@sagetaylors
|
Tartışma sesleri işittiğinde derin uykudaydı. Kadın olanın sesi tanıdıktı. Gözlerini aralamadan evvel öfkeli konuşmaların bitmesini beklemeye karar verdi. "...sana söyledim, hepsi şu Daniella denen işgüzarın yüzünden." diye cırladı kadın. "Sara’yı da o kandırmış olmalı. Onu ilk gördüğüm anda gözüm hiç tutmamıştı zaten." "Sara kocaman kız. Ayrıca Fabio, ikisinin de olaydan haberi olmadığını söyledi. Söylesene kim bu kadın?" Demek Fabio, Sara'yı korumak için yalan söylemişti. Bunda bir sorun yoktu ama yine de tuhaf hissettirmişti. "Onunla bir markette tanışmışlar. Düşünebiliyor musun? Orada tanıştığı birine bu kadar çabuk güvenebildiğine inanamıyorum." "Ve hiçbirimize sormadan onu evimize mi davet etmiş?" "Haklısın. Onunla kapıda karşılaştığımda gitmesini söylemiştim ama beni dinlemediği yetmezmiş gibi, aptalca planlar yapmış." "Fabio'dan kadını soruşturmasını istedim. Önce neyin nesiymiş öğrenelim. Bir yabancının evimin içine bu şekilde kolaylıkla sızmasından hiç hoşlanmadım." "Şu hâle bak, bir de utanmadan bütün gece burada bekledi." Kısa bir sessizlik oldu. Daniella bakışlarının rahatsız edici etkisini ensesinde hissedebiliyordu. "Neyse ki o iyi." dedi adam. "Doktor, hastaneye zamanında yetiştirildiğini söyledi." "Onu ne hakla Gorgona'ya götürür. Ya ona bir şey olsaydı? Ya annen orada ölseydi?" "Böyle söyleyip daha fazla tepemi attırma Lorenna! Kadını öldürtmek mi istiyorsun bana?" Daniella'nın teni bu sözlerden sonra adeta buz kesmişti. Omuzlarındaki örtüye daha sıkı sarınmamak için iradesini son kırıntısına kadar kullandı. "Fakat Antonio?" "Sus artık! Annemin ne kadar inatçı ve dediğim dedik bir ihtiyar olduğunu biliyoruz. Son zamanlarda torununu görmek için adaya gitmek istediğini söyleyip duruyordu. Bir şekilde kadını ikna etmiş olmalı." "Neden tanımadığın bir kadını savunuyorsun anlamıyorum?" "Savunmuyorum. Sadece tahminimi söylüyorum. Sara nerede?" "Onu Fabio ile birlikte eve yolladım. Zavallıcık çok korkmuştu." "Korkmalı da. Onunla hesabım henüz bitmedi." "Sana yalvarırım Antonio! Sara'ya ceza vermeden önce bir kere olsun olaya onun tarafından bakmayı dene." "Sakın bana ne yapacağımı söyleme! Kızını bu kadar düşünüyorsan yanında oturup ona daha iyi annelik yapmalısın. Şimdi kapa çeneni!" Kadın anında suspus olmuştu. Konuşmalar bıçak gibi kesildikten ve ikilinin ayak sesleri uzaklaştıktan bir süre sonra bile Daniella gözlerini açmaya cesaret edemedi. Yüce Tanrım. Nasıl böyle bir aptallık yapabilmişti? Nasıl yaşlı ve hasta bir kadını, herhangi bir önlem almadan ve ailesinin haberi olmadan adadaki bir hapishaneye götürebilmişti. Ya orada bir doktor bulamasalardı? Ya kadını zamanında hastaneye yetiştiremeselerdi? Omuzlarındaki örtüye rağmen tenindeki rahatsız edici ürpertiye engel olamadı. Gözlerini araladı ve hastanenin bekleme odasındaki sandalyelerden birinde olduğunu hatırladı. Ne kadar zamandır uyuduğunu bilmiyordu, ancak uyandığından beri o kâbus dolu anların görüntüsü bir türlü hafızasından gitmiyordu. Yaşlı kadının gırtlağından boğuluyormuşçasına çıkan hırıltılı sesleri... Franco'nun panikle Nonna'nın yanına koşuşu... Daniella'ya attığı nefret dolu bakışlar ve savurduğu tehditler... "Çabuk ol!" demişti. "Gardiyanı hemen çağırman gerek. Kalp krizi geçiriyor." Sonra da büyük bir soğukkanlılıkla Nonna'nın yakasındaki birkaç düğmeyi açıp, kadının nefes almasını sağlamaya