@sagetaylors
|
De Luca evi akşam yemeğinde bir cenaze evi kadar sessizdi. Kar beyazı masa örtüsünün üzerinde şık yemek takımlarında servis edilen yemeklerin yerine yenileri getirilene kadar kimse birbiriyle göz teması dahi kurmamıştı. Izgarada pişmiş enfes dana eti, yanında buharda pişmiş sebzeler ve polenta (İtalya'ya özgü mısır unundan yapılan bir çeşit sos) eşliğinde servis edildi. Antonio yemeğin yanında eski bir şişe İtalyan şarabı açılmasını emretmişti. Az pişmiş bifteğinin yanına sosunun dökülmesini beklerken masanın diğer ucunda oturan ve yemeğin başından beri kaşığını çorba kasesinde döndürüp duran Sara'ya ters bir bakış attı. Kızın tek yaptığı bütün akşam orada oturup çatal kaşığıyla sinir bozucu sesler çıkarmaktı. Bu bakışı yakalayan Lorenna sağında oturan kızını dürterek uyardı. Sara annesini fark etmemiş gibi dalgınlıkla karıştırma işine devam edince hemen karşısında oturan Nonna dikkatini çekmek için masadaki tuzluğu önüne doğru itti. Fakat genç kız buna da hiç tepki vermemişti. "Bu kadarı yeter. Hepiniz dışarı!" Olanları seyreden Antonio kükreyince tüm çalışanlar aceleyle odadan dışarı fırladı. İçeride bir tek kapı girişinde ellerini önünde kavuşturmuş bekleyen Fabio kalmıştı. Genç adam duvardaki bir tuval kadar sessiz ve hareketsiz olduğundan orada olduğunu unutmak çok kolaydı. Bakışları elbette tek bir kişinin üzerindeydi. Antonio kumaş peçetesini gömleğinin yakasına sıkıştırdıktan sonra hırsla çatal bıçağını eline alarak etine girişti. Onun başlamasıyla diğerleri de kaldıkları yerden yemeklerine devam etmişlerdi. Adam etini düşmanına saldırır gibi keserken, "Seni neden affettiğimi biliyor musun?" diye sordu. Bir cevap beklemediği açıktı. "Çünkü kahrolası annen sana merhamet etmem için bana yalvardı." Lorenna minnet dolu bir ses çıkarırken Sara gözlerini masanın üzerindeki bir lekeye dikmişti. "Bana kalsa aklın başına gelene kadar o bodrumda çürümene izin verirdim. Umarım hatalarından bir ders çıkarmışsındır Sara. Bir daha tekrarlamak gibi bir aptallık yapmazsın." "Sen hiç merak etme Antonio." dedi Lorenna. "Sara yaptıklarına yeterince pişman oldu. Bir daha sana ait bir şeye asla el sürmeyecek. Ayrıca o kadınla da görüşmeyecek. Öyle değil mi Sara?" Sara sessizliğini korudu. Genç kızın haline üzülen Nonna konuşmadan önce boğazını temizledi. "Bir kez daha söylüyorum, Daniella’nın bu olanlarla yakından uzaktan alakası olduğunu düşünmüyorum. Zavallı kız, bizim yüzümüzden epey yıprandı zaten." "Alınmayın ama insanlara bu kadar gözü kapalı güvenmek saflıktır." dedi Lorenna karşılık olarak. "Doğru." dedi Antonio. "İnsan bu zamanda kızına bile güvenemiyor baksana." Lokmalarını sertçe çiğnerken eleştiren bakışlarını Sara'ya çevirdi. "İkinizden de daha yaşlı olduğum için daha çok insan tanıdım. Dolayısıyla kime güvenip güvenemeyeceğimi bilecek kadar çok şey gördüm." "Bu, sizin de yanılmayacağınız anlamına gelmiyor." "Haklısın. Bazı konularda epey yanıldığımı kabul ediyorum." Yaşlı kadın oğluyla gelinine küçümseyerek baktığında Antonio hızla gözlerini kaçırdı. Annesi, henüz evliyken Lorenna ile olan ilişkisine gönderme yapıyordu. Eski karısını aldattığını ne zaman hatırlatacak olsa canı sıkılırdı, ancak Lorenna hiç üzerine alınmamıştı. Çatalına taktığı etine kibarca ağzına sokup çiğnedi. "Her neyse. Bu gece hepimiz bir aradayken konuşmak istediğim başka bir mesele var." "Ne meselesi Antonio?" "Geçtiğimiz günlerde Angelo Greco arayıp benimle görüşmek istediğini söyledi." Sara kaşığıyla oynamayı aniden kesti. Lorenna çiğnediği lokmayı zorlukla yutkunurken suratı asılmıştı. "O adamla yıllardır görüşmediğini sanıyordum." "Görüşmüyorduk." "Ne istiyormuş peki?" Antonio, "Kızımızı." deyince odaya ağır bir sessizlik çöktü. Lorenna şaşkınlıkla Sara'ya bakarken Nonna ağzını peçetesine silip geriye yaslandı. "Ama şey, yani o, sence de kızımız