@sairsell
|
"Bu da kim..." dediğinde bakışlarında ki gizemi pek anlayamasam da bana bu diye hitap etmesi hoşuma hiç gitmemiş ki bunu diyen yabancı bir adamdan başkası değildi. "Yoksa yeni oyuncağın mı babaanne?" kinaye dolu ses tonuyla masada derin bir sessizlik oluştu. Hatun hanımın gözleri açılıp kapandığın da torununa sertçe bakmaya başladı. "Derhal çıkın siz.." bize bakarak bunu demesiyle Edibe hanım beni kolumdan kavradığı gibi salondan dışarıya yürütmeye başladı. Salonun kapısını kapamasıyla neye uğradığımı şaşırdım. "Ben aşağıya ineceğim Leyla sen burada bekle çağırılmadan sakın ha içeriye gireyim deme" diye uyarmıştı beni. Başımla onu onayladığım vakit yanımdan ayrıldı.
Zihnim alabora oluşmuş gibiydi. Adının Araf olduğunu öğrendiğim adam yanımdan geçip giderken bir defa olsun bana bakmadı. Bakması mı lazımdı?! O gün kahvaltı sofrasını toplarken Hatun hanım sanki bir şeyin hıncını alır gibi porselen takımından bir parçayı bana doğru savunmuştu. Kırılan parça etrafta ses çıkarttığı için geriye kaçtım.
"Bir işi düzgün yapamıyorsan bu konakta ne işin var. Şu üstünün haline bak, bundan sonra servise sen bakmayacaksın anladın mı beni" diye bağırmıştı. Gücümü giden giydiğim giysi değildi "Dilsafa!" diye bağırdığında Dilsafa hemen yanımda belirdi. Sanki bunu bekliyormuş gibiydi. Gözlerinden geçen pırıltıyı gördüm.
"Buyur hatun hanımım"
"Benim düzenime hangi budala burnunu soktu da bu kızı bu kata çıkarttı." diye bağırdığında Dilsafa bile geri adımladı. " Bir daha bu katta bu kızı görmeyeceğim" diyerek yanımızdan ayrıldı. Bastonunun çıkardığı tok ses etraftan kaybolduğu zaman Dilsafa beni kolumdan tutup kendine çektiğin de dengemi kaybettim gibi oldu. "Derdin ne senin iki tabağı masaya yerleştiremeyecek kadar aptal olamazsın." diye yüzüme çemkirdi. Kendimi ondan çektiğim de üstüme iğrenir gibi bakmaya başladı. O gün bana verilen siyah elbiseydi. Eskimiş ve hayli solmuştu. Bir de bana büyük olduğu için vücut hatlarımı göstermiyordu.
Dilsafa'nın üstü benden haylice farklı idi. Beyaz ütülü bir gömlek ve onun altına siyah dizüstü düz bir eteği vardı. "Şu üstünün haline bak dilenciden farkın yok. Seni böyle gören birinin içi yemek bile almaz. Hanımın da dediği gibi bundan sonra servisten sen sorumlu değilsin" derken içimi kaskatı bir acı sardı. Merdivenlerden hızla inerken Dilsafa'ya söylemeyemediğim cümleler boğazımda takılıp kalmıştı.
Dilenciden farkın yok demişti benim için. Oysa üstümde ki onlar bana vermişler idi. Gözümden yaşlar akarken kolumda hissettiğim bir elle duraksamak zorunda kaldım.
"Neyin var Leyla neden ağlıyorsun" Edibe hanımın sesi kulaklarıma dolduğunda ona baktım. Yüzümü bir defa daha görünce yüzü yumuşadı. "Yok bir şeyim" diye onu geçiştirsem de bana oek inanmadı. "Sonra konuşacağız şimdi küçük beyin odasına gitmemiz lazım" dediğinde "Ben gelmesem olmaz mı?" diye sorduğum da bana "Bu senin işin Leyla, gelmek zorundasın. Sil hemen yaşını" dediğinde el mecbur peşine takıldım. Merdivenlerin sonuna geldiğimiz zaman derin bir nefes aldım.
