@sagetaylors
|
33.BÖLÜM: Son Perde (FİNAL) Toskana'nın rüzgârı denizin tuzunu kente taşıyor, sabah güneşi yavaş yavaş kasabanın üzerine doğuyordu. Dalgaların sesini işittiğinde soğuğun tenini ısırdığını, rüzgarın kulağına fısıldadığını hissetti. Titriyordu. Gözlerini açmaya çalıştı ama şakağındaki müthiş zonklama ona engel olunca yüzü acıyla buruştu. Sonunda gözlerini güçlükle aralamayı başardığındaysa karşısında Ligurya Denizi vardı. Daniella neler olduğunu hatırlamaya çalıştı, ancak odaklanmakta zorlanıyordu. Otele döndükten sonra Paola'yla konuşmasını hatırladı. Ardından otel müşterilerinden birinin sipariş ettiği şampanya şişesiyle üst kata çıktığını ve bir odanın kapısını çaldığını... Kapıyı Jonathan açmıştı. Jonathan Wong. Sonra da onu soyup bir küvette boğmaya kalkışmıştı. Yüce tanrım. Daniella şaşkınlıkla yattığı yerde başını çevirdi. Yanağına sürtünen toprağın kuruluğunu hissederken arkasındaki ses onu rüya görmediğine inandırdı. "Uyanman epey uzun sürdüğüne göre kafanı epey sert çarpmış olmalısın." Jonathan'ın sadece birkaç metre uzağında oturmuş ve bakışlarını da silahı gibi ona doğrultmuş olduğunu görünce paniğe kapıldı. Etrafına bakındığında bir kayalığın tepesinde olduklarını fark etti. Nerede olduklarını anlamasıysa bir dakikasını almıştı. Sognare'ye pek de uzak olmayan ormanlık alanın gerisindeki falezlerin en tehlikeli bölgesiydi burası. Etrafta hiç kimse yoktu ve yaklaşık elli metre aşağılarındaki azgın dalgalar kayaları parçalamak için adeta birbirleriyle yarışıyordu. Buraya neden gelmişlerdi? Bu defa titremesinin nedeni üzerinde yalnızca ıslak çamaşırlarının olması değildi. Korku; tüm bedenini adeta ele geçirmişti. "Neden buradayız Jonathan?" "Sabır asla sahip olmadığın bir erdem olmuştur Küçük Tilki. Çok yazık. Halbuki hazzı geciktirmenin ne denli müthiş bir zevk olabileceğini sana öğrettiğimi zannediyordum." Adamın saçmalıklarını dinlemekten bıkıp usanmıştı. Ona daha fazla katlanmak istemiyordu. Fakat elinde ona doğrultulmuş bir silah varken ondan nasıl kaçabileceğini bilmiyordu. Bir kez denemeye kalkışmış ve başarısız olmuştu. İkinci şansını çok daha iyi kullanması gerekiyordu. Tabi, öyle bir şansı varsa. Adamın yanağındaki kurumuş kan lekelerini görünce içi bir parça tatminle doldu. Hiç olmazsa onda ufak da olsa bir hasar bırakmayı başarabilmişti. Yine de o yüzündeki derin yaraya rağmen oldukça sakin ve tasasız görünüyordu. Adamın en tehlikeli olabileceği zamanlarının böyle anlar olduğunu bildiğinden bu sessizlik Daniella'yı ürkütüyordu. "O kadar sesli düşünüyorsun ki, neredeyse düşüncelerini duyabiliyorum." Genç kadın cevap vermeyince, "Kaçmanın yollarını arıyorsun, değil mi?" diye tamamladı cümlesini Jonathan. Daniella kollarının üzerinde doğruldu. İnkar etmenin faydası yoktu. "Doğrusunu istersen bu kadar mücadeleci olabileceğin hiç aklıma gelmezdi. Vay canına kızım, şu suratımın haline bir bak. Bu kez kıçımı fena tekmeledin ha?" Elinde olsaydı çok daha fazlasını yapardı. Keşke o cam parçasını daha can alıcı bir yerine saplayabilmiş olsaydı. "Burada ne yaptığımızı söyleyecek misin artık?" Daniella'nın sesi titrerken kollarını bedenine doladı. "Seni buraya neden getirdiğimi merak ediyorsun değil mi? Aslına bakarsan bir kadını baygın metrelerce taşımak, üstelik baygın halde planlarımın arasında yoktu. Kimseye görünmeden otelden çıkmak epey zor oldu. Ama bunu oradayken yapamazdım. Sonunun biraz daha dramatik olması için bence burası oldukça iyi bir yer." elindeki silahla arkasındaki yeri işaret etti. "Şimdi ayağa kalk ve birkaç adım geriye yürü." Daniella hayretle başını çevirip baktı. Uçurumla arasında zaten birkaç adımlık mesafe vardı. Adamın ne yapmaya çalıştığını anladığındaysa gözleri fal taşı gibi açıldı. "Ne bekliyorsun, yoksa söylediğimi duymadın mı?" "B-bu saçmalık. Burası bir uçurum." "Farkında olmadığımı mı zannediyorsun? Şimdi dediğimi yapacak mısın, yoksa bu silahtaki tüm kurşunlarla o kusursuz bedeninde iğrenç delikler mi açayım?" Daniella adamın aklını kaçırdığını düşünüyordu, ancak ona başını eğmiş bakarken oldukça ciddi görünüyordu. Sertçe yutkunarak başını yeniden aşağıda kükreyen dalgalara çevirdi. Jonathan intikamını böyle mi alacaktı yani? Onu uçurumdan atlamaya zorlayarak mı? "Ayağa kalk Dani! Hemen!" Daniella güçlükle ayaklarının üzerinde doğrulmayı başardı. Dengesini sağlamaya çalışırken arkasına bakmaya korkuyordu. Jonathan da ayağa kalkmıştı. "Şimdi birkaç adım geriye git." Adamın dediğini yaparak ufak bir adım attı ama hemen sonra durdu. Çakıl taşları ayağına batıyor, rüzgar saçlarını savuruyordu. "Devam et." Çenesiyle işaret etti. "Biraz daha." "Ben..." Daniella göz ucuyla kayalığın kenarını zar zor görebiliyordu. Dalgalar ona uzanmaya çalışırcasına gitgide yukarı tırmanıyorlardı sanki. "ben bunu yapamam." "Kolay olmadığını biliyorum tatlım, inan bana. Andrea için de hiç kolay olmamıştı." Daniella'nın göz bebekleri korkuyla titreşirken soluğunu tuttu. "Eski karını da sen öldürdün değil mi?" Karşılık olarak Jonathan'ın attığı kahkaha her şeyi açıklıyordu aslında. Adam silahıyla küçük bir işaret yaparak sırıtmaya başladı. "Başta direnmeseydi çok daha kolay olabilirdi aslında, ama o da senin gibi önce bana saldırmayı seçti. Ettiği hakaretleri ve küfürleri saymıyorum bile. Tanrım, eline geçirdiği ne varsa bana fırlatmaya çalıştı. Sonra da üzerime atladı. Onu zapt etmek cidden çok zordu. Her şey bir anda olmuştu. Andrea bir an kollarımın arasındaydı, sonraki an ise beton zeminde. Ölümünü bir kaza gibi göstermekten başka çarem yoktu. Bu yüzden sonrasında tüm o kırıp döktüklerini temizlemek ve herkese bir yalan uydurmak zorunda kaldım. Ama bu bu kez çok daha temiz bir ölüm planladım. İntihar bence ölümlerin en şereflisi, sence de öyle değil mi Dani? Andrea'nın aksine ölürken iraden kendi ellerinde olacak. Bu fikir hoşuna gitmedi mi?" "Kimse intihar ettiğime inanmayacaktır. Polis peşine düşecektir." "Merak etme, birkaç gün sonra yarısı balıklar tarafından yenmiş cesedin karaya vurduğunda ve polis başka bir ihtimal olmadığını anladığında buna mecbur kalacak ve dosyanı kapatacaklardır. Hep böyle olur." "Ya otel kayıtları? Otele giriş yaptığını gören birileri olmalı. Sonrasında ortadan kaybolduğunda görgü tanıkları kim olduğunu teşhis edebilir." "Sence kendi adımla kayıt yaptıracak kadar aptal birine mi benziyorum? Ayrıca o şaşkın yardımcın dışında beni kimse görmedi." "Sognare'de birçok yerde kameralar var." dedi Daniella, elini güçlendirmek için bulabildiği her bahaneyi ileri sürmeye çalışarak. Adamın gözünü korkutabilirse onu bu çılgınlıktan vazgeçirebileceğini düşünüyordu. "Gitmeden önce onların da icabına bakmam gerekecek öyleyse. Şimdi, tüm tehditlerin bittiyse devam edelim mi?" Daniella başını yavaşça iki yana salladı. "Bunu yapma Jonathan. Lütfen!" "Eline geçen ilk fırsatta beni öldürmeye kalkıştın. Üzgünüm tatlım, ama bana başka seçenek bırakmadın." Jonathan ona doğru bir hamle yaptığında Daniella derin bir nefes alarak o an yapabileceği tek şeyi yaptı ve avazı çıktığı kadar bağırdı. ..................... O adi piç kurusu Daniella'yı kaçırmıştı. Üstelik burunlarının dibinden ve aylardır adamlarına kadını adım adım takip etmelerini emretmişken bir anlık bir boşluktan faydalanarak yapmıştı bunu. Franco aklını kaçırmak üzereydi. Gözü öyle dönmüştü ki öfkeden bir şeyleri kırmak, parçalamak, yok etmek istiyordu. Jonathan denen pisliği eline geçirdiğinde önce o herifin derisini yüzecek ardından