@sagetaylors
|
"Bir daha buraya gelmemen konusunda seninle anlaştığımızı sanıyordum?" Franco köşedeki içki büfesine yürürken üvey annesine ters bir bakış attı. Kadın bu bakıştan sonra huzursuz olmuş gibi oturduğu yerde kıpırdandı. Lorenna uzun boylu ve oldukça alımlı bir kadındı. Yüzünde, daima eksik olmayan ağır bir makyaj ve kibirli bir ifade olurdu. Kaşları kusursuz bir şekilde alınmış, ruju görüntüsünü tamamlamıştı. Pahalı ve tasarım kıyafetler giyiyor ve harcadığı paranın her kuruşunun hakkını veriyordu. Tıpkı bugün giydiği etek ve bluz gibi... Eteğinin yırtmacı ve yaka açıklığı mütevazılık derecesindeydi, ancak bir erkeği ona bakmaya cezbedecek kadar cüretkârdı. Uzun zamandır Franco'yu cezbetmekten oldukça uzaktı tabii. Doğrusunu söylemek gerekirse en başından beri... "Biliyorum ama başka nereye gideceğimi bilemedim. Yardımına ihtiyacım var." Franco tombul bir kadehe viski doldurarak yarısını bir dikişte içtikten sonra üzerine bir parmak daha doldurdu. Kadının onu ilgiyle izlediğinin farkındaydı. Sonuçlarının kötü olacağını bildiğinden ona özellikle teklif etmiyordu. Lorenna uzun zamandır tedavi gören bir alkolikti. Ayrıca ne zaman içse mantıksız şeyler yapmaya meyilliydi. "Kendini tehlikeye atacak kadar önemli olan şey neymiş, merak ettim doğrusu." "Konu Sara. Başı dertte." "O iyi mi?" Franco ona meraklı bir bakış attı. "Pek sayılmaz. Nereden başlayacağımı bilmiyorum Franco. Kızımı artık tanıyamıyorum. Geçen gün gizlice Antonio'nun çalışma odasına girmiş. Sanırım bilgisayarından bazı önemli belgeleri kurcalamış. Babanın bu konuda ne kadar hassas olduğunu bilirsin. İşlerine burnunun sokulmasından nefret eder." "Anlamıyorum. Sara bunu neden yapsın ki?" "Sara'yı tanıyorsun. Normalde asla böyle bir şey yapmazdı." Franco başıyla onaylayınca hızla devam etti. "Baban bir şeylerin peşinde olduğunu düşünüyor. Onun için önemli belgelerin bir kopyasını almış olabileceğini söyledi. Ah, Franco! Öğrendiğinde onu görmeliydin. Öfkeden küplere bindi." Franco'nun gözleri kuşkuyla kısıldı. Sara da ailenin geri kalanı gibi babasının pis işlerinden az çok haberdardı, ancak bunlar şimdiye dek genç kızın hiç umurunda olmamıştı. Şimdi neyin değiştiğini merak ediyordu. "Onunla konuştun mu? Nedenini sana anlattı mı?" "Hayır. Doğrusunu istersen onunla konuşmaya hiç fırsatım olmadı. Ama ona bunu kimin yaptırdığıyla ilgili bir fikrim var." Franco cevap vermeyince, "O kadın." diye bitirdi cümlesini. Kelime bir süre odanın duvarlarında yankılanarak havada asılı kaldı. Franco yavaşça ona doğru yürüdü. İçten içe cevabı bilse de, "Hangi kadın?" diye sormaktan kendini alamamıştı. "Şu otelci sürtük!" Lorenna kelimeyi tükürürcesine söyledi. "Daniella Lombardi." Kadının Daniella'ya hakaret etmesi Franco'nun hiç hoşuna gitmemişti. Yine de tepki vermeden önce bekledi. Önce neler olup bittiğini öğrenmeliydi. Franco, "Saçmalık!" diye tıslarcasına güldü. "O kadının Antonio'nun işleriyle ne gibi bir ilgisi olabilir?" "O uğursuz kadın kasabaya geldiği güden bu yana ailemizde huzur bırakmadı. Ne kadar masum görünürse görünsün, başından beri bir şeylerin peşinde olduğunu anlamıştım. Sara'yı da kötü etkiledi. Yoksa evden kaçar kaçmaz neden soluğu onun yanında alsın ki?" "Sara'nın evden kaçtığını söylememiştin." "Antonio'nun onu arayacağını ve yaptığının hesabını ondan soracağı biliyordu elbette. Baban gittiğinde Sara oteldeymiş. Kadın çok kurnaz Franco. Nonna gibi yaşlı bir kadını bile kullanmaktan çekinmedi. İkisini de birkaç gün içinde avucunun içine aldı." "Antonio bulduğunda ona bir şey yaptı mı?" Kadın başını salladı. "Sadece Sara'yı alıp geri döndüğünü söylüyorlar. Fakat döndükten sonra Antonio ona herkesin içinde tokat attıktan sonra bodruma kilitledi." Franco'nun asıl merak ettiği bu değildi fakat bu da en az diğer seçenek kadar canını acıtmıştı. "O kadının bir casus olduğuna düşünüyorum. Tüm bunlar onun başının altından çıkıyor." Franco da başta böyle düşünmüştü. Fakat daha sonra kadının hastanede ve restoranda olan konuşmalarına kulak misafiri olmuştu. Hakkında yaptığı detaylı araştırmadan sonra ise onun yeni doğmuş bir bebek kadar masum olduğuna inanmıştı. Yoksa yanılmış mıydı? "Onun yaptırdığına dair kanıtını var mı?" "Henüz yok ama De Luca ailesinin bir parçası olduğum günden beri bildiğim tek bir şey varsa o da ailemizin sayısız düşmanı olduğu ve kimsenin bir çıkarı olmadıkça bize yaklaşmadığı. Birilerinin bu kadını bilgi toplaması için gönderdiği kesin." "Suçlamalarına dikkat et! Şüphelerinle birilerinin başını belaya sokabilirsin." "Anlamıyor musun?" Lorenna aniden ayağa fırladı. "Sara senin kız kardeşin. Ve Antonio ile benim tüm uyarılarımıza rağmen o kadınla görüşmeye devam ediyor diyorum sana. Eğer o kadın istemeseydi