarını biliyor musun?" diyerek dikkatini başka bir konuya çekmeye çalıştı. İşe yaramıştı. Adamın yüzü aniden buz gibi bir ifadeye büründü.

"Evet."

"Bunun için bir şey yapacak mısın?"

"Evet."

"Sanırım polise gitmek, bir seçenek değil."

Franco bu soru karşısında hiçbir tepki vermeden, "Hayır." diye keskin bir yanıt verdi.

Daniella daha fazla yiyemeyeceğini düşünerek meyve suyundan son bir yudum aldıktan sonra tepsiyi uzaklaştırdı.

"Yemeyecek misin?" Franco şaşırmıştı.

"Gözlerimin içine bakıp benden bir şeyler saklamaya devam ederken mi? Hayır."

Genç adam huzursuz bir nefes alarak öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine dayadı. Bileğindeki lastiği birkaç kez sertçe çekip bıraktıktan sonra da yüzünü ve saçlarını sıvazladı. Adamın huzursuz görüntüsü karşısında Daniella'nın yüreği burkuldu. Ona yardım etmek istiyordu ama anlatmazsa canının neye sıkıldığını bilemezdi.

"Benim yüzümden yaralandın. Sadece iyi olup olmadığından emin olmaya çalışıyorum."

"İyi olduğumu biliyorsun. Doktorların sana bunun teminatını vermeseydi asla anakaradan bu kadar uzaklaşmamıza izin vermezdin. İçimden bir ses başka bir şey olduğunu söylüyor." Daniella bir anlığına bakışlarını kucağına indirdi. "Hâlâ kolye yüzünden bana kızgın mısın? Costa'nın ajanı olduğumu-"

"Hayır. Öyle düşünmüyorum." diyerek sözünü kesti Franco. "Artık değil. Costa seni kullandı. Amiri Moretti, tazı gibi koku alan bir sırtlandır. Nasıl oldu bilmiyorum ama bir şekilde benimle irtibatta olduğunu öğrenmiş olmalılar."

"Tamam." Daniella derin bir nefes aldı. Suçanmadığını duymak onu rahatlatmıştı.

"Yine de bu, ondan bunun hesabını sormayacağım anlamına gelmiyor." diye devam etti genç adam. Sesindeki keskin ton genç kadının tüylerini diken diken etmişti. "Zamanı geldiğinde hepsiyle teker teker hesaplaşacağım."

"O halde canını sıkan başka bir şey olmalı."

Neden ısrar ettiğini bilmiyordu ama adamın gözlerinde gördüğü keder, cevaplarını deli gibi merak ettiği sorular sormaya itiyordu onu.

Franco bakışlarını ona dikmeden önce örtülerin altındaki bedeninde şefkatle gezdirdi. Bu tıpkı bir aşığın yumuşak dokunuşu gibiydi. Daniella adamın ona cevap vermeyeceğini düşünürken, bakışlarının ağırlığı altında kıpırdanmamak için iradesini sonuna kadar kullanması gerekti. Belki de yanılıyordu. Belki de tek sebep, onun yüzünden vurulduğu için endişelenmesiydi. Fakat içinde başka bir şey olduğuna dair garip bir his vardı.

Tam ısrar etmek üzereydi ki adamın, "Vücudundaki izler nasıl oldu?" diye sormasıyla donup kaldı.

Boynundaki izlerden bahsetmediğini biliyordu artık. Vurulmadan önce bu konu hakkında konuştuklarını hatırlıyordu. Bu yüzden eli istemsizce karnındaki izlere gitti. Adama baktığında jiletten daha keskin bakışlarını aynı yere sabitlemişti.

"Ben... bu..."

"Sakın bana küçükken istismara uğradığın yalanını söylemeye kalkışma çünkü o izlerin yakın bir geçmişe ait olduğunu bilecek kadar çok yara izi gördüm."

"Sadece bunun seni ilgilendirmediğini söyleyecektim."

"Erkek arkadaşın mıydı?"

Daniella şok içinde nefesini tutunca Franco'nun yanağında bir kas seğirdi. Bu konuya açmasını sağlayan soruyu sorduğuna şimdi ölesiye pişmandı.

"Sana ne yaptı?"

"Bu konuda konuşmak istemiyorum dedim." Artık iştahı tamamen kaçmıştı.

"Öyle olsun." Genç adam bunu söyledikten sonra ayağa kalktı. "Tek temennim o orospu çocuğunun hak ettiği cezayı almış olması."

