Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@sagetaylors

 

İçerisi aşırı sıcaktı. Bunun nedeni pub’ın kalabalık olması mı, yoksa birbirlerine yapışık halde oturduğu güzel kadınların varlığı mıydı emin olamıyordu.

Birbirleriyle yiyişen çiftler rahatsız olmasın diye ışıklar özellikle karartılmış olmalıydı çünkü güçlü spotlar yalnızca hareketli dans pistini aydınlatıyordu. Kuytu köşelerde oturanlar karanlıktan seçilmiyordu.

Sahnede dans edenlerin çoğu kadındı. İçlerinde sarhoş olduğu için ayakta duramayanlarda vardı, dudak uçuklatan figürler sergileyenler de. Drake kadınların hepsinin güzel olduklarını karar verdi fakat erkeklerin bütün ilgisi onların masalarına kilitlenmiş gibiydi. Drake adamların akıllarından neler geçirdiklerini tahmin edebiliyordu.

Masada Charlie gibi ilgi çekici bir kadın dışında ikisi Asyalı olmak üzere beş birbirinden güzel mankenle oturan tek erkek oydu. Kızlar hem çok seksi hem de göz alıcıydı. Drake bir kaçıyla daha önce birlikte çalıştığı için isimlerini biliyordu. Diğerleriyle bu akşam Charlie sayesinde tanışmıştı.

Bu arada yeni patronunun, uzun bacaklarını sergilediği siyah mini elbisesiyle, diğerlerinden daha az dikkat çektiği de söylenemezdi.

Drake C biçimindeki koltukta aralarında sandviç olduğu kadınlara baktı. Hepsi genç ve farklı şekilde eğlenceli kızlardı. Drake'in kadehini boş bırakmamaya özen gösterdiklerini anladığı andan itibaren, genç adam içkisini yavaş yudumlamaya başlamıştı. Bu kadar güzel kadının arasında sarhoş olarak bir hata yapmak istemiyordu.

"Bence bu işe yaramayacak." Drake yüksek müzik sesini bastırabilmek için bağırdı.

"Bana güven." dedi Charlie karşısındaki koltuktan. "Yarayacak."

Genç adam kuruyan boğazını bir yudum birayla ıslattı. Masadakiler gibi kendini eğlenceye kaptırmak istiyordu fakat aklı Gena'dayken bir türlü bunu başaramıyordu.

"Onu yalnız bırakmamalıydım. İyi görünmüyordu."

Gena’nın onu mankenlerle çevrelenmiş halde, koridorda sohbet ederken yakaladığı anki hali aklına gelince birden bedenine bir ürperti yayıldı.

"Her şeyi yanlış anlamış olmalı." diye kendi kendine mırıldandı.

"İyi ya, biz de bunu istiyoruz zaten." Charlie gülümseyerek kadehini masaya bırakıp öne doğru hafifçe eğilince, muhteşem göğüs dekoltesi ortaya çıkmıştı. Drake gözlerini yasak çıkıntılardan hızla kaçırdı. Asıl bakmamaya çalıştığı şeyin, kadının onun içini okurmuş gibi bakan egzotik kara gözleri olmadığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Adeta insanı yutan simsiyah iki derin çukurlara benziyordu.

Kadın bir baş hareketi yapınca kızlar Musa'nın kızıl denizi yarması gibi iki yana açılarak anında Drake'den uzaklaştılar. Charlie, açılan boşluğu kalçalarıyla doldurup zarifçe bacak bacak üstüne attı. Bir elini Drake'in omzuna atmıştı. Genç adam ensesinde gezinen parmakların verdiği ürpertici hisle oturduğu yerde kasıldı.

"Gevşe biraz Drake. Çok gerginsin."

"Elimde değil. Ben, ben onu düşünmeden yapamıyorum."

"Bu kızı çok seviyorsun değil mi?" kadın yumuşak sesle sormuştu. Drake kadına bakmadan başını sallayınca Charlie kederli bir iç geçirdi.

"Gena çok şanslı bir kız."

Drake göz ucuyla düşüncelere dalmış gibi görünen kadına bakıyordu.

"Öyle mi dersin?"

Kadın yeniden ona döndüğünde bu kez dudaklarında buruk bir gülümseme vardı.

"Kesinlikle. Ve inan bana hislerin karşılıksız değil."

"Bunu sadece beni rahatlatmak için söylüyorsun."

Charlie başını iki yana sallayarak dilini şaklattı.

"Doğruyu söylüyorum. Kadınlar böyle şeyleri hisseder, güven bana. Aptal kız henüz farkında değil ama sana sırılsıklam âşık."

Drake heyecanlanmamaya çalışarak oturduğu yerde döndü. "Buna nasıl karar verdin söylesen?"

"Basit bir gözlem yeteneği diyelim. Dikkat: fotoğrafçılıkta önemli bir kabiliyettir."

"Haklısın. Sana inanmak isterdim. Ama bence Gena benden nefret ediyor. Bir sevgilisi var ve ben onu öptükten sonra bile aramızda hiç bir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyor."

Patronu tüm bunları zaten biliyordu. Drake çok kötü hissettiği bir gece kendini stüdyoya kapatmış, müziğin sesini sonuna kadar açmış acılarına kadeh kaldırırken, Charlie onu o vaziyette yakalamıştı. Kadın ona çalışma alanında alkol kullanılmasının yasak olduğunu ve bir daha tekrar ederse kovulacağını açıkça belirtmişti. Vişneli votka alkolden sayılmazdı gerçi, fakat yine de içki içkiydi ve çalıştığı yerde içmemek yeni patronunun en katı kuralıydı belli ki.

