@sagetaylors
|
Sıcak bir yaz akşamı olduğu için masayı bahçeye hazırlamak istemişti. Lacivert gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu ve yıldızlar tepesinde ipeğin üzerindeki safirler gibi parıldıyorlardı. Tıpkı turkuaz rengi havuzun dibini aydınlatan spotlar gibi bahçenin her köşesi aydınlıktı. Hafta sonu olduğu için Romano izinliydi. Bu yüzden yemeği hazırlamak Madison'a düşmüştü. Aksi olsaydı bile yemeği kendisinin hazırlaması gerektiğine karar vermişti zaten. Çünkü Gena ona böyle söylemişti. Erkeklerin kalbine giden yol midesinden geçer. Nick ile aralarında bir şeylerin değişmesini istiyordu artık. Ve bu gece o geceydi. Fırına sürdüğü Drake Usulü tavuğunu kontrol etti. Şarabı buzlukta soğumaya bırakmıştı. Makarna sosu hazırdı ve salata da neredeyse hazır olmak üzereydi. Saatini kontrol etti. Son aldığı bilgiye göre Nick'in yönetmenle olan toplantısı bitmek üzereydi. Onun sakatlığı sırasında çekebilecekleri bütün sahneleri konuşmaları gerekmişti. Nick ayağı kırıldığından bu yana çalışmadığı için fazlasıyla huysuz ve çekilmez bir adam olmuştu. Üstüne gereksiz alınganlıkları da eklenince, bazen küçük bir çocuktan farksız oluyordu doğrusu. Madison ona bu gece yeniden bir erkek olduğunu hatırlatacaktı. Domatesleri doğrayıp salatasına karıştırdı. Süzdüğü makarnaları servis tabağına alıp masaya götürdü. Tüm bu hazırlık süresince midesi heyecandan düğüm düğüm olmuştu. Gözü ilk randevusuna çıkmaya hazırlanan ergenlik çağındaki kızlar gibi sürekli kapıdaydı. Sonunda spor arabanın tahrik edici homurtusunu duyulduğunda heyecandan vücuduna ateş basmıştı. Sakin ol, diyerek kendini uyardı. Gelen sadece Nickholas. Onun eve geldiğini hemen hemen her gün görüyorsun, unuttun mu? Fakat lanet kalbi bir türlü söz dinlemiyor, adeta dörtnala giden bir yarış atı gibi koşturup duruyordu. Anahtar kapının yuvasında dönerken Madison boy aynasında son kez kendine baktı. Üzerinde kendi seçtiği siyah diz üstünde biten mini bir elbise vardı. Elbise aynı anda hem muhafazakar hem de müstehcen olabilmeyi başarabilen nadir tasarımlardandı. Sıfır kollu ve boynuna kadar kapalıydı ancak yakasındaki minik kalp şeklindeki oyuktan zarifçe göğüs çatalı görünüyordu. Etek boyu ve vücut hatlarını saran kumaşı mükemmeldi. Ancak asıl dikkat çekici olan beline kadar inen sırt dekoltesiydi. Madison hayatı boyunca hiç böyle bir elbise giymemişti ve şimdi kendini elbise ve ona uyumlu topuklularla biraz tuhaf hissediyordu. Daha fazla oyalanmadan Nickholas'ı karşılamaya gitti. Gelenin yalnızca Nickholas olmadığını fark ettiğinde yaşadığı hayal kırıklığına gizleyememişti. "Bayan West?" "Madison? Bu ne güzel sürpriz. Nickholas? Madison'ın bize katılacağını söylememiştin." Genç kadın neşeyle Madison'a doğru yürüyüp ona özlemle sarıldı. Madison kadının omzunun üzerinden en az onun kadar şaşkın görünen Nick ile bakışmıştı. Adamın ona bakışları hem hayranlık hem de özür diler cinstendi. Fanny geriye çekilip Madison'ı tepeden tırnağa inceledi. "Vay canına Madison. Çok şık görünüyorsun. Tüm bu hazırlığı benim için yaptırdığına inanamıyorum. Öyle değil mi Nick?" Nick gözlerini Madison'dan alamıyordu. Sadece başını iki yana sallayabilmişti. Ne diyeceğini bilmiyormuş gibi kelimeleri tükenmişti. İkisi de dili tutulmuş gibi davranınca söz yine Fanny'e düştü. "Los Angeles'a Bianca'nın daveti için gelmiştim. Toplantı olduğunu duyunca katılmak istedim. Ancak bazı aksilikler oldu. Yönetmen biraz sorun çıkarıyor bize, başka biriyle anlaşmamız gerekebilir ve son anda kimi bulabiliriz diye düşünüyorduk. Nick ile yarına kadar bulabildiklerimizin üzerinden geçmemiz gerekiyor yoksa tüm planın gerisinde kalacağız." "Anlıyorum." dedi Madison nazikçe gülümseyerek. "Acıkmış olmalısınız. Neden hemen masaya geçmiyorsunuz?" "Bize yemek mi hazırladın? Gerçek bir tanrıçasın hayatım. Nick mutfak yardımcısı bu gece izinli olduğu için en fazla bir şeyler atıştırabileceğimizi