Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19.BÖLÜM: Pişmanlık

@sagetaylors

 

 

"Seni, onunla konuşurken kendine hâkim olman konusunda uyarmıştım." Moretti arabanın kapısını sertçe çarparken homurdandı.

Costa yanındaki koltuğa oturup kemerini bağladı. "Adamın nasıl bir yalancı olduğunu kendi gözlerinle gördün. Daniella onunla birlikte ve o pislik bunu inkâr ediyor."

"Kes sesini Costa! Eğer bir daha emrime karşı gelecek olursan kendini karakolun koridorlarını paspaslarken bulursun."

"Söylediklerinin bir tekine bile inandığınızı söylemeyin bana."

"Neye inanıp neye inanmayacağıma ben karar veririm. Unuttuğun şey ise oraya Franco'yu kışkırtmaya değil, olup bitenler karşısında nasıl bir tepki vereceğini görmeye gittiğimizdi. Ve tabii eğer şanslıysak ağzından bir itiraf kaçırabilirdi ama sen onunla sidik yarıştırırken bunu beklemek imkansız."

"Sidik yarıştırmak mı? O herifin tek yaptığı bizimle dalga geçmekti. Yaptığı hiçbir şeyi itiraf etmeyecek kadar akıllı ve kurnaz. Öyle kibirli ki kendini en tepede ve bu dünyanın kralı zannediyor."

"Eğer babasını devirmeyi başarabilirse olacak da."

Costa homurdanınca Moretti motoru çalıştırıp gaza yüklendi. Tekerlekleri ciyaklayarak yola savrulan arabayı anayola çıkarttığında konuşmaya devam etti.

"Onunla ilgili araştırmayı kendin yaptın. Mal varlığının sınırları bu ülkeyi çoktan aşmış durumda. Amerika ve Birleşik Krallık'ta bir sürü gece kulübü var. Ayrıca annesi adına bir sürü galeri ve sanat merkezi satın aldı."

"Kaçakçılık ve yasa dışı yollardan kazanılmış paralarla."

"Öyleyse n'olmuş? Adam kartlarını doğru oynuyor ve her geçen gün servetine servet katmaya devam ediyor. Babasından sonra Don unvanı ona geçtiğinde İtalya'nın sahibi olması için önünde hiçbir engel kalmayacak."

"Biz de tüm bunlara seyirci kalacağız, öyle mi?"

"Bizim işimiz cinayetlerin faillerini bulmak Costa. Eğer katil o değilse Franco'nun mafya babası olup dünyayı yönetmesi sikimde bile değil."

"Bu doğru mu gerçekten? Onun bu cinayetleri işlemediğine inanıyor musunuz?"

Costa'nın ani sorusu üzerine Moretti irkildi ve onunla göz teması kurmamak için bakışlarını yola sabitledi.

İnanmaktan çok umut ediyordu. Costa şüphelenmekte haklıydı. Franco'nun soğukkanlı bir katil olduğuna inanmak istemiyordu. Ona gerçekten yardım etmek ve gerçek katilleri bulmaktan başka istediği hiçbir şey yoktu. Bunu kız kardeşi Lena'ya borçlu olduğu için istiyordu.

Kardeşi yıllar evvel o gangsterle birlikte olmaya başladığından beri onunla kavgalıydı. Antonio De Luca'nın bir pislik olduğuna dair onu defalarca uyarmıştı. Ne yazık ki Lena, onu dinlemek yerine o herif için İtalya'ya taşınmış tüm kariyerine son vermişti. O pisliğin onu manipüle ettiğinden ve onu zorla alıkoyduğundan şüphesi yoktu ama bir türlü kardeşini ikna edemiyordu. Sonunda evlenip bir çocukları olduğunda ise bu işin peşini bırakmış ve Lena ile bir daha asla görüşmemişti.

Kız kardeşinin ölüm haberini aldığında uzak doğudaki bir görevdeydi. Cenazeye yetişmek için dünyanın öbür ucundan koşup gelmişti ama artık çok geçti. Zavallı Lena soğukkanlı bir şekilde infaz edilmişti. Bunun bir intikam cinayeti olduğundan yüzde yüz emindi ve bu konuda şüphelendiği tek adam kocasıydı. Fakat daha katilin o olduğunu ispatlayamadan Franco ortaya çıkmış ve annesinin katili olduğuna inandığı bir adamı aynı Lena gibi öldürüp hapse atılmıştı.

Hugo, çocuğun cenazedeki duruşunu ve gözlerini annesinin mezarından bir an bile ayırmadığı anı çok net hatırlıyordu. İnce ve uzun bedenine oturan saçları kadar koyu bir takım elbise giymişti. Rüzgâr alnına dökülen saç tutamlarını savururken mavi bakışları soğuk ve ruhsuzdu. Tıpkı bir heykel gibi hareketsiz duruyor olsa da içinde fırtınalar koptuğunu anlamamak imkansızdı.

Tanrım. Sanki on beşinde değil de kırk yaşındaymış gibi görünüyordu ve Hugo o halini ömrünün sonuna kadar unutamayacaktı.

