@sahravecoluu
|
"Ha" diye bir ses çıktı ağzından. "Ne dedun sen?" diye devam etti şaşkın bakışları ile konuşurken. Sahi ne demiştim ben. Kahretsin onu öpmek istediğimi belirtmiştim. Öpsem ne olurdu, tokat falan yer miydim? Hayır hayır onu öpemezdim... "Ne var kocan değil miyim? Öperim" Gözleri biraz daha açılırken ciddili olup olmadığımı sorguluyordu. "Çekul da geru, terbiyesuz terbiyesuz konişma" dedi uzaklaşmaya çalışırken. Biraz sinir etmekten zarar çıkmayacağını düşünerek ellerimi duvara yaslayıp uzaklaşmasını engelledim. Her ne kadar kendi sınırlarımı zorlasam da şu yüz ifadesini görmeye değerdi. "Seni öpmemi istemez misin?" O sessizsiz kalırken kafamı eğerek biraz daha yaklaştım. Kasıldığını hissediyordum... Bu beni gülümsetirken daha da yaklaştım dudaklarına. Neredeyse onu öpeceğim esnada karın boşluğum da ki acı ile geri çekildim. Ahrazar karnıma tekme atmıştı. Ben iki büklüm olurken o da yarasını tutarak bir inilti çıkarmıştı. Kendi acımı bırakıp onun yanına gittiğim de anında durdu beni. "Ha sen bağa bir daha yaklaş da o kot kafan bedenundan nasi ayrıliyor görursun" dedi ve yarasını tutarak çıktı odadan. "Un caballo Salvaje" (Vahşi bir at) Vahşi bir at gibiydi... Tam bana layık bir kadındı. Sert ve hırçın... Öğleden sonra şirketime geçmiştim. Ahrazar benimle konuşmuyordu ama şuan bu önemli değildi. Önemli olan o Timur denen herifin Ahrazar ile ısrarla konuşmak istemesiydi. Ne istiyordu benim karımdan.. Korumalardan öğrendiğim kadarı ile hastaneye de gidip gelmişti. Sen hem aldat kızı kandır, git bir de evlen sonra ara sor olacak iş değil yani.. "Sende aynı şeyi yapıyorsun Marlon?". Evet iç ses haklısın ama ben sözümden döndüm. Ona zarar vermeden bu işten vazgeçmiştim. Artık tekrar girmezdim bu işe.. Telefonuma düşen görüntülü aramaya üstten bir bakış attığım da Milan'ımın aradağını gördüm. Telefonu açarken bir yandan masada ki dosyalar ile sabitlemeye çalışıyordum. Gülerek açılmasının beklediğim telefon bir hastane odasından açılınca hemen telefone elime almıştım. Milan'a serum ve solunum cihazı takılmış yatakta öylece yatıyordu. Yüzü kireç gibiydi... Gözleri benle buluşunca belli belirsiz gülümsemişti. "Milán, ¿qué te pasó?" (Milan sana ne oldu?) "Hermano me enfermé otra vez" (Abi ben yine hasta oldum) Yine fenalaşmış olmalıydı... Doktoru ile konuşmam gerekiyordu. Milan'a onu daha sonra arayacağıma dair söz verdikten sonra İspanya'da tedavisini yapan doktoru aradım. İspanyolca "Buyrun Marlon bey" diyerek açıldı telefon. "¿Qué pasó con Milán?" (Milan'a ne oldu?) "El cuerpo de Milán no acepta sangre. Desencadenó la enfermedad nuevamente y creo que ya no tenemos mucho tiempo. estoy triste..." (Milan'ın vücudu kanı kabul etmiyor. Hastalığı tekrar tetikledi ve artık fazla zamanımızın kalmadığını düşünüyorum. Üzgünüm...) "Me estás diciendo que una niña de 8 años va a morir. Y luego dices que lo sientes." (Bana 8 yaşında bir kızın öleceğini söylüyorsun. Sonra da üzgün olduğunu söylüyorsun.)
