@sagetaylors
|
Dörtlü kulüpten ayrılmadan önce Nick bir kaç dakikalığına müsaade isteyerek masadan ayrılmıştı. Döndüğünde kalkmak üzerelerdi. Fanny yüzünde coşkulu bir gülümsemeyle, "Bu gece bir harikaydı." diyerek ellerini kavuşturdu. "Arthur'un bize özel bir konser verdiğine hâlâ inanamıyorum. Albümünü imzalatırken güzel Fransızcanla bana destek verdiğin için çok teşekkür ederim Nick." "Oui madam. Benim için bir zevkti. Gerçeği bilmek isteyip istemediğinden emin değilim ama adamın senin hakkında saydığı övgülerin yarısını sana aktarmamış olabilirim. Bana biraz fazla sıkıcı biri gibi geldi." "Ah sen, gerçekten çok kötüsün." Genç kadın hülyalı bir şekilde iç geçirirken kendi kendine gülümsedi. "Yine de bu hayatımın sonuna kadar unutamayacağım bir deneyim olacak benim için. Sana da nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum Maddie." "Bana değil Bayan Brooklyn'e teşekkür etmelisiniz Bayan West. Bu küçük jest onun fikriydi. Ben yalnızca emirleri yerine getirdim." "Yarın sabah ilk işim Bianca'yı aramak olacak zaten. Hatta geç olduğunu bilmesem bu geceden arayıp teşekkür ederdim." Eduardo, "Bence vakit o kadar geç sayılmaz." diyerek araya girdi. Herkes ona tuhaf tuhaf bakarken, zarif bir hareketle aynı anda iki kadının birden koluna girmişti. "Yani bizim için demek istiyorum hanımlar. Teklifim hâlâ geçerli, neden hep birlikte otelin kumarhanesine gidip şansımızı denemiyoruz?" Bu teklifi neredeyse üçüncü kez yapıyordu ve her seferinde olduğu gibi yine konuşurken Madison'a bakıyordu. Nickholas dişlerini gıcırdattı. "Evet, bence de harika bir fikir. Hadi bu güzel geceye Casinoda devam edelim. Bu akşam keyfimi hiç bir şey kaçıramaz. Senin o aptal para makinelerin bile Eduardo." Fanny neşeyle kıkırdadı. "Nickholas kumarhaneyi görmek için akşamı iple çekiyordu zaten. Bence tam zamanı." Nick bu fikirden pişman olduğunu belli etmemek için sesini düz tutmaya çalışarak, "Aslına bakarsanız düşündüm de," diye başladı. "Başka bir akşama ertelesek daha iyi olur sanırım. Biraz keyifsiz hissediyorum kendimi." Eduardo alayla güldü. "Oyunbozanlık etme Andersson. Vegas'ta hayat gece yarısından sonra başlar ve bunu buraya gelen turist olsun olmasın herkes bilir. Madem para kaybetmekten bu kadar korkuyorsun, o halde erkenden odana çekilebilir otelimizin rahat yatağında kendine konforlu bir uyku çekebilirsin. Geceye, içinde senden daha fazla eğlence ruhu taşıdığına inandığım iki harika kadınla devam ederim bende. Haksız mıyım Maddie?" Harika. Şimdi bütün bakışlar Madison'a çevrilmişti. Madison bir anlığına ne diyeceğini bilemedi. Adam dakikalardır kumarhanesinden övgüyle bahsedip duruyordu. Madison başta gitmeyi düşünüyordu fakat şimdi pek o kadar istekli olamadığına karar verdi. Belki de buna sebep adamın her konuda üzerine fazla gelmesiydi. Ya da belki de Nickholas'ın isteksizliği... Fanny çok neşeli ve içten bir şekilde vereceği cevabı bekliyordu. Morales'in fazla hevesli tavrının yanında Nickholas ise... Nickholas, kaşlarının arasındaki iki minik çizgiyle, sanki hayatı buna bağlıymış