Franco hapse girdiğinde birkaç avukat onu savunmak için ortaya atılmış ama hiçbiri gerçek anlamda bir savunma hazırlamamıştı. Çocuğun bir maşa olarak kullanıldığını bir aptal bile anlardı. Zavallı Franco önce eyalet çocuk hapishanesindeki sübyan koğuşuna atılmış, yaşıtlarının tüm zorbalıklarına katlanmış gerektiğinde kanlı kavgalara karışmıştı. On sekizini doldurur doldurmaz ise Gorgona'ya alınması için gereken evraklar hazırlanmıştı. O günden sonra Frano'ya bir daha kimse dokunamadı. Ve kısa sürede orada tek sözü geçen adam oldu.

Moretti tüm bunlar olurken kendini Toscana emniyet binasına aldırmanın yollarını arıyordu. Yeğenine de kardeşine olduğu gibi yardım etmekte geç kalmıştı. Sonunda tayini çıktığında ise cinayet masasına atanmıştı. Birkaç yıl sonra da müfettişlik sınavlarına katıldı. Artık tek bir amacı vardı: Franco'nun suçsuzluğunu ispatlayıp, onu özgürlüğüne kavuşturmak.

Çünkü kim ne derse desin içinde bir şeytanla doğmadıkça on altı yaşında bir çocuğun öyle kanlı bir cinayeti işlemesi imkânsızdı.

Lena için hiçbir şey yapamamıştı. Ancak yeğeni için tüm dünyayı yakmaya hazırdı.

"Bilmiyorum. Ama öyle olmasını umuyorum." dedi fazla sessiz kaldığını düşünerek. Costa ona şüpheli gözlerle bakmaya devam ediyordu. "Artık onun zayıf noktasını bildiğimize göre daha fazla üzerine gidebiliriz."

"Daniella." diyerek kendi kendine bir küfür mırıldandı Costa.

"Otelin açılışına çok az kaldı. Kadın önünde sonunda ortaya çıkmak zorunda. Ona yaklaş ve ondan bir şeyler öğrenmeye çalış."

"Artık bana güvenip benimle konuşmak isteyeceğinden şüpheliyim. GPS sinyalleri o geceden beri kesildi. Bir şekilde kolyeyi fark etmiş ve ondan kurtulmuş olmalı."

"Akıllı piç." diye mırıldandı Moretti, dudaklarına titreme gibi bir gülümseme yerleşmişti. "Yine de şansını denemek zorundasın. Daniella'nın peşini bırakma."

"Tanrım. Onu bu iş için kullanmaktan nefret ediyorum."

Costa camdan dışarı bakarken, "Dikkat et." diye uyardı onu Moretti. "Aynı kadının senin de zayıf noktan olmasına izin verme."

Costa aldığı derin soluğu burnundan verirken amirinin sözlerini hazmetmeye çalıştı. Daniella'dan hoşlandığı ve onun için endişelendiği doğruydu. Onun gibi bir kadından hoşlanmamak için kör ya da aptal olması gerekiyordu. Fakat kadının Franco gibi bir piçin çekimine kapıldığı çok açıktı. Nasıl bir belaya bulaştığının farkında bile değildi. Daniella'nın o gün orada olduğunu biliyordu. Yalnızca çatışmada yaralanmamış veya ölmemiş olması için dua ediyordu.

Ne yapıp edip onu bulmalıydı.

.................

Teknenin ardında köpükler saçarak denizi yararcasına ilerlemesini izlemekte rahatlatıcı bir şey vardı. Rüzgâr tenine çarparken içinin huzurla dolduğunu hissetti. Tüm bedeni adeta erimiş, yaşadığı orgazmlar sayesinde pelteye dönmüştü. Franco'nun ona gelir gelmez kudurmuş bir köpek gibi saldırmasından garip bir şekilde haz almıştı. Adam onu susuzluktan ölen bir adamın ilk yudumuna kavuşması gibi öpmüştü. Üstelik adamlarının gözlerinin önünde. Sonra da onları göndererek -şükürler olsun- açlıktan ölen bir adam gibi onu yemişti. Kelimenin tam anlamıyla hem de.

Saçlarını ensesinden çekerek kendini yelledi. O anları düşündükçe bile tuhaf hissediyordu.

Üzerindeki tişört oldukça uzundu, ancak bacaklarının yarısını bile örtmüyordu. Kolundaki sargı nihayet çıkmıştı. Yine de omzunu hareket ettirirken hafiften ağrıyordu.

Hiddetli bir kükreme dikkatini geminin diğer ucundaki adama çekene kadar suyun şapırtısını izlemeye devam etti. Franco saatlerdir birileriyle telefonla konuşuyor, bağırıp çağırıyor kapana kısılmış bir hayvan gibi teknenin içinde bir ileri bir geri volta atıyordu. Daniella onunla konuşmak için sakinleşmesini beklemeye karar vermişti. Ancak belli ki, uzun bir süre daha beklemesi gerekecekti.