Sara asla babasının odasına gizlice girip eşyalarını kurcalamaya kalkışmazdı. Ailemizi mahvetmeye çalışıyor. Hissediyorum." Lorenna usulca ona doğru yaklaştığında Franco düşüncelere dalmıştı. Bu yüzden kadının ne kadar yakına geldiğini fark ettiğinde çok geçti. Lorenna ona uzandı. "Yardım etmelisin Franco. Lütfen! Sara o bilgisayardan ne çaldığını söylemiyor ve bu yüzden Tanrı bilir ne kadar süre o bodrumda hapis kalmaya devam edecek. Bir yerde kapalı kalmanın ne demek olduğunu en iyi sen biliyorsun." Franco elindeki bardağı kıracakmış gibi tutarak ona döndü. "Kaç gündür orada?" Dişlerini sıkarak kurduğu bu cümle Lorenna'nın gözlerinin hızla dolmasına sebep olmuştu. Zaten oldum olası kolay ağlayan bir kadındı. Konuşamayacak durumda olduğu için başını yavaşça salladı. Sonra da acıklı bir tonda, "Beş. Öncesinde onu çok kötü dövdü." diye bitirdi cümlesini. "Ne kadar zarar gördüğünü bilmiyorum. Antonio kimsenin yanına inmesine izin vermiyor." Lanet olsun. Lorenna hıçkırmaya başladığında Franco yumruklarını sıkmıştı. Kadınların ağlamalarından oldum olası nefrer ederdi. Özellikle Lorenna gibi zayıf kadınların çıkarları için sahte gözyaşları dökmesi midesini bulandırıyordu. Keşke kızını önemsediğine ve buraya gerçekten onun için geldiğine inanabilseydi. Franco yanaklarını silebilmesi için çekmecen aldığı bir mendili uzattı. "Kes şunu. Gözyaşlarına tahammül edemediğimi biliyorsun." "Özür dilerim. Sadece çok çaresiz hissediyorum. Buraya da bunun için geldim. Baban gibi acımasız bir adamı ancak sen durdurabilirsin." "Bunu nasıl yapacağım söylesene?" Franco acı acı güldü. "Ona yalvarsam bile beni dinleyeceğini düşünecek kadar aptal olamazsın." Lorenna hızla başını sağa sola sallarken ellerini pazularında gezdirdi. "Ancak bir aptal senin gücünü hafife alabilir. Bir yolunu bulacağından eminim. Kızımı da kocamı da tanıyorum Franco. İkisi de inatçıdır ve asla geri adım atmayacaklardır. Başkalarının amaçları yüzünden Sara'nın daha fazla bedel ödemesini istemiyorum." "Kimse Sara'ya istemediği bir şeyi yaptıramaz. Bunu sen de benim kadar iyi biliyorsun. Nedenini öğrenene kadar başkalarını suçlamaktan vazgeç." "Neden sürekli o kadını korumaya çalışıyorsun anlamıyorum?” Lorenna sertçe çıkıştı. “Yoksa seni de mi etkisi altına aldı?" Ne? Hayır. Franco'nun kaşları çatıldı. "Kimseyi korumaya filan çalışmıyorum. Sadece yanlış düşüncelere kapılma diye seni uyarıyorum. Antonio'nun ne kadar acımasız bir adam olduğunu bilindik bir gerçek. Yersiz şüphelerinin masum birinin canını yakmasını istemiyorum o kadar." "Umarım dediğin gibidir. Umarım o kadınla aranda sandığım gibi bir şey yoktur." "Ne saçmalıyorsun? Elbette yok." "O çok tehlikeli. Bunu hissediyorum." Lorenna parfümünün kokusunu hissettirecek kadar yaklaştı. Sesi şimdi daha yumuşak ve baştan çıkarıcı bir tondaydı. "Bir şeyler yapman gerek. Benim için değilse bile kardeşin için." İnce kollarından birini boynuna dolayarak ona biraz daha sokuldu. Franco'nun tüm bedeni anında kaskatı kesilmişti. Kokusu burun deliklerinden içeri girerken bile kadına bakmayı reddediyordu. "Bize daha fazla zarar vermesine izin verme." Kadın mest olmuş halde yüzüne bakarken kadının sıcaklığı karşısında bir heykel kadar soğuk ve kıpırtısız kalmaya çalıştı. Lorenna’nun tüm kıvrımlarını hissettirecek kadar ona yaslanması, bir zamanlar dokunarak keşfettiği bedeninin tüm ayrıntılarını ona hatırlatmak istemesi yüzündendi. Ağırlaşan nefesinden, vücut ısısının yükselmesinden ve ona sürtünmesinden kızıştığını anlayabilecek kadar iyi tanıyordu onu. Franco artık bunu yapmak istemiyordu. Bir zamanlar bir hata olarak başlayan ilişkileri kısa bir süre önce bitmişti ancak kadın ısrarla bunu yapmaya devam ediyordu. "Kes şunu!" diyerek yavaşça ellerini saçlarının arasından çekti. Ona dokunmasına dayanamıyordu. Lorenna kulağına en müstehcen sesiyle, "Seni çok özledim." diye fısıldadı. Sonra da dudaklarını boynuna, tam nabzının attığı noktaya bastırdı. "Beni reddetme!" Franco tüm bedeninin tiksintiyle ürperdiğini hissetti. Her erkek gibi seksi severdi. Belki ortalama bir erkekten çok daha fazla çünkü burada kapalı kaldığında yapacağı şeyler sınırlıydı. Tam anlamıyla bir heteroseksüeldi. Ve bir kadının dokunuşları onu her zaman mest ederi. Güzellikleri, tenlerinin rengi veya farklılıkları önemli değildi. Kadınların bedenleri seviştikleri anda onun için bir tapınak gibiydi. İster uzun soluklu bir sevişme, isterse kısa bir düzüşme olsun yatağından en az kendisi kadar doymuş ve mutlu ayrılmalarını isterdi. Hiç birinden nefret etmemişti. Ve Lorenna'ya kadar hiçbir kadınla çıkarları için sevişmemişti. Onu kullandığı için bazen kendinden nefret ettiği oluyordu. Diğer yandan Lorenna'nın niyetinin o kadar da masum