@sagetaylors
|
Biraz önce olanlar da neydi tanrı aşkına? Kiralık arabayı gece kulübünün önüne gelişi güzel park ederken Nick; nasıl olup da Madison ile tartışmaya hazır ruh halinden, kadının gideceğini öğrenmesinden sonra hissettiği suçluluk duygusuyla bir anda kendini ona kalması için yalvarırken bulduğunu düşünüp duruyordu. Üstelik tüm planlarını açık etme pahasına. Şüphesiz, işlerine karışmaması için gözdağı vermeye çalışırken kadının istifa etmek isteyeceği aklının ucundan bile geçmemişti. Ama tanrı aşkına, az kalsın her şeyi Troy için yaptığını bile itiraf etmek üzereydi. Nick paniklediğini kabul ediyordu. Ve bu paniğinin nedeninin sırf bu istifanın planlarını mahvedeceğinden kaynaklandığını söylüyordu kendine. Bu yüzden, valeye anahtarları uzatırken ve kulübün adıyla uyumlu kızıl kapılardan içeri girerken kalp atışları hâlâ düzene girmemişti. Elbette Madison'ın gitmesi yüzünden bir endişesi yoktu. Sadece Troy için yaptığı planda bu kadar ilerleme kaydetmişken, kadının işleri batırmasına engel olmaya çalışıyordu, hepsi bu. Eğer durup dururken istifa etmeye kalkarsa, annesi nedenini merak edecekti. Ve Madison çok geçmeden oğlunun ne haltlar çevirdiğini ona söylemek zorunda kalacaktı. Yumuşak halıda yürürken, başından beri kurtulmak istediği kadından kalmasını sırf arkadaşına yardım edebilmek için istediğine inandırdı kendini. Bu iş bittikten sonra eğer canı hâlâ gitmek istiyorsa... Derin bir nefesle ciğerlerini doldurdu. Neden bu düşünce hâlâ nefesini kesiyordu? Kırmızı Vadi; yuvarlak bir çukuru andıran iki katlı oturma alanı, oval bir dans pisti, tamamı şarap renginde yumuşak koltukları, üzeri altın işlemeli şamdanlarla süslü masaları, gösterişli sahne perdeleri ve sahneyle karşılıklı duran uzun mermer barıyla isminin hakkını veriyordu doğrusu. Girişten itibaren onları yönlendiren zemindeki halı bile kırmızının en müstehcen tonuna sahipti. Duvarlar kendinden desenli duvar kâğıtlarıyla, mum ışığı hissi veren apliklerle ve altın rengi el işçiliğine sahip boş çerçevelerle donatılmıştı. Bu kadar kızıl renk argümanı ve loş ışıklandırma aşırı şehvet uyandırmak için yapılmışsa eğer, amacına ulaşmıştı. Nick şimdiden kanının kaynamaya başladığını hissedebiliyordu. Üçte ikisi boş mekâna girdiklerinde, eli hâlâ sahiplenircesine Madison'ın sırtındaydı. Sanki bıraktığı anda onun bir hokuspokusla ortadan yok olup gitmesinden endişeleniyordu. "Güzel mekânmış. Fanny ve ortağı bize katılana kadar bir şeyler içmek ister misin?" "Neden olmasın." Madison teklifini uysallıkla kabul ettiğini fark etmeden, onu doğruca barın sakin bir köşesine yönlendirdi. Sert ve pürüzsüz tezgâhın arkasında yerden tavana kadar cam raflarda, her göz ve damak zevkine hitap eden çeşit çeşit pahalı şişeler asılıydı. Nick içlerinden birini, gece kadar siyah, seksi kolsuz bir gömlek ve mini etek giymiş olan genç barmene göstererek, "Bana duble viski," dedi. "Bayana da ne istiyorsa onu getirin." "Hızlı başlamıyor musun? Ben yalnızca bir bardak buzlu soda alayım lütfen." Genç barmen Nick'i tanımış olacak ki, hayranlıkla gülümsedikten sonra siparişleri hazırlamak üzere neşeyle yanlarından ayrıldığında bile bir gözü hâlâ üzerlerindeydi. "Emin misin?" Arabada yaşanan o adrenalin patlamasından sonra sadece bir şişe soda mı içecekti yani? Madison, "Bazı şeyleri hazmetmeme yardımı olur belki." diyerek cevabı yapıştırınca Nick bunu hak ettiğine karar verdi. "Ayrıca erkenden sarhoş olup rezalet filan çıkarmamı istemiyorsan bana mani olmalısın." "İçki konusunda kötü bir şöhretin olduğunu bilmiyordum doğrusu. Gerçi seni kontrolünü kaybetmişken hayal edemiyorum." "Kötüden de kötü. Bir keresinde Gena, Drake ve ben Gena'yı aldatan pislik herifin teki yüzünden ona destek olmak için o kadar çok şat içmiştik ki, tüm geceyi kulübün tuvaletinde kusarak geçirmiştim. Tanrım." diye ürperdi birden Madison, o anları yeniden hatırlamıştı. "İşte bu ilginç. Az önce seninle baş etmenin sırrını