Yeni Üyelik
29.
Bölüm

28.BÖLÜM: Dönüm Noktası

@sagetaylors

 

 

 

Ayak seslerine eşlik eden bir tıkırtı duyduğunda kapalı gözlerini aralamaya çalıştı, ancak şiş oldukları için görüşü bulanıktı. Yattığı soğuk zeminden doğrulmak için en ufak bir çaba harcamadı. Elleri ve ayakları bağlıyken zaten bir faydası olmazdı. Gözlerindeki ıslak dağılıncaya kadar birkaç kez kırpıştırdı ve sonra davetsiz misafiriyle göz göze geldi.

"Yaşayıp yaşamadığımı kontrol etmek için mi geldin? Ne yazık ki, henüz ölmedim."

Roberto Russo pahalı takımının pantolonunu dizlerinden çektikten sonra bastonuna tutunarak usulca başucunda çömeldi. Adamın bakışları hem bir tilkinin kurnazlığına, hem de bir çakalın sinsiliğine sahipti. Bu gözler diye geçirdi içinden, kim bilir kaç insanın ölümünü kılı bile kıpırdamadan izlemişti. Ancak bir katilin bakışları bu kadar soğuk ve ifadesiz olabilirdi.

"Güzel. Çünkü eğer ölseydin bu Franco'nun hiç hoşuna gitmezdi."

Mario boğazı kuruduğu için yavaşça yutkundu. Bunu yaparken bile boğazı acıyordu. Ağzı bir çöl kadar kuruydu ve dudakları da susuzluktan çatlamıştı.

"Kendi öldüremediği için mi?" diye alayla soludu.

"İntikamını bu kadar kolay almış olacağı için."

"O çocuk..." Mario gözlerini kapatıp nefes almaya çalıştı. Genzi yanınca da kuvvetle öksürdü. "öfkesinde sonuna kadar haklı. Annesinin ölümünün sorumlularından biri de benim. Bir hataydı ama olan oldu. Ne yazık ki zamanı geri alamam. Bu yüzden bana ne yaparsa yapsın razıyım."

"Ama ailene bir şey yaparsa umurunda olurdu değil mi?"

Mario paniğini bastırmak için gözlerini kıstığında yaşlı adam bir kurdun sırıtışıyla gülümsedi.

"Ailem yok benim." diye yalan söylediyse de, adam ona inanmamış gibiydi.

"Sahi mi? Yani Stella, Gustavu ya da Luigi isimleri sana hiçbir şey ifade etmiyor mu?"

Mario bu kez endişesini gizleyemeden sertçe yutkundu. "Hayır."

"Peki ya Daniella ismi Grigio? Yoksa sana Mario mu dememi tercih edersin?"

Mario acıyla başını iki yana salladı, ancak çoktan gözleri yaşlarla dolmaya başlamıştı. Russo haline acımış olmalı ki, arkasındaki birilerine, "Ona su getirin." diye emir verdi. Bu sırada bakışlarını bir saniye bile ondan çekmemişti. Mario gözleriyle adama sessizce yalvardı. Russo ise ne düşündüğünü belli eden en ufak bir harekette bulunmamıştı.

Meydan okuyan bakışmalarını gelen ayak sesleri böldü. Russo pet şişenin kapağını açıp ona birkaç yudum su içirdi.

"Daha iyi misin?"

"Lütfen!" diye çaresizce inledi Mario."Ona ailemden bahsetme. Ben... kötü bir adamım. Kabul ediyorum. Ayıca kötü bir koca ve babaydım. Bana yapacağınız her şeyi hak ediyorum. Ama onlar..." Mario'nun sesi boğazında düğümlenince daha fazla konuşamadı. Gözlerinden sessiz gözyaşları süzülüp beton zemine damladı.

Russo yerinden doğrulmadan önce şişenin kapağını kapatıp yanına bıraktı. Ardından omzunu dostça bir samimiyetle pışpışladı.

"Belki de her şeyin sona ermesi için tek çare Franco'nun gerçeği öğrenmesidir."

Mario adamın ne demek istediğini anlayamadı. Ardından defalarca bağırdı, ağladı, yalvardı, ancak Russo bir kez bile dönüp arkasına bakmamıştı.

..............

"Hâlâ uyuyor mu?"

Sara arka koltukta kıvrılmış yatan Alessandro'ya bir bakış attı. "Evet. Yola çıktığımızdan beri neredeyse hiç uyanmadı."

"Yaşadıkları onu çok sarsmış olmalı." Fabio başını iki yana salladı. "Resmen ucuz atlattık."

"Sence hâlâ peşimizdeler midir?"

Saatlerdir yolda olmalarına rağmen Sara bir türlü aynadan arkalarını kollamayı kesemiyordu. Esperanza'ya bir veda bile edemeden çalıntı bir araçla yollara düşmüşlerdi. Fabio kiralık arabalardaki GPS sisteminden ve programlarının ne kadar kolay hacklenebileceğinden bahsetmişti. Takip edilme riskini göze alamayacakları için ilk gözlerine kestirdikleri eski bir arabanın kilidini bir levyeyle kırmışlardı. Sara ona bunu nasıl yaptığını veya yapmayı nereden öğrendiğini sormadı. Umurunda da değildi zaten. Eğer Fabio olmasaydı şu anda Alessandro ile ikisinin hayatta olmayacağını adı gibi biliyordu.

Fabio dikiz aynasından arkaya bir göz attıktan sonra uzanıp parmaklarını Sara'nın parmaklarına kenetlendi.

"Endişelenme artık. Neredeyse yarım mil yol geldik. Şimdiye kadar peşimizde birileri olsaydı mutlaka fark ederdik."

"Yine de korkuyorum. Daha ne kadar kaçmaya devam edeceğiz Fabio? Biliyorsun... Asla vazgeçmeyecekler." Sara bakışlarını kucağına çevirdi. "Sanırım bu iş benim kanım dökülmeden bitmeyecek."