Hızla duvara çarptığım telefon ile doktorun konuşması kesilmişti. Telaşla içeri giren Özkan bana bakmadan telefonu yerden almış, "Yenisini getirtiyorum" deyip çıkmıştı. Her yerden elim kolum bağlıydı. Milan benim kardeşim gibiydi. Ona bir şey olursa yaşamazdım. Ben değil Kudret abi de ölürdü. Bir kızını yaşarken kaybetmişti zaten diğerini de toprağın altına koyamazdı. Ahrazar onun kızıydı... Kudret abi bana hiç Ahrazar'dan bahsetmemişti. Ta ki Milan'ın hastalığı tehlikeli bir noktaya kadar gelene kadar.. O zaman gelip benle konuşmuştu, çünkü Milan'ın biyolojik kerdeşinden olan ilik nakline ihtiyacı vardı. Tek kardeşi de Ahrazar idi. Doktor ilik naklinin kesin yapılması gerektiğini yoksa Milan'ı kaybedeceğimizi söyleyince Kudret abi delirmişti. Günlerce kimse ile görüşmemiş daha sonra da ilk beni görmeye gelmişti. Başka bir kızı olduğunu söylediğinde çok şaşırmıştım. Çünkü hiç bahsetmemişti hatta önceden bir evlilik yaptığını bile bilmiyordum. Halbuki ilk eşi Ahrazar küçükken vefat etmiş daha sonra Ahrazar'ın dedesi zorla Kudret abiden kızını ayırmıştı. Ahrazar'a sürekli babasını kötülemiş, babasından nefret ettirmişti. Kudret abiye çok üzülmüştüm. Hangi baba kızından ayır kalmak ister ki... Kapım kırılacak kadar sert bir biçimde çarpılarak açılmıştı. Kim benim odama bu şekilde giriyordu? Derken içeri Timur girdi. Ahrazar'ı aldatan piç.. Sandalyemden kalkmış önüne kadar yürümüştüm. "Kapı çalmak nedir biliyor musun sen?" "Senin gibi bir şerefsizin kapısını çalmam ben aha böyle çarparım". Neye atarlanıyordu bu? "Senin kadar şerefsiz değilim. En azından beni seven bir kadına ihanet etmedim ben" diye cevap verdiğim de kahkaha atmıştı. Bir geçireceğim gülen ağzı yamulacakta. Neyse.. "Sen mi ihanet etmiyorsun? Ulan asıl sen ihanet ediyorsun Ahrazar'a". Bağırarak konuşurken bir yandan işaret parmağını bana doğru sallıyordu. Birazdan o parmağını... "Ne yapacaksın lan kıza söyle, ne yapacaksın?" "Ne saçmalıyorsun lan sen?" diye bağırdım onu geriye savururken. Sendelerken kendini toplarlayıp suratıma bir yumruk indirdi. Evet evet bana yumruk attı. Acı ile geri doğru çekilirken tekrar parmağını sallayarak bağırmaya başladı. "Duydum diyorum duydum. Hastane de Ahrazar'a yoğun bakımda ne anlattıysan hepsini duydum. Nasıl bir adi olduğunu öğrendim ama merak etme Ahrazar'da öğrenecek senin ne mal olduğunu" Odanın kapısına daha yeni gelen korumalara omuz atıp odadan çıktı. Öğrenmişti... Her şeyi duymuştu. Ahrazar'a söyleyecekti. İçeri giren Özkan ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. "Abi?" "Timur'u yakala Özkan. Her şeyi biliyor, duydun mu Özkan? Ben bir karar verene kadar Ahrazar hiç bir şey öğrenmeyecek. Bul onu sok bir deliğe". Özkan dediklerimi anlamış olacak ki hemen çıkmıştı. Koridorda mal gibi bekleyen adamlarıma döndüm. "Siktirin gidin şuradan". Sinirden gözüm dönerken içeri adını hatırlamadığım sekreterim girdi. "Marlon bey, Ahrazar hanım size ulaşamamış şirketi aradı. Bağlayayım mı?" dedi çekinerek. "Bağla" deyip masama oturdum. Elime aldığım şirket telefonundan Ahrazar'ın cıvıl cıvıl sesini duydum. "Marlon nedan telafonin kapalu bilmeyrum ama acul bir durum vardur" "Söyle güzelim" dedim. "Ha bağa güzelumlu falan konişma gelurum oraya boğarum senu" diye çıkıştı. Söylenmesi falan çok hoşuma gidiyordu, her ne kadar dediğinin yarısını anlamasamda... "Tamam hadi söyle neymiş acil durum?" "Şimdu akşam köy meydanun da bir düğün var. Dedemun çok yakun arkadaşunun torinun ve benumda katulmam lazum. Eh ben katulursam ha kocam olaraktan senun da gelmen gerekir. Yanu şuni diyrum. Benumla düğüne katilir misun?". Bu kadının konuşması neden bana tatlı gelmeye başlamıştı? "Seninle o düğüne katılırım ama sen yaralısın ya hani" dedim gayet mantıklı konuşarak. "Ha sen oni dert etme yaram gayet iyidur. Sen sadece bağa eşluk et yeter da". Eşlik ederdim tabi ki, o benden böyle bu şekilde bir şey isterden ben onu kırabilirmiydim? Kırmamalıydım da. Akşama işim olduğu için direk düğün yerinde buluşma kararı almıştık. Telefonu kapatıp koyarken Özkan'ın yeni gönderdiği telefonda masama bırakılmıştı. Daha elime bile alamadan çalamaya başlayan telefona tekrar küfür etmiştim. Arayan Kudret abiydi.. "Söyle abi" diyerek açtım telefonu. "Doktor ile konuşmuşsun. Anlamışsındır artık durumun