"Küçük beyin giysileri yerleşecek" dediğin de başımı olumlu anlamda salladım. Çatı katında olan hayli büyük bir oda idi. Yere kadar uzanan camları denizi insanın gözlerinin önüne seriyordu. Sıra sıra dizilmiş bavullar vardı. Edibe hanım bavulları açmaya başladığı zaman bir parça kıyafet dışında dergiler çokça kitaplar ve bir sürü resim mazemeleri çıkmıştı. Bu adamın hiç mi takımı yoktu diye geçti içimden. Günümüzün adamları her zaman takım giyerlerdi.
Bu adam ressam mıydı? diye düşünür iken Edibe hanımın sesi kulaklarıma doldu.
"Araf bey ünlü bir ressamdır Leyla, ömrünün çoğunu Paris'te geçirdi..." dediğin de gözlerimle dergilerden ziyade bir sürü tablonun üstünde gezindi. Tuvaller gün yüzüne çıkarken çıplak bir sanatın anlayışı gözüme çarptı. Örtüyü hafif araladığım zaman çıplak bir kadın silulet'i gözlerinin önüne devrildi. Kızıl saçları olan bir kadını bir abajur'un üstünde resmetmişti. Yüzüm cayır cayır, yanmaya başladığı zaman tabloyu örtü ile örttüm. Elim ateşe değmiş gibi çekildi. Odada işimiz bittiğinde Hatun hanımın ona seslenmesi ile Edibe hanım yanımdan ayrıldı ve ben mutfağa indim. Aşçı başı ocağın önünde bir şeyler yapıyordu. Beni gördüğü zaman başı ile selam verip işine devam etti. Anladığım kadarı ile işine hiç kimseyi karıştırmıyordu. Çok geçmeden Edibe hanım merdivenlerden inip yanıma geldiğinde bakışlarında gördüğüm hüzünlü yüzün varlığı oldu. "Gel benimle" diyerek beni dışarıya çıkarttı. Gözleri kısa bir süre içinde üstümde gezinmeye başladığın da derince bir yutkunma asıl oldu. "Leyla, hatun hanım bir daha seni yukarda görmek istemediğini söyledi..." dediğin de kaşlarım çatıldı. Oda bunu tuhaf buluyordu.
"Neden!"
"Zamanı gelince seninle bir işi olduğunu söyledi o zaman gelinceye kadar bu katta olacaksın" dediğin de omuzumu sıkıp bir yakın edası ile tebessüm ediyordu. Sanki bazı şeyleri biliyormuş ama benden bir şeyleri gizliyormuş gibi bir hali vardı
1 ay sonra
Tam 1 aydır yukarıya çıkmıyordum, Dilsafa laf yapmaya başlamıştı artık, seni boş yere almışlar bu konağa diyordu. Oda kendine göre haklıydı çünkü bazen o kadar yorgun bir halde oluyordu ki gözünün önünü göremiyordu. "Leyla..." diyerek yanıma gelen Edibe hanım ile başımı kaldırdım. Yıkadığım çarşafları tele asıyordum. Başımı çevirip Edibe hanımla karşı karşıya geldim. Bana bakıp tebessüm etmeye çalışıyordu. Canını sıkan bir şey mi vardı bilmiyorum ama yüzünde ki tebessüm hemen geçip gitti
"Leyla Hatun hanım seni odasında bekliyor" dediğin de şaşırdım. Hatun hanım beni yukarda görmek istemediği için hep aşağıda duruyordum. Hâlbuki şimdi niçin beni çağırıyordu. Elim deki mandalı sepetin içine koydum. "Gerisini ben hallederim sen fazla bekletme" dediğin de başımı salladım. Bu gün siyah elbiseden ziyade dolabıma konan açık yeşil bir elbiseyi üzerime geçirmiştim. Kısa kolları vardı ama diz altımda biten bir elbise idi. Bebek yaka olması hoşuma gitmişti. Uzun açık kahverengi kıvılcık saçlarımı ensemden at kuyruğu yapmıştım.
