Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36. Bölüm

@sagetaylors

"Selam. Yalnız mısın?"

Troy başını yemeğinden kaldırdığında, orta boylu yapay bir sarışının tepesinde dikildiğini gördü. Üzerinde beyaz, yakası açık askılı bir tişört ve kot şort, yüzünde ise arsız bir gülümseme vardı. Troy kızı anında tanımıştı.

"Şimdilik öyleyim." dedi lokmasını çiğneyip yuttuktan sonra.

"Harika. O halde oturmamın bir sakıncası yoktur, değil mi?" Genç kız sırıtarak karşısındaki sandalye boş olduğu halde yanındaki oturunca Troy söylediğine anında pişman oldu. Izgaranın başındaki Corine'e doğru bir bakış attı. Corine saldırmaya hazır bir atmaca gibi -kızgın bir atmaca- onları izliyordu.

"Amber Connell." Tokalaşmak için uzatılan eli gönülsüzce sıktı Troy.

"Troy Rupert."

"Aman Tanrım. Aksanın olduğunu fark etmemiştim. Buralı değilsin, değil mi?"

"Avusturalyalıyım."

"Şimdi neden seni bu civarda hiç görmediğimi anladım." Amber oturduğu yerde cilveli bir şekilde kıpırdanarak kalçasını onunkine yapıştırınca Troy rahatsızlığını belli etmek için geri çekildi, ama kız hiç oralı değildi.

"Amerika'ya sık gelir misin?"

"Pek sayılmaz."

Amber arkası kesilmez sorularını art arda sıraladıkça, Troy ilgisizliğini belli etmek için tek kelimelik cevaplar veriyordu ancak belli ki kız işaretleri okumayı pek beceremiyordu. Ya da işine öyle geliyordu. Göz ucuyla Corine'in durduğu yere yeniden baktığında, genç kızın onlara kilitlenmiş bakışlarının öfkeyle kısıldığını gördü. Bu hiç iyi değildi. Amber işleri daha da zorlaştırmadan evvel bir an onu başından def etmeliydi.

Amber, "Bu, Denver'a ilk gelişin mi?" diye sorunca birden dikkat kesildi.

"Aslında bir kaç ay önce de gelmiştim. Annem burada yaşıyor."

"Sahi mi? Peki ya baban?"

"Onlar, artık birlikte değiller."

"Ah, ne kadar aptalım. Üzüldüm, ama merak etme benimkiler de artık birlikte yaşamıyor. Hatta ikisi de uzun zaman önce başka birilerini bulup yeniden evlendiler. Ayrıyken birlikte olduklarından daha iyi anlaşıyorlar. Babamı yılda bir kez bizimle birlikte çıktığı tatillerde görebiliyorum. Üvey annem kız kardeşim ve benden pek hoşlanmıyor, biz de ondan tabi. Ama Harry iyi bir adamdır. Annemi ve bizi mutlu ettiği sürece onunla bir sorunumuz yok. Şov dünyasında tanınmış biridir. Adını duymuş olmalısın. Şu ünlü Talk Show'un sunucusu. Geçenlerde yeni bir kanala geçti ve..."

"Onu tanımıyorum." diyerek sertçe sözünü kesti Troy, Amber'ın şaşkınlığını umursamadan, "Pek televizyon izleyen biri değilimdir." diyerek yalan söyledi. Corine ve Madison'ı küçük yaşta terk edip giden adam hakkında konuşmak istemiyordu.

"Pekâlâ. Televizyon izlemeyen biri. İşte bu ilginç. Eee, buraya yalnızca aileni ziyaret etmek için gelmedin, öyle değil mi? Eğlenmek için neler yapıyorsun?"

Bunun tuzak bir soru olduğunu hissetmişti Troy. Cevap vermeyecekmiş gibi bir müddet yemeğiyle oyalandıktan sonra ani bir kararla dürüst olmaya karar verdi.

"Ailem için değil ama buraya benim için çok önemli olan biri için geldim." Anlamlı bakışlarını kaldırıp uzun uzun Corine'in durduğu noktaya dikti. Genç kız siparişleri yetiştirmekle meşgul olduğu için o sırada onunla ilgilenmiyordu ne yazık ki. "Ve sen de bunu gayet iyi biliyorsun, öyle değil mi Amber?"