söylemişti. Gerçi hazır bir şeyler de yiyebilirdik ama nedense paket yemeklerden pek hoşlanmıyorum." Ancak Fanny gibi bir kadın mutfak hizmetlisi diyebilecek kadar zarif ve bir sürprizi bozduğunu fark ettiği halde bunu belli etmeyecek kadar nazik olabilirdi. Madison onları bahçeye doğru yönlendirdikten sonra doğruca mutfağa gitti. Fırının kapağını kapattığı sırada aksayan ayak sesi tam dibinde kesilmişti. "Madison ben... gerçekten bilmiyordum." "Makarnanın sosunu da döktüğüm zaman her şey hazır olacak." "Lütfen dinle beni." "Dolapta soğutulmuş şarap var. Çıkarır mısın lütfen?" Nick şarabı çıkarıp kovasına koyarken yüzünden pişmanlık ve keder akıyordu. "Buz kovasını da doldurursan sevinirim. Buz kıracağı arkandaki çekmecede." Madison ona bakmadan konuşuyor, mutfakta adeta bir pervane gibi dönüp duruyordu. Nick'in onu izlemekten resmen başı dönmüştü ama şimdilik başka çaresi yoktu. "Madison beni dinleyebilir misin artık?" Ses tonunu bir ton daha yükselttiği halde kadın onu görmezden gelmeye devam ediyordu. Sonunda bu karışıklığa dayanamayan Nick onu tezgahla arasına sıkıştırıp durdurmak zorunda kaldı. "Maddie. Beni bir saniye dinlemen gerek. Hiç bir şeyi bilmiyordum. Eğer benim için bu kadar hazırlık yaptığını bilseydim yemin ederim onu buraya getirmezdim." "Biliyorum. Bu senin suçun değil." "Ona dışarıda bir yerde oturmayı teklif ettim ama yaşadığım yeri görmekte ısrar etti. Sana yemin ederim, konuştuktan sonra onu bir taksiyle evine gönderecektim." "Bana açıklama yapmak zorunda değilsin Nick. Fanny senin patronun." Genç kadın hâlâ yüzüne bakmıyordu ve bu Nick'in canını sıkıyordu. "Elbette açıklama yapmak zorundayım. Tanrım şu haline bak, harika görünüyorsun. Her şey harika görünüyor ve ben bunu mahvettiğime inanamıyorum." Madison sonunda başını kaldırıp ona baktı. Gölgeli bir göz makyajı ve alev alev yanan kırmızı bir ruj sürmüştü. Çok...çarpıcı görünüyordu. Nick kendini ona bakmaktan alamıyordu. Nabzının giderek hızlandığını hissetti. "Bana öyle bakmayı kes. Kendimi aptal gibi hissediyorum." "Aptal filan değilsin tatlım. Sen... Yüce tanrım çok güzelsin." Nick belinden kavrayıp onu kendine çektiğinde kalp atışları daha da hızlanmıştı. Eli sırt dekoltesine doğru yavaşça kayarken dudaklarını hafifçe boynuna bastırdı. Madison dizlerinin titremesinin kesilmesi için çareyi tüm gücünü bacaklarına vermekte bulmuştu. Adam eğilip kulağına, "Bu geceyi telafi edeceğime söz veriyorum." dediği anda neredeyse bayılmanın eşiğine gelmişti. Sanki göğsünün ortasında bir balon şişmeye devam ediyor ve onu giderek nefessiz bırakıyordu. Nick çenesinden tutup dudaklarını dudaklarına yaklaştırırken mavi gözlerinde hiç görmediği bir ateş yandı. Sesi hiç olmadığı kadar kalın ve otoriterdi. "Şu anda seni öpmemek için kendimi tutmamın tek nedeni masaya döndüğünde rujunun bozulmasını istemediğin için." Madison büyülenmiş gibi adama bakıyordu. Bir anda, "Rujum çantamda." dedi ve anında dilini ısırmak istedi. Adamın yüzündeki günahkar gülümseme şeytani bir sırıtışa dönmüştü şimdi. "Bu gece sevgilim. Söz veriyorum rujunu bu dudaklardan dilimle temizleyeceğim." Bu bir vaatti ama söylerken başparmağını dudağının alt kısmında ağır ağır gezdirmesi ona hiç yardımcı olmuyordu doğrusu. Şimdi tüm gece rujunu hangi şekillerde çıkarabileceğini düşünmekten kendini alamayacaktı. Adama biraz sokularak tezgahı sımsıkı tutmaktan beyazlamaya başlayan ellerini onun beline doladı. Nickholas'ın geniş göğsü bu hareketle yükselip alçaldı. Kendine hâkim olmakta zorlandığı o kadar belliydi ki. Sırtındaki eli okşamayı bırakıp onu kendine çekti. Diğer elinin tersiyle omzundaki saçları geriye itip dudakları için kendine daha çok alan açtı. Sonra da ıslak ağzını nabzının deli gibi attığı o küçük noktaya bastırdı. Madison gözlerini kapatıp adamın gömleğini avuçladı. O kadar tahrik olmuştu ki, neredeyse onun üzerine atlayacaktı. Topuk seslerini duyana kadar bunu