olmadığını hatırladığında, o his anında kayboluyordu. İkisi de tek bir amaçla aynı yatağa giriyordu. Antonio'dan intikam almak için... Franco kollarını yavaşça boynundan çözerek kadından bir adım uzaklaştı. "Hiç sırası değil." Kadının somurttuğunu görebiliyordu. Ve kısa sürede hislerinin kırılganlıktan ateşli bir öfkeye dönüştüğünü de öyle. Hem ona inanmak istemediği hem de ondan uzak durmaya çalıştığı için sinirlenmişti. Dilediğini düşünebilirdi. Franco için önemli değildi. "Demek bundan sonra böyle olacak?" Lorenna pek değer verdiği gurunu korumak adına hızla çenesini havaya dikti. Ne de olsa o bir kadındı. Güzel ve tutkulu bir kadın. Ve her kadın gibi reddedilmenin acısının onu tehlikeli bir hâle getireceğinin farkındaydı. "Bu konuyu yeniden açmayalım. Anlatacakların bittiyse gitmelisin." Franco ondan uzaklaşarak bilgisayarının başına geçti. Birkaç tuşa basarak şifreleri tuşladı. Açılan çoklu ekranda içeride ve dışarıdaki bazı kameraların görüş açıları belirdi. "Gerçekten gitmemi mi istiyorsun?" Lorenna peşinden gitti. Franco sorusunu duymazdan gelerek tuşlara basmaya devam etti. "Buraya gelirken seni gören birileri oldu mu?" "Şey, her zamanki gibi limana kadar bir taksi kiraladım. Sonra da kıyıda sana ait teknelerden birine bindim. Parolayı söylediğimde beni hemen sana getirdiler. Eğer peşime birilerinin takılıp takılmadığını soruyorsan sanmıyorum, oldukça dikkatliydim." Lorenna ona doğru yaklaşmaya devam etti. "Soruma cevap vermedin? Gerçekten gitmemi istiyor musun?" "Birileri seni görmediği için şanslısın." diye kestirip attı Franco. Bakışlarını öfkeli kadına diktiğinde içlerinde duygudan eser yoktu. "Antonio ve adamları seni aramaya başlamadan önce geri dönsen iyi olur. Eğer kocan ziyaretlerinden haberdar olursa, sonun Sara'nınkinden beter olur." "Sen, sen beni tehdit mi ediyorsun?" "Sadece uyarıyorum." Franco doğruldu. Cebinden çıkardığı telefonuyla birilerine mesaj attı. Yeniden kadına döndüğünde artık gözlerinde öfkeden daha keskin bir duygu vardı. Nefret. Reddedildiği için o kadar kızmıştı ki, şu an elinde bir silah olsaydı hiç çekinmeden onu Franco’ya karşı kullanırdı. "Daha önce bu senin için hiç sorun olmamıştı." "Ama artık bir sorun. Ve ben daha fazla sorun istemiyorum." "Seni adi piç kurusu." Lorenna hızlı davranmıştı. Ancak Franco ondan daha hızlıydı. Refleksleri sayesinden tokadı son anda, tam da yüzünde patlamak üzereyken yakalamıştı. Kadının bir dal kadar ince bileğini zarar vermeyecek şekilde sıkarken, "Bunu bir daha deneyecek olursan seni doğduğuna pişman ederim, beni anladın mı?" diye hırladı. Sonra da elini sertçe iterek ondan uzaklaştı. Lorenna adamın bir fırtınayı andıran gözlerine bakmaya devam ediyordu. Adamın öfkesi bir yırtıcınınki kadar soğuk ve tekinsizdi. Ama ona en çok çekici gelen ve kocasına ihanet etmesini sağlayan şey de bu delice öfkesi ve tutkusu değil miydi? Üvey oğluna âşık olduğu için büyük bir günahkârdı belki, ama onun için ateşlerde yanmaya bile razıydı. Fakat piç kurusu onun bu zaafını biliyor ve bunu ona karşı kullanıyordu. Üstelik şimdi bir de onu Antonio ile tehdit ediyordu. Yine de onu istemekten vazgeçemiyordu. Tanrım, hem de nasıl. "Özür dilerim. Ben, ben bunu yapmak istememiştim." Lorenna ne yapacağını bilemediği için geri adım attı. Çok büyük bir hata yapmış, onu kızdırmıştı. Franco ona başka bir şey söylemedi. Kaşları çatılmış, öpmek için yanıp tutuştuğu ağzı düz bir çizgi halini almıştı. Kısacık bir anlığına bile olsa adamın kollarında olmaktan keyif alabildiği için gerçekten aklını kaçırmış olmalıydı. “Özrünün kabul edilmesini istiyorsan hemen git buradan ve bir daha da geri gelme.” Lorenna göğsü körük gibi inip kalkarken bir adım geriye çekildi. İçi pişmanlıkla dolmuştu, ancak hemen sonra guru üzüntüsüne galip geldi. "Bana bu şekilde davranmana müsaade edemem." "Ne yaparsın? Yoksa beni kocana şikâyet mi edersin?" Franco'nun yüzünde beliren meydan okuyan gülümseme eskiden onu ateşleyen yegâne şeydi. Şimdi ise gırtlağını sıkmak istemesine neden oluyordu. "Sadece beni hafife almaman konusunda seni uyarıyorum. Sana acı çektirebilirim." "Bu bir tehdit mi? Çünkü eğer öyleyse kimin kaybedecek daha çok şeyi var bir düşün istersen." Lorenna hışımla arkasını dönüp kapıya yürürken Franco arkasından, "Eve döndüğünde kocana selamlarımı iletmeyi unutma." diyerek tamamladı cümlesini. Bunu kadını biraz daha incitebilmek için söylemişti. Atmaya çalıştığı tokadın hesabını ödetmek için. Kadından da en az kocasından olduğu kadar nefret ediyordu. Zaten adamı küçük düşürmek için karısıyla yatmamış mıydı? Şimdi de kadına yerini hatırlatarak onu aşağılıyordu. Tıpkı bir zamanlar annesine yaptıkları gibi... Lorenna kapının kulpuna dokunamadan kapı aniden