Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24.BÖLÜM: Meydan Okuma

@sagetaylors

 

 

 

Bu kadın kesinlikle aklını kaçırmış.

Buraya hangi cesaretle gelerek onu tehdit etmeye kalkıyordu? Üstelik kocası henüz hastanede yatarken ve tüm gözler ailesinin üzerindeyken.

Fakat daha içeri girer girmez Lorenna'nın ne kadar çıldırdığını gözlerinden anlamak mümkündü. Kadın içeriye adeta bir fırtına gibi girmiş, artık bu evliliğe tahammülü kalmadığını ve onu bu cendereden kurtarmak zorunda olduğunu söylemişti. Bu o kadar beklenmedik bir anda olmuştu ki, Franco telefonu Daniella'nın yüzüne bir bahaneyle zar zor kapatabilmişti.

Gardiyanlar hangi cehennemdeydi? Neden ona önceden haber vermemişlerdi?

"Ne saçmalıyorsun sen?" diyerek sertçe çıkışmıştı Franco. "Bu da nereden çıktı şimdi?"

"Düşmanlarımız yatak odamıza kadar girip bizi öldürmeye kalkıştılar Franco. Babanı kurşunladır. Yarın sıra bana, belki de çocuklarıma gelecek. Ölmek için sıramı beklemeyeceğim. Bu adamların ne kadar tehlikeli olduğunu en az benim kadar iyi biliyorsun. Bana yardım etmek zorundasın. Artık o evde bir dakika bile kalamam." derken isteriye kapılmış gibi tüm bedeni zangır zangır titriyordu.

"En önemlisi de artık o adamın yatağına girmek istemediğime karar verdim." diye devam etmişti kararlılıkla. "Bana dokunduğu her an, kendimden daha çok tiksiniyorum."

Franco da böyle olmasını ummuştu. Ancak baştaki amacı bu olsa da, artık yaptığının doğruluğundan o kadar da emin değildi. Azı dişlerini sıkarken içinden kendine lanet etti.

Lorenna şehvetle araladığı kırmızı dudaklarını yalayarak ona doğru sokulurken, sivri tırnaklarını gömleğinde gezdirmiş ve "Seni geri istiyorum Franco." demişti. "Hatırlasana ikimiz sevişirken ne kadar da uyumluyduk." Kadının aniden değişen ruh haline bakılırsa akıl sağlığı cidden yerinde değildi.

Franco aniden gelen mide bulantısını bastırmaya çalıştı. Acaba üvey annesiyle yatarken aklından ne halt geçiyordu?

Elbette babasından alacağı intikamın tatlı zevki.

Çünkü adi herif bir zamanlar zavallı annesine eziyet ederken, diğer yandan da Lorenna'yı becermeye devam etmişti. Hastalıklı zihni bunu ona iyi bir ders vermek için yaptığını söylüyordu. Lorenna zamanı geldiğinde babasına karşı kullanması gerektiği bir bombaydı. Pimi çekilmeden evvel patlamamalıydı.

Franco, kadının ellerini boynundan yavaşça çözerken, "Üzgünüm Lorenna." dedi. "ama tüm bunlar artık geçmişte kadı."

"Ne demek istiyorsun?" Lorenna bir adım geri çekilirken gözleri panikle açılmıştı.

Franco pişmanlıkla iç geçirerek, "Yaşadığımız şey bir hataydı." dedi.

"Hayır, hayır. Hata filan değildi. Sadece aklın karışık senin. O kadın aklını karıştırdı." Franco bakışlarını kaçırırken, Lorenna yüzünü ellerinin arasına alıp onu kendine bakmaya zorladı. "İkimizin ne kadar iyi olduğunu hatırlatmam için bana bir fırsat vermelisin. Göreceksin, sana ondan daha iyi olduğumu göstereceğim." dedikten sonra aniden onu öpmeye kalkışınca Franco hızla geri çekilip bileklerini kavradı. Karanlık bakışlarını üzerine dikerken Lorenna'yı öyle hızlı itmişti ki, kadın neye uğradığını şaşırmıştı.

"Bir daha sakın bana dokunayım deme. Sana söyledim. Artık biz diye bir şey yok. Bunu o ruh hastası kafana sok."

"Hayır. Olmaz." Lorenna'nın yüzündeki şaşkınlık hızla dağılmış ve yerini yumuşak bakışlara bırakmıştı. Ve de lanet olasıca gözyaşlarına.

Tanrım. Kadınlar, gözyaşlarının onları umursamayan erkeklerde işe yaramadıklarını hâlâ bilmiyorlar mıydı?

"Ben öylece kullanıp atabileceğin bir eşya değilim."

Franco onun bağırıp çağırmasını, çığlıklar atıp saldırmasını ağlamasına tercih ederdi. Beklediği en son şey ise kadının gözlerinin geriye kayarak aniden bayılmasıydı.

Küfrederek ileri atılmış ve onu yere düşmeden saniyeler önce yakalamıştı. "Lanet olsun! Carlos! Carlos, hangi cehennemdesin?"

Kadını yatağına taşıdıktan sonra Carlos'u arayıp revirden bir doktor çağırmasını emretmişti. Doktor geldiğinde Lorenna hâlâ baygındı. Muayene bittikten sonra sadece sinirlerinin çok yıprandığını ve vücudunun son zamanlarda fazla susuz kaldığını söylemişti. Anlaşılan Lorenna'nın midesine günlerdir içki dışında bir şey girmiyordu. Buraya da sarhoş gelmiş olmalıydı.

