Yeni Üyelik
30.
Bölüm

29.BÖLÜM: Tehlikeli Oyun

@sagetaylors

 


 

"Dur Antonio!"

Tokat sesini işittiğinde Lorenna merdivenleri inmek üzereydi. Antonio tam kızına yeniden vurmak üzereydi ki, koşarak Sara'nın yere kapaklanın bedeniyle kocasının arasına girdi.

"Sana dur dedim."

Antonio hırsla soluyor, ona öfkeyle bakmaya devam ediyordu. Ancak Lorenna geri adım atmamaya kararlıydı. Ona meydan okurcasına bakmaya devam edince Antonio bir adım geri çekilmek zorunda kaldı.

"Başımıza bunca belayı sardıktan sonra onu gebertmediğime şükretmelisin. Ya onun yüzünden Alessandro'ya bir şey olsaydı? Ya onu öldürselerdi?"

Sara titreyen dudağının kenarındaki kanı silmekle bile uğraşmadan uyuşmuş gibi boşluğa bakıyordu. O sırada erkek kardeşi bir köşeden dehşete kapılmış hâlde olan biteni izliyordu.

"Şükürler olsun ki ikisine de bir şey olmadı." Lorenna kızını korumacı bir şekilde kollarında tutmaya devam ederek, "Sen iyi misin tatlım?" diye sordu. "Hadi gel de yukarıda elini yüzünü yıkayalım."

"O piçin yerini söylemeden hiçbir yere gidemez." Antonio adeta kükrüyordu. "Nerede o çabuk söyle! Suç ortağın olacak o hergele hangi cehenneme saklandı?"

Sara, Fabio'dan bahsettiğini bildiği halde tek kelime etmemiş, bakışlarını sabit tutmaya devam etti. O yanıt vermedikçe Antonio daha da öfkeleniyordu.

"Konuş yoksa..."

"Bu kadarı yeter. Ne kadar hırpalandığını görmüyor musun? Kendini toparlaması için ona biraz zaman vermelisin."

Sara annesinin yüzüne baktı. Bu, onun babası tarafından ilk azarlanışı değildi, ancak annesinin onu ilk savunuşuydu. Bu yüzden şaşkınlığını gizleyememişti.

"Sen bu işe karışma Lorenna, yoksa hamile olduğuna aldırmam seni de cezalandırırım."

Hamile mi? Annesi hamile miydi?

Sara annesine şaşkınlıkla bakmaya devam ederken gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Lorenna kızıyla yüzleşmeye cesaret edemediğinden ona bakamamıştı.

"Yeterince acı çekmedi mi? Bence dersini almış görünüyor."

"Ders filan aldığını zannetmiyorum. Ona bildiklerini hemen anlatmasını söyle..." Yeniden Sara'ya döndü. "Anlat çabuk. Fabio nerede?"

"Bilmiyorum."

"Bana yalan söyleme! Eğer Grecolara oğullarının katilini vermezsek acısını bizden çıkarırlar." Antonio üzerine doğru yürümeye kalkışınca Lorenna ayağa fırladı.

"Sana bilmediğini söyledi. Onu rahat bırak artık."

Antonio kaşlarını çatmıştı. "Demek bunca yıl sonra bana karşı çıkıyor ve kızını koruyorsun Lorenna. Öyle olsun, ama mutlaka bunun hesabını vereceksiniz. İkiniz de."

Lorenna telaşla kızını arkasına aldı. "Ona bir şey yapmayacaksın."

"Bu seni ilgilendirmez."

"Elbette ilgilendirir. Ben onun annesiyim."

Antonio dudağının kenarıyla zalimce gülümsedi. "Bunu geç hatırlamış olman çok yazık."

Lorenna buna karşılık verememişti. Kızının gözyaşlarıyla nemlenmiş yanağını avucun içine aldı ve ona özür dileyen bir şekilde baktı. "Haklısın." dedi titreyen sesiyle. "ama bu onun annesi olduğum gerçeğini değiştirmez."

Antonio, "Ne olursa olsun Sara yaptığı pisliği temizlemek zorunda."

"Nasıl?" Lorenna, daha sorduğu anda alacağı cevabın ne kadar korkunç olacağını tahmin edebiliyordu.

"Eğer bana Fabio’nun yerini söylemezse onu yeni bir anlaşma karşılığında Grecolara teklif edeceğim." dediğinde iki kadın da sersemlemiş halde adamın yüzüne bakakalmıştı.

"A-anlayamadım." dedi Lorenna. "Ne anlaşması?"

Antonio kibirli bir ifadeyle omuzlarını dikleştirdi. Bakışları acımasızdı. "Eğer kabul ederse Sara'yı Greco'nun kuzeniyle evlendirmeyi planlıyorum."

Ne?

"Sen delirdin mi? Hem o adam zaten evli değil miydi?"

"Karısını geçen sene kaybetti."

"Yine de hatırladığım kadarıyla adam oldukça yaşlı olmalı."

"Benden birkaç yaş büyük sadece."

"Kızımızı böyle bir adamla evlendiremezsin Antonio. Buna izin veremem. Hem Angelo bunu asla kabul etmez."