açılınca şok içinde geriye sıçradı. İki gardiyan karşısına dikilmiş onun geçmesini bekliyordu. Adamın bunun için birilerine mesaj attığını düşününce omzunun üzerinden ona sert bir bakış attı. "Hanımefendiye kıyıya kadar eşlik edin. Ve bir daha da emrim olmadan buraya gelmesine izin vermeyin." derken kadına kibirli bir bakış attı. "Emredersiniz efendim." "Sen bir şeytansın." dedi Lorenna hırsla. "Senden nefret ediyorum." "Bana bilmediğim bir şey söyle sevgilim." "Göreceksin.” dedi adamlar kollarından tutmak istediklerinde inatla karşı koyarken. “Antonio'nun o kadının otelini başına yıktığından ve buradan defolup gittiğinden emin olacağım." Franco buna tepki vermedi. Eğer verseydi, Daniella’ya zaafı olduğunu düşünebilirdi. Aynı ip üstünde dans ettiği kadın da en az onun kadar kurnaz ve tehlikeliydi. "İnan bana, bunu yapması için elimden ne gelirse yapacağım." Lorenna'nın savurduğu tehditler en az bakışları kadar soğuk ve kararlıydı. Ve Franco'nun tüm neşesini kaçırmıştı. ............... "Bay Mancini!" Daniella onu görmezden gelen adamın dikkatini çekebilmek için ayağa kalkıp el salladı. "Hey! Buradayım." Adamın kısa bir tereddüdün ardında ona doğru gelmekte olduğunu görünce, karşısındaki sandalyeyi boşaltmak için alışveriş poşetlerini ayakucuna aldı. Burası Roma'daki en kaliteli İtalyan restoranlarından biriydi. Uzun bir günün ardından yemek yemek için kaldırım kenarındaki masalardan birini seçmişti. Güler yüzlü ve yakışıklı bir garson yanına gelerek nazikçe siparişini sorduğunda Daniella masasına zoraki gelen adama bakmış gülümsüyordu. "Kendime pepperonili pizza sipariş etmek üzereydim. Bana eşlik etmek ister miydiniz?" "Aslında biraz işim vardı." dedi adam çekinerek. Pek istekli olmadığı her halinden belliydi. Daniella ise bugün kendini tüm ülkeye pepperonili pizza sipariş edecek kadar cömert ve keyifli hissediyordu. "Israr ediyorum." Adam pes ederek masasına oturduğunda Daniella siparişleri verdi. İki orta boy, odun ateşinde pişmiş, bol peynirli pizza ve yanında orta kalite bir İtalyan şarabı seçmişti. Garson siparişlerin hazırlanması için yanlarından ayrıldığında Daniella keyifle arkasına yaslandı. "Size Roma'da rastlayacağımı hiç düşünmemiştim." Mancini cebinden mendilini çıkararak alnında biriken teri sildi. Yine o sıkıcı takım elbiselerinden birini giymişti. Ve sanki maraton koşmuş gibi nefes nefeseydi. "Buraya yakın bir otelde bazı toplantılarım vardı. Yatırımlarını takip ettiğim birkaç müşteriyle yüz yüze görüşmem gerekiyordu. Peki, sizin burada ne işiniz var signora?" "Ah, ben." Daniella neşeyle gülümsedi. "Biraz alışveriş yapmak istemiştim. Livorno'da bulamadığım bazı şeyleri almak için geldim. Otel ve kendim için bazı güzel kokulu ürünleri burada bulabileceğimi düşündüm. Tahmin ettiğimden de uzun bir alışveriş oldu." Adam anlayışla başını salladı. "Sizin için işlerin yoluna girmesini sevindim." Hem de nasıl yoluna girmişti... Tüm olumsuzlukları bulduğu bellekle birlikte bir çekmeceye kilitledikten sonra De Lucaların hayatlarına daha fazla karışmak yerine işine konsantre olmaya karar vermişti. Ah, içinde ne olduğunu elbette merak etmişti. Hangi kadın merak etmezdi ki? Fakat ne olduğu onu ilgilendirmezdi. De Lucaların tehlikeli dünyasına daha fazla girmeyecekti. Bu yüzden ertesi gün arkadaşından gelen telefon ona Tanrı'dan bir işaret gibiydi. Gloria'nın da yardımıyla Toscana yerel bankalarından birinden sonunda istediği krediye kavuşmuştu. Üstelik ödeme şartları da oldukça uygundu. Arkadaşının bunu nasıl başardığını bilmiyordu ama bunun için ona daima minnettar olacaktı. Daniella belgeleri imzalar imzalamaz para birkaç gün içinde hesabına yatmıştı. Önce kardeşinin almış olduğu kaporayı Mancini'ye geri ödemiş ve satışı durdurmuş, hemen ardından Luigi'ye payının bir kısmını vermiş, kalanını ise açılıştan sonra ödeyeceğini söylemişti. Luigi parasını aldığı sürece oteli satmaya kalkışmayacaktı. Geriye bir tek hazırlıkları tamamlamak ve oteli işletmeye açmak kalıyordu. Tüm işlerin altından tek başına kalkamayacağını biliyordu. Bu yüzden bir iş ilanı vermiş ve aynı gün başvuruya gelen karı koca bir çifti işe almıştı. Paola otuz beş yaşlarında ve adı gibi ufak tefek bir kadındı. Elinden hemen hemen her iş geliyordu. İşe başladıktan birkaç gün sonra misafir odalarını ve banyoları düzenli ve temiz hale getirmişti. Sonraki günlerde ise mobilyaları cilalamış, camlaro temizlemiş, perdeleri yıkayıp asmış ve yatak örtülerini değiştirmişti. O bu tür işlerle ilgilenirken, ondan birkaç yaş büyük olan kocası ise duvarların boyanması ve bahçelerin bakımı ve düzenlenmesi gibi işleri halletmişti. Aralarında iş bölümü yaptıklarında Daniella'nın üzerine düşen tek şey masrafları koordine etmek ve mutfağını