@sahravecoluu
|
"Abi sen beni neden anlamıyorsun? Kızın mahkeme kararı ile yurt dışına çıkma yasağı var. Ben onu nasıl çıkarayım ülke dışına. Sen demedin mi her şey resmi olacak diye. Kaçar getirirsem bu kız ameliyattan çıktıktan sonra bunlar beni kaçırdı dese direk ispat eder" "O zaman o mahkeme kararı kalkacak Marlon". Hadi ya biz bilmiyorduk zaten. Telefonu duvara çarpmamak için zor tutuyordum kendimi. Otelde kaldığım yetmezmiş gibi bir de Kudret abinin atarlarını dinliyordum. "Bende onu diyorum abi. O yasağı nasıl kaldırabiliriz?" "Teslim olursan kalkar Marlon" dediğin de ne deyip kalmıştım. "Neyini anlamadın? Suçunu itiraf et. Ahrazar aklansın. Daha sonra Ahrazar'a İspanya'ya gittiğine dair bilgi verirsin sonra Özkan onu sanki senin yanına getiriyormuş gibi getirir ve işlem tamamlanır" "Kendi kızın yetmedi, beni de mi harcayacaksın. 13 yaşımdan beri senin yanındayım ve her dediğini yaptım. Öldür dedin öldürdüm. Yap dedin yaptım ki hala yapıyorum. Ve sen sana koşulsuz şartsız itaat eden birini harcayacak mısın?" "Milan için. O da senin kardeşin bunu sakın unutma" Daha fazla dinlemek istemediğim için telefonu suratına kapatmıştım. Gerçekten Milan için kim varsa harcayacaktı. Milan öz kardeşim olmasa bile onu çok seviyordum. 17 yıldır Kudret abinin yanında idim ve Milan elimde büyümüştü. O benim kız kardeşimdi. Kudret abiyi bu yüzden anlayabiliyordum. Bende Milan için herkesi harcaya bilirdim. Kendimi bile.... Şirkette düşünerek geçirdiğim sabahtan sonra Ahrazar'ın yanına gitmek için sandalyemden kalktığım sırada Özkan kapıyı çalmadan içeri girmişti. Onu dünden beri görmemiştim çünkü Ahrazar onu öldürürüm diye göndermiyordu. Deli kadın. "Özkan mezarın nerede olsun? Kendi ayağın ile geldiğine göre düşünmüşsündür" Özkan dediğim şeyi pek umursuyor gib gözükmüyordu. "Abi beni memleketime göm ama önce şunu öğrenmen gerek. Yengemin yurt dışı yasağı kaldırıldı. Tahmin et kimin parmağı var?" dedi elinde dosyayı masaya bırakırken. Doysaya göz attığım da mahkeme celdi olduğunu gördüm. "Özkan daha mahkemeye bir ay vardı, neler oluyor?" "Şöyle abi arkası sağlam kişiler tarafından mahkeme öne alınmış ve gizemli bir şekilde biri çıkıp Timur'u kendisinin öldürdüğüne dair itiraf vermiş. İtirafında madde etkisinde olduğunu, sokakta Timur'u görüp direk öldürdüğünü söylemiş. İndirim bile istememiş. Nasıl taşıdığını dere kenarına nasıl attığını hepsini o kadar detaylı anlatmış ki bir an dedim acaba biz öldürmedik mi adamı" Bu nasıl mümkün olabilirdi. "Kim bunları yapan Kudret abi değil mi?" diye sordum. Oydu az önce bana telefonda blöf yapmıştı. Çünkü aslında beni çoktan kurtarmıştı. Yoksa neden benim hapse girmemi istesin ki? "Abi... Kudret bey değil" Nasıl değildi? "Ne diyorsun Özkan sen, başka kim olabilir?" "Maran Miroğlu" Nasıl olurdu? Bu adam ne yapmaya çalışıyordu? Timur'u bneim öldürdüğümü biliyor olabilir miydi? Hayır nereden bilecek. İyi de neden yardım ettı? Ahrazar'ı neden kurtardı? "Şerefsiz" diye bağırdığımda Özkan'ın şaşkın bakışları beni bulmuştu. "Abi ne oldu?" "O adam Ahrazar'a yaranmak için yaptı bunu. Karımı etkilemeye çalışıyor aklı sıra. Bana bak Özkan eğer bu işte Maran'ın parmağı olduğu Ahrazar duyarsa bu sefer gerçekten öldürürüm seni" Özkan beni kafası ile onaylamıştı. Bir an önce Ahrazar'ı İspanya'ya götürmem gerekiyordu. Bu Maran bir işler karıştırıyordu ve yakında tekrar Ahrazar ile iletişime geçmeye kalkışa bilirdi. Ahrazar'ı götürmeliydim. "Özkan bir hafta içinde Ahrazar'ın pasaport işini hallediyorsun" AHRAZAR SEYHANLI O gecenin üstünden tam 6 gün geçmişti. Marlon'u sadece iki gece eve almamayı becermiştim ama daha sonra bana 11 tane beyaz gül gönderince barış imzalamıştık. 