@sagetaylors
|
Russo eski deponun tozlu zemininde bastonuyla attığı ağır adamlarla ona doğru yaklaşırken yüzünden endişe okunuyordu. "Kulüpteydim." Franco yüzüklerle dolu elini ensesine götürüp sıktı. "Ben sadece... biraz meşguldüm. O nerede?" "Aşağıda. Yarınki büyük buluşmaya kadar dinleniyor." "Pekâlâ. Baskından neden daha önce haberimiz olmadı? Adamlarımız uyuyor mu?" "Merkezden hiç kimsenin haberi olmamış. Şu polis..." dedi Russo tükürürcesine. "bir işler çeviriyor olmalı." "Lanet herif asla peşimi bırakmayacak." Franco öfkeyle başını salladı. "Polis her yerde seni aradığına göre ortalarda görünmesen iyi edersin. Artık kulübe gidemezsin. O kadını da bir süre ziyaret etmesen iyi olur." "Kahretsin!" dedi Franco bir küfür daha savurup ellerini saçlarının arasından geçirirken. "Adada olmadığımı nasıl öğrenmişler?" "Sızıntı olmalı." diyerek fikrini belirtti Fabio araya girerek. Russo Fabio'ya ters bir bakış attı. "Böyle bir şeye aklını kaybetmeyen kimse cesaret edemez." Yeniden Franco'ya döndü. "Carlos dönünce ondan detaylı bilgi alabiliriz." Franco umutsuzca başını iki yana salladı. Bundan böyle bir kaçaktı ve Daniella'ya ulaşmak artık eskisinden daha zor olacaktı. Fakat imkânsız değildi. Onu yeniden kazanmışken bir daha parmaklarının arasından kaymasına izin veremezdi. Dilini çıkarıp dudaklarını yaladı. Kadının muhteşem tadını hâlâ alabiliyordu.
...................
Sevdiği adamı ihbar etmişti. Polis Franco'nun peşindeydi. Daha birkaç dakika önce âşık olduğu adamın kollarında adeta bulutların üzerinde gibiydi. Şimdi ise kolları gibi yüreği de bomboş kalmıştı. Franco'yu sonsuza kadar kaybetmişti. Babasının yerini bir tek onun bildiği düşünülürse Mario konusunda da artık ümitsiz hissediyordu kendini. Ya Moretti onları kurtarmayı başaramazsa? Ya çok büyük bir hata yaptıysa ve babası çoktan ölmüş, Franco da dünyanın öteki ucuna gitmişse? Tanrım ne yapmıştı. "Geldik." Daniella arabanın durduğunu fark etmemişti. Başını yasladığı camdan kaldırarak Sognare'nin taşlık yolunda olduklarını görünce aynadan Carlos'la bakıştı. Genç adamın gözlerindeki suçlayıcı bakıştan neler olup bittiğini bildiğine dair bir hisse kapıldı. Fakat yanındaki koltukta başka bir fedai oturuyorken onunla bu konuda konuşması imkânsızdı. Arabaya bindiği andan beri kalbi sıkışıyor, gözleri her an akmaya hazır gözyaşlarıyla yanıyordu. Adamların önünde ağlamamak için kapıyı açtığında, "Bunu ona neden yaptın?" diyen sesi duyunca durmak zorunda kaldı. Vücudu adeta taş kesildi. Doğru tahmin etmişti. Carlos onun ihbarcı olduğunu anlamıştı. Dönüp yeniden adamla yüzleşmeye cesaret edemediğinden sessiz kalınca, "Müfettişle görüştüğünüzü biliyorum." diye devam etti Carlos. Sesi bir insanı yerine sindirmeye yetecek kadar ölümcüldü. Yanındaki adam hiçbir tepki vermemişti. Daniella göz ucuyla bakıp herhangi bir hareket bekledi. Belki de patronlarını polise ihbar ettiği için onu öldüreceklerdi. Tanrı biliyor ya böyle bir şey yapsalardı şu ankinden daha az acı çekiyor olurdu. Fakat iki adam da ona karşı en ufak bir harekette bulunmamışlardı. Saçmalıyorsun, dedi içindeki ses. Öldürmek isteselerdi seni evine getirmezlerdi. Derin bir nefes aldı. "İnanmayacaksın ama onun iyiliği içindi." dedi. Adam tatsız bir şekilde gülünce tırnaklarını avuçlarına geçirdi. Ona inanmadığı belliydi. Daniella'nın daha fazla açıklama yapmaya gücü yoktu. Carlos başka bir şey söylemeyince arabadan indi. Siyah zırhlı araç o indikten saniyeler sonra arkasında toz bulutu bırakarak arazisinden çıkıp gitmişti.