"Saçının bir teline bile zarar vermek için önce cesedimi çiğnemeleri gerek." Adamın sıkılı dişlerinin arasından çıkan sert sesi Sara'nın ensesindeki tüyleri havaya dikmişti. Günlerdir Fabio'nun nasıl tatlı bir âşık olabileceğini öğrenmişti. Ancak acımasız ve savaşçı yanı hâlâ oradaydı.

Dönüp Fabio ile göz göze geldiğinde zorlukla da olsa tebessüm etmeyi başarabildi. Adamın sesiyle tezat sıcacık bakışları içini ısıtırken başka türlüsü elinden gelmiyordu.

"Sanırım cesedini görmeye dayanamazdım." dedi takılırcasına.

Fabio bu söz üzerine tuttuğu elini dudaklarına götürüp nazikçe öptü. "Merak etme. Bu asla olmayacak."

Sara teninde hissettiği sıcak dudakların baskısıyla tepeden tırnağa ürpermişti. Birden bedenini ateş bastı. Arabanın içi fazlasıyla sıcak gelmeye başladı. O sırada adamın o anda arabada yalnız olsalardı ona ne yapacağıyla ilgili attığı vaat dolu bakışların da duruma hiç yardımı dokunmuyordu doğrusu. Sadece yanaklarının kızarıklığını gizlediği için karanlığa şükrediyordu.

"Ne kadar yolumuz kaldı?"

Arkadan gelen sesle irkilen Fabio hızla Sara'nın elini bırakıp yola odaklandı. Sara da aynı hızla pencere tarafına yanaşıp camdan dışarı bakmaya başlamıştı.

"Yalnızca birkaç kilometre dostum, şu tepeyi aştık mı rıhtımda oluruz."

"Tanrım. Yeni bir deniz yolculuğunu daha kaldırabileceğimi hiç sanmıyorum." Sara midesini tutarken yüzünü ekşitti.

"Bu kez ilaçlarınızı aldığınızdan emin olacağım Bayan De Luca."

Sara Fabio ile bakışırken dudaklarında arsız bir tebessüm oynaşıyordu. "Çok düşüncelisiniz Bay Ricci."

"Görevim." dedi Fabio sessizce ve Tanrım nasıl da seksiydi.

"Nedense konuşmalarınızdan flörtleşme kokusu alıyorum." Alessandro hızla araya girdi. "Umarım babamın bundan haberi vardır."

Sara arkasını dönüp kardeşi olacak iblise kötü bir bakış attı. "Saçmalamayı kes. Fabio, yani Bay Ricci benim korumam sadece."

Genç çocuk pişmiş kelle gibi sırıttı. "Eminim öyledir."

Sara küçük bir çocuk gibi dudaklarını sarkıtıp önüne döndükten sonra kollarını göğsünde bağladı. "Küçük pislik."

Fabio sessizce güldü. "Uyuduğunu sanıyorduk."

"Daima bir gözüm açık uyurum ben." derken Alessandro'nun sesinde gurur vardı. "Yatılı okuldaki pislikler her gece uyuyanlara ne türden eşek şakaları yapıyor, bilsen şaşardın."

"Ah, emin ol biliyorum dostum." Fabio aynadan Alessandro'ya göz kırptı. Ancak genç çocuk hiç oralı olmamıştı. "Ve kesinlikle haklısın. Temkinli olmak daima iyidir."

"Şirin olmaya çalışma çünkü eğer ablama asılıyorsan benimle hiç şansın yok."

Fabio bu kez arabayı çınlatan ve Sara'nın içini titreten gür bir kahkaha attı. Sonra da dönüp Sara'ya çapkınca göz kırptı. "Buna cüret bile edemem."

Sara'nın kalbi bu bakış karşısında resmen erimişti.

"O hâlde neden ona açlıktan ölmek üzere olan bir adamın bir tabak dolusu lazanyaya baktığı gibi bakıyorsun?"

"Bilmem." Fabio omuz silkti. Sara koltuğunda gergince otururken o bu sohbetten keyif alıyormuş gibi görünüyordu. "Aslına bakarsan lazanya sevip sevmediğimden emin değilim. Sanırım ben daha çok, sosu hafif yanmış makarnalardan hoşlanıyorum." Bunu söylerken Sara'ya baktığı için genç kız kızararak oturduğu yere biraz daha gömüldü. Öte yandan adamın bu ufak komplimanları hoşuna gidiyordu.

Dakikalar sonra karanlık sulara demir atmış irili ufaklı teknelerin olduğu küçük marinaya varmışlardı. Fabio arabanın farlarını söndürüp motoru durdurdu. Arabadan inmeden önce sağı solu iyice kontrol etti. Sonra da belindeki silahın şarjörünü yerleştirip ilk mermiyi yuvaya itti.

"Siz burada bekleyin."

Sara hızla uzanıp kolunu tuttu. "Tek başına gitmen tehlikeli değil mi?"

"Onun işi bu Sara." dedi arkadan Alessandro göz devirerek. "Bizi korumak."

"Sen kapa çeneni." Sara yeniden Fabio'ya döndü. "Belki de seninle gelmeliyiz."

"Alex haklı. Arabada kalmanız daha güvenli. Dikkatli ol ve herhangi bir şey olursa sana verdiğim silahı kullanmaktan sakın çekinme."

Sara sırt çantasındaki küçük silahı eline alıp sertçe yutkunduktan sonra başını bir kez salladı. Silahı kullanmasına gerek kalmamasını umuyordu ama eğer buna mecbur kalırsa bir saniye bile tereddüt etmeyecekti.

Fabio arabadan inip karanlığın içinde gözden kaybolana kadar Sara onu gözleriyle takip etmeye devam etti.

"Neden inkâr ettiğinizi hâlâ anlamıyorum. Bal gibi birbirinizden hoşlanıyorsunuz."

"Hayır." Çünkü Fabio'dan hoşlanma kısmını çoktan geçmişti. Sara ona resmen âşıktı. "Bir daha söylemeyeceğim ufaklık. Eğer bir kez daha aptalca bir laf edersen seni doğduğuna pişman ederim."