gibi tüm dikkatini ona vermiş bekliyordu. Çenesi; Eduardo'nun onunla terasa çıkmayı teklif ettiği andaki kadar gergindi. Tanrım, bu adamın onunla derdi neydi böyle? Gecenin akıbetinin ağırlığının omuzlarına binmiş olması fikrinden hoşlanmamıştı ancak görünen oydu ki, son karar ona kalmıştı. Şakakları zonklamaya başladı. Kuruyan dudaklarını hafifçe yaladı. "Şey, aslında bu çok cazip bir teklif..." dedi nazikçe gülümsemeye çalışırken. Olumlu yanıtı duyar duymaz Eduardo'nun gözleri galibiyet sevinciyle parladı. "Harika. O halde gidiyoruz." "Ama..." dedi Madison ve bu kez destek beklercesine Nickholas'a baktı. "Bahane istemiyorum dolcezza. Söz veriyorum, çok eğleneceğiz." "Belki de Nickholas'ın dediği gibi başka bir akşama ertelememiz daha uygun olacak. Bu gece hepimiz yeterince yorulduk." Onay beklercesine Nickholas'a bakıyordu fakat adamın katı yüz hatları ne düşündüğünü ele vermiyordu. "Bu olmadı işte. Senden daha fazla cesaret beklerdim doğrusu. Che peccato (yazık), resmen hayal kırıklığına uğradım." Adam yüzünü ekşi meyve yemiş gibi buruşturunca Madison mahcubiyetle dudaklarını büktü. "Beni affedin lütfen. Eğlencenize mani olmayı hiç istemem. Neden geceye bensiz devam etmiyorsunuz?" Garipti ama kararını vermeden önce Nick'in yanı başında dişlerini sıktığını ve sonrasında ise derin bir nefes aldığını hissetmişti sanki. Onun tepkilerine göre karar vermediğini söylüyordu kendine ama öyle olduğunu adı gibi biliyordu. Yorgun hissettiği doğruydu. İçtiği iki kadeh içki yüzünden başı da hafiften dönüyordu. Bir an önce odasına çekilmek, güzel bir duş aldıktan sonra da geniş ve rahat yatağında güzel bir uyku çekmek istiyordu. Uçaktan indiğinde beri tek arzusu buydu. Öte yandan içinden bir ses Nicholas'ın ondan beklediği yanıtın da bu olduğunu söylüyordu ve nedense onu yarı yolda bırakmak istemediğini fark etti. Elbette Nick ondan bu cevabı bekliyordu... Morales'e hayır derken adamın yüzünün asıldığı anı görmeyi iple çekiyordu fakat yapışkan herif nedense bir türlü hayırdan anlamıyordu. Madison'la ikisinin bu kadar samimi ve yakın olmaları da ayrıca canını sıkıyordu. Şimdiden birbirlerine ilk isimleriyle hitap etmeye başlamışlardı bile. "Yorgun olmana üzüldüm dolcezza ama sensiz olmaz, ısrar ediyorum. Beni kırma lütfen. Yarınki partiden önce dinlenmek için bol bol vaktin olacak nasıl olsa. Buraya geldiğin ilk gecede, Vegas'ın çılgın eğlencelerini kaçırdığına pişman olarak ayrılmana izin verirsem nasıl bir adam olurum söylesene." Madison kararsız kalmıştı. Bir müddet düşündükten sonra bu kadar ısrarın üzerine adamın teklifini geri çevirmenin büyük kabalık olacağına karar verdi. Nick ona katıldığını belli eden başka bir şey söylemeyince, "Pekâlâ," dedi sonunda. "Madem ısrar ediyorsunuz." Nickholas iç geçirdi. "Grande (harika). Sorun kalmadı öyleyse. Peki ya sen Nick? Sen hâlâ otele geri dönmeyi mi düşünüyorsun?" Nick delici bakışlarını Madison'dan ayırmadan başını yavaşça iki yana salladı. "Bu yıldırıcı ısrarınızın üzerine hayır dersem asıl ben nasıl bir adam olurum söylesenize." Eduardo'nun