O akşam unuttuğu bir şey için geri dönen Charlie onu votka şişelerinde balık olarak yakaladıktan sonra tek bir şartla affedeceğini söylemişti. Neden bu halde olduğunu ona anlatacaktı. Sanırım çalışanlarının ondan sır saklamamaları da kadının katı bir kuralıydı.

Charlie'nin ikna kabiliyeti inanılmazdı. Drake o kadar zayıf bir anında olmasaydı bile kadına karşı koyması imkânsızdı. Hem bunu neden yapacaktı ki? İçten içe patlamak üzere olduğunu zaten hissediyordu ve eğer birilerine açılmazsa bu gerçekten olacaktı.

Drake henüz bir kaç gündür tanıdığı ve gerek kişiliği, gerekse yeteneğiyle onu kendine hayran bırakan bu kadına tüm olan biteni, Gena'ya olan imkânsız aşkını, yaptığı aptalca hatalar da dâhil olmak üzere teker teker anlattı. İçini dökme merasimi bittiğinde kendini gerçekten de hafiflemiş hissediyordu. Birileriyle Gena hakkında konuşabilmek o kadar iyi gelmişti ki, o ana kadar, Madison ve Gena'dan başka özel hayatını paylaşabileceği hiç kimsesi olmadığını fark etmemişti. Ve bu gerçek Drake'in canını sıktı.

"Onu istiyor musun?"

"Bu nasıl bir soru? Onu bu dünya da isteyebileceğim her şeyden çok daha fazla istiyorum hemde."

"O halde vazgeçmek yok. Söylediklerimi itiraz etmeden yerine getirirsen kısa zamanda Gena kollarında olacak."

Genç kadın kadehine uzanıp tekrar eski pozisyonunu aldı. Drake'in yanındaki kızlardan üçü piste çıkmış dans ediyor, diğer ikisi kendi aralarında konuşarak Drake'in yanında oturmaya devam ediyordu. Hepsi buraya Charlie'nin ricası üzerine planlı olarak gelmişti. Drake tüm bunları bildiği halde yine de huzursuz hissetmekten kendini almıyordu.

"İşe yarayacağını nereden biliyorsun? Gena çoktan eve dönmüş, sevgilisi Dom denen herifi yanına çağırmış olabilir. Hatta şimdi ikisi birlikte ve..." hayal gücünün vardığı yerden hoşlanmayarak başını sertçe iki yana salladı. Böyle düşünceleri bir an evvel kafasından atıp, kendine işkence etmeyi bırakmalıydı.

"Senin yerinde olsam saat altı yönüne bakmadan bu kadar çabuk karar vermezdim."

Drake birden kafasını kaldırınca, "Yavaş ol âşık çocuk. Çaktırmamaya çalış." diye uyardı onu Charlie.

"Ben orada kimseyi göremiyorum."

"Çünkü gözlerinin aradığı şey uzun kızıl saçları olan, gökkuşağı renklerinde giyinen bir afet de o yüzden." Kadın içtenlikle güldü. "anladığım kadarıyla şu senin Gena epey yaratıcı bir kız."

"Sen neden bahsediyorsun?" Drake kaşlarını çatmıştı. Bardağını kafasına dikme bahanesiyle arkasına yaslandı fakat hâlâ bir şey göremiyordu.

Charlie dudaklarını kulak memesine yaklaştırarak konuşmaya devam edince Drake kadının pahalı parfümünün kokusunu aldı.

"Barda tek başına oturan esmere odaklan. Hani şu, karanlıkta güneş gözlüğü takan siyahlı kadın."

Drake o kısımdaki loş ışığa küfredip gözlerini kıstı. Charlie'nin tarif ettiği gibi genç bir kadın arkası onlara dönük şekilde bir bar taburesinde oturuyordu fakat o kadının Gena olması imkânsızdı. Yoksa değil miydi?

"Nasıl bu kadar eminsin anlamıyorum? Yüzünü gördün mü? Gerçekten o mu?"

"Az önce fotoğrafçılıkla ilgili ne söyledin ben sana. Bir kadın olarak bile o biçimli popoyu kolay kolay unutabileceğimi zannetmiyorum. Eğer bir kaç dakika beklersen, sık sık bu tarafa döndüğünü göreceksin."

Tam da Charlie'nin söylediği gibi, kısa saçlı kadın sürekli arkasını dönüp şüpheli bir şekilde onların oturduğu masaya doğru bakıyordu. Yine de Drake emin olamıyordu. Charlie'nin Gena diye iddia ettiği kadının boynunu açıkta bırakacak şekilde kısa, gece kadar siyah saçları vardı. Altında streç bir kot ve yine aynı renk siyah askılı bir büstiyer giymişti. Giysilerin hiç biri Gena'nın tarzı değildi. Ama belki de amaç buydu.

Drake, "Peruk mu takmış o?" diye sormadan edemedi.

"Gerçekten çok safsın canım. Eğer o kıza sırılsıklam âşık olmasaydın seni kendime ayırmak için elimden geleni yapardım." Son cümlesinin ve yanağından aldığı makasın Drake'i afallatması kadını kahkahalara boğdu. Kalkıp yerine oturmadan önce eliyle bir işaret yaptı ve kızlar anında onun kalktığı boşluğu doldurdu.

Az önce ona sokulmaktan başka hiç bir şey yapmayan kadınlar, şimdi ellerini üzerinden çekemiyorlarmış gibi davranıyorlardı. Drake garip hareketleri karşısında şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.

"Ne-neler oluyor? N'apıyorlar?"

"Gena'yı sevdim. Bu yüzden benden nefret etmesini istemem." dedi Charlie kadehinin üstünden sırıtarak. "Ama madem buraya kadar geldi, ona iyi bir gösteri sunalım."

