@sagetaylors
|
32.BÖLÜM: Kırılma Noktası
Kapı aniden ardına kadar açılınca çıkan ses Daniella'yı ürküttü. Jonathan kapının eşiğine yaslanmış sırıtarak onu izliyordu. Daniella ilk şoku atlattıktan sonra adamı inceleme fırsatı bulduğunda onun fazlasıyla zayıflamış olduğunu fark etti. Üzerindeki bol kot pantolonu, kemer olmasa belinden düşecek gibiydi. Açık renk tişörtü kırışıktı. Onun üzerine giydiği oduncu gömlek ve beysbol şapkasıyla ise alıştığı avukat imajında çok uzak bir görüntü çiziyordu. Fark ettiği ikinci şey ise adamın gözlerindeki ışığın yerini farklı bir karanlığın almasıydı. Sanki Jonathan'ın içindeki saf kalan ne varsa yerini şeytani bir şeylere bırakmıştı. Elindeki dolu kadehten bir yudum alarak, onu tepeden tırnağa inceleyen adam alt dudağını yavaş yavaş yalarken, "Çok güzel görünüyorsun Daniella." diye fısıldadı. Daniella elinde olmadan titredi. Adamın karşısında yalnızca iç çamaşırlarıyla olmasına rağmen bakışları altında kendini çıplakmış gibi hissediyordu. Bedenini örtmek için ani gelen dürtüyü bastırarak yumruklarını sıktı. Jonathan daima güçsüzlüğünden beslenirdi ve ilk defa ona bu zevki tattırmayacaktı. "Her zaman çok güzel bir kadındın." dedi ona doğru yaklaşarak. "Ayrı kaldığımız zamanlarda Toscana güneşi sana epey yaramış." Daniella içgüdüsel olarak geriye doğru bir adım atınca bu, adamın anında durmasına ve gözlerinin kısılmasına neden oldu. "Neden kaçıyorsun Küçük Tilki?" Jonathan başını yana eğdi. "Yoksa benden korkuyor musun?" Daniella cevap vermeyince çılgın bir kahkaha patlattı. Ardından içki kadehini kafasına dikip hepsini bitirdi. Diğer elindeki boş kadeh ve şampanya şişesiyle birlikte onları lavabonun üzerine koyduktan sonra biraz daha yaklaştı. "Yüce Tanrım..." Tıpkı köpekbalığının avının etrafında dönmesi gibi çevresinde bir tur atarken Daniella nefesini tutmuştu. Jonathan saçlarından bir tutamı parmaklarının arısında çevirdikten sonra eğilip yüzüne baktı. "Ama bu çok saçma. Eğer sana yapacaklarımdan gerçekten korkuyor olsaydın, beni hapse attırmak gibi aptalca bir şey yapmazdın, öyle değil mi?" Daniella aniden başını çevirince bakışları kesişti. Ağır tütün ve alkol kokusu yüzünü buruşturmak istemesine sebep oldu. Adam dilini dişlerine vurarak cık cıkladı. "Hiç sanmıyorum. Sen korkusuz bir kadınsın Daniella. Eminim bir gün oradan kurtulacağımı ve sana hesap soracağımı tahmin etmiş olmalısın. Yoksa o delikte geberip gitmemi mi isterdin?" Jonathan yeniden kahkahalarla gülerken Daniella'nın midesi bulanmaya başlamıştı. Onun bir zamanlar sevdiği adam olduğuna inanmak çok zordu. Bu adam için hayatından, kendi bedeninden vazgeçmişti. Jonathan'ın bu kadar hasta ruhlu bencil bir piç olduğunu nasıl oldu da daha önce görememişti. Bir zamanlar aşk sandığı şey tamamıyla bir aldatmacaydı. Aşk insanın canını yakmazdı. Sevdiğinin gözyaşı dökmesine sebep olmazdı. Acıtmazdı. Tam tersi iyileştirirdi. Franco'yla birlikte olduğu anlarda tek hissettiği şey saf arzu ve mutluluktu. Jonathan'la ise... Tanrım iki adamı karşılaştırmak bile saçmalıktı. "BANA CEVAP VER!" Jonathan aniden bağırınca Daniella yerinde korkuyla sıçradı. "İçten içe o lanet delikte geberip gitmemi mi istemiştin. Sonsuza kadar orada kalmamı ve acı içinde kıvranmamı? İstediğin buydu, öyle değil mi? Söyle hadi. SÖYLE!" Daniella sesini ifadesiz tutmaya çalışarak, "Evet." diye mırıldandı. "Tıpkı benim gibi acı içinde kıvrandığını görmek çok hoşuma giderdi." Jonathan'ın bakışları önce nefretle doldu. Hemen ardından sararan dişleri ve seyrek sakallarının arasından sırıttığında Daniella'nın midesi çalkalanmaya devam etti. Onu kışkırtmakla iyi yapmadığının farkındaydı ancak adamı bir şekilde oyalaması lazımdı. Aksi halde yapacaklarını kestirmesi zordu. Gözü şampanya şişesine takıldı. Bir şekilde ona uzanabilirse belki kendini savunma fırsatı bulabilirdi. "İşte böyle. Birbirimize karşı açık olmalıyız. Doğrusunu söylemek gerekirse," dedi eliyle sakallarını ovuşturarak. "...acı çekmekten pek hoşlanmadım. Hapishanede insanları kaç şekilde taciz edebildiklerini asla tahmin edemezsin." Taciz mi? Jonathan tacize mi uğramıştı? Yüzündeki ifadeye bakılırsa yaşadığı şey tacizden çok daha fazlasıydı. Daniella'nın insani yanı buna üzülmesi gerektiğini kabul etse de, ne yazık ki vicdanı duyduklarına memnun olmuştu. Böyle düşündüğü için kötü bir insan olacaksa, varsın olsundu. "O kadar farklı yöntemler öğrendim ki," dedi bir adım daha yaklaşan Jonathan. Parmaklarını karnındaki yara izlerinin üzerinde gezdirirken Daniella'nın gerilmesinden sadistçe bir zevk aldığı belliydi. "üzerinde denemek için sabırsızlanıyorum." İşte bu sözler Daniella'nın zihninde bir şimşek gibi çaktı. Jonathan burnunu boynuna yanaştırdığında elleriyle onu itmek için delicesine bir istek duydu. Onun yerine adam içine derin bir nefes çekerken sabırla gözlerini