"Dua edelim de kabul etsin. Aksi takdirde iki aile arasında çok fazla kan dökülecek. Şimdi kızını al ve yukarı götür. Ben söyleyene kadar da sakın odasından çıkmasına izin verme, anlaşıldı mı?"

Lorenna kızını yerden yavaşça kaldırırken Sara'nın titrediğini fark etti. Ona korkmamasını söylemek istiyordu. Asla istemediği bir şeyi yapmak zorunda kalmayacağını, annesinin bir planı olduğunu. Fakat yalnız kalana kadar beklemek zorundaydı.

Sara adeta içi boşaltılmış bez bebek gibi kollarında merdivenleri tırmanırken, "Çok yakında..." diye fısıldadı kulağına. "Merak etme canım, çok yakında bu kâbus sona erecek. Annene güven."

Sara için kâbus ancak Fabio'ya yeniden kavuştuğunda son bulacaktı. Ama onu bir daha görebileceğinden bile emin değildi. Belki de o denizden asla kurtulamamış, çoktan balıklara yem olmuştu.

Odasına girip yatağına uzandığında içinden taşan acı, bir gözyaşı damlası olup burnunun kenarından süzülerek yastığına damladı. Hayır. İnançlı olmak zorundaydı. Fabio ona bir söz vermişti. Mutlaka geri dönecekti.

Çünkü Fabio Ricci bir söz verdiğinde mutlaka tutardı.

 

...........

 

"Uyan artık uyuyan güzel!"

Bir kova su ve adamın çığlığı odayı doldurdu.

Franco açıktaki teknesinin kamarasında saatlerdir uyuyan adamın yataktan zıplayarak kalkmasını keyifle izledi.

“Nihayet kendine gelebildin.”

“Soğuk.” Fabio titredi. “Çok soğuk.”

“Suyun sıcaklığını senin için ayarlayamadığım için üzgünüm.”

Fabio onu arayıp acilen yardım istediğinde Daniella'nın yanından yeni ayrılmıştı. Fabio'yu İspanya'dan aldırıp yeniden buraya kaçak yollarla getirtmek hiç de kolay olmamıştı. Bunun için yeni bir gemi daha ayarlaması gerekmiş, ondan sonra da onu küçük bir helikopterle kendi teknesine getirtmişti. Fakat Fabio yalnız gelmişti. Franco Sara'nın nerede olduğunu öğrenmek için beklerken hem öfkeli hem de sabırsızdı.

Fabio neredeyse dört saattir uyuyordu. Yaptığı uzun yolculuk onu yormuş olmalıydı. Ancak Franco'nun yanıtlar için daha fazla beklemeye sabrı kalmamıştı. O yüzden bir kova suyu adamın üzerine boca ettikten sonra karşısındaki koltuğa kuruldu.

"Tanrım.” Fabio başını köpek gibi iki yana salladıktan sonra yüzünden ve saçlarından akan suları eliyle sildi.

"Artık ayıldığına göre konuşma vakti."

"Ne öğrenmek istiyorsun?" Fabio öfkelense de karşısındakinin sevdiği kadının ağabeyi ve patronu olduğunu kendine hatırlattı.

"Kız kardeşimi yüz üstü bırakıp buraya hangi yüzle döndüğünle başlayabilirsin."

"Başka çarem yoktu. Babanın adamları bizi buldu."

"Nasıl oldu bu? Seni dikkatli olman konusunda uyarmıştım."

"Dikkatliydim." Fabio, Grecoların Alessandro'yu kaçırarak Sara'ya şantaj yapmalarıyla başlayan ve küçük kardeşlerinin akıllı saatiyle yerlerinin tespit edilmesiyle son bulan hikâyelerini kısaca anlattı.

"Yani kardeşimi o canavarın ellerine mi teslim ettin?"

"Eğer kalsaydım Antonio beni asla sağ bırakmazdı."

Franco düşünür gibi yaparken yeni çıkmaya başlayan sakallarını ovuşturdu. "Haklı olabilirsin. Yine de bu sana kızgın olmamı engellemiyor. Seni cezalandırmamamın tek nedeni ise hayatını tehlikeye atıp kardeşlerimi kurtarmış olman."

Fabio bunun için teşekkür beklemiyordu. Önemli değil der gibi omuz silktikten sonra, "Peki şimdi ne yapacağız?" diye sordu. "Sara'ya onu kurtaracağıma dair söz verdim. Bunu ne olursa olsun yapacağım. Ancak ondan sonra onu nereye götüreceğim hakkında hiçbir fikrim yok. Kimsenin bizi bir daha bulamayacağı bir yer ve yeni kimliklere ihtiyacımız olacak."

"Yanlış mı anlıyorum Ricci, yoksa kız kardeşime karşı hislerin mi var?" Franco bunu alay etmek yerine bariz bir merakla sormuştu. Alacağı cevap, karşısındaki adam hakkındaki kararlarını etkileyecekti. Fabio'yu yıllardır tanıyordu ve en güvendiği adamlarından biriydi. İstediği her şeyi anında yerine getirmiş, ona şimdiye kadar asla ihanet etmemişti. Fakat sırf eğlencesine kız kardeşini ondan gizli becerdiyse...