Kadınların elleri ve dudakları vücudunda gezindikçe Drake onlara sanki üzerine tırmanmaya çalışan zehirli yılanlarmış gibi bakıyordu. Charlie onun bu çaresizliği karşısında omuzları sarsılırcasına kıkırdıyordu.

"Sakinleş biraz Drake. Kızlara yardımcı ol."

"B-ben bunu yapamıyorum. Eğer o kadın Gena'ysa ve beni bu şekilde görürse..."

"Ne olur görürse?" Kadın bardağını sertçe masaya vurunca genç adamla birlikte yanındaki kızlar da irkildi. "Kıskanır mı? İyi ya biz de onu istiyoruz zaten."

"Ama ben... Ben onu incitmek istemiyorum." Drake'in isyanı kolonlardan gümbürdeyen müzik karşısında cılızdı. Fakat Charlie onu duymuştu.

"Aptallık ediyorsun Drake. Seni kıskanması onun da seni sevdiğini gösterir." Kadın tekrar arkasına yaslandı. "Ki buraya bu kılıkla gelip, gizli gizli bizi gözetlediğine göre sonuna kadar haklıyım demektir. Hem neden bu kadar korkuyorsun anlamıyorum. Bu zamana kadar denediğin taktiklerin hepsi boşa gitmedi mi? Benim yöntemimi denemekle ne kaybedersin söylesene?"

"İyi ama..."

Drake sertçe yutkundu. Dikkatini üzerinde dolaşan ellere değil, bardaki kadına vermeye çalışıyordu. Kadın gerçekten de çaktırmadan onları gözetliyordu. Duruşundan, yüz hatlarından Gena'yı andırıyordu fakat Drake emin olmak istiyordu.

Birden yerinden fırlayınca Charlie itiraz etti.

"Hey! Nereye gidiyorsun?"

"Bir bira almaya. Yakından görüp emin olmam gerek."

Kadının arkasından, "sersem çocuk" diye söylendiğini duydu ancak hiç oralı olmadı. Doğruca siyahlara bürünmüş kadının oturduğu bara doğru yürüyordu.

Geldiğini gören kadın panikle önüne dönünce Drake'in kalp atışları hızlanmaya başladı. Charlie haklı olabilir miydi?

"Bir Guinness alabilir miyim lütfen?"

Barmen başıyla onay verip bardağını hazırlarken Drake çaktırmadan kadının yüz hatlarını incelemeye çalıştı. Ne yazık ki, yüzünün neredeyse tamamını örten pırasa gibi düz saçlarından ve yine yüzüne on kat büyük gelen güneş gözlüklerinden bu mümkün değildi. Bardağı geldiği halde Drake'in hâlâ gitmediğini fark eden kadın yavaşça yerinde kıpırdandı.

Drake, sonunda dirseğini bara yaslayıp ona doğru eğilince kadının hızlı hızlı soluk alıp verdiğini işitti.

Genç kadın onun varlığından huzursuzlanmıştı. Bu ilk defa Drake'in hoşuna gitti.

Kadın "Ne var?" diye tersledi. "Neden bana öyle bakıyorsun?"

"Sizi tanıyor muyum diye merak ediyordum?"

"Sanmam."

"Yüzünüzü görsem belki bir fikrim olabilirdi."

"Bu çok bayat bir numara dostum. Git başkasında dene."

Kadın sert sözlerinden sonra tüm dikkatini bardağındaki kehribar renkli sıvıya verdi. Bardağa sanki can simidiymiş gibi sımsıkı tutunmuştu. Vücut dili Drake'e konuşmanın bittiğini anlatmaya çalışıyordu. Ancak genç adam olduğu yerden kıpırdamadı.

Omzunda bir el hissedene kadar kadına kokusunu alabilecek kadar yaklaşmıştı. Bu koku...

"Hey Drake!" dedi arkasındaki şuh kadın sesi. "Charlie masaya ne zaman döneceğini merak ediyor. Buradan sıkılmış, geceye onun evinde devam edip edemeyeceğimizi sordu. Biz varız. Sen ne dersin?"

Drake gözlerini dikmiş bardaki kadından ayırmazken sonunda gizemli kadın ona dönüp baktı. Gözlüklerinin ardından ne hissettiğini tahmin etmek imkânsızdı ama sesi oldukça kararlı ve kırıktı.

"Hâlâ ne bakıyorsun öyle? Duydun işte. Arkadaşlarını bekletme."

"Haklısınız. Hayat beklemeyle vakit harcanmayacak kısa."

"Durma git o halde."

Drake kadına uzun bir süre baktıktan sonra bir kez başını sallayarak onayladı ve bardağını da alarak koluna giren kadınla birlikte ağır ağır masasına yollandı. Arkasından birinin sessizce küfrettiğini duyunca yüzündeki gülümseme kulaklarına kadar yayılmıştı. Charlie yanılmamıştı. Bu kadın kesinlikle Gena'ydı.

Fakat masasına oturduğunda kadın artık orada değildi. Drake göğsünde bir sıkışma hissetti. İçinden bir ses hata yaptığını söylüyordu. Drake ilk kez içinden gelen sesi dinlemeyip kadehini kafasına dikti. Bu zamana dek onu hep yanıltmamış mıydı?

.....

"Hey, somurtmayı kes artık. Yoksa burayı beğenmedin mi?"

"Fena değil."

"Yemeklerini görmeden kararını verme."

"Peki."

"Bak, eğer yemeğin parasını ödeyemeyeceğini düşünüyorsan başımın çaresine..."

"Yemeğin parasını ödeyebilirim."