Alessandro ağzının içinde küfre benzer bir şeyler homurdandıktan sonra cebinden çıkardığı bir şeyi kurcalamaya başladı.

"Yola çıktığımızdan beri neden o saatle uğraşıp duruyorsun?"

"Babamın bana sekizinci yaş günü hediyesiydi, hatırladın mı?"

"Ne olmuş? Babam sana pek çok şey hediye etmişti."

"Ama bu farklı. Adamlar beni kaçırırken telefonumu parçalara ayırıp saatimi de suya attılar. Neyse ki fark etmedikleri bir anda geri alabildim."

"Hâlâ çalışıyor mu peki?"

"Hayır. Suya düştüğünde bozulmuş olmalı."

Sara omuz silkti. "Dert etme, babam sana yenisini alır."

"Dert ettiğim bu değil ki. Saatte bir GPS sistemi var. Onu devreye sokabilseydim babama yerimizi bildirebilirdim."

"Sen delirdin mi?" Sara bunu duyar duymaz uzanıp hızla saatti elinden kaptı.

"Hey! Onu bana geri ver."

"Olmaz. En son istediğim şey babamın bizi bulması."

"İyi ama neden? Zaten onun yanına dönmüyor muyuz?"

"Sen dönüyorsun ufaklık. Biz değil."

"Bu da ne demek oluyor?" Alessando kafa karışıklığıyla öne eğildi. "O Greco pisliğini öldürdünüz diye mi korkuyorsunuz? Veya adamlarının geri kalanını. Babam bunun için size asla kızmaz. Hatta Fabio'ya beni kurtardığı için ödül bile verebilir."

"İşler senin sandığın gibi değil ufaklık. Her neyse. Bu konuyu kapatalım olur mu? Merak etme. Senin sağ salim eve döndüğünden emin olacağız. Sonra da yolumuza devam edeceğiz."

Alessandro başını hüzünle yere eğdiyse de, neyse ki bu kez itiraz etmemişti. O sırada Fabio geri döndüğü için aralarındaki anlamsız gerginlik bir anda sona erdi.

"Tekne hazır. Gidelim hadi."

"Adamı buldun mu?"

"Hayır. Ama teknenin anahtarlarını marina bekçisine bırakmış."

Esperanza'nın torunu onlara bir tekne ayarlayabileceğini söylerken tekneyi kendilerinin kullanmaları gerektiğinden bahsetmemişti.

"Ne bakıyorsunuz? İnin arabadan hadi."

"Tekneyi sen mi kullanacaksın?" Sara'nın merak ettiği soru Alessandro'dan gelmişti.

"Evet. Bir sorun mu var?"

Sara ve Alessandro bir müddet kaygıyla bakıştıktan sonra aynı anda, "Hayır." dediler ve peş peşe arabadan indiler.

On beş dakika içinde demir alıp denize açılmışlardı. Karanlıkta deniz çok daha ürkütücü ve soğuktu. Sara sırt çantasından çıkardığı hırkayı Alessandro'ya giydirdi. Alessandro sonunda bin bir güçlükle geri aldığı saatiyle uğraşmakla o kadar meşguldü ki, her zaman yaptığı gibi itiraz etmedi. Birkaç dakika sonra ise Fabio ceketini çıkarıp Sara'nın omuzlarına sararak dümene geçmişti. Sara onun bu düşünceli ve sahiplenici tavrına bayılıyordu. Ona bakıp minnetle gülümserken neredeyse yirmi saate yakındır öpüşmediklerini fark ederek hasretle iç geçirdi. Şimdiden adamın sıcaklığını özlediğine inanamıyordu. Tanrım bir zamanlar sinir olduğu adamın öpücüklerinin müptelası olabileceği kimin aklına gelirdi?

Fabio düşüncelerini hissetmiş gibi dümeni döndürürken yanan gözlerini dudaklarına çevirdi. Dışarıdan gören biri büyük bir konsantrasyonla tekneyi kullandığını düşünebilirdi, ancak adamın tüm dikkati ve ilgisi Sara'nın üzerindeydi.

"Çalıştı. Sonunda çalıştı."

"Ne?"

"Saat diyorum. Çalıştırmayı başardım sonunda."

"Seninle ne konuşmuştuk sersem." Sara kardeşinin elinden saati kaptığı sırada aptal saat aynı anda bir mesaj sesiyle titreyince irkildi. Ekranda babasının ismini gören Sara sanki elini yakmış gibi hızla onu Alessandro'ya geri verdi.

"Durdur şunu. Hemen!"

"Bu harika. Babamdan bir mesaj geldi.”

Genç çocuk coşkuyla sırıtınca Sara'nın göğsünü bir ağrı sıkıştırdı.

 

"Ne? Ne mesajı? Bu ne demek oluyor?"

"Saat en başından beri görevini yerine getirdi demek oluyor."

"Yani?"

Alessandro Sara'yı işitiyormuş gibi görünmüyordu. O sırada Antonio'dan gelen mesaj yüzünden mutluluktan havalara uçmak üzereydi. Herhalde babalarıyla görüştükleri için ailelerindeki tek mutlu olabilen insan oydu. Aralarındaki bağ her neyse Sara'nın asla deneyimlemediği ve anlamadığı bir şeydi.

"Babam sinyali en başından beri sağlam bir şekilde aldıklarını söylüyor."

Sara ve Fabio endişeyle bakıştı. "Ve?"

"Ve bizi aldırmak için çoktan birilerini göndermiş bile."

"Ne zaman? Neredelermiş?" Sara'nın kalbi endişeyle çarpmaya başlamıştı.

"Şey..." Sonunda onların anlattıklarından aynı şekilde etkilenmediklerini fark eden Alessandro ikiliye mahcup şekilde baktı. "Biz tekneyle açıldıktan hemen sonra onlar da peşimizden çıkmışlar. Yani her an burada olabilirler."

Sara korkuyla arkasını döndü. "Ne yapacağız Fabio?"

Fabio bir süre düşünürken motoru yavaşlatmıştı. Geriye bakıp kıyı ile aralarındaki mesafeyi ölçüyordu. Henüz kıyıdan fazla uzaklaşmamışlardı. Yani belki de...