"Sana yalan söyleyecek değilim Franco." Fabio çenesini havaya dikti. "Sara'yı seviyorum. Onun da beni sevdiğine yürekten inanıyorum."

Adamın bu kadar açık sözlü olmasını beklemiyordu. Doğrusu onun karşısında biraz daha kıvranmasını isterdi. Fakat Fabio oldukça kararlı görünüyordu. Franco'nun tek kaşı mağrur bir şekilde havaya kalktı.

"Yani, bu demek oluyor ki…"

"Evet. Sara ile bir gelecek kurmak istiyorum. Tabi, bunun için yardımın gerekli. Sara'nın mutluluğunu her şeyden çok istediğini biliyorum."

Bak sen. Piç kurusu şimdi de vicdanına mı oynuyordu?

Bu nedense Franco'nun hoşuna gitmişti. Dudağının bir kenarı yukarı kıvrılırken, "Elbette istiyorum." dedi. "Tek istediğim kardeşlerimin mutlu olması ve bunun o evde olmayacağını adım gibi biliyorum."

"O hâlde bana yardım edecek misin?"

Franco ayağa kalkarak ona doğru yürüdü. "Bu soruya cevap vermeden önce bir şeyi açıklığa kavuşturmamız gerek."

Fabio da ayağa kalkarak onunla yüz yüze geldi. "Nedir?"

"Kardeşimle yattın mı?"

Fabio şok olmuş gibi baktıktan sonra gözlerini kaçırdığında Franco cevabını almıştı. Adam daha ne olduğunu anlayamadan Franco'nun tokadı Fabio'nun yüzünde patladı. "Bu, sana emanet ettiğim kız kardeşimi becerdiğin içindi."

Geriye savrulan başını düzelten Fabio yeniden onunla göz göze geldiğinde, "Sanırım bunu hak ettim." dedi.

Franco nefes nefese halde başını evet dercesine salladı. İçi biraz olsun rahatlamıştı. "Şimdi. Umarım bir planın vardır."

Fabio başını umutsuzlukla iki yana sallarken bakışlarını yere indirdi. Ne yazık ki, geri dönmek için çabalarken bir şeyler düşünecek vakti olmamıştı. Şu an tek düşünebildiği o canavarın Sara'ya bir şey yapmamış olmasıydı.

"O hâlde şanslısın." diyen Franco sinsice sırıtıyordu. "Çünkü benim var."

 

............

 

Eğer yürüyerek zemini aşındırmak mümkün olsaydı. Daniella volta attığı hastane koridorlarında bunu çoktan yapmış olurdu. Franco geri dönmemişti. Onu aramak istemiş, ancak ne diyeceği konusunda bir türlü karar verememişti. Franco'ya annesine işkence edenlerden birinin kendi babası olduğunu nasıl itiraf edebilirdi ki? Tanrım.

Babasını öldürmemesi için dizlerinin üzerinde yalvarsa bile Franco'nun onu dinleyeceğinden şüpheliydi. Adamı görmüştü. Yıllarca içinde biriktirdiği öfke ve kin resmen vücudundan taşıyordu. Neredeyse bütün hayatını intikama adamış birini sırf bir kadına karşı bir şeyler hissettiği için vazgeçeceğini düşünmek aptallıktan başka bir şey değildi.

Son konuşmalarını defalarca zihninde oynatmış ve henüz onun babasını öldürmeyeceği sonucuna varmıştı. Franco önce asıl katili bulmak niyetindeydi, bunun için de elindeki adama ihtiyacı olduğunu söylemişti. Yine de Daniella'nın içi hiç rahat değildi. Bu, her an patlamaya hazır bir bombanın pimini elinde tutmak gibi bir şeydi. Ve zaman aleyhlerine işliyordu.

Neredeyse yirmi dört saat olmuştu. Bu sırada büyükbabası bir kaç defa kendine gelmiş, ancak Stella yanlarında olduğu için Mario hakkında bir daha hiç konuşamamışlardı. Gustavu büyük bir huzurla yatağında uyuyordu. Şükürler olsun ki, hayati tehlikeyi atlatmıştı. Kim bilir, belki de uyandığında konuştuklarını bir tekini bile hatırlamayacaktı. Keşke Daniella da bir süreliğine hafızasını silmeyi başarabilseydi.

O sırada telefonu çalınca Gustavu'yu rahatsız etmemek için odadan dışarı çıktı. Arayan Müfettiş Moretti'ydi.

"Lütfen bir iz bulduğunuzu söyleyin."

"Üzgünüm signora. Keşke güzel haberler vermek için aramış olsaydım. Ne yazık ki ağabeyiniz Luigi'nin de babanızın kimlerle görüştüğü hakkında hiçbir fikri yok. Size verebileceğim tek güzel haber Mario Lombardi'nin ne gerçek ne de sahte isimleriyle herhangi bir suça karışmamış olması. Araştırmamıza göre arananlar listesinde adı geçmiyor."

Ah, bir bilseydi.

