Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18.BÖLÜM: İhtiyaç

@sagetaylors

 

 

Çarşafların üzerinde çırılçıplak uzanıyordu. Yanında yatan adam ona arkasını dönmüştü. Adamın kaslı sırtını, tam ortasından beline kadar inen derin çizgiyi parmaklarınla takip etme dürtüsüne engel oldu. Adamın vücudu tıpkı bir heykel gibi pürüzsüz ve kusursuzdu. Esmer teni, beyaz çarşaflarla öylesine zıt bir kontrast oluşturuyordu ki, bu görsel şölen karşısında iç çekmeden yapamadı. Muhteşem bir orgazm -hayır iki- ardından kendini adamın kollarına atmamak için adeta içgüdüleriyle bir savaşa girmişti.

Dün gece bu savaşı kazanmış olabilirdi ama şimdi kaybetmek üzereydi. Uzandı ve parmaklarını adamın ensesindeki siyah saçlarda, boynunda, geniş omuzlarında ve sırtında gezdirdi. Adam dokunuşu karşısında uyandıysa bile belli etmedi. Fakat Daniella uyandığını biliyordu. Hafifçe ürperdiğini fark edince, gülümsedi ve parmaklarını daha cüretkârca adamın bedeninde gezdirmeye devam etti.

"Oyun mu oynamak istiyorsun Küçük Tilki?"

Daniella'nın yüzündeki gülümseme kibirle karışık alaycı sesi duyduğu anda hızla soldu. Bu işte bir yanlışlık olmalıydı. Çünkü bu beden ve ses kesinlikle aynı kişiye ait olamazdı. Üstelik bu kelimeler yalnızca tek bir kişiye ait olabilirdi.

Jonathan.

Adam sırıtarak yatakta ona doğru dönünce Daniella gördüğü yüzle tiz bir çığlık attı.

Sıçradı.

Uyandığında hâlâ aynı yataktaydı. Ve Tanrı'ya şükür yalnızdı. Öyle hızlı nefes alıyordu ki, boğazı acıyordu.

Kapı aniden hızla duvara savrulacak şekilde açılıp arkasından silahlı bir adam çıkınca Daniella bu kez daha yüksek sesle çığlığı bastı.

"Bağırmayı kes be kadın!"

"Lütfen! Lütfen bana zarar verme!"

Adamın kaşları attığı çığlıktan mı yoksa kızdığından mı bilinmez çatılmıştı. "Sakin ol! Sana zarar filan vermeyeceğim. Hay sikeyim!" Tanımadığı adam diğer elini teslim olur gibi havaya kaldırıp İtalyanca birkaç küfür savururken Daniella savunma pozisyonu almak için çarşaflara sarınarak yatakta geri geri gitti.

"Kimsin o halde? Benden ne istiyorsun?"

"Adım Carlos. Franco beni buraya sana göz kulak olmam için gönderdi. Çığlık attığını duyunca biri sana saldırdı sandım."

"Franco mu?" Bu ismi duymak nedense Daniella'yı garip bir şekilde sakinleştirmişti. Ama kalbi hâlâ yüzlerce kilometre koşmuş gibi hızla çarpmaya devam ediyordu. "O nerede peki? Neden burada değil?"

"Acilen gitmesi gerekti. Sana sadece bu kadarını söyleyebilirim."

"Anlıyorum."

Aslında anlamıyordu. Neden uyandığında yanında değildi.

Daniella gözlerini boşluğa dikti. Sonu güzel biten bir gecenin sabahını hiç böyle hayal etmemişti. Adam ona belki de hayatındaki en iyi ikinci orgazmını yaşattıktan sonra -belki de sıralamada opera gecesindekinin önüne geçmişti, çünkü adamın ağzıyla yaptıkları kesinlikle elleri kadar iyiydi- onun yanında uyanmak istemişti. Fakat onun yerine bir kâbusa ve hiç tanımadığı bir adamla güne merhaba diyordu.

"İyi misiniz Bayan Lombardi?"

Adam onu tanıyordu. "Bana Daniella diyebilirsin. Ve evet, iyiyim."

"Tanrıya şükür. Saygı sözcükleriyle aram pek iyi değildir."

Daniella ona ters bir bakış attığında adam ellerini havaya kaldırarak özür diledi. Otuzlu yaşlarının başında görünen adamın klasik bir İtalyan tipi vardı. Boyu yaklaşık 1.80 civarında olmalıydı. Esmer teni Franco'nunkinden bile daha koyu, neredeyse karamel rengindeydi. Saçları küllü kumraldı ve çenesindeki çizgi şeklindeki sakalı dışında yüzü neredeyse tüysüz sayılırdı.

"Şu silahı gözümün önünden kaldıracak mısın artık?"

Adam elinde tuttuğu silahı unutmuş gibi baktıktan sonra yeni bir küfür mırıldanarak onu hızla pantolonun arkasına yerleştirdi.

"Korkuttuğum için üzgünüm."

"Hayır." diyerek bir nefes verdi Daniella. "Sen değildin."

Carlos ona çözmeye çalıştığı bir bilmeceymiş gibi bakıyordu. Sonra odayı çabucak inceledi ve yerdeki iç çamaşırlarını görünce bakışlarını hızla tavana dikti.