için biraz yaşlı değil mi?" “Sana fikrimi sorduğumu hatırlamıyorum.” Antonio Lorenna'nın yorumu karşısında gözlerini sabır dilercesine kapattı. "Ayrıca Sara'yı oğluyla evlendirmek istiyor." "Ah." "Bu evliliğin ailelerimiz arasında yıllardır süregelen düşmanlığa bir çözüm olacağını düşünüyor." "Sen ne düşünüyorsun peki?" dedi Nonna. Antonio konuşmak için şarabından bir yudum alana kadar bekledi. Masadakilerin -buna ilgisiz gibi görünen Sara da dahil- ağzından çıkacakları merak beklediklerinden emindi. "Grecolar oldukça eski ve köklü bir ailedir. Yurtdışında sağlam bağlantıları var. Gerçek şu ki, yıllardır onların olduğu hiçbir anlaşmaya yanaşmadım. Girdikleri hiçbir toplantıya katılmadım. Hatta ne ben ne de De Lucalar için çalışan herhangi biri onların bulunduğu sokaktan bile geçmedi. Bu yüzden kaçırdığım çok fazla fırsat var." dedi arkasına yaslanarak. "İşin ticari boyutunu bir kenara bıraksak bile, bu düşmanlığın ailelerimiz için epey yorucu olmaya başladığını düşünüyorum. Sürekli tetikte olmaktan sıkıldım. Greco bu konuda benimle aynı fikirde. Livorno'ya ayak basamamasının tek sebebi De Lucalar. Şehrin etrafında görünmez bir duvar çekip, Grecoları daima buradan uzak tuttuk. Şimdi ailelerimizi birleştirerek bu duvarları ortadan kaldırmak istiyor." "Yani bu, bu evliliğe sıcak bakıyorsun anlamına mı geliyor?" Lorenna'nın sorusuna cevap vermeyince Antonio'nun buna onay verdiği herkesçe bilinmiş oldu. Nonna tekerlekli sandalyesinden öne eğildi. "Sara’ya sormayacak mısın Antonio? Ne de olsa bu onun hayatı." "Bence Sara kararını çoktan vermiş." Antonio sertçe kızına baktı. "Öyle değil mi Sara?” Sara sessiz kalınca, “Greco bana oğlunun Sara'yı geçen sene yılbaşı partisinde görüp beğendiğini söyledi. Sonra da onunla görüşmek istediğini belirten bir not yollamış." diye devam etti. "Bu doğru mu Sara?" Lorenna hayretle kızına döndü. "Neden bana hiçbir şey anlatmadın?" Sara bakışlarını yerden kaldırmadan sessizliğini korumaya devam etti. "Kızının arkamızdan çevirdiği işler bununla da bitmiyor ne yazık ki. O günden beri adamın oğluyla gizli gizli konuşmaya devam ediyorlarmış." "Yüce İsa." Lorenna kucağındaki peçeteyi masaya fırlatıp hayretle arkasına yaslandı. "Kulaklarıma inanamıyorum. Bunu nasıl yaparsın?" "Senin de haberin yoktu demek. Anlaşılan hepimizi ayakta uyutmuş. Bir de her şeyin kontrolün altında olduğundan bahsedersin." "Fakat Antonio ben..." "Kes sesini!" diye kükredi adam yerinden doğrulurken. "İyi ki Alessandro'yu burada, senin yanında bırakmayıp o yatılı okula göndermişim. Kızınla ne halt ettiğin umurumda bile değil ama oğlumu asla kendinize benzetemeyeceksiniz." "Keşke diğer oğlunu da biraz olsun düşünseydin." diye mırıldandı Nonna kenardan. "Bir şey mi söyledin anne?" Oğlundan azar işitmek istemeyen yaşlı kadın yalan söylemek zorunda kaldı. "Greco'ya ne cevap verdiğini hâlâ bize söylemedin." Antonio kapıya yönelmeden önce, "Onlara düğün hazırlıklarına başlayabileceklerini söyledim. Siz de hazırlansanız iyi edersiniz. Yakında misafirlerimiz burada olur." Lorenna "Bu kadar çabuk mu?" diye cırladı. Nonna yerinde bir heykel gibi hareketsiz oturan torununa kederle baktı. Bunun gerçekte onun seçimi olmadığını hissediyordu. Kızcağız belli ki, bu evliliği tımarhane gibi evden kaçmak için bir çıkış yolu olarak görüyordu. Ah, keşke nasıl büyük bir hata yaptığını bilseydi. Antonio odayı terk ettikten sonra Sara ilk defa başını kaldırıp kapıda dikilen adamın gözlerinin içine baktı. Genç adamın ne hissettiği yüzünden anlaşılmıyordu. Fakat Fabio birleştirdiği ellerini eklem yerleri beyazlaşana kadar sıkarken genç kız dudağının kenarıyla gülümsüyordu. ..................... Yanılıyordu. Gelen klasik model bir polis arabası değildi. Onun yerine üzerinde yanıp sönen portatif ışıkları olan beyaz bir sedan gelmişti. Araç kapının önüne yanaştıktan sonra