@sagetaylors
|
Markette kasa sırası beklerken alışveriş listesini gözden geçiriyordu. Önceliği temel ihtiyaçlar olan temizlik malzemeleri, yeni havlular, şampuan, diş macunu, diş fırçası ve yiyecek gibi şeylere vermişti. Pratik, ucuz ve doyurucu şeyler almaya çalışıyordu. Jeneratör için biraz yakıt, el feneri ve elbette yedek piller. Ufak bir yer olmasına rağmen aradığı her şeyi kısa sürede bulmuştu. Laptopunun şarjını bir kafede doldurmuş ve aynı anda karnını özlediği zeytinyağlı ve biberiyeli focaccialarla (bir ekmek türü) doyurmuştu. Mutfağını aktif olarak kullanmaya başladığında ilk işi bu ekmeklerden pişirmek olacaktı. Yemek yapmayı seviyordu. Bu yüzden otele gelecek ilk misafirlerini kendi yemekleri ile ağırlamayı planlıyordu. Tabii önce otelde kalıcı olmayı garantilemek zorundaydı. Luigi'nin ona söylediği rakam Daniella'nın şimdiye dek biriktirdiği tüm paradan fazlaydı. Tüm birikimini verdiği takdirde geriye otelin tadilatı bir yana karnını doyuracak parası bile kalmıyordu. Aldıklarının üzerini bir bir çizmeye devam ederken sıranın bir türlü ilerlemediğini fark etti. Hala aynı reyonun önünde durduğunu anlayınca başını ileri doğru uzattı ve sonradan gelen müşterilerin sürekli önündeki sıraya eklendiğini gördü. Zor yürüyen altmışlarının sonunda bir kadın daha önüne geçmeye kalkışınca, "Affedersiniz," dedi. "üzgünüm ama galiba sırada ben varım." Kadın özür dilemektense onu duymamış gibi yapıp arabasını itmeye devam edince afallayarak geriye çekildi. Bu da neydi böyle? Daniella kadının omzunu pışpışlayıp dikkatini çekmeye çalıştı. Sonunda kadın bıkkınlıkla ona dönüp kalın gözlük camlarının sertçe baktı. "Ne var?" Ne mi vardı? "Sanırım duymadınız. Sıra benim ve sizin arkama geçmeniz gerekiyor." "Mio Dio!(Yüce Tanrım) Siz yabancılar her şeyi çok bildiğinizi zannediyorsunuz, değil mi?" "Anlayamadım?" "Buranın geldiğiniz yerlere benzemediğini söylüyordum küçük hanım. Livorno'da yaşlılara daima saygı gösterilir ve sırada öncelik verilir." Kadının bunu söyledikten sonra sıradakilerle konuşması ve onların da onayını alması Daniella'yı şoke etmişti. Kamera şakası filan mıydı bu? Etrafa bakınıp bunun bir kamera şakası olmadığını anladığında sinirle ayağını yere vurmaya başladı. "Affedersiniz ama benden böyle bir şey rica ettiğinizi duymadım. Belki de sorun yabancılarda değildir." Harika. Kadın ve sıradakiler şimdi ona kınayan bakışlar atmaya başlamışlardı. "Eğer bir yabancı olmasaydın rica etmek zorunda kalmazdım." "Konunun buranın yerlisi olmamla- kaldı ki buranın yerlisiyim- ne alakası olduğunu bana açıklarsanız sevinirim." "Çünkü burada yaşayanlar yaşlılara saygı gösterirler." "Şimdi saygısız olan ben miyim yani?" Daniella gülerken sinirden kafasını duvarlara filan vurmak istiyordu. "Buna gerçekten inanamıyorum." Yaşlı kadın onu kısık gözlerle tepeden tırnağa süzdükten sonra sırada ilerledi. "Bir gün yaşlandığında ve o sıska bacakların seni market sırasında taşımakta zorlandığında ne demek istediğimi anlayacaksın." "Umarım bacaklarım gücünü kaybettiğinde mantığım beni terk etmez." Kimse onu umursamamıştı. Üstüne üstlük hakarete uğrayan kendileriymiş gibi surat asarak aldıklarını poşetlere doldurmaya devam ettiler. Daniella istese hepsiyle kavga edebilir ve hakkını arayabilirdi fakat buna değmeyeceğini düşündü. Daha ilk günden kardeşiyle ve bir emlakçıyla ters düşmeyi başarmıştı. Dik başlılığı yüzünden insanların çabucak nefretini kazanan biri olmak istemiyordu. Artık bir işletme sahibi sayılırdı. Dolayısıyla kasabadaki insanlarla arasını sıcak tutmak zorundaydı. Değil mi? "Onlara aldırma." dedi arkasından gelen ince bir ses. Daniella sesin sahibine döndüğünde yirmilerinin başında genç ve güzel bir kızla karşılaştı. Sapsarı saçları ve mermer kadar pürüzsüz teniyle adeta bir masal perisini andırıyordu. İnce ve mükemmel fiziğini belli eden rengârenk yazlık elbisenin üzerine kısa bir kot ceket giymişti. Kırmızı