Daniella "İzin verirsen..." diye başladığında adam nihayet odadan çıkması gerektiğini anlamıştı. Yeniden özür diledi ve geri geri kapıdan çıktı. Son anda yeni bir küfürle dönerek kapıyı arkasından hızla kapattı.

Daniella adamın afallayan hâline gülümsedi. Carlos denen adam çok fazla küfür ediyordu. Diğer yandan fena birine benzemiyordu.

Yine de uyandığında görmek istediği adam kesinlikle o değildi.

Giyinmeden önce yastıklara gömülecek şekilde yatağa uzanıp tavanı izledi. Bir gecede Franco'yu özleyeceği aklının ucuna bile gelmezdi. Ama lanet olsun ki, özlemişti.

Peki, ama lanet herif hangi cehennemdeydi?

.......

"Müfettiş Moretti. Sabahın bu erken saatinde beni rüyanızda gördüğünüz için gelmemişsinizdir umarım."

"Öyleyse ne olmuş?"

"Franco sırıttı. "Homofobik gibi görünmek istemem ama daha kıvrımlı ve daha cazibeli canlıların rüyalarını süslemeyi tercih ederim."

"Kes zırvalamayı De Luca! Neden bu kadar geç geldin onu söyle?"

Franco ağır adımlarla plastik sandalyelerden birine oturup, ayaklarını üst süte atarak masaya uzattı. "Yanlış anlaşılmasın ama erken gelmek pek bana göre değil. Bilirsiniz..." dedi göz kırparak. "...ergenliğimde bile hiç böyle bir problemim olmadı." Sözlerinin müfettişin üzerindeki tesirini görünce dudakları sinsi bir sırıtışla kıvrıldı. Ama aynı gülüş adamın hemen arkasında dikilen öfkeli adamı gördüğü anda hızla kayboldu.

"Sözlerimi saptırmaktan vazgeç Franco. Bizi tam bir saattir bekletmenin nedenini açıkla."

"Gece uykumu pek iyi alamadım." derken Costa'ya bakmaya devam etti. "Duş alıp hazırlanmam biraz uzun sürdü diyelim." Franco nihayet buz gibi bakışlarını adamdan çekerek yeniden Moretti'ye döndü. "Keşke geleceğinizi önceden haber verseydiniz."

"Rahatsız mı oldun?"

Franco, Costa'nın yorumunu özellikle görmezden gelirken Moretti ortağına ters bir bakış atmayı ihmal etmedi.

"Sakıncası yoksa ziyaretinizin sebebini sormuştum."

"Geçtiğimiz günlerde kulüplerinden birinde silahlı bir çatışma olduğundan haberin vardır eminim."

"Evet. Öyle talihsiz bir olay yaşandığını duymuştum. Fakat bildiğim kadarıyla yaralanan veya ölen birileri olmamış."

"Fakat o günden beri kayıp olan biri var. Daniella Lombardi 'den o geceden beri haber alınamıyor."

"Yaa. Bunu duyduğuma üzüldüm. Umarım sağlığı yerindedir."

"Üzülmüşmüş. Seni aşağılık herif, ona ne yaptın söyle çabuk?"

Bu ani çıkış üzerine Franco, Costa'ya ölümcül bir bakış fırlattı. "Cinayet masasından olduğunuzu zannediyordum dedektif. Kayıplarla ilgilendiğinizden haberim yoktu. Yoksa Bayan Lombardi’ye karşı özel bir ilginiz mi var?" Soru sinsi ama sesi keskindi. Adamın vereceği tepkiye karşı hamle yapmak için tetikte bekledi.

"Onu en son o gece kulübünde gördüğünü söyleyenler var." diye araya girdi Moretti.

"Bunu size kuşlar mı söyledi yoksa denizkızları mı söyledi?"

Costa hırsla burnundan soluyordu.

"Erkek kardeşi Luigi bu bilgiyi doğruladı." diye devam etti Moretti. Eğer müdahale etmezse ikilinin ağzı dalaşı her an kanlı bir kavgaya dönüşebilecekmiş gibi görünüyordu. "O akşam onunla buluşmak için kız kardeşini kulübe kendisinin davet ettiğini söyledi. Biraz konuştuktan sonra ayrılmışlar ve onu bir daha hiç görmemiş. Çalışanlarına New York'taki işlerini halletmek için Amerika'ya döndüğünü yazan bir mesaj bırakmış ama yanına tek bir eşya bile almamış. Bu sence de tuhaf değil mi?"

"Ve siz de Bayan Lombardi'yi Amerika'da aramak yerine bir hapishanede aramanın daha uygun olacağını düşündünüz." Franco gülmemek için dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı.

"Ne yani, nerede olduğunu bilmiyor musun?"

"Bayan Lombardi ile yalnızca bir kez ve Nonna ile hapishaneye ziyaretime geldikleri gün karşılaşmıştık. Ondan sonra bir daha hiç görüşmedik. Onunla bağlantım olduğunu size düşündüren nedir anlayamadım."

"Onu takip ettirdiğini inkâr mı ediyorsun?"

"Aileme yakın olan bir kadını merak ettiğim için takip ettirmemde bir sakınca görmüyorum. Hem siz bunu nereden biliyorsunuz?" derken Costa'ya dik dik baktı.