bana kendi ellerinle verdin." Bu cümle Nickholas'a ters bir bakış kazandırdıysa da, genç adam hiç oralı olmadı. "İrademi kırmak için epey uğraşman gerekebilir ama. O günden sonra kontrolümü kaybettiğim pek sık görülmemiştir." "Çok sıkıcısın." diyerek burnunu kırıştırdı Nick. "Ve bu, bazen dağıtmaya ihtiyacım olmadığı anlamına gelmiyor tabi. Sadece beni sonrasında toparlayacağına emin olduğum insanların yanımda olmasına özen gösteriyorum." Nick öne doğru hafifçe eğilerek, "Eğer yanımda dağılmak istersen seni her zaman toplayacağıma güvenebilirsin." deyince Madison kaşlarını kaldırdı. Nick'in samimi itirafı onu hem şaşırtmış hem gülümsetmişti. Bu iş meydan okumaktan hızla bambaşka bir şeye dönüşüyordu sanki. "Teşekkür ederim ama bu hakkımı daha az resmi bir toplantıya saklasam daha iyi olacak. Seni batıracak bir anlaşma imzalamak üzere olmadığın başka bir gece mesela." O sırada içkileri gelince bir süreliğine sessizliğe gömüldüler. "Arabada söylediklerim yüzünden, bana hâlâ kızgın mısın?" Madison derin bir iç geçirerek, "Pek sayılmaz." dedi. "Sadece kendini böylesine zor bir duruma soktuğun için hâlâ biraz şaşkınım o kadar." "İmzalar iki taraflı atılana kadar henüz zor bir duruma girmiş sayılmam." "Bunu neden yaptığını bana söylemeyeceksin değil mi?" Nick sıkıntılı bir nefes verdi. "Benim için özel biri için diyelim. Bilmesen senin için daha iyi. İşler kötüye gittiğinde kendini daha az baskı altında hissedersin." "Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun aklım almıyor. Bu işin şakası yok Nick. Ya seni hiç beğenmeyeceğin işlerin içine sokmaya kalkışırlarsa? Ya kariyerini daha da çürütecek bir anlaşmanın altına imza atmak üzereysen?" "Daha kötü ne olabilir ki? Hayatım yeteri kadar boka batmış durumda zaten." "Bunu söylediğine inanamıyorum." Nedendir bilinmez Madison'ın içi bir anda cız etti. Adamın yenik görüntüsü ve yorgun çıkan sesi, içinde hiç bilmediği bir yerlere dokunmuştu sanki. "Yoksa Madison Goldberg benim için endişeleniyor mu?" dedi Nick mavi gözlerini ona dikip içkisini yudumlarken. Madison boğazını temizledi. "Gözünde nasıl ruhsuz bir kaltak olarak göründüğümü bilmiyorum ama elbette senin için endişeleniyorum. En çok da B.B. öğrendiğinde kopacak kıyamet için." "B.B.?" "Bayan Brooklyn." "Ah." Nick bu kısaltmayı duyunca sırıttı. "Annemin Westlerle yapacağım anlaşmaya bayılacağından eminim. Uzun süreli bir sözleşmeye neden itiraz etsin ki hem? Baştan beri istediği düzenli bir iş bulup yola gelmemdi. Uzun süreli bir anlaşma her iki tarafı da mutlu edecektir. Harold ve kızının şirketinden bahsederken annemin nasıl heyecanlandığını kendi gözlerinle gördün." "Yine de bu farklı. Hiç bir annenin oğlunu köleleştirecek bir sözleşme imzalamasından hoşlanacağını zannetmiyorum. Annen zeki bir kadın Nick." Tanrım, günün birinde B.B'yi savunacağı hayatta aklına gelmezdi. "Seni anlayacaktır. Diğer yandan sana Westminster şirketini dayattığını hatırlamıyorum. O pakette tam dört ayrı teklif vardı. O senaryoyu seçen sensin." "Maddie, Maddie, Maddie... "Nick öne uzanıp Madison'ın çenesini iki parmağının arasına sıkıştırarak göz göze gelmeye çalıştı. "Öyle saf ve masumsun ki." Nick'in hareketi başını iki yana sallayıp tutuşundan kurtulana kadar bir anlığına Madison'ı afallatsa da genç adam bu kısa anın tadını çıkardı. "Bu işleri hiç bilmediğin ve patronun olacak kadını tanımadığın o kadar belli ki. Başından beri Westminster’ı seçmem gerektiğini hep belli etmişti. Güven bana. Aksini de yapabilirdim ama böylesi işime geldi. Bu sözleşmenin yıllardır süregelen esaretimden tek farkı bu kez kendi isteğimle yapmış olmamdı. Ve tabi iyi bir amaca hizmet edecek olması." sesi sonlara doğru kısıldı. Genç adam önüne dönüp kehribar rengi sıvıdan bir yudum daha aldı. "Bu çok dramatik olmadı mı sence de?" "Bilirsin ben sahne adamıyım." Madison hırladı. "Senin hak ve yasal sorumluluklarını korumanın ötesinde o senin annen. Sana zarar