O sırada az ilerideki kayalıkların arkasından bir teknenin hızla onlara doğru yaklaşmakta olduğunu görünce sessizce küfretti. Ne yazık ki, geri dönmek için artık çok geçti. Hem dönseler bile Antonio'nun adamları peşlerini asla bırakmazdı.

"Bunlar onlar!" diye bağırdı Alessandro coşkuyla. “Bizi buldular.”

Sara hızla arkasını dönüp karanlığın içindeki tekne ışıklarına baktı. "Nereden biliyorsun? Herhangi bir tekne de olabilir." Sara onlardan çok kendini ikna etmeye çalışıyormuş gibiydi.

"Şu ışıkları görüyor musun? Kısa ve sık aralıklarla açıp kapattıklarına göre bunlar onlar olmalı. Bu bir şifre."

Sara telaşla Fabio'ya döndü. "Bu doğru mu?" Fabio başıyla sessizce onayladı.

“Ne olacak şimdi?”

“Olacak olan şu... Siz ikiniz eve dönüyorsunuz."

"Anlamadım." Sara'nın göğsü dehşetle sıkıştı. Yanlış duymuş olmalıydı.

Fabio omuzlarından tutarak onu kendine çevirdi. "Beni iyi dinlemeni istiyorum prenses. Eğer şimdi geri dönersem bir şansımız olmaz, beni anlıyor musun? Baban sana zarar vermeyecektir ama beni affetmeyeceğinden eminim. O yüzden bir şansımız olmasını istiyorsan onlarla gitmelisin."

"Ne yani? Beni, bizi bırakıyor musun?"

"Sadece bir süreliğine, yemin ederim."

Sara'nın gözleri doldu. Bu bir vedaydı. Fabio ona veda ediyordu.

"Hayır." Başını hızla iki yana sallarken gözpınarları dolmaya başlamıştı. "Beni bırakmayacağını söylemiştin. Söz vermiştin."

Fabio küfretti. Sara'yı göğsüne sıkıca bastırırken burnunu saçlarına gömmüştü. "Bırakmıyorum Sara. Sadece bana güven olur mu?"

"Birlikte kaçalım. Alessandro onlarla gidebilir."

"Olmaz. Güvenliğin için şimdilik gitmen en iyisi."

Sara zorlukla başını sallarken tekne hızla yaklaşıyordu. Fabio gözlerinin kenarından akan yaşı sildiğinde ağladığının farkında bile değildi. Rüzgâr saçlarından birkaç teli Fabio'nun eline uçurdu. "Te amo mi amor (seni seviyorum aşkım) Senin için geri döneceğim."

Fabio Sara'nın yüzünü kavrayarak Alessandro'ya aldırmadan onu tutkuyla öptü. Sonra da aynı hızla arkasını dönüp suya atladı.

Sara hıçkırıklarla korkuluklara koştuğunda genç adam çoktan karanlık sularda gözden kaybolmuştu.

"Aranızda bir şeyler olduğundan emindim." dedi Alessandro, kasvetli havayı dağıtmak istercesine.

Ne yazık ki Sara şaka kaldırabilecek durumda değildi. Hâlâ Fabio'nun herhangi bir yerden yüzeye çıkmasını bekliyordu. Bu olmadığında yüreği sıkıştı.

Adamlar tekneye bir halat atarken Sara karanlık sulara fısıldadı. "Bende seni seviyorum."

.............................

Otele geri döndüğünde saat gece yarısını çoktan geçmişti. Costa eve bırakmakta ısrar ettiğinde itiraz edememesinin tek nedeni izlendiğine dair o garip hissin henüz kaybolmamış olmasıydı.

Kiralık arabasını iade etmek zorunda kalmıştı ve yeni bir araba almaya da henüz fırsatı olmamıştı. Bu yüzden Costa ile uzun ve sessiz bir yolculuk yapmayı kabullenmişti. Adamın yan taraftan ona sık sık attığı bakışlar, konuşmak isteyip de bir türlü cesaret edemediğinin göstergesiydi. Ancak Daniella ona bu fırsatı veremeden yolculukları sona ermişti.

"Bıraktığın için teşekkürler."

"Daniella."

Costa peşinden inmek üzere hareketlenmişti ki, Daniella hızlı bir cevapla adamı koltuğuna çiviledi.

"Kendim gidebilirim. İyi geceler Costa."

Genç adam hayal kırıklığıyla yerine çökerken, Daniella bezgin bir şekilde ön kapıyı geçerek ay ışığının aydınlattığı arka bahçeye doğru yollandı. Oldukça zor bir gece geçirmişti ve Tanrı biliyor ya bu gece daha fazla stresi kaldıramayacaktı. İçeri girmeden evvel açık havada dolaşmak ona iyi gelebilirdi.

Moretti otel görevlisiyle konuşup güvenlik kayıtlarını incelemek istediğini söyledikten sonra hep birlikte merkeze dönmüşlerdi. Daniella bildiklerinin üzerinden bir kez daha geçip yazılı ifadesini imzalamıştı. O sırada görüntüleri izleyen Costa ise özellikle Mario'nun kaldığı daire kapısını gören kameraların bozuk olduğunu tespit etmişti. Bu da durumun tahmin ettikleri gibi kasıtlı bir saldırı olduğuna şüphe çekiyordu. Babası biri ya da birileri tarafından planlı olarak kaçırılmıştı. Daniella bütün geceyi babasına ne olduğunu düşünerek endişe içinde geçirdiği için bitkindi.

Rahatlamak için kendini yaşlı ağacın altındaki ahşap salıncağa bırakarak başını arkaya yatırdı ve derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini kapattı. Şu anda tek duymak istediği gece kuşlarının, böceklerin ve denizin sesiydi.

"Zor bir gece miydi aşkım?"

Tabii ki dileği yerine gelmeyecekti.

Daniella duyduğu ses karşısında irkilmeyecek kadar bitkindi. Kim olduğunu anlaması için sesin geldiği tarafa bakmasına gerek yoktu. Rüzgâr burnuna adamın eşsiz kokusunu ondan evvel taşımıştı.