Kadın bir süre sonra kendine geldiğinde Carlos ve doktor odadan çıkmıştı.

"Beni o otel sürtüğü için terk ediyorsun demek."

Franco dişlerini de yumrukları gibi sıkarak, "Eğer onun adını bir daha ağzına alacak olursan, bunu pahalıya ödersin." diyerek onu uyarmıştı. Üstelik bu bir tehdit değildi. "Aramızdaki ilişki o gelmeden çok daha önce bitmişti."

Lorenna yavaşça gözlerini araladı. "Beni terk ettiğine pişman olacaksın Franco. Senden bunun acısını çok kötü çıkaracağım. Yemin ederim."

"Sana yaptığımın haksızlık olduğunu düşünebilirsin, ancak ikimiz de yetişkin insanlarız. Sana istemediğin bir şeyi asla zorla yaptırmadım. Rızan dışında seni etkileyecek veya alıkoyacak herhangi bir şeye kalkışmadım. Aslında buraya ilk gelenin sen olduğunu ve benimle bilerek ve isteyerek yattığını hatırlıyor olmalısın. Kim bilir? Belki sen de içten içe babamdan bir şeylerin acısını çıkarmak istiyordun."

"İkinizden de nefret ediyorum." dedi Lorenna tükürürcesine.

Franco ayağa kalktı."Güzel. Nefret edecek kadar kendine geldiğine göre, artık gidebilirsin." Amacı onu bir an evvel oradan göndermekti. "Umarım bir daha böyle bir çılgınlık yapmaya kalkışmazsın Lorenna. Aksi halde yapacaklarımdan sorumlu olmam."

"Bu yaptığını yanına bırakmayacağım adi herif."

"Elinden geleni ardına koyma." Franco pis pis sırıttı. "İstiyorsan beni babama şikâyet et."

Lorenna yanıt vermeyince, " Ben de öyle düşünmüştüm." diye devam etti.

"Belki de ilişkimizin detaylarıyla ilgilenebilecek başka birini bulurum."

Kadının gözlerinde yanan şeytani pırıltı yüzünden Franco'nun tüm bedeni anında kaskatı kesildi.

"Buna cesaret edemezsin."

Lorenna yattığı yerden doğruldu. "Yapabileceklerimi bir bilsen böyle konuşmazdın."

Franco o kadar ani atılıp parmaklarını kadının gırtlağına dolamıştı ki, Lorenna'nın son aldığı nefes boğazında kaldı. Gözleri yuvalarından fırlarken, yüzü giderek morarmaya başlamıştı. Az kalsın yeniden bayılacaktı ama bu Franco'nun umurunda bile değildi. O anda kadını öldürebilecek kadar gözü dönmüştü.

"Eğer denersen seni kendi ellerimle öldürürüm." diyerek ölümcül bir sesle söylediklerini tekrar etti. "Beni duydun mu? Sonra da o ucuz bedenini küçük parçalara ayırıp her bir parçanı köpekbalıklarına yem ederim. Böylece kimse sana ne olduğunu bile anlayamadan bu dünyadan yok olup gidersin." Kadın tepki veremeyince, "Bana cevap ver?" diye yüzüne karşı haykırdı.

Lorenna ses çıkaramadığından yalnızca başıyla onaylayabilmişti. Gözleri kan çanağına dönerken, ağzı hayatta kalabilmek için bir balık gibi açılıp kapanıyordu.

"Güzel."

Franco onu bırakınca uzun bir süre boğazını tutarak soluk almaya çalıştı. Ardından öksürük krizine tutuldu. Eğer aniden odaya dalan Carlos onu alıp götürmeseydi, Franco pişman olacağı çok başka şeyler yapabilirdi.

Dakikalar sonra bile hâlâ siniri geçmemişti. Lorenna gittiğinden beri deli danalar gibi odanın içinde dönmeye devam ediyor, kadının bir çılgınlık yapıp Daniella'ya gitmesinden endişe ediyordu. Onun gözünü iyice korkuttuğundan emin olmuştu, ancak Lorenna'nın sağı solu belli olmazdı.

Ya söylediğini yapar ve Daniella'ya her şeyi anlatırsa?

Daniella açıklama yapmasına bile fırsat vermeden kıçına tekmeyi basardı.

Kahretsin!

Franco kendi kendine küfredip, öfkeyle önüne gelen çöp kovasına sert bir tekme savurdu.

...................

"Gitmeye hazır mısınız hanımefendi?"

Daniella şaşkınlıkla çöktüğü yerde ne kadar süredir beklediğini hatırlamıyordu. Lorenna ve onu götüren araba gittiğine göre epey olmuş olmalıydı. Tekne sahibi yeniden ona seslenince yerinden yavaşça doğruldu.

"Ben... hayır, yani üzgünüm ama gitmekten vazgeçtim."

Adamlar merakla birbirlerine baktıktan sonra başlarını salladı. "Nasıl isterseniz." Sonra da Daniella'nın tekneden inmesine yardım ettiler.

