@sagetaylors
|
"Bana bu adamların senden ne istediğini söyleyecek misin?" Franco onu ya duymamıştı, ya da sorusuna cevap vermemek için duymamış gibi yapıyordu. Çünkü Daniella ona doğru yürürken geminin pruvasındaki makaraları çalıştırarak demir almaya hazırlanıyordu. Bazı halatları gerdi, bazılarını düğümledi ve çekti. Daniella onu izlemenin bile bir keyif olduğunu hatırlattı kendine. Mürekkepli teni birkaç günde güneşte iyice koyulaşmıştı, bu yüzden üzerindeki beyaz gömlek ona daha çok yakışıyordu. Siyah saçları uzamıştı ve tuzlu su yüzünden darmadağınıktı. Ama bu haliyle bile nefes kesecek kadar yakışıklıydı. Franco, "Adamları tanımıyorum." diye başladığında Daniella yanındaki korkuluğa yaslanmış hâlâ ondan bir yanıt bekliyordu. "Onlarla ilk kez alışveriş yapıyorum. Aracı olan kişi babamın bir tanıdığıydı. Adamların istediği silahları temin edip onlara yollayacak ve onlar da bana paramı ödediğinde iş bitmiş olacaktı." "Fakat işler istediğin gibi gitmedi." "Adi herifler ödemeyi uyuşturucu ile yapmaya kalkışınca anlaşma bozuldu." Daniella adamın kaş çatışından bu işten nefret ettiğini anlıyordu. Safir mavisi gözlerinin etrafını koyu bir karanlık kaplamıştı. "Alimeizde uyuşturucu ve kadınlar kırmızı çizgimizdir. Kimse rızamız dışında bizi bu pisliğe bulaştıramaz." "Yani malı onlara geri gönderdin." "Evet. Ama onlar tam aksini iddia etti ve benden anlaşmayı tamamlamamı, aksi takdirde sonuçlarına katlanmak zorunda olacağımı söyledi." "Bu yüzden de seni öldürmeye kalkıştılar." "Bu tür anlaşmalar kanla imzalanır. Taraflardan biri anlaşmayı bozarsa bedelini canıyla öder." "Anlıyorum.” Daniella ona dikkatle bakmaya devam etti. “Ne yapacaksın peki?" "O namussuz heriflere benimle uğraşmanın ne demek olduğunu öğreteceğim. Kim ne düşünürse düşünsün, bu işte ben haklıyım." Daniella bir süre sessiz kaldı. Hemen ardından aklına gelen soruyu sordu. "Ya doğruysa? Ya, iddia ettikleri gibi mallar gerçekten ellerine ulaşmadıysa? Adamların doğru söyleyebilecekleri hiç aklına geldi mi?" Franco bir anlığına bunu düşünüyormuş gibi yaptı. Ardından sertçe başını iki yana salladı. "Bu imkânsız. Babamın danışmanı Russo, bu işle bizzat ilgilendi. O adama babamdan bile daha çok güvenirim." "Neden ani karar vermeden önce onlarla konuşmayı denemiyorsun?" "Silahlar konuşmaya başladığında insanlar susar Daniella. Bir De Luca'ya kendi bölgesinde ateş açmanın ölüme davetiye çıkartmaktan farkı yoktur. Yaptıklarının bedelini ödemeliler." "Onları öldürecek misin?" Bu cevabını bildiği bir soruydu. Yine de Franco'nun sessiz kabullenişi Daniella'nın içini dehşetle doldurdu. Adamın yumuşak dokunuşlarına veya kulağına fısıldadığı aşk sözcüklerine kanıp her seferinde onun bir katil olduğunu nasıl da unutuyordu. "Ne kadar ciddi olduğumu anlamalarının tek yolu bu. İhanetin affı olmaz." "Diğerleri de sana ihanet mi etmişti?" Soru ağzından, Daniella daha onu geri alamadan bir anda çıkmıştı. Franco aniden yaptığı işi bırakarak ona kısılmış gözlerle baktı. "Hangi adamlar?" Daniella cevap vermek istemediği için bakışlarını hızla kaçırdı. Çoktan sorduğuna pişman olmuştu. Fakat Franco ona doğru kararlı adımlarla yürüyerek gözlerinin içine bakması için zorladığında kaçacak yeri kalmadığını anladı. "Sana bir soru sordum Daniella. Hangi adamlardan bahsediyorsun?" "Sara'nın bana verdiği bellekteki resimlere baktığımı sana daha önce söylemiştim. Geçenlerde tesadüfen o adamların vahşi birer cinayete kurban gittiklerini öğrendim." "Ve onları benim öldürdüğümü düşündün." "Aksi halde neden Sara o resimleri her türlü tehlikeyi göze alarak sana ulaştırmak için bu kadar uğraşsın?" "Haklısın. Ama o resimlerde adamların vahşi bir cinayete kurban gittiklerini gösteren en ufak bir detay olduğunu hatırlamıyorum." Franco'nun bir kaşı şüpheyle havaya kalktı. "Aradaki bağlantıyı nasıl kurduğunu bana söylemek ister misin?" Daniella başını yere eğince Franco bir küfür savurdu. "Lanet Costa değil mi? Sana bunu o piç kurusu söyledi." Franco'nun öfkesi Daniella'yı sindirmeyi başaramadı. "Costa bana asla böyle bir şey söylemedi." "Şimdi de bana o düzenbazı mı savunuyorsun?" "Elbette hayır." "Costa sana başka ne anlattı?" "Bana adamları seninle ilişkilendirecek hiçbir şey söylemedi. Yemin ederim." "Ama eminim böyle düşünmeni sağlamak için elinden geleni yapmıştır." Franco ile aralarına bir anda görünmez bir uçurum girmişti sanki. Konuşurken yüzüne bakmaması genç kadını çileden çıkarıyordu. Sanki adam kafasının içindeki bir kutuya girmiş, Daniella'yı dışarıda bırakmak için