@sahravecoluu
|
"Dönebiliriz" "Hayır... Hazırım girelim" dedi Ahrazar Milan'ın yattığı odanın kapısını açarken, ikisi yan yana odaya girdiklerin de içeri de önce Özkan'ı daha sonra yatakta ki kızı gördüler. Ahrazar bir iki adım geri de kalırken Marlon odanın ortasına kadar gelmişti. Küçük kız kafasını çevirip gelene baktığın da yüzün de kocaman bir gülümseme belirmişti. "Abi" diye adete çığlık atmıştı Milan. "Bebeğim" diyerek onu kolarının arasına aldı Marlon, saçlarını okşadı elinde büyüyen kızın.. Ahrazar ise gözü dolu dolu onlara bakıyordu, nefesinin daraldığını hissediyor ama güçlü durmaya çabalıyordu. Onların sohbeti Milan'ın Ahrazar'ı fark etmesi ile sonlanmıştı.. "Abi bu abla kim?" dediğin de Ahrazar duvara tutunarak bir kaç adım gerilemişti. Başının döndüğünü hissediyordu ve ayakta kalamayacak kadar kötüydü. Marlon ani bir hareketle koluna girip ona destek oldu. "Sakin ol" diye fısıldadı karısa, Ahrazar sorun yok diyerek ondan uzaklaştı. "Milan bu abla benim eşim" dedi Marlon sakince. Milan ellerini çırparak güldü, sevinmişti. Ahrazar o masum kıza dikkatlice baktı. Hiç benzemiyorlardı... Milan'ın sarı saçları ve mavi gözleri vardı; onun ise zümrüt yeşili gözleri, siyah kıvırcık saçları vardı. Ahrazar elini sıkışan göğsüne koydu hayır biraz daha kalamayacaktı. Konuşmadan hızlı adımlar ile odadan çıktığın da Maran'ı koridorun başında gelirken gördü. Kendini duvar dibine atıp sakinleşmeye çalıştı, bir anda onu kendine çekip sarılan kişiyle afallasada kokusundan Marlon olduğunu anlayıp rahatlamıştı. "Ben buradayım" diyen adam saçlarını okşuyor bir yandan da öpüyordu. Ahrazar zorda olsa sakinleştiğin de Maran'ın yanına kadar gitti. "Pedagog geldi mi?" dedi. Maran olumlu anlamda kafasını salladığın da Marlon'u odaya kardeşi ile konuşması için gönderdiler. Pedagog onunla konuşurken diğerleri de telefonun ucundan onları dinyecekti. Bu sayede hem Milan'ın psikolojik durumu çözüşlecek hemde Ahrazar öğrenmek istediklerini öğrenecekti. Her şey hazır olduğun da Maran, Özkan, Ahrazar ve Marlon boş bir odaya geçmişlerdi. Diğer uçta telefondan konuşulan her şeyi duyuyorlardı. Pedagog önce basit sorularla başlayıp daha sonra soruların ağırlığını arttırmıştı. "Peki Milan sen baban ve annen sürekli aynı evde beraber mi yaşadınız?" "Sürekli aynı evde yaşanmaz ki" "Nasıl yani, neden?" "Siz bilmiyor musunuz? Sürekli aynı evde yaşanmaz babam öyle söyler. Ben sürekli başka yerlerde kaldım" dediğin de Ahrazar kaşlarını çatmıştı. Marlon ise tepkisizce dinliyordu. "Peki Milan baban ile annen nasıl anlaşıyorlar?" "Babam çok romantik birisi, o sürekli anneme kırmızı boya alıyor ve annem onu sürüyor" "Nasıl yani annene hediye mi alıyor?" "Evet sürekli alıyordu" "Peki o boya nasıl bir şey yani annen onunla tam olarak ne yapıyor?" "Boyayı yüzüne ve diğer yerlerine sürüyor bacaklarına, kollarına ama ben hiç sürerken görmedim. Babam diyor ki annen o boyayı benim için sürüyor mutlu olayım diye. Bir de o boyaya donumama yasaktı, bir kere dokundum annem çok büyük bir çığlık attı ve babam ona daha fazla boya aldı mutlu olsun diye" Ahrazar düşündüğü şey olduğunu çoktan anlamıştı. Nefesi tekrar hızlanırken telefonun sesini kapatıp Marlon'a döndü. "Ona da mı şiddet uyguluyordu? Anneme yaptıklarını ona da mı yapıyordu? Sen bunu biliyor muydun?" dedi hızlı hızlı. Marlon da şok olmuştu, "Hayır