Daniella adamlara zoraki bir tebessümle karşılık verdikten sonra yavaşça sahilde yürümeye devam etti. Yürürken bir yandan da kadının oraya hangi maksatla gelmiş olabileceğini düşünüyordu.

Belki de Franco'ya kızının nerede olduğunu bilip bilmediğini sormak için gelmişti. Sara gideli uzun zaman olmuştu ve bu konuda sağlam bağlantıları olan ağabeyinden yardım istemesi kadar doğal bir şey yoktu.

Sabahın bu saatinde mi? Üstelik telefon denen bir şey vardı, değil mi?

Veya belki de Franco'nun babasına bir şey olmuştur, diye geçirdi içinden. Gazetelerde Antonio'nun vurulduğunu ve henüz hastaneden çıkmadığını okumuştu. Franco'nun onun için üzüldüğünü zannetmiyordu gerçi, ancak sonuçta babasıydı. Lorenna aniden gelişen olumsuz bir sağlık durumunu haber vermek için uğramış olamaz mıydı?

İyi de Franco'nun elinden ne gelirdi ki? Teknik olarak hastaneye gidemez veya ona yardım edemezdi.

Hiçbir sorunun cevabı kadının sabahın dördünde mahkûm bir adamı -üstelik üvey oğlunu- neden ziyarete geldiğini ve saatlerdir orada kaldığını açıklamıyordu. Hem de üzerinde oldukça seksi bir kıyafet ve yüzünde ağır bir makyajla.

Bir kadın sadece ve sadece... Hayır! Hayır, oraya hiç girme.

Daniella aklına gelen iğrenç düşünceleri kovmak istercesine başını hızla iki yana salladı. Bu imkânsızdı. Bu kadar alçakça bir şeyi yapmış olamazlardı.

Fakat kadının başından beri ona olan düşmanca tavırlarını, ağabeyi üzerinden ona oynadığı oyunları ve sürekli yoluna taş koymasını hatırlayınca... Tüm bunların bir nedeni olmalı diye düşünüyordu. Diğer yandan Franco'nun babasından ne kadar nefret ettiğini de biliyordu.

Yine de aklına gelen şey; ahlaksızca ve mide bulandırıcıydı. Fakat avukatlık bürosunda çalıştığı dönemlerde böyle iğrençliklerle dolu tonla davaya bakmıştı. Yani, imkânsız değildi.

Of Tanrım... Başını çevirip Gorgona'nın karanlık siluetine son defa baktı. Güneş arkasından doğarken gökyüzünü turuncu-kızıl bir renge boyuyor, onu hem daha ihtişamlı hem de karanlık gösteriyordu. Keder aniden üzerine ağır bir sis gibi çökerken sessizce mırıldandı.

"Lütfen bunu yapmış olma."

..................

Fabio dirseklerini dizlerine dayayarak oturduğu kanepede gözlerini karanlık boşluğa dikmişti. Sara ağlayarak yatağında uyuyalı saatler oluyordu. Ailesinin saldırıya uğraması onu sandığından fazla etkilemişti. Gazeteyi atmayıp saklaması aptallıktan başka bir şey değildi. Fabio bunun için kendini bir türlü affedemiyordu. Yine de bu gerçeği uzun süre ondan saklayamazdı, değil mi? Er ya da geç ailesine neler olduğunu öğrenmeliydi. Bu onun en doğal hakkıydı. Belki de erken olması daha iyiydi.

En kötüsü ise kızın bu yüzden kendini suçluyor olmasıydı. Bunun saçmalık olduğunun farkındaydı, ancak Sara'nın haklı olduğu bir nokta vardı. O da; Grecola'ların De Luca ailesinden geriye hiç kimse kalmayıncaya dek durmayacaklarıydı.

İçindeki sıkıntı giderek büyüyordu. Onu koruyamamaktan, bir gün elinden kayıp gitmesinden korkuyordu. Şu küçücük odada, dünyanın geri kalanından uzakta onunla bir ömür geçirmek için neler vermezdi.

Onu kaybedemezdi.

Yerinden yavaşça doğrulurken oturduğu yaşlı kanepenin yayları gıcırdadı. Ağır adımlarla kapıya varmıştı ki arkasından ince bir ses, "Lütfen gitme." diye yalvardı.

Fabio karanlıkta Sara'nın yattığı yatağa doğru baktı. Demek uyumamıştı.

"Hemen dönerim.”

Kız cevap vermeyince kapıyı açıp temiz havaya çıktı.

Sara yatakta dönüp adamın kapattığı kapıya baktı. Ona haksızlık ettiğinin farkındaydı. Fabio, gazeteyi ondan saklamakla kendince doğru olanı yapmıştı. Olanlar yüzünden kendini suçlayacağını biliyor olmalıydı. Adamın tek yaptığı onu korumaya ve güvende tutmaya çalışmaktı. Üstelik bunu yaparken en ufak ihtiyaçlarını dahi karşılamaya gayret ediyordu.

Ona renkli ojeler bile almıştı.

Ben aptalın tekiyim. Ona doğru düzgün teşekkür bile etmedim.

Yatakta doğrulup alnını birleştirdiği dizlerine dayadı. Keşke zamanı geri alabilme gücü olsaydı. O zaman her şey daha farklı olurdu. O zaman Stefano hayatta olur, Fabio onun yüzünden kaçak hayatı yaşamak zorunda kalmazdı.