elinden geleni yapıyordu. "Adamların resimleri Costa'nın arabasındaydı ve bana hediye etmek istediği şu... takip cihazlı kolyeyi, yani onu verebilmek için torpido gözünü açtığı sırada tesadüfen yere saçıldılar." Franco kadınlar ve onların saflıklarıyla ilgili bir şeyler mırıldanınca Daniella öfkeyle omzuna bir tokat attı. "Şunu keser misin?" Franco bu tepki karşısında şaşırmıştı ama bir şey söylemedi. "Costa'nın bana yine bir oyun oynayıp oynamadığını bilmiyorum. Tek bildiğim o adamların bir cinayete kurban gittikleri ve bellekteki resimlerin polisin eline geçmesi halinde seni suçlamalarının an meselesi olduğu. Aradaki bağlantıyı nasıl kurduğuma gelince, bunu bir çocuk bile yapabilir çünkü..." Daniella susunca Franco, "Devam et cara mia." diye tehditkâr bir tavırla ona doğru bir adım attı. "Susma. Aklından geçenleri söyle hadi." "Hiç." "Yapma sevgilim. Sen sözünü sakınmayan bir kadınsın. Şimdi susmanın sırası değil." Franco'nun gülümsemesi soğukkanlı bir yırtıcınınkinden farksızdı. Daniella ilk defa içinin adamın gülüşü karşısında buz kestiğini hissetti. "İçini o günden beri yiyip bitiren sorunun cevabını merak etmiyor musun?" derken etrafında bir tur attı. Sonra da tam arkasında durarak kulağına sanki birileri onları duyabilecekmiş gibi sessizce fısıldadı. "O adamları nasıl öldürdüğümü, hatta öldürmekle kalmayıp, kaçmayacaklarından emin olmak için dizlerini parçalamak, yalvarmalarını engellemek için dillerini koparmak ve gördükleri son yüzün benimki olduğunu anlayıncaya dek gözlerini açık tutacak kadar ileri gidip gitmediğimi sormayacak mısın?" Başını yana eğerek ona baktığında Daniella o anda ondan kilometrelerce uzakta olmayı diledi. İşittikleri tüm bedeninin kaskatı kesilmesine neden olmuştu. Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atarken boğazı konuşmasına izin vermeyecek kadar acı doldu. Zorlukla nefes alarak, "Yaptın mı?" diye soludu. Franco yeniden karşısına dikildiğinde aradan saatler geçmiş gibi geldi. Kendini bir canavarla burun buruna gibi hissetti. Gözlerinin içine baktığında adamın bakışlarındaki hissizlik onu ürkütüyordu. Çenesi gergindi ve bir heykel gibi karşısında dikilirken Daniella sorusunun cevabını duymak istediğinden artık o kadar emin değildi. Franco, "Evet." dediğinde dünyası başına yıkıldı. Hislerini belli etmemek için gözlerini yumdu. "Onları tam da anlattığım gibi öldürdüm." Gözyaşlarının gözlerine battığını hissediyordu. Yalan söylüyordu. Yalan olmalıydı. Daniella güçlükle yutkunurken başını inkâr edercesine iki yana salladı. İçten içe doğru olduğunu hissetmiş ama aksi olması için dua etmişti. "Artık gerçeği biliyorsun." Franco bunu söyledikten sonra gidip motoru çalıştırdı. Tekne aniden hız alarak ileri atıldığında Daniella düşmemek için korkuluklara tutundu. "Nasıl?" diye sormak istiyordu. Nasıl olup da tüm bunları midesi bulanmadan soğukkanlılıkla anlatabiliyordu. Tanrı şahitti ki, Daniella şu an midesindekileri tutabilmek için büyük bir savaş veriyordu. "Sen sormadan neden yaptığımı da söyleyeyim mi?" diye devam etti Franco. "Çünkü bunu hak etmişlerdi." "İnanmıyorum. Bu kadar vahşice bir katliamı yapabilecek biri olamazsın." "Sana söylemiştim sevgilim. Konu değer verdiğim insanlar olduğunda yapabileceklerimin sınırını ben bile bilmiyorum." Değer verdiği mi? Daniella o insanın kim olduğunu deli gibi merak ediyordu. Neyse ki sormasına gerek kalmadan Franco anlatmaya devam etti. "O şerefsizler benim için önemli birine, üstelik bir kadına hiç acımadan zarar verdiler." Dümene iki eliyle sarılırken kelimeler adamın ağzından tükürürcesine çıkıyordu. "Bilmiyordum. Ben, gerçekten çok üzgünüm Franco. Sakıncası yoksa kim olduğunu sorabilir miyim?" Daniella sesinin titrememesi için gayret ediyordu ama boğazındaki bir şey onu paramparça olmakla tehdit ediyordu. Gözyaşları görüşünü bulanıklaştırırken Franco ona döndü. Bakışlarındaki mesafe Daniella'nın ensesindeki tüyleri diken diken etmişti. "Sakıncası olan o kadar sorudan sonra sence izin almak için biraz geç kalmadın mı?" Adamın neşesiz gülüşü dudaklarından gözlerine ulaşmadı. Franco'nun sakinliğinin fırtına öncesi sessizlik olduğunu biliyordu. Onu daha fazla zorlamanın anlamı yoktu. Franco rotayı ayarlamak için ekrana bazı koordinatlar girerken konuyu değiştirerek gerginliği bozmaya çalıştı. "Nereye gidiyoruz?" "Bir önemi var mı?" "Elbette var. Çünkü eve dönmek istiyorum." Franco bir kolu sertçe ileri itti. Konuşurken ona bakmıyordu. "Ben istediğimde döneceksin." "Zorbalığı bırak Franco. İyileştiğime göre artık geri