onu kendi bağırsaklarıyla boğacaktı. "Ne durumdasınız Carlos?" Arabanın ses sisteminden Carlos'un çaresiz sesi duyuldu. "Eligio otelin çevresinden ayrılmadığını ve kimseyi görmediğini söylüyor patron. Eğer Bayan Lombardi dışarı çıkmış olsaydı mutlaka haberi olurdu." O halde hâlâ içeride bir yerdelerdi. Peki ama nerede? "Araziyi taradınız mı?" "Sahipsiz bir minibüs otelin park alanında başıboş halde bırakılmış. İçinde kimse yok. Çalıntı olduğundan şüpheleniyoruz. Adam minibüsü günlerce otel gibi kullanmışa benziyor. Ardında bıraktıklarına bakılırsa herif tam bir keş. Zulaya saklanmış birkaç şırınga ve hap bulduk." Franco okkalı bir küfür savurdu. "Daniella'ya dair herhangi bir iz var mı?" "Hayır patron. Gloria ve Eligio ile birlikte birazdan otelin arkasındaki ormanlık alana bakacağız." "Acele edin. Hiçbir yeri atlamanızı istemiyorum Carlos, beni iyice anladın mı? O arazideki her lanet taşın altına bakmanız gerekse bile onları bulmanızı istiyorum. Ve bulduğunuzda asla Jonathan denen herife dokunmayın. O benim." Moretti yanındaki koltukta huzursuz bir şekilde kıpırdanınca Franco göz ucuyla ona sert bir bakış attı. Hugo Moretti'nin öz dayısı olduğu fikrine hâlâ alışamamıştı. Öte yandan gerçekten öyle olmalıydı. Yoksa hangi polis yeniden suç işleme potansiyeline sahip olan bir suçluyu yakaladığı halde serbest bırakırdı ki? Gerçi pek de serbest kaldığı söylenemezdi. Daniella'nın kaybolduğunu öğrenir öğrenmez en hızlı arabalarından birine atladığı sırada o ve şu sersem ortağı da onunla birlikte geleceğini belirtmişti. Franco'nun seçme şansı olsaydı karşı çıkardı ama ne yazık ki başka çaresi yoktu. "Merak etme patron. Şey bir şey daha var..." "Çabuk söyle!" "Gloria o adamın silahlı olabileceği ve Daniella'ya zarar vermiş olabileceğinden endişe ediyor." Franco direksiyonu da dişleri gibi sıkarak gazı biraz daha kökledi. Bir kez daha yetişememekten ölesiye korkuyordu. Valentina gibi Daniella'yı da kurtaramazsa kendini asla affetmezdi. "Bu kez olmaz." dedi dişlerinin arasından. "Bir şey mi söyledin patron?" "Onları hemen bulun dedim. Sakın unutma! Jonathan benim." Franco telefonu kapattıktan sonra şerit değiştirerek hızını arttırdı. "Çocuk yaşta hapse girmiş ve ömrü dört duvar arasında geçmiş birine göre oldukça iyi araba kullanıyorsun De Luca." diye ortaya laf attı Costa. Franco Porsche'yi virajlı yolda saatte iki yüz elli kilometre hızla kullanırken göz ucuyla emniyet kemerine sıkıca sarılmış gözünü yoldan ayırmayan Moretti'ye baktı. Ardından dikiz aynasından Costa'yla bakıştı. "Tüm vaktimi duvarlara bakarak geçirmediğimi anlamış olmalısın. Arabaları da silahlar kadar iyi kullanırım." Costa başını salladı. "Başka türlüsünü düşünmek saçmalık olurdu." "Ortağım kız arkadaşına yardım etmek isterken hepimizi ölüme sürüklemenden endişe ediyor. Haksız da sayılmaz. Biraz yavaşla." "Merak etme. Bu bir Panamera Turbo S." Moretti ona anlamadığı bir dilde konuşuyormuş gibi bakınca, "Yani virajlarda savrulma olasılığı oldukça düşük, yüksek performanslı bir otomobil." diye ekleme gereği hissetti. "Her ne haltsa. Seni bilmem ama ben ölmek için henüz çok gencim." Franco'nun dudakları ufak bir tebessümle seğirdikten sonra tüm ciddiyetiyle dikkatini yeniden arka koltuktaki adama verdi. "Belki de o aptal kolyeyi boynundan asla çıkarmamalıydım." Eğer Costa'nın hediye ettiği kolye hâlâ Daniella'nın boynunda olsaydı, yerini daha çabuk tespit etme şansları olabilirdi. "Bu işte senin parmağın olduğunu bilmeliydim." diye öfkeyle çıkıştı Costa. Sinirlenmişti. Güzel, çünkü Franco'nun da öfkesini çıkaracağı birilerine ihtiyacı vardı. "Bana ulaşmak için Daniella'yı kullanman bir hataydı." "Sadece sana ulaşmak için değildi. İster inan ister inanma ama Daniella'yı gerçekten önemsiyorum. Amacım onu senden korumaktı." "Bugünden sonra amaçlarının herhangi bir önemi kalmayacak. Eğer sevgilime on metreden fazla yaklaşacak olursan Costa, kendini ölmüş bil." "Ortağımı benim yanımda tehdit mi ediyorsun Franco?" diyerek araya girdi Moretti. "Ben tehdit etmem." Franco aynadan son bir kez adama sertçe baktı. "Şu anda düşünmemiz gereken tek şey Daniella'nın hayatı." Bu defa konuşan Grigio'ydu. Daniella'nın peşinden gidecekleri öğrendiğinde onlarla birlikte gelmek için yalvarmış, müfettiş de onu reddetmemişti. Moretti ya gerçek bir azizdi, ya da bugün iyi günündeydi. Costa'nın gözetiminde ve elleri kelepçeli halde oturan adam oldukça korkmuş ve endişeli görünüyordu. Kutsal Meryem aşkına. Öldürmek için yıllardır peşinden koştuğu adam Daniella'nın babası çıkmıştı ve şu anda arka koltuğunda onunla aynı kadın için endişeleniyorlardı. "Neden bana söylemedin?" Sorunun ona sorulduğunu fark eden adamla aynada bakışları kesişti. Adam birden gözüne yaşından çok daha yaşlı ve bitkin görünmüştü. Bunda günlerdir Franco ve adamlarının ona yaptığı kötü muamelenin de payı vardı. "On dakika öncesine kadar kızımla bir ilişkin olduğunu bile bilmiyordum." "O halde neden yıllar sonra geri dönme ihtiyacı hissettin?" "Daniella'nın başının dertte olduğunu zannediyordum. Luigi bana otelin saldırıya uğradığından bahsettiğinde benim peşimde olduğunuz için onu incitmeye çalıştığınızı düşündüm. Onu görmeye, iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı. Herhangi bir tehlike olmadığını anlayınca geri dönmek istedim ama..." "Saldırıyı düzenleyen ben değildim." dedi Franco sözünü keserek. "Biliyorum. Öğrendiğime göre Sognare'yi satın almak isteyen Ernesto Colombo adında bir iş adamıymış. Sanırım Daniella otelden vazgeçmeyince onu korkutup kaçırmak istemiş." Sebep yalnızca o değildi. Franco bu işte Antonio De Luca'nın da parmağının olduğunu, Sara'nın ondan çaldığı belgeleri Daniella'nın evinde aratmak için bu baskını düzenlettiğini bildiğini onlara söylemedi. Franco bunu çok geç öğrenmiş ve öğrendikten hemen sonra Ernesto'ya son bir ziyaret düzenlemişti. "Bu doğru. Colombo daha sonra yaptıklarından pişman olup Daniella'dan özür diledi." "Peki sen bunu nasıl öğrendin?" Costa merakla öne doğru eğilince Franco adamı tutup ön camdan fırlatmak istedi. Fakat onun yerine hafifçe omuz silkti. "Toscana'da haberler hızlı yayılır." Moretti ona kuşkuyla bakarken, Franco bir arabayı daha sollayıp şeritte kayarcasına ilerledi. "Bana neden öyle bakıyorsun müfettiş? Adamla sadece telefonda biraz sohbet ettim hepsi o kadar. İşe yaramış olmalı, aksi halde otelin bütün zararını karşılayarak eşyaların yenilenmesine yardımcı olmazdı." "Ve sonra da bunun yeterli olmadığına karar vermiş olmalı ki, vicdan azabından bir intihar mektubu yazıp kendi kafasına sıktı." Franco bu soruya cevap vermek yerine yavaşladı. Neredeyse otele yaklaşmışlardı. Sognare'nin taş duvarları arasında soğuk bir sessizlik hakimdi. Arabayı otelin önündeki geniş alanda durdurur durdurmaz Franco çabucak aşağıya indi. Diğerleri de peşinden gelirken cep telefonunu çıkarıp yeniden Carlos'u aradı? "Neredesiniz?" "Kumsal ve sahil şeridini arıyoruz ama kimseye rastlamadık." "Peki ya ağaçlık alan?" "Oradan geliyoruz. Herhangi bir iz yok patron. Üzgünüm." "Bana üzgün olduğunu filan söyleme seni kahrolası. Aramaya devam edin." Franco elini saçlarının arasından geçirirken, "Onları bu şekilde bulamayız." dedi. "Dağılmak zorundayız." Müfettiş başını iki yana salladı. "Yanımdan ayrılamazsın Franco. Seni kendime kelepçelemek zorunda bırakma beni." "Şu anda kaçmayı filan düşündüğümü mü zannediyorsun?" Franco sesini yükseltirken adamın üzerine doğru tehditkar birkaç adım