içinden biri diğerinden daha uzun ve iri iki adamın indiğini gören Daniella, karşılamak için çoktan dışarı çıkmıştı. "Daniella Lombardi?" "Evet benim." Kareli gömlek ve kumaş pantolon giymiş ellilerinin sonundaki adam öne çıkarak kimliğini gösterdi. "Toscana Emniyet Müdürlüğü'nden Müfettiş Moretti. Bu da ortağım Leonardo Costa. Şüpheli ihbarı yapan siz misiniz?" Siyah saçları geriye taranmış genç dedektif omzunun üzerinden ona baş selamı verirken nazikçe gülümsemişti. V yakalı beyaz tişörtünün üzerine klasik kesimli deri ceket ve aynı renk koyu kahverengi botlar giyen en fazla otuz yaşında olmalıydı. Bu haliyle kovboy setinden fırlamış gibi görünüyordu. Tek eksiği başında bir Sombrero model şapka ve çiğnenecek tütündü. "Evet, ama bir devriye polisi göndereceklerini sanıyordum. Toscana'dan iki dedektif değil." Daniella adamlara şaşkınlıkla bakarken ellerini kotunun arka ceplerine soktu. "Şaşırmakta haklısınız hanımefendi." Müfettiş ortağıyla bakıştı. "İhbarı yaptığınız sırada tesadüfen oradaydık. Nöbetteki arkadaşlar farklı görev yerleri yüzünden kasabanın güneyine inmek zorunda kalınca daha fazla beklememeniz için uğrayıp bir bakmak istedik." "Ah." "Problem nedir?" Genç dedektif oldukça ilgili görünüyordu. Gözlerini Daniella'dan bir an olsun ayırmamıştı. "Telefonda şüpheli şahısların evinize girmiş olabileceğinizi söylemişsiniz." "Şüpheli mi?" Daniella arkasındaki karanlık binaya bakmadan önce, "Ah, şey..." dedi elini alnına bastırarak. "Hayır. Yani, aslında evet. Sadece yolunu şaşırmış bir gece kuşu içeri girip ortalığı biraz dağıtmış o kadar." Eğer içeride durum içler acısı olmasaydı bu benzetme onu gülümsetebilirdi. "Gece kuşu mu? Yarasa filan gibi mi?" Genç dedektif durumu komik bulmuş olacak ki, gülümsedi. Fakat asık suratlı amiri ciddiyetini korumaya devam etmişti. "Demek sadece bir kuş?" Adamı kolay kolay ikna edemeyeceğini anlayan Daniella'nın işi şakaya vurmaktan başka çaresi yoktu. Müfettiş Moretti kuşkucu bir adama benziyordu. Dahası, zeka fışkıran gözleri yılların tecrübesiyle kısılmıştı. Costa ise ondan daha toy ve tasasız biriydi. "Evet. Sanırım üst katın pencerelerinden biri açık kalmış." diye açıklamaya çalıştı. "Yardımcılarımdan biri gitmeden önce kapatmayı unutmuş olmalı." Açıkçası neden adamlara yalan söylemek zorunda hissettiğini bilmiyordu. Franco çoktan kaçıp gitmiş olmalıydı. Muhtemelen daha polisler arazisinden içeri girmeden arka kapıdan toz olmuştu. Dolayısıyla evinde kaçak bir mahkum bulundurmaktan hapse filan atılmayacaktı. Belki de en iyisi Franco'nun yardım teklifini reddedip polislere durumu anlatmaktı. Tabii önce onları içeri almak ve olayları en başından anlatması gerekecekti. Adamlar olan biteni gördüğünde ona bir sürü soru soracak, düşmanları olup olmadığını araştıracak ve sonra da ifadesini almak için onu peşlerinden karakola sürükleyeceklerdi. Üstelik tüm bunları geç işleyen bir adalet çarkının içinde, ülkede davalık olmak isteyeceği en son adamla karşı karşıya kalmak pahasına yapacaktı. Adamın oğlu istediği zaman hapisten elini kolunu sallayarak dışarı çıkabilen bir suçluydu. Kendisinin bu işten sıyrılması çocuk oyuncağı olurdu. Daniella sabaha kadar aynı sorulara cevap verip bir yığın evrak imzalamaya değmeyeceğini düşündü. Roma'ya yaptığı yolculuk zaten oldukça yorucuydu. Hem istese de onlara De Lucalar'dan veya bellekten bahsedemezdi. Bu, başına daha fazla bela almaktan başka işe yaramazdı. "Siz de, polisi beklemek yerine içeri girip kendiniz kontrol etmek istediniz?" ""Sabır; erdemlerimden biri değildir ne yazık ki müfettiş. Üstelik geç olmuştu. Neredeyse bir saatten fazla bir süredir memurun bana önerdiği gibi arabada oturup bekledim. Artık kimsenin beni dikkate almadığını düşünüyordum. İçeride herhangi bir hareketlilik göremeyince de kendim bir göz atmak istedim." "Bu çok cesurca bir hareket doğrusu." dedi