"Şey, anlıyorum." Bunu ona söyleyip söylememekte karasızdı. Belki de önce Franco ile görüşmesi en doğrusu olacaktı. Şu an yapacağı itirafın babasıyla birlikte Franco'yu da ele vereceğinin farkındaydı. Bu, sevdiği iki adamın hayatıyla ilgili çok büyük bir karardı. Daniella düşünürken avuçları terliyor, bir el boğazını sımsıkı sarıyormuş gibi hissediyordu.

Telefonda uzun süre sessiz kaldığını fark eden müfettiş, "İyi misiniz Bayan Lombardi?" diye sorunca Daniella konuşması gerektiğini yeni fark etmiş gibi irkildi.

"Evet. İyiyim. Aslında size anlatmam gereken önemli bir gelişme oldu. Fakat bunu telefonda konuşmamız mümkün değil."

"Tamam. Bana nerede buluşmak istediğinizi söyleyin?"

Daniella hastane bahçesindeki küçük ve sakin kafeteryada buluşmanın en iyisi olacağına karar vermişti. Büyükannesi ve büyükbabasına yakın olmak istiyordu. Adresi verirken bir yandan oraya doğru yürümeye başlamıştı bile. "Ve müfettiş, lütfen yalnız gelin."

 

...................

Hugo söz verdiği sürede Daniella’nın buluşmak istediği yere gelmişti. Telefonda kadının sesinden ne kadar gergin olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek yoktu. Ondan yalnız gelmesini istediğine göre konu oldukça mühim olmalıydı. Eğer sersem yardımcısı işe duygusal bağları karıştırmamış olsaydı, belki böyle bir şey istemek zorunda kalmayacaktı. Ancak Daniella, Costa'dan rahatsızlık duyduğunu bir önceki sefer fazlasıyla belli etmişti. O yüzden Hugo bu isteğine saygı duyacaktı.

Bunca yıllık deneyimine dayanarak söyleyebileceği tek şey, Bayan Lombardi'nin ondan bir şeyler gizlediğiydi. Üstelik bunu en başından beri yapıyordu. Bu kez bildiği her şeyi anlatacağını umarak küçük kafeteryanın kapısından içeri girdi.

İçerisi bayat kahve ve patates kızartması kokuyordu. Self servis olduğunu fark edince kendine bir fincan sade kahve aldıktan sonra, en köşedeki masada tek başına oturan kadına doğru yöneldi.

"Oturabilir miyim?"

"Lütfen." Daniella eliyle karşısındaki boş yeri işaret etti. "Her zamanki gibi dakiksiniz müfettiş."

Hugo, "İşim gereği öyle olmak zorundayım." dedi kahvesinden bir yudum aldıktan sonra. Hım. Tadı hiç fena değildi. "Şimdi, benimle konuşmak istediğiniz önemli gelişmeden bahsedin."

Daniella önce avuçlarının arasına aldığı kahve fincanıyla oynamaya başladı, ardından sıkıntıyla camdan dışarı baktı. Moretti arkasına yaslanmış kadının kendini hazır hissetmesini bekliyordu.

"Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama babam hakkında bazı şüphelerim var."

"Devam edin."

Daniella sonunda derin bir nefes alarak onunla göz teması kurmayı başardı. "Sanırım geçmişi sandığımız kadar masum değil."

Moretti omuz silkti. "Size söyledim. Ne bu ülkede ne de bir başkasında herhangi bir suç kaydı yok. Trafik cezaları da buna dâhil."

"Ya henüz ortaya çıkmamış bir suçu varsa?"

Bu adamın ilgisini çekmişti. Moretti masaya doğru eğildi ve "Artık sadede gelip bana bildiklerinizi anlatacak mısınız?" diye sorunca Daniella cesaretini toplayıp bu kez büyükbabasının anlattıklarından bahsetti.

"Beni yanlış anlamayın ama benden Alzheimer hastası yaşlı bir adamın itirafını ciddiye almamı istiyor olamazsınız."

"Haklısınız, fakat büyükbabam geçmişe döndüğünde her şeyi gayet net hatırlıyor. Üstelik verdiği isimlerde yanlışlık olduğunu düşünmüyorum."

"Kimmiş peki bu öldürülen kadın? Size bir isim söyledi mi?"

"Evet." dedi Daniella başını sallarken. "Adı Lena'ymış."

"Lena mı?"

Hugo şaşkınlığını güçlükle bastırdı. Bahsettiği yıllarda bu civarda öldürülen tek bir Lena hatırlıyordu. Yine de emin olmak zorundaydı.

"Hangi Lena? Başka bir ismi yok mu?"

"Bunu bilmiyorum, ancak Lena De Luca olmasından şüpheleniyorum."

Hugo'nun bedeni adeta taş kesilmişti. Öyle ki, biraz daha baskı uygulasa avucunda tuttuğu fincanı parçalayabilirdi.

Neyse ki genç kadın başına öne eğmişti de onu fark etmemişti. Verdiği bilginin onun için ne kadar önemli olduğundan habersizdi.

"Bundan emin misiniz?"