attı. Çaresizlik adeta dikenli bir tel gibi her yanını sarmıştı ve canını yakıyordu. "Eğer ona bir şey olacak olursa ve ben buna engel olamazsam işte o zaman benden korkmalısınız, anlıyor musun? Hepiniz!" Franco'nun ona bakan göz bebekleri öfke kıvılcımlarıyla titreşirken Moretti bir kez başını salladı. Hata yaptığının farkındaydı, ancak onun neler hissettiğini de anlıyordu. "Sen o tarafa git, ben de diğer yöne bakacağım. Costa sen burada Mario'yla bekle." "İyi ama efendim-" "Beni duymadın mı? Merkezi arayıp takviyeye ihtiyacımız olduğunu söyle ve geldiklerinde bize haber ver. Kahrolası daha fazla adama ihtiyacımız olabilir." Franco onu beklemeden çoktan ormana dalmıştı. Hugo hemen ardından diğer yöne koşmaya başlarken Daniella ve onu kaçıran adama Franco'dan evvel ulaşmayı diliyordu. Eğer tam tersi olursa Franco'nun adamı bir an bile tereddüt etmeden öldüreceğinden adı gibi emindi. Üstelik bunun için herhangi bir silaha ihtiyacı olacağını zannetmiyordu. Franco nefes nefese ormanın içinde koşmaya devam etti. Şimdiye kadar onları bulmaları gerekmiyor muydu? Neden bu kadar uzun sürmüştü? Belki de o piç kurusu Daniella'ya kötü bir şey mi yapmış ve çoktan dünyanın öbür ucuna geri dönmüştü. Ya ona bir zarar vermiş ve onu bulamayacakları bir yere hapsetmişse? Daha kötüsü, ya onu öldürmüşse? O aşağılık herif sevdiği kadını lanet bir mezara bile sokmuş olabilirdi ve Franco onu ömrünün sonuna kadar bulamayabilirdi. Cazzo! Daniella'yla son konuşmalarını anımsayınca göğsü acıyla sıkıştı. Telefonda ona o kadar kötü davranmıştı ki, bunun için kendini asla affetmeyecekti. Nefes almak için duraksadığında ellerini dizlerine dayayıp gözlerini yumdu. "Aslına bakarsan neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyorum. İyi bir oyuncusunuz Bayan Lombardi. Umarım sözleriniz gibi orgazmlarınız da sahte değildir." "Hayır. Bunları bana kızgın olduğun için söylüyorsun ama doğru olmadığını sen de biliyorsun. Sadece sana ihanet etmediğimi bilmeni istiyorum Franco. Bana inanmana ihtiyacım var. Çünkü seni seviyorum." "İnanmak mı? Sana inanmaktansa bir uçurumdan atlamayı tercih ederim. Sevgini de alıp bir tarafına sokabilirsin Daniella Lombardi." Franco ani bir farkındalıkla gözlerini açtı ve birden tüm gücünü bacaklarına vererek falezlerin olduğu yöne doğru koşmaya başladı. Uçurum. Bu, neden daha önce aklına gelmemişti. Geç kalmış olamam Daniella! Seni kaybedemem. Ciğerleri nefessiz kalana, tabanları tozlu zeminde sızlayana kadar koşmaya devam etti. Ona ulaşmalıydı. Ulaşmak zorundaydı. Annesinden sonra hiçbir kadını bu kadar önemsediği olmamıştı. Ta ki, Daniella'ya kadar herhangi bir kadın hayatında yer etmeyi dahi başaramamıştı. Oysa ona daha ilk görüşte vurulmuştu. Onu o lanet görüş odasında gördüğü anda midesine güçlü bir yumruk yemiş gibi hissetmişti. Bu duygunun zamanla filizleneceğini ve tüm göğsünü saracağını nereden bilebilirdi ki? Adının aşk olacağını. Daha önce hiç aşık olmamıştı. En kötüsü ise, ilk defa aşık olduğu kadına onu ne kadar sevdiğini söyleyemeden avuçlarından kayıp gitmesine izin vermişti. Lanet olsun sana Franco! Havada denizin tuzunu hissettiği anda bir çığlık sesi sessizliği bıçak gibi yardı. Franco kendine engel olamadı ve "Daniella!" diye bağırdı. Sesin geldiği yöne doğru koştu. Önüne çıkan her engelin üzerinden atlarken aklından geçen tek şey Daniella'ya ulaşmaktı. "Kes sesini! Sana bağırmayı kes dedim." "Uzak dur benden. Uzak dur!" Franco koşmayı kestiğinde nefes nefese açıklık bir alana gelmişti. Karşısında gördüğü manzara karşısında gözleri irileşti. Daniella neredeyse çıplak denecek halde uçurumun kenarında dikiliyordu. Kollarını ince bedenine dolamış adeta küçücük kalmıştı. Jonathan olduğunu tahmin ettiği adam elindeki silahla onun üzerine doğru yürüyordu. "Jonathan lütfen bunu yapma!" "Bunu sen yapmazsan ben yaparım." "Hayır!" "DANİELLA!" Daniella onu fark ettiği anda buğulu gözleri ışıldadı. Franco'nun boğazı sıkıştı. Genç kadının yanakları ağlamaktan nemlenmiş, burnu ve yüzü kızarmıştı. Yanaklarından süzülen yaşları silmeye çalışmadan olduğu yerde, "Franco?" diye hıçkırdı. Onu gördükten sonra daha çok ağlamaya başlamıştı. Franco'nun göğsünden bir hırıltı koptu. İçindeki tüm ilkel duygular adamın üstüne atlamasını ve onu parçalara ayırmasını söylüyordu. Bu düşünceyle yumruklarını sıktı. Jonathan anında arkasını dönüp ona baktı. Akıcı İtalyancasıyla, "Vay vay vay. Sevgilin seni kurtarmaya geldi demek?" diyerek alay etti. "Çok dramatik." Franco sakince öne doğru bir adım attı. "Ondan uzak dur Wong." "Demek benim kim olduğumu biliyorsun." "Düşmanlarımın kim olduğunu bilir ve onları yok etmeden önce araştırırım." "Daniella, bizi erkek arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?" Daniella'nın bakışları iki adam arasında gidip geliyordu. " İsmim Francisco De Luca, ama sen bana Ölüm Meleği de diyebilirsin." "Espri yeteneğini sevdim." Jonathan silahını bu kez ona doğrultmuştu. "Ama bir adım daha atacak olursan beynini dağıtmaktan çekinmem." "Buradan asla sağ çıkamazsın. Adamlarım dört bir yana dağılmış durumda. Beni öldürsen bile senin için farklı bir son olmaz." Jonathan arkasındaki açıklık alanı gözleriyle tararken sertçe yutkundu. Söylediklerinden etkilenmişe benziyordu. Daniella onun paniğe kapıldığını hissedebiliyordu. "Bence buraya tek başına ve silahsız gelecek kadar aptal olduğunu itiraf etmekten korktuğun için yalan söylüyorsun." "Evet silahsızım, ama bu tehlikeli olmadığım anlamına gelmez." Franco kaşlarını çatarak birkaç adım daha attı. "Yerinde kal De Luca! Yoksa ben seni yerine çivilerim." "Korkuyor gibi mi görünüyorum?" "Franco lütfen! O aklını kaçırmış. Hemen git buradan." "Artık beni korumak zorunda değilsin sevgilim." Franco gözünü Jonathan'dan ayırmadan Daniella için sesini yumuşattı. "Ve seni almadan hiçbir yere gitmeye niyetim yok." Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Onun buraya gerçekten tek başına gelebilecek kadar aptal olduğuna inanamıyordu. Jonathan'ın elindeki silahı görmüyor muydu? Daniella'nın dudakları hissettiği korku ve endişe yüzünden titremeye başlayınca durdurabilmek için dişlerini alt dudağına bastırdı. Ağzına tuzlu göz yaşı ve kan tadı dolmuştu. "Etkilendim De Luca. İstiyorsan sen de onunla birlikte aşağıya atlayabilirsin." "Seni düşerken izlemeyi tercih ederim." Jonathan bir kahkaha atarak Daniella'ya döndü. "Sevgilin gerçekten çok komik bir adammış, ama akalım midesini kurşunla doldurduğumda da aynı şekilde espri yapabilecek mi?" "Jonathan lütfen yapma!" "Seninle bir anlaşma yapalım. Daniella'yı bırak gitsin. Onunla olan hesabını benimle kapat." "Sen beni aptal filan mı zannediyorsun?" Jonathan öfkelenmişti. "Daniella hiçbir yere gitmiyor. Benim hesabım onunla." "Buradan senin için bir çıkış olmadığını söyledim. Eğer Daniella'ya bir zarar verirsen, ölmeden önce göreceğin son yüz benimkisi olur." "Benimle konuşurken lafların dikkat etsen iyi olur ahbap. Silahın kimin elinde olduğunu sana hatırlatırım." Franco adamın ellerinin titrediğini görebiliyordu. Ya korkuyordu ya da uyuşturucu krizine girmek üzereydi. Ve her iki ihtimalle de hata yapma şansı yüksekti. Daniella'yı bir an evvel ondan uzaklaştırması gerekiyordu. "Silahsızken senden çok da tehlikeli olabilirim. O uçurumdan kendi iradenle atlamadığına pişman olabilirsin." Franco bir adım daha yaklaştı. "Önce onun adını ağzına aldığın her sefer için bedeninden bir parçayı koparırım. Ardından ona dokunduğun ve canını