Ne yazık ki, elinde yalnızca şu an vardı.

Fabio birkaç dakika sonra içeri girerek ışığı açtı. Sara başını kaldırıp baktığında adamın onu izlediğini gördü. Bakışlarından bir şey anlaşılmıyordu fakat Sara onun kederli olduğunu anlayabiliyordu. Gömleğinin düğmeleri açıktı ve arasından bronz teninin altın ışıltısı görünüyordu. Sara'nın gözleri bir müddet o noktada takılı kaldı.

Fabio bir bardağa su doldurup içti. Bir adamın âdemelmasının hareket edişi ona hiç bu kadar seksi gelmemişti.

Nedense bir anda vücuduna ateş bastı.

Fabio yeniden ona bakarak, "Susadın mı?" diye sordu.

Evet. "Hayır."

Genç adam iç geçirdi. "Hâlâ bana kızgın mısın?"

"Kendime olduğum kadar değil."

Fabio yürüyerek yatağın ayakucuna oturdu. Sara ona bakmaya devam ederken uzanıp birkaç saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Bana neden bakıyorsun öyleyse?"

"Benim için neler yaptığını düşünüyordum."

"Ne yapmışım?"

"Çok şey."

"Yapmadıklarımın yanında yaptıklarımın lafı bile olmaz princesa." Genç adamın dudaklarından belli belirsiz bir gülümsemenin gölgesi geçti.

"Sana çıkışmakla haksızlık ettim." dedi Sara başını eğerek.

"Yalnızca üzgündün."

"Her zamanki gibi yine beni korumaya çalışıyordun."

Genç adam iç çekti. "Her zaman değil." Sara kafa karışıklığıyla ona bakınca bakışlarını ondan kaçırdı. "Babanın gazabından koruyamadığım zamanlar hariç."

Sara omuz silkti. "O zamanlar yapabileceğin bir şey yoktu. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum."

"Olmalıydı. Sana vurduğu her seferinde bedenime hançerler saplanıyor gibi hissediyordum. Verdiği cezalar yüzünden ağladığında adeta cehennemi yaşıyordum." O anları yeniden yaşıyormuş gibi yüzü acı çekercesine kasıldı.

"Yapma." Sara uzanıp elini tuttu. "Geçmiş için üzülmenin bir faydası yok artık. Hem son seferinde yaralarımı sarmış ve bana gizli gizli yemek taşımıştın, unuttun mu?"

Fabio bakışlarını yüzüne dikti. Avucunun tekini yanağına yaslayarak, "Sana elini kaldırdığı her seferinde onu öldürmek istedim." diye fısıldadı. "Böyle düşündüğüm için benden dilediğin kadar nefret edebilirsin."

Sara'nın dudağının kenarı yavaşça yukarı kıvrıldı. "Sanırım bunun için senden nefret edemem." Fabio da aynı şekilde gülümseyince Sara'nın karnındaki kelebekler ağzından çıkmak istercesine yukarı doğru havalandı. İçindeki saf heyecan yüzünden gözlerini bir türlü adamın dudaklarından ayıramıyordu. Fabio'nun öpülesi dudakları vardı. Alt dudağı üst dudağına göre daha dolgundu. Ve ah, o etrafını saran birkaç günlük sakalıyla oldukça ağız sulandırıcı görünüyordu.

Ayaklarını altına alarak yatakta dizlerinin üzerinde oturdu. Şimdi gözleri aynı hizadaydı. "Fakat şu an beni öpmezsen senden nefret edebilirim." dedi aniden.

Fabio'nun bakışları önce şaşkınlıkla büyüdü, ardından şehvetle karardı. Sara beklenti içinde karşısında dikilirken nefesini tutmuştu.

"Bunu istediğinden emin-"

Sara uzanıp dudaklarına yapışınca genç adamın sözcükleri yarım kaldı. Cesaretini kaybetmeden önce adamın yanaklarını avuçlayarak üzerinde dikilip onu açlıkla öpmeye başlamıştı. Fabio bir saniyelik tereddüdün ardından öpüşüne aynı tutkuyla karşılık verdi. Güçlü kollarıyla beline sarılarak kızı kucağına çekti.

Sara öpüşmeye ara vermeden ellerini adamın üzerinde gezdirmeye başlayınca Fabio bir anlığına geri çekildi.

"Devam etmeden önce beni bir dikkat dağıtıcı olarak kullanıp kullanmadığını bilmem gerek."

Sara nefes nefese ve öpüşmekten şişmiş dudaklarıyla, "Bu senin için sorun olur mu?" diye soludu.

"Siktir. Hayır."

Fabio dudaklarına yapışarak onu yatağa geri itti. Sonra da kalçalarını saran kotuyla üzerine yerleşti. Adamın ağırlığı kasıklarına baskı yapınca Sara zevkle iç geçirdi. Ellerini adamın çıplak teninde gezdirip gömleğini omuzlarından sıyırırken Fabio'dan iniltiye benzer bir sesle ödüllendirilmişti.