"Oyun oynamayı kes Franco. O halde Daniella Lombardi'nin telefonu neden kapalı?"

"Belki kafasını dinlemek istiyordur. Bazen ben de bunu çok istiyorum."

Franco gömleğinin manşetlerini açıp yeniden ilikliyormuş gibi yaparken kısa bir iç çekti.

"Şebeke sinyalleri Ligurya Denizi'nin ortasından gelirken mi?" Costa yine araya girmişti.

"Kim bilir. Belki de telefonunu uçaktan filan atmıştır."

"Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?" Costa hızla öne atılıp ellerini masaya vurunca Moretti ayağa fırladı.

"Ne yapıyorsun Costa? Kendine gel!"

"Ne yaptığını görmüyor musunuz efendim? Bu piç kurusu Daniella'nın nerede olduğunu bal gibi biliyor. Adi herif bizimle oyun oynuyor."

"Sorumu tekrarlıyorum. Bayan Lombardi ile bu kadar yakından ilgilenmenizin özel bir sebebi var mı dedektif?" Franco bu soruyu sorarken dişlerini sıkmıştı.

Franco'nun sorusuna, "Bu seni hiç ilgilendirmez." diyerek cevabı sertçe yapıştırdı Costa.

Bundan daha çok yanılamazdın.

Franco karşılığında ona öyle ölümcül bir bakış attı ki, genç adamın kararlılığı bir anlığına sarsılır gibi oldu.

"Hemen sesini kesmezsen seni dışarı atarım Costa. Ciddiyim."

"Ama efendim-"

"Ne dediğimi duydun."

"Bunu yapmasına göz mü yumacaksınız? Bu adamın ne işler çevirdiğini en az siz de benim kadar iyi biliyor-"

"Çık dışarı!"

"Hadi ama-"

"Dediğimi duydun dedektif ve eğer üstüne karşı gelirsen bu rozetine de veda etmen demek olur."

Genç adam öfkeyle burnundan solurken Franco sakince ayaklarının yerini değiştirerek ellerini ensesinde birleştirdi. Başının üzerinden çaktırmadan Costa'ya orta parmağını gösteriyordu.

Genç dedektif kızgın bir boğa gibi öfkeyle burnundan soludu. Deri ceketini sandalyeden hırsla kaparak kapıya yönelmeden önce Franco'ya, "Bunu yanına bırakmayacağım." diye hırladı.

Franco arkasından, "Güle güle dedektif." diye bağırdı. "Yine bekleriz.

Genç adam bir anlığına gerginlikle duraksadıysa da arkasına bakmadı. Fakat Franco adamı yeterince tahrik ettiğinin farkındaydı. Costa ne olursa olsun mesajı almıştı ve önünde sonunda bu maçın rövanşını almak için geri dönecekti. Franco ise o anı iple çekiyor olacaktı.

Müfettiş ile baş başa kaldıklarını ancak adam ayaklarını sert bir hareketle masadan ittiğinde fark edebilmişti. Franco irkildi.

Yaşlı adam sandalyesini keskin bir öfkeyle ona doğru yaklaştırarak bu kez üzerine ters oturdu. Adamın sabrının son demlerine yaklaştığını anlaması için Franco'nun bundan daha bariz bir tepkiye ihtiyacı yoktu. Kendisi için de aynı şey geçerliydi elbette. Artık bu sohbetin bir an önce bitmesini ve Daniella'nın yanına dönmeyi dört gözle bekliyordu.

"Şimdi kulaklarını aç ve beni iyi dinle çünkü bunu sana yalnızca bir kez söyleyeceğim. Ortağımı dışarı atmış olmamın sana zafer kazandığını düşündürmesini istemiyorum. Bunu en az onun iyiliği kadar seninle baş başa kalabilmek için de yaptım. Burada nasıl bir düzen kurduğunun farkındayım. Dışarıya rahatlıkla çıkıp girebildiğinden de, buraya geldiğimizi sana haber uçuran kuşlarından da haberim var."

"Boş atıp dolu tutmaya çalışıyorsunuz müfettiş."

"Asla öyle bir adam olmadım. İstediğin an sana bunu kanıtlayabilirim."

"Sonra ne olur? Beni yeniden hapse mi atarsınız?"

Franco pis pis sırıtırken adam hiç istifini bozmadı.

"Seni daha önce de uyarmıştım. Buradaki saltanatına son verebilirim. Daha uzak bir hapishaneye -senin kontrol edemeyeceğin kadar kötü ve berbat- bir yere gitmeni sağlayabilirim. Sana Gorgona'daki kuş tüyü yatağını aratacak ve her gece homofobik olmayanlardan o güzel kıçını korumak için tetikte uyumanı sağlayacak kadar berbat yerler biliyorum." dediğinde genç adam sertçe yutkundu.

"Neden yapmıyorsun öyleyse?"

"Çünkü ister inan ister inanma ama sana yardım etmek istiyorum."

Franco bu söz üzerine tıslarcasına gülünce, "Bu doğru." diyerek kelimelerinin altını çizdi. "Son işlenen cinayetlerin arkasında senin olmadığını düşünüyorum. Hatta belki ilk cinayetinin bile."

"Demek kötü polis Costa'ydı. Sen de yeni iyilik meleğimsin."