"Neden surat asıyorsun öyleyse?"

"Surat astığım filan yok." Genç adam bunu söylerken avucundaki bıçakla oynamaya devam ediyordu.

"O zaman o bıçakla birini öldürmeyi planlıyormuş gibi davranmayı bırak."

"Birini değil, bir şeyi."

Genç kız gözlerini kırpıştırarak bakınca Troy içinden sessizce küfretti.

"O topta bir sorun vardı. Bu kadar sayıyı üst üste kazanmanın başka açıklaması olamaz."

Sonunda sorunun ne olduğunu anlayan Corine, rahatlayarak bir kahkaha attı. Kızın kusursuz yüz hatları, keskin elmacık kemikleri ve sivri çenesine rağmen bir gülüşle yüzü öyle yumuşamıştı ki, Troy bir süre bu değişimi büyülenmiş gibi izlemekle yetindi.

"Bu kadar gülünecek ne var?"

Corine, kahkahalarının arasında, "Sen." diyebildi. "Yenilgiyi hazmedemeyenlerden olduğunu bilmeliydim."

Genç adam daha da öfkelenmişti.

"Ben yenilgi hazmedebilirim. Hatta şansa da inanırım ama senin kazanmanda ufaklık, resmen doğaüstü bir güç vardı."

"Ufak tefek bir kızın seni basketbolda yenmesi o kadar kötü mü?"

"Kötü değil ama ilk defa başıma geliyor. O yüzden ben kabullenene kadar bir süre bekle."

"Tamam." dedim kız neşeyle. "Yemekten önce soda içmeye ne dersin?"

Adam ona çatık kaşlarının altından kızgınlıkla bakınca genç kız kıkırdadı. Yemeklerini servis eden garsonun işini bitirmesini bekledikten sonra da,

"Tamam tamam, özür dilerim." dedi. "Şu hale bak, amacım bu akşam keyfini biraz olsun yerine getirmekti. Bunun için yenilmemin gerektiğini bilseydim hiç zahmete girmezdim."

"Hayır, böyle düşünme. Şey, yani bana bilerek yenilmeni istemezdim. Bu sahtekârlık olurdu." Troy sessizce iç çekti. "Kabul edilmiştir. Bu yemeği bileğinin hakkıyla kazandın. Şimdi ye hadi!"

Corine emre itaat eder gibi hızla tabağındakilere girişti. Troy bir süre onun kıtlıktan çıkmış gibi yiyişini hayretle izledi. Kız patates kızartmalarını acı sosa batırıp teker teker mideye indirdikten sonra bifteğini kesmeye girişti.

"Ne var, neden bana öyle tuhaf tuhaf bakıyorsun?"

"Vay be, hayatımda hiç bu kadar hızlı yiyen bir kız görmemiştim. Genelde tanıdığım kızlar diyette filan olurlar. Ne bileyim salata filan yerler."

Corine lokmasını yuttuktan sonra, "Şansına küs ahbap," dedi. "ben o tür kızlardan değilim." diye devam etti, sonra da kolasından büyük bir yudum içti.

"Orası belli. Sanırım amacın beni donuma kadar soymak. Anladım ama sana hatırlatırım tatlım, bunun başka yolları da var."

"Çirkinleşme hemen. Sana söyledim, eğer paran yoksa hesabı ortak ödeyebiliriz."

Troy eliyle onu geçiştirdi. "Kes sesini de yemene devam et hadi. Neden bilmiyorum ama sana bakarken birdenbire iştahım açıldı."

Genç adam tabağındaki sebzelere çatalını batırdı.

"Sorun yemeği benim ödeyeceğim değil ama nasıl bu kadar çok şeyi bir arada yiyebiliyorsun aklım almıyor." Sofradaki taze ekmeklerde, soya sosunda pişirilmiş tavuk parçalarında ve iştah açıcı lazanya da hızla göz gezdirdi. "Yanlış anlama ama o kadar zayıf ve ufak tefeksin ki, insan midenin de öyle olacağını zannediyor."

İşte yine yapıyordu. Genç kız öyle güzel gülüyordu ki, Troy elinde çatal ağzı bir karış açık onu izlemekten başka bir şey yapamıyordu.

"Şey, aslında bu bir aile dramı diyebiliriz. Kaldırabileceğinden emin misin? "

"Dene bakalım."

"Biz küçükken annem evde pek sık yemek pişirmezdi."

"Ne yapardı peki, her gece dışarıdan pizza mı söylerdi?"

"Paramız olduğu nadir zamanlarda onu da yaptığı olurdu." Corine ağzına koca bir salatalık dilimi tıkıştırdıktan sonra, "ama genelde çalıştığı lokantanın artık yemeklerini getirirdi." dedi.

Troy çiğnediği lokmayı yutmakta zorlandı.

"Ve bizde aralarında yenecek gibi olanları seçip, bozulmadan önce hızla tüketirdik."

"Nasıl yani?"

"Annem çok sık iş değiştirirdi. Çalıştığı yerde uzun süre kalamazdı. Kendi ayrıldığını söylüyordu ama biz her seferinde kovulduğunu biliyorduk. Çünkü hiç ayık gezmezdi. Genelde kazandığının çoğunu içkiye yatırırdı. Barry ile de sırf bize bakar umuduyla evlenmişti ama adam ondan daha beter çıktı. Her neyse. Madison çalışacak kadar büyüyene kadar, bize acıyan komşularımızdan gelen yemeklerle idare etmeye çalıştık. Onlar yokken buzlukta bir poşet bezelye ve bir iki dilim kaşar peynirinden başka bir şey olmazdı. Okula hiç yemek götüremedim. Bu yüzden ara sıra arkadaşlarımdan aşırdıklarım olurdu. Bilirsin işte," genç kız mahcup şekilde gözlerini kaçırdı." Okuldaki kızların beslenmelerinden ufak tefek şeyler."