çalışmıştı. Kadının teni morarmaya, bilinci kaybolmaya başlıyor, güçlükle nefes alabiliyordu. Onu o hâlde gören Daniella ise çok korkmuştu ve şok geçiriyordu. Bacakları adeta üzerlerine beton dökülmüş gibi oldukları yere çakılı kalmıştı. "Ne duruyorsun? Sbrigati! (Acele et!)" Daha sonra olanları ise bir sis perdesinin arkasından izlemiş gibiydi. Gelen iki gardiyan hızla Nonna'yı tekerlekli sandalyesiyle birlikte revire taşımış, görevli doktorun ilk müdahalesinin ardından da onları hastaneye taşıyacak tekneye bindirmişlerdi. Daniella, sahilden uzaklaşırken Franco'nun kasılan çenesini ve uzak bakışlarını bir türlü unutamıyordu. Daniella öyle üzgündü ki rüzgârın soğuttu yüzünden süzülen gözyaşlarına engel olamıyordu. Hastaneye varana kadar Nonna'nın elini bir an olsun bırakmamıştı. Yaşlı kadın kendine geldiği anlarda elini hafifçe sıkmış ve ona, "Üzülme." diye fısıldamıştı. "Bu senin suçun değil." Oysa Daniella’nın içi suçluluk duygusuyla dolup taşmıştı. Ya krizi atlatamayıp oracıkta ölseydi? Tanrı korusun, Daniella bu vicdan azabıyla asla yaşayamazdı. Yattığı yerden doğrularak ayaklarını yere indirdi. Omuzlarında kırmızı bir atkı olduğunu görünce şaşırdı. Etrafına bakındı ve onu üstüne kimin örtmüş olabileceğini düşündü. Belki de Sara eve gitmeden önce yanına uğramıştı. Veya bir hemşireydi. Kim olursa olsun minnettardı. Atkıyı boynuna dolayarak koridor boyunca yürümeye başladı. Dışarıda hava karanlıktı. Çantasından telefonunu çıkarıp saati kontrol etti. Gece yarısını çoktan geçmişti. Neredeyse on iki saattir hastanedelerdi. Lorenna ve kocasına yakalanmadan bir doktor bulup Nonna'nın durumunu öğrenmek istiyordu. Adımlarını koridorun sonundaki danışma masasına yönlendirdi. Fakat orada cevapları alabilecek kimseyi bulamadı. Son çare olarak hasta odalarının olduğu tarafa yürüdü ve kapıların üzerindeki camlardan içeriyi kontrol etmeye başladı. Nonna'nın kaldığı oda koridorun en sonundaydı. İçeriye girmeden önce kısa bir anlığına tereddüt etti. Fakat onu yakından görmeden rahat edemeyeceğini biliyordu. Sessizce içeri girip, kapıyı arkasından kapattı. Yaşlı kadın, teninden bir kaç ton açık olan çarşafların arasında adeta ölüm uykusunda gibi yatıyordu. Tepesinde, elindeki damara bağlı bir serum şişesi asılıydı. Bir cihazdan düzenli gelen sinyal sesleri odayı antiseptik kokusuyla birlikte doldurmuştu. Kadının yüzü solgun ve gevşekti. Daniella ona yaklaşmaya çekindi. Kollarını göğsünde birleştirerek bir müddet kadının huzurlu yüzünü seyretti. Tam gitmek üzere kendini ikna etmişti ki, yaşlı kadın adını fısıldadı. "Daniella?" "Şükürler olsun." Daniella ona doğru bir adım attı. "Kendini nasıl hissediyorsun?" "Daha iyi zamanlarım olmuştu." dedi kadın dudaklarında buruk bir gülümsemeyle. Sesi yorgundu ama hâlâ espri yapabiliyordu. "Bana görünmeden gidecek miydin?" "Ben... sadece nasıl olduğunu görmek istemiştim." Daniella başını suçlulukla yere eğdi. "Yüzüme bak, kızım." Daniella ciğerlerine nefes çekti. Eğer şimdi onunla göz göze gelirse, gözyaşlarını tutamayacağından korkuyordu. "Bak bana hadi." Daniella tüm gücünü toplayıp dediğini yaptı. Yine de konuşurken sesinin titremesine engel olamamıştı. "Ben böyle olsun istememiştim." Yaşlı kadının bakışları anlayış ve şefkat doluydu. Ve bu Daniella'ya kendini daha da kötü hissettiriyordu. "Kendini suçlu hissettiğini biliyorum." Daniella cevap vermemek için alt