rujlu dudaklarını büzerken düşmanca gözlerini sıradakilere dikti. "Bu yaştaki kadınlar daima biraz şey oluyorlar," kız doğru kelimeyi bulunca fısıldamak için hafifçe öne eğildi. "huysuz." Daniella gülmemek için kendini zor tuttu çünkü kızın söylediklerini önündeki kadın dâhil marketteki herkes duymuştu. Ve şimdi hepsi ona da ters bakışlar atıyordu. "İşgalci demek daha doğru sanki." Genç kız kahkahalarla gülünce Daniella bundan keyif aldı. "Burası Livorno. İşgal edilmek, kapana kısılmak ya da sürgün edilmek. Buraya bunlardan herhangi biri için gelmediysen yanlış adrestesin demektir." Kız haklıydı. Kasabaya ayak bastığından beri kendini tam da böyle hissediyordu. Gözlerini yeniden müttefikine dikti. Kavuşturduğu kollarıyla ve kibirli bakışıyla ukala birine benziyordu. Ayrıca siyah kirpiklerinin çevrelediği gözlerinden resmen zekâ fışkırıyordu. Ayrıca alaycı sözlerinin arkasındaki nefreti fark etmişti. "Daniella Lombardi." diyerek elini uzattı. Kız uzattığı eli sıkmak yerine ona tuhaf bir bakış attı. "Gerçek bir çaylaksın değil mi? Burada insanlar asla el sıkışmaz." Daniella omuz silkti. "Kucaklaşacak biriymiş gibi görünmüyorsun." "Doğru ama el sıkışacağın biri de değilim." "Fark ettim." Başka ne söyleyeceğini bilememişti. Yaptığı tek şey insanlarla iyi geçinmeye çalışmaktı ama belli ki başarısızlıkla lanetlenmişti. "Neyi?" "Kasabalılar olarak fazla sıcakkanlı (!) olduğunuzu." "Kişisel olarak algılama. Burada kimse kimseye kolay güvenmez. Şehrimize yılda yüzlerce yabancı akın ediyor. Birçoğu sığınmak için gelen yağmacılar." "Hiç bu açıdan düşünmemiştim." Kızın bir kez daha haklı olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Sanırım zor güvenmek onun da genlerinde vardı. Sırada ilerlerken kızın bakışlarıyla ensesinde bir delik açtığını hissedebiliyordu. “Sara De Luca." “Efendim?” “İsmim.” “Ah.” "Amerikalı mısın?" "Nasıl anladın?" "Aksanından. Amerikan filmleri izlemeyi ve İngilizce kitapları okumayı seviyorum." "Kitap okumak çok güzel bir alışkanlık. Ne tür kitaplar okursun?" "Daha çok erotik romanlar." dediğinde az kalsın kasiyer çocuk kendi tükürüğünde boğulacaktı. Tüm kınayan bakışlar aniden öksürük krizine tutulan zavallı çocuktan genç kıza kaydı. "Zevk meselesi.” Diyerek omuz silkti Dani. "Bazen de kanlı cinayet romanları okurum." dedi kız aynı umursamazlıkla. Şimdi dudaklarıyla aynı renk sürdüğü ojelerini inceliyordu. “Ama çoğu zaman okumama pek gerek kalmıyor.” Kızın ne demek istediğini anlamamıştı. Sara kasadaki oğlana nasıl baktıysa, çocuk birden kıpkırmızı olmuştu. Sanırım o anlamıştı. Kızın bira şişelerinden birini eline alıp incelediğini fark edince, “Kaç yaşındasın?” diye sormak zorunda hissetti. "Merak etme bira içecek kadar büyüğüm, yakında yirmi olacağım." "Senin için en fazla on altı derdim.” Daniella şaşkınlığını gizleyemedi, çünkü gerçekten çok genç gösteriyordu. “Okula gidiyor musun?" "Liseden sonra okulu bıraktım. Ve sen sormadan söyleyeyim nedeni seni ilgilendirmez." Kızın aniden buz kesen sesi Daniella'ya sınırı aştığını gösteriyordu. "Bunu duyduğuma üzüldüm." "Bence üzülmek yerine ilerlesen iyi edersin. Sıra sende." Nedense Daniella sohbetin burada bittiğini hissetti. Kız aralarına aniden hızlı ve sert bir duvar çekmişti. Daniella sebebini bilmese de kendini kötü hissetti. Kendi dolu sepetine ardından genç kızın sepetindeki tek şekerleme paketine baktı. "İstiyorsan sıramı alabilirsin." "Dakikalardır kuyrukta bekliyorsun ve bana sıranı mı vermek istiyorsun?" dedi Sara hayretle. "Buralı olmadığını o kadar belli ediyorsun ki." "Ne kadar buralı olduğumu bilsen şaşırırdın. Her neyse. Geride başka kimse kalmadı ve benim de işim uzun sürecekmiş gibi görünüyor yani, neden olmasın?" "Benimle konuşmaktan sıkıldın mı?" "Alakası yok." "İyi öyleyse çünkü işgalci biri olmaktansa beklemeyi tercih ederim." Kız yeşil gözlerini kısarak ona şüpheyle bakmaya devam ederken sanki onun hakkında