yaktığın her santim için derinden bir parçayı yüzüp köpeklerime yedirmek üzere bir kovaya doldururum. Üstelik tüm bunları yaparken senin canlı kalmanı ve acı çekmeni sağlayacak yöntemler biliyorum." Jonathan gözlerini kıstı ve ona buz gibi bir bakış attı. Burun delikleri genişlerken parmakları tetiğin üzerinde geziniyordu. Tüm dikkatini ona vermişti. "Hayal gücün epey genişmiş doğrusu, ancak bunları yapman için önce beni ele geçirmen gerek." dedi ve silahını ateşledi. Aynı anda Daniella da üzerine atlayıp koluna vurunca havaya ateşlenen silah Jonathan'ın elinden savruldu. "Seni lanet kaltak!" Adam Daniella'ya elinin tersiyle vurduğu sırada Franco üzerine adeta bir panter gibi atlamıştı. İki adam tüm gücüyle yerde yuvarlanmaya ve yumruklaşmaya başladı. Jonathan'ın zayıf yumruklarına karşılık Franco ölümcül darbeler savuruyordu. Bir ara Jonathan üste çıkıp çenesine sağlam iki yumruk indirmeyi başarmıştı. Ancak Franco onu ayaklarıyla iterek üzerinden hızla attı ve hemen üzerine atılıp yumruklarını adamın suratına sıraladı. Adeta bir kum torbasına vuruyormuş gibiydi. Öyle çok yumruk atmıştı ki eklemleri de adamın suratı gibi kan içinde kalmıştı. Fakat içindeki öfke bir türlü dinmek bilmiyordu. Adamı gerçekten parçalamak, Daniella'ya yaptığı tüm işkencelerin bedelini ona teker teker ödetmek istiyordu. Az önce adama savurduklarının hiçbiri boş tehditler değildi. Franco her birini adamın üzerinde uygulamak için içinde engellenemez vahşi bir istek duyuyordu. Tam onun işini bitireceği son darbeyi vurmak üzereydi ki, Daniella'nın yardım çığlığını işitti. Hızla başını çevirip baktığında onu göremeyince panikle yerinden fırladı. Sevdiği kadın uçurumdan aşağıya sarkmış halde bir kaya parçasına tutunmaya çalışıyordu. "Dayan sevgilim." Franco yarı beline kadar aşağıya sarkarak Daniella'ya uzanmaya çalıştı. Altlarındaki dalgaların gümbürtüsü kalbindeki sesi bastırmaya yetmiyordu. Daniella'nın gözleri yaşadığı dehşetle kocaman açılmıştı. "Daha fazla dayanabileceğim zannetmiyorum." "Yapabilirsin vita mia. Uzan bana." Daniella parmak uçlarından birini hareket ettirmeye çalıştı, ancak iki eliyle sıkı sıkıya tutunduğu yeri bırakmaya korkuyordu. Her an aşağıya düşüp kayalıklarda parçalanabilirdi. Göz ucuyla aşağıdaki dalgalara baktı. Sanki onu yutmak için sabırsızca bekleyen aç kurtlara benziyorlardı. "Yapamam. Eğer bırakırsam düşerim." "Aşağıya bakma. Seni tutacağım, bana güven." Daniella korkuyordu. Yine de tüm gücü tükenmeden evvel bir şeyler yapması gerektiğinin farkındaydı. Ağırlığını tek koluna vererek diğer elini Franco'ya doğru uzatmaya çalıştı. Ve tam düşeceği sırada Franco onu bileğinden sıkıca yakaladı. "Tuttum seni." "Sakın bırakma. Lütfen!" Daniella rahatlama hissiyle gözyaşlarına boğuldu. Genç adam başını iki yana salladı. "Bir daha asla." Franco onu yavaş yavaş yukarıya çekerken bedeninin taşlara sürtünüp parçalanmaması için dikkatliydi. Az kalsın onu kaybetmek üzere olduğunu düşününce hissettiği rahatlamayı tarif edemiyordu. Sonunda onu uçurumdan yukarı çekmeyi başardığında kucağına alarak sıkıca sarıldı. "Her şey bitti. Buradasın." Franco Daniella'yı göğsüne bastırıp dudaklarını saçlarında, boynunda gezdirmeye devam ederken Daniella ona sokulmuş ağlıyordu. "Geçti artık. Korkma." Daniella adamın kokusunu içine çekti. Hâlâ yaşadıklarının gerçek olduğuna inanamıyordu. Franco buradaydı. Onun için gelmiş ve onu ölümün kıyısından çekip almıştı. "Ama nasıl? Ben sanmıştım ki... Bir daha asla-" "Şşşt." Franco onu kucağında bir bebek gibi sallamaya devam etti. "Bir daha asla senden uzak kalmayacağım. Bir daha asla aptalca davranmayacağım. Beni affetmeni istiyorum. Sana söylediğim tüm o şeyler için beni affet lütfen." Daniella geriye çekilip adamın gözlerinin içine baktı. Franco ona öyle içten ve hayranlıkla bakıyordu ki, kalbinin eridiğini hissediyordu "Sana ihanet ettim. Asıl af dilemesi gereken kişi benim." "Neden yaptığını biliyorum. Moretti bana yaptığınız anlaşmadan bahsetti. Onun akrabam olduğunu ve Mario Lombardi'nin senin baban olduğunu biliyorum." "Tanrım Franco." Daniella'nın göz yaşları usulca yanaklarından aşağıya akmaya devam ederken Franco onu yatıştırmak için yüzünü avuçlarının içine aldı. Baş parmaklarıyla gözyaşlarını silerek, "Endişelenme. O iyi." diye fısıldadı. "Bana ondan bahsetmediğin için sana çok kızgınım ama nedenini anlıyorum." "Ah Franco." Daniella da aynı şekilde yüzünü ellerinin arasına almış gözlerinin içine bakıyordu. Tam onu öpmek üzereydi ki, Franco aniden geriye çekilerek kollarının arasından koparıldı. "FRANCO!" Jonathan boğazına doladığı deri kayışla Franco'yu yerde sürüklemeye başlamıştı. Daniella çığlık çığlığa ayağa fırladı. "Romantik bir anı böldüğüm için üzgünüm Daniella ama sevgilinle kapatılacak bir hesabımız var." Franco tozlu zeminde sürüklenirken, nefes almak için boğazındaki kayışı gevşetmeye çalışıyordu. Ancak lanet herif öyle sert sıkı tutuyordu ki, kurtulmasına imkan yoktu. Jonathan onu birkaç metre daha sürükledikten sonra yere oturarak kemeri iki eliyle sertçe çekti. "Az önce savurduğun tehditleri yeniden duymak istiyorum De Luca. Konuş hadi!" Jonathan tabanlarını yere sıkıca bastırarak tüm gücüyle kayışlara asılıyordu. Franco gibi güçlü bir adamı alt ettiği için kendisiyle gurur duyuyordu. Sonunda ikisinden de Jonathan Wong'un kim olduğunu gösterecekti. "Sevgilimi becermen büyük hataydı dostum, büyük hata. O bana ait. Yalnızca bana." Jonathan kanlı dişleriyle tepesinde sırıtırken Franco'nun gözünün önünde siyah noktalar uçuşmaya başlamıştı. Soluk borusu ezildiği için nefes almakta güçlük çekiyor, genzinden hırıltılar yükselirken yüzünün morarmaya başladığını hissedebiliyordu. Beyni adeta patlayacak gibiydi. Tam o sırada iki el silah sesi yükseldi. Franco omzundaki yanmayla, boğazındaki rahatlamayı aynı anda hissetmişti. "Tanrım, hayır!" Daniella yanına koştuğunda Franco ciğerlerini oksijenle doldurmaya çalışıyordu. "Seni yaraladım. Ona ateş ederken seni de vurdum." Franco arkasına dönüp baktığında Jonathan'nın cansız bedeninin yerde uzandığını gördü. Daniella adamı tek kurşunla, üstelik tam kafatasından vurup öldürmüştü. Diğer kurşun Franco'nun omzuna isabet etse de, bunun bir önemi yoktu. Ancak Daniella önemsiyor olmalıydı ki, göz yaşlarına boğulmuştu. "Özür dilerim Franco. Çok özür dilerim." "Sakin. Ol." Franco nefesi yeniden düzene girdiğinde Daniella'yı sağlam omzuna doğru çekti. Boğazı feci derecede acırken, onu sakinleştirmekte zorlanıyordu. "Tam isabet Donna Bella." Eğer o silahı alıp ateş etmeseydi, Franco şu anda çoktan ölmüş olabilirdi. "Onu öldürdüm." Daniella farkındalıkla hıçkırmaya başladı. İki adamı yerde boğuşurken gördüğünde, tek düşünebildiği şey Franco'nun hayatının tehlikede olduğuydu. Jonathan dövüşle üstünlük sağlayamayacağını anladığında adamı boğmaya kalkmıştı. Eğer bir şeyler yapmazsa Franco'yu öldürecekti. Daniella, sevdiği adamın gözlerinden hayat ışığının çekilmesini seyrederken panikle etrafına bakmış ve Jonathan'ın elinden savrulan silahı son anda fark etmişti. Ve ona doğru koşarken ikinci kez düşünmemişti. Franco dudaklarını saçlarına bastırarak, "Hayatımı kurtardın. Ti amo. amore mio." diye fısıldadı. Moretti başta olmak üzere etraflarını kalabalık bir polis ordusu sardığında Daniella onlara bakmak yerine yaşadığı dehşetin şoku yüzünden onu teselli etmeye çalışan adamın kollarına sığınmayı tercih etti. Üç ay sonra... Camın ötesinde Gorgona'nın ıssız kıyıları