"Yine arazime izinsiz girmişsin Bebek Yüz."

"Yine başa döndük demek. O isimden hoşlanmadığımı biliyorsun."

"Bence sana yakışıyor."

Franco bıkkınlıkla iç geçirdi. "Sen öyle diyorsan…" İlk defa üstelememişti.

Daniella bir gözünü açıp baktı. "Burada ne yapıyorsun tanrı aşkına?”

"Bana her istediğimde elimi kolumu sallayarak odana giremeyeceğimi söylemiştin."

"Bu yüzden beni arka bahçemde mi beklemeye karar verdin?"

"Arka bahçende ömrümün sonuna kadar bekleyebilirim. Fakat eve o dedektif bozuntusuyla döneceğini bilseydim, sizi ön kapıda karşılamayı tercih ederdim."

Bunu nereden biliyordu? Her yerde gözü mü vardı bu adamın?

Daniella bir gözünü daha araladı. Adamın sesindeki sertlik kederini bastıramıyordu. Kıskançlık Franco'yu deliye döndürüyor olmalıydı ve nedense Daniella onun bu halinden sadistçe bir zevk alıyordu.

"Polise yakalanmayı göze alacağını bile bile mi?"

"İnan bana çok daha fazlasını göze alabilirim hayatım." Adamın sesindeki keskinlik Daniella'nın dizlerini titretmişti. Belki de salıncakta olduğu için böyle hissediyordu.

"Gözü kara olman hoşuma gitti."

"Yalnızca gözü kara olmamı mı?"

Daniella sorusunu duymazdan geldi. Bu sıkça oynadıkları bir oyundu fakat oyun oynayacak havada hissetmiyordu.

"Araç kiralama şirketiyle sözleşmem sona ermişti. Costa yalnızca dönüş yolunda bana eşlik ediyordu." Neden açıklama gereği duyduğunu bilmiyordu ama birdenbire anlatma gereği duymuştu.

“Yarın emrinde bir araç olacak. Bundan böyle o herifin arabasına binmek zorunda değilsin.”

“Yapma lütfen Franco.”

“Bu konu tartışmaya kapalı sevgilim. Şimdi nereden geldiğinizi sormalı mıyım?"

"Seni ilgilendirmediği için, hayır."

Franco sessiz bir küfür savurunca Daniella başını kaldırıp ona bakmak zorunda kaldı. Genç adamın tek omzunu ağaca yaslamış dikkatle onu izleyen görüntüsü karanlık bir siluet gibiydi. Üzerinde yalnızca yapılı bedenine oturan koyu renk bir gömlek ve pantolon vardı. Kuzguni saçları dağılmış, çatık kaşlarının altındaki bakışları daha da kararmıştı. Fakat daha derinlerde farklı bir duygunun izlerini görebiliyordu. Yenilgi.

Franco'yu daha önce hiç böyle çaresiz gördüğünü hatırlamıyordu. O kadar umutsuz ve perişan görünüyordu ki, Costa'ya bile yeterince sinirlenmediğini fark etti. Daniella istemese de onun için endişelenirken buldu kendini.

"Hâlâ bana burada ne aradığını söylemedin?"

Franco omuz silkti. "Sadece seni görmek istedim."

"Bu gece kimse için kolay değildi anlaşılan."

"Zor bir gece mi geçirdin aşkım?"

"Şu anda konuşacak havamda değilim, o yüzden neden önce sen anlatmıyorsun?"

"Annemin katilini buldum."

Franco lafı dolandırmadan söylediğinde Daniella hissettiği şokla yavaşça oturduğu yerden kalktı.

"Ne? Peki ya sonra?"

Franco cevap vermek yerine sırtını ağaca yaslayıp çimenlere oturdu. Şimdi mürekkep karası elleri kendine çektiği dizlerinin üzerindeydi. Gümüş yüzükleri ve boynundaki ince zincir karanlıkta ışıldıyordu. Bakışlarını ileriye dikmişti. Onun bu hali karşısında Daniella'nın içi cız etti.

"Franco, yoksa?" O malum soruyu sormaya bir türlü cesaret edemiyordu.

"Hayır."

"Tanrıya şükür." Daniella rahatlamayla dolu bir iç çekti.

"Ama bunun sebebi adamı öldürmek istememem değil, gerçek katille yüzleşmek için ona ihtiyacım olmasıydı."

"Anlayamadım." Daniella'nın kafası karışmıştı. "Az önce katili buldum dememiş miydin?"

"İddiasına göre asıl katil o değilmiş. Evet, Lena'nın ölümünden en az onu parçalara ayıran kadar suçlu fakat anladığım kadarıyla o yalnızca bir maşa."

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Çünkü bunu yapan kadını tanıyorum. Ve neden yaptığını tahmin edebiliyorum."

"Kadın mı?" Daniella hayretle irkildi. "Anneni öldüren bir kadın mıymış?"

Franco başını sallayınca Daniella'nın ağzından hiç istemediği bir küfür savruldu.

Genç adamın buruk gülümsemesinin dudaklarına yayıldığını görünce yaptığından anında utanmıştı. "Özür dilerim."

"Sakın dileme. Küfretmen çok seksi."

“Saçmalamayı ke de bana o kadından bahset. Annenden ne istiyormuş?"

"Sanırım bunu kendisine sormamız gerekecek." Franco gitmek için ayağa kalkınca Daniella yerinden fırlayarak kolunu tuttu. Sonra ne yaptığına kendi de şaşırdı.

"Dur!" Gitme.

Franco önce kolunu tutan ele sonra da gözlerinin içine özlemle baktığında Daniella ona dokunmanın bir hata olduğunu anlamıştı. O böyle bakarken boynuna sarılma dürtüsünü bastırmak için iradesini son kırıntısına kadar kullanmak zorunda kaldı.

"Kalırsam senden daha fazlasını isteyeceğim vita mia, o yüzden bana engel olma." İsteyebilirim değil, isteyeceğim.