Merdivenlerden hızla yukarıya çıkarken bir bedene çarptım. Yere düşecek iken buna izin vermeyen büyük kolları ansızın beni kolumdan yakaladı. Gözlerim yukarıya tırmanınca o gözler ile çarpıştım. Öfke dolu olduğu belliydi. Ya da hep mi öfkeli idi. Siyah mı gri mi yoksa koyu yeşil mi henüz tarif edemesem de tuhaf bir rengi olduğu aşikardı. O günden beri onu hiç görmemiştim. Araf bey Evin küçük beyi...
Küçük diyorlardı ama büyük olduğu da aşikardı. Keskin yüz hatları vardı. Uzun saçlarını ensesinde topuz yapmıştı. "Bir dahakine önün bak" deyip kolumu bıraktı ve yanımdan geçip yürümeye başladı. Adımları epey güçlü olduğundan zeminde tok ses bırakıyordu. Ardından bakmadım ve geriye kalan merdivenden çıkmaya başladım. Hatun hanımın odasına gelince derin bir nefes alıp kapıyı çaldım.
Tik
Tik
"Gir" dediğinde kapıyı usulca açıp içeriye girdim. Hatun hanım yatağının yanında bulunan kanepede oturmuştu. Başına örttüğü beyaz bir baş örtü vardı. Elin deki tespihi çekiyordu. Beni görünce beni incelemeye başladı...
"Hanımım Edibe hanım sizin beni çağırdığınızı söyledi..." dediğim de yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. "Konağa alışabildin mi? Kelamların da oturmaya başlamış" dediğin de başımı salladım. "Pek âlâ"
"İnsan yerini bildiği vakit öğrenir, sende yerini iyi bellemişsin" dediğin de kaşlarım çatıldı.
"Leyla halan seni buraya niçin getirdiğini biliyor musun?!"
"Size hizmet etmem için get..."
"Hayır kızım yanlışın var" dediğin de onun diline konan kızım kelimesi bile bana oldukça uzaktı.
"Araf..."
Anlamaz gözlerle ona bakmaya başladım. Bunun Araf bey ile ne ilgisi olabilirdi. Halam beni buraya ne için getirmişti. Dudaklarımdan ağır bir yutkunma gidiyordu. "Araf yakında evlenecek... " dediğin de yine onu anlamama devam ediyordum. İşler çok karışıktı.
"Yıllarca çok uzak yerlerde yaşadı. Çocukluğu, erkekliğin ilk zamanları da dahil. Bu konağın bir düzeni vardır Leyla, her erkeğin ilk kadını olması ve bu düzenleri ona göstermesi gerekir!" dediğinde ayağa kalkıp yanıma geldiğinde eliyle önüme düşen saçımı kulağımın arkasına yerleştirdi.
"O kadın sen olacaksın. Torununum ilk kadını olacaksın. Örf ve adetlerimizi ona göstereceksin." dediğin de yer ayağımın altından kaydı sandım. Ne dediğini pek algılayamadım.
İlk kadını mı?
"Siz ne diyorsunuz" diye sitem ettim. "Ben bunu yapamam" derken gözümden bir damla yaş yanağıma aktı. "Yapacaksın, buna mecbursun. Eğer bunu yaparsan, halana babanın ilaç masrafları için para göndermeye devam ederim. Eğer yapmazsan burada ömür boyu esir olarak kalmaya devam edersin. Seninle işim bitince seni azat edeceğim " dediğin de duraksadım. "Leyla, akıllı bir kız olup dediklerimi kabul et" dediğin de bir damla daha akan yaşımı sildirdi. Halam tabi ya! Bana bunları reva görmüştü de bunu da Göremeyecek miydi?
Babam düştü gözlerimin önüne...
Koca bir baba, varlığı ile yokluğu bir olmayan hatta hiç olmayan bir adamdı.