..............................
"Demek buradasın." Lorenna odasına daldığı sırada Sara yatağında yüzüstü uzanmış çalan müzik eşliğinde bacaklarını ileri geri sallıyor, eski fotoğraf albümlerini karıştırıyordu. Öğleden sonra Fabio'dan geldiğine emin olduğu nottan sonra keyfi yerine gelmişti. Odasında saatlerdir müzik dinleyip yarın için bir plan yapmaya çalışıyordu, fakat hangi arabaya binmesi gerektiğini henüz çözememişti. Belki de Fabio onun için bir araba gönderecekti. Her neyse. Bunu sonra düşünecekti. Lorenna telaşla içeri girdiğinde hiç istifini bozmadı. "Nerede olmamı bekliyordun? Dışarı çıkmam yasak, yoksa unuttun mu?" "Ukalalığı bırak da toparlanmaya bak. Çantan hazır mı?" Sara hafifçe omuz silkti. "Yanıma pek fazla bir şey almayı düşünmüyorum. O yüzden yatmadan önce hazırlarım." Lorenna dolabını açıp kıyafetlerini karıştırırken Sara fotoğrafları karıştırmaya devam ediyordu. "Ne düşünüyorum biliyor musun? Babamla hiç bebeklik fotoğrafımız yok." Kafasını kaldırmadığı için Lorenna'nın aniden duraksadığını fark etmemişti. "Ne olmuş?" "Alessandro'yla bir sürü fotoğrafı var. Hastanede çekilmiş bir tane. Bir tane de arka bahçede onu yürütmeye çalışırken. Ve bir de ilk yaş gününde onunla birlikte mumları üflerken. O günü hatırlıyorum. Bana pembe, çiçekli bir elbise almıştın. Ben çok sevinmiştim ama babamın karşısına çıktığımda en ufak bir tepki vermemişti." "Şimdi sırası mı bunların?" "Şuraya bak. Abim Franco'yla bile bir fotoğrafları var. Yanındaki güzel kadın annesi olmalı." "Ver şunları bana!" Lorenna fotoğrafları elinden sertçe çekince Sara irkildi. "Hey! Sadece bakıyordum." "Bu saçmalıklara ayıracak vaktimiz yok. Sana hazırlanman gerektiğini söyledim." "N'olmuş? Sadece babamla neden birlikte bir fotoğrafımız olmadığını merak ediyordum." "Çünkü Antonio o zamanlar fotoğraf çektirmesinden pek hoşlanmazdı." Sanki bu açıklama yeterliymiş gibi fotoğrafları bir araya toplayıp çöp kutusuna attı. "Onları neden attın?" Sara fotoğrafları almak için yataktan fırladığında Lorenna önüne geçerek onu durdurdu. "Kuracağımız yeni hayatta eski anılara ihtiyacımız yok." Sara'nın gözleri çöp kutusundaydı. Acı da olsa bütün çocukluğu, anıları o fotoğrafların arasındaydı. Onlardan ayrı kalmak fikri canını yakıyordu. "Şimdi beni iyi dinle Sara." Lorenna omuzlarından tutup onu kendine bakmaya zorladı. "Yarın sana şu bahsettiğim doktorla görüşmeye gidiyorum. Döndüğümde hazır olmanı istiyorum. Bu gece yola çıkacağız. Gece yarısından