"Dediğimi duymadın mı? Hangi sikin deliğine saklandıkları umurumda değil. Onları hemen bul ama sakın bu defa polisi peşinize takayım deme. Elbette onları öldüreceğim." diyerek normal bir şeyden bahsedermiş gibi içkisini kafasına diktiğinde Daniella irkildi. Adamın katil olduğunu her seferinde unuttuğu için içinden kendini azarlıyordu.

"Telefonu kapatır kapatmaz adamlarını topla ve harekete geç."

Daniella da aynen öyle yaptı. Adam yeni bir telefon görüşmesi için parmaklarını ekranda kaydırmadan ne kadar vakti olduğunu hesapladı. Sonra da uzun adımlarla yanına giderek elinden telefonunu kaptı.

"Hey! Ne yapıyorsun?"

"Başka bir telefon konuşması yapmadan önce benimle konuşacağına söz vermiştin."

"Tatlım, önemli bir iki görüşme daha yapmam gerekiyor. Sonra vaktimin tümü senin söz veriyorum. Şimdi ver hadi şunu bana!"

Franco telefonu almak için parmaklarını hareket ettirince Daniella geriye çekilip elini arkasına saklayarak başını salladı. "Şimdi Franco." Sesi de bakışları kadar kararlıydı.

Franco'nun gözleri eğlenen pırıltılarla kısıldı. "Bana meydan mı okuyorsun cara mia (aşkım)? Üstelik benim teknemde."

Tanrım. Adamın bakışları güneşi bile yakabilecek kadar sıcaktı. Hele bronzlaşmış tenindeki mürekkep izlerini vurgulayan önü açık beyaz gömleğinin görüntüsü onu kızgın tavadaki bir yağ gibi eritiyordu. Daha birkaç saat önce dilini adamın göğsünde, sert karın kaslarında ve daha aşağılarda gezdirdiğini hatırlayınca konuşmadan önce sertçe yutkunmak zorunda kaldı.

"Evet. Ya şimdi, ya hiç."

Franco kadının ona karşı böyle inatçı olmasına bayılıyordu. Daniella istediğini istediği anda alan bir kadındı. Ondan başka hiçbir kadın kanının damarlarında böyle hızlı akmasını sağlayamamıştı. Onu şu anda arkasındaki korkuluklara eğerek becermek istiyordu. Harika. Şimdi bunu düşündüğü için tüm kanı kasık bölgesinde toplanmıştı işte. Tahrik oluşunun kanıtı olarak pantolonun içinde kaya gibi sertleştiğini hissedince Daniella'ya doğru tehditkâr bir iki adım attı.

"Telefonuna veda etmek istemiyorsan daha fazla yaklaşma Franco." diye uyardı onu Daniella.

"Ciddi olamazsın."

"Hem de hiç olmadığım kadar."

Franco ne yapacağını merak ederek kurnazca bir hamleyle öne atılınca genç kadın hiç düşünmeden kolunu savurarak telefonu arkasındaki suya fırlattı.

"Ne? Nasıl?"

Genç adam hayretle denizin içinde kaybolan telefonunun arkasından bakakaldı.

"Ciddi olduğumu söylemiştim." Daniella omuz silkti.

"Sen gerçekten delirmişsin."

"Adamın Carlos, telefonumu suya attığında ben de tam olarak böyle söylemiştim. Ve karşılığında bana ne dedi biliyor musun?" Franco bir halat gibi bağladığı kollarıyla merak dolu gözlerle ona bakarken, "Üzgün olduğunu am yapması gerektiğini." diye bitirdi cümlesini.

"Tanrım." Franco başını iki yana sallayarak burun kemerini sıktı. "O piçi öldüreceğim."

"Önce sıraya girmen gerekecek."

"Tamam. Artık istediğini aldığına göre," kollarını iki yana açtı. "tamamıyla seninim."

Neden bu sözler onu kemiklerine kadar ısıtmıştı bilmiyordu ama Daniella konuşmak istiyorsa kendini toparlamak zorunda olduğunu biliyordu. Yoksa kısa sürede kendi çırılçıplak ve adamın altında inlerken bulacaktı.

"Bana olan biteni anlatmanı bekliyorum."

"Ne yani, bunu sormak için mi telefonumu suya attın?"

"Ne kadar ciddi olduğumu anlamanın başka yolu yoktu."

"Nasıl bir kadınsın sen? Bana bunu senin yerine bir başkası yapmış olsaydı kaderi suyun dibini boylamak olurdu. Hem de ölü olarak."

Daniella bu tehdit karşısında kılını bile kıpırdatmadı.

"Birini nasıl korkutacağını iyi biliyorsun Franco ama senden korkmuyorum. Şimdi. Teknede değilken neler oldu, anlat."

Franco, kadının cesaretine gülümseyerek başını iki yana salladı. Anlaşılan bugün sorguya çekilme günüydü. Anlatmaya başlamadan önce gidip kendine bir bardak viski doldurdu.

"Bugün sevgili arkadaşın ve çokbilmiş amiri beni ziyarete gelmek için sabahın en erken saatini seçti."

Daniella, "Costa benim arkadaşım değil." diye itiraz edince Franco'nun dudakları memnuniyetle kıvrıldı.