Fabio becerikli bir adam gibi öpüşüyordu. Sara'nın aksine daha önce çok fazla alıştırma yapmış olmalıydı. Ancak Sara da kendince birkaç numara biliyordu. Adamın ağzını talan eden dilini ıslak ağzına çekip emince Fabio hırlayarak kalçalarını ona doğru bastırdı. Sara zaferle ellerini adamın karın kaslarında ve omuzlarında gezdirirken Fabio tek dizini bacaklarının arasındaki o tatlı noktaya sürtmeye devam ediyordu. Sara'nın bedeni arzuyla titredi.

Sonunda dudakları ayrıldığında adamın ağzı boynundan aşağıya doğru ıslak bir yol çizdi. Göğüslerinin arasına indiğinde Sara sırtını yataktan kaldırıp memelerini adamın ağzına sundu. Fabio, tişörtünü başının üzerine çıkarıp bileklerinde asılı kalacak şekilde tuttu. Ardından dikleşen meme uçlarından birini iştahla ağzına alıp emerken sutyen takmayan kadınların seksiliği hakkında ağzında bir şeyler geveledi.

Sara çığlık attı. Fabio aynı ilgiyi diğer meme ucuna da gösterince genç kız altında kıpırdanmaya başladı. Fakat Fabio onu baldırlarının arasına öyle sıkıştırmıştı ki, kıpırdamasına asla izin vermiyordu. Meme uçlarını iyice yalayıp emdikten sonra ikisine de uzun uzun üfledi.

"Ah Tanım. Lütfen."

Ne kadar yalvarırsa yalvarsın Fabio onu dinlemiyordu. Merhametsiz ağzı memelerinin dolgun kavisinden karnına inerken, dişleri tenini hafif hafif ısırdı. Sara'nın iç çamaşırı zevkten sırılsıklam olmuştu. Durmaması için haykırdı.

"Lütfen Fabio."

"Lütfen ne princesa?"

"Lütfen durma."

"Tanrım, asla."

Fabio küçük kot şortunun düğmesini açıp elini külotundan içeri sokunca Sara'nın başı yastıklara gömüldü. "Ah."

"Şu hale bak. Benim için sırılsıklamsın."

"Evet."

"Lütfen bana tadına bakabileceğimi söyle?"

Sara kuruyan dudaklarını ıslatırken hızla başını salladı. Kot şortu ve iç çamaşırı hızla yeri boylamıştı. Aşağıya baktığında Fabio'nun kara gözleriyle karşılaştı. Adamın bakışları alev alevdi ve az sonra ona yapacaklarının vaadiyle doluydu. Dudakları hassas tomurcuğunun üzerine kapandığı anda ikisinin de gözleri hazla kapandı.

Sara inliyor, kıvranıyor Fabio'nun altında işkencelerin en tatlısını yaşıyordu.

"Ne istiyorsun princesa?"

"Seni." dedi soluk soluğa Sara. "Seni içimde istiyorum Fabio. Hemen."

“Tanrım. Hiç söylemeyeceksin sandım.”

Fabio üzerinde yükselip dudaklarına ateşli bir öpücük kondururken bir yandan da kotunun düğmelerini açıyordu.

"Nazik olmana ihtiyacım var. Bunu…" dudaklarını hızla yaladı Sara. "bunu benim için yapabilir misin?"

Fabio'nun hareketleri bir anlığına duraksamıştı. Gözleri şaşkınlıkla açılırken elini yavaşça üzerinden çekti.

Ne yani, bakire olduğunu anlamamış mıydı?

"Sara. Belki de biz..."

Sara adamın yüzünü avuçlarının arasına alıp gözlerine dik dik baktı. "Eğer beni şimdi geri çevirirsen seni uykunda öldürürüm, beni duydun mu Fabio Ricci?"

Fabio'nun dudaklarının bir kenara kıvrılırken şehvetli bakışları geri dönmüştü.

"Sanırım ölümün en güzeli bu olurdu. Yapmam gereken en doğru şey şu anda senden olabildiğince uzağa gitmek. Buna rağmen şu anda senden uzaklaşabilecek gücü kendimde bulabileceğimi zannetmiyorum."

"Güzel." Sara gülümseyerek adamın kalçalarını kendine çekti. "Şimdi. Temiz olduğun konusunda sana güveniyorum."

"Hayatımda hiç prezervatifsiz sevişmedim. Yani, evet. Temizim."

"Bu iyi ama şimdi senden benimle prezervatifsiz sevişmeni istiyorum. Merak etme, hap kullanıyorum." dedi Fabio itiraz edecekmiş gibi göründüğünde.

Fabio duyduklarına inanamadı. Tanrı'nın sevgili kulu olmalıydı.

Gözbebekleri heyecanla titreşirken eli kızın baldırlarından birini kavrayıp kalçasına sardı. "Bundan emin misin?"

Sara kararlı bir nefes aldı."Yap şunu hadi."

Fabio diğer eliyle aletini sıvazlayıp ucunu kaygan girişine yaslayıp nazikçe kendini içine iterken Sara inleyerek sırtını gerdi.

"Canın yanıyor mu? Eğer durmamı istersen hemen söyle."

"Hayır. Lütfen devam et."

Adam iç duvarlarını esnetirken Sara tırnaklarını omuzlarına geçirdi. Fabio onu alnından, yanaklarından ve dudaklarından nazikçe öpmeye devam ediyordu. Acısını hafifletmeye çalışırken kulağına İspanyolca bir şeyler fısıldadı. Sara söylediklerinin bir tekini bile anlamıyordu fakat bunların aşk sözcükleri olduğunu varsayıyordu.