sonra marinada bizim için bir tekne bekliyor olacak." Lorenna yeniden dolabını yönelip içindeki kıyafet askılarını karıştırmaya devam ederken, Sara aniden aklına gelen şeyle, "Ne?" diyerek hızla arkasını döndü. "Ne teknesi?" Tekne olmaz. Buradan tekneyle ayrılamazlardı. "Soru sormayı bırak da yanına sadece en çok ihtiyacın olacak şeyleri alacağın bir çanta hazırlamaya bak. Çok büyük olmasın. Antonio geri dönmeden bir an evvel bu lanetli evden defolup gitmemiz lazım." "Neden tekne? Arabayla gidemez miyiz? Hem böylece izimizi daha kolay kaybettirebiliriz." "Araba olmaz. Babanın adamlarının hemen peşimize takılmalarını mı istiyorsun?" Lorenna ona bakmadan dolabını karıştırmaya ve birkaç parça giysiyi yatağının üzerine atmaya devam etti. "Gitmeden önce sahte pasaportlara da ihtiyacımız olacak." "Ne fark eder ki? Ayrıca tekneyle yakalanmamız çok daha kolay. Buraya nasıl dönmek zorunda kaldığımı biliyorsun. Tekneler bana uğursuz geliyor. Şimdiye kadar hep kötü şans getirdi." Annesi onu dinlemeyi reddediyordu. Lorenna sonunda öfkeyle kucağındaki kıyafet yığınını yatağa fırlatarak, "Sana olmaz dedim." diye bağırdı. "Bir kere olsun itiraz etmeden sözümü dinleyemez misin?" Sara karşılık olarak yatağına çöktü. Annesinin çıkışı onu endişelendiriyordu. Lorenna sinirli ve gergin görünüyordu. Elbise askısını tutan elleri zangır zangır titriyordu. Uzun zamandır onu bu kadar panik içinde gördüğünü hatırlamıyordu. Lorenna daima soğukkanlı ve ne yapacağını bilen bir kadın olmuştu. Onun en çok bu yönüne hayrandı. Bu kaçış onu epey tedirgin ediyor olmalıydı. Belki de sebep hamilelikti. Nede olsa Antonio De Luca gibi bir adamın bebeğini dünyanın öteki ucuna kaçırmak üzereydi. Annesi birkaç derin nefes alarak kendini sakinleştirdikten sonra gözlerini açtı. "Yarın akşama kadar odandan sakın dışarı çıkma ve şüphe çekecek hiçbir şey yapma, anlaşıldı mı?" Sara başını salladı. "Doktor randevuna yalnız mı gideceksin?" "Evet." dedi genç kadın alnını ovuşturarak, "Neyse ki Antonio kendi arabamı kullanmam konusunda bana zorluk çıkarmadı." ardından bir şey hatırlamış gibi hızla kapıya yöneldi. "Dediğim gibi yarın için hazır ol ve..." dedi son bir kez arkasını dönerek. "uslu bir kız ol." Sara yeniden başını salladığında Lorenna çoktan kapıyı arkasından çarpıp çıkmıştı. Elbette uslu bir kız olacak ve âşık olduğu adamın sözünü dinleyecekti. Daha fazla düşünmesine gerek yoktu. Yarın hangi arabada olması gerektiğini artık biliyordu.
.....................