gelmesini asla istemez." "O paradan başka hiç bir şeyi önemsemez," kederli bir soluk daha aldı Nick. "Tek istediği adını tüm dünyanın dilinden düşürmemesi. Daha çok şöhret ve para için neler yapabileceğini asla tahmin edemezsin. Şimdi asıl sen bana cevap ver. Planlarımdan ona bahsedecek misin?" Nick bunu sorarken, yanıt beklediği her saniye göz bebeklerindeki endişe titreşimleri giderek artıyordu. Madison, karşısında yavru köpek bakışları atan adamın gözlerinin içine bakarken nasıl aksini söyleyebilirdi ki. "Bana şöyle bakmayı kes lütfen! Neyim ben, ispiyoncu kaltağın teki mi?" Madison çaresizlikle sodasını hızla kafasına dikince, Nicholas'ın dudakları yeniden gülecekmiş gibi gerildi. "Başlarda belki, ama giderek hakkındaki fikirlerim değişmeye başlıyor Maddie." "Bu bir iltifat mıydı şimdi? Çünkü eğer öyleyse bir yerlere not etsem hiç fena olmayacak." "Yalnızca gerçekler." "O halde bende sana inandığım bazı gerçeklerden bahsedeyim, ister misin?" "Hay hay." Madison konuşurken öne doğru eğilince, V yakalı gömleğinin yakası hafifçe açılmış, süt beyazı teninden, ufak, leziz bir görüntü sergilemişti. Nick belki doğası gereği belki de içtiği sert içkinin etkisiyle, kadının yakasından içeri gözünün takılmasına engel olamamıştı. Göğüsleri biraz küçüktü ama hiç de fena değildi doğrusu. Kendini centilmenliğe zorladıysa da içinden ona birazcık daha sokulup, kokusunu içine çekmekten başka bir şey gelmiyordu. Bu yüzden dirseklerini aralarındaki tezgâha yaslayıp öne doğru eğildi. Tanrım, nasıl da güzel kokuyordu. "Beni dinliyor musun sen?" Nick yeniden masum bakışlarını ona dikti. "Tabi, tüm benliğimle hemde." "Annenle aranda kişisel olarak ne türden problemlerinizi var hiç bilmiyorum ve beni de ilgilendirmez zaten ama bence profesyonel olarak menajerin gittikten sonra işleri oldukça iyi idare ettiğini düşünüyorum." "İşleri idare etmiyor, o kahrolasıca tüm hayatımı kontrol etmeye çalışıyor Maddie, arada fark var." "Az önce hayatının bundan daha kötü olamayacağını kendin söylemiştin." "Bu doğru ama en azından o zamanlar kontrol hâlâ bendeydi." "Belki de kısa bir süreliğine kontrolü doğrudan başkasına devretmen senin için daha kolay olacaktır, bunu hiç düşündün mü?" "Bebeğim, ben kontrolü yalnızca kısa bir süreliğine yatak partnerime devredebilirim ki, seks sırasında bile çoğunlukla baskın biri olduğumu belirtmek isterim." "Yapma lütfen... Seni gücendirmek için söylememiştim." "Gücenmedim. Bu konuda ciddiyim." derken kaşlarını oynattı. "Koca bir pisliksin sen." "Sende tam bir baş belasısın." "Annen beni neden işe aldı zannediyorsun?" Nick sırıttı. "İtiraf et hadi. Kendi işkence edemeyecek kadar uzakta olduğu zamanlarda yerini doldurman için değil mi?" "Tam üstüne bastın ahbap." Madison sırıttı. "Umarım kazandığım her kuruşu hak ediyorumdur." "Ah, hemde her kuruşunu." Madison koluna alayla bir yumruk atınca, Nick acımış gibi vurduğu yeri ovalarken pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. "Gördün mü, haklıyım işte." Madison kahkaha atarken, "Mızmızın tekisin." dedi. Sende çok güzelsin, diye geçirdi içinden Nick. Uçak yolculuğundan önce nasıl da fark edememişti. Gülmek bu kadına gerçekten çok yakışıyordu. Kahverengi gözleri yüzlerce yıldızlar düşmüşçesine parlıyor, göz kenarlarındaki minik çizgilerden, dolgun ağzının kıvrımlarına kadar gülüşü yüzünü bir güneş gibi aydınlatıyordu. "Sonuna kadar inkâr hakkımı kullanmak istiyorum." "Kabul et, hayatının tekeri çoktan yoldan çıkmıştı Nick. Tüm dünyan iş dışındaki partiler, içkili eğlenceler, daha çok içki ve kadınlardan ibaretti. Annen başka ne yapabilirdi ki? Hiç kimseyle doğru düzgün geçinemeyen pisliğin tekiydin. Gerçi hâlâ öylesin." diyerek Nickholas'ın kaş çatmasına rağmen belirtmek istedi Maddie. "Setlerde olay çıkarıp duruyordun. Kimse sana iş vermeye yanaşmıyordu. Menajerin bile senden nefret ediyordu. Parlak yıldız çocuk dönemlerin artık geride kalmıştı. Hızlı yaşayan birine