Costa. Adamın bakışlarında gördüğü şey gurur muydu yoksa? "Ayrıca aptalca." diye ekledi Moretti. "Üstelik tehlikeli. Kendi başınıza hareket edecekseniz neden polisten yardım istediniz signora." "Dediğim gibi, artık kimsenin gelmeyeceğini düşünmüştüm." Moretti ona çatık kaşlarının altından bakmaya devam ederken Daniella'nın yüzünde en masum ifadesi vardı. Yine de adamın söylediklerinin bir tekine bile inanmadığını hissedebiliyordu. "Artık olan olmuş." Uzayan gergin sessizliği genç dedektif bozdu. "Siz iyisiniz. Önemli olan da bu signora. Merkezde Sognare'nin yeniden faaliyete geçirdiğinizi duydum. Burası güzel bir yer." Costa başını kaldırıp binayı inceledi. "Sizin satın almanız çok iyi olmuş." "Aslında otel aileme ait. Burayı yıllarca büyükannem ve büyükbabam işletti. Ben sadece yok olmaması için çabalıyorum." Tabii önce, bunu nasıl yapacağını öğrenmesi gerekiyordu. "Bu arazi bir vakfa ait. Eğer binayı işleten birileri olmazsa ya satılacak, ya da yıkılacak." "Bu çok kötü olur. Ön bahçenin epey potansiyeli var." "Siz bir de arka bahçeyi gün ışığında görün." "İlk fırsatta görmek için sabırsızlanıyorum." Moretti öksürerek araya girerken, "Buralı değilsiniz değil mi?" diye sordu. "Doğma büyüme buralıyım ama hayatımın büyük bir kısmını Amerika'da geçirdim. New York'ta özel bir avukatlık bürosunda hukuk sekreterliği yaptım." "Sonra birdenbire eski bir otel için oradaki tüm düzeninizi bırakıp buraya gelmek istediniz demek? İlginç. Belli ki maceracı bir yapınız var." "Özel hayatım yalnızca beni ilgilendirir müfettiş." Daniella huzursuzlukla yerinde kıpırdandı. Ağırlığını bir ayağından diğerine verirken, "Kaba olduğumu düşünmenizi istemem beyler ama başka soracağınızı bir şey yoksa eğer sizden gitmenizi isteyebilir miyim?" "Aslında benim bir tane var. Açılışa daha çok var mı?" Costa sempatik bir merakla sormuştu. Daniella amirinin aksine genç adamdan hoşlanmaya başlıyordu. Aralarında iyi polis kötü polis oynamıyorlarsa eğer genç adam geldiğinden beri ona sıcak ve samimi davranmaktan başka bir şey yapmıyordu. Ve otelle de en az Daniella ile olduğu kadar ilgili görünüyordu. "Sanırım yakın zamanda el ilanlarını dağıtmaya başlarız." Bu bir gerçekten çok dilekti. "Bu harika. Açılışa mutlaka geleceğim." "İçeriye bakmamızda bir sakınca var mı?" Moretti soruyu sorar sormaz cevabı beklemeden yanından geçmek için hareket edince, Daniella panikle önüne geçerek adamı durdurdu. "Buna gerek olduğunu sanmıyorum. Size içeride hiçbir şey olmadığını söyledim." "Görevimiz gereği ihbarınızı değerlendirip, merkeze bilgi vermemiz gerek." "Evet ama daha az önce buraya yalnızca mecburiyetten geldiğinizi söylememiş miydiniz? Ortada herhangi bir mecburiyet kalmadığına göre…" "Anladığım kadarıyla içeriye girmemizi istemiyorsunuz?" "Bakın, bütün günü Roma'ya kadar uzun bir araba yolculuğu yaparak geçirdim. Sizi içeri davet edip birer fincan kahve ikram etmek isterdim fakat şu an tek istediğim yatağıma girip rahat bir uyku çekmek." "Demek Roma'ya gittiniz? Önümüzdeki hafta ben de bir iş için orada olacağım." diye araya girdi Costa. "Belki bir dahaki sefere size eşlik ederim." Daniella adama nazikçe gülümsemekle yetindi. Ne söyleyeceğini bilememişti. "Costa! Kapa şu lanet çeneni." Moretti hızla yardımcısına döndü. Kızgın görünüyordu. "Size gelince hanımefendi. Yaptığınız asılsız ihbar yüzünden devletin memurunu boş yere alıkoyduğunuzun bilmem farkında mısınız?" "Bunun için gerçekten üzgünüm." "Biz sadece sizin iyiliğinizi istiyoruz." diyen Costa başını belli belirsiz salladı. Onun da amiriyle aynı fikirde olması Daniella'yı utandırmıştı. "Ayrıca amirime katılıyorum. İçeriyi kontrol etmemize izin vermelisiniz. Anladığım kadarıyla burada yalnız yaşıyorsunuz ve Sognare oldukça büyük bir yer." Başını huzursuzca sallayan Daniella nefesini tutup bekledi. Eğer içeri girmekte