"Onu otele geri götürdün mü?" Carlos döndüğünde Franco gezinmeyi bırakıp adamına yöneldi. Polis baskınını duyduğu andan beri kendini kafese kapatılmış bir aslan gibi hissediyordu. "Merak etme, her şey yolunda. İkisi de otele sağ salim döndüler." "Yolda polislere filan rastladınız mı?" "Hayır." "O halde neden bu kadar gerginsin?" Carlos bakışlarını kaçırınca Franco üzerine gitti. "Bir şey oldu ve benden saklıyorsun. Anlat?" "Dediğim gibi her şey yolunda gitti patron." Franco, "Russo polis baskınıyla ilgili bir şeyler bildiğini düşünüyor." dediğinde Carlos hızla başını kaldırıp yaşlı adama baktı. İhtiyar tilki. Franco'ya ne kadarını anlatmıştı? Omuz silkti. Bakışları Franco'ya kaydı. "Ne biliyor olabilirim ki?" Yerinde huzursuzca kıpırdanmaya başlarken kaşları çatılmıştı. "Patron yoksa benim-" "Hayır hayır..." Franco bir elini havaya kaldırıp onu susturdu. "elbette senin bir muhbir olduğunu düşünmüyoruz. Öyle değil mi Russo?" Franco bastonuna yaslanmış onları dikkatle izleyen adama göz ucuyla bir bakış attı. Adamın sessiz onayından sonra yeniden Carlos'la göz göze geldi. "Hem öyle bir şey olsaydı buraya dönmene asla izin vermezdim." dediğinde Carlos'nun gözbebekleri büyüdü. "Şimdi. Ne biliyorsun?" "Patron ben..." Carlos soğuk terler dökmeye başlamıştı. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Konuşmasının da en az sessizliği kadar kötü sonuçlar doğuracağından emindi. Ona sevgilisinin ihanet ettiğini nasıl söyleyebilirdi ki? Franco'nun sol tarafından yaklaşan Fabio, "Yoksa ihbarcıyı tanıyor musun?" diye sorunca Carlos gerginlikle ağırlığını bir ayağından diğerine verdi. Yakasını gerginlikle çekiştirdi. "Ben..." "KONUŞ BE ADAM!" Franco yakasına yapışırken öyle bir kükredi ki, sesi boş deponun duvarlarında çınladı. Carlos korkuyla geriye sıçradı. Russo Franco'nun bir adım gerisinde kalıncaya dek yaklaştı. Omzunun üzerinden genç adama bakarak, "Anlat." diye teşvik etti. "B-bir kadın." Carlos kekeledi. "Hangi kadın?" Franco kızgınlıkla Russo'ya döndü. Ardından Carlos'a "Kimden bahsediyorsun?" diye sordu. "Lorenna mı?" Bu kez savurduğu küfür hepsinden büyüktü. "O lanet orospu sonunda bunu da yaptı demek." Carlos sessiz kalınca Russo, "Lorenna değil." dedi. "Değil mi? O halde kim? İkiniz de beni çıldırtmadan bir an önce söyleseniz iyi olur." "B-bayan Lombardi." Carlos'un neredeyse fısıltıyla söylediği sözleri duyan Franco öyle afallamıştı ki, bir anlığına ne diyeceğini şaşırdı. "Anlayamadım. Hangi Bayan Lombardi?" "Daniella." Carlos yakasını sıkan adamın yumruklarının arasından sertçe yutkundu. "Seni ihbar eden Daniella Lombardi'ydi patron." Franco başını iki yana salladı. Kaşları çatılmış, içinden aynı anda milyonlarca duygu hızla yer değiştiriyordu. Şaşkınlık. İnkâr. Ve en sonunda da öfke. Duyduklarına inanmayı reddediyordu. Daniella onu asla ihbar etmezdi. Donna Bella'sı ona ihanet edemezdi. Bu işte bir yanlışlık olmalıydı. "Yalan söylüyorsun." Franco'nun parmakları bu kez adamın yakasını bırakıp gırtlağına sarıldı. Carlos'un gözleri nefessizlikten sulanmaya, boğazından garip hırıltılar çıkmaya başlayıncaya dek sıkmaya devam etti. "Söyle! Yalan olduğunu itiraf et!" "Yeter Franco! Hemen durmazsan sana sadık en iyi adamlarından birini öldüreceksin." diye araya girdi Russo. "Carlos'un bir suçu yok. O ikisini bir kafede