dudağını dişlerinin arasına aldığında, "Bunu yapma!" diye devam etti. "Sen sadece yaşlı bir kadının en büyük dileğini gerçekleştirdin. Franco'm... o..." şimdi de kadının sesi titriyordu. "Onu görmeyeli yıllar oldu. Yeniden karşımda gördüğümde heyecanlanacağımı tahmin etmeliydim." "Bizi o kadar korktun ki... Sana bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim." "Hiç birimiz böyle olacağını bilemezdik. Hem seni bu işe ben zorladım, unuttun mu?" "Yine de yaptığım sorumsuzluktu. Aileden birinin haberi olmadan seni oraya götürmemeliydim." "Sara'nın haberi vardı." "Evet. Ve sanırım şimdi benim yüzümden onun da başı belada." "Antonio." Kadın iç çekerek yastıklara biraz daha gömüldü. "O burada mı?" "Koridorda Bayan De Luca ile tartıştıklarını duydum." "Bu kötü oldu işte. Neyse. Sen Sara'yı merak etme." derken kadının gözlerini kaçırdığı fark etti. "Ben Antonio ile konuşurum." "Tüm sorumluluğu üstlenmeye hazırım Bayan De Luca, yeter ki Sara benim yüzümden ceza almasın." "Sen bunları düşünme artık. Benim için o kadar zahmete katlandın." Daniella omzundaki çantanın sapıyla oynarken gergindi. Başını gururlu bir şekilde havaya dikti. "Ben bir yetişkinim ve yaptıklarımla yüzleşebilirim." Ancak kadın onu dinlemiyordu. Gözleri boşluğa dalmıştı. "Tek üzüntüm Franco'm ile daha fazla vakit geçirememiş olmak. Hep ilk karşılaşmamızın nasıl olacağını hayal ederdim. Görmeyeli öyle büyümüş ki... Üstelik çok yakışıklı bir adama dönüşmüş, gözleri tıpkı annesi. Yüzü, sesi... Sence de öyle değil mi?" Kadının yüzüne bakarak sorduğu bu masum soru, Daniella'yı afallatmıştı. Kadına verebilecek doğru düzgün bir cevap ararken yüzünü ifadesiz tutmaya çalıştı, ancak adamın yakışıklı yüzü gözlerinin önündeyken bu imkânsızdı. Tıpkı karşılaştıkları anda olduğu gibi. Franco'nun safir gibi parlayan gözleri, üzerinde gezinirken adeta tenini okşamıştı. Derinden gelen hoş sesiyle her kelimesinde iliklerine kadar ürperdiğini hissetmişti. Yanına yaklaştığında, onu incelerken ve etrafında bir av hayvanıymış gibi dönerken nasıl heyecanlandığını hatırlıyordu. Ormanda bir yırtıcıyla karşı karşıya kalmak gibiydi adeta. Heyecan, korku ve arzuyu aynı anda yaşamıştı. Delici bakışlarıyla ruhunun derinliklerini görebiliyormuş gibiydi ve Daniella karşısında kendini çırılçıplak hissetmişti. Sonra adam ona dokunmuştu. Tenine değen parmakları tüy kadar yumuşak ama sahipleniciydi. Karnının altında başlayan tatlı kıpırtılara yol açmıştı. Kalbi kanat takıp uçmak üzereymiş gibi delicesine çırpınıyordu. Uzun zamandır bu kadar garip hissettiğini hatırlamıyordu. Onu sıradan bir fahişe sanana kadar aslında ondan hoşlandığını bile düşünmüştü. Ve sonra tüm büyü bozuldu. Nonna'nın bir şey söylediğini işitince düşüncelerinden hızla koptu. "Bir şey mi istedin?" "Yatağımı biraz daha dikleştirebilir misin diyecektim. Bu şekilde nefes almak daha zor." "Elbette." Daniella hemen gidip yatağın düğmelerini kurcalamaya başladı. "Böyle iyi mi?" "Daha iyi. Teşekkürler." Kapı aniden açıldığında yaşlı kadın yastıklara yerleşmeye çalışıyordu. "Demek buraya gelecek kadar yüzsüzsün.” Gelen Sara'nın annesiydi. İlk karşılaşmalarındaki aşağılayıcı bakışlarına bu kez öfke ve nefret de eklenmişti. Kapının arkasında ondan daha uzun ve geniş duran adam, "Lorenna!" diyerek onu kaba bir sesle uyarana kadar kadın söylenmeye devam etti. "Güvenliğe haber verip attırmadan önce hemen