yumdu. "Fakat hâlâ üzerinde o piçin kokusu varken sana dokunmak istemiyorum." Uzanıp suyu açtı ve küvetin dolmasını beklerken gidip kendine bir kadeh daha şampanya doldurdu. Diğer kadehi de doldurarak Daniella'ya uzattı. "İç hadi. Bu gece yeniden bir araya gelişimizi kutluyoruz. Verdiğimiz kısacık arayı kapattıktan sonra her şeye kaldığımız yerden devam edebilecek olmamız ne güzel değil mi?" "Anlayamadım?" "Beni doğru duydun. Tüm o aptallıklarından sonra bile seni affedecek ve yeniden isteyecek kadar yüce gönüllü bir adamım ben." "Ne saçmalıyorsun bilmiyorum ama seninle birlikte olmak filan istemiyorum. Senden bunun için kaçtım Jonathan. Artık o hastalıklı ilişkiye katlanamadığım için." Jonathan ona kadehinin üzerinden bakarken sessizdi. Ancak bu Daniella'nın cesaretini kırmaya yetmemişti. Madem bu yüzleşmeyi yapacaklardı, o halde bir korkak gibi davranmayacaktı. "Seninle birlikte olmak istemiyorum. Başta eğlenceli olan ilişkimiz sapkınlıklarınla dolu bir yola girdiğinden beri senden ayrılmak istedim. Her gün acı çekiyordum anlıyor musun? Ve bundan da tahmin ettiğin gibi zevk filan almıyordum. Sana canımın yandığını her söylediğimde şiddetin dozunu biraz daha arttırdın. Beni arkadaşlarımla ve yakın çevremle tehdit etmek gibi bir hata yaptın üstelik. Ofisteyken bile her hareketimi takip ediyor, beni sürekli manipüle ediyordun. Bunlar sağlıklı değildi ve beni günden güne öldürüyordu. Bundan kurtulmam lazımdı." "Ve sende bizi bitirmeye karar verdin." Daniella gerginlikle gülerek başını iki yana salladı. "Hâlâ anlamıyorsun değil mi? Biz diye bir şey hiç olmadı. Daima sen ve isteklerin vardı. Seninleyken asla mutlu değildim. Bazı anlarda nefes bile alamadığımı hissediyordum." Jonathan birkaç adımda dibinde bitti. "Burada, o herifin kollarında daha mı mutlusun yani?" Daniella cevap vermeyince Jonathan saçlarına asılarak boynunu gerdi. Bu arada küvetteki sular taşarak Daniella'nın ayaklarının dibinde birikinti oluşturmaya başlamıştı. "Bana bir cevap ver sürtük? O serseriyle benimle olduğundan daha mı mutlusun? Onun altına yatmaktan zevk alıyor muydun? Sana benim verdiklerimi verebiliyor muydu? İhtiyacın olanı?" Bunun tehlikeli bir soru olduğunu biliyordu, ancak geri adım atacağı noktayı çoktan geçmişti. Adamın her şeyi tüm çıplaklığıyla görmesini istiyordu. "Evet." diye fısıldadığında bakışlarını Jonathan'dan ayırmadı. Adamın burun deliklerinin genişlemesini, gözbebeklerinin irileşmesini ve kaşlarının arasındaki derin çizgilerin belirginleşmesini korkuyla izlerken nefes almayı kesti. "Sen adi bir fahişeden başka bir şey değilsin." diye fısıldadı kulağına Jonathan. "Aynı ilk karım gibi. O da tıpkı senin gibiydi. Benim kazandığım parayı yerken ucuz adamlarla beni aldatmaya devam ederdi. Sırf zevki uğruna üstüne para vererek öğrencilerinden birini becerdiğini biliyor muydun? Benim paramı." Daniella duyduklarına inanamadı. Jonathan'ın daha önce evli olduğunu bile bilmiyordu. Neden böyle bir şeyi ondan saklamıştı? "Evli olduğunu bilmiyordum." "Kimse bilmiyordu. Yalnızca Benjamin. Andrea'yla üniversite yıllarında tanışmıştık ve anında birbirimizden hoşlanmıştık. Okul biter bitmez de ailelerimizin rızası olmadan kendi aramızda küçük bir nikâhla evlenmiştik. Klasik hikâye. Ailem varlıklıydı ve onunkiler değildi. Birlikteliğimize asla onay vermeyeceklerdi. Onunla evliliğim boyunca ailelerimizle görüşmeyi kestik. Zaten bizimle konuşmuyorlardı. Babam yaptığımın büyük bir hata olduğunu, o kadının ucuz bir kadın olduğunu ve ailemize yakışmadığını söylüyordu. O zamanlar hukuk bürolarında sürünen bir yeni yetmeden fazlası değildim. Yine de Andrea beni sevdiği için gözüm başka hiçbir şeyi görmüyordu. Yatakta tuhaf şeyler istemesi bile zamanla hoşuma gitmeye başlamıştı. Fakat birkaç yıl sonra babamın ne demek istediğini anladım. Andrea değişmeye başlamıştı. Giderek daha bencil ve daha istekli bir kadına dönüşüyordu. Sonunda asla verdiklerimle yetinmesini bilmeyen adi bir sürtük olup çıktı. Ah, o çok azgın bir kadındı Daniella. Azgın bir lise öğretmeniydi. Ve en kötüsü de neydi biliyor musun? Onu gerçekten sevmiştim. Ofis partisinin olduğu gece o kırmızı elbiseyi giydiğinde onunla tanıştığım günkü haline o kadar benziyordun ki..." dedi başını iki yana sallayarak. "...senin ondan farklı olduğuna inanmıştım. Daima sende başka bir ışık gördüğümü sanmıştım ama beni fena halde yanılttın." Adamın ses tonu sonlara doğru sertleşince Daniella paniğe kapıldı. Tanrım. Jonathan'ın geçmişinde böyle ağır bir travma olduğunu asla tahmin edemezdi. Kadınlardan bu yüzden mi nefret ediyordu? Eski karısı onu aldattığı için mi? Üstelik aşk sandığı şey sadece karısına benzerliği yüzünden oluşan saplantıdan başka bir şey değildi. "Yaşadıkların için gerçekten üzgünüm Jonathan ama bir kadın yüzünden tüm kadın ırkından nefret edemezsin. Bu haksızlık." "Haksızlık