yapmayı neredeyse kafaya koymuştu. Fanny mutfağa girdiğinde çoktan birbirinden uzaklaşmış farklı işlerle meşgulmüş gibi davranmaya başlamışlardı. "Dışarıda tek başına oturmaktan sıkıldım. Yardıma ihtiyacınız olabileceğini düşündüm." Madison kadının yalnızca nazik davranmaya çalıştığını görebiliyor, fakat az önceki muhteşem anı bozduğu için ondan nefret etmek istiyordu. Gerçi belki de böylesi daha iyi olmuştu çünkü eğer bir kaç dakika daha Nick ile o halde yalnız kalsalardı kendini gerçekten tutamayacaktı. "Ben tavuğu getiririm. Neden sende salatayı ve şarabı almıyorsun. Makarnayı da Nick getirir." "Tamam." Fanny neşeyle söyleneni yaptı. Madison tepsiyi taşırken, Nick arkasından bastonuyla gelirken kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Madison yanlış duymadıysa eğer bir dizi küfre benziyordu. "Sofra gerçekten mükemmel görünüyor Madison. Zahmetlerin için çok teşekkür ederim." Eğer Fanny bu kadar kibar ve samimi bir kadın olmasaydı, Madison için ondan nefret etmek çok daha kolay olacaktı. Maalesef kadın hem çok güzel, hem çok şık, hem zengin hem de alçak gönüllüydü. Bu özelliklerin tümünün bir milyarderde bulunduğu nadiren görülürdü. "Size afiyet olsun." dedi Madison ve kalkmak için hareketlendi. "Ne? Gidiyor musun?" Fanny şaşırmıştı. "Bu kadar hazırlık yaptıktan sonra hiç bir şeyin tadına bakmayacak mısın?" "Aç değilim. Hem sizin konuşacak şeyleriniz vardır." Nickholas'a baktığında adamın yüzünü delip geçen bakışlarından rahatsız olmuştu. Yeniden Fanny'e dönüp gülümsedi. "Geç oldu. Gitsem iyi olacak." Fanny gerçekten üzgün görünüyordu. Nickholas'ın nasıl perişan göründüğünü bilmek bile istemiyordu. Tam yanından geçmek üzereyken adam bileğine yapışınca onunla yeninden göz göze gelmek zorunda kalmıştı. Nick alçak ama otoriter bir sesle, "Kal." dedi. "Lütfen!" Adamın yalvaran bakışları mı, yoksa elini tutmak için avucuna kaydırdığı sıcacık parmakları mıydı nedeni neydi bilmiyordu ama Madison kendini birden ona itaat ederken buldu. Yavaşça yerine geçti ve sandalyesine yeniden oturdu. Fanny de durumdan memnun olmuş gibi gülümsüyordu. Yemek boyunca çok az konuşmayı seçen Madison, daha çok Nick ve Fanny'i dinlemeyi tercih etmişti. Arada sırada Nickholas'ın ona attığı şehvet yüklü bakışları ve onun hızlandırdığı kalp atışlarını görmezden gelmeye çalışarak geceyi tamamladı. Bu gecenin planladığı şekilde gitmemesine üzülmüştü. Masada onlarla oturmak yerine eve dönmüş olsaydı aklının burada kalacağından emindi ancak kalmak da pek bir şeyi değiştirmemişti. Onun yerine Nick ile sohbet eden Fanny'di. Madison bu gece Nick ile baş başa olmak, onunla gelecekleri hakkında konuşmak istemişti ve niyeti bunu romantik bir ortamda yapmaktı. Sanki romantik olmayı becerebilirmiş gibi. Ne zaman biriyle romantik bir ilişki yaşayabilmişti ki? Evliliği bile bir gecede, sabahında hiç bir şeyi hatırlamayacağı şekilde apar topar olmamış mıydı? Hayatına daima düzgün insanları sokmaya çalışmıştı ama onlarda bile her zaman bir kusur bulmayı başarmıştı. Gena bir keresinde ona, sevişeceği erkekleri babasıyla kıyaslamayı kesmesini yoksa asla mutlu olamayacağını söylemişti. İlk duyduğunda kulağa mide bulandırıcı geliyordu ancak Gena'nın ne demek istediğini gayet iyi anlıyordu. Babası onları terk ettiğinden beri annesi kendini hiç toparlayamamıştı. Onlarınki zengin oğlan fakir kız hikayesiydi ve mutlu sonla bitmemişti. Annesi Barry denen adamla bile sırf babası başka bir kadınla evlendiği için evlenmişti. Hayatını bir değil iki adamın birden mahvetmesine nasıl izin verirdi? Madison bunu kendine asla yapmayacaktı. Bir adamın kalbini kırmasına izin vermektense ölmeyi yeğlerdi. Peki onlara yeteri kadar güvenmeyerek yapayalnız kalmaktan başka eline ne geçmişti. İzin isteyerek masadan kalktı ve havuzun kenarında yürümeye başladı. Telefonundaki mesaj ve arama kayıtlarına baktı. Her üç mesajdan biri annesinin yardım çağrılarıyla doluydu. Her