Genç adam şaşkınlıktan ne diyeceğini şaşırmıştı. "O sırada baban olacak adam ne yapıyordu peki?" diye sormadan edemedi.

Kızın çatal bıçak hareketleri babasından bahsedilince anında kesiliverdi. Ağzındakileri çiğnerken hareketleri yavaşlamıştı. Hafifçe omuz silkti.

"O, biz çok küçükken gitmiş. Hayatına annemle devam edemeyeceğini bizden daha erken anladığı için onu suçlayamayız değil mi?" Corine acı dolu bir gülümsemeden sonra bakışları boşluğa kaydı. "Kendine daha güzel ve zengin bir kadın buldu. Ve onun çocuklarının babası olmayı seçti."

"Bu saçmalık." Troy'un tüm iştahı kaçmıştı. Öfkeyle ağzını peçeteyle silip arkasına yaslanırken içinden adama lanetler yağdırıyordu. Kendi annesinin de sorumsuzlukları olmuştu ancak babası daima yanında olmuştu.

Gözlerini kızın bulutlanmış göz bebeklerinden ayıramıyordu. İçinde hızla büyüyen yabancı bir his, kızın acısını ondan söküp almak için adeta yanıp tutuşuyordu.

"Siz sefalet içinde yaşarken, o gidip keyfine mi baktı yani?"

Corine bir rüyadan uyanmışçasına irkildi. Düşünceleri her nereye kaydıysa kafasını onlardan kurtulmak ister gibi silkeledikten sonra hafifçe gülümsedi.

"O kadar kötü sayılmazdı."

"Lanet olsun." Troy uzanıp kızın elini tuttu. "Öyle demek istememiştim Corine."

Corine elini yavaşça çekti. "Önemli değil. Hem Madison ve ben bir şekilde üniversiteye bitirmeyi başardık öyle değil mi? Yani, ben henüz bitirmedim ama az kaldı. Babam bugün Madison'ı aramış. Üvey kızı şikâyetini geri alıyor, bu da yakında okula geri dönebileceğim anlamına geliyor."

Kızın Denver'a geri dönme düşüncesi midesinin alt üst etti. Belki de yediği sebzeler dokunmuştu. Troy sebze yemekten hep nefret etmişti.

"Bu kadar benden bahsetmek yeter. Biraz da sen anlat bakalım."

"Ne bilmek istiyorsun bilmiyorum ama gördüklerin dışında anlatacak pek bir şeyim yok."

"Bana hiç öyle gelmedi."

Troy kızın kızaran yüzünü incelerken şüpheyle gözlerini kıstı. "Ne demeye çalışıyorsun?"

Corine, "Hiç." dediği sırada garson gelip boşları toplamaya başladı.

"Tatlı ister misiniz efendim?"

"Ben yiyemeyecek kadar tokum ama sanırım hanım efendi yiyecek."

"Ah şey," dedi Corine birden hevesle. Tatlıdan bahsedince yeniden tüm neşesi yerine gelmişti. "bugünün spesiyalinden ne var?"

"Muzlu ve üzümlü tramisu."

"Harika. Koca bir dilim istiyorum."

Genç kız heyecanla el çırparken Troy gülümsüyordu. Hayatta bir dilim tatlıyla mutlu olabilecek kaç kadın tanıyordu? Düşünmesine hiç gerek yoktu. Cevap koca bir hiçti. Parmaklarını çenesini altına kenetleyerek kızın önüne konan koca bir dilim pastayı iştahla yemesini izledi. Manzara kesinlikle mükemmeldi. Bu gece için ödeyeceği her sente değmişti.

"Bana öyle dik dik baktığında yiyemeyeceğimi düşünüyorsan eğer, yanıldığını şimdiden söyleyebilirim. Daha önce de seyircilerim varken yemek yemiştim."

"Hayır, ben. Sadece şurana çikolata bulaşmış."

"Nereye?"

Troy başparmağını kızın dolgun dudak kıvrımına sürtünce Corine bir an donup kaldı. Genç adam delip geçen bakışlarını kızın dudaklarından yavaşça gözlerine kaydırdı. Aralarında rahatsız edici bir sessizlik oluşmuştu. Genç adam ne yapacağını bilemeden öylece duruyordu ama kalbi durmak bilmiyordu. Bir anda damarlarına aşırı kan pompalanmaya başlamıştı. Elini kızın dudaklarından çekmek istemiyordu. Dahası, delice bir istekle etrafındaki insanlara aldırmadan parmaklarının yerini dudaklarının almasını arzuluyordu.

Corine geri çekilmeseydi korkarım bu düşüncelerini eyleme dökecekti.

"Şey, sanırım temizlendi."

"Evet." Troy yutkundu. "hiç leke kalmadı."

"Güzel."

İkisi de bir süre farklı yere bakmaya başladı. Corine yerinde huzursuzca kıpırdanınca genç adam konuyu değiştirmenin iyi bir fikir olacağını düşünerek,

"Biraz önce amacım keyfini yerine getirmekti derken neyi kastediyordun?" diye sordu.

Soruya hazırlıksız yakalanan kızın huzursuzluğunun artması Troy'un dikkatinden kaçmamıştı. Genç kız şimdi tatlısına olan tüm iştahını kaybetmiş görünüyordu.

"Corine?"

"Şey..."

"Bu sadece basit bir soruydu. Cevaplaman zor olmamalı."

"Tamam, söyleyeceğim ama önce bana kızmayacağına söz vermelisin."