bir karar vermeye çalışıyormuş gibiydi. Daniella gülümsedi. "Söz veriyorum arkandan huysuz ve işgalci olduğunu düşünmeyeceğim." Sara henüz gülmemişti ama çekici dudakları hafifçe kıpırdanır gibi oldu. "Sağ ol ama kuralları biliyorum. Yaşlılar önden." Demek intikamını böyle alıyordu. Daniella başını salladı. "Başka zaman olsa buna alınabilirdim." diyerek aldıklarını kasaya boşaltmaya girişti. Genç kızın dikkatle onu izlediğini biliyordu. Sanki yeniden konuşmak istiyor ama buna cesaret edemiyormuş gibiydi. Neyse ki sessizliği fazla uzun sürmedi. "Buralıyım derken ne demek istedin?" "Yeni taşındım ama aslında doğma büyüme buralıyım." "Şaka yapıyorsun." "Turist olmadığımı nasıl ispatlayabilirim bilmiyorum. Sanırım görüntü bakımından anneme çekmişim." "Ağabeyim de öyle. Yani babamız yerine annesine çekmiş. Şey, bizim annelerimiz farklı. Seninki Amerikalı mı?" "Texaslı." "Vay canına. Babanla at üstünde kovboyculuk oynarken mi tanışmışlar?" Daniella ona cevap veremeden genç ve uzun boylu bir adam hızla kapıdan içeri daldı. Telaşlı gözleri uzun bir süre marketi taradıktan sonra Sara'yı bulunca ileri atıldı. "Demek buradasın.” "Fabio!" Adamın yüz hatları kızı gördüğüne sevinmiş gibi sadece bir kaç saniyeliğine rahatlamış gibiydi, sonra hızla duygusuz ve katı haline geri döndü. Uzun adımlarla yanlarına gelerek, "Beni arabada beklemeni söylemiştim." diye çıkıştı. "Ben de sana sözünü dinlemek zorunda olmadığımı söylemiştim." Genç adamın koyu gözleri öfkeyle kısıldı. Sakinleşmeye çalıştığı iki yanında yumruk yaptığı ellerinden belli oluyordu. Yakışıklı biriydi. Zayıf görünüyordu ancak vücuduna oturan gömleğinin omuzlarına bakılırsa adamın bir kürek şampiyonu olduğunu düşünmek mümkündü. "Bunu bir daha sakın yapma!" Genç adamın tehdit dolu sesi en az kıza sabitlenen bakışları kadar soğuk ve sertti. Sara sinirlenerek bir adım öne çıktı. Şimdi onunla burun buruna gelmişti. "Durmadan bana ne yapıp ne yapmayacağımı söylemenden nefret ediyorum." "O halde sözümden çıkmasan iyi olur ufaklık. Yürü hadi, gidiyoruz." Fabio genç kızın bileğine uzanınca Sara bir adım geri çekildi. "Sakın bana bir daha ufaklık deme!" "O halde sende küçük şımarık bir kız çocuğu gibi davranmaktan vazgeç. Sana arabadan inerken bir şey istiyor musun diye sorduğumda bana söyleyebilirdin." "Belki de canım alışveriş yapmak istiyordur." "Neden istediklerini telefonla sipariş etmiyorsun? Böylece kasabanın her yerinde seni deli gibi aramak zorunda kalmam." Kız hırsla gerilen alt dudağını ısırdı. Eğer bakışlarıyla birini öldürebilseydi şu anda karşısındaki adam çoktan ölmüş ve külleri havaya savrulmuş olurdu. "Eğer bir daha bana sesini yükseltecek olursan seni doğduğuna pişman ederim." "Bu tehditten korkmam mı gerekiyor?" "Dene de gör." İkiliyi izlerken Daniella gülümsemeden edemedi. Birbirlerini kızdırmaktan zevk aldıklarını anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. "Bu olanlara şahit olduğun için üzgünüm Daniella." Fabio'nun meraklı gözleri sonunda yeni fark etmiş gibi bir anlığına Daniella'ya kaydı. "Şoförüm Fabio bazen fazla korumacı olabiliyor." dedi Sara küçümsercesine. "Ben sadece görevimi yapıyorum." "Ayrıca aşırı paranoyaktır. Gözünün önünden ayrıldığım bir kaç saniyede buharlaşıp yok olacağımdan endişe ediyor. Ya da uzaylılar tarafından kaçırılacağımdan." Daniella yanılıyor olabilirdi ama genç adamın, "O kadar şanslı değilim." diye mırıldandığını duymuştu. Sara aniden gözlerinden ateş saçarak Fabio'ya döndü. "Ne dedin sen?" "Paranoyak biri olduğumu kabul ediyorum dedim. Ayrıca seni gözümün önünden bir saniye bile ayırmamam için para alıyorum." "Canın cehenneme!" "Orada yabancılık çekeceğimi zannetmiyorum." Fabio kirli sakalının verdiği çekicilikle gülümsediğinde Sara resmen hırladı. Ortamın giderek daha çok gerildiğini fark eden Daniella, "İşimiz bitmek üzereydi zaten." diyerek araya girmeseydi ikisi her an bakışlarıyla birbirlerini