göre çabuk dibe batmıştın. Kaç kez nezarethanede sabahladığını hatırlıyor musun? Araya sıkıştırdığın ev baskınlarını saymıyorum bile." "Berbat hayatımın daha da berbat özetine kadeh kaldırmama izin ver o halde." Nick kadehini onunkine vururken, "Yaşadıklarından ders almadığını görmek çok kötü." dedi Madison. "Onlar birer hataydı Maddie. Hepsi geçmişte kaldı." "Ve şimdi sırada yenileri var öyle mi?" Nick ofladı. Madison'ın karşısında oturup, vicdanın sesi gibi konuşmasından rahatsız olmuştu. "Eminim senin hayatın kusursuzdur." "Kimse hata yapmaz demiyorum ki. Hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde dibi görmüşüzdür." Nick, "Sen bile mi?" diye sorunca, Madison iç geçirerek, "Ben bile." dedi. Ve söylediklerinde samimiydi. "Çevrende şükretmen gereken o kadar çok şeyin var ki. Sadece toparlanmak için kendine inanman ve onları görmen gerekiyor o kadar. Yanında sana destek olacak ailenden birileri varken bunu yapmak çok da zor olmamalı. Sırf senin daha iyi bir hayata sahip olmanı isterken biraz sert davrandıkları için onları suçlamaktan vazgeç. Gerçekleri gör artık Nick. Bana soracak olsaydın eğer, beni tek başıma bırakmalarındansa, her işime burunlarını sokan ebeveynlerimin olmasını tercih ederdim inan bana. Bu yaptığın hayatını kontrol etmeye çalıştığı için annene karşı bir misilleme ise eğer..." Nick sıkılmış gibi sözünü kesmek istercesine içkisini bir anda kafasına dikince susmak zorunda kaldı. Kadehini tazelemesi için barmene kolunu kaldırdığında, adamın yüzündeki kaslar kadar ceketinin altındaki sert kasların da gerilmesinden öfkelendiğini hemen anlamıştı. Bardaki kız bu kez şuh bir sırıtışla bardağını getirince, Nick onu küçük bir gülümsemeyle ödüllendirdi. "Bu konuyu kapatsak mı artık." dedi yeni bardağının üzerinden Madison'a bakarken. "Kimseye misilleme filan yaptığım yok, eğer içini rahatlatacaksa o paraya gerçekten ihtiyacım var." "O halde neden bu parayı ondan ödünç istemiyorsun?" "Sen delirdin mi? Sırf tüm kazandığım paramı yüzde payı fazla olan şirketine yatırdığım için yakın zamanda tüm haklarıma el koydu benim. Şimdi yaptığım en ufak harcamam bile onun denetiminden geçmek zorunda. Kendi paramı kullanmama bile izin vermezken, sebebini söylemeden bana borç verir mi zannediyorsun?" "Sende söyle o halde." "Sorun da bu zaten. Bunu ona asla söyleyemem. Bianca Brooklyn de bilmediği hiç bir şey için parasının tek kuruşunu bile riske atmaya yanaşmaz." "İyi ama avansını kumarda kaybettiğini öğrendiğinde her şey daha da kötüye gidecektir. Hele bir de yaptığın anlaşma ortaya çıkarsa. Tanrım, Nick. Bunun için sana ne kadar kızabileceğini hayal bile edemiyorum." "Sen beni düşünme tamam mı, başımın çaresine bakabilirim." Nick'in yenik çıkan sesi Madison'ın yüreğini sıkışmasına sebep oldu. Bir gecede iki kez. "İşlerime yasal olarak burnunu sokmaya başlamadan önce de aramız kötüydü ayrıca. Bir eksik bir fazla ne fark eder. Ne yaparsam yapayım onun gözünde işe yaramaz seks düşkünü herifin teki olmaya devam edeceğim nasıl olsa." "Hey!" diyerek birden adamın eline uzandı Madison. O an bunu neden yaptığının, adamın elini neden tuttuğunun kendisi de farkında değildi fakat Nick'in ellerine bakarken yaşadığı şaşkınlığı görmek boynu bükük halinden çok daha iyiydi. "Kendine haksızlık ediyorsun bence. Kim ailesiyle bu türden sorunlar yaşamıyor ki. Ayrıca seks düşkünü işe yaramaz hergelenin tekiysen ne olmuş? Kimse kusursuz değildir." Nick ilk şoku atlattıktan hemen sonra kalp durduran türde bir gülümsemeyle, "Hergele dediğimi hatırlamıyorum." deyince Madison şaşırmış gibi yaptı. "Dememiş miydin?" Nick başını sallayınca Madison omuz silkti. "Yanlış anlamış olmalıyım." "Belki bende bu hakareti bir yerlere not etmeliyimdir ha, ne dersin." "İyi fikir. İleride lazım olabilir." Genç adam kahkahayı patlatmadan önce Madison ona göz kırpmıştı. "İşte buradasınız!" Fanny'nin canlı sesini duyan Madison elini geri çekince sohbetleri