"Ne olduğunu bilmeden böyle bir söz veremem."

"Kahretsin." Corine önce bakışlarını kucağına indirdi sonrada yüzüne yalvaran gözlerle bakmaya başladı. "Tamam. Ben şu, Bayan Becerici'yle olan konuşmanıza kulak misafiri olmuş olabilirim."

Troy'un kaşları şaşkınlıkla havalandı.

"Bayan Becerici mi?"

"Bayan Brooklyn. Bizim kızlar ona böyle diyor."

Kadının ismini duyduğu anda Troy'un bakışları kararmış, yüz taş kesilmişti.

"Hemen kızma lütfen. Seni öyle oturma odasından peşinde süs köpeği gibi sürüklediğini fark edince dayanamayıp peşinizden geldim."

"Ne yaptım dedin?" Genç adam hiddetle yerinden fırlayınca Corine de hızla ayağa kalktı.

"Bak dinle. Bu kötü bir alışkanlık biliyorum. Kapı arkasında konuşulanlara kulak misafiri olmak yani."

"Ne kadarını duydun?"

"Ben..."

"Ne kadarını duydun Corine?"

Genç kız mahcup halde başını eğerek, "Hepsini." deyince Troy acı acı gülerek yerine oturdu.

"Buna kulak misafiri olmak denmez. Senin yaptığın düpedüz kapı dinlemek. Üstelik arkadaşlarının beslenmelerinden yemek çalmak kadar da kötü bir alışkanlık."

Kızın gözle görülür şekilde irkildiğini gören Troy söylediklerini geri alabilmeyi diledi.

"Sanırım bunu hak ettim."

Corine'in sesi kırgındı geliyordu ve gülümseyişi gözlerine ulaşmıyordu. Troy ona kötü hissettirdiği için kendini pislik gibi hissetti.

"Hayır Corine, ben.... Aslında öyle demek istememiştim."

"Bu gece çok fazla özür diliyorsun Troy. Üstelik haklı olduğun halde. Benimkisi kötü bir meslek hastalığı diyelim, haklısın. En azından ileride iyi bir gazeteci olamazsam bu sayede başarılı bir paparazzi olabilirim, ne dersin."

Troy yeniden uzanıp kızın elini tuttu. Gözlerindeki acı kendini birden ona çok yakın hissettirmişti. Corine bu kez elini çekmedi.

"Yapma Corine. İleride harika bir gazeteci olacağına tüm kalbimle inanıyorum. Tanrım." gülerken başını iki yana sallıyordu. "Bunu nasıl yapıyorsun bilmiyorum ama bir şekilde sana kızmam gerektiği anda, bana kendimi kötü hissettirmeyi başarıyorsun."

Corine yeniden gülümsediğinde bu seferki içtendi. Troy kendini kazandığı zaferi için tebrik etti.

"Bu, Bianca ile aranızda geçenlerin sebebini bana anlatacağın anlamına mı geliyor peki?"

"Sanırım. Galiba. Yani, of kahretsin." Troy eliyle yüzünü kapatırken kıkırdadı. "Eğer gerçekten dinlemek istiyorsan?"

"İstiyorum. Madison bu gece Nickholas'a bakıcılık yapacağına göre vakitten bol bir şeyimiz yok. Yani," dedi Corine masaya kollarını yaslayıp ona anlamlı bir şekilde bakarak. "Bütün gece bizim."

O böyle baktığında Troy'un içinde tarifi imkânsız duygular oluşmaya başlıyordu. Sanki içinde kurumuş bir şeyler yeniden can buluyordu. Genç adam derin bir nefes alıp arkasına yaslandı.

"Pekâlâ. Bir tatlı daha?"

Corine'in gülümsemesi bulaşıcıydı.

"Harika olur."

.....

Parmağına taktığı ceketi omzundayken, diğer eliyle kapıyı yavaşça örttü. Önce içeriden ses gelip gelmediğini kontrol etti. Hiç ses yoktu.

Drake kapattığı kapıya yaslandı. İçerisi karanlıktı. Kızlar ya erkenden yatmış ya da henüz eve dönmemişlerdi. İçeri girmeden önce keşke saatine bakmayı akıl etseydi. Karanlıkta cep telefonunu çıkarmaya çalıştı ama sonra pilinin bittiğini hatırladı. Kolundaki saati de göremeyince vazgeçti. Tahminine göre gece yarısını epey geçmiş olmalıydı. Bu da evde parmak uçlarında yürümesi gereken bir saatti.

Aranın ışığını açmadan göz ucuyla salonu kontrol etti. Kanepede yatan kimsenin olmadığını görünce rahat bir nefes alıp diğer yöne, koridor boyunca yalpalayarak yürümeye devam etti. Madison'ın açık kapısının önünden geçerken içerisinin boş olduğunu fark etmişti. Gena'nın kapısı ise kapalıydı.

Drake onun önünden de kayıtsızca geçip gitmek istediği sırada içeriden gelen hıçkırık sesleri olduğu yerde donup kalmasına sebep oldu.

Yanlış duyduğunu sanıp geriye bir adım atarak kulağını kapıya yaklaştırdı. Yanlış duymamıştı. İçeriden bir kadının içli hıçkırıkları geliyordu.

"Gena?" Drake kapıyı hafifçe tıklattı.

Yanıt gelmedi. Boğazını temizleyip tekrar denedi.

"Gena? İyi misin?"

"İyiyim."

Sesi hiç de öyle gelmiyordu. Drake'in kalbi göğsünde panikle sıkışmaya başladı. İki elini açarak kapıya dayadı.

"İyi olduğuna emin misin?"

"Git başımdan Drake!"