un ufak edebilirdi. Aralarındaki gerilim o kadar fazlaydı ki, koca bir şehri ateşe verebilirlerdi. Daniella elinde poşetlerle marketten çıktı. Fark ettirmeden Sara'nın şekerlemelerinin parasını da ödemişti. Genç kız Fabio'ya sataşmakla o kadar meşguldü ki fark ettiği anda koşarak basamaklarda ona yetişti. "Hey bir dakika. Benim aldıklarımın parasını neden ödedin?" "Ne önemi var ki." "Benim için var. Neden?" "Aldırma Sara. Sadece bir paket şekerleme. Tadını çıkar. Arkadaşlığımız için." Kız bir anlığına duraksadı. "Arkadaş mıyız?" "Eğer istiyorsan?" Sara peşinden gelmeye devam etti. "Bana nerede yaşadığını bile söylemedin?" "Tepenin biraz yukarısında, Sognare'de." "İzninizle." Fabio hiç beklenmedik nazik bir hareketle poşetleri elinden alınca Daniella'nın ağzı bir karış açık kaldı. İtiraz etmek istedi, fakat bugün o kadar yorulmuştu ki fazla direnemedi. "Teşekkürler." Daniella onları otoparktaki eski model arabasının olduğu yere doğru yönlendirdi. Otoparktaki diğer araba simsiyah, gıcır gıcır bir SUV'du. "Sognare Oteli mi? Şu uzun zamandır kapalı olan perili otel mi?" "Perili filan değil." Daniella güldü. "Güven bana." "Nereden biliyorsun?" "Çünkü otel ailemindi." "Ve şimdi senin mi?" "Aslında erkek kardeşimle ikimizin ama sanırım o oteli istemiyor." "Erkek kardeşler berbattır." diye bir yorumda bulundu genç kız, Daniella paketleri arabasının bagajına yerleştirirken. "Ağabeyini sevdiğini sanıyordum." "Ben küçük kardeşimden bahsediyorum. Ağabeyimi seviyorum ama varlığını neredeyse unuttum bile." "İnan bana ben de öyle." "Yine de şanslı sayılırsın. Ailem bana böyle bir sorumluluk vermektense o oteli tek bir kibritle ateşe vermeyi tercih ederlerdi." Fabio burnundan tıslarcasına gülünce Sara ona ölümcül bir bakış daha attı. "İkinize de her şey için teşekkür ederim." Daniella bagajı kapatıp arabasına bindi. "Seninle tanıştığıma sevindim Sara. Seninle de Fabio." Genç adam başıyla belli belirsiz bir selam verirken Sara açık cama yaklaştı. "Neden hafta sonu bize gelmiyorsun? Cumartesi öğleden sonra Nonna (nine) için aile arasında küçük bir parti düzenlemeyi planlıyoruz. Bu ay yetmiş dokuzuna basıyor." "Beni evine mi davet ediyorsun? Yabancılara güvenmeme kuralına ne oldu?" Genç kız hızla omuz silkti. "Artık yabancı değiliz." Daniella ne söylemesi gerektiği bilemeden bir süre genç kıza bakmaya devam etti. Nedense içinden bunun iyi bir fikir olmadığını dair ufak bir his vardı. "Davetin için teşekkür ederim ama gelebileceğimi zannetmiyorum." "Emin misin? Nonna kasaba cadılarına benzemez." "Öyle olduğunu düşünmemiştim." "En azından düşüneceğini söyle." "Sara, daha fazla ısrarcı olma." Fabio dokunacakmış gibi yaklaşınca genç kız gerildi. "Sen bu işe karışma!" Gözlerinin içine umutla bakmaya devam ederken Daniella kendini kötü hissetmişti. "Dediğim gibi, gelmeyi çok isterdim ama işlerim var." Genç kızın gönlünü almak istercesine eline uzandı fakat Sara elini sertçe çekince bu tepkisi boşa çıktı. "Onu duydun. Gidelim Sara." Fabio kızı geri çektiğinde Sara karşı koymadı. Gözlerindeki hayal kırıklığı ve öfke gaza basarak otoparktan çıktıktan sonra bile Daniella'nın hafızasından çıkmamıştı. Yeni tanıştığı genç bir kızı incitecek bir şey yapmadığını söylüyordu kendine. Dikiz aynasından boş yola bakarken uzun bir soluk koyuverdi. Yine de kendini kötü hissetmişti. ...................... "Daniella, sevgili kızım." Büyükannesinin açtığı kollarının arasına girerken kendini yeniden küçük bir kız gibi hissetmişti. Stella yetmişlerine merdiven dayamış bir kadın olabilirdi. Yüzü kırışmış, saçlarına aklar dolmuştu ama hala genç bir kız gibi enerjik ve kıpır kıpırdı. "Hiç değişmemişsin büyükanne." "Sen de büyüdüğünde yalancı biri olmuşsun." Çiçekli elbisesinin üzerine lekeli bir önlük takmış, ince telli saçlarını ensesinde gevşekçe bir topuz yapmış olan kadın neşeyle gülümsedi. Portakal çiçeği, toprak ve biraz da ev gibi kokuyordu. Onu