Tek kaşını kaldırarak kıza döndüğünde, onun da bu bakışı kaçırmadığını fark etti. Ancak kız ısrarla Corine'e olan ilgisini görmezden gelmeyi seçti.

"Annen nerede çalışıyor demiştin?"

Troy bıkkınlıkla iç geçirdi. "Colorado Üniversitesi'nin yakınlarındaki bir hastanede. "

"Colorado Üniversitesi mi? Aman tanrım. Ben de o üniversiteye gidiyorum. Ve bir kaç kez o hastaneye gittim. Belki de annenle tanışmışımdır."

Troy başını sallayıp gülümsedi. Amber bu gülüş karşısında resmen erimişti.

"Bundan emin misin? Annem üroloji hastaları bölümünde çalışıyor."

"Iyyy." Amber tiksintiyle yüzünü ekşitti. "Tanışmış olduğumuzu sanmıyorum. Bu büyük talihsizlik olurdu." Kızın suratı midesi bulanmış gibi allak bullak olunca, Troy onu bir parça rahatsız edebildiği için keyiflenmişti. Aslında annesi "Genel Cerrahi" bölümü hemşiresiydi, ama bunu Amber'in bilmesine gerek yoktu tabi.

"Sana başka bir talihsiz olaydan bahsedeyim mi? Geçen sefer annemi ziyarete geldiğimde manyağın teki kızın birini arabasıyla ezmeye kalkışmıştı."

Amber'in özenle alınmış kaşları duydukları karşısında panikle havaya kalktı. Troy onun gerginlikle yüzünü incelediğini görünce önce kendisini tanımış olabileceğini düşündü.

Ama Amber, "Şey," diye ağzında bir şeyler geveledi, dikkati o sırada yanlarına gelen garson kız yüzünden dağılmadan önce. Garson Amber'ın içeceğini masaya sert bir şekilde bıraktıktan sonra ikiliye ölümcül bir bakış atıp uzaklaştı. "ne diyebilirim ki? Görüyorsun işte, ortalık manyak dolu."

Troy tartan bakışlarını Amber'in üzerinden çekmeden başını iki yana salladı. Masada öne eğilerek iki parmağını birbirine yaklaştırdı. "Eğer kızı arabanın önünden zamanında çekememiş olsaydım, manyak sürücünün katil olmasına şu kadarcık kalmıştı."

Amber soğuk içeceğinden bir yudum alıp sertçe yutkundu. Alnı boncuk boncuk ter olmuştu. Kirpiklerinin altından çaktırmadan Corine'in olduğu tarafa baktığını fark etti Troy. Kızın yüzü kireç gibi bembeyazdı.

"Amerikalıların soğukkanlılıkla adam öldürmeye teşebbüs edebilecekleri doğru mu Amber?"

"Eminim niyeti öldürmek değildi." Genç kız soğukkanlılıkla karşılık vererek gözlerinin içine baktı. "Belki de yalnızca korkutmak istemiştir. Burada arkadaşlar arasında böyle şakalar olur."

"Şaka mı?" Troy gülerek arkasına yaslandı. "Siz Amerikalıların ilginç bir şaka anlayışınız varmış."

Amber'in ona yeniden sokulduğunu gördüğünde arkasından neyin geleceğini tahmin etmişti fakat kaçmak için çok geçti. Kızın eli bacağının üzerinde gezinerek birden sıkınca irkildi.

"Tatsız konuları bir kenara bıraksak mı artık?" Amber'in sesi alçalmıştı. "İzin ver de sana Amerikalıların ne kadar sıcakkanlı insanlar olabileceklerini kanıtlayayım."

Kızın kısık ve şehvet dolu bakışlarından, bir sipariş tabağını tezgâhın üzerine bırakırken garsona gülümseyen Corine ile göz göze geldi Troy. Genç kızın bir milisaniyede asılan yüzü ağır bir taş gibi midesine oturdu.

Troy kızın elini bacağından ittiğinde Amber geriye çekildi. Yüzü asılmıştı ama pes etmemeye kararlı görünüyordu.

"Yemeğini bitirdiysen biraz yürüyelim mi?" diye sorunca Troy kararını vermişti. Bu saçmalığa artık bir son verecekti.

