Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@sahravecoluu

 

"Kız bi dur da yerunda"

"Gülizar çekuşturma" dedim elbise mi tutan ellerini çektim ve yerime oturdum. Düğün başlamak üzereydi ama Marlon yoktu. Neden geç kalmıştı.. Yoksa gelmeyecek miydi? Geleceğim dedi gelir. Gelin ve damat gelmiş hatta nikah kıyılmıştı. Şuan ilk dansı ediyorlardı ve Marlon hala yoktu. İlk dans biterken ikinci dans müziği başlamıştı. Tüm çiftler yavaş yavaş sahneye çıkarken ben öylece onlara bakıyordum. Ah Marlon sahte de olsan kocamdın. Burada olman lazımdı.

"Zümrüt gözlüm benimle dans eder misin?" diyen ses döndüm. Marlon... tam karşımda elini bana uzatmış duruyordu. Bana zümrüt gözlüm demişti. O an geç kalmasını bile unutarak elini tuttum. Anında kaldırdı beni, pistin ortasına giderken herkesin gözü bize dönmüştü. Düğünde olanlardan sonra çok konuşulmuştuk eminim..

Benim ellerim onun omzundayken, onunkiler belimdeydi. Sıkı tutuşu içimde farklı duygular uyandırırken, gözlerine bakmaya korkuyordum. Şarkının yavaş ritmi eşliğinde salınırken gözlerimi kapatma ihtiyacı duydum. Kapanan gözlerim alnıma değen ağırlıkla açılmıştı. Marlon... alnını alnıma yaslamıştı. Göz göze geldiğimiz de bakışları bir şeyler anlatıyor gibiydi. Pişmanlık, üzüntü adını bilemediğim duygular gizliydi gözlerinde. Bu kadar yakın olmamız doğru değildi ama uzaklaşamıyordum. Tutuşundan değil, ayrılmak istemiyordum. Garip bir huzur vardı kokusunda.

"Özür dilerim," diye fısıldadı, sesi o kadar kırılgandı ki. O an gözlerimiz tekrar birleşti. Bir damla yaş, yanağından süzülüp aktı. Karşımda ağlıyordu... Ne yapacağımı bilemeden ona şaşkın gözlerle bakarken, o kehribar gözlerini sımsıkı kapatmıştı. "Marlon, iyi misun?" diye sordum, sesim titreyerek.

"İyi değilim, Ahrazar, ve bir daha da iyi olacağımı sanmıyorum," dedi, gözlerini açmadan. Elim yanağına uzandığında, gözleri yavaşça aralandı. Gözlerinde biriken yaşlarla bana, onun deyimiyle zümrüt gözlerime bakıyordu. "Nasıl geçer, bilmiyorum Ahrazar. İçimdeki bu pişmanlık nasıl diner?"

Gözünden akan yaşı nazikçe sildim, parmağım yanağında gezindi. Hafifçe fısıldadım: "Bir sarulsam geçer gibu sanki?"

"Bir sarılsan, her şey geçer Ahrazar." Sesinde pişmanlık vardı, gözlerinde ise çaresizlik. Beni koruyamadığı, vurulduğum için pişmandı. Bir an bile tereddüt etmeden ona sarıldım. Sımsıkı. Ve o da aynı şekilde, daha da sıkı sardı beni. Kolları belimde, nefesimi kesecek kadar güçlü bir şekilde sarıyordu. Burnunu boynuma dayamış, derin derin nefes alıyordu sanki kokumu içine çekip kaybetmek istemiyormuş gibi. O an, dünya durmuştu. Zaman durmuştu. Sadece ikimiz vardık. Sadece o an.

İlk defa sarılmıştık. Kalbimde bıraktığı iz ise tarifsiz. Sanki tüm evren bir anda sessizliğe gömülmüş, nefesler bile tutulmuştu. Gözlerim kapalı, yüzüm onun omzuna yaslı. Kalbimin çılgınca atışlarını, kulaklarımda yankılanan tek ses olarak duyuyordum. O kadar yakındık ki, ama bir o kadar da uzaktık. Tanıdık bir his, ama bir tarafı da yabancı. Bir yanı güven dolu, diğer yanı kırık.

Affetmek... Belki bir gün. Ama o gün bugün değil. Ona sarılıyorum, evet, ama içimdeki kırgınlık, her nefes alışımda yeniden canlanıyor. Kolları bana ne kadar sıkı sarılırsa sarılsın, kalbimdeki mesafe kapanmıyor. Sarılıyoruz, ama ruhum ona kapalı.