Genç adam sanki odadaki hava onu boğuyormuş gibi derin soluklar alarak acele adımlarla merdivenleri tırmandı. Daniella'yı arkasında unutmaya çalıştığı acı hatıralarla baş başa bırakmıştı.

 

................

 

Kapı vurulduğunda rujunun son katını sürmek üzereydi.

"Girin!"

Sara arkasına bakmadan gelenin kim olduğunu anladığında hızla gözlerini devirdi.

"Ne istiyorsun Fabio?"

"Az önce iskeleye yabancı bir teknenin yanaştığı haberini verdiler. Bay De Luca'ya ulaşamadım. Gelenin kim olduğuyla ilgili bir fikrin var mı?"

"Ha, o mu? Yabancı değil. Stefano beni almaya geldi. Teknesiyle denize açılıyoruz."

Fabio uzun adımlarla içeri girmeden önce arkasındaki kapıyı kapattı.

"Bundan neden benim haberim yok."

Sesindeki sertlik genç kızın canını sıkmıştı ama onun keyfini bozmasına izin vermeyecekti. Bu, güzel bir gündü. O ve Stefano birlikte hafta sonu için mavi tura çıkıyorlardı. Başta planları yalnızca bir yemek yemekti ama daha sonra Stefano onu aramış ve birlikte iki günlük bir kaçamak yapmayı teklif etmişti. Sara başta tereddüt etmişti ama sonra teklifini kabul etmişti. Bu tımarhaneden birkaç günlüğüne uzaklaşmak ona iyi gelecekti.

Omuz silkmek için duraksadıktan sonra makyajına kaldığı yerden devam etti. Yanaklarını biraz daha pembeleştirmek için allığını kullandı. "Sana hesap vermek zorunda değilim. Düzeltiyorum. En azından nişanlım yanımdayken hesap vermek zorunda değilim."

"Madem gitmekte ısrar ediyorsun izin ver de üzerimi değiştireyim. Birkaç dakikaya hazır olurum."

"Sen gelmiyorsun."

Genç adam kapının önüne varmıştı ki, duraksadı. "Anlamadım?" derken kaşlarını çatarak omzunun üzerinden geriye bir bakış attı.

"Beni duydun." Sara ona bakmadan makyaj malzemelerini ufak bir çantaya doldurmaya devam etti. "Stefano ile birlikte gidiyoruz. Yalnızca o ve ben."

Fabio ellerini yumruk yapıp sıktı. "Babanın bundan haberi var mı?"

"Yoksa ne olacak?" Sara ona keskin bir bakış attı. "Gidip bizi ispiyonlayacak mısın?"

Fabio'nun sus pus olurken yüzünün asılması içini tatmin hissiyle doldurmuştu. Artık güç bende.

"Ne yazık ki böyle bir şansın olmayacak çünkü babamla bizzat konuştum. Anlayacağın haberi var."

"Yine de yalnız gidemezsin."

"Yalnız değilim ki. Nişanlım yanımda."

O pisliğe her nişanlım dediğinde Fabio bir tuğlayı parçalasaydı şimdiye kadar bu evde taş üzerinde taş kalmazdı. Bir de onunla baş başa tatile çıkacaklarını öğrenince benliğini kızıl bir öfke sardı. Kızın göz kamaştıran görüntüsünden gözlerini zorlukla koparıp yatağın üzerinde fermuarı kapanmamış çantaya baktı.

"Bu nedir?"

"Neye benziyor?"

"Bir çantaya."

"O halde, o bir çanta."

"Benimle dalga geçmeyi kes Sara. Ne kadar süreliğine bu gezi?"

Sara oturduğu tabureden kalkarak ona kibirli bir bakış daha fırlattı. "Canımız ne kadar isterse."

"O halde gelmekte ısrar ediyorum. Seni o herifle yalnız gönderemem."

"Sana gelemeyeceğini söyledim."

"Bunu sen mi yoksa o nişanlın olacak züppe mi söylüyor?"

"Stefano hakkında düzgün konuş. O bir Greco. Ayrıca ileride benim kocam olacak."

Fabio o kadar hızlı hareket etmişti ki, Sara ne olduğunu anlayamadan adamı burnunun dibinde, sırtını da arkasındaki duvarda buluvermişti. Genç adamın bakışları ölümcül bir hâl almış, dişleri hırlayan bir köpek gibi ortaya çıkmıştı.

"Sakın bir daha benim yanımda ondan böyle söz etme. O adam hakkında hiçbir bok bilmiyorsun."