konuşurken görmüş." Carlos boğuluyormuş gibi sesler çıkarırken Franco sonunda onu bıraktı. "Belki de tek seferlik mecburi bir buluşmaydı." dedi Fabio arkadan. O da bu ihanete bir anlam veremiyormuş gibi görünüyordu. "Moretti'nin ne kadar ısrarcı olduğunu hepimiz biliyoruz." "İki." dedi Russo. "İlkinde onu Grigio'yu yakaladığımız otelde buluştular. Ardından merkeze gidip bütün geceyi orada geçirdiler. En son hastanenin yakınındaki bir kafede iki saate yakın oturdular." Russo anlatmaya devam ederken Franco burun kemerini sıktı. Başına öyle bir ağrı saplanmıştı ki, beyni kafatasından fırlayıp çıkacakmış gibi hissediyordu. Ama asıl ağrıyan yeri kalbiydi. Göğüs kafesinden sökülüp alınmıştı sanki. Yeri öyle derin sızlıyordu ki, adeta bıçakla oyulmuş gibiydi. "Daniella böyle bir şey asla yapmaz." dedi Fabio itiraz edercesine. "Sara ve Franco için yaptığı onca fedakârlıktan sonra bunu yapmasının bir anlamı yok." "İnsanlar çıkarları doğrultusunda her şeyi yapabilir. Franco en başından beri onun içimize sızdırılmaya çalışılan bir ajan olduğundan şüpheleniyordu. Haklı olabileceği hiç aklınıza gelmedi mi?" "Şüphelerimiz düşmanlarımızın adamı olmasıydı. Polisin değil." "Kadının daha önce bir avukatlık bürosunda çalıştığını unutuyorsunuz. Adalet anlayışı tüm hücrelerine kazınmış olmalı." "Yine de o Franco'yu sevi-" "İkiniz de kesin sesinizi!" Franco hiddetle çıkışınca Fabio ve Russo ağzını kapattı. Genç adam odada bir ileri bir geri volta atıyor, Daniella'nın ihanetine bir kılıf bulmaya çalışıyordu ama aklına en ufak bir neden bile gelmiyordu. Söylenenler doğru olamazdı. Daniella ona ihanet etmiş olamazdı. Belki de en başından beri polisle işbirliği içindeydi, dedi içindeki zalim ses. Seni seviyormuş gibi yaptı. Duygularını kullandı. Kapa çeneni! Kafasındaki lanet sesi bastırdı. Daniella öyle bir kadın değildi. Carlos, "Ona bunu neden yaptığını sordum." diye fısıldadığında aniden yürümeyi kesti ve adama çatık kaşlarının altından ölümcül bir bakış attı. Carlos'un korkuyla sinmek yerine yüzüne yerleşen kederli ifade her şeyi açıkça söylüyordu. "Bunu senin iyiliğin için yaptığını söyledi." İşte o anda Franco belindeki silahı çıkardı ve tavana doğru ardı ardına ateş etmeye başladı. Boş mermi kovanları tepesinden yağmur gibi yağarken silah sesini bastıran haykırışı yaralı bir hayvandan farksızdı.
............. Daniella mutfaktaki son kontrolleri yapma işini atladı. Bu gece canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Lobide birkaç misafiriyle selamlaştı. Yaşlı bir çift arka bahçeden içeri geçip odaların çıkarken onunla konuşup her şeyin çok güzel olduğunu söylemişti. Normal bir zamanda böyle bir yorum Daniella'nın içinden sevinç dansı yapmasına neden olurdu, ancak o anda tek yapabildiği şey zoraki bir şekilde tebessüm etmekti. Onlar gittikten sonra arkalarından dolu bir tepsiyle Paola göründü. "Sen hâlâ yatmadın mı?" "Misafirlerin odalarına çekilmelerini bekliyordum. Birazdan yatarım." Paola ve Dante otelin yoğunluğundan dolayı birkaç gündür evlerine gidemiyorlardı. Daniella onlara da bir oda vererek otelde kalmalarını teklif etmişti. Böylelikle işe gelip giderken harcadıkları zamanı dinlenmeye ayırabilirlerdi. "Her şey yolunda mı?" "Ne yani, sen arkadaşınla bir gece eğlenmek için dışarı çıktın diye otele göz kulak olamayacağımızı mı