defol buradan." "Sözlerine dikkat et Lorenna!" diye arkadan çıkıştı Nonna. "Daniella, benim misafirim." "Size ne yaptığını göremiyor musunuz? O yatakta yatıyor olmanızın sorumlusu bu kadın." "Hiç bir şey bildiğin yok senin. Antonio! Karını sustur yoksa onu ben sustururum." "Bir yabancı yüzünden gelininizi azarlıyor musunuz?" Lorenna'nın biçimli kaşları hayretle havaya kalkmıştı. "Onu rahat bırakın. Ve tabii beni de. Sadece dinlenmek istiyorum." "O halde sen dinlen anne. Lorenna sen beni dışarıda bekle. Bizim Bayan Lombardi ile biraz konuşmamız gerekiyor." "Antonio!" "Sadece konuşacağız anne. Gidelim Bayan Lombardi." Daniella yataktaki kadına üzgün bir bakış attıktan sonra kapıya yöneldi. Lorenna'nın nefret kusan bakışları üzerindeydi. Daniella yanından geçerken, "Gerçekten üzgünüm." diye fısıldadığında bile, kadın kollarını kavuşturmuş bir duvar gibi hareketsiz kalmaya devam etmişti. "Seni o kızı incitmemen konusunda uyarıyorum Antonio, beni duydun mu?" Daniella adamın peşinden bekleme odasına doğru ağır adımlarla ilelerken, kulağında Nonna'nın sözleri çınlıyordu. Onu incitme demişti. Neden kabalaşma yerine incitme kelimesini kullandığını anlamaya çalışıyordu. Antonio De Luca, altmışlarında, uzun boylu ve heybetli bir adamdı. Şakaklarında ve saçının bazı kısımlarında olan beyazlıklar, kuzgun rengiyle adeta kontrast oluşturuyordu. Gözleri okyanus kadar mavi, fakat buzullar kadar keskin ve soğuktu. Tıpkı Franco'nun ona attığı son bakışlardaki gibi. Odaya girdikten sonra kapıyı arkalarından sessizce kapattığında, Daniella bir anlığına hastanede bile olsa adamla bir odada yalnız olma fikrinde hoşlanmamıştı. Adam pencereye doğru yürüyüp arkasını döndü. Sanki aralarına görünmez bir çizgi çekmiş ve o çizginin ötesinde kalmaya özen gösteriyormuş gibiydi. Derin bir nefes aldıktan sonra, "Size ne kadar kızgın olduğumu tahmin ediyorsunuzdur." dedi. "Annemi bizden habersiz Gorgona'ya götürmek, büyük sorumsuzluktu." "Yaptığım hatanın farkındayım." "Yalnızca sorularıma cevap verin." diyerek kükredi adam. Daniella bu çıkış yüzünden istemsizce bir adım gerilemek zorunda kaldı. "Annemin hayatını bilerek tehlikeye attığınızı kabul ediyor musunuz?" Daniella hızla başını kaldırdı, sonra da iki yana salladı. "Asla Nonna'nın hayatını bilerek tehlikeye atmam. Ben sadece ona yardım etmeye çalışıyordum." Adamın gür kaşlarından biri havaya kalktı. "Annemin o adaya gitmesi yasaktı Bayan Lombardi. Ve siz benim yasaklarımı çiğneyerek, hem ailemden birinin hayatını tehlikeye attınız, hem de otoritemi sarsmaya kalkıştınız." "Bu yasağı yalnızca oğlunuzun kaprisi olduğunu sanıyordum. Sizin koyduğunuz bir kural olduğunu bilmiyordum. Yemin ederim.” Adamın yüzü Franco'nun adı geçtiği anda eskisinden de keskin bir ifadeye bürünmüştü. Birkaç büyük adımla aralarındaki sınırı aşarak Daniella'nın burnunun dibine kadar yaklaştı. Çatık kaşlarla ona tepeden bakıyordu şimdi. "Haddiniz olmayan işlere burnunuzu sokuyorsunuz signora. Ben işgüzar insanlardan hiç hoşlanmam." Daniella adama bakarken sessizce yutkundu. Özür dilemenin faydasız olduğunu görebiliyordu. Anlaşılan tek çaresi susup, suçunu kabullenmek ve edebilecekleri tüm hakaretleri dinlemekti. "Bir daha sizi ailemin yakınlarında görmek istemiyorum." Antonio'nun keskin sesi odada çınladı. "Ne annemin, ne kızımın ne de o hapishanenin etrafında bir daha dolaşmayacaksınız, anlaşıldı