dönmememiz için bir neden kalmadı. Otelde yığınla iş beni bekliyor. Paola ve Dante meraktan deliye dönmüştür." Oysa asıl onu bırakma fikri Franco'yu deliye döndürüyordu. Kadının varlığı, nefret ettiği uyuşturucudan bile daha fazla bağımlılık yapıyordu. O aptal sorularla sinirlerini bozsa da bu kadından uzak kalkma fikrine kendini hazır hissetmiyordu. Henüz değil. Ona ihtiyacı vardı. Bu yüzden, "Tehlike geçtiğinde geri döneceksin." diyerek isteğini erteledi. Daniella iç geçirerek köşesine çekildi. Franco onun daha fazla ısrar edeceğini düşünmüştü. Çabuk pes ettiğine göre sandığından daha fazla dehşete kapılmış olmalıydı. İçini bir suçluluk duygusu kapladı. Costa denen pisliğin acısını ondan çıkararak haksızlık etmişti. Daniella'ya değil, asıl o pisliklere öfkeliydi. Gözünü ufuktan ayırmadan, "Adı Valentina'ydı." diye konuşmaya başladı. Daniella'nın onu dinlediğinden emin olunca da anlatmaya devam etti. "Simsiyah saçları ve gece kadar kara gözleri vardı. Teni karamel rengiydi. Güzel bir kadındı. İlk tanıştığımızda bana melez olduğunu söylemişti. Annesi Afrikalı bir fahişeymiş ve babası da bir İngiliz. İnanabiliyor musun?" Başını sallayarak, "Bana da uydurma geldi." dedi. "Ama yalan söyleyip söylemediğini araştırmaya gerek görmedim. Melezler hakkında pek fazla şey bilmiyorum. O sırada sıradan bir fahişeydi benim için. Düşmanlarım tarafından bir ajan olarak bana gönderildiğini anlayana dek hiçbir şeyden şüphelenmedim." Daniella'ya baktığında kadının kafasının karıştığını görebiliyordu. Bu yüzden açıklamak zorunda hissetti. "İlk defa vajinası olan bir hediye almıyordum." Genç kadın başını anlayışla salladı. "Sanırım bu, neden ilk karşılaşmamızda beni bir fahişe sandığını açıklıyor." "Evet." Franco'nun dudakları keyifle titrediyse de gülümsemeyi reddetti. "Gönderilenlerin içinde en iyi ve en sofistike olanı olduğunu düşündüğümü itiraf ediyorum." dediğinde Daniella gözlerini devirdi. Franco gülüşünü ona göstermedi. "Nonna zamanında müdahale etmeseydi seni elimden kimse alamazdı." Genç kadının gözleri bu defa da meydan okumayla kısıldı. "Hiç sanmıyorum kazanova." Franco ona baktı. Kadının çenesini inatla dikmesine rağmen kızardığını görebiliyordu. Lanet kızarıklık beyaz tenine o kadar hızlı yayılıyordu ki, bazı bölgelere ne kadar hızlı ulaşabildiğini keşfetmek isterken buluyordu kendini. "Valentina'ya ne oldu?" "Arkadaşlığımız bir süre daha devam etti. Genelde aynı kadınla ikinci kez beraber olmam ama onunla aramızda değişik bir bağ vardı." Daniella onu dinlerken göğsünde garip bir sıkışıklık hissetti. Sanki aniden ciğerlerindeki oksijen tükenmişti. Bu bilgi, neden onu bu kadar rahatsız etmişti bilmiyordu ama içinde gittikçe artan bir kıskançlık hissediyordu. Başıyla adamı devam etmeye zorladı. "İhanetini bir ihbar sayesinde öğrendim. Bildiğim halde bilmemiş gibi yapmaya devam ettim. Amacım önce onu kimlerin kiraladığını öğrenmekti. Onu daha sık yatağıma almaya başladım. Bana giderek daha çok bağlandığını görebiliyordum. İlgisi artmış, aramaları sıklaşmıştı. Sonunda bir gün onu sıkıştırdığımda dayanamayıp bana her şeyi itiraf etti. Kod adı kullanan biri tarafından tutulmuştu. Para hesabına her ay otomatik olarak yatıyordu. Bilgisayar korsanlarım birkaç saat içinde adamın kimliğini tespit ettiler. O ve kardeş gibi gördüğü dört arkadaşıyla birkaç kez bir araya gelmiştim. Tekin herifler değillerdi. Onlarla çalışırken hiçbirine asla güvenmemiştim. Gördüğün resimlerde gece kulübümde son kez bir araya gelmiştik. Benden para karşılığı şebeke içi istihbarat konusunda bilgi satın almak istiyorlardı. Onları reddettim. Karşılık olarak bir ajan yollayacaklarını akıl edemedim." "Sonra ne oldu?" "Valentina itirafından sonra ortadan kayboldu. Gitmeden evvel onu affedene dek geri gelmeyeceğini söylemişti. İddia ettiğine göre bana âşık olduktan sonra dışarıya bilgi vermeyi kesmiş. Bu doğru olsa ve onu affetsem bile bir daha ona asla güvenemezdim." "Bu yüzden gitmesine izin verdin." "Evet." Franco kederle önüne dönünce Daniella yerinde dikleşti. "Valentina'ya ne oldu Franco?" "Onu bulduğumda yüzü neredeyse tanınmaz haldeydi. Defalarca tecavüze uğramış sonra da etleri kasap elinden çıkmış gibi lime lime doğranmıştı." Daniella içine keskin bir nefes çekti. "Aman tanrım." "Damarları, çığlık atmasına engel olacak ama acıyı hissedebileceği kadar uyuşturucuyla doluydu." Franco dönüp onunla göz göze geldiğinde yüzündeki keder Daniella'nın içine ağır bir gülle gibi oturdu. "Valentina onu tutan adamlara ihanet edip saf değiştirdi