filan değil. Hepiniz aynısınız işte. Ve hepiniz aynı sonu hak ediyorsunuz." Daniella'nın zihninden aynı anda milyonlarca farklı senaryo geçerken sormaktan kendini alamadı. "Andrea'ya ne oldu Jonathan?" Adamın gözlerinde aniden parlayan zehirli ışık Daniella'nın ensesindeki tüylerini diken diken olmasına neden oldu. "Öldü." dedi düz bir sesle. Daniella içine keskin bir nefes çekerken adamın bakışlarının karardığını, saçlarındaki elin sıklaştığını hissetti. Çok mu ileri gitmişti? "Jonathan." "Bir kazaydı. Dördüncü kattaki evimizin balkonundan düştü." Saç dipleri yanmaya başlayınca Daniella acıyla gözlerini yumdu. "Bırak beni!" diye yalvardı ama adam onu dinlemiyordu. "Sorun asla bende değildi. Benim nasıl bir adam olduğumu göreceksin. Sana bunu kanıtlayacağım." "Senin nasıl bir adam olduğunu zaten biliyorum." Daniella elindeki kadehi ona doğru fırlatmak isteyince Jonathan eline vurup kadehin içindeki sıvıyla birlikte karşı duvara savrulmasına neden oldu. Daniella o sırada tırnaklarını adamın yüzüne geçirdi. Yanağının parçalandığını ve sıcak kanın tırnak diplerine dolduğunu hissetmişti. Jonathan acıyla kükreyerek üzerine saldırdı. Daniella dengesini sağlamak için adama tutunmak isterken, kendini bir anda buz gibi suyun içinde bulmuştu. Jonathan iki eliyle üzerine abanmış, onu dipte kalmaya zorlarken Daniella nefesini tutup çırpınmaya devam etti. Bolca su yuttu. Nefesi kesildi ve ciğerlerindeki tüm hava tükenene kadar direnmeye devam etti. "Kimse bana yanlış yapıp sonra da hayatına kaldığı yerden devam edemez, beni anlıyor musun Daniella? Yaptıklarının bedelini ödeyeceksin." Daniella tırnaklarıyla adamın gömleğini çekiştirmeye devam etti. Öğrendiği tüm o savunma teknikleri bir anda kafasından uçup gitmişti. Şu anda tek yapmak istediği nefes almaktı. Su kabarcıklarının arasından adamın şeytani yüz hatlarını ve kahkahasını zorlukla seçebiliyordu. Bilinci kapanmaya başlarken elleri suya gömüldü. Jonathan'ın parmakları boğazını sıkarken mücadele edecek gücü kendinde bulamıyordu. Buraya kadar, dedi içindeki ses zihni kapanmak üzereyken. Sonunun bu caninin elinden olacağını tahmin etmeliydin. En azından büyükannesi ve büyükbabasına verdiği sözü tutmuş ve Sognare'yi yeniden hayata döndürmüştü. Bu kendi sonu olsa bile... Keşke Franco'yu son bir kez daha görüp ona gerçekleri açıklayabilme şansı bulabilseydi. Babasının yaptıkları adına özür dileyip kendini affettirebilmek için neler vermezdi. Ama şimdi... Her şey... Sona eriyordu... Suyun içinde parmakları sivri bir şeye deyince bunun parçalanan kadehin sapı olduğunu anlaması uzun sürmedi. Son bir gayretle cam parçasına uzandı ve avucunda sıktı. Sonra da tüm gücüyle adamın yanağına sapladı. Jonathan acıyla uluyunca bir anlık boşluktan yararlanıp onu üzerinden itmeyi başarmıştı. Ardından küvetten çıkarak hızla kapıdan dışarı fırladı. Banyodan çıktığı sırada Jonathan arkasından koşmaya başlamıştı. Lanet olsun! "Gel buraya adi kaltak!" Daniella dış kapıya yaklaşmıştı. Parmakları kapının kulpuna uzandığı sırada Jonathan arkasından atılıp onu yere düşürdüğünde genç kadın bir çığlık koparttı. Başını sert zemine çarptığındaysa dünyası aynı hızla karanlığa gömülmeye başlamıştı. ......................................... Güneş doğmadan önce Franco ve adamları renkli konteynırların blok oyunundaki gibi üst üste dizildiği Livorno Limanı'ndaki yerlerini almıştı. Dün geceden beri hiç uyumamıştı. Yıllar boyu insanlardan uzakta kesişen hayatlarının şimdi bu hesaplaşmaya sürüklenmesi kaçınılmazdı. Ve işte o an gelip çatmıştı. Saatini kontrol etti. Hesaplarına göre Lorenna birazdan burada olacaktı. Russo içeride Grigio'nun yanındaydı. Bugün burada olmak için ısrar ettiğinde Franco itiraz etmemişti. Tuhaftı ama babasının sağ kolunun Grigio'ya karşı garip bir hassasiyet beslediğini düşünmeye başlamıştı. "Nerede kaldı bu kahrolası?" Franco dürbünüyle asfalt yolu gözetlerken bir küfür mırıldandı. "Yirmi dakika önce evden ayrıldığını söylediler." dedi Fabio arkasından. "Gelmek üzere olmalı." "Kaçma ihtimaline karşı tedbir aldınız mı?" "Merak etme adamlarımız takipte. Gerekirse onu buraya kadar zorla sürükleyecekler." Franco başını salladı. "Sara'nın notu aldığından emin misin?" "Evet. Çocuk siparişi hevesle elinden kaptığını söyledi." "Umarım notta yazanın annesinin arabası olduğunu anlayacak kadar zekidir." "Kardeşine biraz güvenmelisin. O tanıdığım en zeki kadınlardan biri." Fabio'nun Sara'yı savunmaya geçmesi Franco'nun ilgisini bir anlığına adamının üzerine çekmişti. Dürbünü yeniden gözüne yaklaştırarak, "Dikkat et Ricco." diye uyardı onu. "Kardeşime abayı yakmış görünüyorsun." "Bu, senin için bir sorun mu?" "Hayır. Ama senin için olabilir. O bildiğim her anlamda ele avuca sığmaz bir kız." Franco'nun esprisi Fabio'nun dudaklarının seğirmesine neden olmuştu. Sara gerçekten de ateş parçası gibiydi. Öfkesi de ne zaman ne yapacağı da asla tahmin edilemezdi. Fakat Fabio onunla nasıl başa çıkacağını öğrenmişti. Dahası, o ateşi seviyordu. Sara onunla olduğu sürece ömrünün sonuna kadar onunla yanmaya razıydı. Franco, "Bu o." diye duyurduğunda Fabio anında dikkat kesildi. Lorenna'nın beyaz Mercedes'i asfalt yolda hızla ilerleyerek limana giriş yaptı. Ardından ağır ağır ilerleyerek konteynırların önünden geçmeye başladı. 