Kızın başından beri ne yapmaya çalıştığının farkındaydı. Onun Corine'in kurtarıcısı olduğunu bilmiyor olsa bile -ki buna inanmıyordu- ona olan ilgisini sezmiş, ya da daha kötüsü onları dışarıda birlikte görmüş olmalıydı. Ve şimdi de sırf Corine'i daha fazla gıcık etmek, ondan daha iyi olduğunu ispatlamak için Troy'u kullanmaya çalışıyordu. Birilerinin bu kıza insanların birer oyuncak olmadığını, dahası Corine ile uğraşmaması gerektiğini öğretmeliydi.

"Olur."

Troy yavaşça yerinden doğrulurken sesi buz gibiydi. Zafer kazandığını düşünen Amber ise koluna girerken ışıl ışıl gülümsedi.

Genç adam kalkarken masaya yüklü bir bahşiş bırakmıştı. Yanında yürüdüğü kızla aralarındaki mesafeyi korumaya çalışırken, Corine'e bakmaktan özellikle kaçınmıştı. Onun yüzündeki hayal kırıklığını görmeye dayanamazdı. Amber denen kızla işi bittikten sonra geri dönüp ona kendini affettirecek kadar vakti olmasını umuyordu sadece.

Tam dışarı çıkacakken Amber bir elini sarmaşık gibi koluna dolamaya çalışmış, Troy adımlarını hızlandırınca bu denemesi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Kızın çıkmadan önce Corine'e kibirli bir gülümsemeyle tepeden baktığı Troy'un dikkatinden kaçmadı.

Amber, "Araban var mı?" diye sorduğunda Troy hayır anlamında başını salladı. "Benimkini alalım o halde, biraz dolaşır sonra da seni gideceğin yere kadar bırakırım. Nerede kalıyorsun?"

"Bir otelde." dedi Troy kuru kuru. "Annem şu sıralar yeni tanıştığı bir adamla birlikte yaşıyor. Onları rahatsız etmek istemiyorum. Bilirsin." Kızın gözlerinin farklı bir ateşle yanıp söndüğünü gördüğünde bu işi kısa kesmesi gerektiğini düşündü. Aslında güzel bir kızdı. Yüzündeki ağır makyaj ve üzerindeki abartılı kıyafetler olmasa çekici bile sayılırdı. Bir erkeğin aradığı tüm özelliklere sahipti. Ruhu dışında.

Karanlık otopark boştu. Amber onu kırmızı bir spor arabanın yanına getirdiğinde arkasını dönerek gururla sırıttı.

"Eee, ne düşünüyorsun?"

"Tek diyebileceğim, vay canına." dedi Troy arabayı ilgiyle süzermiş gibi yaparak. "Bu bir R8 Spyder mi?"

"Çok tatlısın. Arabalardan anlıyorsun ha?"

"Biraz. Senin mi?"

"Evet. Harry’nin bana doğum günü hediyesi."

"Evet. Doğrusu üvey baban oldukça bonkör adammış."

"Öyledir." Amber mutlulukla omuzlarını yükseltti. "Kullanmak ister misin?"

"Kim istemez ki?"

"O halde direksiyona sen geç. “Troy yerinden kıpırdamayınca, "Ne oldu?" diye sordu.

"Bundan emin misin? Üvey baban buna kızmaz mı?"

"Deli misin? Bunu hayatta yapmaz. Beni ve kız kardeşimi daima şımartmaya bayılır."

Troy’un yüzü duydukları karşısında biraz daha asıldı. Birden, "Keşke bunu kendi kızları için de yapsaydı." derken buldu kendini.

"Anlayamadım?" Amber'in kaşları çatıldı.

"Üvey baban diyorum, acaba kızlarından esirgediği savurganlığı başkasının çocuğu için yaparken, onunla kendi kızını öldürmeye çalışılacağından haberi var mıydı?"

"Sen, sen ne söylemeye çalışıyorsun?" Kızın sesi hiddetle yükselmişti.

"Şunu demek istiyorum Amber Connell. Sen ve şu ünlü "Üvey Baban" artık canımı sıkmaya başlıyorsunuz. "

Amber'ın rengi hızla solarken tokat yemiş gibi bir adım geri çekildi. Troy'un kısılan duygusuz gözlerine bakarken daha fazlasını gelmek üzere olduğunu sezmişti.

.....
 

Amber denen kızı öldürecekti.