öyle sıkı kucaklamıştı ki, Daniella nefes almakta zorlanmıştı. "Kıyafetimin kusuruna bakma. Bu sabah arka bahçeyle ilgilenme sırası büyükbabanla bizdeydi." "Hiç sorun değil. Çok güzel görünüyorsun." "İşte yine yalan söylüyorsun. Dur da sana bir bakayım." Daniella'yı bir kol mesafesinde tutarak geriye çekildi. Yüzüne özlem ve keder yerleşmişti. Kadının koyu renkli gözleri ona babasınınkileri anımsattığından Daniella ona uzun süre bakamadı. "Göz kamaştırıyorsun tatlım ve inan bana senin aksine ben doğruyu söylüyorum." "Teşekkür ederim." Cildindeki yaş lekeleri ve kırışıklıkları saymazsak Stella da yaşına göre oldukça güzeldi. "Bu senin için." Daniella ona bir saksı çiçeği uzattı. "Çiçekleri dalında sevdiğini hatırlıyorum." "Menekşeler mi? Oh tatlım, çok güzeller." "Yılın bu zamanı tutmasının zor olduğunu biliyorum ama belki gelecek bahara onu buradaki bahçene ekebilirsin diye düşündüm." "Bu çok ince bir düşünce." Yaşlı kadın çiçekleri mutlulukla kabul ettikten sonra elini Dani'ye uzattı. "Gel hadi, gel de sana biraz çay ve bisküvi ikram edeyim." Stella'nın peşinden yaşadıkları küçük kulübeye doğru ilerlerken Daniella etrafı incelemeye devam ediyordu. Kaldıkları yer merkeze uzak, yemyeşil bir vadinin ortasında tam teşekküllü bir bakım eviydi. Çiftler halinde kalanlar için ormana yakın yerde tek odalı kulübeleri, daha yaşlı ve bakıma muhtaç olanlar için ana binada yatakhaneli bölümleri mevcuttu. Yirmi dört saat doktor ve hemşire gözetimi altında yalnızlık ve yaşlılıkla mücadele edenlere hizmet eden özel bir mülktü. Daniella gelmeden önce bakımevini iyice araştırmıştı. Emsallerinin içinde en iyisiydi. Ve memnun olan çok insan vardı. Yine de ailesinden birilerinin burada yaşaması fikrinden hoşlanmıyordu. "Çekinme, içeri gir." Stella'nın çağrısına uyup yavaşça ahşap verandadan mutfakla bir olan küçük oturma odasına girdi. İçerisi tıpkı büyük annesine ait olması gerektiği gibi tertipli ve düzenliydi. Kanepenin üstünde rengârenk yün yumaklarıyla dolu hasır bir sepet duruyordu. Bir köşede karşılıklı iki tekli koltuğun arasına yerleştirilmiş yuvarlak bir sehpa ve sehpanın üzerinde el işi bir örtüyle gümüş kenarlı bir fotoğraf çerçevesi vardı. Fotoğraftakilerin Luigi ve kendisi olduğunu görünce Daniella'nın içi özlemle burkuldu. Deniz kenarında kumdan bir kalenin önünde birbirlerine sarılarak poz vermişlerdi. Dani'nin ağzında seyrek dişleri, Luigi'nin yüzünde ise koyu renk çilleri vardı. Kısık gözlerle objektife bakıp gülümserken ikisi de mutlu ve tasasız görünüyorlardı. Fotoğrafın çekildiği günü bugün gibi anımsıyordu. O yaz babası uzun zamandır kavgalı olduğu annesiyle aralarını düzeltebilmek için bir yerlerden para bulmuş ve onu baş başa tatile çıkmaya ikna etmişti. Mario kumar sevdalısı bir adam olduğu için çoğunlukla parası olmazdı. Evin geçimi genellikle terzilik işi yapan annelerindeydi. O hafta sonu ilk defa Luigi ve Dani'yi Sognare'de bırakıp Venedik'te bir hafta sonu geçirmişlerdi. İki kardeş iki gün boyunca bir yandan oteldeki müşteriler için büyükanne ve büyükbabalarına yardım ederken bir yandan da denizin ve kumun tadını çıkarmışlardı. Akşamları yatağa öyle yorgun giriyorlardı ki, ertesi gün öğlene kadar uyumaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Fotoğraf ikinci gün yaptıkları kumdan kalenin önünde çekilmişti. Yorgun ama mutlulardı. Üstelik kazandıkları bahşişler sayesinde mideleri dondurma ve şekerlemeyle doluydu. "Burayı nasıl buldun?" Stella'nın sesiyle genç kadın anılarından sıyrıldı. "Oldukça hoş bir yere benziyor." "Değil mi?" Stella gülümserken fincanlara sıcak su dolduruyordu. "Başta alışamayacağımızı sanmıştım ama kısa sürede buranın bir parçası olup çıktık. Şeker?" "Hayır, teşekkürler." "Büyük baban ve benim burada ne kadar çok arkadaşımız olduğunu tahmin edemezsin. Hafta sonları Bingo ve dans gecelerimiz oluyor. Gündüzleri piknik yapıyor, turnuvalar ve geziler düzenliyoruz. Yazanlar