1657 numaralı konteynırı arıyor olmalıydı. "Gidip adamımızı getir." Fabio bir baş hareketiyle hızla yanından ayrılırken Franco da olanları izleyebileceği bir noktaya ilerledi. Girigo'nun kıyafetleri değiştirilmiş, duş alınmasına izin verilmişti. Gözlerinin altındaki koyu renk halkaları gizlemek için bir güneş gözlüğü iş görmüştü. Yine de Lorenna arabadan indiğinde ve onu karşısında gördüğünde mezarlıktan çıkan bir hortlakla karşılaşmış gibiydi. "Geldim ve seni dinliyorum." dedi kadın ellerini iki yana açarak. Her zaman giydiği saygın kıyafetlerinin yerine basit bir kot pantolon ve gömlek tercih etmesi Franco'yu şaşırtmıştı. Saçlarını arkada sıkı bir atkuyruğu yapan Lorenna güneş gözlüklerini tepesine itip adama değerlendiren bir bakış attı. "Ne istiyorsun?" "Gerçeğin ortaya çıkmasını." dedi Girigo hiç lafı uzatmadan. "Bir kaçak gibi yaşamaktan bıktım." Lorenna tatsızca güldü. "Bunca yıl sonra seni neyin rahatsız ettiği konusunda hiçbir fikrim yok ama olan oldu. Kaçabilmeniz için sana ve arkadaşına tonla para ödedim." "Nikola o parayı yiyemeden öldü. Ben ise... yıllardır bir ölüden farksızım." "Bu benim sorunum değil. Şimdi eğer söyleyeceklerin bittiyse..." Grigio, "O kadını siz öldürdünüz hanımefendi." dediğinde Lorenna arabaya binmek için arkasını dönmüştü. "Daha fazla bu suçu üstlenmek istemiyorum. Kadının oğlunun peşimde olduğunu duydum." "Franco sana hiçbir şey yapamaz." Lorenna aniden geriye döndü. "O hiçbir şey bilmiyor." "Fakat öğrenmesi an meselesi." "Korkaklığı bırak. Sana biraz daha para vereceğim ve hemen buradan defolup gideceksin, anlaşıldı mı?" Lorenna çantasını karıştırmaya başladığında Grigio başını iki yana salladı. "Paranızı istemiyorum." "O halde bana yapacak başka bir şey bırakmıyorsun." Genç kadın çantasından çıkardığı küçük silahı adama doğrultunca Franco sahneye çıkması gerektiğini fark ederek öne çıktı. "Şimdi de pisliğini yeni bir cinayetle mi örtmeye çalışıyorsun Lorenna?" "Franco?" Franco'yu gören Lorenna istemsiz olarak bir adım geriye çekildi. Silah tutan eli titremişti. Ancak hızla kendini toparlayıp silahını bu kez sevdiğini iddia ettiği adama çevirmekten çekinmedi. "Daha fazla yaklaşma." Franco korkusuzca üzerine yürümeye devam ediyordu ki, durdu. Gözleri kısıldı. "Ne yaparsın? Yoksa beni de annem gibi öldürür müsün? Ama bunun için önce ellerimi ve ayaklarımı sıkıca bağlaman gerek. Sonra da ağzımı bir şeylerle tıkamalısın ki çığlıklarım duyulmasın." "Franco ben..." Lorenna'nın gözleri dolmaya başladı. "Sen ne? Yaptıklarından dolayı üzgünümü mü diyeceksin?" "Evet." dedi kadın utanmadan. Franco'nun tüm öfkesi damarlarında acı bir zehir gibi dolanırken yanlış bir kelime seçimiydi. "Gerçekten pişmanım. O zamanlar çok gençtim. Antonio'ya âşık olduğumu sanıyordum ve... ve onun beni hayatına dâhil etmesini istiyordum. Tek isteğim buydu." "Sende bunun için karısını ortadan kaldırmaya karar verdin. Bu, sence de biraz vahşice değil mi?" Franco kendi kendine nasıl bu kadar sakin kalabildiğini sorguluyordu. Yıllardır aradığı katil nihayet karşısındaydı ve Franco belindeki silahtaki tüm kurşunları kadının bedenine boşaltması gerekirken durmuş onunla sohbet ediyordu. Sebebi kesinlikle kadının hamile olması olmalıydı. Ve çocuğun senden olma ihtimali... İçindeki canavar bu seni durduracak mı diye sordu. Hamile olduğu için ona acıyacak mısın? O annene acımış mıydı? "Ben sadece Antonio'nun beni sevmesini istedim. Ama o kadına olan saplantılı aşkı olduğu sürece hiçbir şansım yoktu. Yaptığımın doğru olduğunu söylemiyorum ama yapmak zorundaydım." "Tek bir kurşunla bu işi rahatlıkla halledebilirdin. Veya hayati kısımlarına alacağı öldürücü bir bıçak darbesi. Ama sen onun yerine cesedini tanınmaz hale getirmeyi seçtin." dedi Franco Lorenna'ya doğru yürümeye devam ederken. Elleri siyah pantolonun ceplerindeydi. "Söylesene Lorenna ondan bu kadar mı nefret ediyordun?" "Kabul ediyorum. Başta ondan nefret ettiğim için onu öldürmek istedim. Ama ondan sonra yaptıklarım, sadece cinayeti herhangi birinin üzerine yıkabilmek içindi. Yemin ederim." "Akıllıca." Franco başını onaylarcasına salladı. "Aynı zamanda zalimce. Şimdi bana söyler misin, cesedinin tanınmaması için seni hangi şekilde öldürmem gerekiyor." "Hayır Franco. Sana yalvarıyorum, lütfen! Aramızda geçen onca şeyden sonra bunu bana yapamazsın." "Sence seni sürtüğüm yapmamın beni durdurabileceğini