görünüyordu. Hapishanenin soğuk duvarları arasında bu kadar sakin bir manzara bile içindeki fırtınayı dindirecek kadar güçlü değildi. Dalgalar kıyıya çarparken, parmaklıkların ardındaki bekleyiş insanı çıldırtabilirdi. Rüzgâr, denizin tuzlu kokusunu hapishanenin taş duvarlarına taşırken gözlerini ufuk çizgisine dikti. Sognare'nin kayalıkların tepesindeki görüntüsü ona özgürlüğün ne kadar uzak ve ulaşılmaz olduğunu hatırlatıyordu sanki. Daha önce onu bu açıdan izleme şansı hiç olmamıştı. Çocukluğundan beri Sognare, onun için bir masal eviydi. Oysa gerçek hayatta hiçbir şey masallardaki gibi değildi. Kollarını gövdesinde kavuşturdu. Hayatı boyunca adaletin insanlar için ne kadar önemli olduğunu düşünmüş ve yüce yargıya, kanunlara sonuna kadar güvenen bir vatandaş olmuştu. Bir gün o adaletin kendisi için terazisini dengeleyeceği günü bekleyeceği aklının ucundan bile geçmezdi. Burada kaldığı günler boyunca düşünmek için çok fazla zamanı olmuştu. Birini öldürdüğünüzde -bunu sevdiğiniz adamın hayatını kurtarmak için yapmış olsanız bile- kafanızı yastığa koyup rahat bir uyku çekmek pek kolay olmuyordu. En azından onun için kolay olmamıştı. İlk bir ay neredeyse işkence gibiydi. Her gece kabuslar görüyor, uyandığında ter içinde kalıyordu. İstese de o görüntüleri hafızasından silip atamıyordu. Jonathan Wong'u öldürmüştü. Mahkeme; şahitlerin huzurunda işlenen bu cinayeti meşru müdafaa olarak kabul etmiş olmasına rağmen olayın kapsamlı bir şekilde incelenmesi ve araştırılması için ikinci duruşmaya kadar Daniella'nın gözaltında tutulmasına karar vermişti. Franco bu haber karşısında aklını kaçırmış gibi ortalığı ayağa kaldırmıştı, ancak tuttuğu avukat ordusunun başındaki adam çok yakında serbest kalacağını söylediğinde onu sakinleştirebilmişti. Sonuç ne olursa olsun Daniella bir cinayet işlemişti ve serbest kaldığında artık bir sabıka kaydı olacaktı. Sabıkalı olması, ileride çocuklarına gururla anlatabileceği bir hikaye değildi. Yine de Franco'nun yıllarca bu duvarlar ardında ne yaşamış olduğunu artık daha iyi anlayabiliyordu. Kapı açıldığında daldığı düşüncelerinden sıyrıldı. Aklındaki adamı simsiyah bir takım elbisenin içinde ona doğru yürürken görünce adeta nefesi kesilmişti. Adamın safir rengi gözlerindeki ışıltıyla gülümsemesi ise kalp durduran cinstendi. "Ciao, tesoro!" "Sana da selam." Daniella kollarını çözerken istemsizce gülümsemişti. Franco birkaç büyük adımla yanına ulaşarak onu hızla kollarının arasına aldı ve kendi etrafında bir tur döndürdü. Dudaklarını dudaklarına bastırdığında Daniella'nın ayakları yerden birkaç santim yükselmişti. Yeniden ayaklarının üzerine bastığında ise adamın sarhoş edici öpücüğüne uzun süre maruz kaldığı için bir süre başının dönmesine engel olamadı. Genç adam alnını onunkine yaslayıp kollarını vücuduna dolarken rahatlama dolu bir soluk koyuverdi. "İyi misin?" "Sen olmadan burada ne kadar iyi olabilirsem o kadar. Ya sen?" "Sensiz dışarıda ne kadar iyi olabilirsem o kadar." Daniella'nın mahkeme süreci ve onun Gorgona'ya gönderilmesiyle Franco'nun davasının çözülmesi ve onun özgürlüğüne kavuşması aynı zamanlarda olmuştu. Eğer Franco'nun elinde seneler önce suçlandığı cinayetin, aslında Antonio De Luca tarafından işlendiğine dair sağlam bir delil-cinayetin işlendiği anın video kaydıydı bu ve Fabio sayesinde bir süre önce tesadüfen eline geçmişti- olmasaydı tutukluluk süreci çok daha uzun sürebilirdi. Franco'nun, çıkış biletini ona dolaylı yollardan Russo'nun ulaştırdığına dair derin kuşkuları vardı. Ancak lanet herifin bunu itiraf etmeyeceğinden adı gibi emindi. Bu imkanı iyi değerlendirmek için babasının hata yapacağı günü bekleyeceğini, bu sırada da annesinin katillerinin peşine düşeceğini biliyordu. Russo, intikamını almadığı sürece özgürlüğün onun için hiçbir anlam ifade etmediğini bilecek kadar iyi tanıyordu onu. Sonunda mahkeme mahkumiyetinin yeterince uzun sürdüğüne ve diğer suçlamaların da delil yetersizliği yüzünden düşürülmesine karar vererek Franco'yu birkaç hafta önce serbest bırakmıştı. Ondan önce neredeyse her geceyi gizlice birbirlerinin kollarında geçirdikleri düşünülürse, Franco gittikten sonra Daniella dört duvar arasında yapayalnız kalmıştı. Franco ona özlem dolu bir öpücük daha verdikten sonra, "Daha iyi hissetmen için sana güzel haberlerim var." diye mırıldandı. Daniella geriye çekilip meraklı gözlerle baktı. "Neyle ilgili?" "Önümüzdeki pazartesi duruşman var." Daniella heyecan dolu bir nefes aldı. "Yani dört gün sonra?" Franco başıyla onayladı. "Batista bu mahkemeden sonra salıverileceğinden oldukça emin." Batista, Franco'nun ona tuttuğu avukatların içinde en yeteneklisi ve en zekisiydi. Emin olmadığı bir konudan asla tahminde bulunmazdı. Franco'nun davasının bu kadar çabuk çözülmesinde o ve Moretti'nin sıkı çalışmasının büyük payı vardı. Daniella'nın içi heyecan ve umutla dolarken gözlerini sevdiği adamdan ayıramamıştı. "Bu harika bir haber Franco." "Sana söylemiştim." Franco parmaklarını bilinçsizce sırtında gezdirmeye devam etti. Daniella'nın üzerinde yumuşak kumaştan, lacivert, kolsuz, triko bir elbise vardı. Ve adamın parmakları sırt çizgisinde gezinirken omuriliğinden aşağıya tatlı ürpertiler yayılmasına neden oluyordu. "Her şey yolunda giderse, birkaç gün sonra evimize dönebileceksin." Ev. Daniella şimdiye dek dönmek isteyebileceği tek evin Sognare olduğunu düşünüyordu. Fakat Franco orasının sadece bir iş yeri olduğuna, bundan sonra ikisinin yaşayabileceği daha geniş ve rahat bir alana ihtiyaçları olacağı konusunda onu ikna etmiş ve otele çok da uzak olmayan, bol yeşillikli bir alanda yeni ve büyük bir ev satın almıştı. "Hala inanamıyorum." "Bana güven. Her şey yoluna girecek." Daniella, "Güveniyorum." diye mırıldanınca Franco'nun dudaklarındaki tebessüm genişledi. "Peki, ya babam?" diye tereddütle sordu Daniella. "Onunla ilgili bir gelişme var mı?" Mari Lombardi cinayete teşebbüs, adam kaçırma, delilleri gizleme ve suçlularla işbirliği yapma gibi suçlardan dolayı olay günü tutuklanmıştı. Mahkeme temyize gitme yolunu şimdilik kapalı tutuyordu, ancak avukatlar onun için ellerinden geleni yapmak için uğraşıyordu. Franco, Mario'dan her bahsettiklerinde yüzünde beliren ifadesizlikle başını iki yana salladı. "Üzgünüm ama Batista o konu hakkında henüz jüriyi ikna etmeyi başaramadı." "Anlıyorum." Daniella hüzünle başını yere eğince Franco çenesini kaldırıp gözlerine bakmasını sağladı. "Onun için elimden geleni yapacağıma inanıyorsun değil mi?" "Evet ve bunun için hakkım olmadığını biliyorum." "Böyle düşünme. Her ne kadar Grigio bu işe karışmış olsa da, asıl suçlu Lorenna'ydı." "Galiba haklısın." "Bu arada Sara'nın senin için harika bir eve dönüş partisi hazırladığını biliyor muydun?" "Parti mi? Tanrım." "Nonna ve ikisi hazırlıklar için oldukça hevesli." Daniella'nın gözleri dolarken dudaklarından bir kıkırtı kurtuldu. "İkisinin en son hazırladığı doğum günü partisinin hatırlıyorum da," başını iki yana salladı. "gerçekten böyle bir kutlamaya gerek var mı?" "Dönüşün, kutlamamız gereken bir olay değil mi?" "Ben... bilmiyorum." "Sara bu konuda kimseyi dinlemiyor. Ayrıca Fabio bir şeylerle ilgilenmesinin ona iyi geleceğini düşünüyor." Daniella bu kez başını anlayışla salladı. Antonio'nun Sara'nın öz babası olmadığını öğrendiğinde bu habere pek üzüldüğünü söyleyemezdi. Öte yandan öz babasının kim olduğunu bilmemek Sara için epey zor olmalıydı. Üstelik bu şansı; yıllarca babası sandığı adamla annesini aynı