"Evet. Aslında... Tanrım bunu söylemek benim için gerçekten çok zor ancak size güvenmekten başka çarem yokmuş gibi hissediyorum müfettiş."

"Lütfen devam edin. Bana güvenebileceğinizi biliyorsunuz. Aksini düşünseydiniz şu anda karşınızda olmazdım, değil mi?"

"Haklısınız." Daniella başını salladı. "Yine de bu benim için çok zor olacak."

"Zor olan nedir?" Hugo merakla alacağı yanıtı beklerken genç kadının gözleri dolu dolu olmuştu.

Ancak kadın, "Franco De Luca'yı ele vermek." dediğinde tokat yemiş gibi sendeledi.

"Franco'nun konumuzla ne ilgisi var?"

"Sizin de bildiğiniz gibi Lena De Luca onun annesiydi. Ve babam da onun ölümünden sorumlu kişi olduğuna göre..."

"Babanızın kaçırılmasıyla Franco'nun bir bağlantısı olduğunu mu düşünüyorsunuz?"

Daniella başını sallayınca, "İyi ama nasıl?" diye sordu.

"Bana kendisi söyledi."

Daniella yeniden bakışlarını ellerine dikmişti. Sanki itirafı onu bir haine çevirmiş gibi endişeyle alt dudağını çiğniyordu.

"Bana hapishanedeki bir adamın babanızı kaçırdığınızı mı söylüyorsunuz?"

Daniella tatsız şekilde güldü. "Yapmayın müfettiş. Burada Franco De Luca'dan bahsediyoruz. Siz de en az benim kadar onun küçücük bir adaya hapsedilemeyeceğini biliyor olmalısınız."

"Haklısınız." Hugo başını salladı. "Fakat bunu tahmin etmek başka ispat etmek başka şey. Onunla ne sıklıkta görüştüğünüzü öğrenebilir miyim? Genellikle ortak buluştuğunuz bir yer mi vardı, yoksa her istediği yere rahatlıkla girip çıkabiliyor mu?"

"Bakın, zaten onu ifşa ederek kendimi yeterince kötü hissediyorum. Lütfen bunu daha fazla zorlaştırmayın, olur mu?"

Hugo memnuniyetle arkasına yaslandı. Kendini bir pislik gibi hissetse de mesleği gereği bu soruları sormak zorundaydı. Franco'nun başı dertte olabilirdi ve ona yardım edebilmek için detaylara ihtiyacı vardı. Bu kadının Franco'ya âşık olduğunu tahmin ediyordu, ancak şimdi onu karşısında işkence çekiyormuş gibi görünce bundan emin olmuştu.

"Özür dilerim. Lütfen devam edin."

Hugo, Daniella ona hikâyenin geri kalanını anlattığında resmen dumura uğramıştı.

"Demek asıl katil bir kadınmış."

"Evet. Sanırım bunu ona babam söylemiş."

"Kendini kurtarmak için yalan söylemiş olamaz mı?"

"Sanmıyorum. Francı bundan oldukça emin görünüyordu. Üstelik kadını tanıdığını ima etti."

İşler iyice ilginçleşmeye başlıyordu. Hugo yıllarca Lena'nın katilinin Antonio De Luca olduğundan, zavallı kız kardeşini kıskançlığı yüzünden öldürdüğünden, sonra da suçu bir zavallının üzerine attığından şüphelenmişti. Gerçi aksini ispat edecek bir kanıt yoktu ortada çünkü katili Franco öldürmüştü. Belki de alçak herif, Franco'nun çocuk yaşta elini kana bulayarak Lena'dan iki defa intikam almak istemişti. Hugo tüm ihtimalleri düşünmüştü, ancak kardeşini bir kadının öldürebileceği aklının ucundan bile geçmemişti.

"Verdiğiniz bilgiler hem babanızın bulunması hem de geçmişin aydınlanması için hayati değer taşıyor Bayan Lombardi. Umarım bundan başka kimseye bahsetmemişsinizdir."

"Hayır." Daniella başını hızla iki yana salladı. "Yalnızca siz."

"Güzel. Bana güvendiğiniz için tekrar teşekkür ederim. Emin olun güveninizi boşa çıkarmayacağım. Ve babanızı bulmak için elimden geleni yapacağım."

Moretti tam masadan kalkmak üzereydi ki Daniella, "Bir dakika." diyerek onu durdurdu. "Bilmenizi istediğim bir şey daha var."

Daniella hikâyenin tamamını anlatmak zorunda olduğunu hissediyordu. Eğer bir şeyleri riske edecekse sevdiği iki adamın hayatını birden kurtarmalıydı. Belki de bu itirafından sonra Franco onunla bir daha hiç konuşmayacaktı. Fakat eğer sonunda özgür olacaksa buna değerdi.

"Sizi dinliyorum?"

"Franco sandığınız gibi bir katil değil."

Moretti ona kuşkuyla bakmaya devam edince, "Annesinin katillerinden birini öldürdüğü için hapse atıldı, ancak onu öldüren Antonio De Luca'ydı. Oğlunu kullanarak adaletten paçayı sıyırdı."

İşte bunun doğruluğuna kalıbını basabilirdi.