mi sanıyorsun?" Lorenna sertçe yutkundu. Silahını hâlâ ona doğru tutmaya devam ediyordu. Ardından diğer elini karnına götürerek, "Karnımda çocuğunu taşıyorum." diye fısıldadı. "Kendi çocuğunu öldürmek isteyeceğini hiç sanmıyorum." Franco'nun dikkatli bakışları anında kadının elinin gittiği yere kaymıştı. Ceplerindeki yumruklarını öyle bir sıktı ki, yüzükleri canını acıttı. Şu anda vicdanıyla beyni adeta bir savaş halindeydi ve mantıklı yanı neredeyse kazanmak üzereydi. "Yalan söylemediğini nereden bileceğim?" Kadın omzunu silkti. "Doğuncaya kadar bekleyip, sonra da DNA testi yaptırabiliriz." Franco kafası karışmış gibi Lorenna'ya bakmaya devam ediyor, ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Böyle bir ihtimal olduğunu daima biliyordu. Yine de olmamasını ummuştu. Lorenna'nın yüzündeki muzaffer sevinci bir anda silip atmak için içinde canice bir istek duydu. "DNA testi için önce hamile olman gerekmez mi sevgili karıcığım?" Tüm başlar sesin geldiği yöne çevrilince Antonio De Luca'nın yanında birkaç adamıyla birlikte konteynırların arkasından çıktığını gördüler. "Antonio!" Lorenna ciyaklayarak birkaç adım geriledi. "Merhaba Lorenna. Ne o, beni gördüğüne şaşırdın mı?" Yalnız o değil Franco da şaşkındı. Antonio ile göz göze geldiklerinde yüz hatlarına nefretin ve öfkenin izleri kazınmıştı. "Beni takip mi ettin?" "Russo bana bugün burada bir hesaplaşma olacağından bahsetti. Benim de duymam gereken şeyler olabileceğini söylediğinde karımın, eski karımın katili olduğunu ve oğlumla düşüp kalktığını duymayı beklemiyordum doğrusu." Franco göz ucuyla bastonuyla bir köşede dikilen ihtiyar adama baktı. Yaşlı tilki ona bir baş hareketi yapmıştı. Sanki bunu yapmak zorunda olduğunu anlamasını istiyordu. Franco önce ona kızmıştı, fakat sona Antonio'nun burada olması her ikisinden de alacağı intikamın zevkini arttıracağını düşündü. Böylelikle tüm kirli çamaşırlar birer birer ortaya çıkacak ve tüm hesaplar kapanacaktı. "Antonio yemin ederim ki ben..." "Hangi konuda yemin edeceksin Lorenna? Lena'yı hırsların uğruna öldürmediğine mi, oğlumu sırf benden intikam almak için becermediğine mi, yoksa kıçını kurtarmak için hamileymiş numarası yapmadığına mı?" Lorenna şok olmuş gözlerle adama bakarken Franco hırsla çenesini sıktı. Demek bu da kadının palavralarından biriydi. "Öğrenmeyeceğimi mi sanmıştın?" diye devam etti Antonio. "En başından doktor kontrollerine gitmek istememenden ve beni neden götürmek istemediğinden şüpheleniyordum. Sonunda doktorunla konuştuğumda bana senin birkaç ay önce menopoza girdiğinden ve artık hamile kamla ihtimalin dahi olmadığından bahsetti. Zavallı kadın gerçekten ona seni hamile bırakıp bırakamayacağımı sorduğumu zannetti." "Antonio ben..." "Sen Lorenna, yalancı sürtüğün tekisin. Şimdi indir o silahı." Antonio'nun adamları ona silahını doğrultunca Lorenna kendininkisini indirmek zorunda kaldı. Tüm vücudu gözle görülür şekilde titriyordu. "Peki ya sen Franco?" Antonio bu kez buz gibi bir ifadeyle oğluna döndü. "Karımı becermenin nedenini bana söyleyecek misin?" "Sanırım karınla aynı nedenden." dedi Franco çenesini havaya dikerek. Yaptığıyla gurur duymuyordu ancak bu adamın karşısında başını dik tutmak istiyordu. Antonio başını salladı. "Yani benden nefret ettiğin için?" "Duygularımın karşılıksız olduğunu söyleyebilir misin?" Antonio bu kez başını iki yana salladı. "Sanırım hayır. Lena'yla evliliğimiz boyunca daima beni aldatmasından şüphe ettim. Ve bu yüzden senin benim oğlum olduğun fikrini bir türlü kabullenemedim. Üstelik bunu kendime kanıtlayamayacak kadar korkaktım." Tanıdığı Antonio De Luca'dan böyle bir itiraf gelmesi imkânsızdı. Dahası, şimdiye kadar babasının çoktan ortalığı kan gölüne çevirmesini bekliyordu. Ancak Antonio durgun bir göl kadar sakin görünüyordu. "Lena'nın ölümünden sonra artık seni o evde görmeye tahammül edemiyordum. Bu yüzden..." "Beni başından savdın." "Annenin katilini öldürmenin seni huzura kavuşturacağını düşünmüştüm." Franco güldü. Tatsız bir gülüştü. "Cidden mi? Bende asıl varisini büyütürken beni bir kenarda gözaltında tutmaya çalıştığını düşünmüştüm." dediğinde Antonio'nun kaşları daha çok çatıldı. Yüzündeki ifade Franco'nun haklı olduğunu söylüyordu. "Lena'dan değil ama Lorenna'dan olan oğlundan oldukça emin gibisin." Franco bu kez sinsi bir sırıtışla babasına baktığında Antonio Lorenna'yla göz göze geldi. Sanırım o anda nasıl bir hata yaptığının farkına varmıştı. Tam bir şey söylemek üzere ağzını açmıştı ki Fabio'nun, "Sara arabada yok." diyen sesi duyuldu. Franco başını çevirdi. Fabio onlar konuşurken bir şekilde arabanın yanına yaklaşmış olmalıydı. Bagajı kapatan adam hızla arabanın etrafından dolaşarak yanına geldi. "Burada değil." "Sara neden benim arabamda olsun ki?" Lorenna şaşkınlıkla ikisine bakıyordu. "Gelirken yolda herhangi bir yere