yüzünü şeytani bir sırıtış kapladı. "İşte aradığım takım ruhu." O sırada kulübün uzun boylu, esmer ve ellili yaşlarındaki güvenlik şefi yanlarına yaklaşarak, paparazzilerin Nickholas'ın burada olduğu haberini aldıklarını ve küçük bir gazeteci ordusunun kapıya dayandığı bilgisini getirince ortamda tansiyon bir anda yükseldi. "Nasıl haberleri olmuş peki?" diyen Fanny öfkeyle adamı tersledi. "Önlem almadınız mı? Burası nasıl bir işletme tanrı aşkına?" "İnanın nasıl haberleri oldu bilemiyoruz efendim. Sizi temin ederim ki, her zamanki gibi tüm önlemler alınmıştı. Adamlar tüm inkârlarımıza rağmen haberi sağlam bir kaynaktan aldıklarını iddia ediyorlar." "Kahretsin. Anlaşma imzalanana kadar, Nick'in proje için seçildiği haberinin gizli kalması gerekiyordu. Bir yerlerden haberin kokusunu almış olmalılar. Birlikte görünmesek daha iyi olacak. Şimdi ne yapacağız Eduardo?" "Sakin ol canım. Bir yolunu bulacağız elbet." "Adamlarım gazetecileri oyalarken sizi buradan sağ salim çıkaracağımıza endişeniz olmasın hanımefendi." Madison sıkıntıyla dudaklarını ısırmaya başlamıştı. Bu işte bir terslik vardı. "Ben burada olduğumuzdan nasıl haberleri olduğunu hâlâ anlamış değilim. Gizli kalması için elimizden geleni yapmıştık. Size yemin ederim Bayan West..." "Telaşa kapılmana gerek yok Madison." Nickholas elini teselli edercesine Madison'ın omzuna koydu. "Senin bir kabahatin olmadığını hepimiz biliyoruz. Ayrıca biz bu durumlara alışkınız unuttun mu?" "Evet, Nick haklı." dedi Fanny. "Senin bir suçun yok elbette Maddie. En doğrusu mekânı geldiğimiz gibi ayrı ayrı terk etmek olacak. Daha sonra Casinoda buluşuruz. Kahretsin." "Birlikte görünmeniz sorun olacaksa eğer, Madison bizimle gelebilir." diyerek kurnazca bir öneride bulundu Eduardo. Nicholas ona ters bir bakış fırlattı. "Madison benim asistanım Morales. Hiçbir sorun olmaz." Adamın gerilen bedeninde gözleri adeta ateş saçıyordu. Madison ilk defa Nick'i korkutucu bulmuştu. Bir adım daha yaklaşarak Madison'ın yanında durdu. "Üstesinden gelemeyeceğimiz bir şey değil. Haydi, gidelim Maddie." Nick harekete geçmek için Madison'ın elini tuttuğu sırada gözleri birbirine kilitlendi. Madison avucuna dokunan parmakların sıcaklığıyla içinde kabaran heyecan dalgasına engel olamadığı için kendine lanet okuyordu. Ve karşılık olarak bir şey söyleyemediği için de öyle. Tüm bunların sebebinin dışarıda bekleyen basın ordusunun yarattığı şaşkınlık olduğunu söylüyordu kendine ama gerçeğin öyle olmadığını içten içe biliyordu. Bunu onunla dans ederken de hissetmişti. Bu yakınlığı. Bu sıcaklığı. Sonunda kelimelerini toparlamayı başararak, "Gidelim," diyebildi. "Bizi merak etmeyin." derken Eduardo'ya döndü. "Sizinle orada buluşuruz." Nick elini sıkıntıyla saçlarının arasından geçirdi. "Gazetecileri iyi bilirim. Onları atlatmamız uzun sürebilir. Şehirde bir kaç tur atıp otele öyle döneriz. Siz iyisi mi bizi beklemeyin." Fanny şakaklarını ovmaya başladı. "Bu akşam hiçbir şeyin keyfimi kaçırmayacağını söylerken erken konuşmuşum. Bence de otele geri dönelim Eduardo." Fanny