Adamın arzulu kısık sesi ılık gecede ayak parmaklarına kadar ürpermesine neden olmuştu. Ancak Daniella ondan kalmasını isteyemeyeceğini biliyordu. Bunun için hazır değildi. Fakat onu ne kadar özlediğini kendine itiraf ediyordu. Bu duygu öyle şiddetliydi ki, adeta göğsünün ortasına inen sert bir yumruk gibiydi. Lanet olası. Keşke ona bu kadar delicesine âşık olmasaydı.

Kuruyan dudaklarını ıslatınca Franco'nun aç bakışları hızla ağzına indi.

Bir hata daha.

"Nereye gidiyorsun?"

"Uzun zamandır beklediğim bir hesabı kapatmam gerekiyor."

"Yapma." Franco başını eğip gözlerinin içine soran gözlerle bakınca, bakışlarını hızla kaçırmak zorunda kaldı. Ona bu kadar yakınken, kokusunu içine çekebiliyorken kendine engel olmak giderek daha da zorlaşıyordu.

"İntikam almak isteyenler için ne derler bilirsin."

"Bir mezar da kendin için kaz mı?"

Daniella başını sallayınca Franco'nun dudaklarından tatsız bir gülüş kaçtı. "Yıllardır yaşadığım cehennemin yanında, bir mezar beni korkutur mu sanıyorsun?"

"Haklısın ama-"

"On altı yaşımdan beri nefes aldığım her gün bugünün hayalini kurdum Daniella. Annemi öldürenin babam olduğundan o kadar emindim ki, o adamın sonunu getirebilecek bin farklı yöntem düşündüm."

"Katilin o olmaması seni hayal kırıklığına mı uğrattı?"

"Hayır. Belki. Bilmiyorum. Bize asla iyi davranmazdı. Anneme ve bana çektirecek farklı işkence yöntemleri daima vardı. Eğer ben onun sonunu hazırlamazsam sanki o benimkini hazırlayacakmış gibi hissediyordum. Ama yanılmışım. Bir bakıma mutlu olmam gerekir ama olamıyorum."

"O senin öz baban Franco. Böyle bir şey gerçekten yapabilir mi? Sana zarar vermesi için nasıl bir nedeni olabilir ki?"

"Antonio De Luca'nın önemsediği şey yalnızca: Cosa Nostra'dır. Onun dışındaki hiçbir canlıya merhamet etmez."

"Kendi ailesine bile mi?"

"Onu tanıdın. Nasıl bir adam olduğunu artık biliyorsun. En güzel yıllarımı onun yüzünden dört duvar arasında geçirdim. Yıllarca onun verdikleriyle yetinmek zorunda kalan bir zavallıdan başka bir şey değildim ve ancak kendi imparatorluğumu kurduğumda ona karşı koyabilecek kadar güçlü olabildim. Bana asla güvenmedi. Aynı şekilde bende ona tabii. Eğer o bellektekileri bana getirmemiş olsaydın, onları bana karşı kullanacağını adım gibi biliyordum."

"Bu hiç mantıklı gelmiyor. Bir insan evladına bu kadar kötülüğü neden yapar?"

"İçimizde tek iyi davrandığı çocuğu Alessandro. Neden bilmiyorum ama onu daima aileden ve beladan uzak tuttu."

"Ama onun veliahdı sensin. Yani o öldüğü takdirde başa geçeceksin."

"Ve ben öldüğüm takdirde de Toscana'nın yeni Don'u Alessandro olacak."

Daniella bu farkındalıkla birdenbire irkildi. Aman Tanrım. Franco'nun babası en başından beri bunu planlıyor olabilir miydi? Franco'yu yıllardır bir delikte ve kontrol altında tutmasının tek nedeni, diğer oğlunun büyüyüp bir yetişkin olmasını beklemek miydi? O büyüdüğünde Franco'ya ne olacaktı peki?

Daniella'nın bedeni düşüncelerinin gittiği noktada anında buz kesti.

"Sen bunları düşünme artık. İçeri gir, yoksa üşüyeceksin."

Daniella'nın bedeni titriyordu ancak nedeni soğuk değildi. Aniden karşısındaki bu güçlü adamın ne kadar zor şartlar altında hayatta kaldığını ve aslında daima yapayalnız olduğu düşüncesi boğazının düğümlenmesine neden olmuştu. Annesini çocuk yaşta kaybetmişti. Ve onu seven bir babası da olmamıştı. Onu tek ve koşulsuzca seven kişi yalnızca Nonna'ydı.

Aralarındaki sessizliği Daniella'nın çalan telefonu bozdu. Daniella cebinden çıkardığı telefonuna bakarken kaşlarını çatılmıştı.

"Kim?"

"Bilmiyorum." Genç kadın bilinmeyen telefonu açarak karşı tarafı dinlemeye başladı. Franco yüzünün aldığı şekilden iyi bir haber olmadığını anlamıştı.

"Hemen geliyorum." Daniella telaşla Franco'ya döndü. "Büyük annemlerin kaldığı merkezden bir hemşire aradı. Büyük babam yeni bir kalp krizi geçirmiş. Gitmeliyim."

"Gel hadi.” Franco onu kolundan tutarak yönlendirdi. “Seni ben bırakırım." Daniella itiraz etmek üzereydi ki, arabası olmadığını hatırladı. Bir uber çağırabilirdi ama daha fazla zaman kaybetmek istemiyordu. Başıyla onayladı.

Franco telefonundan birini aradıktan birkaç dakika sonra girişe siyah bir SUV yanaşmıştı. Daniella'nın binmesine yardım ettikten sonra yanına oturdu. Daniella şoför koltuğunda Carlos'u görünce nedense hiç şaşırmamıştı. Adam aynadan başıyla onu selamlarken,

"İyi geceler Bayan Lombardi." dedi.

"Keşke iyi bir gece olduğunu söyleyebilseydim Carlos."