Drake'in ne olup bittiğini öğrenmeden asla böyle bir niyeti yoktu. "Eğer müsaitsen içeri gelmek istiyorum."

"Hayır!"

İçinde büyümeye başlayan endişelerini susturmaya çalışarak iç çekti. "O herif sana kötü bir şey yapmadı değil mi?"

Cevap geç de olsa geldi. "Hayır."

"Tamam." Drake'in içi bir parça da olsa rahatlamıştı. Ancak Gena burnunu çekerek, "Başkası yaptı." dediğinde yeniden paniğe kapıldı.

"Seni anlamıyorum Gena. İzin verirsen içeri girmek istiyorum."

Gena'dan ses çıkmayınca Drake kapının kulpunu yavaşça çevirdi. Başını içeriye uzattığında genç kadını pencerenin altındaki duvarda, dizlerini kendine çekmiş halde otururken buldu.

Perişan görünüyordu. Kılık değiştirmek için kullandığı giysileri henüz çıkarmamıştı fakat göz ucuyla baktığında bu gece taktığı peruk yatağın üzerindeydi.

Drake, başını dayadığı dizilerinden kaldıran kadının yüzünde gözyaşlarıyla simsiyah izler oluştuğunu görünce ne yapacağını bilemedi.

"Konuşabilir miyiz?" diye sordu çekinerek. Şu anda kızın üzerine gitmek istemiyordu fakat Gena'nın ona ihtiyacı olduğunu biliyordu. Lanet olsun, kimi kandırıyordu ki. Kendisinin de şu anda ona her şeyden daha çok ihtiyacı vardı.

Cevabını beklemeden ceketini yatağın üzerine fırlatıp bitkin halde kızın önünde diz çöktü.

Gena'nın saçları garip topuzundan kurtularak yığınlar halinde yüzüne dökülmüştü. Saçını kuş yuvası haline sokmak için epey uğraşmış olmalıydı. Maskarası aktığından gözaltları bir rakununkiler gibi simsiyah olmuştu. Gözlerinin içi ve burnunun ucu ağlamaktan kızarmıştı. Yine de bu haliyle bile o kadar güzeldi ki...

"Gena?" diyerek uzanıp kızın elini yüzünden çekti. Gena bir karmaşayı andıran yüzünde zümrüt yeşili gözlerinde yaşlar parlayarak ona baktığında midesine yumruk yemiş gibi hissetti. Neden bu kadar üzgündü? Ona ne olmuştu? Hepsini bilmek istiyordu. Sertçe yutkunarak,

"Neyin var Gena?" diye sordu.

Gena ağlamaktan bitap düşmüş vaziyetteydi. Gözleri odağını kaybetmişti. Konuşmasını beklerken Drake endişeden ölmek üzereydi.

"Sana bunu kimin yaptığını bana anlatamayacak mısın?"

"Bana bunu kim mi yaptı?" Gena'nın vahşi bakışları sonunda onu buldu. Genç kadın aniden doğruldu. "Bana cidden bunu kimin yaptığını mı merak ediyorsun sen?" sesi giderek hiddetleniyordu. İki eliyle biden Drake'i göğsünden iterek yere düşmesini sağlayınca genç adam ona şaşkınlıkla bakakaldı.

"Derdin ne senin?"

"Sence bunu bana kim yapmış olabilir Drake? Cevabı gerçekten bilmiyor musun? O zaman ben sana söyleyeyim. Bana. Bunu. Yapan. Sensin orospu çocuğu."

Gena öfkeyle haykırarak tepesinde kule gibi dikilip, parmağını suçlarcasına uzatırken Drake kadının söylediklerini anlamaya çalışıyordu.

"Hasta filan mısın sen?"

"Kes sesini. Asıl sen hastasın. Hastalıklı piç kurusunun tekisin."

Genç kadın resmen aklını kaçırmış gibi davranıyordu. Drake onun bu şekilde saldırganlaşmasına bir anlam veremeden yerde öylece yatıyordu.

"Tanıdığım tüm adamlardan daha aşağılık çıkabileceğin hiç aklıma gelmemişti."

"Gena!"

"Daha bitirmedim!"

Gena bağırmaya devam ediyordu Drake sonunda doğrulup karşısına geçtiğinde o da en az Gena kadar öfkeliydi.

"Tüm bunları ne anlama geliyor? Bu Sana ne yaptım söylesene."

"Ne mi yaptın? NE Mİ YAPTIN? Tanrım..." Genç kadın birden saçlarını yolmak istercesine çekiştirip, histerik şekilde gülmeye başlayınca Drake onun aklını kaçırdığına artık emindi. Gena resmen kaçık gibi gülüyordu.

"Madem bilmiyorsun sana ne yaptığını anlatayım. Önce kadınlardan artık hoşlanmadığını söyleyip Gay olduğuna beni inandırmaya çalıştın ama ben inandım mı, elbette hayır. İlgi müptelası bir manyak olduğunu bilmeden sana yardım etmeye devam ettim."

"İlgi müptelası manyak mı? Yardım etmek mi? Sana sır olarak verdiğim bilgiyi koşa koşa sevgiline anlatarak mı?"

"O bir hataydı. Senden defalarca özür diledim. Aslında evet bu da amaca uygun bir davranış sayılırdı. Sonuçta sana tüm iyi niyetimle eşleşeceğin birini bulmaya çalışıyordum. Peki, sonra sen karşılığında ne yaptın? Fikrimi bile sormadan beni öpmeye kalktın. Bir kez de değil üstelik."

"Gena!"

"Hayır! Bana bunu yaptın ve beni koskoca bir kafa karışıklığıyla bir başıma bıraktın."