"Doğru cevap “hiçbir şeyim değil” olacaktı ama bu cevabı da kabul edebilirim.”

Daniella hızla gözlerini devirdi. "Ne istiyorlarmış?"

"Akıllarınca beni kızdırıp ağzımdan laf almaya çalışacaklardı. Böylelikle sana ulaşabileceklerini düşündüler."

"Beni neden bu kadar önemsediklerini anlamıyorum?"

"Çünkü Süpermen için kriptonit neyse benim için de sen osun."

Bu kelimeler karşısında Daniella'nın ağzı bir karış açık kalmıştı. Böyle bir cevap beklemediği belliydi. Kadının kalp atışlarını hızlandırdığını düşünen Fanco içkisinden keyifli bir yudum alarak sırıttı. "Onlar faili meçhul cinayetlerin sorumlusunu arıyorlar ve bildiğin üzere ben de bir katilim."

Daniella sonunda ağzını kapatmayı başardı. "Her defasında hatırlatırsan nasıl unutabilirim? Ne yani beni öldürmenden mi korkuyorlar?"

"Hayır. Korktukları başkalarını öldürmem."

"Kimi?"

"Sana zarar verenleri." Franco'nun gözlerinden hızla karanlık gölgeler geçti. "Ne yazık ki bu konuda haklılar. Sana zarar vermeyi aklından bile geçiren kim olursa olsun bedelini öder."

Daniella aklına gelen soruyu sormadan edemedi. "Otelimi bir enkaza çevirenler de buna dâhil mi?"

Franco soru sorarcasına kaşlarını çatınca, "O adamları yaptıkları yıkımı düzeltmek için sen mi zorladın." diye devam etti.

"Ben buna zorlamak demezdim. İyi bir özür ve hatalarını telafi etmek için birazcık teşvik diyelim."

"Tanrım. Adamlara ne yaptın Franco?"

Franco masumca omuz silkti. "Hiçbir şey."

"Ah, yapma lütfen!"

"Eğer endişelendiğin buysa, merak etme hâlâ yaşıyorlar."

"Tanrıya şükür."

"Henüz."

Daniella, içkisini içerken ona dik dik baktı. Franco gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kalmıştı. Bu kadınla uğraşmaya bayılıyordu. Onu kızdırmak, tepkilerini izlemek tıpkı bir egzersiz gibi canlandırıcı ve bağımlılık yapıcıydı.

Kadının durgunlaştığını fark edince içkisini bir kenara bırakıp uzun adımlarla yanına yürüdü.

Genç kadını omuzlarından hafifçe tutup kendine çevirdi.

"Bana ne düşündüğünü söyle?"

"Neden?"

"Çünkü şu anda benim hakkımda bir şeyler düşünüyorsun ve bunu bilmemek beni çılgına çeviriyor. Tanrım. Elimden gelse beynini açıp içindekileri görmek isterdim." Daniella'nın irkildiğini fark edince, "Mecazen elbette." diyerek hızla düzeltti kendini.

"Ben. Bilmiyorum." Daniella gözlerini kaçırdı. "Sanırım ne kadar ileri gidebileceğini merak ediyordum."

"Ne kadar ileri gidebileceğimin sınırlarını henüz bende bilmiyorum. Sana zarar vermek isteyen her kim olursa olsun, onu gözümü kırpmadan öldürebilirim. Eğer o geceki kurşunlar seni öldürseydi onları ateşleyenleri küçük parçalara ayırıp, dünyanın dört bir yanına gönderebilirdim. O anki öfkemle üzerlerine birer bidon benzin döküp sigaramla onları canlı canlı ateşe verebilirdim. Can çekişlerini izlemek içimi soğutur muydu bilemiyorum. Sonrasında onları öyle bir yok ederim ki, yeryüzünde kimse bir daha var olduklarını hatırlamazdı bile."

Daniella adamı dinlerken dehşete kapıldı. Tüm bedeni duyduklarının şokuyla kaskatı kesilmişti. Bunlar soğukkanlı bir katilin sözleriydi. Üstelik Franco'nun az önce içini ısıtan bakışlarında şimdi buzdan parçalar vardı

"Ciddi olamazsın."

"Ne kadar ciddi olduğumu tahmin bile edemezsin." dedi Franco. Sonra da uzandı ve yanaklarını avuçlarının içine aldı. Daniella garip bir şekilde bu dokunuş karşısında irkilmemeyi başarmıştı. "Fakat sen sevgilim, bu dünyada benden korkması gereken en son kişi bile değilsin. Bu eller yalnızca sana zevk vermek için dokunacak. Ağzım sana yalnızca aşk sözcükleri fısıldayacak. Bedenim ve ruhum yalnızca sana hizmet etmek için var olacak. Eğer karşılığında senden istediğim şeyi yaparsan."

Boğazı kuruyan Daniella konuşmadan önce dudaklarını ıslattı. Franco'nun aç bakışları bu hareketi anında yakalamıştı. "N-neymiş istediğin?"