Büyük bir kısmını görmezden geldiği, birçoğunun da karşılığını verdiği tüm o saçmalıklarından sonra bile kızın durmayacağını bilmeliydi. Arabasıyla onu ezmeye kalktığı için az kalsın canından oluyordu. Hakkında çıkardığı asılsız dedikodular yüzünden okulun maskarası olup çıkmıştı. Eğitmenlerinden bir sürü ihtar ve uzaklaştırma cezası almıştı. Durmadan patronundan azar işitiyordu. Öz babasının tüm ilgi ve özverisine sahipti. Ve parasına da. Üstüne bir de şimdi hoşlandığı çocuğu elinden almaya kalkışıyordu. İşte bu, bardağı taşıran son damla olmuştu.

Corine önlüğü belinden çıkarıp bir kenara attı. Hızlı adımlarla kapıya varmıştı ki, Kaylee yolunu kesti.

"Hey, dur bakalım! Nereye böyle?"

Kaylee burgercideki garson kızlardan biriydi. Son sınıf işletme öğrencisiydi. Bu işi Corine ile aynı anda üniversite kampüsünün panolarındaki bir broşürde görmüş ve aynı gün iş başvurusunda bulunmuşlardı. Aslında yalnızca tek bir garsona ihtiyaç vardı, fakat Ida sonunda ikisini de işe alması konusunda kocasını ikna etmeyi başarmıştı. O günden önce birbirilerini tanımıyorlardı, fakat sonrasında sıkı arkadaş olmuşlardı. Kaylee kısa kıvırcık saçları ve çikolata rengi gözleri olan muhteşem bir melezdi. Teni cappucino rengiydi. Amber'ın başına açtığı belalardan ve kim olduğunu bilmese de bir erkek yüzünden acı çektiğinden haberdardı.

"Birileriyle eski bir hesabı kapatmaya."

"Yapma Co! O kız buna değmez."

"Değip değmeyeceğini göreceğiz. Şimdi çekil önümden Kaylee."

"Hayır." Kızın kara gözleri anlayışla kısıldı. "Biliyorum o solucanın başını ezmek istiyorsun. İnan bana, bunu yapmayı en az ben de senin kadar istiyorum. Ama çıkıp onu buldun diyelim. Ya sonra ne olacak? Okula daha yeni döndün ve az önce o kız yüzünden Bay Young'dan azar işittin. Yine. Bir kez daha başının belaya girmesini istiyor musun gerçekten?"

"Bu umurumda mı sanıyorsun? Anlamıyor musun, eğer şimdi müdahale etmezsem o sürtük hayatımı mahvetmeye devam edecek. Buna izin veremem."

"Sakinleş biraz. Önce kimin için riske gireceğini düşünmeni istiyorum senden. İş yerinde olay çıkardığın için Josef seni işten atabilir. Sence o çocuk buna değer mi?" diye sorduğunda Corine'in hiddeti bir anda diniverdi.

"Sen kimden bahsediyorsun?"

"Yapma ama Co, o çocukla aranda bir şeyler olduğunu anlamadığımı mı sanıyorsun? O geldiğinden beri gözünü masasından bir an bile ayırmadın. Bu o, değil mi? Hani şu köfteleri yakmanı, patatesleri kömüre çevirirken düşüncelere daldığın çocuk"

"Her zaman değil. Hem... Biz onunla sadece..."

"Aranızda ne olduğu beni ilgilendirmez. Önemli olan soru, şu anda o hergelenin kiminle beraber olduğu."

"Amber’le." Corine bunu yeni fark etmiş gibi panikle söylemişti.

"Peki, neden sana hiç bir açıklama yapmadan o sürtükle çıkıp gittiğini bana açıklayabilir misin lütfen?"

Corine burun delikleri yanmaya, gözlerine gözyaşları hücum etmeye başlayınca bir adım geriledi. Boğazına yutamayacağı kadar büyük bir yumru oturmuştu şimdi. Kaylee'nin haklılık payı vardı. Troy'u Amber’le birlikte çıkarken gördüğünde Amber’e o kadar öfkeliydi ki, Troy'un bunu neden yaptığını düşünememişti. Sonra fark ettiği şeyle midesi çalkalandı. Troy çıkarken neden Corine'in yüzüne bakmamıştı?

"Yanılıyorsun." dedi, ama içine kurt düşmüştü bir kere.

"Tatlım, o bir erkek ve erkekler çoğunlukla pantolonlarının içindekiyle düşünmeye meyillidirler."