yenilemekti. Öncesinde de bir şeyler yapmıştı ama Dante sayesinde şimdi tezgâh ve dolaplar çok daha kullanışlı hâle gelmişti. Dante, karısının tam zıttı iri ve gösterişli bir adamdı. Bundan iki ay önce çalıştıkları evin sahipleri ölünce ikisi de işsiz kalmıştı. O günden beri bazı ufak tefek işlerde çalışmış, ancak sabit bir iş bulamamışlardı. Paola restoranlarda bulaşıkçılık yaparken, Dante araba yıkama veya benzin istasyonlarında çalışmıştı. Çocukları yoktu. Sognare'ye yakın bir yerde küçük, şirin bir bahçesi olan tek katlı bir evde yaşıyorlardı. Paola, akıcı konuşan ve yerinde duramayan bir kadınken, Dante sessiz ve ağzından kerpetenle laf alınan cinsten bir adamdı. Paola sanattan, müzikten ve eğlenceden hoşlanıyor, Dante ise bahçe işlerinden ve hayvan besiciliğinden keyif alıyordu. Biri uzun boyluydu, diğeri kısa. Biri sürekli gülümserken diğer somurtkandı. Müzik ve film zevkleri bile tamamen aykırıydı. Fiziksel özellikleri de dâhil ortak hiçbir noktaları yoktu. İkisi de birbirlerine o kadar zıttı ki, Daniella bazen onların nasıl olup da bir çift olabildiklerine şaşırıyordu. Diğer yandan, birlikteyken kusursuz bir uyum içinde çalışıyorlardı. Paola daha bir şey söylemeden kocası ne demek istediğini anlıyor ve anında yerine getiriyordu. Dante karısına saygı duyuyordu ve asıl önemli olan da buydu galiba. Aynı odada oldukları zamanlarda bazen ikilinin gizlice bakıştıklarına şahit oluyor ve görmemiş gibi yapıyordu. Aralarında Daniella'nın bilmediği sessiz bir dil kullanıyor gibilerdi ve bu Daniella'nın daha önce hiç görmediği bir şeydi. "Açılış yakın mı?" Mancini'nin sözleriyle başını yemeğinden kaldırdı. Adam da onun gibi pizzasının yarısına geldiğine göre belli etmese de epey acıkmış olmalıydı. "Evet," dedi Daniella şarabından bir yudum alırken. Her şey yolunda gittiğine göre bunun bir kutlama yemeği olması gerekiyordu. Ve şarapsız kutlama olmazdı. "Ufak tefek eksikler tamamlanır tamamlanmaz ilk müşterilerimizi ağırlamaya başlayacağız. Gazeteye ilan vererek açılıştan önce bir duyuru yapmayı planlıyorum. El ilanlarının tasarımını da bilgisayarda kendim yaptım." Mancini arkasına yaslandı. Şaşırmış görünüyordu. "Buna inanması gerçekten güç signora. Orası oldukça eski bir binaydı. Herkes yıkılacağından o kadar emindi ki, bu kadar kısa sürede toparlanması bir mucize." "Çünkü Sognare aslında çok güçlü ve sizin gibi herkes de bunu görecek." dedi Daniella gururla. "Onca zamana ve olaya meydan okudu. Şimdi ise küllerinden yeniden doğuyor." Sognare onun da küllerinden doğmasını sağlayacaktı. Şimdiye kadar başarabildiklerinin arasında en iyisi olacaktı. Çünkü birbirlerine çok benziyorlardı. Kırılmışlardı. Yara almışlardı. Ama henüz yıkılmamışlardı. Kendine inandığın sürece daima umut vardır. "Alınmayın ama bunu başarabileceğinizden pek emin değildim." diye devam etti adam. "O yüzden son halini görmek için sabırsızlanıyorum." "Alınmadım. Merak etmeyin, açılış için size de bir davetiye göndereceğim." Mancini buruk bir şekilde tebessüm etti. Nedense hâlâ tereddütleri varmış gibiydi. "Zevk duyarım." Kadehini havaya kaldırarak, "O hâlde Sognare'ye içelim?" dedi. "Sognare'ye!" ................. Geri döndüğünde hava iyice kararmıştı ve neredeyse gece yarısı olmak üzereydi. Arabasını taşlık yola park ettikten sonra motoru kapattı. Bagajdan şahsi poşetlerini alarak gerisini sabah taşımak üzere arabada bıraktı. Yeni boyanmış verandasının merdivenlerini tırmanırken etrafta cırcır böceklerinden ve gece kuşlarından başka hiç ses yoktu. Çiçeklerin mis gibi kokusu ona girişe kadar eşlik ediyordu. Işıklar sönmüş olduğuna göre Paola ve Dante saatler önce evlerine dönmüş olmalıydı. Genelde onlar gitmeden evde olurdu fakat gündüz şarap içtiği için araba kullanmadan önce iyice ayık olmak istemişti. Mancini ile tesadüfen yedikleri yemek hiç de fena gitmemişti doğrusu. Adamın başta ona karşı olan sert ve saygısız tavrı beraber geçirdikleri zaman içerisinde yumuşamış görünüyordu. Daniella da bu durumdan hoşnuttu. Artık insanlarla daha düzgün ilişkiler kurmak istiyordu. Anahtarlarını çantasında ararken poşetleri yere bıraktı. Oldum olası nereye koyduğunu bilse dahi anahtarlarını tek seferde bulamazdı. Sebebi büyük çantalar kullanmayı sevmesi olabilirdi. Başka ne yapabilirdi ki? Eşyalarının hiç birini o küçük çantalara sığdıramıyordu. Sonunda anahtarı bulduğunda neredeyse sevinçten havaya bir zafer yumruğu savuracaktı. Ancak anahtarı yuvaya soktuğunda neşesi bir anda kayboldu. Kapı kilitli değildi. Bir şeylerin yolunda gitmediğini hemen anlamıştı. Paola ve Dante asla kapıyı kilitlemeden dışarı çıkmazdı. Kenara çekildi ve yandaki pencereden içeriyi görmeye çalıştı. Karanlıkta hiçbir şey seçilmiyordu. Son davetsiz misafirinden sonra