ve dinleyenlerden oluşan bir şiir kulübümüz bile var. Burada hayatımız hiç olmadığı kadar hareketli ve hızlı akıyor. Sanki hiç bitmeyen bir tatildeymişiz gibi." "Sizin adınıza sevindim. Ben sanmıştım ki..." "İçini rahatlatmak için yalan söyleyeceğimi mi?" "Hayır." "Saklamana gerek yok tatlım. Buraya gelmeden önce insanların ne düşündüklerini tahmin etmek hiç zor değil. Bir bakımevinin akıllardaki tek hali, yalnız ve çaresiz insanların ölümü bekleyerek inzivaya çekildikleri kasvetli ve soğuk bir mezara benzemesi. Bunu biliyorum çünkü başta ben de aynı şeyleri düşünüyordum." "Fikrin değişmiş gibi görümüyor.” "İnanması zor gelse de biz burada mutluyuz." Daniella kendini gülümsemeye zorladı. Hala tam olarak ikna olmamıştı. Seneler sonra onları ziyarete geldiğinde böyle bir yerde karşılaşacaklarını düşünmemişti. Onları yıllardır görmüyordu ve mutlu olmalarını istiyordu elbette ama burada nasıl mutlu olabilirlerdi ki? Sognare gibi bir yerden sonra tek odalı bir kulübede yaşamak nasıl güzel hissettirebilirdi? "Bunu duyduğuma sevindim. Yine de artık burada olduğuma göre belki benimle Sognare'ye dönmek istersiniz." Yaşlı kadın fincanı masadaki yerine koyarak Daniella'nın eline uzandı. "Teklifin için teşekkür ederim tatlım ama inan bana Sognare'yi bırakıp buraya yerleşmekle hayatımızdaki en doğru kararı verdik." "Bunu nasıl söylersin? O oteli sizin her şeyiniz. Orası için hayatınızı verdiniz." Daniella konuşurken dik oturdu. Sesi titriyordu. "O yere çok emek vermiştiniz büyükanne. Öylece her şeyi bırakıp buraya yerleştiğiniz için sizi suçlayamam belki ama neden yaptığınızı bilmek istiyorum." "Ne söylemeye çalışıyorsun Dani?" "Söylemeye çalıştığım şey o otelin size ihtiyacı olduğu. Şu son bir haftada ne yaptığımı biliyor musun? Günlerimi oranın tamirat işleri ve temizliğiyle ilgilenmekle geçiriyorum. Sizden sonra Sognare tam bir harabeye dönmüş. Yardıma ihtiyacınız olmasını kabullenebilirim ama hayaliniz olan bir yerden bu kadar kolay vazgeçmenizi anlamakta güçlük çekiyorum. Sognare'nin size ihtiyacı var." Benim size ihtiyacım var. "Vazgeçmek mi?" Stella anlayışla gülümsedi. "İyi ama biz Sognare'den vazgeçmedik ki, onu size hediye ettik. Luigi ile ikinizin oraya bizden daha iyi bakacağınıza eminim." Daniella sıkıntıyla başını iki yana sallarken dudaklarını birbirine bastırdı. Bunu söylemenin kolay bir yolu olup olmadığını düşünüyordu. Ne yazık ki yoktu. "Luigi sizinle aynı fikirde değil ne yazık ki. O oteli satmak istiyor." dedi ve yaşlı kadının gözlerindeki umudun yerle bir olmasını izledi. Lanet olsun sana Luigi! Stella'nın yüzünde beliren o yıkılmış ifadeyi görmektense Jonathan'la mahkeme salonunda yüzleşmeyi tercih ederdi. Ne yazık ki elinden hiçbir şey gelmiyordu. Eğer parayı bulamaz ve Luigi otelin kendine ait kısmını satmaktan vazgeçmezse ona nasıl karşı koyabileceğini bilmiyordu. "Anlıyorum." dedi yaşlı kadın. Sonra da çayından minik bir yudum alırken bakışlarını dalgınlıkla fincanına dikti. "Tüm söyleyebileceğin bu mu yani?" "Ne söylememi istiyorsun canım? Artık o otel ikinizin ve onunla canınız ne istiyorsanız yapmakta özgürsünüz." "Bu benim kararım değildi." "Biliyorum." "Yine de yapabileceğimiz bir şeyler olmalı." "Aile yadigârı otelimizi hayırsız oğlumuz yerine torunlarımıza bırakırken sonuçlarına katlanacağımıza dair büyük babanla aramızda anlaşmıştık. Bunu çok düşündük. Mario iyi bir evlat olamadı ama ondan da kötüsü sorumsuz bir babaydı. Karısı ve çocuklarına hak ettikleri değeri vermeyen bir adama Sognare'yi emanet edemeyeceğimizi biliyorduk. Fakat onu size bırakırken altına girmekten korkacağınız bir sorumluluğu da üstlenmenizi istemedik. Birbirinize destek olursunuz sanmıştık. Orayı işletip işletmemek elbette sizin kararınız. Bu konuda ne sana ne de Luigi'ye baskı yapamayız. Sadece bu kadar kolay pes edeceğinizi düşünmemiştim. Bir süre de olsa deneyeceğinizi sanmıştım." "Ben pes filan