"Onu tanımıyorsun bile."

"Tereddüt ettiğine göre sen de öyle." Corine cevap vermeyince Kaylee pes bir nefes verdi. "Tamam. Git hadi. Git ve neler olduğunu kendi gözlerinle gör." Corine öfke gözyaşlarını geriye göndermeye çalışırken arkadaşının yanından fırtına gibi geçip gitti. "Onları arabada işi pişirirken yakaladığında güzelce patakladıktan sonra ağlayacak bir omuz ararsan ben burada olacağım." diye seslendi arkasından Kaylee.

Corine daha fazla dinlemek istemiyordu. Eğer böyle bir şeyle karşılaşırsa ne yapacağından emin değildi ama gözyaşlarına boğulacağı kesindi. Kalbi o kadar çok parçalara ayrılacaktı ki, her halde toplamak için uzun bir süre gerekecekti. Öfkesi yeniden alevlenirken bir karar verdi. Öyle bir şey olursa onları pataklamakla kalmayacak, arabayı başlarına geçirecekti.

Sert adımları kaldırımı döverken etrafa bir kez daha bakındı. Karanlıkta kimseyi göremiyordu. Belki de kapıdan çıktıktan sonra farklı yönlere ayrılmışlardı. Amber arabasına binerek uzaklaşmış, Troy da kendi yoluna gitmişti. Ancak içinden bir ses hiç de öyle olmadığını söylüyordu. Troy onunla konuşmak istediğini ve mesaisi bitinceye dek bekleyeceğini söylememiş miydi? Peki, o halde ne halt etmeye Amber’le gitmişti. Tanrı aşkına, kahrolası dükkândaki herhangi bir kız olabilirdi, ama Amber...

Boş alanın diğer ucunda tek başına duran spor arabayı görünce aniden midesi kasıldı. Bu, Amber'in arabasıydı. O lanet kırmızı rengi nerede görse tanırdı.

Corine bir dakika kadar arabaya dik dik baktıktan sonra cesaretini topladı ve ayaklarına yürümeleri için emretti. İçindeki korku her adımla birlikte büyürken nabzı yavaşlıyordu. Hayatında ilk defa bir şeyden bu kadar çok korktuğunu hissediyordu. Küçükken yatağının altından çıkacak canavarlardan ve hayaletlerden korkardı. Gözleri karanlığı alıştığında bile odanın içinde görünmeye ve şekil değiştirmeye devam ederlerdi. Sonunda başucu lambasının düğmesine basınca hepsi birden yok olup giderdi. Ama hiçbiri şu anda kırmızı arabanın içinden hoşlandığı çocuğun çıkmasından dolayı hissettiği korkunun yanına bile yaklaşamazdı. Keşke Amber'ın da ortadan kaybolmasını sağlayan bir düğme olsaydı.

Arabanın ön farları açıktı, fakat içi karanlık olduğu için hiç bir şey görünmüyordu. Eğer içinde birileri varsa bile karartılmış camlardan seçilmesi imkânsızdı.

Umutsuzca etrafına bakınmaya devam ediyor, Troy'dan bir iz arıyordu. Eğer onu görebilirse Amber ile yüzleşmekten vazgeçeceğine dair kendi kendine söz vermişti. Arabaya yaklaştıkça umutları da aradaki mesafeyle birlikte giderek azalıyordu. Biraz ilerleyince fark ettiği şeyle donup kaldı. Lanet olası araba hareket mi ediyordu? Corine daha dikkatli bakınca arabanın olduğu yerde sağa sola doğru salladığını fark etti. Sanki içinde birileri...

"Yüce Tanrım." Yumrukları sıkılı halde olduğu yerde çakılıp kalmıştı. "Bunu burada yapıyor olamazlar değil mi?" Otoparkın karanlık bir köşesinde ve lanet bir arabanın içinde...

Korktuğu başına gelmişti işte. Şimdi n yapacaktı? Gerçekten o kapıyı açıp onları çırılçıplak görmeyi istiyor muydu? Kaylee haklıydı. Peşlerinden gitmek bir hataydı.

Tanrı cezalarını versin.

Yumruklarını parmaklarındaki tüm kan çekilinceye dek sıktı. Bir süre daha bekledikten sonra kararını verdi. Gözlerine tuzlu gözyaşları dolsa da bunu yapacaktı.