"Yalnızca benim olacaksın Donna Bella. Hayatında başka bir erkeğin varlığına dahi tahammülüm olamaz. Ben paylaşmasını sevmeyen bir erkeğim. Eğer benim dünyama ait olacaksan, yalnızca benim kurallarımla yaşamak zorundasın."

"Ya reddedersem?"

"O zaman seni ikna etmek için daha çok çabalamam gerekecek." diyen Franco kelimelerini doğrulamak istercesine eğilip onu öptü. Dudakları yumuşak ancak öpücüğü sahipleniciydi. Ensesini okşayan parmaklarından, beline sarılan ele kadar Daniella tepeden tırnağa adamın varlığıyla sarmalandığını hissetti.

"Franco?" dedi zorla geri çekilerek. Eğer şimdi durmazsa yine kendini onda kaybedecekti.

"Sakın hemen hayır deme. Yaraların olduğunu biliyorum. İkimize de biraz zaman ver."

"Ben..."

Franco daha da yaklaşarak alnını alnına yasladı. Ellerini kollarında gezdirdiğinde Daniella'nın tüyleri diken dilen oluyordu. Başkalarının dokunuşları gibi tiksindirici değildi. Aksine her seferinde tıpkı bir mıknatısın metale çekildiği gibi ona doğru çekildiğini hissediyordu. Keşke bedeninin bu adama verdiği tepkilere engel olabilseydi.

"Bırak seninle ilgileneyim. Bırak seni seveyim." diye fısıldadı kulağına. "Bir erkeğin dokunuşlarının ne kadar iyileştirici olabileceğini göstermeme izin ver."

"Şimdiden yeterince şey göstermedin mi?"

"Henüz içindeyken nasıl hissettirdiğimi bilmiyorsun." dediğinde Daniella aniden başını kaldırıp adamın yakıcı bakışlarıyla karşılaştı. Franco öyle aç ve kontrol edilemez görünüyordu ki, yerinde bir başkası olsaydı ondan çığlıklar atarak kaçardı. Ancak Daniella'nın karnının altında beklenmedik bir hareketlenmeye neden oluyordu. Bedeni adama olan ihtiyaçla resmen zonkluyordu. Tanrım. Onu bacaklarının arasında hissetmeyi nasıl da istiyordu fakat diğer yandan... çok korkuyordu.

Bu nasıl olacaktı?

Jonathan'dan sonra hiçbir erkekle birlikte olmamıştı. Gittiği doktorlar ve kullandığı ilaçlar işe yaramamıştı. Yaşadığı acılardan sonra bir daha asla seks yapamayacağını sanıyordu fakat Franco ile yaşadığı deneyimler ona başka zevklerin de var olabileceğini göstermişti. Şimdi ise, en çok istediği şey onu içinde hissetmekti. Ama yine de...

"Ben..."

"Şşşt." Genç adam işaret parmağını yavaşça dudaklarına bastırdı. "Hiçbir şey söyleme cara mia. Sadece deneyeceğine söz ver."

Daniella, "Pekâlâ." dedi. "Söz veriyorum." Sonra da adama büyülenmiş gibi bakmaya devam etti. Çünkü kahrolasıca Francisco De Luca gülümsediğinde başka yere bakmasına imkân yoktu.

.................

"İkiniz de ellerinizi görebileceğim bir yerde tutup arkanızı dönün."

"Tanrım. Bizi öldürecek, bizi öldürecek. Şimdi ne yapacağız?" Sara panikle fısıldadı.

"Sakin ol ve her şeyi bana bırak."

"Korkuyorum Fabio." Genç kız titreyen gözlerle ona bakarken Fabio'nun içindeki sahiplenici güç ortaya çıkmıştı. Yıllar boyu bunun için var olmuştu. Ona zara gelmesine asla izin vermezdi.

"Korkma. Ben yanındayım."

"Onun nasıl bir manyak olduğunu bilmiyorsun."

"Kendi aranızda fısıldaşmayı kesin de dediğimi yapın hemen."

Sara yerinden sıçrayarak arkasını döndü. Korku dolu gözlerle Stefano'ya bakarken ellerini başının iki yanında tutmaya devam ediyordu. Fabio'nun da elleri havadaydı ancak bakışlarında korkudan eser yoktu.

"Sevgili nişanlım benden sıkıldı mı yoksa? O yüzden mi yanından ayırmadığın badigardını yanına çağırdın."

"Stefano ben..."

"Beni o çağırmadı." diye araya girdi Fabio. Amacı adamın öfkesini kendi üzerine çekmekti."Onu senin gibi bir adamla yalnız bırakmamak için kendi isteğimle peşinizden geldim."

"Görev aşkı yüzünden değildir eminim." Stefano delice bir kahkaha attı. "Siz ikiniz ne türden bir aşk yaşıyorsunuz söylesenize? Platonik mi, yoksa karşılıklı mı? Hayır hayır, söylemeyin. Aslında tam tahmin ettiğim gibi, De Lucaların iti evin küçük kızına âşık ancak kızın bundan haberi yok, öyle değil mi?" Stefano bir anlığına kahkahalarına engel olamadı. Tam bir manyak gibi davranıyordu. Sara korkuyla birlikte paniğe kapıldığını hissetti.