"Sana sadece bu kısıldığın delikten kurtulman için bir çıkış yolu sunmaya çalışıyorum. Eğer bana yardım edersen ben de sana ederim. Koruduğun kişiler veya planların ne bilmiyorum ama sonsuza kadar burada kalmak istediğini zannetmiyorum. Eğer öyleyse sana bir tavsiyem var. Kadınlar bir adamı asla o kadar uzun süre beklemeye dayanamazlar."

Moretti ayağa kalkmadan önce omzunu pışpışladı. Sandalyesinde doğrulurken Franco'nun çenesi kaskatı kesilmiş, gözleri boşluğa dikilmişti.

Yaşlı adam kapıya ulaştığında, "Ya yanılıyorsan..." diyerek seslendi arkasından Franco. "Ya sana o cinayetleri işleyenin gerçekten ben olduğumu söylersem?"

Moretti dudak bükerken omuz silkti. "O zaman yanıldığımı kabul ederim ve sen de sonsuza dek burada çürümeye devam edersin."

.............

Sara, yanında sızan adamı uyandırmamaya çalışarak yataktan usulca kalktı. Bu, tıpkı bir aslanı ürkütmeden ininden çıkmak kadar zordu. Fakat sonunda başarmış ve adamın pençelerinden birinin ağırlığından kurtularak yataktan kayarcasına çıkmıştı. Sonra da parmaklarının ucuna basarak ses çıkarmadan kamaranın merdivenlerinden yukarı tırmandı. Günışığına çıktığında uzun zamandır ciğerlerinde tuttuğu soluğunu koyuverdi.

Tanrım, ne geceydi ama.

Hızlı adımlarla pruvaya doğru yürürken eliyle midesini tuttu. Tüm gece adamı sarhoş edebilmek için onunla birlikte oturmuş ve masada alkol haricinde ne varsa yiyip içmişti. Şu anda midesinin fena halde bulanıyor olmasının nedeni de buydu ama en azından bu eziyete değdiğini düşünüyordu. Böylelikle Stefano'nun bütün gece ondan uzak durmasını sağlamış ve aralarında yaşanabilecek muhtemel bir ilişkiye engel olabilmişti. Adamla sevişmenin düşüncesi bile midesini bulandırıyorken onunla nasıl evleneceğini hiç bilmiyordu.

Daha fazla dayanamayarak koştu ve teknenin kenarından eğilerek midesinde ne var ne yoksa çıkardı. Teknenin hafifçe çalkalanmasının bulantısına hiç yardımı dokunmuyordu. Adamı uyandırmamak için öğürtü seslerini elinden geldiğince kısık tutmaya çalışıyordu.

Geri çekildiğinde o kadar uzun süredir baş aşağı durmuştu ki beyni zonkluyordu. Ağzını bir şişe suyla çalkaladıktan sonra arkasını döndü ve çarptığı sert bedenle neye uğradığını şaşırdı. Tam çığlık atmak üzereydi ki iri bir el ağzını kapatıp onu kendine bastırdı.

Sara'nın gözleri Fabio'yu gördüğü anda şaşkınlıkla kocaman açıldı.

"Şşşt." dedi genç adam alçak sesle. "Sakın bağırayım deme."

Sara başını hızla sallayınca Fabio elini çekti ancak onu kollarının arasında tutmaya devam etmişti.

"Bir an hiç durmayacaksın sandım. Sanırım az önce mideni Ligurya Denizi'nde bir yerde bıraktın."

"Burada ne işin var senin?" Sara rüya görmediğine inanmak için gözlerini hızla kırpıştırdı. Şükürler olsun ki, bir rüya değildi. Bu Fabio'ydu.

"Bana dilediğin kadar kızabilirsin ama gitmene izin vermek aptalca bir fikirdi."

Kızmak mı? Sara şu anda mutluluktan neredeyse havalara uçmak üzereydi. Adamı kendine çekip dudaklarına yapışmamak için kendini zor tutuyordu. Gözlerini bir türlü ondan alamadı. Tanrım, nasıl da öpülesi dudakları vardı.

Adamın dudaklarına baktığını fark ettiğini görünce kendini hızla toparladı. "Kızmadım. Ben... sadece şaşırdım." demeyi başardı. "Yani, seni burada nişanlımın teknesinde görmeyi beklemiyordum."

Nişanlı kelimesini duyduğu anda adamın kara gözleri sanki olabilirmiş gibi daha da kararmıştı. Sara içinden kendine küfretti. Keşke söylediklerini geri alabilseydi.

Fabio'nun tutuşu sertleşti. "O heriften korkmuyorum."

"Yine de burada olmamalısın. Her an uyanabilir ve eğer seni burada görürse..." daha fazla konuşamadı çünkü Fabio'nun dudakları onunkilere sertçe kapanmıştı.

Adam elleriyle başını kavrayıp onu kendine çekerek öptü. Sara parmaklarının ucunda asılı kalırken tepki verememiş, sadece bu muhteşem anın tadını çıkarabilmişti. Fabio'nun dudakları sert ve talepkardı. Adam onu öpmüyor, adeta yudum yudum içine çekiyordu. İçindeki kadınsı duygular anında harekete geçmiş, iliklerine kadar hazla dolduğunu hissetmişti. Şimdi farkında olmadan adama yaslanan kendisiydi. Fabio'nun yakasına yapışıp onu aşağıya çekti. Adam o kadar uzundu ki, boy farkını ancak bu şekilde dengeleyebilmişti.