"Yara bandını çekmek gibi." dedi kendi kendine. Bir an acıyacaktı ama sonra... Sonra daha çok acıyacaktı.

Bir... İki... Üç...

Şoför kapısını savurarak açtı ve gördükleri karşısında ağzı şaşkınlıktan küçük bir "O" şeklini aldı.

Amber ön koltuktaydı ve elleriyle direksiyona sertçe yumruk atıp duruyordu. Ufak çaplı bir sinir krizi geçirdiğini ancak dönüp ona baktığında fark edebilmişti. Fönlü saçları sanki birisi onları yolmuş gibi diken dikendi. Yüzünde gözyaşlarının sebep olduğu yol yol izler vardı. Ağlıyor muydu? Corine birden ne yapacağını şaşırdı.

Amber, "Ne var? Neden buradasın?" diye öfkeyle haykırdı.

Corine verecek doğru düzgün bir cevap bulamamış, Amber'ın gözyaşları onu hazırlıksız yakalamıştı. O kapıyı açmadan evvel aklından geçen hiç bir senaryonun içinde böyle bir manzarayla karşılaşacağı yoktu.

"Ben... Sen, burada oturmuş ne yapıyorsun?"

"Seni neden ilgilendiriyor?" Genç kız hıçkırdı.

"Çünkü bilmiyorum." Corine ağırlığını birinden diğerine verdi. "Burada yalnız mısın?"

"Eğer merak ettiğin o küstah erkek arkadaşınla birlikte olup olmadığımsa o gitti tamam mı? Şimdi sen de defolup gidebilirsin! Hepiniz beni rahat bırakın artık!"

"Gitti mi dedin?"

"Kulakların sağır filan mı? Az önce ne dediğimi duymadın mı? Tanrım, hepiniz iğrenç eziklersiniz." Amber öfkeli bakışlarını arkasındaki bir noktaya dikerek, "İşte, ucube arkadaşın da orada!" deyince Corine dönüp baktı.

Troy yolun karşısından elinde bir paket mendil ve bir şişe suyla onlara doğru yürüyordu. Corine'i görünce yüzü birdenbire aydınlandı.

"Corine. Dışarıda ne arıyorsun?" dedi yanlarına geldiğinde saatine bakarak. "Mesainin bitmesine daha var sanıyordum."

"Evet var. Ama daha önce burada ne haltlar döndüğünü bilmek istiyorum."

Genç adam umursamazca omuz silkti. "Hiçbir şey. Amber’le biraz sohbet ettik hepsi bu. Birden ağlamaya başlayınca ben de bunlara ihtiyacı olabileceğini düşündüm." Troy elindeki peçete ve suyu açık camdan ona bakışlarıyla ölümcül hançerler fırlatan kıza doğru uzatınca, kız küfrü bastı.

İkinizin de canı cehenneme!" diyerek gazı öyle bir köklemişti ki, arkasından tozu dumana kattı.

"Vay canına. Gerçekten çok huysuz bir kızmış şu Amber." dedi Troy, sonra da dönüp Corine'e gülümsedi. "Sence de öyle değil mi?"

Corine bir an kelimeleri bir araya getirmeyi başaramadı. Hâlâ yaşadıkları anın şokunu atlatamamıştı. "Onu ağlatacak ne yaptın söylesene? Çünkü her ne yaptıysan daha sonra kullanabilmem için bilmem gerek." derken acı acı güldü. "Tanrım, o kızın ağlayabilecek kadar duyguları olduğunu bile düşünmemiştim."

"Demek ki varmış.-O elindeki ne?"

Corine elinde sıkı sıkıya tuttuğu demir ıspatulayı fark edince yanakları renklendi. Aceleyle dışarı çıktığından onu bırakmayı unutmuş olmalıydı.

"Şey... Bu mu, boş ver şimdi onu. Bana Amber’le neler konuştuğunuzu anlat. En ufak bir ayrıntıyı bile atlamanı istemiyorum." Corine başını kaldırdığında Troy ile burun buruna geldi. Ne ara bu kadar yakınına sokulmuştu ki?

"Sadece onu bir parça gerçek Amber’le yüzleştirdim o kadar." derken yüzüne çarpan nefesi başını döndürmeye yetmişti. İçini delip geçen bakışları ruhunu okşuyor gibiydi. Karanlıkta bile göz bebeklerinin irileşip koyulaştığını ve için için yandıklarını görebiliyordu Corine. Aralarına mesafe koymak için bir adım geri çekilerek kalp atışlarını düzene sokmaya çalıştı fakat hiç yararı olmamıştı.