ve bedelini canıyla ödedi." "Bu korkunç." "Bunun bir daha olmasına izin veremem." Daniella tam ona aralarındaki şeyin Valentina'ya kıyasla çok daha önemsiz olduğunu söyleyecekti ki, adamın kararlı bakışları onu vazgeçirdi. Üstelik bunu söylediği takdirde adama karşı hissettiği çekimi inkâr etmesi gerekecekti. Ya bir gün o da Valentina gibi ona âşık olursa ne olacaktı? Adamın hayatı tehlike ve ölümle doluydu. Daha şimdiden vücudu onun yüzünden kurşun delikleriyle dolmuştu. Franco özgür bir adam bile değildi. Hem öyle olsa bile onunla bir gelecek düşünmesi mümkün müydü? Belki de en iyisi çok geç olmadan ondan vazgeçmekti. "Yine fazla düşünüyorsun vita mia." Franco ona içinde kopan fırtınalardan haberdarmış gibi bir bakış atınca gözlerini hızla ondan kaçırdı. Adamın ne düşündüğünü anlamasını istemiyordu. Franco, ondan asla korkmaması gerektiğini söylemişti. Yine de kendine engel olamıyordu. En çok da kendini ona kaptırmaktan korkuyordu. Ve sonunda paramparça olmaktan. ............................
Stefano ölmüştü. Sara, bunu kendine ne kadar tekrar ederse etsin hala gerçek olduğuna inanamıyordu. Fakat adamın teknenin beyaz zemininde kanlar içinde yatan görüntüsü ona inkâr ettiği acı gerçeği açıkça söylüyordu. Genç adamın kolları ve bacakları iki yanında ters bir açıyla kıvrılmıştı ve bedeni delik deşikti. Ona diktiği boş bakışlar Sara'nın tüylerini diken diken ediyordu. Ne yapmıştı? Kendilerini nasıl olup da böyle boktan bir durumun içine sokmayı başarmıştı? Hepsi benim suçum diye geçirdi içinden. Eğer çıkarları için Stefano'yu kullanmaya kalkışmasaydı, sırf babasına ve Fabio'ya bir şeyleri ispatlamak için onunla bu yolculuğa çıkmasaydı bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Sara Stefano'nun ölü bedenine arkasını dönerek bacaklarına sarıldı ve oturduğu yerde iler geri sallanmaya başladı. Aptal Sara! Aptal! Aptal! Aptal! Babası, bu olay yüzünden eski düşmanıyla yeniden karşı karşıya gelecekti ama bu Sara'nın, endişeleneceği en son şey bile değildi. Normal bir zamanda onu düşürdüğü bu zor durum hoşuna bile gidebilirdi. Fakat şu anda onları yakın gelecekte bekleyen tehlikeden başka hiçbir şeyi düşünemiyordu. Stefano'nun babası mutlaka oğlunu arayacaktı ve cesedini bulduklarında ise çok geçmeden bu işten onun parmağı olduğu anlaşılacaktı. Çünkü bu lanet teknede yalnızca ikisinin olduğunu bilmeyen yoktu. Kendisini bu işten sıyırmanın imkânı yoktu ama Fabio'yu hâlâ kurtarmak için bir şansı olabilirdi. "Hepsi benim suçum. Hepsi benim suçum." Büyük bir cismin suya çarptığında çıkardığı foşş sesini duyduğunda girdiği transtan hızla kurtuldu. Arkasını döndü. Ona doğru ağır adımlarla yürüyen adam yorgun görünüyordu. Fabio kan ter içinde kalmış bir halde yanına geldi. "Sen iyi misin?" Genç adamın önünde çömelerek şefkatle sorduğu soruya Sara gözleri dolarak ve başını iki yana sallayarak karşılık verdi. Fabio derin bir iç çekti. Ceketi hala onun omuzlarında olduğu için kolları sıvanmış beyaz gömleği ve siyah pantolonuyla kalmıştı. Kıyafetleri kan içindeydi. Stefano'nun kanı. Sara bu görüntüden bakışlarını hızla kaçırdı. Utançtan yüzüne bakamadığı için bakışlarını adamın parlak, rugan ayakkabılarına dikmişti. Az kalsın onun gözünün önünde tecavüze uğramak üzereydi. Bunun için kendinden iğreniyordu. "Cesetten kurtulduğumuza göre artık ne yapacağımızı konuşabiliriz." "Gidip teslim olmaktan başka ne yapabiliriz ki?" "Eğer teslim olursak yaşamak için hiçbir şansımız kalmaz." "Bunu neden yaptın?" "Bize zaman kazandırmak için. Cesedi ne kadar geç bulurlarsa kaçmak için o kadar fazla zamanımız olur." "Ondan bahsetmiyorum." Sara kirpiklerinin altından ona çekingen bir bakış attı. "O bir Greco. Babası çok önemli ve tehlikeli biri. Onu neden öldürdün?" Fabio'nun çenesi kasıldı. Cevap vermeden önce öfkesini kontrol altına almaya çalıştığı belli oluyordu. "Çünkü sana dokundu. O pis ellerini sana sürmeye kalkıştı." Sara yeniden önüne baktı. "Sana o kadar şey söyledikten sonra benim için geri döndün. Bir başkası olsaydı asla geri dönmezdi." "Beni başkalarıyla karıştırmaktan ne zaman vazgeçeceksin?" "Ceset er ya da geç bulunacak. O zaman ne yapacaksın?" "O zamana kadar çoktan buralardan gitmiş oluruz. Yardım isteyebileceğim birilerini ayarlar ayarlamaz seni buradan götüreceğim." Sara hızla başını kaldırıp adamla yeniden göz göze geldi. Fabio kararlı görünüyordu. "Aklını mı kaçırdın sen? Böyle bir şey yapamayız. Kaçarsak peşimize düşerler. Dünyanın öbür ucuna da gitsek bizi bulurlar." "Korktuğunu biliyorum Sara." Fabio