"Ama bak, gördün mü o da sana karşı boş değilmiş işte." Genç kıza döndü. "İtiraf ediyorum iyi bir oyuncusun Sara. İki gündür benden uzak durabilmek için elinden geleni ardına koymadın. Sonunda yatağıma girmemek için beni sızana kadar içirmeye bile çalıştın. Bilmediğin şey ise, içkiye ne kadar dayanıklı olduğumdu."

"Ben, bunların hiçbirini yapmak istememiştim Stefano. Yemin ederim."

"Bırak kızı gitsin."

Stefano'nun ölümcül bakışları yeniden Fabio'ya kaydı. "Sıranı bekle kapı köpeği ve bu işe karışma. Bu ikimizin arasında."

Fabio Sara'nın önüne geçerek kızı silahın hedefinden çıkarmaya çalıştı. Yumruklarını iki yanında sıkmıştı. "Hayır. Asıl bu senin ve benim aramda. Silahını indir ve benimle erkek erkeğe dövüş."

"Fabio lütfen?" diye yalvardı Sara. İki eliyle kolunu yapışınca Stefano burnundan soludu.

"Seni silahsız da haklayabilirim ama uğraşmaya değmezsin. Hemen gebermek istemiyorsan uzaklaş ondan."

Fakat Fabio hareket etmedi. "Kadınları korkutmak hoşuna gidiyor değil mi? Onları yalvartmak, senden merhamet dilenmelerini sağlamaktan zevk alıyorsun. Fakat bir erkeğin karşısında silahsız kalmaya ödün kopuyor."

Stefano öfkeden köpürmek üzereydi. Elindeki silahı düzelterek namlunun hedefinde Fabio’nun olduğundan emin oldu. "Kes sesini piç kurusu. Beni kışkırtmaya çalışma. Buraya gelerek bana meydan okuyabileceğini mi zannediyorsun? Ellerini Sara'nın üzerine koyduğun anda ölüm fermanını imzaladın. Çünkü o benim. Bana ait."

"Tanrım hayır, sakın onu öldürme sana yalvarırım." Sara önüne geçmeye çalışınca Fabio, onu arkasında tutmaya devam etti.

"Geri çekil Sara!"

"Hayır!"

"Sevgilini korumaya çalışman gözlerimi yaşarttı doğrusu ama inan bana o piçi öldürdüğümde baban bana teşekkür edecek."

"Fabio benim sevgilim değil. Sana yemin ederim."

"Yalan söyleme!" diye haykırdı Stefano. "Az önce öpüştüğünüzü görmediğimi mi sanıyorsunuz."

Sara irkildi. Gözyaşları gözlerinden dökülmek üzereydi. "O... o bir hataydı." diye kekeledi. Bu sözlerin Fabio'yu inciteceğini biliyordu ama hayatını kurtarmak için bunu yapmak zorundaydı.

"Hepiniz aynısınız. Dünyadaki tüm kadınlar birer fahişe. Buna kendi annem de dâhil. Neden biliyor musun? Babamdan sevgi görmediği için kendini erkeklerin kollarına atmaktan hiç çekinmedi. Babam da yaptığı her şeye göz yumdu çünkü onun için bu dünyada tek bir kadın vardı: ilk ve son aşkı Lena."

"Babamın ilk karısı Lena mı?" Sara şaşırmıştı.

"Baban ve babamın yıllar önce o kadın için kaç defa karşı karşıya geldiklerini biliyor musun? Sonunda Lena babanı tercih edince babam da aile baskısı yüzünden annemle evlenmek zorunda kaldı ve hayatı hem onun hem de benim için bir cehenneme çevirdi."

"Ben... anlamıyorum. Babanın Lena'yı unutamamasının suçunu neden bize yüklüyorsun?"

"Çünkü De Lucalar hiçbir zaman hayatımızı mahvetmekten geri durmadılar. Baban babanla daima uğraştı. Dolayısıyla bizimle de. Biz düşman aileleriz Sara. Ve bu asla değişmeyecek."

"O hâlde neden? Neden bu evlilikte ısrar ederek babanı buraya gelmeye ikna ettin? Neden beni seviyormuş gibi davrandın?"

"Anlasana." diyerek araya girdi Fabio. "Seninle evlenerek her iki taraftan da intikam almak istiyordu. Amacın buydu değil mi?"

"Sen bu işe karışma approccio! (yanaşma)" Stefano silahını ona doğrultmaya devam ediyordu. "Ve sakın kıpırdama yoksa o aptal beynini havaya uçururum."

Sara Fabio'nun hareket etmemesi için ona sıkı sıkıya yapıştı. "Demek beni kullandın?"

Stefano'nun dudaklarında pis bir sırıtış belirmişti. "Tıpkı senin beni kullandığın gibi sevgilim. İkimiz de babalarımızdan nefret ediyorduk. Onları bir araya getirip birinin diğerini öldürmesini istedik."

"Ben asla böyle bir şey istemedim. Tek istediğim o evden kurtulmaktı." Sara öne geçmeye çalıştı.