gün içerisinde kaybetmesiyle yok olmuştu. Lorenna kaçmak için kullandığı arabayla bir tepeden aşağıya yuvarlanarak büyük bir kaza geçirmiş ve hayatını kaybetmişti. Olaya şahit olan Carlos, kadının arabasının hız sınırlarını aşarak keskin bir virajda direksiyon hakimiyetini kaybettiğini, sonra da dik bir tepeden aşağıya yuvarlandığını görmüştü. Kadını kurtarmak için peşinden gitmeye kalkıştığındaysa araba patlayarak anında alevler içinde kalmıştı. Carlos kadının diri diri yanarken attığı çığlıkları işittiğini, ancak yardım etmek için elinden hiçbir şeyin gelmediğini söylerken gerçekten üzgün görünüyordu. Daniella Lorenna'nın böyle feci bir ölümü hak edip hak etmediğini bilmiyordu, fakat Lena'ya yaptıklarını öğrendikten sonra fazlasıyla adil bir son olduğunu düşünüyordu. "Onlara kendilerini fazla yormamalarını söyle. Duruşma istediğimiz gibi gitmezse bunların hepsi boşa çıkabilir." "Böyle söyleme." dedi Franco omuzlarını ellerinin arasına alıp alnına sıcacık bir öpücük kondurarak, sanki ellerini ve ağzını bir türlü üzerinden çekemiyormuş gibiydi. "Sana söz veriyorum, haftaya bugün yeniden kollarımın arasında olacaksın. Nonna, Stella, Gustavu, Luigi, hatta Alessandro bile dönüşünü sabırsızlıkla bekliyor." Franco Alessandro'yu yatılı okuldan almış ve Toscana'da yeni bir okula yazdırmıştı. O ve Sara ailesinin evinde yaşamaya devam ediyorlardı. Franco o evde yaşamak istememiş, tüm ısrarlarına rağmen Nonna ile kardeşlerini kendisiyle yaşamaya ikna edememişti. Franco'nun tek istediği ailesini yakınında ve güvende tutmaktı. Cosa Nostra'da tüm dengeler değişmişti. Antonio ve Greco öldükten sonra yeni Don Franco olmuş, Fabio'yu da Consigliere'i (Danışmanı) olarak ilan etmişti. Toscana bölgesinin yeni patronu bundan böyle oydu. Daniella adamın omuzlarında şimdi eskisinden çok daha fazla sorumluluk olduğunun farkındaydı. Yine de harika bir lider olacağına dair güveni tamdı. "Pekala Don Franco. Sen nasıl istersen." Franco'nun gözleri haylazlıkla parlarken dudaklarında şehvetli bir gülümseme belirdi. Baş parmağıyla alt dudağını okşayarak aşağıya doğru çekiştirdiğinde gözleri dudaklarına kilitlenmişti. "Böyle konuştuğunda nasıl sertleştiğimi bilemezsin." "Sahi mi?" Daniella tek kaşını kaldırarak kendini adama bastırdığında ondan ufak bir inilti kopardı. "Hmm. Gerçekten öylesin." "Şüphen mi vardı?" "Belki." "Peki, ya içeri girdiğim andan itibaren böyle olduğumu söylersem." Daniella gülümseyerek adama biraz daha sokuldu. "Acınası olduğunu düşünürdüm." "Bu doğru. Merhametine ihtiyacım var." Franco öpmek için ona uzandığında Daniella hafifçe geriye çekilip gülümsedi. "Hâlâ beni bu şekilde etkileyebileceğini sandığın için aptal olduğunu düşünmeye başlamıştım. Şimdi ise o kadar emin değilim." dedi Franco'nun onunla ilk karşılaştıklarında söylediği cümlelere gönderme yaparak. Genç adam gür bir kahkaha patlattı ve bu ses Daniella'nın en mahrem yerlerinde yankılandı. "Sanırım bunu hak ettim. Pekala bana inanman için ne yapmam gerekiyor?" Daniella hiç düşünmeden, "Diz çök." dediğinde Franco günahkar bir şekilde sırıtıp ceketini omuzlarından sıyırmaya başladı. "Buraya herhangi birinin girmesinden korkmuyor musun?" Genç kadın hafifçe omuz silkti. "Eminim gelmeden önce yeterince tedbir almışsındır." Onu nasıl da iyi tanıyordu. Franco ellerini yavaşça bedeninde aşağıya doğru kaydırarak, "Hem de fazlasıyla." diye fısıldadı. Onun adamdan daha fazla heyecanlanmaması gerekiyordu, fakat Franco göz temasını kesmeden bacaklarının arasın diz çöktüğünde Daniella'nın nabzı dakikada bir milyon hızla atıyordu. "Şimdi ne yapmamı istiyorsun, tesoro?" diye mırıldandı genç adam. "Ellerini eteğimin altına sokmanı." "Kraliçem nasıl emrederse." Franco baştan çıkarıcı bir yavaşlıkta söylenileni yaptı. Ondan başka hiç kimsenin önünde diz çökmeyeceğini biliyordu. Altına iç çamaşırı giymediğini fark ettiği anda genzinden bir hırıltı kaçtı. "Tanrım, sen aklımı koru." Franco onu okşamaya başlayınca Daniella gözlerini kapatarak başını arkasındaki duvara yasladı. Çoktan ıslanmıştı. Yüzüklü parmağını içeride tatlı bir noktaya bastırırken, "Bu hoşuna gitti mi?"diye sordu. "Hmm-mm. Devam et." Franco onu iki parmağıyla mest ederken Daniella'nın solukları hızlanmış, bedeni karıncalanmaya başlamıştı. Normalde patronluk taslamayı asla sevmezdi ve seviştiklerinde tüm kontrolün Franco'da olmasından şikayetçi değildi. Ancak arada sırada bunu yapmak hoşuna gidebilirdi. Franco onu maharetli parmaklarıyla becerirken, inlemelerine mani olamadı. "Daha fazlasını istiyorum." dedi soluk soluğa. "Daha fazlasına ihtiyacım var." Genç adam emrini yerine getirmek elbisesini yukarı sıyırıp, nemlenmiş kadınlığını ortaya çıkardığında derin bir iç çekti. Gördüklerinden etkilenmiş gibiydi. Ardından ağzını tam merkezine, nabzının en kuvvetli attığı yere yapıştırdı. Adam ona zevk verirken Daniella kalçalarını sabit tutmak için arkasındaki duvara tutundu. İniltisini bastırmakta zorlanmaya başlamıştı. Franco bacaklarını genişçe açarak sinirlerinin toplandığı yere diliyle vahşi vuruşlar yaparken Daniella'yı uçurumun kıyısına kadar getirmişti. Sonunda parmakları ve diliyle yaptığı baskı tüm vücudunun gerilmesine ve şiddetle boşalmasına neden oldu. Adamın saçlarına yapışmış orgazmının sonunu getirmeyi bekliyordu ki, Franco hızla ayağa kalkıp onu kucağına aldı. Hemen ardında fermuarını çözerek sertçe içine daldı. Daniella tam da daha fazla zevk alabileceğini düşünmezken, orgazmı ikinci bir dalgaya doğru savrulmuştu. "Evet!" "Evet ne? Bana ne istediğini söyle!" "Daha..." Daniella kuruyan dudaklarını hızla yaladı. "Daha fazlasını istiyorum." "Sana istediğini vereceğim sevgilim." Franco onu daha sert becerirken Daniella'nın iniltilerinin arasına çığlıkları karıştı. Adamın parmakları ve ağzıyla yaptığı şey mükemmeldi, ancak hiçbiri içindeki doluluk hissiyle boy ölçüşemezdi. Birlikte hazzın doruklarına tırmanırken Franco elbisesinin yakasını çekiştirip meme uçlarından birini ağzına aldı. Daniella çoktan yakasındaki birkaç düğmeyi çözüp ellerini adamın mürekkepli teninde gezdirmeye başlamıştı. Franco'nun teni adeta ateş gibiydi. Üstelik en az içindeki aleti kadar sert ve sıkıydı. Topuklarını kalçalarına bastırıp kucağında en derinine girmesini sağlayacağı pozisyonu alırken elleriyle ona dokunmaya, vücudunu keşfetmeye devam etti. Dudaklarını adamın boynuna bastırıp oradaki hassas bir noktayı emdiğinde Franco hırlayarak darbelerini hızlandırdı. "Yüce tanrım. Aklımı başımdan alıyorsun." "Bunu seviyorum. Sana sahip olmayı seviyorum." "Ben seninim aşkım." Franco son bir güçlü itişle içine tohumlarını boşaltırken Daniella da içinden aynı şeyleri geçirerek ikinci büyük orgazmını yaşıyordu. Bende seninim. Yaşadığı patlamayla yıldızları görürken adamın güçlü omuzlarına tutundu. Misk ve odunsu kokusunu doyasıya içine çekti. Bu adamı seviyordu ve onsuz bir yaşamı artık düşünmek bile istemiyordu. Franco içinden çıktıktan sonra üstünü başını toparlamadan önce Daniella'nın eteklerini aşağıya çekiştirmesini izledi. "Artık bana inanıyor musun?" "Evet." "Güzel. Çünkü senden almam gereken bir cevap daha var." "Demek beni sorgulamadan evvel düzüşerek etkilemeye çalıştığın konusunda haklıymışım." Franco güldü. "Hayır dememen için bir önlemdi diyebiliriz." "Don Franco. Oldukça açık sözlüsünüz." "Seni yeniden becermemem için şimdilik çeneni kapalı tutmanı ve bana sadece tek bir kelime söylemeni istiyorum." Franco ceketine uzanıp cebinden küçük bir kutu