kanlı elleriyle saçlarına usulca dokundu. Sara garip bir biçimde bunu iğrenç bulmamıştı. Aksine, adamın dokunuşuyla vücudundaki istemsiz titremeler aniden kesilivermişti. "Ama korkmana gerek yok. Yanında ben varım." "Anlamıyorsun." Sara güçlükle fısıldadı. "Greco'lar bunu asla yanımıza bırakmazlar. Babam da öyle. Artık bu bir kan davası." "Cesedi denize attım. Tekneyi de iyice temizledikten sonra terk edilmiş bir halde bırakacağız. Sonra da geldiğim motorla yakın bir limanda başka bir tekneye binip ülkeden ayrılırız. Önce İspanya'ya gideriz. Oradan da Portekiz'e, ya da istersen Fransa. Sen seç. Nereye gitmek istersen." "Nereye gidersek gidelim bunu benim yaptığım anlaşıldığı anda ölmüş olacağım." "Saçmalıyorsun?" Fabio'nun kaşları hızla çatıldı. "Stefano'yu ben öldürdüm ve öyle bir durumda tüm sorumluluğu üstlenmeye hazırım." Sara nemli gözlerle başını iki yana salladı. "Onlara benim yaptığımı söyleyeceğiz." Fabio hızla ayağa fırlarken İspanyolca küfürler savurdu. "Bence ya aklını kaçırdın ya da henüz şoktan çıkamadın. Belki de başına güneş filan geçmiştir." "Aklım gayet başımda. Seni bu işe daha fazla bulaştırmak istemiyorum." "Artık çok geç." "Ben ciddiyim Fabio." Sara başını kaldırıp hüzünlü gözlerle ona bakmadan evvel burnunu çekti. "Çok düşündüm. Kaçmak benim için çözüm değil ama sen yapabilirsin." Hevesle adamın ellerine uzandı. "Seni bulamayacakları uzak bir yere gidebilirsin. Babama bana saygısızlık ettiğini ve seni daha evden ayrılmadan önce kovduğumu söylerim. Biraz ısrar edersem bana inanır." Fabio hızla dokunuşundan kurtuldu. "Sensiz hiçbir yere gitmiyorum, beni duydun mu? Sen kendini ateşe atarken bir korkak gibi kaçıp saklanmayacağım." Sara sırf onu daha çok kızdırabilmek için, "Daha önce yaptığın gibi görmezden gelebilirsin." dediğinde genç adam dişlerini sıktı. "Bu defa olmaz." "Hâlâ anlamıyor musun? Bunu senin yaptığını öğrenirseler öldürürler ve ben bununla asla yaşayamam." Sara konuşurken gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Fabio onu omuzlarından tutarak kendine çekti. Sanki onu sarsmamak için kendini zor tutuyormuş gibiydi. "Benden ne istediğinin farkında değilsin. Sensiz yaşayabilir miyim zannediyorsun? Asıl anlamayan sensin. Aptal inadın yüzünden hiçbir zaman da anlamadın." Gözlerinin içine öyle bir bakıyordu ki, Sara ruhunun derinliklerine kadar soyulduğunu hissediyordu. Sanki bedeni değil de ruhu çıplaktı. Tüm bedeni ürpermeden önce dudakları aralandı. "Fabio." "Sensiz hiçbir yere gitmiyorum Sara. Şunu o güzel kafana iyice sok. Bu işte sonuna kadar beraberiz." Adam onu bıraktığı anda yaşadığı boşluk hissinden kurtulabilmek için kollarını bedenine doladı. Onunla tartışmanın anlamsız olduğunu anlamıştı. Fabio bir keçi kadar inatçıydı. Daima aklına koyduğunu yapan bir adam olmuştu. Eğer gitmek istemiyorsa onu kimsenin ikna edemeyeceğini biliyordu. Ama bir yolunu bulmak zorundaydı. Başka türlü onu asla koruyamazdı. Babası Sara'yı Greco'lara vermek yerine cezasını kendi elleriyle vermek isteyebilirdi. Öte yandan Fabio'nun hiç şansı yoktu. Ne yapıp edip onu gitmeye ikna etmeliydi. Peki, ama onsuz nasıl yaşayacaktı? Yıllardır varlığına öylesine alışmıştı ki... Üstelik aptal kalbi tam da onu sevmeyi yeni öğrenmişti. Bulanık gören gözleri az ilerideki siyah cisme kaydığında gözyaşlarını yüzünden yeni temizlemişti. Stefano'nun silahı. Fabio ona defalarca ateş ederken elinden düşürmüş olmalıydı. "Franco'yu aradım ama telefonu kapalı. Bize dönüş yapması için adamlarından birine haber bıraktım." Fabio telefonuna bakıp kendi kendine konuşurken Sara kendine bir kez daha düşünme fırsatı vermeden ileri atıldı. Silahı kaptığı gibi havaya birkaç el ateş etmek için tetiğe ardı ardına bastı. Sesten ürken genç adam hızla arkasını döndü. Gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. "Sara? Ne yapıyorsun?" Genç kız ayaktaydı ve kararlı bakışları da silahıyla birlikte ona doğrultulmuştu. Fabio onun güçlü görünmeye çalışırken bile ellerinin titrediğini görebiliyordu. "Buradan gitmen gerekiyor Fabio. Hemen!" Fabio ellerini teslim olurcasına iki yanına kaldırmıştı ama ona doğru yürüyen kararlı adımlarını durdurmadı. "Bırak o silahı elinden Sara." "Yaklaşma." "Beni vuracak mısın?" Fabio gömleğinin düğmelerinden birini açtı. "O halde tam buraya nişan almalısın. Aptal kalbime." "Yaklaşma dedim, lütfen. Sana zarar vermek istemiyorum." "Ne duruyorsun? Vur hadi." Genç adam gömleğinin diğer düğmelerini de açınca Sara'nın gözleri büyüdü. Lanet okudu ve silahını son kez ateşledi.