de fikrine katılınca Morales'in yüzü nihayet beklediği şekilde asıldı. "Öyle olsun. Siz arka kapıyı kullanın. Buranın bir arka kapısı vardır umarım." Güvenlik şefi başıyla onayladı. "Bu taraftan Bay Andersson." Gösterilen yola döndükleri sırada Morales, "Bir dakika." diyerek ikiliyi durdurdu. Nick, kibar züppenin pes ettiğini düşünerek hata etmişti. Madison'a doğru başını saygıyla eğen adam kadının elinin üstüne tüy kadar hafif bir öpücük kondururken gözlerini ondan bir saniye bile ayırmamıştı. Madison'ın bir anlığına nefesinin durduğuna yemin edebilirdi Nick. Ve sırf bu yüzden adamın o kibar başını gövdesinden ayırmayı diledi. Genç kadının tenine tatlı bir pembelik yayılmıştı. "Ben, özür dilerim Eduardo." "Üzülme canım. Non importa (hiç önemi yok). Başka gecelerimiz de olacaktır." Adamın imalı lafları Nick'i çileden çıkarmaya yetmişti. Dilinde bir küfürle Madison'ı peşinden sürükleyerek hızla arka çıkışa doğru yöneldi. Geride bıraktıkları adamın yüzündeki keskin ifadeyi görebilmek için son bir kez dönüp arkasına baktığında, Eduardo'nun dimdik duran bedenini, meydan okuyan gözlerini ve yumruk yaptığı ellerini gördü ve yaşadığı tatmin hissi, öfkesini biraz olsun yatıştırmayı başardı. İlk raundu kazanmıştı ama maçın bitmesine daha çok vardı. ...... Arabayla yola çıkmadan önce Madison kemerini takarken yan gözle Nickholas'a bakıp duruyordu. Adamın yüzünde kurnaz bir gülümseme belirdiğini fark etmişti. Sonunda Nick ona baktığını fark etti. "Ne oldu? Neden bana öyle bakıyorsun?" Madison gözlerini şüpheyle kısmıştı. Tenine yayılan pembelik daha da çoğalmıştı ve arabaya kadar koştukları için hâlâ nefes nefeseydi. Nick ona bakarken içinde hissettiği adrenalin duygusuyla gazı kökledi. "Gazetecileri düşünüyordum. Orada olduğumuzdan nasıl haberleri olmuş olabilir sence?" Nick umursamazca omuz silkti. "Hiç bir fikrim yok. Paparazziler böyledir işte, ne zaman nereden çıkacakları hiç belli olmaz." Oysa Madison ortada garip bir şeyler döndüğünü hissediyordu ve sezgilerinde hiç yanılmazdı. Sanatçı Arthur H. ile görüşmeye giderken Troy ile oldukça tedbirli davranmışlardı. Kulüpteki rezervasyonu yabancı isimlerle yaptırmışlar, hayranlarının Nick'i tanımayacağı türden basit bir araba kiralamışlar ve mekâna girerken dikkatli olmuşlardı. Etrafta onları rahatsız edecek müşteriler yoktu. Gazeteciler yoktu. Barda Nick'e dik dik bakan barmen kız dışında onları tanıyan kimse olmamıştı. Madison önce barmenden şüphelenmişti ama hayır, bu konuda işletme oldukça titiz davrandığını açıkça belli etmiş, öne sürdükleri koşulları hiç tereddüt etmeden kabul etmişlerdi. Deneyimli kadrosuyla daha evvel de ünlü misafirleri ağırladıklarını ve gizliliğe önem verdiklerini söylemişlerdi. Sözleşmelerinde her madde tek tek yazılıydı. Aksi bir durumda ödeyecekleri tazminat bedeli, tüm bunlar için aldıkları ekstra paradan daha fazlaydı. Araba bir kavşaktan dönerken Nick'in bir ara tuvalete gitme bahanesiyle masadan kalkması aklına geldi. Bir kaç dakika içinde çabucak geri dönmesi biraz garipti ama... Yoo hayır. Fazla paranoyakça