O gün tam odadan çıkacak iken Zayid bey gelmişti. Siyah gözlerinde adlandıramadığım bir duygu gizli idi. Bana acıyor muydu? Gözyaşının elimin tersiyle sildirdim. Odanın kapısı tam kapanmadan onun hiddetli sesini duydum. "Hatun hanım Araf kazık kadar oldu. Kız daha küçük ne kadınlık gösterecek ona! Hem Araf bunu kabul eder mi sanıyorsun sen!" dediğinde ayaklarım duraksadı. "Edecek Zayid! Elin ecnebi diyarında ne gördü ne bildi! Örf ve adet mi bildi Samipaşazadelerin torunu o" dediğin de Zayid bey "Sen iflah olmazsın" dediğini duydum.
O gün geceye devrildi. Gözümün yaşı dinmedi, halam düştü gözlerimin önüne bana bunu da yapmıştı. Beni buraya bunun için mi getirmişti. Yazık dedim içimden buna da yazıklar olsun! Kelimeler içine battı da sessizce ağladım durdum. O gün konakta garip bir sessizliğin olduğu aşikardı. Aşçı başına patates soyar iken Edibe hanım yanıma doğru yaklaştı.
"Hatun hanım selamlıkta seni bekliyor" dedi. Oda biliyor muydu yoksa bunu. İçim yeniden kasıldı. Elimde ki patatesi kenara koydum elimi durulayıp önümde ki önlüğe sildirdim. Önlüğü çıkartıp kenara koydum...
Merdivenlerden çıkarken tok bir erkek sesine denk geldim. "Ne saçmalıyorsunuz siz babaanne! Ne eğretisi ne geçici gelini" diye bağırdı Araf bey.
"Buraya geldiğime beni pişman ettiniz" dediğin de kapıyı vurup çıkarken onunla göz göze geldim. Bana doğru gelip önümde durduğun da başımı kaldırıp ona bakmaya başladım. Daha tanımadığım bu adamın bakışlarında gördüğüm o saf öfke korkmama neden olmuştu.
"Sen misin o kadın" dediğin de tok sesi etrafta yankılandı. "Sana dedim..." diye bana bağırdığında gözlerim doldu. O sırada az önce kapattığı kapı açıldı yeniden. "Araf!" diye şiddetle bağırdı Hatun hanım. "Bu ne hal konağın için de ya birisi duyacak olsa" diyerek yanımıza geldi. Araf beyin sert bakışları hala bendeydi. "Bu kız çocuğu mu bana kadınlığı öğretecek" diyerek babaannesine sertçe bakmaya başladı... "Babaanne" diye onu uyardı. Hatun hanım ondan çekinse de tavrından ödün vermedi.
"Araf eğer bunu kabul etmezsen sana hakkımı hiç bir zaman helal etmem. Baban gibi gözüm arkada giderim bilesin!" dediğin de Araf beyin gözlerinde bir şey salladı sandım. Gözleri açıldı ve kapandı.
"Babanı hasta yatağında bırakıp gittin! Ayı geçmeden..."
"Bunu bana neden yapıyorsun " diyerek babaannesine öfke ile bakan adamın öfkesi yerini acı aldığın da yanlarında kendimi fazlalık gibi hissettim. "Birazdan hoca efendi gelecek Araf, geçici bir şey bu kabullen" "Ya Aylin " diye sordu. Aylin oda kimdi. "Onun haberi bile olmayacak oğlum merak etme" dediğin de Araf bir şey demeden yanımızdan yukarıya odasına çıkmaya başladı. Hatun hanım beni bileğim den yakalayıp başka bir odaya soktu. Küçük odanın ortasında olan yatağın üzerinde ki kumaşlar, elbiseler vardı. Kokular, hatta bir kaç çeşit elbiseler mevcuttu. "Bunların hepsi senin" dedi bana doğru. "Bunlar Afra'nın göz zevki için." Gözlerim dolu dolu oldu yeniden. Canım acıyordu. Bunu kabul etmek o kadar ağırdı ki. Dolabı açıp içinden bir kadife bir kase çıkarttı.