Acı yerini yavaş yavaş zevke bırakmaya başladığında genç adamın içindeki hareketleri hızlandı. Sara diğer bacağını da adamın kalçasına sararak zevkini karşılamak üzere kalçasını her itişinde kendini yukarı kaldırıyordu. Odayı etin ete çarpması ve nefes sesleri doldurmuştu. Sara adamın saçlarına asılıp dudaklarını kendine çekti. Fabio öpüşüne iştahla karşılık verirken, kalçalarıyla aletini her içine itişinde Sara zevkten adeta eriyordu.

Bu kadar zevkli olacağını kim bilebilirdi?

Sonunda tempoları da solukları gibi hızlandı. Sara karnının altında biriken enerjinin dışarı çıkmak için çırpındığını hissedebiliyordu. Fabio başparmağını titreşen tomurcuğuna bastırdığında tiz bir çığlıkla boşaldı. Birkaç saniye sonra onu Fabio takip etti. Adamın içine boşalmasıyla orgazmı giderek uzayan Sara haykırarak titremeye başladı.

Fabio'nun solukları sakinleştiğinde göğüslerinin üzerine öpücükler kondurmaya devam etti. İçinden çıktıktan sonra yatakta yana kayarak Sara'yı kollarının arasına çekti. Sonra da nemli saçlarının arasına burnunu gömdü.

"Artık babanın beni öldürmesi için geçerli bir nedeni daha var."

"Ve tabii Franco'nun da."

Fabio soluk almayı kesince Sara adamın çıplak göğsüne sokulup sessizce gülümsedi.

.................

Daniella, Paola ve Dante’yi alışverişe gönderdikten sonra danışma kayıtlarını kontrol etmek için resepsiyona geçmişti. Otelin doluluk oranı geçen haftaya göre yüzde kırk beş artmıştı. Misafirlerinin iyi ağırlanması için kilerlerinin de dolu olması gerekiyordu. İşlere yetişemediklerini anlayınca oda hizmeti ve garsonluk görevi için birkaç gün önce iki kişiyi daha işe almak zorunda kalmıştı. Şimdilik yemekleri hâlâ kendisi yapıyordu, ancak bu gidişle mutfağa da bir yardımcı alması gerekecekti. Müşterilerin bir kısmı Sognare'ye özellikle onun yemekleri için geldiklerini söylediklerinde Daniella koltuklarının gururla kabardığını hissediyordu.

Bilgisayar kayıtlarını güncellediği sırada karşılaşmayı istediği en son kişi ana kapıdan içeri girince yüzündeki gülümseme silindi. Lorenna buz gibi bir kibirle etrafı dikkatle inceliyordu.

Kahretsin. Nereden çıkmıştı şimdi bu?

Ne yazık ki, iyi bir işletmeci olmanın yolu müşteri ayırt etmeksizin onlara iyi davranmaktan geçiyordu.

Daniella isteksizce gülümseyerek, "Bayan De Luca. Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.

"Öğle yemeği için uğramıştım."

"Elbette. Bahçedeki çardaklardan birinde boş yer var mı bir bakalım."

"Daha sakin bir yer olmasını tercih ederim."

"O hâlde üst kattaki balkonlardan birini önerebilirim."

"İyi olur."

Daniella yol göstermek için merdivenlerden çıkarken Lorenna onu takip etti. Kadının bakışlarının sırtında kocaman bir delik açtığını hissedebiliyordu.

Yaptığı onca şeyden sonra buraya hangi yüzle gelebiliyordu? İçinden bir ses bu ziyaretin basit bir öğle yemeği olmadığını söylüyordu. Ancak kadının her zamanki saldırgan tavırlarından uzak olduğu da bir gerçekti. Belki de artık iyi geçinmeye karar vermişti. Sonuçta Daniella hâlâ burada ve işinin başındaydı. Sebebi ne olursa olsun kadındaki bir şeylerin onu rahatsız etmesine engel olamıyordu.

Süs havuzu ve çiçeklerle dolu ön bahçeye açılan muhteşem balkondaki dört kişilik bir masayı işaret etti.

"İşte. Burada sizi kimse rahatsız etmez."

"Teşekkür ederim."

"Rahatınıza bakın. Birazdan ilgilenmesi için size birini yollarım."

"Aslına bakarsan..." dedi Daniella tam arkasını dönmüş gitmek üzereyken. "Bana eşlik etmeni tercih ederim."

"Üzgünüm, ama servis yapmıyorum." En azından hoşlanmadığım kişilere.

"Servis yapmanı değil benimle öğle yemeyi yemeni isteyecektim."

Daniella'nın kaşlarından biri kuşkuyla havaya kalktı. Lorenna'nın ne planladığını bilmiyordu ama amacının yalnızca yemek olmadığını biliyordu.

"Açık konuşun Bayan De Luca. Buraya neden geldiniz?"

Lorenna alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırırken gergin ve tedirgin görünüyordu. Daniella onu bu zamana kadar öfkeli, kibirli, saldırgan ve daha birçok farklı ruh halinde görmüştü ama gergin ve tedirgin... bunlardan biri değildi. İçinde gittikçe büyüyen kötü bir his vardı.

"Sadece kadın kadına sohbet etmek istiyor olamaz mıyım?"