davranıyordu. Nickholas kendi kendini ihbar edecek kadar aklını kaçırmış olamazdı. Yoksa olabilir miydi? "İşte bu çok garip." "Nedir garip olan?" Madison daldığı düşüncelerinden hızla sıyrıldı. "Hiç. Sesli düşünüyordum." "Yalnız olmadığına göre belki fikirlerini benimle de paylaşırsın ha!" Göz kırparken adamın haylaz gülüşü tüm yüzüne yayılmış, yanaklarını çukurlaştırmıştı. Madison bu görüntü karşısında derin bir nefes aldı. "Bir kaç dakika öncesine göre fazla neşeli gibisin. Paparazzileri duyduğunda da hiç gerilmedin. Hatta şaşırmadın bile." "Ne olmuş? Neşeli olmak ne zamandan beri suç oldu ki? Bir dakika sen ne söylemeye çalışıyorsun?" "Bir kaç dakika önceki öfkeli halini düşününce... Sormaya korkuyorum ama Tanrım Nick. Onları sen çağırmadın değil mi?" Nick boş yolda biraz daha hız yaptı. "Ne olmuş bir kaç dakika öncesine?" "Ne mi olmuş? Neredeyse Eduardo ile birbirinizi şafakta düelloya davet etmek üzereydiniz. Sanki sen adamın mezarını çoktan kazmışsın da, sadece hangi silahla öldüreceğine karar veremiyormuş gibi bakıyordun." Nick başını arkaya atarak kahkahalarla güldü. "Hayal gücün çok farklı işliyor Maddie ama fena fikir değilmiş gerçekten. O göt herife gıcık olduğumu saklamıyorum. Eduardocuğunu pataklamak hoşuma giderdi doğrusu. Peki, biz düelloya tutuşacak olsaydık kimin tarafında olurdun?" Madison bu soru karşısında bir anlığına bocaladı. "Saçmalamayı kes! Hem o benim Eduardocuğum filan değil." "Diyelim ki oldu." Nickholas'ın gözleri inkârı üzerine ışıldadı. "Bana doğruyu söyle Madison, kimi seçerdin?" Adamın gittikçe kısılan sesinden mi, yoksa ona bakan yoğun bakışlarından mıdır bilinmez Madison nabzının hızlanmaya başladığını hissetti. Şükürler olsun ki motorun sesi kalp atışlarının gürültüsünü bastırıyordu. Nick uzun bir süre ondan cevap bekleyerek yüzüne bakmaya devam etti. "K-konumuz bu değil. Lütfen önüne dön, yoksa kaza yapacağız." "Bundan daha yoğun trafikte daha hızlı arabalar da kullandığım oldu ve hiç kaza yapmadım. Ee devam et hadi." Madison kollarını göğsünde birleştirerek pufladı. "Bütün gece adama düşmanınmış gibi davranıp durdun. Patronun olmak üzere olan bir kadının iş ortağıyla sidik yarıştırman normal mi sence?" Nick soruyu duymazdan geldi. Madison ilk defa bir sorusuna yanıt vermek yerine onu geçiştirmişti. Acaba kıyas yapmak istemediği için mi, yoksa kimi seçeceğine önceden karar verdiği için miydi? İki seçenekten de nefret etti. Evet, Madison'ın şüphelendiği gibi paparazzi olayı onun başının altından çıkmıştı ama bunu kimse ona itiraf ettiremezdi. Masadan kalkmak için bir bahane bulmuş ve arka taraftaki jetonlu kulübelerden birinden o bölgedeki gazete ofislerine haberi kendisi uçurmuştu. Bu pek başvurmadığı basit bir reklam taktiğiydi. Bu geceki amacı ise Morales'i manipüle etmekti. Ve işe yaramıştı. Yeniden yola bakarken haince sırıttı. "Sana söyledim. O adamdan hoşlanmıyorum. Eğer sırf onu sevmediğim için Fanny teklifi geri çekecekse umurumda değil." "Yani sırf asistanına asıldı diye büyük bir iş anlaşmasından vazgeçeceğini mi söylüyorsun