hayır yemin ederim benim böyle bir şeyden haberim yoktu" "Sessiz olun bir şey anlatıyor" dedi Maran ve yeniden odak noktası telefon oldu. "Bir gün o kırmızı boyayı yere dökülmüş gördüm. Anneme çok kızdım, babamın ona aldığı hediyeyi yere dökmüştü. Sanırım babam ona biraz kızmıştı annem de küstüğü için evden gitmiş bir süre annemi görmedim. Ama sonra yine geldi" dediğin de Maran da kayış kopmuştu. "KADINI VURMUŞ" bağırışı hastaneden yankılanırken kendini dizginlemeye çalışıyordu. "Peki annen babanı nasıl severdi? Baban hediye alıyormuş peki ya annen?" "Annem babamı ben hasta olduğumdan beri sevmiyor. Babamı görmemek için eve gelmiyor beni de görmüyor, sanırım o kötü bir anne" dedi Milan. Maran telefonu eline alıp doktora istediği soruyu sorması için mesaj attı. "Milan anneni en son ne zaman gördün?" "Çok oldu bilmiyorum" "Sana son bir soracağım. Sen sürekli babanın arkadaşları olan kişiler de mi kalıyorsun?" "Evet, babam beni hep arkadaşlarına bırakır çünkü o çok çalışıyor" dediğin de konuşma bitmişti. Odadan çıkan pedagog ile konuşmuşlardı. Milan şuan bırak Ahrazar'ı öğrenmeyi, hiç bir şey yapacak durum da değildi. En hızlı şekilde psikolojik tedaviye alınması gerekitğini söylemişti doktor. Marlon büyük bir şoktaydı, ne yapacağını bilmiyordu. Bunca senedir nasıl fark etmemişti ki... Hepsi hastaneden çıktığın da Maran Özkan'ı da alarak gitmişti. Ahrazar ve Marlon'da eve geçmişlerdi. Mutfakta kendilerine kahve hazırlayan Ahrazar yatak odasında gelen bağırma sesi ile koşturarak o tarafa gitmişti. Oda da üstünü değiştiren Marlon'a bir şey oldu sanarak odaya daldığın da onu üstü çıplak bulmayı beklemiyordu. Normalde olsa kapıyı kapatıp çıkardı ama Marlon'un sırtında ki derin yara Ahrazar'ı yerine sabitlemişti. Marlon büyük bir hızla tişörtü üstüne geçirmişti. "Marlon.. Sırtın, ne oldu?" dedi Ahrazar, çoktan yanına gelmişti bile. Marlon "Önemli bir şey değil" dese de Ahrazar tişörtü tekrar çıkarmıştı. Arkasına geçtiği adamın yarasına bakarken gözlerinin dolduğunu hissetti. "Ba- babam yaptı dimi?" Ahrazar'ın ağlamaklı sesini duyunca yumruklarını sıkmıştı Marlon. Onu ağlatmaması gerekiyordu, kahretsin ki zümrüt yeşili gözlerine yaş hiç yakışmıyordu. Marlon yavaşça önüne döndü, ellerini Ahrazar'ın yüzüne götürüp akan yaşlarını sildi. "Bunun bir önemi yok" "Allah belamı versin. Seni orada bırakmamalıydım, o tekneden beraber inmeliydik" Ahrazar kendine kızıyordu, çünkü onu bilerek ateşe atmıştı. "Seni seviyorum Ahrazar ve sevgi her şeye değer. Kendini suçlamayı bırak ve ağlama lütfen" dedi Marlon. Hala kendine kızıyordu kadın, gözlerini kocasının bedeninde gezdirdi. İlk defa gördüğü şey dikkatini çok fazla çekmişti. Marlon'un göğsünde İspanyolca bir yazı vardı, eli istemsizce oraya gitti. O an fark etmişti tam kalbinin üstündeydi eli.. Marlon Ahrazar'ın elini göğsüne bastırdı ve "luz de la luna yazıyor, ay ışığı demek" diye fısıldadı. Ahrazar'ın aklına Marlon'un ona teknede söyledikleri gelmişti, onları Ay ışığna benzetmişti. "Sen beni aydınlatan ışığımsın Ahrazar. Ben sensiz kapkarayım, görünmezim. Nefesin ışığım, gözlerin yaşama sebebim" Ahrazar karşısında şiir gibi konuşan adam ne cevap vereceğini hala bilmiyordu.. Hislerini dökmenin hiç sırası değildi ama bir şeyler söyleme ihtiyacı duyuyordu. "Nefesime ve gözlerime sahip çık o zaman" dedi neredeyse hiç çıkmayan sesi