çıkarınca Daniella şaşkınlıkla nefesini tuttu. Adamın ona doğru yürürken açtığı kutunun içinde milyonlar değerinde, elmas bir yüzük duruyordu. "Franco bu..." "İkimizin de sana layık olmadığını biliyorum. Yine de seni istiyorum. Çünkü sensiz dışarıda da bir mahkumdan farksızım. Yalnızca benim olmana ve sonsuza kadar yanımda kalmana ihtiyacım var Donna Bella." Kenarlarında safir taşları olan yüzüğü incelerken Daniella ne söyleyeceğini bilemiyordu. Onsuz bir yaşam istemediğini düşünürken adamın ona evlenme teklif etmesini beklemiyordu. "Ben, gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum." Franco yüzüğü kutusundan çıkarıp ona uzattığına Daniella gözlerini ondan alamıyordu. "Evet de lütfen." "Peki ya demezsem?" "O zaman sen evet diyene kadar peşinden gelmeye devam ederim." Daniella başını kaldırıp adama muzipçe sırıttı. "Tehlikeli bir hayatın var." "Farkındayım." Franco oldukça ciddiydi. "Yine de seni ne pahasına olursa olsun koruyacağıma söz veriyorum. Bana güveniyor musun?" Daniella yüzüğü ondan alıp parmağına geçirmeden önce, "Evet ama bir kişi için daha söz vermeni istiyorum." dediğinde Franco kafası karışmış gibi kaşlarını çattı. Daniella adamın elini tutup karnına bastırdığında Franco'nun gözbebekleri hayretle kocaman açıldı. "Yoksa?" Genç kadını başıyla onayladı. "Onu da koruyacağına söz veriyor musun?" Franco gülümseyerek onu kucağına alıp tüm gücüyle sarılmadan önce, "Tüm benliğimle." diye söz verdi. ................................ İki hafta sonra... Kapı tıklatıldığında Sara makyajındaki son rötuşları yapıyordu. "Evet?" Boy aynasından gelenin Fabio olduğunu görünce gülümsedi. "Gelebilir miyim?" Genç adamın gözlerini ayakucuna dikerek bu soruyu sorması Sara'ya komik gelmişti. Tanıdığı Fabio her şey olabilirdi ama çekingen, asla. "Elbette, girsene." Genç adam kapıyı kapatıp arkasına yaslandığında bile hâlâ ona bakmıyordu. "Bir şey mi oldu?" "Hayır." Sara aniden aklına gelen ihtimaller yüzünden paniğe kapılarak, "Tanrım, ziyafet sofrasına bir şey oldu değil mi?" yoksa küçük çocuklar mı? Şu çiçekçi kız ve ufak sağdıçlar. "Hayır ziyafet sofrası son derece mükemmel. Çocuklar da oyun alanında, balonlarla oynuyor." "O halde şaraplar. Son anda istediğimiz takviye şarapları getirmediler, değil mi? Lanet olası organizasyon şirketi." "Hepsi vaktinde geldi, merak etme. Görevliler onları soğutucuya çoktan yerleştirdiler bile." "Ya Rahip? Rahip Don Bernardo gecikmiş olabilir mi? Aman tanrım, tören neredeyse başlamak üzere." "Sakin ol. Rahip Don Bernardo aşağıda misafirlerin yanında." "O halde sorun ne? Neden yüzüme bakmıyorsun?" Fabio, "Düğünden önce uğursuzluk getirdiğini duymuştum." deyince Sara kahkahalara boğuldu. "O gelin için geçerli seni sersem. Damadın gelini düğünden önce görmesi uğursuzluk getirir." "Biliyorum." Fabio bunu söyledikten sonra başını kaldırıp ona ateşli bir bakış atınca Sara nefesini tuttu. Aman tanrım yoksa düşündüğü şeyi mi söylemeye çalışıyordu. Fabio ona ağır adımlarla yürürken Sara'nın kalp atışları her adımda biraz daha hızlanıyordu. Sonunda adam tam dibinde durunca başını kaldırıp ona baktı. Genç adam onu tepeden tırnağa sanki bir hediye paketiymiş gibi incelerken Sara soluğunu tutmuş onu izliyordu. Eh, bu şeker pembesi elbisenin içinde bir hediye paketinden farkı olduğu söylenemezdi. "N-neden bana öyle bakıyorsun? Yoksa elbisemi beğenmedin mi?" "Aksine. Bu halinle fazlasıyla iştah açıcı görünüyorsun." Sara bakışlarını ondan kaçırmadan gülümsedi. "Kes şunu!" "Neyi keseyim? Sana bakmayı mı? Yoksa seni yalayıp yutmanın ne kadar lezzetli olacağını düşünmeyi bırakmayı mı?" Tanrım. Şimdi olmaz. Saçına ve makyajına saatlerini harcamıştı ve bozulmasını istemiyordu. Şu anda her ne kadar hormonları tam aksini söylüyor olsa da onunla seks yapamazdı. Yoksa yapabilir miydi? "Baş nedimeyi baştan çıkarmaya çalışan bir sağdıç. Aman ne sürpriz." "Seni baştan çıkarmaya çalışmıyordum. Sadece o elbiseyi üzerinden nasıl çıkaracağımı hayal ediyordum. Böyle tatlı bir elbiseyi giydikten sonra bir erkeği suçlayabilir misin?" "Elbisemi beğenmene sevindim. Ayrıca sende çok leziz görünüyorsun bayım." Sara Fabio'nun papyonunu düzeltmek için uzandığında genç adam bileklerini tutup gözlerine bakmasını sağladı. "Baş nedimeden bir öpücük çalmamın ihtimali var mı?" "Hmm. Şanslı gününüzdesiniz bayım, henüz makyajımı bitirmedim. Bir dakika..." Sara aynaya dönüp dudak parlatıcısından bir kat sürdükten sonra yeniden ona dönerek, "işte şimdi oldu." dedi. Fabio eğilip onu usulca öptü. Sonra da öpücüğünü derinleştirebilmek için onu kendine doğru çekti. Bu arada kalçasını avuçlamış onu bacaklarının arasına bastırmıştı. Dili ağzının derinliklerine dalınca Sara elinde olmadan inledi. Fabio kesinlikle dünya üzerindeki en iyi öpüşen adamdı. Sara daha ona dokunduğu ilk anda bağımlısı oluyor ve kendini sürekli daha fazlasını isterken buluyordu. Ama bugün olmazdı. Bugün Franco ve Daniella için en önemli gündü. Kendini zorlukla adamın dudaklarından kopararak, "Dur!" diye fısıldadı. "Gerçekten durmamı istiyor musun?" "Lanet olsun ki, hayır." Sara yeniden adamın dudaklarına uzanınca Fabio öpücüğüne aynı tutkuyla karşılık verdi. Sonra da onu kucağına alarak arkasındaki tekli koltuğa yerleşti. Sara'yı dizlerinin üzerine yerleştirmiş, elleriyle yüzünü kavramıştı. Ona hiçbir şekilde doyamıyordu. Sara zeki bir kadındı. Az önce ne kastettiğini anladığını umuyordu, çünkü Franco ve Daniella'nın düğününden hemen sonra Sara'ya evlenme teklif etmeyi planlıyordu. Daha önce yapmamasının tek sebebi Sara'nın yas dönemini henüz atlatamamış olmasıydı. Yaşadıkları hiç kolay şeyler değildi ve Fabio'nun elinden bu zor zamanlarında ona destek olmaktan başka bir şey gelmemişti. Fabio geriye çekilerek hülyalı bakışlarını Sara'nınkilere dikti. Feci halde tahrik olmuştu. Şu anda tek istediği ona sahip olmaktı ancak zamanı olmadığının farkındaydı. Törene çok az kalmıştı. Sara'ya sadece bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormak için uğramıştı. Fakat şimdi misafirlerin yanına dönmeden evvel pantolonundaki kabarıklığı gizlemenin bir yolunu bulmak zorunda kalacaktı. "Halimden hiç şikayetçi değilim ama biraz sonra tören başlayacak." Sara küfrederek kucağından sıçrayınca Fabio baş parmağını alt dudağından geçirerek keyifle sırıttı. "Geç kalıyoruz. Neden beni oyalayıp duruyorsun?" Sara parlatıcısını tazelerken Fabio arkasına geçip ellerini beline dolayarak aynadaki yansımalarını izledi. "Ne yapıyorsun? Sana acele etmemiz gerektiğini söylüyorum. Eğer törenden önce bir şeyler ters giderse..." "O zaman bu senin için bir tecrübe olur, çünkü çok yakında yeni bir düğün daha planlaman gerekecek." Sara'nın gözleri hayretle kocaman açılınca Fabio haylaz bir gülümsemeyle sırıttıktan sonra eğilip boyun çukuruna küçük bir öpücük kondurdu. Ardından ağır adımlarla kapıya yürüdü. Genç kızın olduğu yerde donup kaldığını fark edince, "Ne duruyorsun, acele etsene!" diyerek kapıdan çıkmadan evvel onu uyardı. "Bu arada parlatıcının tadı mükemmel." Sara kapalı kapının ardından bir müddet daha bakmaya devam etti. Tüm motor becerilerini yitirmiş, adeta afallamış haldeydi. Az önce adamın yeni bir düğün planlamak derken neyi kastettiğini düşünüyordu. Aşağılık herif ona böyle mi evlenme teklif edecekti? Eteklerini toplayıp hızla arkasından koştu. "Hey bekle! Böyle söyleyip sonra da öylece çekip gidemezsin Fabio Ricci. Bana bir açıklama borçlusun." Davetliler tören alanını doldurmuş, tüm gözler