Bu kadın ne saçmalıyordu böyle? Onu görmek bile istemediğini daha nasıl anlatabilirdi?

Daniella sakinleşmek için derin bir nefes aldı. "Bunu istediğimi size düşündüren nedir?"

"Haklısın. Sana karşı daima kaba ve bencilce davranarak sanırım bu sözleri hak ettim." dedi bakışlarını kaçırarak. "Ama eğer beni dinlemek için birkaç dakikanı ayırırsan bunu neden yaptığımı anlayacaksın."

Daniella'nın merakı artarken içine buz gibi bir endişe tohumu yerleşmişti. Eğer kalıp onu dinlerse her şeyin daha kötüye gideceğine dair amansız bir işaretti bu. Ama arkasını dönüp giderse de hiçbir zaman ne olduğunu öğrenemeyecekti.

"Anlatacağınız hiçbir şeyle ilgilenmiyorum." dedi ve kararından vazgeçmeden evvel çıkışa yürüdü.

"Anlatacağım şey ikimizin de hayatını mahvetmek üzere olan adamla ilgili olsa bile mi?"

Daniella'nın ayakları kapı eşiğinde donup kaldı. Arkasını döndüğünde kadının ona sırıtarak bakmasını bekliyordu. Bu da pis oyunlarından biri olmalıydı. Fakat Lorenna hiç olmadığı kadar ciddi görünüyordu.

Daniella isteksizce karşısındaki sandalyeye çökmeden önce kadının gözlerindeki zafer parıltılarını fark etse bile önemsemedi. Anlatacakları her neyse duymak istiyordu.

......................

"Bakıyorum bu sabah erkencisin."

Sarı bikinisini giymiş havuz başındaki şezlongunda uzanan Gloria ona güneş gözlüklerinin altından bakıp sırıttı. "Ne demişler; erken kalkan kuş, kurtçuğu yakalar."

"İtalyan atasözlerine merak saldığını bilmiyordum." Daniella güçlükle gülümsedi. Arkadaşı geleli bir hafta oluyordu ve şimdiden teni altın rengini almaya başlamıştı. Kendisi ise Lorenna'nın tatsız ziyaretinden sonra bütün gece uykusuz kaldığı için büyük ihtimalle berbat görünüyor olmalıydı.

"Tatlım, bu ülke beni büyülüyor. O yüzden tatilimin her saniyesinin tadını çıkarmak niyetindeyim."

"Her şey yolunda o halde."

"Hem de nasıl. Neden sen de mayonu giyip bana katılmıyorsun?"

"Çok isterdim ama yapacak tonla işim var.”

"Of. Şu harika güneşin tadını çıkaramayacak olman ne yazık."

"Halimden şikâyetçi değilim."

Gloria yattığı yerden doğrulduktan sonra, gözlüklerini çıkarıp etrafı kolaçan etti. "Peki, senin şu yakışıklıyla ne zaman tanışabilirim?"

Daniella ani soru karşısında irkildi. "Korkarım hiçbir zaman." dedi duygusuz bir sesle. Onları duyan birileri var mı diye bakındıktan sonra da, "Onun bir mahkûm olduğunu unutma." diye devam etti. "Teknik olarak dışarı çıkması imkansız."

"Peki biz neden içeri girmiyoruz? Eminim bunu ayarlayabilecek kudrete sahiptir."

Hayır. "Bu ihtimal dâhilinde bile olamaz."

Daniella Lorenna'yla konuşmalarının ayrıntılarını hatırlarken tüm bedeni kaskatıydı. Onu tekneden inerken gördüğü andan beri adamın ısrarla çalan telefonlarına cevap vermiyor, mesajlarını yanıtsız bırakıyordu. Franco meraktan deliye dönmüş olmalıydı, ama umurunda değildi. Henüz kendini onunla yüzleşmeye hazır hissetmiyordu.

"Aranızda kötü bir şeyler oldu ve sen bana söylemiyorsun değil mi?"

"Bunu da nereden çıkardın?" Daniella ona zoraki bir gülücük daha attı. "Yalnızca şu sıralar çok fazla işim var. Eminim o da kendi işleriyle meşguldür."

"Laf mı bu? O dört duvarın arasında seni görmek için çıldırıyor olmalı."

Ama ben onu görmek istemiyorum. "Bu konu tartışmaya açık değil Gloria."

Sesi istediğinden sert çıkınca arkadaşı canı sıkkın bir şekilde gözlüklerini takıp arkasına yaslandı. "Nasıl istersen. Hiç olmazsa bana biraz onun nasıl bir adam olduğundan bahsetsen. Yakışıklı mı?"

"Biri yakışıklı mı dedi?"

İki kadın dönüp arkalarından yaklaşmakta olan adama bakarken, adam ışıl ışıl bir gülümsemeyle onlara doğru yürüyordu. Carlos açık renk bir takım elbise ve teninden daha koyu renk güneş gözlükleri takıyordu.

"Carlos?"

"Salve signore."Merhaba hanımlar. Carlos önlerinde durup başıyla ikisine selam verdi.

"Burada ne arıyorsun?"

"Sizi. Neden olduğu hakkında bir fikriniz olduğundan da eminim üstelik." derken akıcı İngilizcesindeki imayı duymamak imkansızdı.