mı?" Daniella şaşkınlıktan cevap vermeyi unutunca, "Anlaşıldı mı?" diye hiddetle tekrarladı. Başını yavaşça aşağı yukarı salladı. Adam kapıyı açıp arkasından sertçe çarptığında da irkilmeden duramadı. Gözlerini hızla kapattı. Yeniden açtığında aradan kaç dakika geçtiğini bilmiyordu. Odada sert soluklarından başka hiç ses yoktu. Daha fazla vakit kaybetmeden buradan çıkması lazımdı. Dışarı çıktı. Uyukladığı bekleme odasının önünden geçerken yerleri silmekte olan bir görevliye gözü takılınca aklına gelen şeyle aniden duraksadı. Uzun boylu adamın arkası dönüktü ve üzerinde güvercin grisi bir işçi tulumu vardı. "Affedersiniz! Bu atkının sahibini tanıyor musunuz acaba?" Adam onu duymuyormuş gibi karanlık odanın yerlerini paspaslamaya devam etti. Daniella çaresizce yeniden denedi. "Bakın, birisi ben uyurken bunu üstüme örtmüş. Eğer sahibini tanıyorsanız geri verip ona teşekkür etmek istiyorum." Parmaklarında dövmeler olan adam ya sağırdı, ya da kulaklıkla müzik dinliyordu. Sebebi ne olursa olsun Daniella üzerinde durmadı. Atkının sahibini aramakla vakit kaybetmeyecekti. Oradan olabildiğince hızlı uzaklaşması gerekiyordu. ............. Birkaç gün sonra öğle yemeği için limandaki kafelerden birine girmişti. Balıkçıların sıklıkla kullandığı, sabah kahvaltısı ve öğle yemeği veren salaş yerlerden biriydi. İçerisi, yemek ve kahve kokularıyla zenginleşmiş, ufak ve sade bir yerdi. Belki kendi seçimi olsaydı, daha iyi bir yer bulabilirdi ama buluşma yerini Luigi seçmişti. Daniella köşedeki masalardan birinde ondan önce gelmiş ve öğle yemeğine yumulmuş ağabeyini görünce bir anlığına duraksadı. Adam onun yaklaştığını fark ettiğinde sırıtarak el salladı. Masada bir tabak dolusu patates kızartması, kızarmış tavuk kanatları ve bir şişe bira vardı. Ağzı doluyken, "İtalya'ya hoş geldin sorella! (kız kardeşim)" dedi. "Otursana." Yağlı parmaklarını yaladıktan sonra ona karşısındaki sandalyeyi teklif etti. Daniella oturdu ve bir süre ağabeyin iştahla yemek yemesini izledi. Luigi kendisinden uzundu. Vücudu yıllar içinde gelişse de hâlâ bir çocuğun kas yapısına sahipti. Fakat anlaşılan iştahı bir filinki kadar açıktı. "Sende ister misin?" Bir parça tavuğu ona doğru uzattığında Daniella başını hızla iki yana salladı. "Aç değilim." "Kahve ya da başka bir şey?" "Kahve olur." "Hey Aurora! Buraya bir porsiyon tavuk kanadı ve bir kahve. Kahven nasıl olsun?" "Sade ve şekersiz." "Hemen geliyor." Tezgâhın arkasındaki etine dolgun kadın siparişlerini hazırlarken Daniella hızla konuya girdi. "Seninle ne konuşacağımı tahmin ediyor olmalısın." "O köhne otel değilse, bende bi bok bilmiyorum." dedi alayla Luigi. "Doğru." "Ee? O hâlde parayı getirdin? Hani, nerede?" "Doğrusunu söylemek gerekirse hayır. Bu iş sandığımdan daha zor olacak. Bankalar yarısına sahip olduğum bir otel için kredi vermeye yanaşmıyor. Üstelik faaliyette olmaması da ayrı bir mesele." "Yani parayı bulamadın mı?" Abisinin kaşları hayal kırıklığıyla çatıldı. "Evet, ama hâlâ yapabileceğimiz bir şeyler var. Eğer oteli yeniden eski haline getirebilir ve onu hizmete açabilirsem, paranı daha kolay ödeyebilirim. O zaman kredi çekmeme bile gerek kalmaz." Genç adam son lokmasını da çiğnedikten sonra arkasına yaslandı. Sohbetin gidişatından hoşlanmamışa benziyordu. Çenesini kaşırken Aruora denen kadın bir tabak kızarmış tavuk ve kahveyi masalarına bırakmak için gelmişti. Luigi