Drake şimdi onun neden bu halde olduğunu anlayabiliyordu. Zaten içten içe boş yere umutlandığını kendine itiraf ediyordu. Omuzları yenilgiyle çökerken bir adım geri çekildi.

"Ben... Gerçekten üzgünüm."

"Ne hissettiğimi bile sormadan, benden hissettiklerini anlamamı istedin. Bunu yapmayı denedim. Gerçekten denedim. kahrolası, seni anlamaya çalışıyordum. Fakat bu gece gördüğüm şey neydi biliyor musun?" Gena işaret parmağını onun göğsüne vurmaya devam ederken dudakları ağlamak üzere kıvrılınca Drake'in kalbi parçalara ayrıldı.

"Bu gece şahit olduğum şey," Gena burnunu hızla çekti. " bir kızı kendine âşık ettikten sonra, rahatlıkla başkalarıyla düşüp kalkabilen bir Kazanova olduğundu."

"Gena lütfen?"

"Sen busun işte. Kadınların aklını çelip sonra da onları bir çöpmüş gibi bir kenara fırlatıyorsun."

"GENA! Kendine gel!"

Drake kollarından sıkıca tuttuğu kadını şiddetle sarsmak istiyordu. Ona istediği kadar hakaret edebilirdi ama önce bilmesi gerekiyordu. Dudaklarını yalarken duyduklarının gerçek olması için, içinden inandığı tüm tanrılara dua etmeye başladı.

"Az önce söylediğin şeyi tekrar etmeni istiyorum senden."

"Orospu çocuğu olduğun kısmı mı?"

"Hayır diğeri."

Gena akan burnunu elinin tersiyle silerken, "Pislik bir Kazanova olduğun mu?" diye sordu.

Drake şu anda heyecandan bayılacakmış gibi hissetmese onun bu haline kahkahalarla gülebilirdi.

"Hayır Balkabağım." yüzüne dikkatle bakarken sesini bir ton daha alçalttı. "bana âşık olduğun kısımdan bahsediyorum."

Kadının yüzünü avuçlarının arasına alırken titreyen göz bebeklerinin içine bakmaya devam ediyordu. İçlerinde gerçekleri arıyor gibi bir saniye bile bakışlarını ondan ayırmadı.

"Bu doğru mu Gena? Bana gerçekten âşık mısın?"

Gena'nın gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. Drake başparmaklarıyla gözyaşlarını silmeye çalışırken onu öpmemek için kendini zor tutuyordu. Ama önce cevabını duyması gerekiyordu.

Genç kadın alt dudağını ısırıp başını yavaşça aşağı yukarı sallayınca dünyalar onun oldu. Drake gözlerine inanamıyordu.

"Tanrım Gena." kadını sıkıca kucakladı. Eğer şu an Gena'nın başı göğsünde olmasaydı, yüreğinin kanatlanıp uçmasından korkabilirdi.

"Buna inanamıyorum."

"Fazla inanmasan iyi edersin."

"Ne?"

"Çünkü senin gibi bir pisliğe kendimi kaptırmaya hiç niyetim yok."

Gena kollarından kurtulmaya çalışırken Drake kahkahalarla gülmeye başladı.

"Bırak beni! Ban gülüyor musun? Bense senden nefret ediyorum."

"Hayır etmiyorsun."

Drake kızı da kendisiyle birlikte yere devirdiğinde bile gülmeye devam ediyordu. Şu an Gena'nın öfkesi onu hiç mi hiç etkilemiyordu.

"Çekil üzerimden aşağılık herif. Çekil dedim!"

"Bana âşıksın." Drake sırt üstü yatmış tavanı izlerken, sarhoş gibi bu sözleri tekrarlayıp gülüyordu. Gena göğsüne bir yumruk vurmuş, ama onun yerine kendi eli acıyınca küfretmişti.

"Neyden yapıldın sen? Çelikten mi?"

Drake'in gözlerinin odağı sonunda yüzüne doğru eğilmiş kadının kızgın gözlerini bulduğunda hâlâ bir aptal gibi sırıtıyordu.

"Charlie haklıymış." deyince Gena'nın kaşları daha çok çatıldı.

"Patronunun konumuzla ne ilgisi var anlamadım? Hem neden bana ondan hiç bahsetmedin. Ve şu manken kızlardan. Hangisiyle birliktesin söyle bana? Aman Tanrım. Yoksa hepsiyle birden mi? Ben senin ümitsiz bir romantik olduğunu düşünürken meğer sen..."

Drake onu kendine çekerek hızla susturdu. Dudaklarına kapandığı kadın soluksuz kalana kadar onu öpmeye devam etti. Drake onu öyle bir özlemle öpüyordu ki, Gena'nın ona karşılık vermekten başka çaresi yoktu.

"Artık ümitsiz bir romantik değilim."

Drake'in ona arzu dolu gözlerle baktığını gören kadın sertçe yutkundu.

"Ne demek istiyorsun?"

"Hayatımda sadece tek bir kadına yer var demek istiyorum. Sadece seni seviyorum Georgina Harrison. Eğer az önce söylediklerinde hâlâ kararlıysan seni bir ömür sevmeye devam etmeye hazırım."

"Bu doğru mu?" Drake başını aşağı yukarı salladı. "Başkaları yok mu?" şimdi de sağa sola.

"Uzun zamandır sevdiğim tek kadınsın sen Gena."

Gena'nın gözleri yeniden yaşarmaya başlamıştı. Ama bu kez mutluluktan ağlıyordu. Adamın dudaklarına tutkuyla yapışmadan önce tek söylediği şey, "ne zaman oldu bilmiyorum ama bende seni seviyorum Drake." oldu.

 

Loading...
0%