ısrar ederlerse onlara daha fazlı karşı koyabileceğinden emin değildi. Yeterince şüphe çekmişti. Moretti eleştiren bakışlarını üzerinde tutarak ona işkence etmeyi sürdürdü. O kadar uzun süre sessiz kalmıştı ki, Daniella adamın bir şeylerden şüphelendiğinden neredeyse emindi. "Bayan Lombardi buna gerek yok diyorsa, yoktur Costa." dedi aniden. Ardından başıyla Daniella'ya bir selam vererek geri çekildi. Daha sonra da otele son bir bakış attıktan sonra arabanın şoför tarafına geçti. "Gidelim hadi." "İyi ama efendim..." "Sana gidelim dedim." Genç dedektif Daniella'dan farklı bir cevap beklerken huzursuzluğu yüzünden okunuyordu. Gitmeden önce cebinden bir kart çıkarıp uzattı. "O halde bunu alın. Herhangi bir şey için ihtiyaç duyarsanız lütfen aramaktan çekinmeyin." Daniella kartı incelerken gülümsüyordu. "Toscana'dan buraya bir telefonumla gelebilecek kadar hızlı olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?" "Hadi Costa!" Müfettiş arabayı çalıştırmış, farları yakmıştı. Daniella yüzüne vuran parlak ışıkları engellemek için tek elini kullandı. "Siz sadece arayın." diye ısrar etti genç adam, bedenini ışığa siper etmek için önüne geçerken. "Gerisini düşünmeyin." Daniella adama bakakaldı. Ciddi olamazdı. Ama oldukça ciddi görünüyordu. Costa hızlı bir baş selamı verdikten sonra geriye doğru birkaç adım atarak arabaya bindi. Daniella adamların arabasının ışıkları tepenin ardında gözden kaybolana kadar arkalarından bakmaya devam etmişti. Sonra da kartı arka cebine sokarak ağır adımlarla içeri girdi. Kapıyı ardından kapattığında uzun bir soluk koyuverdi. Ne kadar süredir tuttuğunun farkında bile değildi. Açık kalan arka kapıyı ve pencereleri kontrol etmek için hızla mutfağa giderken bacaklarının titrediğini fark etti. Neyse ki arka kapı kapalıydı. Franco çıkarken kapatmış olmalıydı. Yine de kilitleri kontrol edip, sürgüyü çekti. "İyi kurtarıştı." Daniella duyduğu sesle bir çığlık attı. Sırtını kapıya yaslayarak arkasını döndüğünde Franco'nun karanlık tezgahta oturmuş bardağından bir şeyler yudumladığını gördü. "Şunu yapmaktan vazgeçer misin?" "Neyi yapmaktan?" "Karanlıkta gizlenip aniden ödümü patlatmaktan." Daniella öfkeyle gidip ışıklardan birini açınca genç adamın yüzü parlak ışık saldırısı karşısında büzüştü. "Burada sessizce oturmuş dönüşünü beklerken ikimize de kahve yaptım ve sen bana böyle mi teşekkür ediyorsun?" “Senin çoktan gittiğini düşünmüştüm." "Gitmemi mi isterdin?" Daniella bu soruya cevap vermek yerine kırık camların üzerinden dikkatlice yürüyerek açık dolaplardan birinden bir fincan aldı. "İçeri gireceklerinden endişelenmedin mi?" “Sanırım bu konuda senin yeteneklerine güvenmekten başka çarem yoktu.” “Tanrım.” diye homurdandı Daniella fincanını doldururken. "Ayrıca onları tanıyorum." dedi Franco, ses tonundan canının sıkkın olduğu anlaşılıyordu. Buna rağmen ahşap sandalyede sanki evindeymiş gibi rahat ve tasasız bir hâlde oturmaya devam ediyordu. “Toscanalı iki cinayet dedektifinin içeri girmek için ısrar etmeyeceğinden emindim aslında." "Cinayet mi?” Daniella aniden olduğu yerde dikleşti. “Bunu sen nereden biliyorsun peki?” "Şu sıralar ziyaretçi trafiğim oldukça yoğun diyelim. Ayrıca Moretti'yi eskiden beri tanırım." "Hapishaneye seni görmeye mi geldi? Neden?" Genç adam omuz silkti. "Önemsiz bir mesele yüzünden. Sana burada ne aradıklarını söylediler mi?" "Sadece ihbarı değerlendirmek için geldiklerini söylediler. Merkezden yardım istediğimde tesadüfen oradalarmış." "Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur sevgilim." "Başka ne sebeple buraya gelmiş olabilirler ki?" "Bunu bana sen söyleyeceksin. Onlarla uzun uzadıya sohbet eden sensin." "Ben onlarla sohbet filan etmedim.” Daniella bu suçlama karşısında kaşlarını çattı. “Yalnızca onları içeri gelmelerine neden olacak bir şey olmadığına ikna etmeye çalışıyordum." Daniella