Franco adamına gidecekleri yerin adresini verdikten sonra yola çıkmışlardı. Daniella endişesini bastırmak için camdan dışarıya bakıyordu. Kalbi resmen boğazında atıyordu. Franco endişesini bastırmak istercesine elini avucuna alınca Daniella itiraz etmedi. Hatta dönüp adama minnetle gülümsedi.

Sessizce geçen yolculuktan sonra sağlık merkezinin ana binasına yaklaşmışlardı. Otoparkın en karanlık noktasında durdular. Daniella inmeden önce Franco avucundaki eli dudaklarına götürdü.

"Üzülme. Her şey yoluna girecek."

Daniella Franco'nun onunla gelemeyeceğini biliyordu. Ondan bunu isteyemeyezdi. Fakat bakışlarından onun da aynı şeyi istediğini anlayabiliyordu. Buna rağmen, "İyi geceler Franco." diyerek elini bıraktı. "Ve teşekkürler."

Genç adam başını bir kez sallayınca arabadan inerek koşarak giriş kapısına yöneldi. Büyük annesinin beklediği katı ve koridoru bulması birkaç dakikasını almıştı. Yoğun bakım ünitesinin beyaz koridorlarında en az oturduğu sandalye kadar beyaz kesilmiş Stella onu görür görmez gözyaşlarıyla ayağa fırlamıştı.

"Oh Daniella."

"Büyükanne." Daniella kadını sıkıca kucakladı. "O nasıl?"

"Az önce ameliyattan çıktı. Doktoru durumunun henüz ciddiyetini koruduğunu söyledi."

Bu ne demekti? Yoksa büyükbabası...

Stella hıçkırıklarla ağlamaya başlayınca onu sakinleştirmek için sıkıca sarılmaya devam etti. "İyi olacak, merak etme. O güçlü bir adam. Bunu da atlatacaktır."

"Bilmiyorum Dani. Bu seferki diğerlerinden daha şiddetliydi. Onu öylece yerde hareketsiz yatarken bulduğumda o kadar korktum ki."

"Tahmin edebiliyorum."

"Biliyor musun? Beni hatırlamadığı zamanlar kahroluyordum ama şimdi tek dileğim sağlıklı olması. İsterse beni hiçbir zaman hatırlamasın. Artık umursamayacağım"

"Ah büyükanne." Daniella şefkatle Stella'yı yeniden kucakladı.

"Bu saatte buraya gelmek zorunda kaldığın için üzgünüm tatlım."

"Sorun değil. Başka bir yerde olmayı düşünemezdim bile."

Daniella Stella'yı yeniden sandalyesine oturtup ona bir şey isteyip istemediğini sordu. Yaşlı kadın hiçbir şey istemeyince de ona bir bardak su getirdi. Yarım saat sonra bir hemşire odasından çıktığında ikisi birden ayağa fırlamıştı.

"O nasıl?" diye aceleyle sordu Stella. "Gustavu'm nasıl?"

"Hastanız kendine geldi. Durumu şimdilik stabil."

"Onu görebilir miyiz?" Daniella bir adım önce çıktı.

"Yalnızca bir kişi. Ve onu fazla yormayın, olur mu?"

Daniella büyük annesini önden girmesi için müsaade etti. O sırada kendine bir bardak kahve alıp, yer karolarını sayarak koridorda ileri geri volta atmaya başlamış, Tanrı'ya büyükbabasını bağışladığı için sessizce teşekkür ediyordu.

Bir temizlik paspası ayaklarının ucunda durduğunda az kalsın koridorları paspaslayan adamla çarpışacaktı. Bu kadar dalgın olduğu için kendine kızdı.

"Affedersiniz. Sizi fark etmedim."

"Oysa kolay unutulacak bir adam olmadığımı söylerler." Adam şapkasının siperinin altından ona bakıp göz kırpınca Daniella şaşkınlıktan az kalsın çığlık atacaktı.

"Franco!" Genç kadın hızla etrafına bakındı. Neyse ki koridor o sırada tamamıyla boştu. "Tanrı aşkına sen... Yakalanmak mı istiyorsun?"

"Eğer bu şekilde bağırmaya devam edersen bu kaçınılmaz gibi görünüyor aşkım."

Daniella sesinin yüksek çıktığını fark etmemişti. Tam da o anda bir doktor ve hemşire odalardan birinden çıkınca Franco hızla onu açtığı bir kapıdan içeri soktu. Oda o kadar küçük ve karanlıktı ki, birbirlerine sarılarak ancak ayakta durabiliyorlardı.

"Burası çok darmış."

"İtirazım olduğunu söyleyemem" Franco nefes nefese kollarını etrafına biraz daha dolarken neşelenmiş gibiydi. Daniella ona ellerini üzerinden çekmesini söylemeliydi ama nedense onun kılık değiştirip hastaneye girmesini çok sevimli bulmuştu.

"Gittiğini sanmıştım."

"Gitseydim aklım sende kalacaktı. Nasıl olduğunu bilmem lazımdı."

"Tam anlamıyla risklerin adamısın değil mi?"

"Sadece konu sen olduğunda."

Daniella buna verecek bir cevap bulamadı. Franco, bu durumdayken onu zorlamaması gerektiğinin farkındaydı. Yine de elinde değildi.

"Büyükbaban nasıl? Durumu daha iyi mi?"

"Evet. Kendi geldiğinden beri Stella yanında."

"Anlıyorum. Senin için yapabileceğim bir şey var mı peki?"

"Zaten her şeyi yapmadın mı?"

"Her şeyi değil."

Franco omzunda başparmağıyla dokunduğu yeri hafifçe okşayınca Daniella ürpertiyle derin bir nefes aldı.

"Artık gitmem lazım. Büyük annem her an çıkabilir."

"Tamam." Franco böyle söylemesine rağmen hâlâ onu bırakmamıştı.

Daniella kapıdan çıkmak üzereydi ki Franco onu geri çekti. "Ne olursa olsun beni aramaktan çekinmeyeceksin." diyerek dudaklarına doğru fısıldadı. Ya da benden kalmamı iste.

Sessiz kelimeler aralarında asılı kalırken uzun bir sessizlik olmuştu. Daniella başını bir kez salladı, "Tamam." dedi ve ardından kapıdan çıktı.