bana? Tanrım iyi ki annen burada değil de bunları duymadı." Madison gergin bir kahkaha patlattı ve bu ses Nick'in göğsünde sıkışmaya yol açtı. "İnan bana Madison. Daha fazlasını bile yapardım." Madison'ın gülüşü yarıda kesildi. Karanlık arabanın içinde adamın yarısı loş ışıkta kalmış, ciddi ve yakışıklı yüzüne bakakaldı. Yol ışıklarının vurmadığı gözlerinin mavisi daha koyu bir tona bürünmüş, yüzündeki karanlık bakış onu sersemletmişti. Belki de içkinin etkisi iyiden iyiye kendini belli etmeye başlıyordu. Bu adam az önce onun için her şeyi yapabileceğini mi ima etmişti? "Her ne kadar onaylamamış olsam da," derken zorlukla konuşabildi. "sonuçta bu anlaşmaya ihtiyacın olduğunu kendin söylemiştin. Ve kazandığın ilk parayı Eduardo'nun kumarhanesinde kaybetmek gibi saçma bir hedefin varken bence biraz daha nazik olmayı deneyebilirsin." Nick önüne dönerek parmakları beyazlaşıncaya dek direksiyonu sıktı. "Ben anlaşmayı Westminster şirketiyle yapıyorum. Eduardo Morales denen züppeyle değil. O yüzden sakın ona yakın olmak zorundaymışız gibi aptalca bir fikre kapılayım deme." "Ben öyle bir şey yapmıyorum." Madison'ın öfkesi sesine yansıdı. "Hemen sinirlenmeden önce beni dinlemelisin. Bu türden adamları iyi tanırım. Çevresindeki kadınların başlarını zenginlik ve kibarlıklarıyla döndürmeye bayılırlar." "Ah, sahi mi? Bu sana birini hatırlattı mı peki?" "Ben ciddiyim." "Lanet olsun, bende öyle." "Sana ondan uzak durmanı söylüyorum Maddie. Adam tehlikeli. Senin gibi birini ağına düşürmek çok zor olmaz onun için. Güven bana." "Ah ama görünen o ki sen bana yeterince güvenmiyorsun." Madison elini boşlukta salladı. "Tüm derdin buydu demek. Adamın bana kur yapması fikri seni sinirlendirdi çünkü sana göre ben Eduardo gibi zengin ve yakışıklı biri için çok kolay bir hedefim. Dahası ciddi bir şeyler hissetmeyeceği kadar sıradanım." Nick çaresizlikle dişlerini sıktı. "Ben öyle bir şey söylemedim." "Ama senin gibi biri derken tam olarak bunu kastettin." "Tanrım. Siz kadınlar her şeyi bu kadar yanlış anlamak zorunda mısınız? Ama hayır, hata bende. Belli ki çapkın erkekler ilgini çekmeye başlamış. Belki Bay Mükemmel de seni böyle tavlamıştır." son cümleyi ağzının içinde geveledi. "Kim dedin?" "Bösüver. Söylesene, zengin ve yakışıklı birinin seninle flört etmesi hoşuna gitti öyle değil mi? Ama aynı kriterlere uymamıza rağmen benimleyken aynı şeyleri hissetmedin." Bunu neden söylediğini bilmiyordu. Belki de Morales'den hoşlanıp ondan hoşlanmaması gururunu kırmıştı. Kadının soruya cevap verip vermeyeceğine karar verirken geçen sürede Nick'in sinirleri kopacak kadar gerildi. Onun vereceği yanıtın neden bu kadar değerli olduğunu kendisi de bilmiyordu aslında ama içinden bir ses hayır demesini bekliyordu. Hayır de, lütfen hayır de. Madison sonunda omuz silkerek, "Belki de sorun zengin veya yakışıklı olup olmamakta değildir." diyerek onu tersledi. "Kaba ve görgüsüz olmamak benim için yeterlidir." Bunu söylerken özellikle Nick'e bakmış ve öfkesi biraz daha artmıştı. "Bunu egona bir darbe olarak görme lütfen