"Ger-gerçek Amber’le mi dedin?"

"Evet. Bilirsin. Hani şu kendinden başka kimseyi düşünmeyen, dünyanın en bencil, kibirli ve baş belası kızı. Birinin ona her istediği şeye sahip olamayacağını anlatması gerekiyordu. Hem uzun zamandır benim için çok değerli birinin canını yakmakla fena halde kafayı bozmuştu." Troy bir adım daha atıp ona yanaştı. Şimdi göğüsleri ve parmak uçları neredeyse birbirine değiyordu. Corine onun sıcaklığıyla sarmalandı. "Sanırım Amber'ın yüzleşmelerle arası pek iyi değil."

"Az önce benim için değerli biri mi dedin sen?"

"Ne dediğimi duydun." dedi Troy gözlerinin içine bakarak. "Ama madem yeniden duymak istiyorsun."

"İstiyorum." Corine hevesle söylediğine pişman oldu ama sözlerini geri alamazdı ve sanırım almak da istemiyordu.

Troy ona dokunarak, "Benim için çok önemlisin Corine." dedi. "Bunu senden uzak kalınca anladığım için aptalın teki olmalıyım."

Corine'in dudaklarının kenarında bir tebessüm belirdi. Bakışlarını bir süre kaçırdıktan sonra yeniden onunla göz göze geldi. "Amber’e bunları mı söyledin yani?"

Troy derin bir nefes alarak iç geçirdi. "Ona dedim ki, eğer senin olduğun yere üç metreden daha az yaklaşacak olursa, iş yerine gelir ve seni huzursuz ederse veya okulda seni rezil etmeye çalışırsa, kısacası akla hayale gelmeyecek her şekilde seninle uğraşmaya devam ederse," Troy sakin olan sesini iyice alçaltıp fısıldadı. "göğüslerinin silikon olduğunu tüm dünyaya ilan ederim."

"Ne?"

Corine hayret dolu bir çığlıkla geri çekilince Troy dayanamayıp kahkaha attı. "Tanrım yüzünün halini görmeliydin."

"Seni adi pislik." Corine ıspatula tuttuğu elini birden havaya savurunca, "Şşşş yavaş bebeğim, o elindeki oyuncak değil." diye yalvardı Troy. "Tam olarak öyle dedim denemez. Hem Amber'ın göğüslerinden bana ne ki. Ben yalnızca tek bir kişininkilerle ilgileniyorum."

"Sen... sen gerçekten inanılmazsın."

"İtiraf et. Bir an Amber'ın göğüslerini gördüğümü düşündün ve beni kıskandın." Corine ıspatulayla yeni bir hamle yapınca, " Tamam tamam." diyerek kendini savunmak için ellerini kaldırdı. "Su?"

"Hayır."

"O halde peçete." Bir parça peçeteyle yanağını silince Corine irkildi fakat geri çekilmedi. "Buraya bir parça yağ bulaşmış." Troy onunla nazikçe ilgilenirken garip bir şekilde sakinleşmişti. Bunu nasıl yapıyordu bilmiyordu ama Corine bu adamın yanındayken duygudan duyguya savrulduğunu hissediyordu. Önce heyecan, sonra öfke, sonra şaşkınlık ve yine heyecan. Kalbi şu anda dörtnala koşturuyordu.

Troy sonunda işini bitirdikten sonra, "Bu gözler..." diyerek iç çekti.

"Ne olmuş gözlerime?"

"Bu gözlerde hüzün görmek istemiyorum artık."

Corine yutkundu. "O halde beni kızdıracak aptalca şeyler yapmaktan vazgeç."

"Haklısın. Bizi birlikte gördüğünde neler hissettiğini tahmin edebiliyorum." Troy elindeki peçeteyi avucunda buruşturdu. "Amacım seni üzmek değil, o kendini bilmeze bir ders vermekti inan bana. Aslında başta böyle bir niyetim yoktu ama sonra... Her neyse. O kız azıcık gururluysa bundan sonra seninle uğraşmayacaktır."

"Bundan emin misin?"

"Emin olmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Mutlu olmanı istiyorum."

"Sebep yalnızca bu mu yani?"