zaman bir şeylere ihtiyacı olurdu. İhtiyaçlarının ana kaynağı para ve alkoldü. Para ona alkolü, alkolde yalnızlığı getiriyordu. Madison yalnız olmak istemiyordu. Annesi gibi acınacak duruma düşmekten korkuyordu. Peki ne yapacaktı? Sessizliği fark edince dönüp baktı ve masanın boş olduğunu gördü. Az sonra Nick'in heybetli duruşu kapı girişini kaplamıştı. Madison ona her baktığında kalp atışlarının hızlanmasından nefret ediyordu ama bu adam ona bunu yapıyordu. Daima kalbine söz geçirebilen biri olmuştu. Kontrolü asla kaybetmezdi. Oysa Nick ile her şey değişmişti. "Fanny gitti." Nick ona doğru ağır adımlarla yürümeye başladı. "Yemek için teşekkür ettiğini söyledi. Söylediğine göre muhteşem bir aşçıymışsın." "Sahi mi? Bunu Drake'e ileteceğim. Tavuk tarifini ondan almıştım." "Ama hepsini kendi ellerinle hazırladın." "Şey, sanırım bu doğru." Nick ona topal bir yırtıcının zarafetiyle yürürken gözlerini adamdan bir saniye bile ayırmamıştı. "Bana çok şanslı bir adam olduğumu söyledi." "Sonunda Romano'yu işten kovup yerine beni alabilecek kadar mı?" Nick güldü ve Madison'ın kalbi bir saniyeliğine atmayı durdurdu. Adam, "Seni daha ne kadar terfi ettirebilirim bilmiyorum." dediğinde ayaklarının dibine kadar gelmişti. "Bulunduğun mevkiden memnun değil misin?" Madison sıktığı için ayaklarını topuklulardan azat edeli çok oluyordu. Şimdi rujuyla aynı renge boyadığı tırnakları Nickholas'ın ayakkabılarının burnuna değiyordu. "Şu anki mevkiimden gayet memnunum. Yani basın danışmanlığı eğlenceli bir iş. Senin medyayla sürekli başın dertte olduğu düşünülürse hiç boş vaktim olmayacağı için sevinebiliriz." "Seninle ilgili fikirlerimin bir tekinden bile haberin yok değil mi?" Madison gözlerini kırpıştırdı. "Başka fikirler mi? Ne gibi?" Nick ona doğru uzanıp elinden ,içmeyip tüm gece sapıyla oynamakla yetindiği kadehi alarak havuza fırlattı. Cam kadeh dibi boylarken diğer elinden telefonu almaya çalıştı. "Telefonumu da havuza atarsan seni öldürürüm." diyerek uyardı onu Madison. Nick sadece güldü ve telefonu alıp arka cebine soktu. "Merak etme. Artık güvende." "Onu oradan alamayacağımı düşünüyorsan çok yanılıyorsun." "Kıçımı avuçlamak mı istiyorsun?" "Tanrım, tabii ki hayır," Madison yüzünü buruşturmuştu fakat gözlerindeki parıltı tahrik olduğunu açık ediyordu. "Çok yazık." dedi Nick. "Oysa ben istiyordum." "Kıçını avuçlamamı mı istiyorsun? Ne kadar içtin sen?" "Bahsettiğim kendi kıçım değil tatlım. Seninki." "Oh." Of! "Ve gecenin hiç bir ayrıntısını kaçırmamak adına sarhoş olmamak için çok az içtiğimi belirtmem gerek. Tıpkı senin yaptığın gibi." "Benim yaptığım bu değildi." "Hı hım." Adamın genizden gelen sesi Madison'ın alt bölgelerine titreşimler göndermeye devam etti. Nick bunu nasıl yapıyordu bilmiyordu ama sırf bakışlarıyla bile bir kadının göğüs uçlarını sertleştirip, çamaşırını ıslatmayı başarabiliyordu. "Ben, sanırım gitsem daha iyi olacak." Adam önünde dikilmeye devam edip, başını ağır ağır iki yana salladığında Madison başının belada olduğunu anlamıştı. "Hiç bir yere gidemezsin." Lanet olsun. "Tüm bu hazırlığın amacını bana anlatmadan bir yere gitmiyorsun." "Bir kaç gündür kötü görünüyordun. Son konuşmamızdan bu yana doğru düzgün benimle konuşmadın. Bende eğer baş başa olabilirsek ve konuşabilirsek iyi olur diye düşünmüştüm." "Harika düşünmüşsün." "Ah, yapma. Baksana her şeyi yüzüme gözüme bulaştırdım." "Bunu yapan bendim. Fanny'i getireceğimi bilemezdin." "Her neyse. Yönetmen sorununu çözebildiniz mi?" "Evet. Eskiden çalıştığım birinde karar kıldık. Fanny yarın gidip Marco ile bizzat bağlantı kuracak. Eğer kabul ederse haftaya çekimlere ara vermeden devam edebileceğiz." "Bu harika bir haber. Yani işlerin sizin açınızdan düzelmesine sevindim. Annenin partisinden sonra alçılarında çıkacağına göre her şey yoluna girecek demektir." "Evet öyle. Ama benim asıl işleri yoluna koymayı istediğim kişi sensin Maddie." Madison