düşündün?" Daniella elini Paola'nın omzuna koyup minnetle gülümsedi. "Onu kastetmediğimi biliyorsun." Paola da karşılık olarak gülümsemişti, ancak bu Daniella'nınki kadar zorlama değildi. "Elbette biliyorum canım. Sadece seni keyifsiz gördüğüm için takılıyordum. Neden suratın asık? Yoksa gecen iyi geçmedi mi?" Gecenin başı tahmin edemeyeceği kadar muhteşemdi. Daniella Franco'nun çalışma masasının üzerinde bacakları ayrık, başı geriye düşmüş halde yaşadıklarını düşünerek ürperdi. Franco'nun ağzı merkezinin üzerindeyken ve onu bulutların üzerine taşırken hissettiği coşku inanılmazdı. Ne yazık ki gecenin sonu tam bir felaketle sonuçlanmıştı. O ana dek onu belki de son defa görmüş olabileceğini hiç aklına getirmemişti. Şimdi düşününce içine zehirli bir acı çörekleniyordu. "Daniella? İyi misin canım?" Paola endişeyle koluna dokundu. "Yüzün birden bembeyaz oldu." "Sadece yorgunum. Hemen yatmak istiyorum." Bu lanet gece bir an evvel bitmeliydi. "Ah, peki. Hemen git dinlen öyleyse." Daniella başını bir kez sallayarak yorgun bacaklarıyla merdivenlere yöneldi. Tırabzanlara tutunarak birkaç basamak çıkmıştı ki, Paola arkasından seslendi. "Az kalsın unutuyordum. On sekiz numaradaki müşteri odasına bir şişe 88 Dom Perignon ve iki kadeh istemişti ama aşağıda bulamadım. Sanırım bitmiş." "Bitmiş olamaz. Daha iki gün evvel kontrol etmiştim." Paola omuz silkti. "Gözümden kaçmış olmalı. Tekrar kontrol ederim." "Bekle." Daniella onu durdurdu. "Ben hallederim. Sen elindekileri mutfağa bıraktıktan sonra gidip dinlen." "Emin misin?" "Bana karşı mı geliyorsun? "Patron sensin." Paola sırıtarak mutfağın yolunu tuttuktan sonra Daniella adımlarını alt kattaki içki mahzenine çevirdi. Işıkları yakarak serin odanın loş bir ışıkla aydınlanmasını izledi. Duvarlardaki bölmelerin doluluk oranı yarı yarıydı. Ellerindeki ürünler şimdilik müşterilerinin ihtiyaçlarını gidermeye yetiyordu, ancak yakında yeniden sipariş vermesi gerekecekti. Aradığı şişeyi bulana kadar rafların arasında dolaşmaya devam etti. Aklı hala Franco'nun şu anda nerede ve ne yaptığıyla ilgili o kadar meşguldü ki, küçük çantasında titreşen telefonu güçlükle fark etti. Arayan numarayı tanımıyordu. Bu yüzden başta açıp açmamakta tereddüt etmişti. Daha sonra babasından önemli bir haber olabileceğini düşünerek telefonu açtı. "Neden?" Tek bir öfkeli kelime Daniella'yı olduğu yere çivilemeye yetmişti. Telefonun ucundaki ses Franco'ya aitti ve o tek kelime içinde o kadar çok acı ve hayal kırıklığı barındırıyordu ki, Daniella'nın gözleri hızla doldu. "Franco?" "Nedenini bilmek istiyorum." "Ben... neden bahsettiğini-" "NEDEN BAHSETTİĞİMİ BAL GİBİ BİLİYORSUN KAHROLASI!" diye haykırdı Franco. Adamın kükreyişi kulaklarında çınlayınca telefonu kendinden uzaklaştırmak zorunda kalmıştı. Franco öfkeden deliye dönmüştü ve Daniella ona ne derse desin onu dinlemeyeceğini biliyordu. Bir müddet sakinleşmesini, telefonun ucunda derin nefesler alıp vermesini bekledi. "Franco ben..." "O adama gittiğin ve onunla o lanet masada benim hakkında konuştuğun doğru mu? Sakın inkâr etmeye kalkışarak gözümde daha da küçülmeye çalışma." "Franco lütfen. Kızgın olduğunu biliyorum ama sandığın gibi değil. İnan bana." Franco telefonun ucunda bağıra çağıra küfürler savururken Daniella gözlerini kapatıp yakınındaki bir duvardan