kadın gidene kadar bekledi. Sonra da bir tavuğa uzanırken, "O kadar bekleyemem." dedi. "Borçlarım var ve acilen ödenmeleri gerekiyor. O bina için nakit ödeme yapmaya hazır müşterimiz varken neden seninle vakit kaybedeyim ki?" "Çünkü orası bize ait Luigi. Orayı satarsak büyük anne ve büyük babamın ne kadar üzüleceğinden haberin var mı?" "Sence de olaya fazla duygusal yaklaşmıyor musun?" "O otelde anılarımız var. Sognare'yi önemsiyorum." "İyi. Bunu benim yoluma çıkmadan yap o zaman. Yakında vakıf o araziyi bir başkasına kiralayacak. O zaman Sognare yok pahasına satılmış olacak. Aklımızı kullanırsak henüz elimizde ve değerliyken ondan faydalanabiliriz." "Anlamıyorsun. O oteli yaşatmak şu hayattaki tek amacım artık. Stella'ya bir söz verdim." "Bu benim sorunum değil. Ben paramı istiyorum." Daniella, "Sana paranı vereceğim lanet olası." diye dişlerinin arasından tısladı. "İstersen senet yapalım. Yeter ki bana biraz daha süre ver." "Senden senet filan istemiyorum. Eşyalarını bir an evvel toplayıp geldiğin yere geri dönmeni istiyorum." Luigi hışımla yerinden kalkarken aniden, "Gustavu hasta." deyiverdi Dani ve abisinin tepkisini bekledi. Adam beklediği gibi soru sormayınca da, "Alzheimer." diye ekledi. "Bu daha iyi ya." Ağabeyi tabağındakileri bir peçeteye doldururken yüzüne bakmıyordu. "Bu, o oteli umursayan kişi sayısı ikiye düştü demektir." "Seni duygusuz piç." "Benimle düzgün konuş." derken tehditkâr bir şekilde öne eğildi Luigi. "Bir an evvel defolup gitmezsen buna pişman olursun. Ayrıca ceza olarak yemeğin parasını da sen ödüyorsun." Adi herif bunu söyledikten sonra çekip gitmişti. Daniella soğuyan kahvesine bakarken iç geçirdi. Artık onu içemeyeceğini biliyordu. Öyle kızgındı ki, bir şeylere vurmak, parçalamak istiyordu. Çantasını omzuna asıp öfkeyle çıkışa doğru yürürken masalardan birine çarptı. Çarpmanın etkisiyle masadaki tuzluk tam yere düşmek üzereydi ki, masadaki adam ani bir refleksle onu yakaladı. Daniella utanarak özür diledi. Fakat şapkasını burnuna kadar çekmiş oturan adam tek kelime etmeden yemeğine devam etti. Daniella kapıdan çıkarken aklında kalan son şey, adamın parmak boğumlarındaki ilginç şekilli dövmelerdi. O dövmeleri bir yerde gördüğünden emindi. ........................... "Kusura bakma Dani ama ağabeyin puştun teki." "Bana bilmediğim bir şey söyle." "Şu nasıl? Onu öldürmek istiyorum." "Parlak bir fikir sayılmaz ama yeri ve saati bilsem iyi olurdu." Daniella aynı akşam marketten aldıklarını mutfağına yerleştirirken bir yandan da telefonda Gloria ile konuşuyordu. "Tanrım. Şimdi ne yapacaksın?" "Açıkçası hiçbir fikrim yok. Orada olsaydım ne yapar eder bir yolunu bulurdum, fakat burada para bulabileceğim kimseyi tanımıyorum. Bulduğum yöntemler de işe yaramıyor." "Dinle tatlım, çok bir şey değil ama bankada biraz birikmişim var. Eğer Luigi denen lağım faresini susturmaya yeterse ona paranın bir kısmını hemen ödeyebileceğini söyle. Böylelikle belki kalanı için sana biraz süre vermeye razı olur." "Bunu kabul edemem. Adi kocanı mahkemelerde süründürmek için o paraya ihtiyacın var." "Ne olmuş yani? Senin daha çok ihtiyacın var. Hem bu sayede yaz tatilimi Sognare'de bedavaya getirmiş olurum belki." "Ölene kadar tüm tatillerini bedavaya getirebilirsin ama yine de olmaz." "Neden?" "Yapamam." Daniella üst dolaplara konserveleri yerleştirirken genç kadının derin bir nefes aldığını