"Bırak kolumu. Canımı acıtıyorsun." Fabio tutuşunu gevşetse de gitmesine izin vermedi. "Beni sevdiğini ve değer verdiğini biliyorum. Ve diğer bildiklerim de bana yeter."

"Onu tanıyan herkes kadınlara düşman olduğunu söylüyor. Şimdiye kadar hiç uzun bir ilişkisi olmamış."

"Şimdi de arkamdan iş çevirip nişanlımı mı araştırıyorsun?"

"Olması gerekin yapıyorum."

"İyi. Çünkü bunlardan haberim var. Stefano bana şimdiye kadar hiçbir kadını sevmeye değer bulmadığını söyledi."

"Sen de buna inandın öyle mi? Çok safsın."

"Sen de çok kabasın. Çekil üzerimden."

"O adam bir katil Sara. Öldürdüğü insanların sayısını kendisi bile bilmiyor."

Genç kız tiz bir kahkaha attı. "Benimle dalga mı geçiyorsun? Hayatımda tanıdığım her on kişiden dokuzu katil zaten. Babamın veya senin ondan ne farkınız var, söylesene? Hepiniz aynısınız. Şimdi, bırak beni."

"Yine de onunla baş başa kalmana izin veremem. Tanrı aşkına, daha sadece birkaç kez görüştünüz."

"Ve gördüklerimden oldukça etkilendim."

Bunu adamın damarına basmak için bilerek söylemişti. Ve başarmıştı da. Fabio bedenini hırsla onunkine yapıştırdığında kızışmış bir boğadan farksızdı. Ilık nefesi yüzüne çarpıyor, saçlarını havalandırıyordu. Sara inanılmaz bir şekilde tahrik olduğunu hissetti. Adamın nefesi temizdi. Franco tanıdığı günden bu yana hiç sigara içmemişti. Alkolü de çok az tüketirdi. Gülümsemesi geniş ve güzeldi. Dişlerinin parlaklığı ve beyazlığından onlara daima iyi baktığı belli oluyordu. Kahrolası adam konuşuyor fakat Sara yalnızca ağzına odaklanabiliyordu.

"Bunun bir oyun olduğunu sanıyorsun ama değil. Grecoların veliahdını bilerek baştan çıkardığını bilmediğimi mi sanıyorsun. Babandan intikam almak istiyor olabilirsin, bu lanet evden gitmek istiyor olabilirsin fakat bunun için kendini ateşin ortasına atmanı izleyemem. O adam kendisiyle ilgili sana yalnızca görmen gerektiği kadarını gösteriyor. İzin ver seninle geleyim."

Sara adamın gözlerinin içine bakarken nefesini tuttu. Bu kadar güzel gözleri olduğunu daha önce nasıl fark edememişti. Kısa ama sık kirpikleri, gece kadar siyah gözlerini çevreliyordu. Üstelik alt kısmına kalemle bir çizgi çekilmiş gibi belirgindi. Yüzündeki keskin elmacık kemikleri ve köşeli yüzüyle bir hayduttan çok dergi kapaklarında çıkan podyum mankenlerini andırıyordu. Hiç şüphesiz bir mankenlik ajansında rahatlıkla iş bulabilecek yüze ve fiziğe sahipti.

İri elleri onu kavrarken başparmaklarının bileklerini hafifçe okşadığını hissettiğinde iç çamaşırı çoktan nemlenmişti. Bu o kadar ufacık bir temastı ki, dikkat etmeseydi fark edemezdi.

"Neden umurunda?"

Söyle bana. Eğer Stefano gerçekten haklıysa, Fabio onunla ilgili ufacık da olsa bir his besliyorsa bunu bilmek zorundaydı.

Fabio önce donup kaldı, ardından bakışlarını ondan kopardı. "Sadece senin zarar görmeni istemiyorum, hepsi bu. Şimdi bırak da görevimi yapıp seni koruyayım."

Sara için bu yeterli bir cevap değildi. Hayal kırıklığını bastırmaya çalışarak başını yavaşça iki yana salladı. “Stefano’ya söz verdim. Senin etrafımda olmandan hoşlanmıyor."

"Onu rahatsız ettiğim için üzgün olduğumu söylemeyeceğim. Ama eğer gelmemi sağlayacaksa ayakaltında dolaşmayacağıma söz verebilirim."

"Faydası olacağını sanmıyorum. Bana bakışlarından hoşlanmıyor."

"Ne varmış bakışlarımda?"

Fabio sesini alçaltınca Sara'nın içinde bazı organlar yer değiştirdi. "Bilmiyorum. Sanki şey gibi olduğunu söyledi..."