Bir anlığına geriye çekildi ve "Bunu yaptığına inanamıyorum." demeyi başardı. "Beni nasıl öpebilirsin?"

"Ben, yani aslında…" dedi adam soluk soluğa. Kafası karışıklığıyla kaşları çatılmıştı.

"Az önce kustuğumu görmedin mi? Ağzım bir antilobun kıçı gibi kokuyor olmalı."

"Bundan daha kötü bir benzetme görmedim."

"Bence oldukça yerinde bir benzetme."

"Tek sorun ağzının kokması mı yani?"

"Bu yeterince büyük bir sorun değil mi sence? Tanrım. İlk öpüşmemiz böyle olmamalıydı."

Fabio sanki sorunun yalnızca bu olmasına sevinmiş gibi gülümsedi ve kalçalarına avuçlayarak onu kendine çekti. Şimdi öpücüğünü daha da derinleştirmişti. Sanırım bu, "Konuşmayı Kes!" ve "Öpüşmeye devam et!" anlamına geliyordu.

Sara'nın buna hiçbir itirazı yoktu.

Fabio'nun dili dudaklarını aralayarak diliyle buluştuğunda inlememek için iradesini son kırıntısına kadar kullanmak zorunda kalmıştı. Adam ağzının içini adeta istila ediyordu. Sara, başının döndüğünü, tüm hormonlarının çiftleşme çağrısıyla zonkladığını duyabiliyordu. Yirmi yaşındaydı ve hayatında hiç böyle öpülmemişti. Ve Tanrım, bundan sonra da öpülebileceğini zannetmiyordu.

Kendini adamdan güçlükle koparıp, "Durmak zorundayız." diye fısıldadı. Fabio onu dinlemiyormuş gibi gözlerini dudaklarına dikmişti. Devamını istiyor gibiydi. Kahretsin, Sara da istiyordu.

"Şimdi duramam." dedi genç adam kararlılıkla. "Bunun için çok uzun zamandır bekliyorum." Derin soluklar alıp veriyor ve onu hiç bırakmayacakmış gibi tutmaya devam ediyordu.

Bu sözler genç kızın içini ısıtmıştı. Dudaklarına bir gülümsemenin yerleşmesine mani olamadı. Fabio eğilip onu yeniden ve son kez sertçe öperken göğüslerini adamınkine yasladı. Uçlarının kabardığını ve beyaz bikinisinin altından adamı taciz ettiğinin farkındaydı. Üzerinde en yakışan bikinisinin olması ne şanstı.

Fabio'nun göğsünden hırlama benzeri bir ses çıkınca içi tatminle doldu. Genç adam sonunda onu bırakıp geriye çekildiğinde kendini ayakta duramayacak kadar sersemlemiş hissediyordu.

"Hadi. Bir an evvel buradan gidelim."

Sara başıyla onayladı. O da bu tekneden bir an evvel uzaklaşmak istiyordu.

"Cep telefonum masanın üzerinde."

Fabio onu bırakıp sessizce masadan cep telefonunu aldı. Ardından ceketini çıkarıp Sara'ya giydirdi. Birlikte metal merdivenlerden aşağıda bekleyen bota binmek üzereyken arkalarından bir ses onları durdurdu.

"Bir yere mi gidiyordunuz?"

Sara ve Fabio aynı anda duraksadıktan sonra göz göze geldiler. Sara'nınkiler hüsran, Fabio'nunkiler ise meydan okumayla dolmuştu. İkisi de ne ile karşılaşacaklarını biliyormuşçasına arkalarındaki adama dönmek istemiyordu.

"Size bir yere mi gidiyorsunuz diye sordum."

İkili arkalarını döndüklerinde kaçmak için artık çok geç olduğunu biliyordu. Stefano hem silahlı hem de öfkeliydi. Ve bu hiç iyi bir karışım değildi.

........................

"İçecek bir şeyler istemediğine emin misin?"

Daniella elinde telefonuyla volta atmayı bırakıp sonunda durdu. "Hayır, teşekkürler. Telefonumun çekeceği daha iyi bir yere gitmemiz mümkün mü?"

Genç adam elini güneşe siper ederek, "İmkânsız." dedi. "Bu koordinatlardan ayrılmama talimatı aldım."

"Lanet olası telefon daha önce çekiyordu. Neden şimdi tek bir çizgi bile yok."

"Belki de lanet denizdeki tüm dengeleri alt üst eden bir cazibem vardır."

Daniella adama gözlerini kısarak baktı. Sonunda tek bir sinyal alabilen yeri bulduğuna sevinerek hızlı arama tuşundan Gloria'yı aradı. Arkadaşı telefonu bir küfürle açmıştı.

"Tanrı aşkına kızım. Kaç gündür hangi cehennemdesin?"

"Sana da merhaba Gloria."

"Gloria mı?" Carlos'un gözleri anında ışıldadı. "Ne hoş bir isim."

"Daniella? Daniella orada mısın?"

Daniella gözlerini devirip adama arkasını döndü. "Evet, buradayım. Sadece bir baş belasıyla uğraşmak zorundaydım."

"Nasıl biri?"

"Önemsiz biri."