Koridorda ilerlediği sırada Stella da aynı anda odadan çıkmıştı. "Ah Daniella. Bende seni arıyordum. Gustavu'ya burada olduğunu söyledim. Seni görmek istiyor."

Daniella henüz Franco'nun etkisinden çıkamamıştı. Adamın onu öpmek üzere olduğunun farkındaydı ve buna izin vermediği için kendini tebrik mi etmeli, yoksa tokatlamalı mıydı emin olamıyordu. Lanet olsun. Onu o kadar özlemişti ki...

"Merak etme. Ben onunla ilgilenirim. Git ve biraz dinlen büyükanne."

Yaşlı kadını gönderdikten sonra sessizce büyük babasının kaldığı odaya girdi. Oda ilaç kokuları ve dezenfektanlar sayesinde ağırlaşmıştı. Gustavu bembeyaz çarşafların arasında hareketsiz bir halde yatıyordu. Yaşlı adamın ağzında oksijen maskesi vardı. Yanındaki tansiyon cihazı arada bir bipleyip duruyordu. Gözleri açıktı. Onu görünce titrek elini havaya kaldırıp uzattı. Daniella hafızasının yerinde olmasına sevinerek hızla uzattığı eli tuttu.

"Nasılsın büyükbaba? Bizi çok korkuttun." Yaşlı adam konuşmaya çalışınca, "Yorma kendini. Konuşmak zorunda değilsin. Eğer iyi hissediyorsan elimi bir kez sık yeter."

Gustavu elini sıkınca Daniella gülümsedi. "Daha iyi olacaksın, inan bana."

Yaşlı adam bir şeyler mırıldanınca Daniella onu duymak için biraz daha yaklaşmak zorunda kaldı.

"Bir şey mi istiyorsun? Neye ihtiyacın var?"

Gustavu bir kez daha konuştuğunda bu kez sesi zorlukla da olsa çıkmıştı. "Mario."

Daniella babasının ismini duyduğunda adeta taş kesilmişti. Onu duymamış gibi yapabilirdi ancak adam bir kez daha, "Mario." dediğinde bu kez tepkisiz kalamadı.

"Ne yazık ki babam burada değil büyük baba." Ve nerede olduğunu bilmiyorum.

"O...bir...katil."

"Hayır. Böyle söyleme. Annemle kötü bir ayrılık yaşamış olsalar bile ölümünden babam sorumlu tutman haksızlık."

Gustavu başını iki yana salladı. "Onu öldürdü."

"Lütfen büyük baba. Sana yalvarıyorum. Şimdi bunları konuşmanın sırası değil." Üstelik oğlun kaçırılmışken.

"Bana...kendisi söyledi..." Yaşlı adam oksijen maskesini çıkarmaya çalışınca Daniella hızla itiraz etti.

"Hayır hayır, onu çıkarmamalısın." Fakat yaşlı adam onu dinlemiyordu. Konuşmasına mani olduğu için belli ki aptal maskeye öfkelenmişti.

"Başı dertte. Buraya... asla dönmemeliydi."

Daniella oturduğu yerde aniden dikleşti. O anda ilk defa büyük babasının "öldürdü" derken annesinden bahsetmediğini fark etmişti.

"Bu ne anlama geliyor büyükbaba?"

"O kadını öldürmelerine yardım etti... Başı belada."

Aman Tanrım. Daniella'nın birdenbire midesi bulanmaya başlamıştı. İçtiği kahve boğazına kadar tırmanırken kendini güçlükle sakinleştirebildi.

"Bu çok saçma. Hem sen bunu nereden biliyorsun anlamıyorum?"

"Yıllar önceydi... o kadın…" diye fısıldadı yaşlı adam. Konuşurken eziyet çekiyor gibi görünüyordu.

Daniella ayağa fırladığında aniden başı dönmüştü. Büyük babasının gözleri yarı yarıya kapalıydı. Neden böyle şeyler anlatıyordu? Yoksa bu da hafızasının ona oynadığı oyunlardan biri miydi? Uyduruyor olabilir miydi? Evet, öyle olmalıydı. Babası birine, hele de bir kadına asla zarar vermezdi.

"Saçmalık. Babam kimseyi öldürmedi."

"Ona. Kaçmasını. Söyle." Gustavu'nun gözleri kapanınca ilaçların yeniden etkisini göstermeye başladığını anladı. Ancak şu anda uyuyamazdı. Daniella'nın babasına ne olduğunu öğrenmesi için cevaplara ihtiyacı vardı.

"Konuş büyükbaba! Lütfen bana kim olduğunu söyle? Kimdi o kadın?"

Gustavu gözlerini bir kez daha açtı. Ve kapatmadan önce, "Lena." diye fısıldadı. "Adı Lena'ydı."

Dünya ayaklarının altından bir kez daha kaydığında tutunmak için bir yer aradı. Yanlış duymuş olmalıydı. Adı Lena olamazdı. Büyük babasına yeniden seslendi fakat yaşlı adam çoktan ilaçların tesiriyle uykuya dalmıştı. Daniella saçlarını çekiştirerek odanın içinde telaşla dolaşırken kafasında parçaları bir araya getirmeye çalışıyordu.

Babası yıllardır birilerinden saklanıyordu. Bu yüzden evliliğini bitirmiş, ailesini terk etmişti. Birini öldürmüş olabileceği aklının ucundan bile geçirmemişti. Ama bu doğruysa, eğer babası gerçekten Lena adındaki kadının ölümüne karıştıysa bu her şeyi açıklıyordu.

Parçalar yerine oturduğunda Daniella aniden aklına gelen dehşet dolu fikirle koşarak odadan dışarı fırladı. Koridoru, malzeme odası da dâhil baştan aşağıya ararken nefes nefese kalmıştı. Ancak Franco'dan en ufak bir iz bile rastlayamadı. Onu bir an evvel bulmak zorundaydı.

Çünkü babasının hayatı sevdiği adama bağlıydı.


 

Loading...
0%