Nick. Benimle hâlâ arkadaş olmak istiyorsan geçmişte aramızda yaşananları unutman gerek. Ve bir arkadaş olarak özel hayatıma burnunu sokmamalısın." Lanet olsun. Nick onun özel hayatına burnunu sokmayı elbette istemiyordu ama her seferinde ve bir şekilde Madison'a doğru çekilirken buluyordu kendini. Ayrıca başka bir erkeğin ona yaklaşması fikrine de tahammül edemediğini fark etmişti. Bu ister en yakın arkadaşı Troy gibi zararsız biri olsun, isterse Eduardo Morales gibi ultra çapkın biri. Her seferinde, içinde kabaran ilkel bir öfkeyle kadını koruma duygusu ön plana çıkıyordu. "Tarif ettiğin gibi biri mi peki?" "Kim? Eduardo mu? Nazik birine benziyor, bilmiyorum, tanrı aşkına Nick, adamı daha bir kaç saattir tanıyorum. Nasıl emin olabilirim." "Anlıyorum. Dinle Madison, arkadaşın olma fikrinden vazgeçmiş değilim. Bunu hâlâ çok istiyorum. Bu yüzden o adama karşı dikkatli olmanı tavsiye etmekte bir sakınca görmüyorum. Bir arkadaş olarak yani." dedi, yeniden hiç istemese de son kelimenin üzerine basarak. "Adamın kırdığı kalpler üst üste dizildiğinde U.S. Bank binası büyüklüğüne bir kule dikilebileceğini duymuştum." "Hanginizinki daha uzun merak ettim şimdi." Madison bunu düşünmeden söylemişti. Nick ona yaramaz bir gülümsemeyle bakınca utançtan kıpkırmızı kesildi. "Şey, o şekilde değil. Yani kulenin uzunluğu demek istemiştim. Aklına sakın başka bir şey getireyim deme. Kahretsin, bana şöyle bakmayı kes Andersson." "Rahat ol Madison." Nick kıs kıs gülmemek için alt dudağını ısırayım derken kanattı. "Aklıma taş gibi bir kuleden başka hiç bir şey getirmedim, yemin ederim." Madison hızla gözlerini devirip başını arkasındaki koltuğa yasladı. "Kapa çeneni hemen, yoksa yemin ederim arabadan inerim." Nickholas bu kez dayanamadı ve kahkahayı bastı. Bu kadınla baş başa olduklarında eğlenmemek imkânsızdı. "O kadar garip bir kızsın ki Madison, beni her geçen dakika şaşırtmaya devam ediyorsun. Bir an sana öfkelenirken başka bir an kahkahalar atarken buluyorum kendimi. Merak ettiğin soruya gelecek olursak eğer, benim kulemin Eduardo'nunki kadar yüksek olup olmadığını bilmiyorum. Çünkü senin tahmin ettiğinin aksine öyle pek kalp kırdığım söylenemez." Madison ona inanamaz ifadeyle bakınca hızla ekledi. "İlişkilerimde sınırlarımı baştan belirlediğim için karşı taraf beklentisini yüksek tutmaz anlayacağın. Zaten çoğu ilişkimim, yaptığım işlerin reklam amaçlı anlaşmalardan ibaret olduğunu söyleyebilirim. Geriye kalanlar ise kısa vadeli ve yalnızca sekse dayalı ilişkilerdi. Taraflar ne istediğini bildiği ve kurallara uyduğu sürece kimsenin kalbi kırılmadan ilişki başlamış ve bitmiş oluyor." "Kurallar... kurallar... Hayatın hep anlaşma ve kurallardan mı ibaret senin? Nesin sen, programlanmış robot mu?" "Dünyama hoş geldin tatlım." Nick acı acı gülerken ağır bir taş Madison'ın midesine oturmuştu. "Özür dilerim. Bende aklına estiği gibi yaşayan sorumsuz herifin teki olduğunu zannetmiştim. Sadece meraktan soruyorum. İlişkilerinde hiç gerçekten mutlu olduğun oluyor mu? Yani geçici tatminler dışında, gerçekten