"Kalbim kırıldı ama. Arkadaşına neden benim çekici bir adam olduğumdan bahsetmiyorsun."

"Sen kapatacak mısın çeneni?"

"Bana hiç de önemsiz biriymiş gibi gelmedi."

"Adı Carlos. Ve o, oldukça hoş biri." Ağzını oynatarak "Şimdi oldu mu?" diye sorunca genç adam bu takdirine geniş bir sırtışla kadeh kaldırdı.

"Saluti!"

"Her neyse. Sen nasılsın?"

"Senden haber alana kadar berbat durumdaydım. Kaç gündür meraktan çıldırmak üzereyim. Toskana emniyetinden bir dedektif aradı. Numaramı nereden bulduklarını bilmiyorum. Birkaç gün önce gece kulüplerinden birinde bir çatışma olmuş ve sen oradaymışsın. Sonra da ortadan kaybolmuşsun. Yakınlarına buraya geldiğini söyleyen bir mesaj atmışsın ama o günden sonra kimse senden haber alamamış. Neler oluyor Dani? Başın belada mı? Eğer öyleyse ve yanındakiler yüzünden konuşamıyorsan bir tuşa bas."

"Bir dakika, bir dakika. Rahatla ve baştan başla." Daniella Carlos'un her kelimesini dinlediğinin farkında olarak biraz uzaklaştı. "Toskana polisi beni sormak için seni mi aradı?"

"Evet."

"Kim?"

"Bilmiyorum. Adı Fredericko mu Francesco mu öyle bir şeydi. Soyadı Costa."

"Fernando."

"Hah. İşte o."

Daniella gözlerini ufka dikti. "Neden beni arıyormuş?"

"Bana hayatından endişe ettiklerini söyledi. Seni defalarca aramışlar. Telefonun sürekli şebeke meşgul sinyali veriyormuş. Tanrı aşkına hangi cehenneme kayboldun?"

"Nerede olduğum önemli değil. Artık iyi olduğumu bildiğine göre endişelenmeni gerektirecek bir durum yok."

"Aman Tanrım. Yoksa o barbar seni kaçırdı mı?"

"Carlos mu? Tanrım hayır."

"O değil, diğeri. Hani şu tanrı olan."

Gloria'nın bahsettiği kişinin Franco olduğunu biliyordu. Yine de arkadaşına Franco ile yaşadıkları şeyi açıklayamazdı. Arkadaşına güvense bile telefonları dinleniyor olabilirdi.

"Hayır. Kesinlikle kaçırılmadım. Az önce duyduğun gibi Carlos ile birlikteyim. Onunla yeni tanıştık. Her şey yolunda."

"Hâlâ Livorno'da mısın peki?"

"Kapatmam gerek Gloria."

"Hey bir dakika kapatma." diyerek onu durdurdu Gloria. "Jonathan'ın duruşması haftaya. Bilmek istersin diye düşündüm."

Bilmek istiyor muydu? Belki. Yine de sona yaklaşırken içinden bir el boğazını sıkıyormuş gibi hissediyordu. "Öğrendiğim iyi oldu." demeyi başardı. "haber verdiğin için sağ ol."

"Ne demek. Ah ve Daniella."

"Evet?"

"Mutlu ol, olur mu? Nerede ve kiminle olduğunun bir önemi yok. Sadece, mutlu ol."

"Denerim."

Daniella telefonu kapattığı anda bir el onu elinden kaptı ve daha ne olduğunu anlayamadan suya fırlattı.

Daniella denizin dibinde gözden kaybolan telefonunun arkasından hüsranla bakarken, "Hey!” diye bağırdı. “O benim telefonumdu."

"Üzgünüm ama bunu yapmak zorundaydım."

"Seni geberteceğim." Daniella adamın göğsüne bir yumruk vurdu ve karşılığında eli acıyınca bir küfür savurdu. "Ben burada tutsak filan değilim. Sadece misafirim seni pislik. İstediğimle istediğim kadar konuşurum."

"Kendi kulaklarınla duydun. Polis peşinde. Senin için önemli olmayabilir ama Franco'yu tehlikeye atmana izin veremem."

Daniella bu söz üzerine geri çekildi ama adama hâlâ öfkeyle bakmaya devam ediyordu. "Yine de telefonumu suya atmak zorunda değildin."

"Üzgünüm."

"En azından dürüst olabilirsin çünkü hiç de öyle görünmüyorsun."

"Tamam." Genç adam oturduğu yere dönerek arkasına yaslandı. Ayaklarını aralarındaki sehpaya uzatmıştı. "Üzgün filan değilim, oldu mu? En başından beri yapmam gerekeni yaptım. Şimdi mutlu musun?" Carlos güneş gözlüklerini takarak içkisini yudumlamaya kaldığı yerden devam edince araya uzun bir sessizlik girdi. Daniella henüz öfkesini üzerinden atamamıştı ki, Carlos, "Bana şu Gloria'dan bahsetsene?" diye sordu.

"Ancak rüyanda görürsün."

"Bir resmi olsaydı fantezilerime yardımı dokunabilirdi."

Daniella hırlarcasına bir ses çıkarınca genç adam kahkaha attı.

"Eğleniyor olduğunuzu görmek ne güzel."