"Ne gibi?"

Tanrım. Odanın ısısı birdenbire birkaç derece daha yükselmişti sanki. Giysileri üzerine yapışınca genç kız terlemeye başladığını hissetti. Genç adam bu kadar yakınındayken konuşmak bir yana, nefes almakta bile zorlanıyordu. Sonunda derin bir nefes aldı.

"Bana âşıkmışsın gibi."

Sonunda söylemişti işte. Bir hataydı belki ama adamın tepkisini merak ediyordu.

Genç adam şaşırmış görünmüyordu. Dahası, inkâr etmeye de kalkışmamıştı. Gözbebeklerinde oynaşan keyifli pırıltılardan başka hiçbir tepki vermemesi oldukça sinir bozucuydu doğrusu.

"Sen ne dedin peki?"

"Ona saçmaladığını, seninle aramızda -iyi günümüzde bile- arkadaşlıktan başka hiçbir şey olamayacağını söyledim. Başka ne söyleyebilirdim ki? Az önce de dediğin gibi, yalnızca babamın parayla tuttuğu bir adamsın ve görevin de beni korumak. Hepsi bu, öyle değil mi?"

Fabio cevap vermek yerine çenesini sıkarak ellerini üzerinden çekti. Aynı hızla bakışlarını da başka yöne çevirmişti.

"Haklısın."

Sara'nın içinde büyüyen hayal kırıklığı bıçak kadar keskin bir acıya dönüşmüştü. İstediği cevabı almıştı işte. O halde neden kendini bu kadar kötü hissediyordu?

"Geç kaldım."

Adamın onu sıkıştırdığı köşeden çıkarak makyaj çantasını yatağın üzerindeki valizine tıkıştırdı. Aynada son bir kez kendine baktıktan sonra göz ucuyla genç adamı kontrol etti. Fabio bir heykel gibi hareketsizdi. Bulunduğu yerden bir santim bile kıpırdamamıştı. Bakışları pencereden görünen ufka sabitlenmişti ve sanki onu düşünmüyor gibiydi.

Sara da artık onu düşünmek istemiyordu. O etrafındayken kafa karışıklığı yaşamaktan bıkıp usanmıştı. Çantasını omzuna astıktan sonra sandaletlerini ayağına geçirdi. Tam kapıyı açmak üzere uzanmıştı ki, Fabio'nun sesiyle kaskatı kesildi.

"Umarım verdiğin karardan pişman olmazsın, mi pequeña princesa (Benim küçük prensesim)."

Sara cevap vermek yerine ona öfkeli bir bakış fırlattı. Sonra dışarı çıkarak kapıyı arkasından sertçe çarptı. Merdivenleri inerken gözyaşlarına boğulmamak için elinden geleni yapmıştı.

Fabio ona yıllardır prensesim dememişti.

................

 

Odasında tıkılıp kalmaktan sıkılmıştı. Saatler önce uyandığından beri yalnızdı. Franco kahvaltı tepsisini almak ve ilaçlarını içip içmediğini kontrol etmek dışında bir kez bile yanına uğramamıştı. Adamın okuması için bıraktığı dergilerin hepsini okumuş, telefonun şarjını bitirene kadar internette dolaşmıştı. Son konuşmalarından sonra onunla yüzleşmekten kaçınıyordu evet, ancak daha fazla bu odada kalırsa aklını kaçıracaktı.

Odadan çıkmadan önce giyecek bir şeylere ihtiyacı vardı. Üzerinde yabancı bir atlet ve iç çamaşırı dışında hiçbir şey yoktu. Onu giydirenin Franco olduğunu düşününce yüzü asıldı. Kapının arkasında bulduğu ipek sabahlığı kolundaki askı yüzünden zorlanarak üzerine geçirdikten sonra güverteye çıktı.

Tekne fazla büyük sayılmazdı. Fakat oldukça konforlu ve pahalı görünüyordu. Eliyle güneşi siper ederek başını gökyüzüne kaldırdığında üç yelkeni olduğunu gördü. Gövdesi beyaz, döşemeleri cilalı ahşaptandı.

Bir koya demir atmışlardı. Dümenin olduğu üst katta kimseyi göremeyince Franco'yu bulmak için teknenin içinde gezmeye ve etrafı keşfetmeye devam etti. Kıç tarafında bir masa ve üzerinde tentesi olan bir köşe takımı vardı. Hemen yanındaki mini bar, tezgâhla kaptan köşkünden ayrılıyordu. En arkadaki direkte ise İtalya flaması dalgalanıyordu.