"Sara, geri çekil!" Fabio uyardı.

"Sence hangisi daha erken davranacak? Benim babam mı, yoksa seninki mi? İki ihtimalde işime gelirdi doğrusu. Çünkü biri diğerini öldürdüğünde geriye kalanın eceli benim ellerimden olacak."

"Sen delirmişsin."

"Bu yüzden onunla yakınlaşmaman gerekiyordu." Fabio Sara'yla öyle bir bakış attı ki, genç kız utancından yerin yarılması ve onu içine alması için dua etti. İlk defa adamın ne demek istediğini anlamıştı. Stefano bir psikopattı ve Sara onu babasına karşı kullandığını düşünürken, asıl kullanılanın kendisi olduğunu anlayamamıştı.

"Şimdi nişanlımdan uzaklaş." Stefano silahın horozunu çekti. "Ona dokunarak hayatının hatasını yaptın. Bedelini gözlerinin önünde onu becermemi izleyerek ödeyeceksin."

Sara'nın gözleri büyüdü. Tanrım. Bu kadarını yapamazdı. Yapamazdı değil mi?

"Sara. Buraya gel sevgilim."

"Hayır!" Fabio Sara'nın elini tuttu. "Arkamda kal Sara."

Genç kız dudaklarını sımsıkı bastırdı. Başını hayır anlamında sallıyordu. Stefano'nun bakışları ikisinin ellerine bakarken nefretle doldu. Silahını kaldırıp havaya bir uyarı atışı yaptı. Sara olduğu yerde sıçradı.

"Hemen buraya gelmezsen gözlerinin önünde onun beynini dağıtırım."

Genç kız hüzünlü gözlerle Fabio'ya baktı. Fabio göğsünü ona siper ederken Sara'yı arkasında tutmaya devam ediyordu. Oysa kızın titremelerini omuriliğinde hissedebiliyordu. Sara korkmuştu ve sırf onu korkuttuğu için bile bu orospu çocuğunu öldürebilirdi.

"Bunu yapma!" diye genç kıza fısıldadı.

"Üçe kadar sayacağım. Ve üç dediğimde pantolonumu çözmüş ve önümde eğilmiş olacaksın Sara."

Sara'nın gözleri akmayan yaşlarla doldu. Boğazında yutamadığı bir düğüm oluşmuştu.

"Bir."

Genç kız öne doğru titrek bir adım attı.

"Hayır Sara!" Fabio'nun bıçak kadar keskin sesi bile kulağına uğultu gibi geliyordu artık. Kalp atışlarını yavaşlattı. Eğer babasının onu döverken yaptığı gibi beş duyusunu da kapatabilirse, belki hiçbir şey hissetmezdi.

"İki."

Yavaş yavaş yürümeye devam etti. Tıpkı bir ölüm mangasına yürüyor gibiydi. Artık ne Fabio'yu ne de kalp atışlarını işitmiyordu. Gözleri tek bir noktaya sabitlenmiş bir robottu. Stefano'nun önünde durdu. Adamın delicesine parlayan gözlerinin içine bakmaya devam etti. Ama onu görmüyordu. Tek görebildiği eğer dediğini yapmazsa kanlar içinde yere yığılacak olan Fabio'nun bedeniydi.

"Aferin kızıma. Şimdi uslu bir kız ol ve önümde diz çök."

Fabio küfretti. Stefano onu durdurmak için havaya bir el daha ateş etti. "Başka boşa gidecek kurşunum yok yanaşma, o yüzden yerinde kal."

"Öldür beni. Ne duruyorsun? Hadi durma ateş et."

"Sakın beni kışkırtma. Seni yaralayabilir ve yine de gösteriyi izlemeni sağlayabilirim."

"Senden korkmuyorum."

"Korkmalısın. En başından beri senden hoşlanmamıştım. Ve sebebi de ona olan duygularındı. Bir kadın yüzünden ölmek senin için oldukça aşağılayıcı olurdu, ama bence en aşağılayıcı olanı sevdiğin kadını başkasının becerdiğini izlemek olmalı."

"Sen bir ölüsün Stefano Greco. Beni duydun mu? Ona dokunduğun anda ölüden bir farkın kalmayacak." Fabio dişlerini sıkarken bedeninde adeta öfke uğulduyordu. Gözünü kan bürümüştü. Adama doğru yürümeye başlayınca Stefano bu kez silahı Sara'nın kafasına doğrulttu.

Fabio olduğu yerde dondu.

"Bir adım daha atarsan onu öldürürüm."

"Seni korkak piç."

"Onun için ölmekten korkmuyorsun ama onun ölümünü izleyemezsin değil mi?" Stefano keyifli bir kahkaha daha attı. "Dostum. Kadınlar zayıflıktır. Bunu öğrenmek zorundasın."

"Lütfen geri çekil Fabio."

Sara ilk defa konuşmuştu ama ona bakamıyordu. Adamın önünde ve dizlerinin üzerindeydi. Fabio genç kızın sessiz hıçkırıkları yüzünden omuzlarının sarsıldığını görebiliyordu.