mihraptaki adamı izliyordu. Franco, giydiği simsiyah takım elbisesinin içine yine aynı koyulukta bir gömlek giymiş, yakasına da gümüş bir iğne takmıştı. Sağ elinin serçe parmağındaki Aslan simgeli yüzük ailesini temsil ederken, diğer elinin yüzük parmağındaysa sevdiği kadının baş harfini taşıyan yeni bir dövme mevcuttu. Ön sıralarda oturan Nonna ona bakıp gülümsedi. gözleri dolu doluydu. Hemen yanında Daniella'nın büyükanne ve büyükbabası oturuyordu. Russo, Moretti ve diğerleri yan yana dizili sandalyelerdeki yerlerini almıştı. Costa düğüne katılmış, ancak izlemek için kendine Franco'ya görünmeyeceği bir köşe seçmişti. Franco bunda ona yaptığı uyarının payı olduğuna emindi. Sara ve Fabio el ele tutuşarak birlikte kırmızı halıdan yürüyerek yanına gelirken mutlu görünüyorlardı. Franco, Ricci'nin kardeşini mutlu edeceğine inanıyordu. Aksi olacağını düşünseydi asla kız kardeşiyle evlenmesine izin vermezdi. Evet. Lanet herif bundan birkaç gün önce onunla evlenmek istediğini söylemiş ve onayını istemişti. Franco elbette ona işkence etmek için önce hayır demişti. Ne de olsa şeytan azapta gerekti. Ancak Fabio yılmamış ve kararlı olduğunu açıkça dile getirmişti. Frano için yapılabilecek tek şey onlara mutluluklar dilemekti. Sonunda baş nedime ve baş sağdıç sunaktaki yerlerini almıştı. Sara'nın yanında dikilen Gloria yerinde duramayacak kadar heyecanlıydı. Hemen karşısında duran ve Fabio'nun yanında dikilen Carlos'a attığı şehvetli bakışları görmemek imkansızdı. Tanrım o ikisi... Carlos tam bir baş belasıydı. Gloria'nın Amerika'ya dönmemesi için elinden geleni yapmıştı. Gloria Daniella'nın yokluğunda otel işlerinde Luigi'ye yardım etmişti. O ikisi Daniella yokken oteli iyi idare etmişti. Ancak Gloria'nın Amerika'da bir hayatı vardı ve düğün için yeniden geri gelmeden evvel yakın bir zamanda dönmek zorunda kalmıştı. Sara, Carlos'la cilveleşen Gloria'nın yanına gelerek, "Daniella nerede kaldı?" diye sordu. "En son gördüğümde Luigi'yle konuşuyorlardı." "Siz ikiniz birbirinizi gözlerinizle becermeyi keser misiniz artık? Herkes sizi izliyor." "Elimde değil. O takım elbisenin içinde ne kadar ağız sulandırıcı olduğunu görmüyor musun?" Sara Carlos'a bir bakış attı ama Gloria'nın onda ne bulduğunu pek anlayamadı. Carlos yakışıklı olmasına yakışıklıydı, kasları da oldukça yerinde sayılırdı ama asla Fabio kadar olamazdı. "Ağzını kapat tatlım, çünkü şu anda Fabio'ya bakarken resmen salyaların akıyor." Sara elinin tersiyle ağzının kenarını silmeden önce, "Kapa çeneni!" diyerek çıkıştı. Bu kadının İtalyancası hangi ara bu kadar gelişmişti? "Sen kendine bak. Adama tutulmuş gibi bakıyorsun? "Hayır. Carlos'la seks güzel ama henüz bana Fabio'nun sana baktığı gibi bakmıyor." "Nasıl?" "Sanki dünyasını tek bir hareketinle durdurup yeniden dönmesini sağlayabilirmişsin gibi." "Saçmalıyorsun." "Hayır tatlım. Aşkı nerede görsem tanırım." "En azından insanların içinde beni gözleriyle becermiyor." Gloria cevap vermek yerine Carlos'a ateşli bir şekilde göz kırpınca genç adam huzursuzca yerinde kıpırdandı. Sara gözlerini devirdi. "Tanrım. Tören bitene kadar bekleyin ve sonra da kendinize bir oda bulun." "Ne yazık ki, tören dolayısıyla Sognare'deki tüm odalar tutuldu." "O halde gidip kendinize çiftleşecek başka bir yer arayın." Gloria kıkırdayınca Sara'da gülümsedi. "Her neyse. Ne olursa olsun geri dönmene sevindim. Sensiz tüm bunların altından tek başıma kalkamazdım. Törenden sonra hemen dönmek zorunda mısın?" "Aslına bakarsan geri dönmeyebilirim." "Sahi mi?" Sara'nın gözleri merakla kocaman açıldı. "Buraya mı taşınıyorsun?" "Sanırım evet. En yakın arkadaşım bana reddedemeyeceğim bir iş teklifinde bulundu." "Ah, Sognare için mi çalışacaksın. Bu harika bir haber." "Şşşt. Sessiz ol. Tören bitene kadar Carlos öğrenmemeli. Ona sürpriz yapmak istiyorum." "Anlaştık." Misafirler alkışlamaya başlayınca,"İşte geliyorlar." diye fısıldadı Sara. "Ah, tanrım. Çok güzel değil mi?" Gloria hayranlıkla iç çekti. "Adeta bir melek gibi." "Kimse üç aylık hamile olduğuna inanmaz." "Kesinlikle haklısın." Üzerine oturan dantel elbisesinin içinde Daniella gerçekten de meleği andırıyordu. Etek uçlarına doğru genişleyen elbisenin kuyruğu yerleri süpürürken, uzun duvağı arkasından metrelerce uzanıyordu. Saçları serbest bukleler halinde omuzlarından aşağıya bırakılmış, yüzüne hafif bir makyaj yapmıştı. Bir elinde kır çiçeklerinden bir buket tutuyor, diğeriyle ise Luigi'nin koluna girmiş gülümsüyordu. Genç adam Daniella'nın başına gelenlerden sonra onu sık sık Gorgona'da ziyaret etmiş ve bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormuştu. Daniella Luigi'den beklemediği bu ilgi karşısında şaşkındı ama yaşanan acı olaylar bir şeyleri değiştirmişe benziyordu. Ayrıca Luigi onun yokluğunda otelle de fazlasıyla ilgilenmiş, Gloria'ya tüm işlerde yardım etmişti. Otelden artık eskisi kadar nefret etmediğini düşünürken, dile getirmese de içten içe ondan yaptıkları için özür dilediğinin farkındaydı. Daniella onu çoktan affetmişti. Hapishanede geçirdiği günlerden sonra öğrendiği bir şey varsa o da geçmişe değil yalnızca geleceğe bakması gerektiğiydi. Luigi ve ikisi için de sadece bundan sonrası önemliydi. Alkışlar onlar yaklaşırken daha da kuvvetlendi. Paola Dante'ye sarılmış ağlıyordu. Gustavu hatırlamasa da Stella onun koluna girmiş büyük ihtimalle kendi düğün günlerini anlatıyordu. Daniella göz ucuyla görebildiği tüm konuklara gülümsedi. Ancak şu anda görebildiği tek kişi mihrapta onu bekleyen adamdı. Tanrım. Franco günah kadar yakışıklı görünüyordu. Ona bakarken parlayan gözleri, üzerinde gezindikçe farklı bir ışık saçıyordu. Sonunda Luigi onu yanına getirdiğinde ellerini tutarak birkaç basamağı çıkmasına yardım etti. Bu süre boyunca göz temasını hiç kesmemişti. Rahip açılış konuşmasını yaptı. Sonra da onlardan yeminlerini tekrarlamalarını istedi. Franco bu süre boyunca bir an bile gözlerini onun üzerinden çekmemişti. "Sevgili Daniella Lombardi, burada, sevgiyle kutsanan bu anda Francisco De Luca'yı hayatınızın her günü için eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? İyi ve kötü günde, varlıkta ve yoklukta, sağlıkta ve hastalıkta, onu sevecek, onurlandıracak ve koruyacak mısınız, ölüm sizi ayırana dek?" Daniella, "Evet." diye fısıldadı. Rahip dönüp sorusunu tekrarlamadan önce Franco Daniella'yı kendine çekip tutkuyla öpmeye başlamıştı. "Ah, pekala." Yaşlı adam kutsal kitabı sertçe kapatıp sırıttı. "Artık gelini öpebilirsin." Kuvvetli bir alkış ortalığı kasıp kavurdu. Islıklar ve tezahüratlar bittikten sonra bile Franco dudaklarını Daniella'nınkilerden çekmedi. Tıpkı ölüm de dahil hiçbir şeyin onları ayıramadığı gibi... SON
VE BİR FİNALDE DAHA BİRLİKTE OLMANIN MUTLULUĞU VE BURUK TEBESSÜMÜYLE KARŞINIZDAYIM
AH, BU SONLAR... BENİ HEP HÜZNE BOĞUYORLAR🥺
ONLARA ALIŞMIŞTIM
VARLIKLARININ ZİHNİMİ KURCALAMASINI SEVİYORDUM
ARTIK DANİELLA VE FRANCO VEYA FABİO VE SARA OLDUĞUM ANLARI BİR KENARA BIRAKMAK EPEY ZOR OLACAK
AMA HER SON YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR. DEĞİL Mİ?
VE YENİ BAŞLANGIÇLAR KAPIDA BİZİ BEKLERKEN SİZ DEĞERLİ OKURLARIMIN DA BİZİMLE BİRLİKTE OLMANIZI UMUYORUM
YAZMAK SİZİNLE GÜZEL ÇÜNKÜ
OKUNMADIKÇA HİKAYELERİMİN HİÇBİR KIYMETİ YOK
BU YÜZDEN SÖZ VERDİĞİM GİBİ SİZ OKUMAYA DEVAM ETTİKÇE BEN YAZMAYA DEVAM EDECEĞİM
ŞİMDİ VE GELECEKTE...
YENİ HİKAYEMİZDE GÖRÜŞMEK ÜZERE ŞİMDİLİK HOŞÇA KALIN CANLARIM
VE ÇOKÇA SEVİLDİĞİNİZİ SAKIN UNUTMAYIN!
❤️ ❤️ ❤️
Sage Taylors
|
0% |