noktalanmış oldu. Fanny West'i, kemik rengi takımını siyah, askılı bir gece elbisesiyle değiştirdiğini görünceye dek, oraya bir kot pantolon ve basit yazlık bir gömlekle geldiğini fark edememişti. Nick ile yaptığı tartışma ve yaşadığı gerginlik o kadar aklını başından almıştı ki, üzerini değiştirmek için odasına çıkmak aklının ucuna bile gelmemişti. Kadın sade giysileriyle uyumlu takıları ve saç stiliyle tek kelimeyle göz kamaştırıcı görünüyordu. Ayrıca hemen arkasındaki smokin giymiş, uzun boylu, yakışıklı adamla tıpkı aristokrat bir çift gibi duruyorlardı. Adam otuzlarının ortalarında olmalıydı. Yüzündeki gülümseme diş macunu reklamlarına yaraşır türdendi. Ayrıca oldukça şıktı. Göz ucuyla Nickholas'a baktı. En azından kravat takmayarak giydiği takımla az da olsa ona uyum sağlamıştı. "Nick, Madison, sizi en yakın arkadaşım ve ortağım Eduardo Morales ile tanıştırayım. Eduardo, Nickholas Andersson'ı zaten filmlerinden tanıyorsun. Bu genç bayan da yardımcısı Madison Goldberg." "Maddie deyin lütfen. Tanıştığımıza memnun oldum Bay Morales. Kısa zamanda dev yatırımlara imza atan, genç, İtalyan işi adamı. Bahsinizi çok duymuştum." Adamın gözleri duyduğu iltifatlar karşısında parladı. "Sadece Eduardo o halde. O memnuniyet bana ait ayrıca. Keşke bende aynı şeyi sizin için söyleyebilseydim. Oysa az öncesine kadar güzel varlığınızdan bile habersizdim." Genç adam dudaklarını bir süreliğine elinin üzerinde tutunca Madison ne yapacağını şaşırarak ağırlığını bir ayağından diğerine verdi. "Sade güzelliğinizin gözlerimi kamaştırdığını söylersem kabalık mı etmiş olurum." "Oh, hayır. Kıyafetimin kusuruna bakmazsınız umarım. Çok üzgünüm ama organizasyon için o kadar meşguldüm ki, üzerimi değiştirmeye fırsat bulamadım." Oysa valizine bu türden yerler için giyebileceği bir kaç gece kıyafeti atmıştı. "Sizi gücendirdiysem asıl siz kusuruma bakmayın. Fanny, piyano resitaline davetli olduğumuzu söyleyince giyimime özen gösterme ihtiyacı hissettim. Fakat sizin böyle bir çabaya asla ihtiyaç duymayacağınızı belirtmeden geçemeyeceğim. Arka fondaki kırmızı renklerle, gözlerimize bayram ettirecek kadar hoş bir uyum yakalamış olduğunuzu itiraf etmeliyim." Madison ise ortamla tek yakaladığı uyumun kırmızı ruju olduğunu düşünüyordu. Bu kadar iltifatı kaldıramayınca saçlarıyla oynamaya başladı. "Bence mekâna insanı kör edecek kadar aşırı kırmızı renk hâkim." diyerek adamın boş laflarından sıkıldığını belirtti Nick. "Sizce de öyle değil mi?" Madison Nick'e ters bir bakış attı. "Bilakis. Mekândaki renkler ne kadar yoğun olursa olsun, Bayan Maddie zengin bir tablo gibi ardındaki tüm renkleri solgun göstermeyi başarabiliyor." "Teşekkür ederim." Nick Madison'a baktı. Hafiften kızarmış mıydı? Alt dudağı titrediğine göre, biraz da heyecanlanmış olmalıydı. Belki de içtiği içki yüzündendi. İyi de Madison alkollü bir şey içmemişti ki. Bu da demek oluyordu ki adamdan etkileniyordu. Nick'in kaşları bu düşünceyle daha çok çatıldı. Eduardo gözlerini ve ellerini Madison'ın üzerinden nihayet çekerek sonunda ona dönmüştü. "Bay Andersson. Filmlerinizin gerçek birer hayranıyım." "Romantik olanlar da buna dâhil mi?" diye sordu Nick adamın elini güçlü bir tutuşla sıkarken. Elinde değildi. Morales denen züppenin Madison'a attığı bakışlar hiç hoşuna gitmemişti. Adam kibarca gülümsedi. "Özellikle onlar." "Eduardo romantizme olan düşkünlüğüyle meşhurdur Nick." "Zamparalığın İtalyanca karşılığı bu demek?" Nick ve Eduardo birbirine yırtıcı gibi gülümserken Madison irkildi. Ortamı yatıştırma ihtiyacı duyarak, "Ayakta kaldık. Neden masamıza geçmiyoruz?" diye sordu hızla. "Lütfen önden buyurun." diyerek eliyle yolu göstermesini istedi Eduardo. İlgisini yeniden Madison'a yöneltmişti. Adam Madison'ın peşine takılınca Nick de Fanny'e eşlik etmek zorunda kaldı. Kadın koluna girdiğinde, "Ortağının tehlikeli bir çapkın olduğundan hiç bahsetmemiştin." diye fısıldadı kulağına. "Senin kadar tehlikeli