ile. Marlon mesajı almıştı, karısı onu hiç bırakmamasını söylemişti. "Bundan sonra sadece benim. Nefesin sadece bana dokunacak, gözlerin sadece bana böyle bakacak. Sadece bana" dediği gibi soluğu karısının dudakalarında almıştı. Sömürür gibi öptü karısını, sanki bırakınca gidecekmiş gibi kendine yapıştırdı. Ahrazar ikinci kere esiri olduğu dudaklarda hayat bulduğuna inanıyordu. Nefesleri bir birine karışarak ayrıldıkların da Ahrazar fısıltı ile konuştu; "Sadece sana" "Bu bir itiraf mı?" dedi Marlon, az önceki şevheti yerini eğlenceye bırakırken. Ahrazar kıkırdayarak geri çekildi "Hayır sadece sana kendimi teslim ediyorum ama bu bir itiraf sayılmaz." Marlon itiraf alamamasını es geçerek başta dediği cümleye odaklandı. "Yani seni istediğim zaman öpebilirim demek mi bu?" dedi eğlenen ifadesinin bozmayarak. Ahrazar onunla dalga geçtiğini anlamıştı bunu kullanarak tekrar dibine girdi kocasının. Ellerini Marlon'un boynuna doladı ve dudaklarına doğru konuştu; "İstediğin her an" dedi ve anında geri çekilip yatak odasından çıktı. Marlon arkasından dudaklarını ısırmak ile yetinmişti...
"Ayıp" diyerek onu susturdu Ahrazar, daha sonra aklına gelen şey ile Marlon'a döndü. "Evi yaktım diye kızdın mı?" "Aksine sevindim... Evliliğimizi daha güzel bir evde devam ettireceğimiz için. O evlerde hazır zaten" dediğin de Ahrazar bir tık şaşırmıştı. "Evler derken?" diye sordu. "Diyarbakır, Trabzon ve İspanya'dan birer ev aldım ve hepsi senin üstüne geçti bile imzanı kopyalamış olabilirim. Bunun için özür dilerim Karıcım" "Marlon..." diye fısıldadığın da Marlon onu susturdu. "Teşekkür etmek istersen ev başı birer öpücük yeterli olur gibi ama sen dersen ki ben kocamı göğsümde uyutur onun yumuşacık saçlarını severim, bak bunlara da hayır demem" Ahrazar gülümseyip kurnaz kocasının yanaklarını öptü. "Elbette beraber uyuruz ama farkında mısın bilmiyorum Maran ve Özkan'dan saatlerdir ses yok. Bunlar bir iş karıştırıyor olmasın?" dedi. Gerçektende ayrıldıklarından beri ses soluk çıkmamıştı. "Bırak onları da kocanı bir kere daha öp, ev sayısı 3" Ahrazar pes ederek kocasının dudaklarına küçük bir buse kondurup oturduğu yerden kalktı. "Üstüne bir şey giy öyle gel yatağa" diyerek uyardı kocasını. "Neden vahşi cazibeme dayanamaz mısın?" diyen kocasına göz devirdi. "Sen bu aralar fazla mı ukala oldun?" Koltukta duran tişörtü üstüne geçirirken yanıtladı karısını; "Ukala değil aşık. Ve bu aşık adam seni biraz daha öpmek istiyor" Kocasının ona yaklaştığını görünce kaçmaya başlamıştı Ahrazar. Merdivenlerden yukarı koşarak çıkarken belini saran iki elle durmuştu. Marlon merdivende yakaladığı karısını trabzanlar ile arasına almıştı. "Nereye kaçıyorsun karıcım?" diye sordu. "Karın olarak emrediyorum beni serbest bırak" dedi Ahrazar. "Emre itaatsizlik ediyorum ve seni öpüyorum" Tam yeniden sahip olduğu dudaklara kapanacaktı ki çalan kapı bunu engellemişti. Kapı normal çalsa Marlon bunu hiç umursamazdı ama kapı şuan adeta yumruklanıyordu. Hızlıca çıktıkları merdivenleri aynı hızda inip kapıyı açtıkların da Özkan'ın bembeyaz suratı ile karşılaşmışlardı. "Abi biz Maran ile bir bok yemiş olabiliriz" dedi Özkan. Ahrazar yokluklarından işkillenmekte haklı çıkmıştı. İyi de ne yapmışlardı? "Ne bok yediniz Özkan?" "Kudret'in karısını kaçırdık" dedi kapıda bir anda beliren Maran. İşte bu cidden beklenmedikti...
|
0% |