Şarkının sesi azalırken kendime gelmiştim. Yavaşça geri çekilirken Marlon'un elini tuttum, sahneden ayrılırken onu masamıza götürdüm. Gülizar'ın bakışlarında merak vardı ama bir şey sormamıştı. Şuan zamanı olmadığını biliyordu. Yan yana oturuken hala el ele olduğumuzu fark edip elimi geri çektim. Ona hiç bakmamıştım ama onun gözleri benim üzerimdeydi. Hissediyordum.. Daha fazla Marlon'un yanında oturamayacağımı anlayınca sahne de horon tepen kızların arasına karıştım.

Horon oynamak benim için terapiydi. Hemde bedava terapi... Oyuna kendimi o kadar kaptırmıştım ki, Marlon'un bana olan hayran bakışlarını göz ucu ile zor görmüştüm. Elini yanağına yaslamış gülerek bana bakan adama takıldı gözlerim, kocam olan o adam bana böyle bakmamalıydı. Bakarsa kapılırdım, kapılırsam biterdik...

1 HAFTA SONRA
Evde geçen bir haftam da yaram tamamen iyileşmişti. Artık rahatça hareket edebiliyor, duş alabiliyordum. Bu bir hafta da ne o gecenin konusu açılmıştı, ne de Marlon o günkü gibi yakın davranmıştı. Zaten yakın olmamamız gerekiyordu ama bu ani ruh hali değişimleri bana saçma geliyordu. Benden sakladığı şeyler vardı buna emindim...

Düğünden beri hiç evden çıkmamanın verdiği sıkıntı ile bu gün çiftliğe gitme kararı almıştım. Üzerimi giyinip aşağı kata inerken Marlon'un sabah erkenden çıktığı bilgisini almıştım Özkan'dan. Marlon olmadığı sürelerde genel olarak Özkan benimle oluyordu. "Yenge çiftlik derken kimin çiftliği? Ona göre sahipleri ile konuşalım da malum içeri koruma sokmak zorundayım"

"Ha sahibi tam da karşundadur. Dedemun bana hediyesudur o çiftlik yani kimseyu aramağa gerek yoktur" dedim arabaya binerken. Özkan da arabaya binerken bir yandan sorular soruyordu. "Dedenin bu kadar varlıklı olduğunu bilmiyordum yenge" dediğin de göz devirdim. "Ha yanu sanki hiç araşturmadunuz. Eminum elunuz da tc numaram bile vardur"

"Yok yenge o kadar değil" diyen Özkan kahkaha atıyordu. "Ha sen oni birakta bu abin hangu sebep ile nur yüzunu 3 gundur bendan sakliyur da" dedim. Adam hayalet gibiydi, yardımcı bayanlardan duymasam eve gelmediğini düşünecektim. "Yenge şey ya o şey... heh şey işleri yoğun da İspanya'dan iş ortakları gelip gidiyor bu aralar ondan"

"Eminum öyledur Özkan" dediğim de destekleyici bir kaç cümle kurmuştu ama tabiki inanmamıştım. Çiftliğin girişin de arabalar durunca hemen kapımı açtım. İnmeden Özkan'a son kere döndüm ve "Ha abine söyla benu görmek istemiyor ise ben dedemun evuna giderum" diyerek arabadan indim. Korumalar peşin sıra arabadan inerken çiftliğin belirli yerlerine dağılmışlardı. Ne gerek varsa? Maran zaten ortalıkta görünmüyordu.

Koru da ata binerek gezmek istiyordum ama önce bir şeyler yemeye karar verdim. Çiftliğin içinde ki evimize giderken dolapta bir şeyler bulmayı umuyordum. Çiftlik ile genç bir çift ilgileniyordu, az ileride evleri vardı. Her gün gelir hayvanlaran bakar, hafta da bir de evin temizliğini yaparlardı. Anahtarı her zamanki yerinden çıkarıp kapıyı açtım. Tam tahmin ettiği gibi ev tertemizdi. Soluğu mutfakta alıp buzdolabını açtım. Dolabın için de ne bulduysam yedikten sonra tekrar dışarı çıkmıştım.