Elbette bir fikri vardı. Fakat cevap vermesine gerek kalmadan adam hızla Gloria'nın yanındaki şezlonga çökmüştü. Krem rengi takım elbisesinin önünü açınca içindeki dar siyah tişörtü ve belindeki silahı göründü. Harika. Gloria'nın lanet olası silahlara karşı zaafı vardı ve şimdi adama tıpkı gökten inmiş ilahi bir varlıkmış gibi bakıyordu.

"Ama ondan önce neden beni bu güzel hanımla tanıştırmıyorsunuz?"

Gloria kıkırdayarak elini uzatırken gözlüklerini kıvırcık saçlarının arasına itti. "Gloria Jones. Daniella'nın Amerika’dan bir arkadaşıyım."

"Bu ismi nereden hatırlıyorum acaba?" derken Daniella’ya baktı.

"Gloria benim eski çalıştığım şirketten bir arkadaşım."

"Tabii ya. Onunla teknedeyken telefonla konuşmuştunuz." Carlos'un gözleri anında farkındalıkla parlarken Gloria merakla Daniella'ya döndü.

"Onunla benim hakkımda mı konuştunuz?"

"Biz sadece-"

"Carlos Rinaldi. Hizmetinizdeyim signora."

Genç adam gözlüklerini çıkarıp arkadaşının elini abartılı bir nezaketle öperken Daniella gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Aman Tanrım. Adam onunla etkileyici bir sohbete girdiğinde Gloria tatlılıkla kızarmaya başlıyordu. İstediği en son şey, arkadaşının bir gangsterden hoşlanmasıydı.

"Amerikalı kadınların bu kadar göz kamaştırıcı olduğunu bilmiyordum."

"Ah, inan bana hepsi değil."

"O hâlde ben oldukça şanslı bir adamım."

Daniella araya girerek, "Neden kısa kesip buraya geliş nedenini anlatmıyorsun bize?" diye sordu.

Carlos sohbetlerinin bölünmesinden hoşnut olmayarak, "Henüz bir fikriniz yoksa eğer signora, size patronumun merak içinde olduğunu söylemem yeterli olur umarım."

"Neyi merak ediyormuş?" Daniella kollarını inatla göğsünde kavuştururken çenesini gururla havaya dikti.

"Bu konuyu burada konuşmak istediğinize emin misiniz?" Carlos tereddütle Gloria'ya baktı.

"Gloria'nın Franco'dan haberi var. O yüzden ne söyleyeceksen burada söyle."

Sonunda Carlos'u şaşırtmayı başarmıştı işte.

"Pekâlâ." diyen adam yerinde dikleşti. "Size patronum Franco'nun mesajını bizzat iletmekten mutluluk duyarım." Adam teatral bir ahenkle konuşmaya devam ederken kahrolasıca Gloria kıkırdıyordu. Neyse ki, Daniella'nın ters bakışı genç kadını anında susturmaya yetti.

"Yanılmıyorsam aynen şöyleydi... O siktiğimin telefonuna cevap verilmemesinin nedeni her neyse hemen gidip öğrenmeni istiyorum." Gloria irkilince, "Üzgünüm. Bunlar patronumun sözleri benim değil ve aynen iletmemi istedi." diye ekledi.

"Bitti mi?" Daniella kollarını çözdü.

"Şey... sanırım."

"Güzel. Çıkışı biliyorsun. Gloria fazla güneşte kalma. Buranın güneşi Güney Amerika sahillerininkine hiç benzemez. Ayrıca İtalyan erkeklerine karşı da dikkatli ol. Bazıları güneşten bile daha tehlikeli olabiliyor."

"Aslında yakıcı demek istedi." Carlos konuya açıklık getirmek istercesine fısıldadı.

Daniella onu duymazdan geldi. Topukları üzerinde dönüp giderken ikiliyi arkasında şaşkınlıkla birbirine bakar halde bırakmıştı.

"Hey!" Carlos arkasından seslendi. "Patron sorduğunda ona ne söyleyeceğin."

"Ona gidip kendini becermesini söyle."

...............................

Carlos'la ilettiği mesajın bu kadar erken karşılık bulacağını beklemiyordu. Franco bunu bir meydan okuma olarak algılamış olmalıydı. Çünkü aynı gece, vakit gece yarısını biraz geçe bir el ağzına kapandığında uykusundan sıçrayan Daniella gözlerini açtığında, adamın öfke ve tutkuyla harmanlanmış gözbebekleriyle karşılaşmıştı.

Daniella kurtulmak için çırpınırken Franco onu bileklerinden yatağa bastırarak kulağına sessiz olmasını fısıldadı. "Bütün müşterilerini odana toplamak istemiyorsan sesini çıkarma."

"Ne işin var senin burada?"

Genç adam ona en günahkâr bakışlarından birini attı. Başını hafifçe eğerek nefesini dudaklarına bir fısıltıyla üflerken, gözlerinden adeta ateş saçıyordu.

"Bana gidip kendimi becermemi söylemişsin hayatım. Ben de onun yerine gelip seni becermemin daha zevkli olacağına karar verdim. Sen ne dersin?"

Franco geceliğinin yakasına şehvetle bakarken Daniella'nın tek yapabildiği güçlükle yutkunmak oldu.

 

 

 

Loading...
0%