Masanın üzerindeki meyve tabağından bir çilek alıp ısırdığı sırada arkasından yaklaşan ıslak ayak seslerini duydu.

"Güzel. Ayağa kalkmışsın."

"Yatmaktan çok sıkıldım."

Daniella arkasını döndüğünde az kalsın meyvenin tatlı ve sulu tadında boğuluyordu. Şimdiye kadar adamı takım elbiseli, kot pantolonlu, hatta bermuda şortuyla bile görmüştü ancak hiçbiri yarı çıplak ve ıslak bir Franco kadar çarpıcı olamazdı. Bakışları en ince ayrıntısını bile hafızasına kazırcasına adamın üzerinde dolaştı.

Tam tahmin ettiği gibi vücudunun üçte ikisini irili ufaklı dövmeler süslüyordu. Bedeni sağlam ve sıkı kaslarla kaplıydı. Geniş omuzları ve şortuna doğru daralan keskin hatları adeta taştan yontulmuş gibiydi. Daniella parmaklarını o girinti ve çıkıntılarda gezdirmek için dayanılmaz bir istek duydu. Adam bu haliyle Yunan heykelinden farksızdı. Gözlerini resmen ondan alamıyordu.

"Göz banyon bittiyse şu tuttuklarıma bakmaya ne dersin."

Adamın yüzüne yerleşen gülümsemeden nefret eden Daniella ona uzun süredir gözlerini dikip baktığı için kendine de lanet etti.

Franco zıpkınını yere bıraktıktan sonra belindeki çengelde asılı iki iri balığı masaya yatırdı.

"Bunları sen mi yakaladın?"

"Eski becerilerimi kaybetmişim. Yoksa çok daha fazlasıyla geri dönerdim. Bu koyu avucumun içi gibi bilirim."

Daniella başını kaldırdı ve kayalığın arkasını görmeye çalıştı. Ancak yeşillik ve toprak yığınından başka hiçbir şey göremiyordu.

"Açığa demir attığımızı sanıyordum."

"Endişelenme. Adanın bu kısmında kimse yaşamıyor."

"Gorgona'ya yakın mıyız?"

"Acil bir durumda gidebileceğimiz kadar yakın, kimsenin bizi rahatsız edemeyeceği kadar uzak."

Daniella ona bakarken “elbette” diye düşündü. Franco bir havlu alarak saçını ve vücudunu kurulamaya başlarken, "Ee, ne diyorsun? Balık sever misin?" diye sordu.

"Denizin ortasında akşam yemeği için daha iyi bir seçenek düşünemiyorum."

Franco güldü. "Tamam. Birazdan onları yemeğe hazır hale getiririm."

Üzerinde kısa kollu bir tişört, kuru bir şort ve şapkayla geri döndüğünde Daniella manzaranın tadını çıkarıyordu. Hangisinin daha etkileyici olduğuna karar vermek zordu. Ligurya Denizi mi, yoksa Franco mu?

Aslında sorunun cevabı basitti. Daniella gözlerini Franco'dan ayırmak istemiyordu. Hiçbir manzara yerde oturmuş balık temizleyen Franco'nun görüntüsü kadar keyif verici olamazdı. Kabul, balık kısmı biraz iğrençti. Fakat bıçağı kullanış şekli, her hareketinde kasılan kol kasları ve omuzların kıvrımlarını izlemek kesinlikle iştah açıcıydı. Daha önce bir adamın omuzlarının bu kadar seksi görünebileceğini hiç düşünmemişti. Başındaki şapka gözlerini gizliyordu. Altından fırlayan nemli saçları ise ensesine doğru doğal kıvrımlar halinde uzanıyordu.

Koltukta yanlışlıkla omzuna doğru yaslanınca acıyla ciyakladı.

Franco hızla başını yaptığı işten kaldırıp, "İyi misin?" diye sordu.

Utançtan yalnızca başını sallayabilmişti.

"Buraya gel hadi."

Sesi buyurgan olmasına rağmen Daniella bu teklife balıklama atladı. Hemen karşısındaki yere bağdaş kurup çöktü. Genç adam her hareketini temkinli bir ifadeyle izliyordu.

"İyi olduğuna emin misin?"

"Tek kollu bir korsan olsam da yardım etmek istiyorum. Hiçbir şey yapmadan oturmaktan sıkıldım."

"Pekâlâ. Sen kuyruğu tut. Tam şuradan. Bu arada korsanlar tek bacaklı olur."