etmiyorum büyükanne." Daniella uzanıp yaşlı kadının elini tuttu. "Buraya Sognare'yi satmak için gelmedim. Fakat sözleşmeye göre otelin yalnızca yarısına sahibim. Diğer yarısıyla Luigi dilediğini yapabilir. Bir alıcı buldu bile. Düşündüm ki, belki de satışı feshederseniz, yani oteli geri alırsanız..." "Bu mümkün değil." Yaşlı kadın hızla elini geri çekip doğruldu. "Hem artık istesek de yapamayız." "Neden? Bu bir miras meselesi değil ki. İkiniz de hayattasınız ve sağlıklısınız. Luigi'yi satmamaya ikna edemem belki ama siz devir işleminin iptalini isterseniz iyi bir avukat tutup bu işi halletmenize yardımcı olabilirim. Ondan sonra da Sognare ve sizin için elimden ne geliyorsa yaparım." "Biliyorum tatlım ama mesele o kadar basit değil. Artık istesek de o oteli geri alamayız. Büyük baban..." dedi ve sustu. Sanki devamını söylemek istemiyormuş gibi bakışlarını başka yöne çevirmişti. Daniella sertçe yutkundu. "Ne oldu? O iyi mi?" "Pek sayılmaz." Ah Tanrım. "Bana neler olduğunu anlat." "Bunu söylemek oldukça güç ama o artık hiç bir resmi belgenin altına imzasını atamaz canım." "Tanrım, yoksa?" "Misafirin olduğunu bilmiyordum Stella." Tam o sırada büyük babasının elinde bir buket çiçekle kapıda dikildiğini görünce onu sapasağlam ayakta gören Daniella soluğunu rahatça bıraktı. "Bak kim bizi ziyarete gelmiş Gustavu." Stella neşeyle yerinden fırladı. Yüzünde az önceki kederli ifadeden en ufak bir iz kalmadığını görmek Daniella'yı şaşırtmıştı. Yaşlı kadın büyük babasının yanına giderken kendisi de yavaşça yerinden doğrularak ona merhaba dedi. "Bak Gustavu, Daniella geldi. Sana geri döneceğini söylemiştim. Artık Livorno'da kalacak. Hep yakınımızda olacak. Ne harika bir haber değil mi?" Yaşlı adamın tepkisi tepkisizlikti. Daniella bunu beklemiyordu. Tepesindeki saçlar iyice seyrelmiş, içine çökmüş yanaklarındaki sakalları uzamış olan adam ona bir yabancıya bakar gibi bakıyordu. Daniella'nın midesi gerginlikle dolmuştu. Gustavu'nun gözleri canlılığını yitirmiş ve sanki ışıltısını kaybetmiş gibiydi. Üzerinde bir bahçıvan pantolonuyla kısa kollu yıpranmış mavi bir tişört vardı. "Bu güzel bayan bir akraban mı?" Daniella ne tepki vermesi gerektiğini bilemeden öylece bakakaldı. Büyükannesiyle göz göze geldiğinde Stella'nın zoraki tebessümü ve yaşaran gözleri ona her şeyi anlatmıştı. Yüce Tanrım. Büyük babası onu tanımamıştı. "O, Anna ve Mario'nun kızları Gustavu. Hatırlamadın mı?" Yaşlı adam hafızasını yokluyormuş gibi bir süre daha düşündükten sonra başını iki yana salladı. "Hayır." "Önemli değil." dedi Dani ama kelimeler boğazında düğümlenmişti. "Sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim." dedi yaşlı adam Stella'ya dönerek. "Bunları senin için toplamıştım ama istersen yarısını bu güzel hanıma verebilirsin." Gustavu bahçeden yolduğu çiçek buketini, çiçekleri dalında seven karısına uzattı. Artık hatırlayamadığı karısına. "Aslında bu akşam benimle dansa gelip gelemeyeceğini sormaya gelmiştim." Stella gülümseyerek çiçekleri alırken, "Elbette gelirim." dedi. Daniella yavaş yavaş basamaklardan inip çıkışa yönelmişti. Daha fazla orada kalmak istemiyordu. "Ben artık gitsem iyi olacak." "Bu kadar çabuk mu?" dedi yaşlı kadın. "Daha sonra yine gelirim." "Tabii, ne zaman istersen. Gustavu, ben misafirimizi yolcu ederken neden sende çiçekleri suya koymuyorsun." "Olur tabii. Sen nasıl istersen. Seninle tanıştığıma memnun oldum Daniella." "Bende." Daniella çok hızlı yürümüş olmalıydı ki Stella arkasından koşturmak zorunda kaldı. "Daniella bekle!" "Başka bir şey söylemene gerek yok. Anladım. Artık neyle uğraştığını görebiliyorum." Konuşurken arkasındaki eve bakamıyordu. Boğazı düğümleniyor, yaşlar gözlerine batıyordu. Büyükbabası, hayatı boyunca en sevdiği adam onu tanıyamayacak kadar hastaydı. Ağladığı belli olmasın diye başını çevirdi. "Sadece ne kadar kötü olduğunu söyle bana." "Hafızası sık sık değişkenlik gösteriyor. Bazen