taktırdığı alarmın ışığı bile. Paniğe kapılmamaya çalıştı ama kalbi çoktan küt küt atmaya başlamıştı. Belki de çıkarken alarmı devreye sokmayı unutmuşlardır, diye düşündü. Ama ikisi de bunu yapmayacak kadar dikkatliydi. Geriye çekildi. Bu sefer yapması gereken önce polisi aramaktı. Geçen seferki gibi gafil avlanmak istemiyordu. Arabasına geri dönerek polis merkezinin telefonun tuşladı. Karşısına çıkan memur ona saçma sapan bir sürü soru sorduktan sonra bir saate kadar bir devriyenin gönderileceğini söylemişti. "Bir saat mi? O zamana kadar ne yapacağım peki?" "Arabanızda bekleyin hanımefendi. Veya istiyorsanız başka bir yere gidin. Başka bir yere gitmek istemiyordu. Kahrolası bir saat boyunca arabanın içinde oturmak da istemiyordu. "Daha erken birini yollayamaz mısınız?" Telefondaki kadın, "Üzgünüm signora." dedi. "Acil bir durumsa acil durum hattını arayabilirsiniz." Hayır, acil bir durum değildi ve o lanet hattı bir kez daha aramayacaktı. "Lütfen ekip elini biraz çabuk tutsun." dedi en sonunda. Kadın elinden geleni yapacaklarını söyledi ama Daniella bundan pek de emin değildi. Uzun bir süre arabasında oturdu. O kadar ki, beklemekten sıkılarak etrafa bir göz atmaya karar verdi. Dakikalardır oteli gözetliyordu ve içeride tehlikeli birilerinin olduğuna dair en ufak bir hareketliliğe rastlamamıştı. Arabanın etrafından dolaşarak bu kez arka tarafa, mutfak kapısının olduğu yöne doğru yürümeye başladı. Binaya güvende olabileceği kadar uzak, fakat içeriyi görebilecek kadar yakın durmaya gayret ediyordu. Adımlarını bir diğerinin önüne atarken kalp atışlarını susturmaya çalıştı. Ta ki, arka kapıyı görene kadar. O anda zavallı kalbi bir anlığına atmayı kesti. Mutfak kapısı ardına kadar açıktı ve sineklik kapı rüzgâr yüzünden ileri geri sallanıyordu. Daniella birilerinin içeri girdiğinen artık emindi. Beyni öyle hızlı boşalmıştı ki gerisini düşünemedi. Adımlarının kontrolünü kaybederek açık kapıdan içeri girdi. Uzanabildiği ilk düğmeye bastı ve içeriyi aydınlattı. Fakat hiç bir şey onu göreceklerine hazırlayamamıştı. Mutfağı darmadağındı. Yeni aldığı paslanmaz çelik takımları ve çekmecelerdeki her şey mutfağının içine adeta kusulmuş gibiydi. Açık dolap kapaklarının içinde bir tek sağlam eşya kalmamış görünüyordu. Peki, ama bunu kim yapmıştı? Bir hırsız mı? İyi de, yemek tabakalarını ve şarap kadehlerini kırarak eline ne geçecekti ki? İşte o anda bunun bir hırsızlık olmadığını anladı. Telaşla salona koştu ve benzer bir felaketin orada da yaşandığını görünce, gördüklerine inanamadı. Ardından diğer odaları ve üst katları dolaştı. Bu bir kâbus olmalıydı. İnanılacak gibi değildi çünkü girdiği her oda bir öncekinden daha beter durumdaydı. Yeni taktığı perdeler yerlerinden koparılarak sökülmüş, yataklar ve üzerindeki yastıklar resmen iğdiş edilmişti. Banyodaki şampuanlar ve kokulu mumların küvetlere atıldığını ve ağzına kadar suyla doldurulduğunu gördüğünde daha fazla dayanamadı. Bu vahşiliği yapan kesinlikle bir hırsız olamazdı. Daniella'nın sandığı gibi buraya bir şey aramak için de girmemişlerdi. Hayır. Bu acımasızlığın sadece ve sadece tek bir açıklaması olabilirdi: öfke. Alt kata kadar cansız bir kukla gibi zar zor indi. Sahanlığa vardığında, bacakları onu daha fazla taşıyamadı ve elleriyle yüzünü kapatmadan önce dizlerinin üzerine çöktü. Haftalardır uğraştıkları her şey bir anda mahvolmuştu. Daniella ağlamak istedi ancak ağlayamayacak öfkeliydi. Şu anda bir şeyleri parçalamak, hırsını geriye kalan sağlam eşyalardan çıkarmak istiyordu. Hâlâ sağlam bir şeyler kaldıysa tabii. Kendi düşüncelerine dalmıştı ki, bir çıtırtı duydu ve anında dikkat kesildi. Birisi mutfaktaki cam kırıklarının üzerinde yürüyordu. Daniella yerinden yavaşça doğruldu ve eline geçirdiği bir temizlik paspasının sopasıyla savunma pozisyonu aldı. Ses kesildiğinde Daniella da nefes almayı kesmişti. Adımlar yeniden yaklaşmaya başladığında Daniella bulabildiği en karanlık köşeye saklandı. Ay ışığında önce adamın gölgesini gördü. Ardından dev gibi silueti belirdi. Daniella daha sonrasını beklemedi. Sopayı hızla adamın diz kapaklarının arkasına geçirdi. Acı içinde homurdanan adam anında yere kapaklanmıştı. Daniella tepesinden durup ölümcül darbeyi vurmak üzere hazırlanırken adam hızla geriye döndü ve paçasından yapışarak onu yere çekti. "Sakin ol biraz tatlım! Tanrım. Sanırım bacaklarımı kırdın." Daniella kendini bir anda adamın üzerinde bulmuştu. Kim olduğunu anlaması için yüzünü görmesine gerek yoktu. Bu ukala İtalyan'ın sesini artık nerede olsa tanırdı. "Sakin mi olayım? Şu an öyle öfkeliyim ki, beynini dağıtabilirim." "Tanrı biliyor ya, bunu yapmamış olduğun için minnettarım." dedi Franco. "O sopayı bacaklarım yerine kafama da indirebilirdin." "Bunu