"Bunu bana neden anlatıyorsunuz Bayan? Bu konunun babanızın kaçırılmasıyla bir ilgisi olduğunu zannetmiyorum."

"Bir ilgisi olduğundan değil. Sadece belki bu bilgi sayesinden Franco'nun tutukluluğunun sona ermesine yardım edebilirsiniz diye düşünmüştüm."

Hugo ona nedenini sormadı. Zaten şüphelendiği bir şeyin doğruluğunu sorgulamak yerine başını bir kez sallayarak anladığını belirtti. Bu kadın gerçekten yeğenine âşıktı. Bunu gözlerinin içine bakarak bile anlamak mümkündü.

"Anlıyorum. Şimdilik bu konuda size herhangi bir söz vermiyorum, ama mutlaka dikkate alacağım."

Daniella rahatlamış gibi iç geçirdi. "Teşekkür ederim."

 

.........

 

Kapı vurulduğunda Sara gözlerini tavana dikmiş, yatağında tepkisiz hâlde uzanmaya devam ediyordu. Bir süre sonra Lorenna elinde bir tepsiyle içeri girdi.

"Sana yiyecek bir şeyler getirdim."

"Aç değilim."

"Yine de birkaç lokma bir şeyler yemelisin."

"Nonna nerede? Geldiğimden beri onu görmedim."

"Şey. Baban sen geldiğinde ortalarda görünmesini istemediği için onu bir süreliğine kız kardeşinin yanına gönderdi. Sanırım evlilik planını bozmasından korktu."

"Hah. Sanki bu mümkünmüş gibi..." Sara tatsızca güldü. "Yine de birkaç günlüğüne de olsa bu tımarhaneden uzaklaşabildiği için çok şanslı."

Lorenna tepsiyi komodinin üzerine bıraktıktan sonra yatağın köşesine oturdu. "Haklısın canım. Burası tam bir tımarhane."

Sara annesinin yüzüne ilk defa baktı. Lorenna son gördüğünden bu yana biraz zayıflamıştı. Hamilelik yüzünden mi gözlerinin altı çökmüştü, yoksa iyi uyuyamıyor muydu?

"İyi görünmüyorsun." Bu bir soru değildi. Yine de Lorenna cevap verme gereği hissetmişti.

"Bir süredir iyi hissetmiyorum."

"Hamilelik yüzünden mi?"

Lorenna yine aynı şeyi yapmış, onunla göz temasından kaçınmıştı. "Sayılır."

"O adamdan bir çocuk daha yapmak ne kadar akıllıca bilmiyorum ama yine de seni tebrik ederim."

"Teşekkürler." Lorenna bir süre sessizliği dinledi. Ardından, "Bana neler olduğunu anlatmak ister misin?" diye sordu. "Fabio'ya ne oldu?"

Sara tereddütle ona bakınca, "Merak etme. Seni konuşturmam için beni baban göndermedi." diyerek kendini savunmak zorunda hissetti.

"Babama yakalanmamak için son anda tekneden atladı." Genç kız o anları yeniden yaşarken göğsünde bir sancı hissetti.

"Antonio'nun onu sağ bırakmayacağını biliyor olmalı."

Sara, "Şu anda da sağ olup olmadığını bilmiyoruz." diyerek korkusunu dile getirdi.

"Merak etme tatlım. Fabio güçlü bir adamdır. Birçok zorluğun üstesinden kolaylıkla gelmeseydi babanın yanında uzun yıllar barınması mümkün değildi."

"Haklı olabilirsin. Yine de..." Sara aniden doğrulup oturdu. "O adamla evlenemem anne." diye fısıldadı. Göz pınarları hızla dolmaya başlamıştı. "Çünkü Fabio'yu seviyorum."

Lorenna kızının itirafı karşısında şaşkınlığını gizleyememişti. Şimdiye kadar Fabio ile didişmekten başka bir şey yapmayan küçük kızı şimdi onu koruyan adama âşık olduğunu mu sanıyordu?

"Yapma tatlım. Bu sadece stres altında sığındığın bahaneden başka bir şey olamaz. Sen o adama âşık olamazsın."

"Duygularımı sorgulamaya kalkışma lütfen. Ben ne hissettiğimi biliyorum."

"Stefano'ya hissettiğin gibi mi?" Lorenna'nın sorusu üzerine Sara irkildi. "Özür dilerim canım. Seni üzmek için söylemedim ama kendini kapana kısılmış hissettiğin bir anda yanında olan bir adama ilgi duymanın normal olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Aşk o kadar basit bir şey değil."

"Kaç defa âşık oldun söylesene."

Lorenna başını eğerek, "Ben... bilmiyorum." dedi güçlükle.

"İyi. Çünkü ben biliyorum ve Fabio'ya âşık olduğuma eminim. Onu seviyorum. Bu yüzden de o adamla asla evlenmeyeceğim."

"Fabio'ya âşık olmasaydın da senin yaşlı bir adamla evlenmene asla izin vermezdim."

"Peki, ne yapacağız söylesene? Bu cehennemden nasıl kurtulacağım?"

"Merak etme. Annenin bir planı var. Ama anlatmadan önce bir şeyler yemeni istiyorum."