11 beyaz gülün anlamı saflık ve masumiyetmiş, hiç de Marlon'u yansıtmıyor ama olsun. Dün gece geldiğin de "Seninle birlikte İspanya'ya gideceğiz" demişti. Nedenini sorduğumda aynı davetin bir farklısının İspanya'da da yapılacağını söylemişti. İlk başta gelmek istemesem de Siren'in de orada olacağı aklıma gelince kararımı değiştirmiştim. Hem Marlon bana oraları gezidreceği sözünü de vermişti. Babamın o şehirde olduduğu bilmek biraz beni geriyordu. Babamın İspanyol vatandışlığı olduğunu çok eskiden biliyordum. Beni bırakıp gittikten sonra oraya yerleşmişti, yani duyumlar o yönde idi. Gerçe o benim umrumda değildi. Bu gün alışverişe çıkmış bir kaç kıyafet almıştım. Ne zaman gideceğimiz söylemediği için bir bavul hazırlığına girmemiştim. Ta ki telefonum çalana kadar... "Efendim Marlon?" "Yarın sabah gidiyoruz. Ona göre hazırlığını yap" Konuşma bu kadardı. Dediği gibi tüm hazırlığımı yapıp, onun gelmesini beklemeden uyumuştum. Sabah kalktığımda dünden hazırladığım kıyafetlerimi giyip hemen çıkmıştım. Aşağı kata indiğim de Marlon çoktan hazırdı. Bavullar arabaya yerleşirken içimi bir huzursuzluk kaplamıştı. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi geliyordu. Arabaya binmeden önce Marlon'u durdurdum. "Marlon... içimde kötü bir his var. Vaktimiz varsa önce annemin mezarına gitmek istiyorum" Marlon'un suratı zaten asık iken daha da asılırken nedenini anlamadan ona bakıyordum. İç çekip "Olur gidelim vaktimiz çok" demişti. Bu adamı canı neye sıkkındı? Arabalara bindiğimizde tarifim ile mezarlığa gelmiştik. Marlon ile arabadan indiğimizde, o kapının önünde kalmıştı. Ben yolunu ezbere bildiğim mezarın başına vardığım da gözlerimin sulandığını hissetmiştim. "Annem ben geldim" dedim mezarın yanına çökerken. "Kızın ilk defa yurt dışına çıkacak ve gitmeden sana uğramak istedi. Kocamla gidiyorum... Evet evlendim" Kendi kendime gülerken bir yandan gözlerimin altını siliyordum. "İçimde çok büyük bir huzursuzluk var anne. Sanırım uzun yola gideceğim diye" Konuştum, konuştum anlattım... En son duamı okuyup kalktığım da arkamda Marlon'u görmüştüm. Hala nehir gibi akan gözlerim ile yanına gittğimde karakolda yaptığı gibi sıkıca sarılmıştı. Bu sefer farklıydı ama sanki bırakmak istemiyor gibiydi. Son sarılışı gibiydi... "Marlon sen koskoca mafyasın nasıl özel uçağın yok anlamadım yani" diye isyan ettim. Hava alanına gelmiştik ama normal uçak ile gidecektik. Mafyanın nasıl özel uçağı olmaz mıydı? Uzun hatta baya uzun bir uçuşun ardından uçaktan inmiştik. Boş alana inen uçağın karşısında gördüğüm araba ve koruma sürüsü ile nutkum tutulmuştu. Yaklaşık 10 araba vardı ve bir sürü takım elbiseli adam. Marlon'un memlektine gelmenin ağırlığı da bu olsa gerek. "Sen demedin mi İspanya'da güvenlik sorunumuz olmaz diye bunlar ne?" diye sordum. Marlon elimi tutup ben arabalara doğru götürmeye başladı. "Onlar bizi karşılamaya geldi. Yani seni, karımı tanımak için. Bir nevi karşılama töreni" Konuşurken V şeklinde dizilenlerin arabaların ortasına kadar gelmiştik. "Peki biz şimdi hangi arabaya bineceğiz?" "Bunların hiç birine binmeyeceğiz" dedi ve karşımızdan bize doğru gelen büyük arabayı gösterdi. "Bizim arabamız bu" BU kadar lükse ne gerek vardı analamıyorum. Araba gelip önümüzde durunca Özkan kapıları açmaya başladı. Arabaya yerleştiğimizde diğer arabalarda gözden kaybolmaya başlamıştı. Şoför koltuğuna Türkiye'de olduğu gibi Özkan geçmişti. Hava alanın geniş arazisinden çıktıktan sonra asıl görsel şölen başlamıştı. Binaları o kadar güzeldi ki. Mimari yapısı harika bir ülkeydi. Özkan hızlı gitmeye başlayınca doğru düzgün göremez olmuştum. Kaşlarımı çatıp arkama geri yaslandığım da Marlon'un bakışları üzerimdeydi. "Özkan yavaşla" diye emir verdiğinde ona gülümseyip tekrar camdan dışarı bakmaya başlamıştım. O kadar güzeldi ki adete bir cennetti. Aklıma babam gelince sinirlenmiştim. Kendisi sürekli gidip geldiği halde bizi bir kere bile götürmemişti. "Bende senin memleketine hayran kaldım sanırım" dedim cam kenarından Marlon'un yanına yaklaşırken. Dip dibe olmamızdan kaynaklı sanırım kalbim biraz fazla hızlanmıştı. Bana bakıp gülümsedi, "Ben memleketine değil sana hayran kaldım Ahrazar" dedi. Gülümsemem büyürken ne cevap vereceğimi bilememiştim. Cevap veremeyeceğimi anlayınca kızardığına emin olduğum yanaklarım ile geri çekilmiştim. Onunda susması için dua ederken o bir anda yaklaşıp yanağımı öpmüştü. "Eres tan dulce" (Çok tatlısın) Özkan'ın kahkaha sesi kulağımızı doldururken ikimizde aynı anda bağırdık. "KES SESİNİ ÖZKAN"
|
0% |