uğradın mı?" diye sordu Franco. "Sadece benzin almak için." "Orada arabadan inmiş olabilir." diye araya girdi Fabio. "Hangi benzin istasyonu?" "Buraya gelmeden yaklaşık beş kilometre geride." Fabio başınız bir kez salladı. "Gidip onu bulacağım." "Boşuna yorulma." dedi başka bir ses. Bu kez konteynırların arkasından çıkan ve etraflarını bir anda saran kalabalık grup Grecolardı. Fabio ve Franco aynı anda, "Lanet olsun!" diye bir küfür savurdu. Angelo'nun yanındaki adamın sürüklediği Sara'nın elleri arkasından bağlanmış, ağzına da bir bant yapıştırılmıştı. "Ben parti diye buna derim." diye mırıldandı Carlos arkalarından. Lorenna, "Sara!" diye ciyakladığında Angelo Antonio'yla karşı karşıya geldi. Elindeki silahı ona doğrulttu. "Aramızdaki hesabı kapatmak için doğru zamanı seçmişimdir umarım." Fabio Sara'ya koşmak için ileri atılmak isterken Franco kolunu uzatarak fevri bir hareket yapmaması konusunda onu uyardı. Fabio sertçe yutkunarak olduğu yerde kaldı. Gözlerini genç kızın üzerinden bir an olsun ayırmamıştı. Sara ağlamış olmalıydı. Burnunun üzeri ve gözleri kıpkırmızıydı. Ayrıca gözle görülür şekilde titriyordu. Fabio ona döktürdükleri her bir gözyaşı için Greco'lardan birini öldürmeye ant içti. İşe önce Sara'yı kaçırmalarına yardım eden Patrizio denen heriften başlayacaktı. Onu geçen sene güvenlik ekibine bizzat kendisi işe almıştı. Hain piç onunla göz göze geldiğinde pis pis sırıttı. Angelo emir verince de ani bir hareketle Sara'nın ağzındaki bandı çekip aldı. Genç kız acıyla yüzünü buruştururken Fabio öfkeyle yumruklarını sıkıyordu. "Ne istiyorsun Greco?" Antonio da silahını çekti. "Yerinde olsam bunu yapmazdım." O anda kırmızı bir noktanın Sara'nın alnında belirmesini, oradan daha aşağıya inerek göğüs kafesine yerleşmesini izlediler. Fabio hızla keskin nişancının olduğunu tahmin ettiği tarafa bir bakış attı. Ardında Franco'ya küçük bir baş hareketi yaptı. O bende. Franco da onu onaylayan baş hareketi yapmıştı. Bitir işini. "En ufak bir hareketinizde kızına veda edersin." "Madem onu öldürecektin, neden buraya getirdin?" "Çünkü sana veda etme şansı verecek kadar merhametli bir adamım Antonio. Ayrıca acı çekmeni izlemek işin en keyifli kısmı olacak. Oğlumun cesedini gördüğüm gibi senin de kızınınkini görmeni istiyorum." Antonio umursamazca omuz silkti. "Umurumda olduğunu düşünüyorsan aptalın tekisin demektir. Sara benim kızım değil, o yüzden onunla dilediğini yapabilirsin." Franco ve diğerleri şok içinde birbiriyle bakışırken en büyük şoku yaşayan Sara olmuştu. Gözünden bir damla yaş süzülürken annesine doğru bir bakış attı. Lorenna'nın bakışlarını ondan kaçırması her şeyi açıklıyordu. Antonio onun öz babası değildi. Çocukluğundan beri hep kendisinde bir kusur aramış, babasının onu sevmemesinden, kendini suçlu bulmuştu. Ona göre tek neden kız olmasıydı. Cosa Nostra'da gururlanacağı bir erkek evlat olsaydı babasının onu daha çok seveceğine dair saçma sapan fikirlere kapılmıştı. Oysa cevap çok basitti. O Antoino De Luca'nın çocuğu bile değildi. O halde babası kimdi? "Eğer blöf yapıyorsan boş bir çaba olduğunu bilmelisin." "O kız başından beri başıma bela oldu. Lorenna ile evlenmeden önce bir başkasından hamile kaldığını biliyordum. Yine de onu kabul ettim. O zamanlar onun her önüne gelenle yatan bir orospu olduğunu bilmem gerekiyordu." Antonio öfkeyle Lorenna'ya baktı. "Yani onu öldürmen ondan kurtulmama yardımcı olmaktan başka bir işe yaramaz." "Seni adi piç kurusu!" diye haykırdı Lorenna. "Bunu ona nasıl yaparsın?" "Senin yaptıklarının yanında benimkisi oldukça hafif kalıyor karıcığım." Sara korkuyla derin nefesler alıp vermeye başladığında Angelo kıza baktı. "Onu yeniden bize gelin olarak teklif etmenden anlamalıydım." "Dediğim gibi ister öldür istersen evlendirmek için evine götür. Lorenna ve piçinin artık yanımda yeri yok." Sara'nın başı önüne düştü. Omuzları sarsılıyordu. Başını kaldırıp son bir kez Fabio'ya bakmak istedi ancak genç adam ona bakmıyordu. Bu Sara'nın içini acıyla doldurdu. "Pekâlâ. Öyle ya da böyle, bu kız oğlumu öldürdü. Lorenna," diye seslendi Greco. "Kızına veda etmeye hazır mısın?" "Lütfen! Lütfen ona zarar verme!" Lorenna gözyaşlarıyla yalvarmaya başladı, ancak adamın onu dinleyeceğini hiç sanmıyordu. Sara gözlerini yumdu. Saniyeler öncesine kadar kükreyen kalbinin sesini susturdu ve sessizce ölümün soğuk kollarına düşmeyi bekledi. Bir silah ateşlendi. Hemen arkasından bir küfür işitti. Sara gözlerini açtığında göğsünün ortasında kocaman bir delik bulmayı bekliyordu. Onun yerine on beş metre yükseklikteki konteynırların tepesinden yere düşen tüfekli bir adam gözüne çarptı. Başını çevirdiğinde Fabio'nun tek gözünü kısmış, iki eliyle tuttuğu silahı keskin nişancının düştüğü noktaya doğrulttuğunu fark etti. Adamı tek atışta yere indirmişti. Silahının namlusundan hâlâ duman