Sara uysallıkla başını sallayınca Lorenna tepsiyi kızına uzattı ve onun yemek yemesini izledi. Kızının yüzüne renk geldiğini görünce içi biraz olsun rahatlamıştı. Antonio haklıydı. Şimdiye kadar kızını korumak adına hiçbir şey yapmamış, sırf kendi rahatı bozulmasın diye o canavarın zavallı Sara'ya eziyet etmesine izin vermişti. Ama artık o eski Lorenna değildi.

"Kanada'da oturan bir arkadaşım var." diyerek söze başladığında daha fazla yemeyeceğini söyleyen Sara'nın elinden tepsiyi aldı. "Küçük bir kızken yetimhanede birlikte büyümüştük."

"Fabio da bir yetimhanede büyümüş biliyor musun?"

Lorenna içtenlikle gülümsedi. "Biliyorum. Yetimhane arkadaşlığı öyle yabana atılacak bir şey değildir, inan bana. Yetişkinlere, hatta kendi yaşıtlarına karşı bile güçlü olman gereken anlarda birbirine destek olmak çok önemlidir. April, birlikte büyürken bana kardeş kadar yakın olan tek kişiydi. Yetimhaneden kaçmaya karar verdiğimi söylediğimde hiç tereddüt etmeden benimle geleceğini söylemişti. Birlikte bir süre dış dünyaya alışmaya çalıştık. Ardından babanla tanışmadan bir süre önce yollarımızı ayırmıştık."

Sara gözlerini kırpıştırdı. Annesine ait anıları ilk defa onun ağzından işitiyordu.

"Şimdilerde Kanada'da bir hastanede çalıştığını öğrendim. Ona ulaşıp yardıma ihtiyacım olduğunu söylediğimde yıllar önce olduğu gibi yine aynı içtenlikle bana yardım edeceğine söz verdi. Onun yanına gideceğiz."

Kanada mı? Orası dünyanın öteki ucuydu. Fabio'dan o kadar uzaklaşmasına imkân yoktu.

"İyi ama oraya nasıl gitmeyi planlıyorsun? Daha kapıdan çıkamadan yakalanırız. Babam güvenliği çoktan arttırmıştır."

"Biliyorum canım. Bu yüzden şehir dışındaki bir doktordan randevu aldım. Ona jinekoloğumun önerdiği bazı testleri merkezdeki bir hastanede yaptırmam gerektiğini söyleyeceğim."

"Yine de seni yalnız göndermeyecektir. Hem unuttun mu benim evden dışarı çıkmam yasak." Ayrıca bu evden ne kadar kurtulmak isterse istesin Fabio'nun geri dönme ihtimaline karşı o kadar uzağa gidemezdi.

"Bunların hepsi için bir şeyler düşündüm. Yola yalnız çıkamayacağım ama arabada senin de olduğundan mutlaka emin olacağım. Nasıl olacağını sorma. Sadece yanında çok ihtiyacın olacağına inandığın birkaç parça eşyanın olduğu bir sırt çantasını hazır bulundur yeter."

Sara'nın nutku tutulmuştu. Annesi resmen kaçmak için plan yapıyordu. Üstelik bunu uzun zamandır yaptığına hiç şüphesi yoktu. Yani eğer geriye dönmemiş olsaydı, belki de annesi çoktan buradan gitmiş olacaktı.

"Bunu neden yaptığını sorabilir miyim?"

"Neyi?" Lorenna sorunun amacını bilse de cevap vermek için zaman kazanmak istiyordu.

"Babamı neden terk ediyorsun?"

Lorenna derin bir iç çekti. "Çünkü o, bizi hak etmiyor. Bunu çok daha önce yapmalıydım ama bir türlü cesaret edememiştim."

"Şimdi değişen ne peki?"

"Sanırım aklım başıma geldi. Ona daha fazla katlanamayacağım bir noktaya geldim. Grecolarla olan kan davası ve Alessandro'nun kaçırılması da cabası oldu."

"Sahi, ona ne olacak? Alessandro'ya yani?"

"Onun şimdilik babanla kalması en doğrusu. Bizimle tehlikeye atılmasını istemiyorum."

Dahası, Antonio'nun tek kendinden olduğuna emin olduğu çocuğuna zarar vermeyeceğini biliyordu. Lorenna ve Sara kaçmayı başardığı takdirde Antonio'nun onların peşine düşeceğinden adı kadar emindi. İyi saklandıkları takdirde bir süre sonra adamın onları aramaktan vazgeçeceğini umuyordu. Ancak Alessandro yanlarında olursa ölene dek peşlerini bırakmaz, ne yapar eder onları bulurdu.

"Ne zaman?" Sara sertçe yutkundu.

"Ne zaman kaçacağımızı mı soruyorsun? Randevu birkaç gün sonra."

"Yani hemen mi gidiyoruz?" Sara telaşa kapılmıştı. Peki ya Fabio ne olacaktı? Ya o gittikten sonra geri gelir ve onu bulamazsa? Ya onu terk ettiğini veya başına bir şey geldiğini düşünürse?