birdenbire fark ettiği şeyle ona doğru döndü. "Bir dakika, bir dakika. Yoksa onları özellikle mi çağırdığımı düşünüyorsun?" Güldü. "Eğer onları özellikle çağırdığımı düşünüyorsan gerçekten şizofren filan olmalısın. O adamları hayatımda ilk defa bu akşam gördüm." Siniri geçene kadar gözlerini sabır dilercesine kapadı. Yeniden açtığında Franco'nun bir yırtıcının zarafetiyle ona doğru yürümekte olduğunu gördü. Attığı her adımla birlikte cilalı ayakkabılarının altında ezilen cam kırıkları odanın içinde gürültüyle yankılanıyordu. Siyahlar içinde öyle karanlık ve tehlikeli görünüyordu ki, Daniella içerideki oksijenin birdenbire nefes almak için yeterli olmadığını hissetti. Ondan korkmuyordu. Hayır. Ama bu adamın varlığı onu bir şekilde huzursuz ediyordu. Elinin birini kaldırınca Daniella istemsizce başını geriye attı. Bu tepkisi adamın dikkatinden kaçmamıştı. Çatık kaşlarla elini aşağıya indirip beline attığında Daniella nefesini tutup bekledi. Dövmeli parmaklar bedeninde bir örümceğin yavaşlığında hareket ediyor, bel çukurundan kalçasına doğru geziniyordu. Sonra dört parmağı birden arka cebine kaydı ve orada bir müddet oyalandı. Daniella bu dokunuş karşısında keskin bir soluk alınca aamın gözleri koyulaştı. Ardınan parmakları oraya sıkıştırılmış kartı çıkardı. "Bana sakın yalan söyleme." dedi, iki parmağının arasında tuttuğu kartı gözlerinin önüne getirerek. "Eğer yalan söylersen ne olur biliyor musun? Bunu anlarım ve anladığımda da asla cezasız bırakmam." Sesi bir fısıltıdan farksız olsa da içindeki tehdidi anlamamak imkansızdı. Franco kartı yanağından çenesine doğru yavaşça sürterken gözleri tehlikeli bir ışıkla parlıyordu. Daniella iliklerine kadar ürperirken, "Yalan söylemiyorum." diye kekeledi. Huzursuzluğunu gizlemek için elinden geleni yapıyordu. "Costa sana bu kartı neden verdi o halde?" "İhtiyacım olursa aramam için." "Arayacak mısın?" Daniella bu soruya ne cevap vereceğini bilemedi. Göğsü ihtiyacı olan nefesi almak için yanarken dudakları aralandı. Franco'nun bakışları anında o noktaya kaymıştı. "Yanlış bir şey yapmayacağına inanmak istiyorum Donna Bella." Bakışları ezberlemeye çalışırcasına yüzünün her köşesinde şefkatle dolaşırken sesi sertti. "Beni..." Daniella da bakışlarına aynı soğuklukla karşılık vererek dudaklarını yaladı. Ardından elindeki kartı çekip aldı. "sakın bir daha tehdit edeyim deme." Adamı göğsünden itip geçmek istediğinde Franco buna izin vermedi. Bu tıpkı bir kayayı yerinden oynatmaya çalışmak gibiydi. "Güzel olduğun kadar cesur olman hoşuma gidiyor sevgilim ama dikkatli ol! Ne derler bilirsin. Sakın bir kediyle aynı çuvala girme." "Bu bir tehdit mi?" "Sadece bir uyarı. İyiliğin için." "İyiliğimi düşünüyorsan neden benden uzak durmayı denemiyorsun?" Genç adam bu lafa karşılık sessizce gülümsedi. Onu yine öfkelendirmeyi başarmak hoşuna gitmişti. Niyeti bu olsa da, az önceki korkusundan nefret etmişti. "Şimdi, ellerini üzerimden çek. Lütfen!" Franco kadına dokunduğunun farkında bile değildi. Sanki elleri kendinden bağımsız olarak ona doğru çekiliyordu. Kadının sert uyarısına rağmen onu bir müddet daha kollarından tutmaya devam etti. Ona dokunmak istiyordu. Keşfetmek. Teninin sıcaklığı avuçlarının derisine işlerken, taze kokusunu bahar havası gibi içine doya doya çekmek. Bir süre sonra ellerini ondan çekti fakat bunu o istediği için değil, kollarının arasında bir yaprak gibi titrediği için yapmıştı. "Durumu iyi kurtardın." dedi konuyu değiştirerek. Kadın anında ondan uzaklaştı. "Moretti inatçı piçin tekidir. Eğer içeri girmiş olsalardı onlara olanları açıklamakta zorlanabilirdin." "Belki de yapmam gereken buydu." Franco'nun kaşlarından birisi havaya kalkarken Daniella çoktan odanın diğer ucuna yürümüştü. "Belki de en doğru karar, çok geç olmadan ailenin otelimi başıma yıkmaya çalıştığını onlara anlatmaktır." Franco