adamın onu etkisi altına alan bakışlarından kurtulamıyordu bir türlü. Açık havada olmalarına rağmen ondan yayılan buram buram testosteron ile adeta başı dönüyordu. "Bana bir şey söyle. Bu belirsizlikten sıkıldım artık Madison. Seni hayatımın neresine koyacağımı bilmek istiyorum." Madison dudaklarını bastırıp iç kısmını ısırıyor, bu sırada Nick'e bakmaya devam ediyordu. Adama olan hisleri denizin dalgaları gibi göğsünde köpürüp durmaya devam ettikçe, kendini ona doğru çekilmekten alıkoyamıyordu. Kalbinin dizginlerini koparmanın, onu isteyen adama koşmanın tam zamanıydı şimdi. Kaybedeceği şeyleri düşünmekten eline geçen fırsatları kaçırmaktan bıkıp usanmıştı artık. Nick'in boynuna o kadar hızlı atladı ki, eğer Nick sağlam reflekslere sahip olmasaydı ikisi de, Nick'in bastonu gibi havuzun dibini boylardı. Dudakları tutkuyla buluştu. Öyle arzu dolu ve istekle öpüşüyorlardı ki, nefes almak için bile durmamışlardı. Nick ensesinden tutup onu parmak uçlarına kadar kaldırdı. Bir eli sırtındaki açık alanı okşuyordu. "Arkanı döndüğünde ve içinde sutyen olmadığını fark ettiğimde neredeyse aklımı kaçırıyorum sandım." "O halde altımda da bir şey olmadığını önceden bilsen iyi olur." Nick inleyerek, "Bütün gece karşımda oturuyordun ve içinde hiç bir şey yok muydu yani?" dedi. "Derdin beni öldürmek mi?" "Kim bilir. Belki." dedi Madison masumca ve onu yeniden öpmek için uzandı. Nick dudaklarını dudaklarıyla ezerken diliyle ağzının girişini nazikçe yokluyordu. Madison hevesle dudaklarını araladığında Nick hiç beklemeden diliyle ağzını keşfe çıktı. Dudakları o kadar yumuşak ve hükmediciydi ki Madison onunla öpüşmeye doyamıyordu. "Seni istiyorum Madison. Lütfen bana bu gece sakat bir adamla sevişebileceğini söyle." Madison tek gözünü kısarak baktı. "Bahsettiğimiz herhangi bir sakat adam mı, yoksa sen misin?" Nick homurdanarak onu cezalandırırcasına öpünce Madison kıkırdadı. "Mesaj alınmıştır. Hayır sorun değil. Kırık olan bacağın ne de olsa, aletin değil." Nick güldü. "Gerçek bir belaya bulaştım öyle değil mi?" Madison abartarak, "Çok fazla." dedi. "Neden neler yapabileceğimi görmek için beni yatak odama götürmüyorsun?" "Bunu neden sen yapmıyorsun?" "Ah, çünkü arkandan yürürken manzaranın tadını çıkarmak istiyorum. Üstelik bastonumu suya düşürdün." Madison onu çekiştirerek içeriye sürüklerken Nick onun çıplak sırtıyla ve iç çamaşırı giymediği için onu nasıl cezalandıracağıyla ilgili öyle müstehcen şeyler söylemişti ki, Madison asansör kapılarına gelinceye kadar saç diplerine kadar kızarmıştı. İçeriye girdiler ve kapıları kapanır kapanmaz Nick onu duvara yapıştırıp yeniden tutkuyla öpmeye başladı. Sıcak dudaklarını ağzından boynuna, oradan da ensesine taşıdı. Madison'ı yüzü duvara dönecek şekilde çevirip kendini arkadan ona bastırdı. Madison kalçalarında hissettiği sertlikle adamın bu kadar çabuk tahrik olmasına şaşırmıştı. "Belki de odaya kadar beklememeliyiz." dedi Nick soluk soluğa. "İlk seferinde sana bu şekilde sahip olmama ne dersin?" Madison o kadar çaresiz hissediyordu ki neredeyse evet demek üzereydi ki, "Bacağın bu durumdayken mi? İmkansız." dediğinde kendine şaşırdı ve karşılığında Nick'den itiraz dolu bir iç çekiş kazandı. "Galiba haklısın. Şimdiden biraz ağrımaya başladı bile." "Gerçekten mi? Eğer istersen durabiliriz." Madison arkasını dönmeye çalıştı ancak Nick bedeniyle onu olduğu yere mıhladı. "Aklını mı kaçırdın? Sakın kıpırdayayım deme. Küçük bir kontrol yapmama izin ver sadece. Eğer sen haklı çıkarsan istediğin şekilde olacak." Madison ona neyi kontrol edeceğini sormaya fırsat bulamadan adamın eli eteğinin altına kayıp çıplak tenini okşamaya başladı. Bu o kadar ani olmuştu ki, Madison nefesini içine hızla çekip beklerken Nick aynı anda gerilip inledi. "Yüce İsa. Gerçekten çıplaksın. Ve ben bunu yeni öğreniyorum." "Daha önce bilseydin ne yapardın?" Genç kadın soruyu sorarken nefesi kesik kesik çıkıyordu. Bu