destek almak için yaslandı. Bacakları onu taşıyamayacak kadar güçsüzleşmişti. Sonunda merdivenlere çöküp kaldı ve gözyaşlarını serbest bıraktı. "Neden olduğunu bilmek istiyorum. Bunu bilmek benim hakkım." "Çok üzgünüm. Böyle olmasını istememiştim." "Başından beri bunun peşinde miydiniz? Bunu Moretti'yle birlikte mi planladınız? Belki de Costa'nın sana verdiği kolyenin ne işe yaradığını hep biliyordun. Ben fark etmeseydim oyununu oynamaya devam edecektin." "Ne?" Aman tanrım. Bunları nasıl düşünürdü? "Bu doğru değil. Doğru olmadığını biliyorsun." "Hayır. Aslına bakarsan neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyorum. İyi bir oyuncusunuz Bayan Lombardi. Umarım sözleriniz gibi orgazmlarınız da sahte değildir." "Hayır." Daniella'nın elleri gibi sesi de titriyordu. Telefona iki eliyle birden yapışıp, "Bana kızgın olduğun için bunları söylüyorsun ama doğru olmadığını sen de biliyorsun. Sadece sana ihanet etmediğimi bilmeni istiyorum." diye fısıldadı yavaşça. "Bana inanmana ihtiyacım var. Çünkü seni seviyorum." "İnanmak mı?" Franco alay edercesine tatsız bir gülüş koyuverdi. En azından biraz olsun sakinleşmişti. Ancak sesindeki soğuk ton Daniella'yı kutuplardaymış gibi ürpertti. "Sana inanmaktansa bir uçurumdan atlamayı tercih ederim. Sevgini de alıp bir tarafına sokabilirsin Daniella Lombardi." dedi ve telefonu yüzüne kapattı. Daniella telefonu elinden fırlatıp elleriyle yüzünü kapattı. İsmini onun ağzından duymak hiç bu kadar canını acıtmamıştı. Söyledikleri yalan değildi. Onu gerçekten seviyordu. Her şeyi onu yeniden özgürlüğüne kavuşturmak, babasının kanını onun ellerinden kurtarmak için yapmıştı. Keşke ona anlatabilseydi. Oturduğu basamaklarda ne kadar süre ağladığını bilmiyordu. Bir anlığına mahzendeki tüm şişeleri açmak ve komaya girene kadar içmek istedi. Zihni bulanana ve her şeyi unutana kadar içerse belki acısı biraz olsun hafiflerdi. Onun yerine ayağa kalktı. Gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Müşterisinin içkisini ve kadehleri alarak üst kata çıktı. Burada oturup kendine acımaya devam edemezdi. On sekiz numaralı odanın kapısını hafifçe tıklattığında koridor boştu. Herkesin uyumuş olduğunu düşünerek yavaşça birkaç defa daha vurdu. Belki de misafiri şişeden ümidini kesip çoktan yatmıştı. Tam arkasını dönüyordu ki kapı açıldı. "Bende uyuduğunuzu sanmış-" "Sonunda gelebildin. Beklemekten sıkılmaya başlamıştım." Kapı eşiğine yaslanmış ona bakan Jonathan'ı gördüğünde Daniella'nın gözleri korkuyla büyüdü. Bir anda arkasını dönüp koşmak istedi, ancak bacakları öyle sertleşmişti ki hareket ettiremedi. "En sevdiğim 88 yılı Dom Prenignon. Bir zamanlar bir dava kazandığımızda ne zaman kutlama yapacak olsak böyle bir şişe açardık." Jonathan titreyen ellerinden şişeyi ve kadehleri alıp kapının yanındaki küçük dresuara bıraktı. "Bana eşlik edersin değil mi? Daniella daha fazla vakit kaybetmedi ve hızla merdivenlere doğru koşmaya başladı. Ancak Jonathan ondan daha hızlıydı. Daha koridoru aşmayı başaramadan adam öne atılıp onu saçlarından yakalamayı başarmıştı. Daniella çığlık atmak için ağzını açtığında ise diğer eliyle ağzını sıkıca kapatarak onu göğsüne bastırdı. "Şşşt. Misafirlerini uyandırmak istemezsin." Jonathan onu kaldırıp odaya geri sürüklemeye başladığında Daniella bacaklarıyla havayı dövüyor, adamın