olmadığına bahse girerim." Fanny gülümsedi. "Ayrıca bende senin bu kadar korumacı olduğunu bilmezdim." "Yanımda çalışanların yaşantılarına özen gösterdiğim için kendimi suçlu mu hissetmeliyim?" "Çok düşüncelisin, ama bu sana onların hayatlarına burnunu sokma hakkı vermez. Hem bence Madison birilerinin korumasına ihtiyaç duymayacak kadar büyük bir kız." Bu sözün üzerine Nick tam homurdanıyordu ki masalarına yaklaştılar. İkişer kişilik koltuklar karşılıklıydı ve sanki insanların birbirlerine daha yakın oturmaları için özellikle dar yapılmıştı. Eduardo denen adam, fırsatı kaçırmayarak Madison'ın yanına yerleşti ve oturur oturmaz bacak bacak üstüne attıktan sonra çekinmeden bir kolunu gevşekçe Madison'ın arkasına uzattı. Sanki canı istediğinde ellerini kahverengi tutamların arasında rahatlıkla dolaştırabilecekti. Adamın İtalyanlara özel tipik ince bir yapısı vardı. Kuzguni rengi hafif dalgalı saçları beyaz gömleğinin yakasını süpürüyordu. Giydiği takım elbise hem şık hemde üzerine tam oturuyordu. Marka bir saat ve serçe parmağında yakut taşlı gümüş bir yüzükle çevresine zenginim havası vermeye çalıştığı belli oluyordu. Ama görgüsüz değildi. Hayır, adam işini bilen tam bir centilmendi. Madison'ın yanındaki yerini alırken ceketinin ilikli olan tek düğmesini açmış, yan dönerek onu kıskacı altına almıştı. Koyu renk bakışları kadının üzerinde define bulmuş korsan gibi parlıyordu adeta ama Nick bu bakışların daha çok kurnaz bir adama ait olduğunu biliyordu. Mesleği gereği her duruşu, her bakışı iyi analiz edebiliyordu. "Gerçekten şahane bir yer seçmişsin Maddie. Detaylar göz kamaştırıcı. Mimarıyla tanışıp her kimse tebrik etmek isterim." "Yeri Madison seçmedi. Piyanist Arthur H. burada sahne aldığı için, anlaşma gereği burayı rezerve etti." Madison Nick'in sözlerini duymazdan geldi. "Tasarımlarınızla kıyaslanamaz bile Bay Morales. Geçen ay dergilerden birinde yayınlanan makalenizi okudum. Dekorasyon konusunda çok ilginç fikirlere sahipsiniz." "Bana Eduardo demen konusunda anlaştığımızı sanıyordum dolcezza (tatlım). Ama mademki yaptığım işleri böyle ilgiyle takip ettin, sanırım bu ufak hatanı görmezden gelebilirim." Madison gülerken adam uzanıp saçından bir bukleyi boynundan geriye atmış, bunu yaparken de elinin tersi yanlışlıkla boynuna değmiş gibi yapmıştı. Yüce tanrım, herif tam bir piç kurusuydu. Bu bayat numaraları kimsenin fark etmeyeceğini mi sanıyordu? Nick masalarına yapılan içki servisi ve ikramlar boyunca gözünü bir an bile Morales'in üzerinden ayırmadı. Adamın o sinsi gülümsemesinin altında yatan iğrenç düşünceleri adi bir porno filmi izler gibi zihninde canlandırabiliyordu. Elinde kadehle Madison'a biraz daha sokularak, "Demek Anderssonlar için çalışırken bir yandan da metin yazarlığı yapıyorsun ha?" diye sordu adam. "Gerçekten çok yeteneklisin. Etkilendim." "Elimden geleni yapıyorum." "Ah, ben sende daha fazlası olduğuna inanıyorum." Eduardo eğilip kulağına bir şeyler fısıldayınca Madison eliyle ağzını kapatıp kıkırdadı. Göz ucuyla bile Nickholas'a bakmamıştı. Nick ne içtiğini bilmeden önündeki kadehleri kafasına dikmeye devam etti ve ilgisini Fanny'nin gösteriye çıkacak olan sanatçıyla ilgili anlattığı heyecanlı hikâyelere vermeyi denedi. Fakat karşısında sürekli gülüşüp duran ikili yüzünden bu oldukça zordu. Derken ışıklar tamamen karartıldı ve salona büyük bir sessizlik çöktü. Çevresindeki masaların neredeyse tamamının boş olduğunu fark edince, bu gösterinin onlara özel olduğu kanıtlanmış oldu. "Ah, işte Arthur çıkıyor." Masada yalnızca Fanny heyecanla el çırpıyordu. Eğer müzik hemen başlamamış olsaydı hızlanan kalp atışlarını sahnedeki adam bile duyabilecekti. Buna rağmen Nick tüm dikkatini, ışıklar karardıktan sonra Madison'a biraz daha fazla sokulan Eduardo'nun üzerinde tutmaya karar vermişti. Madison'ın ağzı neredeyse gülmekten hiç kapanmıyordu. Tanrım, adam onun ilgisini çekebilecek bu kadar ilginç ne anlatıyor