başını belli belirsiz sallarken dudakları düz bir çizgi halini aldı. Gözlerindeki ifade bir rahibeyi bile baştan çıkartabilecek türdendi. Daniella adamın simsiyah kirpiklerle çevrelenmiş yakıcı bakışlarına karşılık verirken içinde bir şeylerin harekete geçtiğini hissedebiliyordu. Uzun zamandır hissetmeye korktuğu şeylerin. "Yapamazsın." Yüzündeki ifadenin aksine sesi bir tereyağı kadar yumuşaktı. "Cesur bir kadın olduğunu görebiliyorum ma asla aptal değilsin." "Bu şimdiye kadar duyduğum en tuhaf iltifat." Franco bu sefer ona en muhteşem gülümsemelerinden birini bahşetti. Kahretsin. Bu herifin gülmesi kadınların iyiliği için dünya üzerinde yasaklanmalıydı. Sırf bu yüzden bile bir yerlere kapatılması gerekliydi. "Zekan beni etkiliyor Donna Bella. Şimdiye kadar gördüklerimin içinde belki de en iyisi. Çok az insan güzel bir vücudun içinde zeki bir beyin taşır." "Biliyor musun? İltifat etmeyi gerçekten beceremiyorsun." "Çünkü ben kelimelere değil eylemlere inanan bir adamım." diyerek ona birkaç adım daha yaklaştı. Avının etrafında iştahla dolanan bir avcı gibiydi ve Daniella ondan ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın asla kaçamayacağını biliyordu. Franco ona yaklaştı. Öyle ki, aralarında tuttuğu kahve fincanı olmasaydı adamın sert göğsü göğüslerine dayanmak üzereydi. Franco onu açık bacaklarının arasına almıştı. Ilık nefesi yüzünü okşuyordu. Yakından baktığında dudaklarının daha kalın ve sert göründüğünü fark etti. Enfes ağzının etrafını gölge halinde kirli sakalı çevreliyordu. Hafifçe içine çökmüş yanaklarını elmas keskinliğinde elmacıkkemikleri ve erkeksi çenesi vurguluyordu. Bu adama dair yumuşak hiçbir şey yoktu sanki. Farklı türden bir yakışıklılığı vardı. Etkileyici ve sıra dışı diye düşündü. Ona ne kadar uzun süredir baktığının farkında değildi. Dalgınlığından adamın ademelmasının hareket ettiğini görünce kurtuldu. Franco sertçe yutkununca gözleri anında adamın boyun çukuruna kaydı. Ve ansızın dili o noktayı yalayıp geçmek için büyük bir arzuyla karıncalandı. Onu yalamak mı? Bu düşünce aniden irkilmesine sebep oldu. "Affedersin. Ben... sanırım bu gece kahveden daha sert bir şeylere ihtiyacım var." Derin bir nefes alıp adamın kollarından sıyrılarak fincanını aceleyle lavaboya boşalttı. Franco yine gitmesine izin vermişti. Daniella titreyen ellerle alt dolaplardan birinden bir şişe açılmamış şarap buldu. Bir erkeğe bu kadar yakın olmak ona hiçbir zaman zor gelmemişti. Ama Jonathan'dan sonra her seferinde kalbinin yerinden çıkacakmış gibi atmasına engel olamıyordu. Avuçları terlerken kendini bayılacak gibi hissediyordu. Franco ona dokunduğunda ise neredeyse kalbi duracaktı. Çaktırmadan aldığı sık nefeslerle nabzını düzene sokmaya çalıştı. Ne yaparsa yapsın bedeninin tepkilerine bir türlü karşı koyamıyordu ve tüm bunlarla savaşmak çok yorucuydu. Adam onun arızalı olduğunu anlamış mıydı? Anlamış olmalıydı. O keskin bakışlardan en ufak bir ayrıntının bile kaçması imkansızdı. Lanet olsun. Neden hâlâ buradaydı? Neden gitmiyordu? Doğrulduğunda Franco tam arkasındaydı ve dikkatle onu izliyordu. "Neyse ki bu şişe sağlam kalmış." diyerek yüzüne kondurduğu zoraki bir tebessümle çekmecelerden bir tirbuşon aradı. "Sen de ister misin?" "Hayır." Bu tek kelimelik cevap onu sandığından fazla huzursuz etmişti. Adamın her hareketini izlediğini hissederken bildiği şeyleri bile yapamadığını fark etti. Tirbuşonu iki defa elinden düşürdü. Şişeyi tutan avuçları terden kayganlaştı. Sonra da sıkışan mantarı bir türlü açamayınca kendi kendine küfürler sıralamaya başladı. "Ver onu bana." "Ben hallederim." Franco onu dinlemeyerek şişeyi elinden aldı ve maharetli parmaklarıyla saniyeler sürmeden mantarı yerinden çıkardı. Ardından Daniella'nın bardağını ağzına kadar kırmızı şarapla doldurdu. Tüm bunları yaparken gözlerini bir an olsun ondan