................
Bir katil tarafından alıkoyulduğunda biri ona bu kadar sakin kalabileceğini söyleseydi herhalde suratına karşı gülerdi. Aslında şu anda adam katilden çok modern bir korsana benziyordu. Eksik olan tek şeyin yalnızca bir şapka, bir kanca ve göz bandı olduğunu düşündü Daniella. Sıkı kalçalarını saran siyah pantolonu ve önü açık gömleğiyle iyi bir kombin oluştururdu doğrusu. Aklında bir anda Franco'nun Jack Sparrow saç stiliyle olan görüntüsü belirince kendi kendine gülümsedi. "Neye gülüyorsun sen?" Gözlerini yukarı kaldırıp Franco'nun bakışlarıyla buluştu. Adamın onu fark edeceğini düşünmemişti. "Sadece fantezi kuruyordum." dediğinde Franco'nun bakışları adeta alev aldı. "Dümenin başındayken bana böyle şeyler söylememelisin sevgilim. Yoksa gemiyi hiç düşünmeden bir buz dağına sürebilirim." Daniella başını sallayarak güldü. Franco'nun da gülümsemesini sağlayan bir gülüştü. "O halde en iyisi düşüncelerimi kendime saklamalıyım." "Ben öyle bir şey demedim." Sırıtan Franco aniden ciddileşerek, "Buraya gel." dediğinde Daniella'nın bedeni neden bu emre itaat etmek zorunda hissetmişti emin değildi. Göz temasını kesmeden yavaşça yerinden kalkarak adama doğru yürüdü. Franco her adımında görüntüsünü adeta içine çekiyordu. Onu dümenle arasına sıkıştırarak arkasına geçti. "Ellerini şuraya koy." "Onu benim kullanmamı mı istiyorsun?" "Neden olmasın?" "Erkekler genellikle pahalı oyuncaklarıyla kadınların oynamasına izin vermezler." "Bazı şeylerle oynamana izin verebilirim." Franco'nun müstehcen sesi sinir uçlarını harekete geçirmişti. Heyecandan dili damağına yapışınca yutkunmakta zorlandı. "Daha önce hiç denemedim. Yapabilir miyim bilmiyorum." "Dene hadi." Daniella hevesle dümeni kavradı. Franco ona ne yapması gerektiğini anlatırken gülümsüyordu. Hızlanırken gözünü ufka diktiğinde ise olabildiğince ciddiydi. "Sanırım oluyor." "Harikasın, mio tesoro (hazinem)" Daniella bu kelimenin anlamını bildiğinden kahkahalarla güldü. Az önce kurduğu fanteziye birebir uyan bir sözcüktü. "Hayatının büyük bir bölümünü yabancı bir ülkede geçirmene rağmen dilini unutmamış olman mükemmel." "Yine de birçok kelimeyi hatırlamakta güçlük çekiyorum." "Merak etme. Sana her şeyi yeniden öğreteceğim." Bu kelimeler, neden kulağına sürekli seksi çağrıştırıyordu? Belki de adamın arkasındaki sert vücudu ona böyle hissettirdiği içindi. Daniella teninin karıncalandığını, midesinde bir şeylerin harekete geçtiğini fark ediyordu. Göğüs uçları mermi çekirdekleri gibi sertleşmiş, mayosunu zorluyordu "Hadi bana bilmediğim bir kaç kelime söyle." Franco gözünü dikmiş onu izlerken birden ne söyleyeceğini bilemedi. Hayatında ondan daha güzel bir şey gördüğünü hatırlamıyordu. Kadının incecik boynu, yumuşacık saçları ve harika bir teni vardı. Üstelik dünya üzerindeki her şeyden daha güzel kokuyordu. "Dolorosamente bella." diye fısıldadı kokusunu içine çekmek için burnunu saçlarına gömerken. Sonra da boynundaki bir noktayı öptü. Daniella ürpererek kollarında döndü. Franco'nun gözleri adeta mavi alevlere dönüşmüştü. "Bu, ne anlama geliyor?" "Acı verecek kadar güzel." Daniella'nın dudakları memnuniyetle yukarı kıvrıldığında Franco onu iyice kendine çekti. Tam kadının muhteşem dudaklarını ele geçirmek üzereydi ki, arka arkaya gelen silah sesiyle onu bırakmak zorunda kaldı. "O da neydi?" "Kahretsin!" Franco telaşla Daniella'yla birlikte yere çöktü. Bunu yaparken kadının omzunun henüz iyileşmediğini düşünememişti. Daniella yüzünü acıyla buruştururken Franco alt dolaplardan birinden bir silah çıkarmakla meşguldü. "Bizi bulmuş olabilirler mi?" Daniella'nın sorusu havada asılı kaldı. Franco, mermileri yuvalarına bu işi daha önce defalarca yapmışçasına hızla yerleştirirken Daniella o silahın başından beri orada olduğunu bilseydi yine de adamla bu kadar yakınlaşabilir miydi diye merak ederken buldu kendini. "Silah sesi şu kayalıkların arkasından geldi." "Burada kal ve ben söyleyene kadar sakın hareket etme." Daniella başını hızla salladıktan sonra Franco yavaşlattığı tekneyi ağır ağır kayalıkların arka tarafına yönlendirdi. Lüks bir yat görüş alanına girdiğinde