demek istiyorum." Nick hayır demek istiyordu fakat Madison'ın karşısında o kadar umutsuz görünmekten nefret etti. "Bazen." dedi sonunda. "Mutlu olmak için fazla kurala gerek yok aslında. Yalnızca iki tane temel kural yeterli. Seks var, bağlanma yok." "Ve yatağına giren kadınların sayısı bu kadar çok olduğuna göre, bu kurallara aldıran da yok anladığım kadarıyla. Biliyor musun, çok sıkıcı bir hayatın var. " "Aslında bazı kadınlar sırf ilk kural hoşlarına gittiği için başta kabul ederler, sonra da bir dünya starıyla evlenme fikri hoşlarına gitmeye başlayınca ikinci kuralı çiğnemeye karar vererek ilkinden vazgeçerler. İlişkilerimin bitmesindeki temel sorun bu olmuştur aslında ama bunun için kendimi suçlu hissetmem saçma olurdu, öyle değil mi?" "Bana göre oldukça karmaşık bir hayatın var." "Neden? Sende sonunu düşünmek zorunda kalmadan, sınırsızca eğlenebileceğin bir adamla birlikte hoş vakit geçirmek istemez miydin?" "Hayır. Bir şeyler hissedilmeden yapılan seks bana hiç bir şey ifade etmezmiş gibi geliyor." "Denemeden bilemezsin." Nick kaşlarını oynattı. Madison güldü. "Belki de eski kafalıyımdır." "Bu sözünden bir kaç yüzyılda bir seks yaptığını düşüneceğim. Bu kafayla bulabileceğin erkek sayısı, bir elin parmaklarını da geçmez sanırım." Madison dil çıkarıp ona orta parmağını gösterince Nickholas bir anlığına ellerini direksiyondan çekip sırıttı. "Bunu hak ettim." "Ne yazık ki tamamen yanılıyorsunuz Bay Andersson," Madison'ın sesi hafiften gururlu çıkmıştı ve Nick buna bayıldı. "Sekse olan düşkünlüğümüz sizinle aynı seviyede değil diye, beni Rahibe Teresa filan sanıyor olabilirsiniz ama pekâlâ, hem bedenime hem de ruhuma hitap eden bir adam bulabilirim kendime." "Bu büyük bir meydan okuma tatlım." "Sana meydan filan okumuyorum. Sadece bir gerçeği dile getiriyorum." "Bence korkuyorsun." "Ben mi? Neden korkacakmışım?" "Biriyle sevişip, sonra da bireyler hissetmekten. Bunu yapamamaktan korktuğun için de hiç denememeyi tercih ediyorsun." Madison biraz düşündü. Bunu yapan birçok kişi vardı. Hatta Gena bile birçok seferinde sırf hoşlandığı için erkeklerle seks yapmıştı. "Korkmuyorum." Madison'ın gözleri yolun karanlık kısmına daldı. "Eğer istersem yapabilirim." Nick'in yüzünü şeytani bir ifade kapladı. Ağzı kururken direksiyonu sımsıkı tutan avuçları bir anda ter içinde kalmıştı. Sesli bir şekilde yutkundu ve heyecanını belli etmemeye çalışarak oturduğu yerde kıpırdandı. Kalbi resmen dörtnala koşturan bir at gibiydi. "Tamam. Güzel. Peki, o halde şimdi ne yapacaksın?" Madison camdan dışarıya bakmaya devam ederken birden dönüp Nick'e tatlılıkla gülümsedi. "Sanırım sen haklısın. Belki de hislerimden arınarak Eduardo'ya bir şans vermeliyim." Keskin fren yüzünden araba aniden sarsılarak durunca, kilitlenen tekerlekler düz yolda ciyaklayarak bir kaç metre kadar sürüklenmek zorunda kaldı. Madison ne olduğunu anlamaya çalışarak, ön panele tutunurken dehşetle açılan gözlerle ona bakarken Nick kendine küfürler yağdırıyordu. Lanet olsun, beklediği cevap bu değildi. Peki, şimdi ne yapacaktı?
|
0% |