"No llores, Sara (İspn. Ağlamak yok.) Benim için."

"Ağlamayacağım." diye fısıldadı genç kız.

"Dokunaklı konuşmanız bittiyse, işe koyulma vakti sevgilim."

Genç kız titreyen ellerle pantolonun düğmesini çözdü. Sonra da yavaşça fermuarını indirdi. Adamın nefesinin hızlandığını duyunca midesi yeniden bulanmaya başladı. Tanrım, şu anda ölmek istiyordu. Fabio'nun gözleri önünde tecavüze uğramaktansa ölmek en iyisi olurdu.

Stefano boşta kalan eliyle ona yardım etti.

"Aferin. Şimdi külotunu indir ve arkanı dön güzelim. O güzel kıçını havada görmek istiyorum."

Sara dediğini yaptı. Arkasını döndü ve Fabio'nun ölüm saçan bakışlarının altında öne doğru eğildi. Gözyaşları yanaklarından sel gibi akmaya devam ederken parmaklarını çamaşırına takarak iki yanından aşağı sıyırdı. Gözlerini sımsıkı kapatarak başını eğdi çünkü bunu sevdiği adamın gözlerinin içine bakarak yapamazdı.

Tanrım onu seviyordu ve bunu ona söyleyemediği için dünyanın en büyük aptalıydı.

"Muhteşem bir kıçın var bebeğim. Şimdi o sıkı kıçı sertçe becereceğim ve sevgilin de bunu izleyecek. Ardından onu öldüreceğim ve sen de bu kez onun ölümünü izleyeceksin. İkiniz de bir Greco'ya ihanet etmenin bedelini ödeyeceksiniz. Gösteri bitmeden önce ölmek istemiyorsanız hareket etmezsiniz. "

Sara hıçkırdı. Gözlerinden sıcak gözyaşları boşalıyordu. Eliyle ağzını sımsıkı kapattı. Aksi halde çığlık atacaktı. Bekâretine bu şekilde veda etmek aklının ucundan bile geçmezdi. Ama şu an yaşayacağı acıyı ya da aşağılanmayı düşünmüyordu. Tek düşünebildiğiydi Fabio'ydu. Onun yaşaması için her şeyi yapardı.

Stefano'nun kulağında zevkle homurdanmasını duydu. “İşte bu. Sıcacıksın tatlım.” Adam aletini arkadan yavaşça girişine sürterken Sara öğürmemek için kendini zor tuttu. İçinden canının yanmaması için Tanrı'ya dua ediyordu.

Lütfen canımı yakma! Lütfen! Lütfen!

Sonra bir anda patlayan silah sesiyle olduğu yere kapaklandı. Ardı ardına o kadar çok silah sesi duydu ki elleriyle kulaklarını kapatmak zorunda kaldı. Tüm bedeni yaşadığı şok ve korku yüzünden zangır zangır titriyordu.

"Lütfen ölme... lütfen ölme..."

"Sara!"

"Özür dilerim Fabio, özür dilerim." Sara hıçkırıklarının arasında inliyordu.

"Sara kendine gel."

Onu sarsan adamın kollarından kurtulmak için çığlık attı. "Dokunma bana!" Çırpındı. "Sakın dokunma!"

"Aç gözlerini bebeğim. Benim Fabio."

Sara ıslak gözlerini kırpıştırarak açtı. Karşısında duran adamın Fabio olduğunu anlayınca dudakları aralandı. Fabio yüzünü avuçlarının arasına almış onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Fabio."

"Buradayım. Geçti."

Sara, genç adamın omzunun arkasından baktığında Stefano'nun bedeninin yerdeki bir kan gölünün ortasında yattığını fark etti. Cesedi tanınmaz haldeydi.

"Aman Tanrım." Sara'nın gözyaşları daha şiddetli akmaya başlamıştı.

"Şşşt. O tarafa bakma. Beni duydun mu?" Fabio onu tutup kendine çevirdi. "Yalnızca gözlerime bak." Sara bakışlarını güçlükle cesetten koparıp ona baktı. Fabio'nun kara gözlerinde yalnızca sevgi ve şefkat vardı. İçinin ısındığı hisseder hissetmez rahatlamanın yerini korku aldı.

"Onu öldürdün."

"Söylemiştim." dedi Fabio derin bir nefes alarak. "Sana dokunduğu anda ölmüştü."

Sara başka bir şey söyleyemedi. Tüm bedeni yaşadı şok yüzünde uyuşmuş gibiydi. Fabio dizlerinin üzerine çöküp onu kollarının arasına çektiğinde itiraz etmedi. Anında kollarını adamın boynuna doladı. Ona öyle sıkı sarılmıştı ki adamı bir an boğacağından korktu. Sonunda Fabio da silahını bırakıp ellerini genç kızın titreyen bedenine sardı.

"Rahatla, mi amor (aşkım). Bitti artık."

Sara gözlerini araladı ve Stefano'nun ölü bedenine son bir kez baktı. Hiçbir şeyin bittiği filan yoktu. Asıl şimdi başları fena halde beladaydı.

Loading...
0%