Sara başını şiddetle iki yana salladı. "Olmaz. Fabio'dan haber almadan hiçbir yere gidemem."

"Çıldırdın mı sen? Ya hiç gelmezse, o kadar vaktimiz yok anlıyor musun?"

"Gelecek. Bana söz verdi. Mutlaka gelecek."

"Üzgünüm ama geleceğimi bir belirsizliğe bağlayamam Sara. Yarından sonraki gün hazır ol. Bu evden defolup gidiyoruz."

"İyi ama..."

"İtiraz istemiyorum. Fabio'yu beklerken o yaşlı adamla nikâhlanmana göz yumamam. Lütfen mantıklı ol ve dediğimi yap."

Sara gözyaşlarıyla başını sallarken ne yapacağını şaşırmış haldeydi. Annesi haklıydı. Babası yeni bir ittifak için bu anlaşmayı derhal yapmak isteyecekti. Sara'nın vakti azalıyordu. Birkaç gün içinde Fabio gelmezse, bu evden gitmek zorundaydı.

 

.......................

 

Direksiyon simidini sıkan elleri terlemişti. Burnundan nefes alıp ağzından verirken sabırsız bir şekilde ayağıyla ritim tutmaya devam etti. Hastaneden çıkan yaşlı çifti izliyordu. Yaşlı kadın kocasını oturttuğu tekerlekli sandalyeyi çağırdıkları Uber'in kapısına doğru sürüklüyordu. Peki, o neredeydi?

Nihayet kayan kapılardan dışarı çıkan Daniella görünmüştü.

Sonunda...

"Seni özlemeye başlamıştım sevgilim."

Genç adam sinsi sırıtışının ince dudaklarına yayılmasına izin verdi. Uzun zamandır takip ettiği ve bir türlü yalnız yakalamayı beceremediği kadının şimdi de iki bunakla hastaneden ayrılmasını ve yola koyulmalarını izliyordu.

Kiraladığı siyah minibüsün camları filmle kaplı olduğundan yakın mesafeden bile fark edilmesi imkânsızdı. Bu yüzden araç yanından geçerken genç kadının yüzünü görebileceği kadar yakındı.

"Tanrım ne kadar da güzelsin." diye mırıldanarak geri vitese taktı ve park yerinden çıktı. Öndeki aracı takip ederken içi içine sığmıyordu. Daniella'nın izini buraya kadar takip etmek için uzun bir zaman ve emek harcamıştı. Hapishaneden kurtulduğundan beri ona kavuşacağı/hesaplaşacağı anın hayaliyle yaşıyordu.

Küçük sürtüğün elindeki bilgilerle onu içeri tıktırması kolay olmuştu, ancak deliller onu orada tutmaya yetmemişti. Tabii bunu dosyasını devralacağı yargıca ödediği büyük bir bedel karşılığında yapabilmişti. Yine de sonunda özgürdü işte ve burada İtalya'daydı.

Tanrım. Kadın resmen ondan kaçabilmek için dünyanın öbür ucuna gelmişti. Neyse ki dosyasında doğduğu yerle ilgili doğru bilgiler vermişti. Bir de şu aptal arkadaşının aniden planladığı seyahatinin Toscana'ya olduğunu öğrendiğinde Daniella'nın burada olduğundan kesinlikle emin olmuştu. Artık tek yapması gereken onu yalnız yakalamak ve yüzleşmekti.

Uber geniş bir yoldan ihtiyarların kaldığı huzur evine doğru yol alırken Jonathan başındaki beysbol şapkasını düzeltti. Ardından iç cebinden çıkardığı esrarlı sigarasını yakıp içine derin bir nefes çekti. Takip işi çok sıkıcıydı. Ancak onu karşısında görünce Daniella'nın yüzünün aldığı şekli görmek çok eğlenceli olacaktı. Bembeyaz teni anında kıpkırmızı olacak, gözleri yuvalarından fırlayacaktı.

Zaten her zaman çabuk kızarırdı.

Avuçları onun çıplak tenine indirdiği tokatları anımsarcasına kaşınınca elini kot pantolonuna sürtmeye başladı. Ve tam o sırada seğiren sertliğini avuçladı. Tanrım, daha şimdiden acayip tahrik olmuştu. Daniella'yı düşünmek bile onu kaya gibi sertleştiriyordu. Kim bilir yeniden altına aldığında neler hissedecekti.

"Hadi artık bebeğim. Fırsat ver de yanına geleyim."

Daniella tesisten içeri girdiğinde onu dışarıda bir yerde park ederek bekledi. Beklediği yarım saat tam bir işkence gibi geçmişti. O sırada iki esrarlı sigara daha içtiğinden beyni adeta bir sis bulutunun içinde yüzüyor gibiydi.

Sonunda Uber yeniden kapılarda belirdiğinde sıkıntıdan patlamak üzereydi. Jonathan yanlarından geçen arabada Daniella'nın yalnız olduğundan emin olduktan sonra hızlı bir U dönüşü yaptı ve aracın peşine takıldı. Artık sabrının sonuna gelmişti.

Çok yakında ondan intikamını alacaktı.

 

 

 

Loading...
0%