okkalı bir küfür daha savurdu. "Onları tanıyor musun?" "Alev saçan ejderha resmi. Greco'lara ait demek." "Alev saçan ejderha mı? Grecolar da kim?" "Büyük aile soylarında kullanılan simgelerden haberin yok mu?" "Sizin de var mı?" Franco omzunun üzerinden bakıp gömleğini sıyırdığında Daniella'nın gözleri kocaman oldu. Adamın koyu teninde bir sanat eseri gibi görünen dövmelerinden kürek kemiklerinin arasına denk gelen yerdeki şekle baktı. "Aslan mı?" "Ne olmasını bekliyordun? Tek boynuzlu bir unicorn mu?" Daniella içinde bulundukları gerilime rağmen kıkırdadı. "Dövmelerini renklendirebilirsek neden olmasın. Ben daha yaratıcı bir şey bekliyordum." Franco ona şakasından hoşlandığını ama şimdi zamanı olmadığını belirten bir bakış attı. Hemen ardından motoru durdurup, teknenin suyun üzerinde kendiliğinden süzülmesine izin verdi. Bu sırada yelken direklerinden birinin arkasına geçmişti. Başıyla Daniella'ya yerinde kalmasını işaret ettikten sonra silah tutan elini diğer bileğine çaprazlayarak pruvaya doğru ilerledi. Daniella çömeldiği yerden görebildiği kadarıyla yaklaştıkları tekne boştu. Görünürde kimse yoktu. Belki de yanlış duymuşlardı. Belki de silah sesi tekneden değil, arka taraftaki dik kayalıklardan gelmişti. Tepelerde irili ufaklı birkaç mağara girişi görünüyordu. Daha fazlasını görebilmek için kafasını uzattı. Franco bir köşede siper almış bekliyordu. Parmağı tetiğin üzerinde ve her an ateş etmeye hazırdı. Daniella buna gerek kalmamasını umuyordu. Nefesini tutmuş teknede bir hareketlilik gözlemlerken birdenbire onu gördü. Platin sarısı saçları ve beyaz teni kızı resmen ele veriyordu. Üzerinde bir erkek ceketi ve elinde bir silah vardı. Onu tıpkı ağabeyi gibi birine doğrultmuş olduğunu gördü. Adamın arkası onlara dönük olduğu için yüzü görünmüyordu. "Sara." dedi Daniella fısıltıyla. "Franco, bu Sara!" Anlaşılan Franco da onu fark etmişti. Teknenin iyice yanaşmasını bekledi. Birkaç metre mesafe kaldığında ise hiçbir uyarı vermeden diğer tekneye atladı. "Sakın kıpırdama! Elinde silah varsa at hemen. Sara? Neler oluyor burada?" Sara ve adam aynı anda döndüklerinde Daniella onun kim olduğunu görünce saklandığı yerden çıktı. "Fabio? Ne sikim dönüyor burada hemen söyleyin çabuk?" "Franco?" "İndir silahını Sara." Genç kızın dudakları, her an silahını bir kenara fırlatıp ağabeyine koşmak istercesine büzülmüştü, ancak Sara kararlı görünüyordu. "Olmaz. Önce o buradan gitmeli." Franco'nun düşmanca bakışları kız kardeşinden Fabio'ya kaydı. Silah tutan eli Sara'nınki gibi titremiyordu. "Eğer ona bir şey yaptıysan seni kendi ellerimle gebertirim." "Yanılıyorsun. Sara'ya hiçbir şey yapmadım." "Bu doğru Franco. O bana hiçbir şey yapmadı." "O halde neden ona silah doğrultuyorsun?" "Çünkü buradan gitmesini istiyorum." Franco etrafına bir göz attı. "Az önce ateş eden sen miydin?" Sara hızla başını salladı. "Evet ama sadece ciddi olduğumu anlaması içindi. Bana istemediğim hiçbir şey yapmadı." "Sana bir şey yaptı mı yapmadı mı?" Franco'nun silah tutan eli gergindi. "Hayır. Yani evet ama düşündüğün şekilde değil." Franco aklını koruması için tanrıya yalvarıyordu. "Açık konuş Sara. Yoksa olacaklardan sorumlu değilim." "Kesin şunu! İkiniz de." Daniella araya girmişti. "Silahlarınızı indirin de öyle konuşalım." "Konuşacak bir şey yok. Onun buradan gitmesini istiyorum." "Hiçbir yere gitmiyorum. İstiyorsan beni vurabilirsin." "Bunu kardeşimin yerine memnuniyetle yaparım." "Hayır Franco." Sara hızla Fabio'nun önüne atıldı. "Sakın ona ateş etme." Franco kafa karışıklığıyla ikiliye bakarken Daniella adamın koluna dokundu. "İndir silahını kovboy. Bugün kimseyi öldürmeyeceksin." Franco dediğini yaptı. Silahını pantolonunun arka beline sıkıştırdıktan sonra onlara döndü. Fabio da aynısını Sara'nın elindeki silaha yapmıştı ve kız şaşırtıcı bir şekilde itiraz etmemişti. "Biri bana burada neler döndüğünü anlatsın hemen! İkinizin, Greco'lara ait bir teknede ne halt ettiğini anlatmanız için tamı tamına otuz saniyeniz var." "Asıl siz burada ne arıyorsunuz? Hem san nasıl-" "Burada soruları ben sorarım küçük hanım." Genç kız sessiz kalınca