Franco'nun buz gibi sesi araya girimce Carlos irkilmişti. Adamın korkudan ayaklarını sehpadan indirdiğini gören Daniella arkalarından bir kaplan zarafetiyle yaklaşan adam bakıp içinin tatminle dolduğunu hissetti. Carlos aslanları görünce titreyen bir sırtlan gibi gerilmişti ve bu Daniella'nın acayip hoşuna gitti.

Franco, üzerine oturan beyaz gömleği ve kumaş pantolonuyla podyumda yürüyormuş gibi zarif ve asil adımlarla yanlarına geldi. Rüzgârla dağılan kuzgun karası saçları, keskin mavi gözleriyle adeta Poseidon'dan fırlamış bir tanrı gibi görünmesine neden oluyordu. Yanlarına yaklaşana kadar dik bakışlarını Carlos'tan ayırmadı.

"Biz sadece biraz içki içip laflıyorduk." diye kekeledi adam. "şey, aslında teknik olarak sadece ben içiyordum. Ona da ikram ettim ama istemedi. Öyle değil mi Daniella?"

Daniella'nın yerine cevabı Franco verdi. "Kaybol."

Franco onu ve arkasındaki adamları umursamadan adımlarını doğruca Daniella'ya yönlendirdi. Genç kadın daha kendini hazırlayamadan Franco boynunu kavrayarak onu dudaklarına çekti.

Onu açlıktan ölen bir adamın susuzluğuyla öpmeden önce, "Benden korkma." diye fısıldamıştı. Daniella bu ani saldırı karşısında afalladıysa da, adamın nazik ricası yüzünden çabucak sakinleşti.

Öpücüğüne aynı tutkuyla karşılık vererek kendini kollarının arasındaki adama doğru bastırdı. Franco onu, bir kadının hayal edebileceği en iyi şekilde öpüyordu. Sanki daha önce hiçbir kadını öpmemiş gibi. Sanki ondan başka hiçbir kadın olmamış gibi. Elbette olmuştu. Belki, sayısını bile hatırlamıyordu. Fakat şu anda kesinlikle kendini hepsinden farklı ve özel hissediyordu.

Genç adam elini yavaşça sırtından kaydırıp kalçasını avuçladı. Daniella'nın ciğerlerindeki tüm hava neredeyse tükenmişti.

"Sanırım bu benim gitme vaktimin geldiği anlamına geliyor."

Carlos'un mırıltılarını duymazdan gelen Franco öpücüğüne hiç ara vermedi. Arada küçük ısırıklar ve iç çekişlerle Daniella'nın dudaklarını emmeye devam etti. Dili ağzına kaydığında genç kadın inledi. Franco ile daha önce de öpüşmüştü ama onu hiç böyle vahşi ve arzu dolu görmemişti. Adam sanki ayrılalı sadece saatler değil de yıllar olmuş gibi davranıyordu.

Franco kalçalarını sıkarak onu ihtiyaçla sertliğine doğru çektiğinde Daniella'nın nefesi kesildi.

"Franco?"

"Bırak sana dokunayım."

Daniella itiraz etmek, bunu seyircilerin önünde yapmak istemediğini söylemek üzereydi ki, teknede ikisinden başka kimsenin kalmadığını fark etti.

Franco itiraz etmediğini fark edince daha da yaklaştı. "Omzun nasıl?"

Genç kadın adamın ıslak dudaklarına bakarak, "Daha iyi." diye soluklandı.

"Güzel."

Franco eğildi ve dilini boyun çukurunda gezdirmeye başladı. Genç kadının gözleri geriye devrilmiş, başı arkaya düşmüştü. Kalçalarından tutan kaba eller onu kaldırarak masanın üzerine oturttuğunda soluk soluğa kaldı. Şimdi adam ayırdığı bacaklarının arasındaydı ve aralarındaki tek engel iki kumaş parçasıydı.

"Uyandığında yanında olamadığım için üzgünüm ama merak etme bunu telafi edeceğim."

Bu bir özür müydü yani? Franco yanında uyanamadığı her sabah için ondan bu şekilde mi af dileyecekti?

Tanrım.

Daniella sessizce devamını bekledi. Franco ellerini vücudunda, bacaklarında gezdirmeye ara vermedi. Ondan yayılan temiz, sabun kokusu ve teninin tuzlu kokusu birbirine karışmıştı. Bu baş döndürücü bir karışımdı. Daniella sağlam elini adamın saçlarının arasında dolaştırdı. Öyle yumuşak ve güzellerdi ki. Franco dilini boğazında gezdirirken istemsizce onları çekiştirmeden edemedi.

"Nereye kayboldun?"

"Benden hesap mı soruyorsun?"

"Soramaz mıyım?"

Franco'nun dudaklarının teninde kıvrıldığını hissetti.

"Acil bir durum için Gorgona'ya dönmek zorunda kaldım." Yaladığı yeri hafifçe dişleyince Daniella'nın tüm bedeni hazla sarsıldı.

Titrediğini fark eden Franco, "Fazla mı geldi?" diye sorunca, Daniella başını hızla sağa sola salladı. Aksine şu an çılgınca ve delicesine daha fazlasına ihtiyaç duyuyordu.

"Farklı bir sabah olmasını ummuştum."