da onun en az Nick kadar tahrik olduğunun gösteriyordu. Nick kot pantolonunun önünü elbisesinin ince kumaşına daha çok bastırırken çıplak baldırlarını okşamaya devam etti. Kulağının arkasındaki hassas deriyi öperken diğer eliyle kadını belinden sıkıca kavramıştı. "Eğer bilseydim, Fanny'e konuşmayı bu gece yapamayacağımızı söyler, onu oteline daha erken gönderirdim. Ya da daha iyisi, bana bu geceye dair en ufak bir ipucu vermiş olsaydın, onu buraya hiç getirmezdim." "Ben... Ben ah... sürpriz olmasını istemiştim." "Biliyorum bebeğim. Ve inan bana harika bir sürpriz oldu benim için." Nick'in parmakları bacaklarının arasına kaydı ve vücudundaki en hassas yeri yavaşça okşamaya başladı. Madison bir an aklını kaçıracağını sandı. Bacakları öyle titriyordu ki, o sırada asansörün metal korkuluklarına tutunuyor olmasaydı yere yığılıp kalacaktı. Nick onun ıslaklığını tenine yaydıktan sonra parmaklarından birini içeri itti. Şimdi aynı anda hem göğüslerini hem de içini okşuyordu. "Nick." Madison bir elini bacaklarının arasına atıp adamın hareket eden elinin üstüne bastırdı. O kadar yavaş bir ritimle ve çıldırtırcasına okşuyordu ki, aynı anda hem kalçalarında, hem göğüslerine, hem de içinde oluşan bu baskı onu adeta tüketiyordu. "Tanrım Maddie. O kadar ıslaksın ki, şu anda içinde olmak için yanıp tutuşuyorum." Madison ufak bir çığlık attı çünkü Nick bir parmağının yanına ikinciyi de eklemiş, tempoyu iki katına çıkarmıştı. "İçindeyken de beni böyle hissedeceksin sevgilim. Söz veriyorum kendini çok iyi hissettireceğim." Kalp atışlarını şiddetinden kulakları öylesine uğulduyordu ki, Madison adamın sonraki söylediklerini duymakta zorlandı. İçinde biriken enerji tek bir noktaya toplanıyor, bacaklarının arası nabız gibi atıyordu. Bir atom gibi parçalara ayrılması an meselesiydi. Nick parmaklarının baskısını daha da arttırdı. Diğer elini dekoltesinden içeri sokup göğsünün tekini avuçladı. Göğüs ucunu büküp parmakları arasında sıkıştırırken Madison'dan ihtiyaç dolu bir inleme daha kazandı. Bunları yaparken aynı anda onu duvarla kendi arasında sıkıştırmayı ve dudaklarıyla boynuna delice şeyler yapmayı da ihmal etmiyordu. Baskı çok fazlaydı. Hepsi çok fazlaydı. Madison daha fazla dayanmayacaktı. Sonunda Nickholas'ın tek bir emriyle bedenindeki tüm gerilim bir volkandan taşarcasına dışarı fışkırdı. O kadar şiddetli boşalmıştı ki, ayaklarının üzerinde durabilmesi için Nickholas'ın onu sıkıca tutması gerekmişti. Karın kasları kasıldı. Haz saç diplerinden parmak uçlarına kadar yayıldı. "İyi misin?" Ah, bir de ukalalık yapıp sormuyor muydu? Madison, "Kapa çeneni." dedi, nefes almakta zorlandığı için yutkunmaya çalışarak. Nickholas gülmemek için dudaklarını ensesine bastırmıştı "Bana nasıl hissettiğini söyle hadi?" "Harika. Harika hissediyorum mutlu oldun mu?" Nick'in dudakları ensesinde bir gülücükle büküldü. "Hem de nasıl." Nick nihayet kendi katında duran asansörün kapılarını açarak Madison'ın koridorda yürümesine yardımcı olmaya çalıştı. "Bastonumu suya düşürmeseydin keşke?" "Nick." Nick onu odasının kapısına yaslayıp onu yeniden öptü. Sonra da kapıyı açarak içeriye girmeden evvel bekledi. "Eğer vazgeçmek istiyorsan bu son şansın Madison. Bu kapıdan içeri girdiğin andan itibaren artık bir Andersson olacaksın. Buna hazır mısın?" Tuhaftı ama Madison hiç tereddüt etmeden başını evet anlamında salladı çünkü kendini konuşabilecek durumda hissetmiyordu. Az evvel yaşadığı orgazm yüzünden zihni hâlâ pusluydu. Kararlı olduğunu göstermek için adamın boynuna sarılıp onunla yeniden öpüştü. Nick onu odanın ortasına yürüttü. Kırık bacağı sıkıntı veriyordu ancak o bunu dert etmiyor gibi görünüyordu. Ya da belki de, Madison'ı tüm çektiği acılara değecek kadar çok istiyordu. "Üzerinde tek parça olduğunu düşünürsek önce durumu eşitlememize ne dersin?" diye sorduğunda Madison yalnızca gülümsedi. Nick onun ayakta kalmasını söyledi. Sonra da karşısındaki