çıkarken ona bakıp gülümseyince Sara'nın kalbi yeniden harekete geçmişti. Sonra yaşanan her şey koca bir kaostu. Bir anda silahlarını çeken herkes bir köşede mevzi alarak birbirine ateş etmeye başladı. "Sara!" Fabio silah seslerinin arasından bağırıyordu. "Yere yat!" Sara kendini hızla yere attı. Ellerini başının üzerine kapatarak çılgınca etrafta uçuşan mermi kovanlarından kendini korumaya çalışıyordu. Franco'nun adamları olduğunu tahmin ettiği kalabalık bir grup daha içeriden çıkıp çatışmaya katılınca ortalık çoktan kan gölüne dönmeye başlamıştı. "Gidip Sara'yı alacağım. Beni koru." dedi Fabio ve Franco'nun yanıt vermesini beklemeden ileri atıldı. Mermilerin arasına dalarak etrafına ateş savurdu. Kızın olduğu yere varamadan üç kişiyi yere sermişti bile. Bir adam ateş edeceği sırada son anda Franco'nun silahından çıkan kurşunla yere yığılınca, Fabio dönüp teşekkür etmek yerine ayaklarının d kayarak yere, kızın yanına sürüklendi. Kolunu Sara'nın başına sararak, "Koş!" diye bağırdı. Sara onunla birlikte boş konteynırlardan birine doğru hızla koşmaya başladı. Antonio saklandığı köşeden Greco'ya ateş ediyordu. Greco da aynı şekilde gizlendiği bir arabanın arkasından başını kaldırıp onu kurşun yağmuruna tuttu. "Buradan sadece birimiz ölmüş olarak çıkacağız De Luca ve o ben olmayacağım!" "Bu seninle son hesaplaşmamız Greco! Karımdan uzak duramadığında seni öldürmeliydim." "Lena'yı asla hak etmedin sen. Ve kalbinin daima bana ait olacağını biliyordun." "Karımı baştan çıkarmak için elinden geleni yapmadığını mı söylüyorsun?" "Yapmadım diyemem. Ama Lena sana sonuna kadar sadıktı. Umarım bunu bilerek ölmen mezarında seni ters yüz etmeye yeter." Angelo bir kez daha ateş etti ve bu kez Antonio'nun kolundan isabet almasına neden oldu. "Seni de oğlunun yanına göndereceğim Greco!" Antonio kolunu tutarken acıyla tısladı. Bir arabanın motorunun çalışma sesi duyulunca Franco başını uzatıp baktı. "Lorenna!" diye bağırdı adamlarına. Lorenna ateş hattını fırsat bilerek arabasına binmenin bir yolunu bulmuş olmalıydı. Şimdi de kaçıyordu. "Peşinden gidiyorum." dedi Carlos öne atılarak. İçerideki alanda park edilmiş siyah ciplerden birine atladığı gibi hızla kadının peşine takıldı. Franco bir küfür daha savurarak ateş etmeye devam etti. Adamların sayısı oldukça fazlaydı. Boşalan şarjörlerin yerini yenisiyle değiştirirken arkalarında bir hareketlilik hissetmişti. Başını çevirdiğinde üzerinde ışıkları yanıp sönen polis arabalarını siren seslerinin arasında fark etti. Kaçmak için artık çok geçti. Bu yüzden ateş etmeye devam etti. Polis arabaları geride durarak bir siper hattı oluşturmuşlardı. Biri megafonunu kullanarak, "Silahlarınızı yere atın. Polis!" diye bağırdı, ancak kimse oralı olmamıştı. Silahların art arda patlamalarının arasında Franco bu sesi tanımıştı. "Lanet Moretti." Göz ucuyla Fabio ve Sara'yı kontrol etti. İkisi ateş hattının gerisinde korunaklı bir köşedeydi. Diğer yandan Russo Grigio'yu arkasına almış küçük bir tüfekle ateş ediyordu. O lanet bastonun sadece bir baston olmadığını bilmeliydi. Russo daima kurnaz ve temkinli bir adam olmuştu. "Size silahlarınızı atmanızı söyledim!" Moretti'nin sesi yakından gelince Franco başını çevirip baktı. Kahrolası adam ne ara burnunun dibine kadar yaklaşmıştı? Hemen yanında Costa'nın elindeki silahla mevzi aldığını görünce gözlerini kıstı. Bu heriften kurtulmak için eline bundan daha iyi bir fırsat geçemezdi. Sonra buna artık gerek kalmadığını ve Daniella ile zaten ayrılmış olduklarını hatırladı ve içine biz sızı çöktü. Acaba Daniella ondan sonra bu herife bir şans verir miydi? Eminim adalet sevenler olarak harika bir çift olurlardı. Franco başını hızla sallayarak zihninde beliren görüntülerden kurtulmaya çalıştı. Daniella'yı ondan başka biriyle düşünme fikrine dahi katlanamıyordu. "Günahların için Tanrı'dan af dilemenin zamanı geldi Antonio!" Antonio yaralı kolunu tutarken Greco'nun bir anda tepesinde belirmesiyle afalladı. "Sana söylemiştim. Oğlumun kanını asla yerde bırakmam." "İkinizin de canı cehenneme!" Antonio bunu söyler söylemez Greco silahını ateşledi. Franco'nun gözleri hızla ateş edilen noktaya kaydı. Babasının cansız bedeninin yerde uzandığını gördüğünde üzüntü mü yoksa sevinç mi hissetmesi gerektiğini bilememişti. Onun hemen yanında Angelo'nun cansız bedeni uzanıyordu. Adamı vuranın Russo olduğunu fark edince Franco başını bir kez salladı. Russo'nun bakışları teşekküre gerek olmadığını söylüyordu. O sadece görevini yapmıştı. Ateş sesleri kesilip ortalık sessizleştiğinde herkes saklandığı köşelerden birer birer çıkmaya başladı. Onlardan daha kalabalık olan polis ordusu hızla etraflarını sardı. Moretti başıyla Costa'ya bir işaret yaparak adamların silahlarını toplamalarını emretti. "Hemen diz çök Franco! Ellerini başının üzerinde ve görebileceğim bir yere