Korumalar da bir hareketlilik fark etsem de umursamamıştım. Ata binene kadar beni takip eden korumalar, at ile koruya girince takibi bırakmıştı. Salak heriflerin asıl koruya girerken takip etmesi gerekiyordu. Marlon duysa bunları iki kaşık suda boğardı. Yeşillerin içinde kaybolurken bir kez daha aşık oldum memleketime. Ezbere bildiğim toprak yollarda gidiyordum. Altımda ki her zaman bindiğim atım "Kehribar" hiç olmadığı kadar sertti. Kehribar renginde olduğu için ona bu adı vermiştim. O an fark ettiğim şey ile Kehribar ile birlikte durakladık. Marlon'un gözleri de kehribardı....

"Tesadüf" diye fısıldadım. Tesadüftü başka ne olabilirdi ki? Arkamda hissettiğim ağırlık ve kıpırdanma ile hemen belim de ki silahı çekip hızla arkama döndüm. Silah arkama binen kişinin karnına doğrulmuş dururken, alnım da iki dudak vardı. Kafamı geri çekip yukarı baktığım da Marlon ile göz göze geldik. Ha bunun burada ne işi vardı. Ne ara gelmişti de ben duymamıştım... Hızlı döndüğüm için alnım dudağına değmiş olmalıydı ki oda şaşkın bakışlar atıyordu. Gerçe karnına doğrulmuş silaha da şaşırmış olabilirdi.

Boş elimle omzuna setçe vurdum. "Sen manyak misun? Niye sessuzca gelirsun ki, hayır bir de neden gelursun. Sanki sağa gel dedik. Hayır maden geldun neden arkama binersun-" ağzıma kapanan eli ile susmak zorunda kalmıştım. "Ahrazar" dediğin de ne var dercesine kafamı salladım. "Silahı çeksene güzelim, bir şey olacak şimdi"

Güzelim demedi dikkatimi dağıtırken o elimde ki silahı almıştı. "Ahrazar bu silah benim değil mi? Kızım sen benim silahımı mı çaldın?" dedi ama zerre kızgınlık yoktu, gülümsüyordu. "Ne edeceğdum? Kendu silahum dedemun evunda benda senun odadan birinu ödünç aldum" dedim. 3 tane silahı vardı odasında ne var birini aldıysak?

"Bir kadının neden kendi silahı olur ki?" diye söylendiğini duyunca tekrar bedenimi ona döndürdüm. Elimi silah şekline getirip, işsaret parmağımı boynuna değdirdim. "Ha böyla gizlu saklu gelup aklımuzu alan uşakları vurmak için" İşaret parmağımı boynuna bir kaç kere değdirip çekmiştim cümlemi kurarken. Derince yutkunduğunu görünce gözüm boynunda takılı kalmıştı. Ani bir haretketle elimi boynundan çekip beni çenemden yakaladı. Tutuşu çok hafifti, gözlerimiz birleşince tekrar yutkundu. "Benim de aklımı alan çok şey var" dedi ama ona odaklanamıyordum. Kehribar sürekli huysuz huysuz sesler çıkarıp kıpırdanıyordu.

"Ha neymuş senun aklunu alanlar?"

"Sen. Sen aklımı alıyorsun. Hırçınlığın... vahşi bir at gibi. Şuan üstünde olduğumuz ata o kadar benziyorsun ki. Huysuz, asi ama bir o kadar da asil bir duruşun var. Zümrüt gözlü vahşi bir at." Az önce bana at mı dedi o ?

Gözleri dudağıma kayarken, çenemde ki tutuşu az da olsa sertleşmişti. Üzerime doğru eğildiğini görünce paniğe kapılıp onu ittirdim ve attan düştü. Evet attan düştü... O bağırıp belini tutarak yer de boylu boyunca uzanırken ben kahkaha atıyordum. Ha bağa bi daha yaklaşamazdu.


MARLON ALVARO


Bu kadın deliydi. Bu kadın tımarhaneye yatmalıydı. Bu kadın- Ah bu kadın beni deli ediyordu. Aklımı alıyordu, içmeden sarhoş etmişti beni gözleri ile... Atın üstünde gülüyordu, gözlerim gülüşünde takılı kalmıştı. "Deli kadın" diye fısıldayıp bende güldüm.

Gülmesini kesen şey çalan telefonu olmuştu. Atın üzerinden yavaşça inip telefonu açtı. "Efendum Gülizar" demiş karşıyı dinlemeye başlamıştı. Gülümseyen yüzü solarken, elleri tutunacak bir şey aramış ata tutunmuştu. Telefonu dinledikçe gözleri bana döndü. "Marlon..." diye fısıldadı. O ses ya ölüm fermanımın sesiydi yada kötü bir şeyin habercisi.

 

 

 

 

 

Loading...
0%