koltuğa oturarak gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. Beyaz gömlek bronz teniyle tezat nasıl da enfes görünüyordu. Adam geniş omuzlarından kumaşı soyup çıplak tenini ortaya çıkarmaya başlarken, Madison kendini ağzı sulandıran bir gösteriye çoktan hazırlamıştı. Nickholas'ın vücudu tek kelimeyle kusursuzdu. Bronz teninin altında oynaşan kaslarında herhalde tek bir gram bile yağ yoktu. Uzun bir boya, geniş omuzlara, pürüzsüz bir tene ve atalarından ona kalan vahşi bir çekiciliğe sahipti. Ne göğsünde, ne de karnında hiç tüyü yoktu. Özel olarak aldırıp aldırmadığını bilmiyordu ancak öyle de olsa bir önemi yoktu. Madison onu baştan aşağıya yalamak istiyordu. Nick onun için özel olarak dikilen, bacağının bir kenarında fermuar olan kot pantolonu da yavaş yavaş üzerinden çıkarmaya başladığında, "Yardım ister misin?" diye sordu hemen. "Sanırım biraz yardımın zararı olmaz." dedi Nick inleyerek. Zavallıcık, gerçekten çok acı çekiyor olmalıydı. Madison bacaklarının arasına çömelerek pantolonu paçalarından çekiştirmeye başladı. Nick de aynı anda kalçalarını kaldırarak ona yardım ediyordu. Güç bela pantolondan kurtulduklarında, "Bunları bu haldeyken nasıl tek başına giyebiliyorsun?" diye sordu Madison ve anında sorduğu soruya pişman oldu. Genç kadın gözlerini kısıp ona tehdit dolu bakışlar atmaya başlayınca Nick ne demek istediğini anlamış ve hemen savunmaya geçmişti. "Romano değildi. Sana yemin ederim o değildi. Çoğunlukla Troy ama bugün artık nihayet tek başıma giyinmeyi becerebildim. Yalnızca soyunurken biraz sorun yaşıyorum." Madison doğru söylediğine inanıyordu. Fazlasıyla telaşa kapılmış hali de yeterince komikti. Bacaklarının arasına biraz daha girerek ellerini adamın çıplak göğsünde ve karnında dolaştırmaya başladı. "Sana inanıyorum." Nick'in bakışları anında koyulaşıp ısındı. Ona dokunmak yerine kadının onu keşfetmesine izin verdi. Tanrım, o üzerindeki minicik elbise nasıl da tahrik ediciydi. Madison ellerini omuzlarında, göğüslerinin üzerinde, karnında ve bacaklarında gezdirirken hareketsiz kalmakta zorlanmıştı. Fakat en zoru kadının onu çamaşırının üzerinden avuçladığı anda kendine hâkim olmaktı. Nick başını arkaya atıp resmen haykırdı. Kendini kadının eline daha çok bastırdıkça kadın onu daha sert okşuyordu ve bu Nick'i çıldırtıyordu. Vücudu her harekette kasıldı ve bedenindeki tüm kan kasıklarında toplanmaya başladı. "Madison. Bu yaptığından çok hoşlandığımı bilmeni istiyorum." "Öyle mi?" "Hı hımm. Senin de bundan zevk aldığını düşünürsek bilmeni isterim ki, istediğin zaman ve istedin yerde bunu bana yapabilirsin." Madison gülmüş aynı anda elinin hareketi de durmuştu. Nick bir gözünü açıp baktı. "Neden durdun?" "O kadar büyük bir egoyla o bedenin içinde nasıl yaşayabiliyorsun aklım almıyor." dedi Madison. "Sana herkesin dokunmak için çıldırdığı bedenimle oynama şansı veriyorum ve sen bu şansı geri tepiyorsun öyle mi?" "Ah, Tanrım." Nick onu daha fazla kızdırmayı göze alamamıştı. Eğer biraz daha üzerine giderse tüm çabası boşa gidecekti. Bu kadınla uğraşmak her zaman hayatının bir numaralı zevki olacaktı ancak şimdi ondan başka türlü zevk almak niyetindeydi. Koltuğunda eğilerek Madison'a uzandı ve daha o itiraz edemeden yüzünü avuçlayıp açgözlü bir adam gibi dudaklarını sömürmeye başladı. Madison'ın tüm itirazları öpücüğüyle birlikte dudaklarında solup gitmişti. Nick odaya yalnızca emme ve iç çekme sesleri doluncaya kadar da onu öpmeye devam etti. "Ayağa kalk." Madison dediğini yapınca Nick parmak uçlarını diz kapaklarından yukarı doğru sürüklemeye başladı. Bu kadını keşfetmek hem başlı başına bir zevk hem de inanılmaz tahrik unsuruydu. Nick onu okşarken iç çamaşırının içinde patlayacağını hissediyordu. Aleti kumaşı delip dışarı çıkmak istercesine dikilmişti. Madison'ı ağır ağır kendine çekti. Kadın ona yardım etmek için önce ensesindeki, ardından elbisenin yanındaki ilikleri