koy! Tutuklusun." "Bana yeni bir şey söyle müfettiş." Franco dizlerinin üzerindeydi. Silahını yere atıp ellerini dediği şekilde başının üzerinde kenetledi. "Beni nasıl bulduğunu sormayacağım. Güzel bir muhbir edindiğini duydum." "Kimden bahsettiğini bilmiyorum." dedi Moretti kelepçeyi bileklerine geçirirken. "Ah, bal gibi biliyorsun. Kız arkadaşımı bana karşı kullanacak kadar zeki ve acımasız bir adamsın." "Bayan Lombardi'den bahsediyorsan eğer, o kadın sadece senin iyiliğini istiyordu." Franco burnundan güldü. "Gerçekten mi? Bunu duymak gözlerimi yaşarttı doğrusu." Moretti onu ayağa kaldırdı. "İster inan ister inanma. Tek amacı seni ve babasını kurtarmaktı." Franco aniden dönünce adamla göz göze geldi. "Babası mı?" "Mario Lombardi." "Onun kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok." "Emin misin?" Moretti birkaç metre ileride elleri kelepçelenen adamı işaret edince Franco'nun gözbebekleri büyüdü. "Grigio mu?" "Tanıştırayım. Müstakbel kayın pederin." "Benimle taşak geçiyor olmalısın." "Neden kendisine sormuyorsun?" Buna gerek yoktu. Dikkatli bakınca onunla sevdiği kadın arasındaki benzerliği fark etmişti. Ve bu farkındalık midesine ağır bir taş oturdu. Tanıdık gözler. Onlara baktığı ilk anda tanıdığı biriyle bağı olduğunu hissetmişti ancak bunun sevdiği kadın olacağını nereden bilebilirdi ki? "Daniella babasını öldürmemen için benimle işbirliği yapmayı kabul etti. Tek amacımız geç kalmadan ikinizi de sağ ele geçirmekti. Üstelik bana senin bir katil olmadığını, Lena'nın ölümünde ise babasının parmağı olduğunu itiraf edecek kadar yürekli bir kadın. Mahkeme şimdiye kadar yattığın yılları işlediğin suçlara sayacak olursa kısa zamanda serbest bile kalabilirsin." "Ben... anlayamıyorum." Franco'nun bedeni adeta taş kesilmişti. Daniella'nın babası Grigio'ydu. Ve Daniella babasını kurtarmak için onu hedef göstermişti çünkü Franco'nun babasını öldüreceğini düşünüyordu. İyi ama bunu neden ona söylememişti? Cevabı içten içe bildiğinden emindi. Çünkü ne olursa olsun asla intikamını almaktan vazgeçmeyeceğini ona söylemişti. Yüce tanrım. "O cesur bir kadın Franco." "Arkamdan iş çevirmek yerine bana anlatabilirdi." Franco dişlerini sıkıyordu. "Başka türlü ikinizi aynı anda kurtaramazdı." Moretti şimdi karşısına geçmiş gözlerinin içine bakıyordu. Franco soru sorarcasına bakınca bakışlarını bir anlığına kaçırdı. Moretti her şey olabilirdi ama utangaç bir adam asla. Yine de Franco'nun şu anda karşısında duran adam sanki az sonra söyleyeceği şeylerden çekiniyormuş gibiydi. "Franco ben... Lena için gerçekten çok üzgünüm." "Bu ne anlama geliyor müfettiş?" "Lena benim kız kardeşimdi. Onun yasını en az senin kadar tuttuğumu bilmeni istiyorum." Franco'nun yüz hatları donmuş, dudakları ince bir çizgi halini almıştı. Ne diyeceğini bilemediği bir an bakışları uzaklara daldı. "Biliyorum. Bunu sana daha önce söylemem gerekiyordu ama önce suçsuz olduğundan emin olmam gerekiyordu. Ayrıca akraba olduğumuz ortaya çıksaydı beni bu görevde asla tutmazlardı. O yüzden mahkeme sonuçlanana kadar sessiz kalmak zorundasın." Franco başıyla kısa bir onay verdiği sırada cebindeki telefon titreyince cevap vermek için izin istedi. Moretti telefonu cebinden çıkarıp hoparlöre verdi. "Ne oldu Carlos?" "Kötü. Çok kötü bir şey oldu patron. Az önce Gloria aradı. Daniella otelde değilmiş." "Ne demek otelde değilmiş?" "Bir adamla gittiğini düşünüyorlar." Franco'nun yüzündeki kan aniden çekilirken kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atmaya başladı. Daha sormadan bile onun kim olduğunu anlamıştı. "Kim?" "Jonathan Wong. Gloria Daniella'yı o adamın kaçırdığından şüpheleniyor." Franco düşünmeden ileri atılınca bileklerindeki kelepçeler ona kendini hatırlatırcasına durdurdu. "Bana bir iyilik yapman gerek." dedi Moretti'ye dönerek. Yaşlı adam başını yavaşça iki yana salladı. "Yapamam Franco." Franco gözlerini kıstı. "Senden hayatım boyunca isteyebileceğim tek bir lanet olası iyilik istiyorum müfettiş." dedi dişlerinin arasında. "Eğer gerçekten akrabamsan ve annemin yasını tutuyorsan göz göre göre başka bir kadının daha zarar görmesine izin vermezsin. Sana inanmamı istiyorsan senin de bana güvenmen gerekiyor, anlaşıldı mı? Şimdi..." dedi kelepçeleri işaret ederek. "çöz beni." Moretti sıkıntıyla derin bir nefes aldı. Ardından cebinden minik bir anahtar çıkardı. "Umarım beni buna pişman etmezsin Franco."
HIZ KESMEDEN DEVAM ETTİĞİMİZ OLDUKÇA AKSİYON DOLU BİR BÖLÜM OLDU NE DERSİNİZ?
UMARIM BÖLÜMÜ BEĞENMİŞSİNİZDİR
VALLAHİ NE YALAN SÖYLEYEYİM KAOS YAZMAYI ÖZLEMİŞİM 😁
BU BÖLÜM BİRÇOK OLAY AÇIĞA KAVUŞTU, GERİYE KALANLAR İSE FİNALDE KAVUŞACAK
BU YÜZDEN AKLINIZA TAKILAN NE VARSA SORUN
YORUMLARINIZI MERAKLA BEKLİYOR OLACAĞIM
FİNALDE GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE
ŞİMDİLİK HOŞÇAKALIN
ÇOKÇA SEVİLİYORSUNUZ
❤️ ❤️ ❤️
|
0% |