düşünmediğimi zannetme. Sadece birini öldürüp katil olmak istemedim." "Az önce öfkeden birini öldürebilecek kadar gözünün döndüğünü sanıyordum." "Yine de ben bir katil değilim." "Ama ben öyleyim." dedi Franco eğlenircesine. Adamın gözleri karanlıkta parlayınca Daniella bir anda nerede ve ne pozisyonda olduklarını fark etti. Adamı yere yapıştıracak kadar sertçe bacaklarına vurmuştu ama kendisi de şu anda onun üzerinde boylu boyunca uzanıyordu. Adamın onu belinden sıkıca kavradığını da unutmamalıydı tabii. Kalkmaya çalıştı ama Franco buna izin vermedi. "Öyle demek istememiştim." dedi sakince. "İzin ver kalkayım." "Öncesinde senden bir özür bekliyorum sevgilim." "Ne için? Evime yine ve yeniden izinsiz girdiğin için mi?" Franco son kelimesinden sonra muzırca sırıttı. "Demek bir rüya olmadığını anladın." "Sen rüya değil, ancak bir kâbus olabilirsin ama hayır, şu an hissedebildiğim tüm parçaların kadar gerçek olduğunun farkındaydım. Ve asıl sen bana bir özür borçlusun. Bana uyuşturucu verdin." "Sadece ufak, zararsız bir iğneydi. Ama haklısın, özür dilerim. Artık ödeştiğimize göre sanrım kalan sağlam parçalarım adına yaptığını görmezden gelebilirim." Daniella adamın sert bedeninden yayılan ısıdan hoşlanmadı. Hatta bundan nefret etti. Hızla toparlanarak ayağa kalktı. Neyse ki, adam bu kez kalkmasına izin vermişti. "Evimde ne işin var Franco?" "Bu soruyu sormaktan sıkılmadın mı? Sadece seni ziyaret etmek isteyip işlerin yolunda olup olmadığını görmek istemiş olamaz mıyım?” "İşlerim gayet yolunda. Hem aksi olsa bile bu seni ilgilendirmez.” dediğinde adam sert bir kahkaha patlattı ve ses en mahrem yerlerinde haince yankılandı. İşte bundan hiç hoşlanmamıştı. Daniella adamdan nefret ettiği şeylere kahkahasını da ekledi. “Belli oluyor.” "Neden buradasın?" "Kalkmama yardım etmeyecek misin? Eğer knuşmaya devam edeceksek, bir yatakta ve yan yana olmayı tercih ederim." "Ancak cehennem buz tuttuğunda seni pislik." "Ne dedin?" Daniella İngilizce konuştuğunun fark ettiyse bile bozuntuya vermedi. Elini uzatarak adamın kalkmasın ayardım etti. Franco ayaklarının üzerine basmaya çalışırken acıyla inleyince, " İyi misin?" diye sordu. Tanrım. Şimdi de vicdan azabı çekiyordu. "Hayır, ama olacağım sevgilim. Neyse ki sana savunma dersi veren ahmak vurman gereken can alıcı noktaları tam olarak öğretememiş." Daniella adamın kolunun altına girerek oturma odasına kadar yürümesine yardım etti. "Yanılıyorsun. Eğer asıl bilmeseydim geri kalan ömrünü bir tekerlekli sandalyede geçirmek zorunda kalabilirdin." Franco başını eğip yüzüne baktı. İlk defa anlam veremediği bir şekilde gülümsüyordu. Keşke bu kadar güzel kokmasaydı. "Etkilendim Donna Bella. Keşke en başta ne kadar ölümcül olduğun konusunda beni uyarsaydın." Daniella gülmek istemiyordu. Hele şu anda, onunla bu kadar yakınken ve öfkeliyken gülmek yapabileceği en son şey olmalıydı ama dudaklarının hafifçe kıpırdanmasına engel olamamıştı. Franco da bu gülüşü görüp arsızca sırıttı. Köşedeki sağlam kalan bir lambayı yakıp onu koltuklardan birine oturttu. Genç adam yerleştikten sonra sanki uzun zamandır tutuyormuş gibi soluğunu koyuverdi. "Kendini nasıl hissediyorsun?" "Daha iyi. Otur hadi." "Önce şu bacağına bir bakayım." "Sana iyiyim dedim. Otur." Daniella dediğini yaptı, ancak sebebi kendini ayakta duramayacak kadar bitkin hissetmesiydi. Franco etrafındaki karmaşaya bakarken gözlerini kıstı. "Buradaki mobilyalar oldukça güzel ve kullanışlıymış." "Sen bir de onların önceki hâlini görmeliydin." Kadın içinde bulunduğu duruma rağmen şaka yapabiliyordu. Bu Franco’nun hoşuna gitti. Acısını bu şekilde savuşturmaya çalıştığı belliydi, fakat yüzü Franco'ya bilmek istediği her şeyi açıkça söylüyordu. Karşısında oturan kadın da en az bu evdeki eşyalar kadar yorgun ve darmadağındı. "Öncelikle," dedi Franco öne doğru eğilerek. "Burada olanların sorumlusunun ben olmadığımı bilmeni istiyorum." Daniella başını kaldırıp gözlerinin içine baktı. "Sorumlunun herhangi bir De Luca olmadığını söyleyebilir misin?" Franco bakışlarını kaçırmadı. "Hayır." Harika. "O halde tüm bunların baban olacak o manyağın eseri olduğunu kabul ediyorsun? Başka türlü neden buraya gelmek için kendini riske atasın ki?" "Bilmiyorum. Hiçbir şeyden emin değilim. Ama babam için yaptığın yorum hoşuma gitti. O yüzden ben sorumluları bulana kadar senden hiçbir şey yapmadan beklemeni istiyorum." "Hiçbir şey yapmadan beklemek mi?" Daniella alayla güldü. "Sen çıldırdın mı? Bunu yapanların yanına mı bırakayım yani?" "Öyle bir şey söylemedim. İnan bana kimsenin yanına kalmayacak. Şimdi lütfen sakin ol." "Sakin filan olamam. Daniella öfkeyle yerinden fırlayıp aniden odanın içinde volta atmaya başladı. Adamın söylediklerine