Daniella bu açıklama karşısında gözlerini devirmeden edemedi. "Böyle mi?"

"Evet. Eline dikkat et."

"Aman Tanrım. Çok kaygan ve soğuk."

"Sırtındaki pulları görüyor musun? Dikkat etmezsen jilet kadar keskin olabilirler."

"Çok sertler."

"Öyle. Şimdi bıçağımı boynunun altından geçirip şuradan çıkaracağım."

"Tanrım bu gerçekten iğrenç." Böyle söylemesine rağmen gülümsüyordu.

"Sen bir de onu piştikten sonra gör. Tadı nefistir."

"Diğer elimi kullanabilseydim daha iyi yardım edebilirdim."

"Gerek yok. Kaymaması için sıkıca bastır yeter."

Balığı temizleme işi bittiğinde ikisi de kan ve pisliğe bulanmıştı.

"Sanırım ölene kadar bu kokudan kurtulamayacağım."

"Hadi gidip seni temizleyelim." dedi Franco ve kalkmasına yardım etti.

Birlikte alt kattaki banyoya indiklerinde Daniella bunun iyi bir fikir olmadığını çoktan anlamıştı. Banyo, iki kişi için çok dardı. Köşeye ufak bir duş ve tuvalet konmuştu. Bu yüzden lavabo kapının arkasında kalıyordu.

Franco içeriye girip kapıyı arkasından kapattığında birden banyo gözüne çok fazla klostrofobik göründü.

"Elini uzat."

"Ben halledebilirim."

"Uzat dedim."

Franco elini ellerinin arasına alıp musluğun altına tuttu. Sonra da sabunlamaya başladı. Adamın büyük ve mürekkepli ellerinin içinde kendininkiler öyle minik ve beyaz kalmıştı ki... Franco parmaklarının her birini özenle yıkarken Daniella nefesini tutmuş onu izliyordu. Aklına onu bu parmaklarla becerdiği opera gecesi geldi. Tanrım, bir gün bu anıyı unutabilecek miydi? O parmaklar içinde bir ritim tutturmuşken kalçalarını nasıl ona doğru salladığını, ağzından nasıl utanacağı sesler çıkardığını anımsadı. Nabzının hızlandığını, vücuduna istek yüzünden ateş bastığını hissedebiliyordu.

Franco da hissetmiş olmalıydı. Hareketleri bir müddet sonra yavaşladı, ancak elini bırakmadı. Artık yıkamıyor, sadece suyun altında oyalanıyordu. Sonunda başını kaldırıp onunla göz göze geldiğinde gözlerinde yanan ateşi görmek içini titretti. Sonra bakışları kızaran yanaklarına, oradan da dudaklarına kaydı.

Daniella sertçe yutkundu. Adamın onu öpmesini istiyordu. Hayatında hiçbir şeyi bu kadar çok istememişti. Göğüs uçlarının mermer kadar sertleştiklerini, bacaklarının arasının nemlendiğini hissedebiliyordu. Daha önce sadece bir erkekle yalnızca bakışarak ıslandığı hiç olmamıştı. Franco ona bunu yapıyordu işte. Onu sadece bir bakışıyla arzu ve istek yumağına çevirmeyi başarıyordu. Şu anda onu duvara yaslamasını ve açlıktan ölen bir adam gibi öpmesini istiyordu.

Fakat beklediği gibi olmadı.

Franco göz temasını keserek suyu kapattı. Bir havluyla onu kurulamaya bitirdiğinde Daniella ona teşekkür etti.

"Gidip balıkları pişirmeliyim." diyen Franco'nun sesi hırıltılıydı. Daniella adamın da arzuyla dolduğunu tahmin edebiliyordu. Hatta biraz aşağıya baksa ereksiyonunu görebileceğine inanıyordu.

O halde neden ona dokunmuyordu?

"Salata için yardım etmemi ister misin?"

"Odanda kalıp dinlensen daha iyi olur."

Bu kibar ret cevabı karşısında kırılmamalıydı. Ancak adamın tek istediğinin ondan uzak durmak olduğunu fark ettiğinde ufak çaplı bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Belki de yanılmıştı. Onunla yalnızca vurulduğu için ilgileniyordu.

Akşam yemeğine kadar odasında kalıp telefonunu şarj etti. Gloria'yı arayıp ona olanları anlatmak istiyordu. Fakat bu, arkadaşını telaşlandırmaktan başka işe yaramayacaktı. Sonunda Franco onu yukarı çağırdığında hava kararmıştı.