Fabio olayı en başından anlatmaya başladı. Sara ve nişanlısının gezmek için tekneyle açıldıklarını ama onu yanlarında istemeyen adamdan şüphelendiği için arkalarından gizlice takip ettiğini söyledi. Sonunda adamın kadın düşmanı bir sapık olduğunu ve Sara'ya tecavüz etmek üzereyken nasıl müdahale ettiğini anlatarak bitirdi cümlesini. "Sen, Stefano Greco'yu mu öldürdün?" Fabio bir kez başını sallayarak onayladı. "Üstelik adamın kendi teknesinde?" Fabio yeniden onayladığında Franco sağa sola bakındı. "Cesedi ne yaptınız peki?" "Denize attık." Sara'nın sözlerine karşılık iki adam sözsüz bir dil kullanırmışçasına bakıştılar. "Nasıl bir belaya bulaştığının farkındasın değil mi?" Fabio çenesini havaya dikti. "Bana ne olursa olsun ona göz kulak olmamı söylemiştin. Ben yalnızca görevimi yaptım." Daniella'nın içinde genç adamın bunu yalnızca görev bilinciyle yapmadığına dair garip bir his vardı. Bu ikisinin onlardan bir şey sakladığı kesindi. Franco da aynı şeyi düşünmüş olacak ki, Sara'yı bir kenara çekerek konuştu. "Nedense bana bu hikâyede eksik bir şeyler varmış gibi geliyor." "E-eksik bir şey mi? Ne olabilir ki?" Genç kız heyecanla Fabio'ya baktı. "Yemin ederim, her şey tam da Bay Fabio'nun anlattığı gibiydi." Daniella'nın kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Bay Fabio mu demişti o? "Madem öyle, neden onun gitmesini istiyorsun?" "Çünkü... çünkü benim yüzümden öldürülmesini istemiyorum. Stefano ile tekneyle açılmayı ben istedim. Bizimle gelmek istediğinde ise ona izin vermedim." "Stefano gerçekten sana saldırdı mı?" Daniella soruyu çok nazikçe sormuştu, ancak genç kızın gözleri yine de yaşlarla doldu. Sonra da Daniella daha onu omzuyla ilgili uyaramadan kollarını boynuna dolayıp ona sıkıca sarıldı. Genç kadın yüzünü acıyla buruştururken Franco müdahale etmek için harekete geçmişti ki, Daniella onu bir el hareketiyle durdurdu. Sara'nın rahatlaması için genç kızın hıçkırıkları kesilinceye dek ona sarılmaya ve sırtını okşamaya devam etti. Gözyaşları dindiğinde ise ona bir şişe su getirdi. Suyu alan Sara minnetle gülümsedi. "Teşekkür ederim." "Daha iyi misin?" "Evet." "Yaşadığın korkunç bir şey ama merak etme, atlatacaksın." "Her şeyi nasıl bu kadar kötü bir hale getirebildim bilmiyorum." "Bu senin suçun değildi." Sara alayla güldü. "Annem olsaydı tam aksini söylerdi. Genelde benim şımarık ve narsist bir kız olduğumu ve ilgi odağı olmak için sürekli sorun çıkardığımı düşünür." "Anneler her zaman haklı olacak diye bir kural yok." "Bu kez haklı ama. Fena batırdım." "Hepimizin bazen batırdığı zamanlar olur. Önemli olan hata yapmak değil, o hatalardan ders çıkarıp tekrara düşmemektir. Büyükannem her zaman ilk yaptığın hatadır ama ikincisi senin tercihindir derdi. Eminim bir dahaki sefere tercihini Stefano gibi kötü bir adamdan yana kullanmayacaksın." "Bundan emin olabilirsin." Birbirlerine gülümserken Daniella sağlam kolunu Sara'nın omzuna doladı. O sırada erkekler bir köşeye çekilmiş kendi aralarında konuşuyorlardı. Daniella'nın gözü Franco'daydı. Fabio'ya direktifler verirken cephesini savunan bir komutan gibi Fabio'nun ona verdiği telefondan bazı adamlarla konuşuyordu. Bu tür savaşlara alışkın olduğu için stratejisi de bellidir diye düşündü. Peki, hayatını adalet arayışı içinde geçirmiş Daniella, onun gibi bir suçluyla aynı cephede olabilecek, onun için savaşabilecek miydi? Jonathan bir hataydı evet. Ya Franco? O da bir hata mıydı? Yoksa bir tercih miydi? Keşke buna neye göre ve nasıl karar vereceğini bilebilseydi. Sanki hissetmiş gibi adamın keskin bakışları ona çevrilince içi sıcaklıkla doldu. Yanında oturan Sara bu bakışmayı fark etmiş gibi sırıtıyordu. "Sahi, siz ikiniz denizin ortasında bir teknede baş başa ne yaptığınızı hâlâ anlatmadınız. Franco'nun hapishaneden nasıl çıktığını sormuyorum bile." Daniella gülümsedi. "Uzun hikâye." "Şu an kafamı dağıtmak için bundan daha iyi bir zaman düşünemiyorum." "Emin misin?" "Kesinlikle." Franco yanlarına gelince konuşmaları yarıda kesildi. "Sara, hemen hazırlanman gerek. Birkaç dakika içinde sizi almaya bir uçak gelecek. Buradan gidiyorsunuz."
|
0% |