"Daha çok sabahlarımız olacak. Söz veriyorum, amore mio." Franco dudaklarını daha aşağılara sürüklerken Daniella eliyle ona yön vermeye devam etti. Adamın kabaran göğüs uçları ve aynı anda zonklayana kadınlığı için bir çözüm bulması gerekiyordu. Franco ona sürtündüğünde artık adamın da bir kaya kadar sert ve istekli olduğunu görebiliyordu.

Saçlarındaki eli gömleğinin sırtına oradan da aşağılara kaydı. Elinin altında dalgalanan sert kaslardaki gücü, pervasızlığı ve ihtiyacı hissedebiliyordu. Franco onun içinde olmak için adeta can atıyordu. Daniella ise içini doldurmasını arzuluyordu. Bacaklarını sonuna kadar açmak ve onu içine almak... Hiç kendini bu kadar istekli hissettiği olmamıştı. Tanrım, sanki adam içinde olmazsa ölecekmiş gibiydi.

"Franco lütfen!"

Kadının yalvarışı adeta içten bir ağıt gibiydi. Franco bir sirenin büyüsüne kapılmış gibi o sese doğru çekildi. İçinde hissettiği ilkel dürtü kadına sahip olma arzusuyla tüm bedeninde uğulduyordu. Onu yatağında bırakıp gitmek ölüm gibi gelmişti. Şimdi ise ona dokunmazsa ölecekmiş gibi hissediyordu.

Tekneye dönene kadar geçen süre sonsuzluk kadar uzun sürmüştü. Oun tamamen soymak ve ona tekrar tekrar sahip olmaktan başka istediği bir şey yoktu. Dokunuşlarının altında titreyen kadının da buna istekli olduğunu görebiliyordu. Fakat dün geceki itirafından sonra onun için çok erken olduğunu biliyordu. Daha ileri gidip işleri berbat etmekten korkuyordu. Kendi kendine bir söz vermişti. Kadınını ancak gerçekten hazır olduğunda alacaktı. Ve o zaman geldiğinde bir daha asla bırakmayacaktı. Çünkü ona bir kez sahip olduğunda artık geri dönüşü yoktu. Daniella sonsuza kadar onundu.

Güçlükle ve nefes nefese kadından uzaklaştı. Kontrolünü geri kazanmak için birkaç saniye beklemesi gerekmişti. Bu süre içinde ellerini ondan bir türlü çekmeyi beceremedi. Daniella'nın tutku ve heyecandan pembeleşen yanaklarını, öpücüğü yüzünden örselenmiş dudaklarına başparmağıyla dokunurken hayranlıkla izledi. Sonra hepsini tek tek, bu defa saygıyla öptü. Onu bu kadar hırpalamak istememişti fakat ona bir nefes kadar muhtaç olduğunu ancak kollarının arasına aldığında fark edebilmişti.

Genç kadın sersemlemiş halde ona bakarken yüzünü avuçlarının arasına alarak, "Daha iyi misin?" diye sordu.

"Sanırım." diyerek iç geçirdi Daniella. "Ama bundan daha iyi olmamı sağlayabilirsin."

Franco bu üstü kapalı teklif karşısında kahkahalarla güldü. Daniella da karşılığında gülümsüyordu.

Genç kadını kucaklayarak onunla birlikte koltuklardan birine gömüldü. Daniella'yı kucağında tutmaya ve aynı anda onu öpmeye devam ediyordu. Genç kadın kızışmış bir kedi gibi kucağında kıvrandı. Artık yalnızca ihtiyaçtan ibaret olan bir sinir yumağına dönüşmüştü. Franco onu okşadıkça, öptükçe ve onunla seviştikçe tüm arzusu tek bir noktada toplanmaya devam ediyordu. Franco o noktayı bularak başparmağıyla ovuşturdu. Genç kadının altında yalnızca iç çamaşırı vardı. Bu yüzden onu kalçalarının üstünde tutmaya devam etti. Daniella beyaz çamaşırı ıslanana kadar adamın üzerinde gidip geldi. Nefes alışları hızlanmış, göğüs uçları arzuyla kabarmıştı. Franco'nun dokunuşlarını daha iyi hissedebilmek için eliyle ona yön veriyordu. Franco göğüslerini okşadı, sıktı ve genç kadın sızlanıncaya kadar emdi. Daniella'yı uçurumun kenarına sürüklemek için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Ve sonunda onu o muazzam boşluktan aşağıya bıraktı. Daniealla haykırarak boşaldı. Adamın da arkasından geldiğini görünce şaşırmıştı.

"Az önce olanlara inanabiliyor musun?" dedi Daniella.

"Ergenler gibi çamaşırlarımıza boşaldığımıza mı?"

Genç kadın öyle bir kahkaha attı ki, içine düştükleri berbat duruma rağmen Franco da ona katılmadan edemedi.

"Ne yani, ergenken hiç iç çamaşırına boşalmadın mı?"

Genç adam ağır ağır başını salladığında Daniella şaşırdı. "Şaka yapıyor olmalısın."

"Bana ilkleri yaşatmaya devam ediyorsunuz Bayan Lombardi."

"Ah. Ben. Çok üzgünüm."

İşin tuhaf yanı gerçekten de öyle görünüyordu. Franco saçından bir tutamı kulağının arkasına atarken, "Ben değilim." dedi ve uzanıp onu yeniden öptü.

 

Loading...
0%