Genç adam teknenin arkasındaki masada iki kişilik bir akşam yemeği hazırlamıştı. Becerilerinin yalnızca peynirli omletle sınırlı olmadığını bilmek güzeldi. Başlangıç olarak güzel bir sebze çorbası vardı. Ve bol yeşillikli Akdeniz salatası. Franco kaliteli bir beyaz şarap açarak kendi kadehini doldurdu.

"Bana şarap yok mu?" diye itiraz etti Daniella.

"İlaçlarla birlikte alkol tüketmemen gerekiyor."

Genç kadın bir küfür mırıldandığında Franco gülümseyerek onun bardağına yalnızca su koydu. Daniella şimddaha çok somurtmuştu.

"İyileştiğin zaman istediğin kadar şarap içmene izin vereceğim."

"Zahmet etme. Hem zaten kırmızı şarabı daha çok severim."

"Bunu öğrendiğim iyi oldu."

Yemeklerini tekneye vuran sakin dalgalar ve yakamoz eşliğinde bitirdikten sonra pruvaya geçtiler. Hava serinleyince Franco omuzlarına alması için bir şal getirdi. Daniella tam teşekkür edecekti ki, şalın rengi ve dokusu ona bir yerlerden tanıdık geldi.

"Bu şalın aynısından bende de var."

"Sahi mi?" dedi Franco, rüzgârlığının fermuarını çekerken.

"Evet. Nonna'dan haber beklerken hastanede uyuyakaldığım gece biri üstüme örtmüştü."

Franco denize bakmaya devam edince Daniella ona döndü. "O sendin." dedi birden. Bu bir soru değildi ama gerçeği ondan duymak istiyordu.

Genç adam yalnızca gülümsediğinde cevabını almış oldu. Başını iki yana sallayarak şala biraz daha sarıldı. "İnanamıyorum. Demek o günden beri peşimdesin."

"O sırada senin gibi tek istediğim büyük annemin iyi olup olmadığını öğrenmekti."

"Yine de yanıma gelmek yerine bir hayalet gibi saklanmayı tercih ettin."

"Ben zaten bir hayaletim. Unuttun mu, şu anda olmam gereken yer burası değil."

"Ama yine de buradasın."

"Buradayım."

"Neden?"

"Çünkü önemsediğim insanlar için bütün sınırlarımı zorlarım."

 

Bu onu da önemsediği anlamına mı geliyordu? Yoksa yalnızca suçluluk duyduğu için mi onunla ilgileniyordu?

Adamın sözleri havada asılı kaldığında Daniella ona bakmaya devam etti. Karanlıkta yalnızca yüzünün bir kısmını görebiliyordu ancak, Franco’nun da onu dikkatle izlediğini hissedebiliyordu. Sonunda bakışlarını ondan koparıp karanlık sulara çevirdi. Aralarındaki sessizlik bir müddet daha devam etti.

Daniella birden, "Haklıydın.” Dedi. “Erkek arkadaşımdı." Franco karşılık vermediğinde devam edebilmek için derin bir nefes alması gerekti. "Üstelik patronumdu. Biliyorum hiç etik değil. Zaten genelde patronlarıyla ilişki kuran biri değilimdir. Jonathan bir istisnaydı. Başta ilişkimiz yalnızca profesyoneldi. İş dışında kahve içmek için bile birbirimiz görmüyorduk. Ta ki, bir Noel partisinde giydiğim elbiseyle dikkatini çekene kadar. O geceden sonra sanki kazanmak zorunda olduğu bir davaymışım gibi hiç peşimi bırakmadı. Ondan hoşlanıyordum ama ofis içi bir ilişki istemiyordum. Yine de ona yalnızca bir süre karşı koymayı başarabildim. Sonra öğle molalarında içtiğimiz kahveler akşam yemeklerine ve hafta sonu buluşmalarına dönüştü. Güzel konuşan, güzel gülen ve girdiği her ortama güç yayan biri adamdı. Benim gibi biri için bile çekimine karşı koymak imkânsızdı."

Sessizlik uzayınca, "Sonra ne oldu?" diye sordu Franco.

"Birlikteliğimiz uzadıkça birbirimizde kalma sürelerimiz de uzadı. Bir gün bunun artık yorucu olduğunu söyleyip beni evine taşınmaya ikna etti. Evimi kapattım ve bir aptal gibi bütün eşyalarımı satarak onun yanına taşındım. Birlikte güzel vakit geçiriyorduk. Ten uyumumuz, her şeyimiz mükemmeldi. En azından ben öyle sanıyordum."