olabilirdi, merak ediyordu. "Bu adama gerçekten bayılıyorum. Ah Maddie, benim için öyle büyük bir iyilik yaptın ki! Onu dinlemeden buradan gitmesine izin verseydim kendimi asla affetmezdim." Arthur H.'in ilk notaları salonu doldurmaya başladığı andan itibaren kendini müziğe kaptıran Fanny dışında kimse gösteriyi izlemiyor gibiydi. Madison ara sıra sahneye bakmaya çalışıyordu fakat Eduardo ne yapıp edip tekrar tüm ilgisini kendi üzerinde toplamayı başarıyordu. Madison'a arka arkaya içirdiği şampanya kadehleri de gözünden kaçmıyordu. Adam Madison'ın kadehinin boş kalmamasına özellikle dikkat ediyordu sanki. İkinci kadehin sonunda Morales tekrar doldurmak için şişeye uzanınca Nick kolunu uzatarak onu durdurdu. "Bu kadarı kafi bence." Bu çift yönlü bir uyarıydı ve Morales dışında kimse farkına varmamıştı. Adamla dik dik bakışırken bir anda masadaki tüm başlar onlara çevrildi. "Anlayamadım?" "Madison'ın içkiyle arası pekiyi değildir. İkimiz de sabaha berbat bir baş ağrısıyla uyanmasını istemeyiz değil mi?" Eduardo hafif kızgın ve biraz da mahcup halde Madison'a döndü. "Üzgünüm dolcezza. Bünyenin zayıf olduğunu bilmiyordum." Üzgünmüş. Puştların efendisi. Resmen kızın ağzının içine girmeye çalışırken yalakalıkta zirve yapıyordu. Dahası, tek girmek istediği delik yalnızca ağzı da değildi üstelik. Madison gözlerini kırpıştırarak önce Eduardo'ya ardından Nickholas'a bakarken yüzü kızarmıştı. Pek utangaç bir yapıya sahip olmadığına göre belli ki kızgındı. "Üzgün olmanıza gerek yok, aslında Nickholas haksız sayılmaz. Bünyem zayıf olmamasına rağmen şampanya beni biraz çarptı sanırım." Ateş saçan gözlerini Nickholas'a çevirdi. "Berbat bir baş ağrısı çektiğim doğru ama yalnızca sabahları değil ne yazık ki." "Biraz hava almak için seni terasa çıkarmama ne dersin?" Nick gözlerinin içine hayır dercesine bakarken, "Harika olur." dedi Madison. Arthur H. ilk şarkısının son nağmelerini çalmaya devam ederken, ikili balkonun açık kapıları ardında gözden kayboldu. "Sanırım birbirleriyle güzel kaynaştılar." Nick, Fanny'nin olan bitenin farkında olmasına şaşırmıştı. "Yaa, ne demezsin. Ortağının çok kadın canlısı olduğunu itiraf etmeliyim." "Bu biraz cinsiyetçi bir yorum oldu sanki." "Ne gördüysem onu söylüyorum Fanny. Gözümüzün önünde hiç çekinmeden asistanıma askıntı oluyor." "Flört etmelerinde ne kötülük var ki? Ayrıca Madison bundan rahatsız olmuşa benzemiyor." "O yalnızca patronunun iş yapacağı insanlara karşı kibar olmaya çalışıyor." "Seni duyan da arkadaşımın kadın avcısı zamparanın teki olduğuna inanır." "İşte ben buna on ikiden vurmak derim tatlım." "Yapma lütfen Nick. Eduardo çok kibar bir adamdır. Çapkın olduğu doğru ama hoşlandığı kadınlara bir tanrıçaymışçasına saygı gösterir." Nick de bundan korkuyordu zaten. Acaba Madison bu ilgiden hoşlanıyor muydu? Hangi kadın hoşlanmazdı ki? Kahretsin. "Peki, sence ne kadar ileri gidebilir?" Fanny gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı. "Nereye varmak istediğini gerçekten anlayamadım Nick?" Nick bir yandan açık balkon kapılarına bakmaya devam ederken sıkıntıyla iç geçirerek, "Bende." diye mırıldandı. O sırada Arthur H. ikinci performansına geçmişti. Bu seferki, öncekinden biraz daha hareketli ama yine de dans için yeterli bir müzikti. Madison ve Morales hâlâ dönmeyince kendini oyalamak için Fanny'i dansa kalkmayı teklif etti. Aksi halde aklını kaçırıp hiç istemediği şeyler yapmaya başlayacağından korkuyordu. Fanny teklifini memnuniyetle kabul etti. İkisi pistte dönmeye başladıktan bir kaç dakika sonra da Morales ve Maddie kapıda belirdi. Madison kendini gerçekten iyi hissetmiyordu. Belki de boş mideye arka arkaya içtiği o şampanyalar yüzündendi. Veya belki kibar Bay Morales'in sürekli ona kur yapma çabasından sıkıldığı içindi. Adam gerçekten nazikti ama biraz fazla ısrarcıydı sanki. Bu yüzden arkadaşlığından hoşnut olmasına rağmen terasta onunla daha fazla yalnız kalmak istememişti. Geri