aciliyetini. Bir an önce Ahrazar'ı İspanya'ya getir. Senin yüzünden kızım ölecek" dediğinde patlama noktasına geldiğimi hissetmiştim. "Çok biliyorsan sen getir kızını anlat her şeyi" "Benden nefret ediyor. Anlamıyor musun? Benim adımı duyduğu an da her şey biter asla alamayız iliği" "Sende diyorsun ki kızı kandır bir güzel oyala, tatila diye getir. Sonra tak diye bayıltıp ameliyata alalım. Haberi olmadan. İzni olmadan.. Zorla gittim demesin diye de karım yaptın. Sen ne kadar akıllısın ya.. Kimse o kızın duygularını düşünmüyor ama. Güveni kırılacak ya hadi onu geçtim. Kız bıçak altına yatacak. Ya bir şeyler ters giderse, ya bir şey olursa? Bunun hesabını nasıl vereceksin?" diye bağırdım. Verdiği nefeslerden onun da sinirlendiğini anlayabiliyordum. "Eğer sen bu işi güzellikle, konuştuğumuz gibi yapmazsan... Ben Ahrazar'ın ölmesi pahasına yaparım. Duydun mu gerekirse zorla onu buraya getirir, o ameliyata sokarım.". Söyledikleri ağzımı bir karış açık bırakmıştı. Kendi öz kızına bunu yapar mıydı? "Kendi kızına bunu yapamazsın" dediğim de güldü. Yapar mıydı? Kızını öldürür müydü? Kendi öz kızını harcayıp diğer kızını mı kurtaracaktı? Bu adam aklını kaçırmıştı. O bana ilk geldiğin de ağlamıştı. Ahrazar için ağlamıştı, onu kaybettiği için, onu yalnız bıraktığı için ağlamıştı. 13 senedir görmediği kızı için karşımda ağlayan adam şimdi onu öldürmekle tehdit ediyordu beni. O kadar kötü biri miydi? Ahrazar'ın nefret etti kadar var mıydı? Ama olamazdı Milan'a ve bana karşı çok iyiydi. Şuana kadar... Plana göre ben Ahrazar ile evlenecektim. Aradan zaman geçtikten sonra bir bahane ile İspanya' ya gidecektik. Hatta bilerek özel uçak yerine Türk hava yollarını tercih edecektik kameralara takılmak için. Kendi isteği ile gittiğine dair kanıt olsun diye. Zaten evlilik sözleşmesi ile birlikte imzalattığımız kağıt ile polise falan şikayette bulunamayacaktı. Benim karım olduğu için İspanya' ya inceleme olmadan girecekti. Her şey kılıfına uygun yapılmıştı. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Ahrazar İspanya sınırına girdikten sonrası kolaydı. Bayıltıp götürecek ameliyatı halledecektik. Milan'ın hayatı için yapacaktık bunu. O yaşasın diye. Peki ben şimdi neden plandan vazgeçmiştim? Neden onu düşünüyordum? Neden ona acıyordum? "Aşıksındır belki Marlon". Seni gebertirim Özkan kılıklı iç ses. Ben ve o kıza aşık olmak, komik. Acıyordum ona ama artık acımıyorum. Planı gerçekleştireceğim. "Hala onu düşünüyorsun... O ölmesin diye plana devam ediyorsun. En az hasarla kurtulsun diye. Hadi ama sen koskoca Marlon Alvaro'sun yalan söyleme. Kendine bari söyleme" Haklısın iç ses kendime yalan söyleyemezdim. O kadını, karımı nedenini bilmediğim bir şekilde önemsiyordum. Ne pahasına olursa olsun canının acısını en aza indirecektim... "Sen çok akıllı adammışsın ama buldun salak kızı. Bende çok salak olduğu için aldatmıştım onu yetersizdi çünkü. Ondan sonra akıllandı ama bir cesaret geldi sorma, beni bile vurdu silahı ile. O an dedim keşke aldatmasaydım. Güzelim hatunu harcamışım. Fark ettim ki tek değilim sen de onu harcıyorsun. Ay biz şimdi kader ortağı mıyız?" Oturmuş, ağzı burnu her yeri kan olan ama hala saçma sapan konuşan ve anıra anıra gülen Timur'u izliyordum. Bu adam dayaktan da anlamıyordu. Ardı ardına indirdiğim yumruklardan sonra bile gülmüştü. Psikopattı bu adam. Oturduğum yerden kalkıp silahımı alnına dayadım. "Şimdi Ahrazar'a tek kelime etmeyeceksin, yoksa seni öldürürüm duydun mu?" "Ahrazar benim umrumda bile değil ama yine de söyleyeceğim. Neden biliyor musun? Daha çok acı çeksin, biri tarafından daha kandırıldığı için kahrından aklını yitirsin diye" Beynimi ele geçiren sinir tetiği çekmeme sebep olmuştu. O yere yığılırken, ben de geri geri çekilip son kez ona baktım. Zavallının gözleri açık gitmişti. "Bende seni Ahrazar için öldürdüm". Depodan çıkarken içeriyi temizlemelerini söyledim. Arabaya bindiğim de Özkan'da benle binmişti. "Abi sen yengenin eski sevgilisini az önce öldürdün mü?" "Eski sevgili deme şuna" dediğim de bıyık altından güldüğünü görmüştüm. Yine bir takım imalarda bulunacağını anladığım için hemen konuyu dağıttım. "Bana düğünlük bir takım ayarlat karım beni bekliyor" demiştim ama bu onu daha çok güldürmüştü. Hasss adamın eline daha büyük koz verdim...
|
0% |