elinden kurtulmak için tüm gücüyle çırpınıyordu. Fakat adam çok güçlüydü. Saçlarına öyle bir asılmıştı ki dipleri alev almış gibi yanıyordu. Her çırpınışında tutuşu daha sertleşti. Ona direnmenin faydası olmadığını biliyordu. Yine de denemekten vazgeçmedi. Sonunda Jonathan onu odaya sokup kapıyı ayağıyla kapattıktan sonra onu kapattığı kapıya yasladı. Kulağının dibindeki sesi neşeli, solukları ise düzensizdi. "Bırak beni Jonathan! Bırak dedim!" diye bağırmaya çalıştı, ancak adamın iri eli tüm yüzünü kapladığı için sesi boğuk bir mırıltıdan farksız çıkıyordu. "Kurban rolü sana gerçekten çok yakışıyor bebeğim." Jonathan diğer eliyle kollarını arkasında birleştirip yanağını kapıya yapıştırdı. Kalçasını kalçasına dayamıştı. "Seni tanımayan biri gerçekten masum olduğuna inanabilir." Adam delicesine bir kahkaha attı. Pis nefesi ensesini yakıyor, vücudunu ona her çırpınışında daha çok bastırıyordu. Lanet herifin her hareketinden tahrik olduğunu anladığında Daniella'nın midesi bulandı. Jonathan'ın bir kadının güçsüzlüğünden zevk alacak kadar ruh hastası olduğunu nasıl olmuş da unutmuştu. "Mmm. Seni özlemişim." dedi kedi gibi mırıldanarak burnunu boynuna sürten adam. Daniella burnundan soluk alıp vererek kendini sakinleşmeye zorladı. Karşı koymasının adamın iştahını kabartmaktan başka bir işe yaramayacağının farkındaydı. Sonunda onun kaçmaktan vazgeçtiğini düşünen Jonathan saçlarındaki elini biraz gevşetti. Sonra da burnunu saçlarının arasına gömüp içine derin bir soluk çekti. "Hâlâ üzerinden o piçin kokusunu alabiliyorum." dediğinde Daniella irkildi. "Onu o kulübün üst katında becerdiğini biliyorum." Daniella öyle şaşkındı ki nefes alamıyordu. Jonathan Franco'yla ikisini görmüş müydü? Kulüpte izlendiğini düşündüğünde hislerine güvenmesi gerektiğini bilmeliydi. Lanet olsun! Onu ne zamandır takip ediyordu? Babasını aramaya gittiği gece otelde de aynı şeyi hissetmişti fakat dikkati o kadar dağınık ki, üzerinde durmamıştı. Jonathan o geceden beri takipte miydi? "Benden başka bir erkeği becerdin!" Adam son kelimelerini öfkeyle tıslayınca Daniella'nın midesindeki safra aniden yükseldi. "Yürü bakalım. Önce seni temizlememiz gerekecek." Daniella itiraz edemeden Jonathan onu banyoya sürüklemeye başladı. "Jonathan? Dur!" "Bu şekilde seni asla yatağıma alamam bebeğim. Kuralları biliyorsun." Adamın belinden bir silah çıkardığını gören Daniella'nın gözleri büyüdü ve başka bir şey söyleyemedi. "İçeri gir." Adamın söylediğini yaparak beyaz ve mavi renklerle döşenmiş geniş banyoya girdi. Burası otelin en büyük banyolarından biriydi. Havlularından sabunlarına kadar her şeyi kendi zevkine göre seçmişti. Işıkların hepsini yakan Jonathan onu büyük küvete doğru yaklaştırdı. Hemen yanında büyük boy bir ayna, lavabo ve havlular vardı. "Şimdi." dedi silahını ona doğru sallayarak. "Soyun." Daniella'nın gözleri aynadaki adamın şeytani bakışlarıyla buluştu. Jonathan silahını ona doğrultmuş sırıtıyordu. Acıması olmadığını ve en ufak bir itirazında gözünü kırpmayacağını bilecek kadar iyi tanıyordu onu. Korkusunu belli etmemeli, şimdilik ona ayak uydurmalı ve en kısa zamanda kaçmanın bir yolunu bulmalıydı. Adam, "Acele etsen iyi olur. Seni sonsuza kadar bekleyemem." dediğinde Daniella söyleneni yaptı ve üzerindekileri yavaş yavaş çıkarmaya başladı.
|
0% |