"Şey," dedi Troy gözlerini yıldızlı gökyüzüne dikerken. "Aslında Amber'ın göğüslerini merak ettiğimi itiraf ediyorum."

"Seni domuz." Corine dirseğini karnına savurunca Troy'un kahkahası boğuk bir inlemeye dönüştü.

"Sadece şaka yapıyordum."

Genç kızı dinlemeyince kollarının arasına alarak onu sakinleştirmeye çalıştı. Başaramayınca da uzanıp aniden dudaklarına yapıştı. Corine aniden taş kesilmiş gibi kollarında hareketsizleşmişti. İnatla kapattığı dudaklarını diliyle yavaşça araladı Troy. Sonra da onu derin derin öptü. Troy öpücüğü kısa tutup geri çekildiğinde sersemlediği için genç kızın bakışları puslanmıştı.

"Bütün gece bunu yapmak için bekledim."

Corine sessizce uzun kirpiklerini kırpıştırarak ona bakarken Troy nemli saçlarını kulağının arkasına atıp bir kez daha eğilerek şapkasının altından onu öptü. Basit bir üniforma ve şapkayla bile bu kadar seksi görünmesi haksızlıktı. Troy anında demir gibi sertleştiğini hissetti.

"Troy."

"Affedersin. Senin etrafındayken saçmaladığımın farkındayım, ama buna engel olamıyorum. Hata üstüne hata yapıyorum. Daha önce hiç böyle olmamıştım."

"Nasıl?"

"Yalnızca seni düşünerek bile sertleşebiliyorum. İçimde hiç sönmeyen bir ateş yaktın sanki."

Troy çenesini iki parmağıyla tutup yüzünü çevirerek gözlerinin içine bakmasını sağladı.

"Buraya seni görmek için geldim Corine. Çünkü aramızda koskoca bir okyanus varken nefes bile alamıyordum. Öylece çekip gittiğim için üzgünüm ama bunu yapmak zorundaydım. Nick ve Madison'ın konuşmalarına istemeden kulak misafiri olmuştum. Ablan okula dönmek istemediğin için senin için endişeleniyordu. Kafanı karıştırdığım için kendimi birden suçlu hissettim. Amerika'ya bir amaç için gelmiştim. Planlarımda seninle tanışmak yoktu. Pişman olduğumu düşünme sakın, çünkü değilim."

"Madison mı? Gitmeni senden o mu istedi?"

"Hayır hayır." Troy başını hızla salladı. "Onunla bu konu hakkında hiç konuşmadık. Karar tamamen bana aitti. Bak, aptallık ettim. Önce seninle konuşmalıydım ama birden panikledim. Sonra babam, bir şekilde onun yanına dönmem gerekiyordu. Seni öylece bırakmak kolay olur sandım. Yanılmışım."

Troy gözlerinin içine acıyla bakarken Corine ne diyeceğini bilemiyordu. O anda yağ kokulu üniformasının içinde, karanlık bir otoparkın köşesinde olmalarının hiç bir önemi yoktu. Troy'un sözleriyle çektiği işkence sona ermişti, kendini bulutların üzerinde gibi hissediyordu.

"Bana böyle şeyler söylememelisin." dedi, heyecandan nefes nefese kalırken.

"Neden?"

"Çünkü buna alışabilirim."

Genç adamın rahatlamış gülüşü tüm yüzüne yayıldı. "Sana söylemek istediklerim için daha çok zamana ihtiyacım var Corine. Ve de göstermek için."

Corine yutkundu. "O halde bir saatin daha var." saatine vurdu.

"Anlaştık. İşin bittiğinde saat kaç olursa olsun burada olacağım."

Genç kızın dudakları bir tebessümle kıvrılmadan önce Troy uzanıp onu bir kez daha sertçe öptü. Sonra da kısacık öpüşmelerinin tadına varmak istercesine dudaklarını yaladı. Corine bu anı daha sonra hatırlamak üzere hafızasının en tutkulu köşesine kazımıştı. Arkasın dönüp yürüdüğünde kalbi bir kez daha mutlulukla kanat çırpıyordu. Bu hayatında yaşadığı en muhteşem anlardan biriydi. Hislerinden emindi. Bu adama deli gibi aşkı olmuştu.

Ve eğer yanılmıyorsa Troy da ona âşıktı. Sadece henüz bundan haberi yoktu.

Loading...
0%