hiç kimseyi tanımazken, bir bakıyorsun her şeyi anımsıyor. Aynı evde yaşadığımız halde bazen evli olduğumuzu bile hatırlamadığı için sürekli benimle flört etmeye çalışıyor. Çiçekleri de bu yüzden getirmiş olmalı." "Ne zamandır bu halde?" "Uzun zamandır şüpheleniyordum ama şu son bir kaç senedir unutkanlığı tehlikeli boyutlara ulaşmaya başlamıştı. Bir kaç defa kasabaya alışverişe giderken yollarda kayboldu. Elektrikli aletleri açık unutma, yanıcı şeyleri ateşe yakın yerlerde bırakmak gibi tuhaf şeyler yapıyordu. Oteli iki defa yanmaktan kıl payı kurtardık. Son seferinde müşterilerden biri yetişmeseydi ne yapardım bilemiyorum. Bazen eski bir anı ona bir yük treni gibi çarpıyor ve günlerce hafızasını kurcalıyordu. Öyle zamanlarda huysuzlanıp bambaşka bir insana dönüşüyor ve kendine zarar vermeye kalkışıyordu. Kriz geçirdiğinde onunla tek başıma mücadele edemiyordum. Beni tanımadığı için sözümü de dinlemiyordu üstelik. Yorulmuştum. Hem Sognare hem de Gustavu ile aynı anda ilgilenmem mümkün değildi. Sonunda yardımcı olabilecek birilerini aradığımda burayı buldum. Burada ona iyi bakılıyor canım. Böylece kriz anlarında yalnız kalmamış oluyoruz. En kötüsü de artık ben yanında yokken ona bir şey olacak mı diye endişelenmek zorunda kalmıyorum. Etrafımız sürekli durumumuzu bilen, bize yardım etmek isteyen şefkatli insanlarla dolu. Her yerde kameralar var. Acil bir durum olduğunda doktor ve hasta bakıcılar anında müdahale edebiliyor ve bunu bilmek geceleri rahat uyumamı sağlıyor." "Ama o, yani o böyleyken zor olmuyor mu?" "Hiç bir şeyi hatırlamıyorken mi?" Stella arkasını dönüp kocasının dolap kapaklarını açıp kapattığını duyduğu eve baktı. "Ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsin. Ama ben hala sağlıklıyım ve onun aksine paylaştığımız hiçbir anıyı unutmadım. Bana verdiği ilk öpücükten, son hazırladığı kahvaltıya kadar her şey burada." diyerek işaret parmağıyla şakağına vurdu. "Şimdi bana ihtiyacı varken onu yalnız bırakmam söz konusu bile olamaz." Tutamadığı bir damla gözyaşı süzülüp Daniella'nın yanağından aşağı aktı. "Onun için Sognare'yi bıraktın." dedi sesi titrerken. Sorudan çok bir açıklamaydı. "Hayatında en çok sevdiğin şeyden vazgeçip kendini onunla birlikte buraya kapattın." "Hayatımda en çok sevdiğim şey oydu.” dedi yaşlı kadın. "Bir seçim yapmama bile gerek yoktu. Eğer gerekseydi bile daima onu seçerdim." Daniella gözyaşlarıyla ona bakan kadına başını sallayarak karşılık verdi. Böylesi bir sadakati anlayabilecek kadar kimseyi sevmemişti -büyük teyzesine bakmıştı ama o yalnızca vefa borcunu ödemek içindi- ama büyük annesininki gibi bir aşkı hiç tatmamıştı. Gerçek aşk fedakârlık gerektirirdi. Kendini uzun bir süre Jonathan'la böyle bir aşk yaşadıklarına inandırmaya çalışmıştı. Oysa aralarındakinin aşkla uzaktan yakından alakası yoktu. "Belki de böylesi daha iyi." dedi Stella düşüncelerini bölerek. "Eğer Luigi oteli satmakta kararlıysa bırak satsın. Orayı birlikte işlettiğinizi hayal etmek güzeldi ama bunun için sizi zorlayamam." "Eğer hisselerini satın alabilecek parayı bulursam buna engel olabilirim." Parayı bulamadığını, hiç bir bankanın ona yüzde ellisine sahip bir oteli ipotek ederek kredi vermeye yanaşmadığını anlatamadı. "Yapamazsan üzülme. Senden orası için tek başına savaşmanı bekleyemem canım. O yüzden bırak ne olacaksa olsun. Kendini hiç bir şey için mecbur hissetme." Daniella, "Hayır!" diyerek karşı çıktı. "Denemeden pes edeceğimi sanıyorsan beni hiç tanımamışsın demektir. Mutlaka bir yolunu bulacağım." dedi ve büyük annesine hızla bir öpücük verdi. "Bana güven." "Güveniyorum tatlım." Yaşlı kadın gurur dolu bir tebessümle ona sarıldı. "Sadece seni bu durumda bıraktığım için ne kadar üzgün olduğumu bilmeni istiyorum." "Üzülme." Daniella tam gitmek üzereyken geri döndü. "Az kalsın unutuyordum. De Lucaları tanıyor musun?" "De Lucalar mı? Neden sordun?" "Hiç. Unut gitsin."
|
0% |