çözdü. Göğüslerinden aşağıya dökülen elbise ayaklarının dibine siyah bir bulut halinde düştüğünde onu ayakucuyla savurup odanın diğer ucuna fırlattı. Artık Nick'in karşısında çırılçıplaktı. Adamın onun çıplak teninde gezinen bakışları dudaklarının ve ellerinin yaptığından daha müstehcen geliyordu. Madison adam ona bakarken içinin titrediğini hissediyordu. Nick onun kalbinde kimsenin dokunmadığı bir yere dokunuyordu. Sonra onu kucağına çekip ondan dizlerini iki yanına koymasını istedi. Madison hiç itiraz etmemiş hatta iç çamaşırını çıkarması konusunda adamı teşvik bile etmişti. Nick de onun istediğini yapmış sonunda ikisi de çırılçıplak kalmışlardı. Madison adamın yüzünü elleriyle tutup dudaklarını dudaklarıyla buluşturdu. Gecenin başında vaat ettiği gibi Nick rujun tümünü dudaklarından silip süpürmüştü. Aynı anda onu okşayan eller büyük buluşmaya hazırlar gibiydi. Nick uzandığı komodinin çekmecesinden bir paket çıkardı ve onu kendine takmadan evvel sorarcasına Madison'a baktı. Madison onay vermekten daha iyisini yapıp pakettekini çıkarıp ona kendi elleriyle taktı. Nick o sırada zevkten inlemiş, göz kapakları yarı yarıya inmişti. Artık kadının dokunuşlarına dayanabilecek durumda değildi. Madison'ın belinden tutarak yavaşça üzerine çekti. "İşte böyle bebeğim. Beni içine al hadi." Madison onu santim santim içine aldığında ikisinden de porno filmlerini aratmayan sesler çıkmaya başlamıştı. Nick büyük bir sabırla kadın onu sonuna kadar içine alana dek bekledi. Bu hayatının en muhteşem anıydı. O yüzden her saniyenin tadını çıkarmaya kararlıydı. Bütün kontrolü Madison'a bırakmıştı çünkü kadını bunu inkar etse de tam bir kontrol manyağıydı. İçini tamamen doldurduğunda Madison tiz bir çığlık attı. Nick kollarının arasında kıvrılıp bükülen kadını tuttu. Sırtının kavisini, karnını, kalçalarını ve göğüslerini okşayarak onu rahatlatmaya çalıştı. Büyüklüğüne alışabilmesi için ona zaman tanıdı. Tanrım kadın gerçekten çok dardı. Nerdeyse bir bakire kadar sıkı. Nick dudaklarını kabarmış göğüs uçlarından birine kapatıp hırsla emdi. Madison şimdi daha çok bağırıyor, yalvarıyor, üzerinde adeta kıvranıyordu. Kahverengi saçları vücudu geriye doğru esnediği için bacaklarını süpürüyordu. Nick'e daha önce sıradan gelen saçlar şimdi dokunduğu her yeri ateşten sicimler gibi yakıp kavuruyordu. "O kadar güzelsin ki, beni öldürüyorsun." "Tanrım Nick. Sakın durayım deme." Nickholas'ın buna hiç niyeti yoktu zaten. Ellerini Madison'ın sırtında birleştirip ağzını meme ucuna yapıştırdı, sonra da süratle içinde gidip gelmeye başladı. Genç kadın geriye yaslanmış, destek almak için ellerini onun bacaklarına dayamıştı. Fakat Nick onun gözlerindeki ateşi görmek istiyordu. Kadını yüz yüze gelecekleri şekilde kendine çekti. "Bana bak Madison. İçindeyken nasıl hissettirdiğini görmeni istiyorum. Ve benim de aynısına ihtiyacım var. " "Nick. Aman Tanrım. Sanırım ölüyorum." "Hayır bebeğim, daha değil. Beni bekle." Nick birleştikleri noktaya başparmağını bastırıp onu ovmaya başladığında genç kadın yeniden çığlık attı. Nick yaklaştığını hissedebiliyordu. Karnındaki kasılmaları, bedeninin gerildiğini görebiliyordu. Ter, kadının teninde ince bir zar gibi parlıyordu. "Şimdi!" diyerek aniden kükrediğinde ikisinin vücudu da aynı anda sıtma tutmuş sarsılmaya başladı. Nick onu sakinleşeceği son ana dek bırakmadı. Kadının attığı çığlıkları dudaklarıyla bastırdı. Tırnaklarını etine geçirmesine izin verdi. Terden ıslanmış bedenini elleriyle sevdi ve ona hayatının en muhteşem anlarını yaşattığı için minnetini böyle gösterdi. Madison yorgunluktan kucağına yığıldığında hâlâ içinde ve sertti. Sırtına dökülen ipek gibi saçları parmaklarıyla tararken genç kadının içinin geçtiğini fark etti. Nick o anda aklından geçen tek şeyi söyledi. "Artık benimsin." dedi. "İstesen de beni bırakıp gidemezsin." Kadının onu duyup duymadığından emin değildi. Zaten artık umurunda da değildi.
|
0% |