"Bana yaralarından bahset."

"Bunu anlatmak benim için oldukça zor. Yatakta bazı aykırılıklardan hoşlanıyordu. Başlarda benim için garip ama eğlenceliydi. Sonraları şiddetin dozu giderek arttı. İşin içine bazı... aletler girdiğinde artık hiçbir şekilde eğlenmiyordum." Daniella güçlükle yutkundu. Gözlerinin arkasına batan iğneler onu ağlamaya zorluyordu. "İtiraz ettim. Ona artık bundan hoşlanmadığımı söyledim ama beni dinlemedi. Alıştığımda hoşlanacağıma söz verdi. Ama öyle olmamıştı. Her seferinde hissettiğim acı daha da artıyordu."

"Seni neyle dövüyordu?"

"Kırbaç ya da bazen bulamadığında kemerle. Yalnızca görünmeyecek yerlerime vuruyordu ve asla iz kalmıyordu. Ama o son seferinde..." Daniella'nın boğazı düğümlendi.

Franco kadına dokunduğunda titrediğini fark etmemişti.

Genç adam onu kollarının arasına alarak sıkıca sarıldı. Daniella dünyadan ve kötülüklerden çok uzakta, güvenli bir kozada olduğunu hissediyordu. Burnunu çekerek başını adamın göğsüne yasladı.

"Bunun için taşındın. Livorno'ya o pislikten kaçmak için geldin."

Genç kadın yalnızca başını sallayabildi. Artık gözyaşlarını durduramıyordu. "Başka çarem yoktu. Beni asla bırakmayacaktı. O bir ruh hastası."

"Bana gelmeden önce o piçi polise şikâyet edip içeri attırdığını söyle."

"Polise şikâyet edemezdim. Aramızda rızaya dayalı bir ilişki olduğuna dair bazı kâğıtlar imzalatmıştı." Franco İtalyanca bir küfür savurunca, "Eğer nasıl bir ruh hastası olduğunu bilseydim asla o belgeleri imzalamazdım. Ama bir avukattı. Doğal olarak yasadaki tüm açıkları ustalıkla kullanabiliyordu. Ama ben de onun açıklarını biliyordum. Bu yüzde bir plan yaptım. Yasa dışı yollardan kazandığı tüm davaların ve meşru ortaklarının bir listesini çıkarıp en güvendiğim yargıca teslim ettim. Tanık koruma programından yararlanarak onun hakkında suç duyurusunda bulundum. O içeri alınır alınmaz da ilk fırsatta kaçtım."

Bu olayı yargıç dışında anlattığı tek kişi Franco'ydu. Gloria bile Jonathan ile ilişkilerinin ayrıntılarını bilmiyordu. Arkadaşını seviyordu ama onu tanıyordu. Tüm bunları bile bile asla o şirkette çalışamaya devam etmezdi.

Gözyaşları kuruyuncaya kadar ağladı. Franco ise sessizce onu kollarında tutmaya devam etti. Omuzları ve başına yasladığı çenesi gergindi. Sonunda başını tutup onu kendine bakmaya zorladığında Daniella burnunun ve gözlerinin kıpkırmızı olduğunu tahmin edebiliyordu. Neyse ki, karanlık tüm günahları olduğu gibi bunu da gizliyordu.

"Bana neden öyle bakıyorsun? Yoksa tüm bunları uydurduğumu filan mı düşünüyorsun?"

Genç adam başını iki yana sallarken vücudundaki gerilimin bir kısmı yok olmuş gibiydi. "Bu kadar usta bir yalancı olamazsın."

"Nereden biliyorsun. Belki de yalancının tekiyimdir."

Genç adam yeniden başını salladı. "Yalancı olmadığını biliyorum. Çünkü bunlar sahte olmayacak kadar gerçekler." diyerek yanağındaki bir gözyaşına dokundu.

"Ne düşünüyorsun o halde?"

"Göründüğünden daha güçlü biri olduğunu. Hayatımda senin gibi birini hiç tanımadım Donna Bella." Franco iç geçirirken göğsü inip kalktı. Rüzgârda uçuşan bir tutamı alarak kulağının arkasına sıkıştırdığında Daniella bu dokunuş karşısında ürpermesine engel olamamıştı.

"Keşke başka bir zamanda ve başka şartlar altında karşılaşmış olsaydık." dedi ve eğilip onu öptü.

Adamın dudakları şifalı olmalıydı. Çünkü artık yaraları acımıyordu.

 

Loading...
0%