inanamıyordu. Tüm bunların sebebi onun lanet ailesiydi ve tutmuş ondan hiçbir şey yapmadan beklemesini istiyordu, öyle mi? "Güven bana hiçbir De Luca’yı karşına almayı istemezsin.” "Sanırım artık çok geç. Çünkü çoktan onları karşıma aldım bile." Daniella yeniden yerine geçip oturdu çünkü dolanıp durmak başını döndürüyordu. "İşin en boktan yanı ne biliyor musun? Hiçbirini ben istemedim. Bu lanet olasıca durumun benimle hiç ilgisi yok. Ne kız kardeşinle tanışmak ne de evime gelmesi umurumda bile değildi. Yaşlı bir kadına yardım etmeyi istemek dışında hiçbir suçum yok benim." "Sana inanıyorum." dedi Franco. İşin garip yanı Daniella'ya gerçekten inanıyormuş gibi bakıyordu. "O halde neden bunlarla uğraşmak zorundayım söylesene?" Başını eğerek ellerinin arasına aldı. Franco koltuğunda huzursuzca kıpırdanmaya başlamıştı. "Bak eğer ağlayacaksan..." Tanrım umarım ağlamazdı. Çünkü o güzel gözlerde yaş görmeye dayanabileceğini sanmıyordu. Eğer ağlarsa da gidip ona… Daniella hızla başını kaldırıp ona sertçe baktı. "Hayır, ağlamayacağım kahrolası." Kadın öfkeyle ona baktığında genç Francı rahat bir nefes aldı. Ağlamasındansa ona böyle öldürecekmiş gibi bakmasına razıydı. Hatta öfkeliyken gözlerinin içinde çakan o şimşekler hoşuna bile gidiyordu. "Eğer istersem bunu daha sonra yalnız kaldığımda yapabilirim. Şu anda en son isteyeceğim şey bir De Luca'nın önünde ağlamak. Şimdi ya bana neden burada olduğunu anlatırsın, ya da defolup gidersin.” "Geçtiğimiz haftalarda Sara'nın buraya geldiğini ve babamın onu burada bulduğunu biliyorum. İstihbaratım, karşılığında başına gelebilecek kötü şeyler konusunda beni uyardı diyelim. Gelip seni bir kontrol edeyim dedim." "Neden özellikle bu gece?" "Aslında düzenli olarak her gece kontrol ediliyorsun. Sadece bu gece bunu kendim yapmak istedim." "Ne yani? Bir süredir beni takip mi ettiriyordun?" "Güvenliğini sağlamaya çalışıyordum." "Ah, bu konuda ne kadar başarılı olduğunu görebiliyorum." dedi Daniella, odanın içini göstererek. "Haklısın. Sanırım başarısız oldum. Benim hatam ama söz veriyorum telafi edecek ve yapanların cezasız kalmamalarını sağlayacağım." Daniella pes bir nefes verdi. Devrilen koltuklara, kırılan sandalyelere bakarken kendini nedense eskisi kadar öfkeli hissetmiyordu. Daha çok, yenilmiş gibiydi. "Kime yararı var ki?" diye mırıldandığında Franco onu duymakta zorlandı. "Anlamadım?" "Belki de böyle olması gerekiyordu." Franco kafası karışmış bir halde bakarken Daniella sözlerine devam etti. "Başından beri çok büyük bir hayal kuruyordum. Asla gerçekleşmeyecek bir rüya. Sognare. Büyük Rüya Otel'i. Burası büyükannem ve büyükbabamın tüm dünyasıydı. Benim olması imkansızdı." Franco güçlükle de olsa yerinden doğrularak Daniella'nın yanına gitti. Ağrısı dayanılmayacak gibi değildi fakat dizlerinin üzerine çökebileceğine güvenmediği için uzanıp genç kadının elini tuttu. Sonra da onu gözlerinin içine bakacak kadar yakına çekti. "Eğer canını yakmayacak bir rüya görmek istiyorsan gözlerini kapatıp uyursun. Uyandığında bitmiş olacağını bilerek yaparsın bunu. Fakat bir rüyayı gerçeğe çevirmek istiyorsan, beraberinde getireceği acılara da katlanmak zorundasın. O kadar kolay pes eden bir kadına benzemiyorsun." Franco farkında olmadan ellerini kadının kollarında dolaştırmaya devam etti. Daniella adam konuşurken dudaklarına bakmaktan kendi alamıyordu. Franco'nun sesi, dokunuşu büyülü bir koza gibiydi. Ondan bu kadar çabuk etkilenmesine izin vermemeliydi, ancak sözlerinin sihrine öyle kapılmıştı ki, kıpırdayamıyordu. Franco’nun bakışları gözlerinden dudaklarına kayınca, heyecandan kalbi göğsünde bir takla attı. "Bana böyle bakmamalısın." dedi Franco. Ses tonu tehditten çok vaat doluydu. "Nasıl bakıyorum?" "Sanki sana dokunmamı istiyormuşsun gibi." Daniella gülümseyerek adamın ellerine baktı. "Zaten bunu yapmıyor musun?" Franco başını yavaşça iki yana salladı. Dokunuşları şimdi daha yumuşak daha istekliydi. Elini kaldırıp başparmağıyla yavaşça elmacıkkemiğini okşadı. "İnan bana sana dokunmuş olsaydım bunu her yerinde hissederdin." dedi. "Dona Bella." Dudaklarına yaklaşırken bakışlarının kurduğu derin bağı, bir aracın ışıklarının içeriyi aydınlatması bozmuştu. Lanet olsun. Geriye çekilen Franco, "Birini mi bekliyordun?" dedi merakla. “Ben… sadece endişelendiğim için içeri girmeden önce polisi aramıştım.” "Bana bunu neden daha önce söylemedin?" Franco’nun aniden bedeni gerilmiş, tutuşu sertleşmişti. Daniella adamın güçlü dokunuşundan kurtularak panikle pencereye koştu. Gerçekten de bir ekip arabası ön kapıya yanaşıyordu. “O kadar uzun zaman oldu ki geleceklerinden umudumu çoktan kesmiştim. Yemin ederim." Cevap alamadığında arkasını döndü. Fakat görebildiği tek şey boşluktu.
|
0% |