ayırmıyordu. "İhtiyacın olan şey gerçekten bu mu?" Daniella başını sallayana kadar tek kaşını kaldırmış vereceği cevabı bekliyordu. Bardağı ona uzattı. "Gergin görünüyorsun. İstersen rahatlamanı sağlayabilirim." Bunu o kadar sıradan bir şey gibi söylemişti ki, Daniella bir anlığına anlamakta güçlük çekti. Aman .Tanrım. Hayır. Düşündüğü şeyi ima ediyor olamazdı. "Teşekkür ederim. Kendi kendime rahatlayabilirim." diyerek şarabından büyük bir yudum aldı. Sonra da ne söylediğini anlayınca büyüyen gözlerle adama baktı. Franco'nun gözleri şimdi farklı bir ateşle yanmaya başlamıştı. "Yöntemlerini görmek isterdim." Yüce Tanrım. "Bence artık gitmelisin. Söylediğin her şeyi yaptım. Polislere hiçbir şey anlatmadım ve anlatmayacağıma dair söz veriyorum. Ailenden ve özellikle Sara'dan uzak duracağım ve elbette senden de. Tek istediğim biraz huzur. De Lucalar'a bulaşmak istemiyorum. Aile işlerinize karışmak istemiyorum. Beni anlıyor musun?" Franco elinden kadehi alınca aniden sustu. Adam gözlerinin içine bakarak kadehindekini son yuduma kadar kafasına dikti. "Çok iyi hem de." Ardından yaşanan şeyler çok hızlı olmuştu. Kadeh bir an onun elindeydi. Hemen sonra ise arkasındaki yeri, diğer ıvır zıvırların arasını boylamıştı. Kırılma sesiyle irkilen Daniella'nın gözleri, Franco yüzünü kavrayarak dudaklarını dudaklarını bastırınca şok içinde açıldı. Adam dudaklarıyla kendisine ziyafet çekerken, Daniella'nın tek yapabildiği onun güçlü bedenine tutunmaktı. Bu tıpkı hız trenine binmek gibiydi. Başı dönüyor, midesi karnının içinde adeta taklalar atıyordu. Gözlerini kapatarak tırnaklarını adamın pazılarına geçirdi. Öpücük tahmin ettiğinden yumuşak ve baştan çıkarıcı bir şekilde devam ederken içinin coşkuyla çağlamasına engel alamıyordu. Franco onu vücudu tükenene ve nefesi kesilene dek öpmeye devam etti. Kaçmasından korkar gibi bir eli ensesindeydi. Diğer elinin başparmağı alt dudağının kıvrımını okşadı. Sonra okşadığı noktayı yalayarak dudaklarının açısını değiştirdi. Başını diğer tarafa yatırırken dilini ustaca dudaklarının arasına kaydırmıştı. Daniella onu utandıracak şekilde inleyince genç adamın göğsünden bir kükreyiş yükseldi. Duvara sertçe çarpana kadar onu geri itti. Daniella'nın sırtı sert zeminle buluşunca ciğerlerinde kalan son hava kırıntısı da dudaklarından dışarı fırladı. Franco öpüşmeye ara vererek kadının yüzünü inceledi. Daniella onu özellikle görmekten korkar gibi gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Franco'nun elleri boynunun narin kıvrımında gezindi. Gümüş yüzüklerinin sıcak teninde bıraktığı serinlik hoşuna gitmişti. "Senin iyiliğin için senden uzak durmak zorundayım." diye fısıldadı tenine doğru. "Peki bu, neden bu kadar zor geliyor?" Soruyu daha çok kendine soruyormuş gibi olduğundan Daniella cevap vermedi. İri elleri aşağıya kayarak kalçalarından sıkıca kavradı. Dudaklarını nabzının attığı noktaya sıkıca bastırmıştı. Daniella tıpkı bağımlılık yapıcı bir uyuşturucu gibiydi. Başladın mı kolay kolay vazgeçilmiyordu. Ona bir kez dokunmak yetmişti. Başta basit bir öpücük olacağını sanmıştı ama kontrolü neredeyse kaybetmek üzereydi. Derin bir nefes alarak tatlı keşfini durdurdu. Fark ettiği şey onu gerçekliğe döndürmüştü. Bu gerçekten tuhaftı çünkü Daniella ona karşılık vermiyordu. Üstüne üstlük titriyordu. Bunun zevkten olmadığını bilecek kadar çok kadınla birliklte olmuştu. Korkak birini nerede görse tanırdı. Bu gerçek onu afallattı. Bir süre kadının kendini toparlamasına izin verdi. Daneilla sonunda gözlerini açtığında nefes nefeseydi ve bakışları boşluğa kitlenmişti. Bu durum Franco'nun kendinden tiksinmesine neden olmuştu. "Az önce ne halt olduğunu bana anlatacak mısın?" "Anlatacak bir şey yok." dedi genç kadın, ayakta durmakta zorlanıyormuş gibi arkasındaki duvardan güç alırken. "İkimizin de iyiliği için benden uzak dur."
|
0% |