döndüklerinde Fanny'i Nickholas'ın kollarında dans ederken görünce hissettiği bocalama barizdi. Sanki ağır bir taş midesinin ortasına oturmuş gibi hissetti. "Harika, çiftimiz sonunda dans etmeye karar vermiş. Neden biz de onlara katılmıyoruz dolcezza?" Madison'ın zorlama tebessümünden habersiz olan Morales, sessizliğini evet olarak algılayıp onu belinden kavrayarak yavaşça piste doğru sürükledi. Daha yanlarına yaklaşmadan evvel Nick onları fark etmişti. Madison dans eden çifti görmezden gelerek kollarını İtalyan hayranının boynuna doladı ve adamın yönlendirmesiyle yavaşça dönmeye başladı. "Yarın akşamki birinci yıl kutlama partisine muhakkak katılacaksın değil mi?" "Ben, bilemiyorum. Davetliyim ama katılmak konusunda kararsızım." "Kararsız mısın? Dolcezza, sen benim şeref misafirim olacaksın." "Çok hoşsun Eduardo. Ben, ne diyeceğimi bilemiyorum." "Sende öyle Maddie. Kabul ettiğini söyle, per favore! (lütfen)" Adam ona biraz daha sokulunca Madison bu yakınlıktan rahatsız olup geri çekilmek istedi. Fakat adam onu ince yapısına rağmen o kadar sıkı tutuyordu ki, kurtulmayı beceremedi. Eduardo yüzünü yaklaştırmaya devam ediyordu. Madison ellerini uzak tutmak istercesine adamın göğsüne koymuştu. Tam ağzını açıp bir şey söylemek üzereydi ki, bir el onu çekip adamın kollarından kurtardı. Sonra da sıcak kollar etrafına dolandı. "Eş değiştirme zamanı Morales. Ortağın seni bekliyor." Nick ışıl ışıl bir gülümsemeyle ona başıyla işaret ederken Eduardo önce yumruklarını sıktı, sonra da ağzının içinde kibarca bir şeyler geveleyerek Fanny'nin yanına dönmek zorunda kaldı. Nick'in bakışları anında Madison'ınkileri buldu. Müzik daha da ağırlaşmıştı şimdi. "Tam zamanında yetiştim sanırım." "Neyin tam zamanı?" Nick onu kollarında sıkı sıkıya tutarken, içine işleyen bakışlarını Madison'ın yüzünde dolaştırmaya devam etti. "Morales. Seni öpmek üzereydi." "Sahi mi? Farkında değildim." "Farkında değil miydin? Buna inanmamı mı bekliyorsun?" Madison sebebini bilmediği bir şekilde kalbi hızla çarpmaya başlarken kayıtsız görünmeye çalışarak omuz silkti. "Dilediğini düşünmekte serbestsin." "Adam seni neredeyse öpmek üzereydi!" "Öyleyse ne olmuş yani? Hayatında hiç öpüşmemiş birine mi benziyorum?" Nick homurdandı. Onu belinden biraz daha sıkı kavrayıp göğsüne yapıştırınca Madison'ın nefesi kesilir gibi oldu. Nedeni ise garip bir şekilde fark ettiği heyecan yüzündendi. Nick başını yavaşça ona doğru eğdi. Şimdi nefesleri birbirine çarpacak şekilde dibindeydi. "Bir adam seni öpmeyi arzuladığında bu umurunda olmalı Maddie." Mavi gözleri giderek koyulaşmıştı. Madison onun tahrik olduğunu sesindeki kalınlıktan anlamıştı. Ve itiraf etmek zorundaydı ki kendisi de fazlasıyla tahrik olmuş durumdaydı. Kuruyan dudaklarını yalayınca adamın yırtıcı bakışları ağzına kaydı. "İnan bana bir adamı öpmeyi gerçekten arzuladığımda bundan haberi olmasını sağlardım Nick." Nicholas'ın bir kaşı hayretle havalandı. Bu cevap içini rahatlatmalıydı ama hiç de öyle olmadı. "Yani sen şimdi, bana onu öpmek istemediğini mi söylemeye çalışıyorsun." Tanrım, bu şapşalın kollarındayken neden kendini Morales gibi bir adamın kollarında olduğundan daha rahat hissediyordu? Üstelik Morales'in pahalı parfümü Nick'in kendine has o baş döndürücü kokusuyla kıyaslandığında daha etkileyici olmalıydı ama değildi. Zihni tüm bunlarla meşgulken başı içtiği içkiler ve dans yüzünden giderek daha çok ağırlaşmaya başlıyordu. Madison serseme dönen başını dinlendirmek için Nick'in omzuna dayarken, hafifçe iç çekti. Birden kendini çok tembel hissetmişti. "Neden artık çeneni kapatmıyorsun sen? Henüz haberi yok ama annen bunun için bir servet ödedi. Bu gece bitmeden önce dans etmek istiyorum." Bu cevap üzerine hınzır bir gülümseme Nickholas'ın tüm yüzüne yayıldı. Çenesini Madison'ın başının üzerine yaslayıp onu kollarında döndürmeden önce, "Eğer istediğin buysa," diye mırıldandı. Buna asla itirazı olmazdı.
|
0% |