işitti. "Öyle olsun. Kredi konusunda buradaki tanıdıklarla irtibat kurmaya çalışırım. Bakalım neler yapabiliyorum." "Sana minnettar olurum." "Minnettar olmak yerine, beni açılışta yakışıklı bir İtalyan'la tanıştırmaya ne dersin? Sahi, senin şu De Lucalardan haber var mı? "O günden sonra onlardan birini bile görmedim. Nonna'yı son gördüğümde iyiydi ama Sara ne durumda merak ediyorum." "O kız başına bela olmaktan başka bir işe yaramadı. Bence o aileden uzak durmalısın." "Antonio De Luca'dan ültimatom almıştım zaten ama sağ ol." Daniella kahve makinesini çalıştırıp yanına dün gece yaptığı keklerden bir dilim hazırlamaya koyuldu. "Peki ya Franco? Adı buydu değil mi? Şu sabıkalı." Daniella ismi duyduğunda, bıçağın ucunu kaydırarak parmağını kesti. "Kahretsin!" "İyi misin?" "Evet. Küçük bir sıyrık sadece." Kanayan parmağını ağzına sokup emdi. Sonra da dilinde metalik tadı hissedince yüzünü buruşturdu. Hoparlörden arkadaşının kıkırtısı duyuldu. "Adamın ismini duyunca bile heyecanlandığında göre, bu Franco oldukça çekici biri olmalı." "Umursamıyorum. Ayrıca söylediğin gibi o bir mahkûm." "Kahretsin. Hep en güzelleri alıkonmak zorunda mı?" "Üstelik bir De Luca. Mahkûm olmasaydı bile ondan uzak durmam için yeterince geçerli bir sebep." "Bir de iyi tarafından bak. Adam dışarıda olsaydı çoktan başına bela olmuştu." "Haklısın." "Daha ne kadar cezaevinde yatması gerekiyormuş, biliyor musun?" "On yıl sanırım." Gloria, "Epey çokmuş." diye mırıldandı. "Hangi suçtan hüküm giymiş peki?" "Cinayet." Arkadaşı sessiz kalınca devam etti. "On altı yaşındayken annesinin katilini öldürmüş. Sonra da içeride rahat durmayıp, ufak tefek suçlara karışarak sabıkasını şişirmiş." "Bu korkunç bir şey. Annesi öldürülmüş mü?" Daniella, "Boğazı kesilerek." dediğinde Gloria dehşet içinde, "Tanrım." diye inledi. "Ne vahşet." "Franco'nun da adama aynısını yaptığını söylesem, ne düşünürdün? Bunu o yaşta, üstelik tek başına nasıl yaptı bilmiyorum ama adamı bulduklarında elleri arkasından bağlı ve dizleri parçalanmış haldeymiş. Sanırım öldürmeden önce adama işkence etmiş." "Bunu ona Franco mu yapmış?" "Duruşmada kendini savunmamış. Anladığım kadarıyla avukatları da onu savunabilecek kadar becerikli değillermiş. Bu yüzden hâkim tek celsede, önce ıslahevine ardından yaşı dolduğunda da cezaevine gönderilmesine karar vermiş." "Umursamadığın bir adam için epey araştırma yapmışsın." Arkadaşının alaycı ses tonu sinirine dokunsa da haklıydı. Hastaneden döndüğü gece bir türlü uyku tutmamıştı. Kendine engel olamayıp, bütün gece internetten Franco ile ilgili haberleri araştırmıştı. Sadece onunla ilgili kısımları da değil. Tüm De Lucalar hakkında bulabildiği her şeyi okuyup sindirmeye çalışmıştı. Franco'nun babası Antonio De Luca, elli beş yaşındaydı ve kökü Sicilya'ya dayanan güçlü ve tanınmış bir mafya lideriydi. Kısacası adam bir Don'du. Franco ise onun ilk erkek çocuğu olarak ondan sonra bu unvanı taşıyacak kişiydi. Ona bir şey olması durumunda ise Don'luk erkek kardeşi Alessandro'ya geçecekti. Lorenna De Luca kırk bir yaşındaydı ve Antonio'nun ikinci karısıydı. Sara ve Alessandro'dan başka çocukları yoktu. Franco'nun annesi Lena Morel, Fransız asıllı bir modeldi. Evlenip Franco'yu doğurduktan sonra modelliği bırakmıştı. Yazlık evlerinden birinde bir sabah boğazı kesilmiş halde bulunmuştu. Daniella kadının eski fotoğraflarına hayranlıkla bakakalmıştı. Lena'nın gerçekten egzotik ve büyüleyici bir güzelliği vardı. "Hâlâ orada mısın?" Daniella kahvesini fincanına doldurup aceleyle bir yudum aldıktan sonra cevap verdi. "Meslek hastalığı işte. Keşke bu araştırmayı daha önce yapmış olsaydım. O zaman belki Nonna'ya yardım teklif ederken iki kere düşünürdüm." "Dersini almış olmalısın." "Ah kesinlikle." "Bir dakika. Aklıma bir şey takıldı. Şu Sara denen kız, on dokuz yaşında olduğunu söylememiş miydin?" "Yakında yirmi olacak. Neden?" "Franco'nun annesi on altı yaşındayken öldürüldüğüne göre ve adam on iki yıldır cezaevindeyse..." "Ne düşündüğünü biliyorum." diyerek arkadaşının cümlesini tamamladı Daniella. Bu arada hazırladığı tepsiyle üst kattaki odasına çıkıyordu. "Franco'nun annesi hayattayken, babasının Lorenna ile ilişkisi varmış." "Vay canına. Tıpkı Dallas gibi." "Tek farkla, burası Texas değil." "Daha beteri. Dikkatli ol Dani. De Lucalar tehlikeli insanlara benziyorlar." "Hayatıma ışık tutan tavsiyen için teşekkürler." Daniella odasının kapısına geldiğinde kıkırdıyordu. Sonra aniden aralık kapının arkasında bir gölge görür gibi oldu. Yanlış görmüş de olabilirdi. Belki de yalnızca açık kalan pencere yüzünden uçuşan perdelerdi. Gözlerini biraz daha kısıp dikkat kesilince gölgeyi bir adam siluetine benzetti ve dehşet içinde sıçradı. "Aman tanrım!" "Yine ne oldu?" "Kapatmam gerek, şimdi aklıma geldi. Galiba mutfakta kahve makinesini açık unuttum." "Tamam, bende yatmadan önce şu ateşli aşk romanıma kaldığım yerden devam etmeliyim. Gelişmelerden beni haberdar et.” "Tamam. İyi geceler." Kapının karşısına denk gelen aynada bir kıpırdanma olduğunu fark edince panik Daniella'nın boğazına yapıştı. Elinde küçük bir çay tepsisinden başka kendini koruyacak bir şey olmaması ne acıydı. Şimdi ne yapacaktı? Evine giren yabacıyı sıcak kahveyle mi korkutacaktı? Adımları geri geri giderken hızla ne yapacağını düşünüyordu. O anda elindeki telefona baktı ve hiç beklemeden 999'u tuşladı. Telefonun sesini ahizeye verip bekledi. "999. Acil durumunuz nedir?" Hattın ucundaki kadın ondan bir cevap bekliyordu. Ona ne söylemeliydi? Eğer içeride biri yoksa bu yalan ihbar olacaktı. Ama varsa, muhtemelen yardım istediği anda adam ona saldıracaktı. "Alo? Acil durumunuz nedir?" "Gloria yine ben. Sana geçen gece kırık pencere camından içeriye kocaman bir fare girdiğinden bahsetmiş miydim? Ah, ben... bu yüzden Sognare'ye koca bir çuval fare zehri almak zorunda kaldım." Karşı taraf durumu anlamış olacak ki, "Tehlikede misiniz signora?" diye sordu. "Eğer cevap veremiyorsanız ekipleri bulunduğunuz yere yönlendirmem için herhangi bir tuşa basmanız yeterli." Daniella tereddüt edince, "Sadece herhangi bir tuşa basın signora." diyen kadın ısrar etti. "Yerinde olsam bunu yapmazdım tatlım." Daniella arkasından gelen sesle aniden sıçrayınca elindeki tepsiyi panikle yere düşürdü. Tehlikenin odanın içinde olduğunu düşünerek aptallık etmişti. Gözünü bir an bile kapıdan ayırmamıştı fakat adam onun tam arkasındaydı. Daniella'nın ensesinden aşağıya bir ürperti yayıldı. "Signora! Signora! Lütfen cevap verin!" Telefonu tutan eli titriyordu. Kalp atışları öyle şiddetliydi ki, boğazını parçalayacak gibiydi. Adam diğer kulağına yaklaşınca kuruyan boğazıyla sertçe yutkunmaya çalıştı. Artık nefes alamıyordu. "Şimdi uslu bir kız ol ve o telefonu kapat," diye fısıldadı sessizce. "Donna Bella."
|
0% |