"Burada tüm ömrün boyunca sana yetecek kadar altın var Leyla, babanın masrafları için de halana her ay başı Seyit Efendi ile para göndereceğim" dediğin de gözümde ki yaşa uzandığında geriye gittim.
"Gelinliğin geçici olsun kızım" dediğin de odadan çıkıp gitti. Koca odada tek başıma kalırken yüreğim sıkıştı sandım. Bedenim yere düşerken elimden kayıp giden hayallerime ağladım.
Benim de sevdiğim adam olacaktı.... Kısa bir süre için de kapı tıklandı ve Edibe hanım içeriye girdiğinde acımış bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Yanıma eğildi.
"Ben üzgünüm..." dediğin de gözlerinin yaşardığını gördüm. "Araf iyi biridir Leyla, istemediğin bir şeyi sana yapmaz" dediğin de başımı iki yana salladım.
"Ya ben..." "Ben ne olacağım" dediğim de saçlarıma uzanıp okşamaya başladı. "Kader, insan kaderinden kaçamaz"
O günün akşamı selamlığa sokuldum ve hoca diye düşündüğüm bir kadın vardı. Hatun hanım ve Edibe hanım olmak kaydı ile üç kişi idik. Kısa bir süre için de odanın kapısı açıldı. Oraya bakmadım ama kimin geldiğini az çok anlıyordum. Sert adımlar ile yanımda durduğu zaman derin soluğunu duydum.
Kadın konuşmaya başladığı zaman bana hitaben üç defa yanımda duran adamı kocalığa kabul ettin mi diye sorduğunda ağzımı açamadım.
Etti
Etti
Etti diye sual etti Hatun hanım, lakin hoca kadın sen değil onun demesi lazım dedi. Edibe hanım kulağıma doğru fısıldadı. "Ettim de" dediğinde el mecbur ettim dedim. Sıra Araf' a geldiği zaman aynı sorular ona da sorulduğu zaman o sadece bir defa" ettim mecbur" demekle yetindi. Edibe hanımda Hatun hanımla şahitlik ettiler.
"Allah katında karı koca oldunuz" diyen hoca ile gözyaşım yanağımı kenarından akıp gitti. O sıra Araf'ta kapıyı açıp gitti. Hatun hanım yanıma yaklaşıp "Gelinliğin gelip geçici olsun kızım" dediğin de küçük bir altını da avucumun içine koydu.
Hatun hanım ve hoca kadın da odadan çıkarken gözlerimden yaşlar akmaya başladığın da Edibe hanım beni tuttu. Elimde ki altın yere düştü. İstemedim.
"Güzel yüzün gibi olsun tüm ömrün yavrum " dediğin de beni selamlıktan çıkarttığında dış kapı açılmıştı. Dilsafa hemen gün yüzüne çıktığın da tuhaf tuhaf hem bana hem de Edibe hanıma bakıyordu. "Hoca kadın neden gelmiş" dedi Edibe hanıma hitaben. "Hatun hanım hayrına bir kaç adak etmişti de onu okumaya çağırdı " dediğin de bakışları beni buldu. "Sana ne oldu neden ağlıyorsun " diye sorduğun da halimi anlamış olması Edibe hanımın canını sıkmıştı.
"Başı döndü de biraz dışarıya çıkaracağım sen yemekleri kontrol et birazdan servise başlanır. Zayid bey geldi mi?" dediğin de Dilsafa başını salladı. "Hala gelmedi birazdan gelirler Asu hanımla"
"Anlamamıştır değil mi? diye sorduğun da Edibe hanım başını salladı.
"Anlamaz, bundan böyle sana gösterilen odada kalacaksın Leyla, soran olursa Hatun hanımın sağ kolu sensin. Epey yaşlandı malûm hem kimse bunu sorgulamaz " dediğin de başımı salladım. Kimsenin bunu duymasını istemiyordum. Bu duyulursa bana ne olurdu. Benim adım kötüye çıkardı. "Gece olunca Araf beyin hizmetinden sen sorumlusun. Geçici de olsa o senin kocan sayılır." dediğin de beni odaya götürdü.
Oda hatun hanımın odasının hemen yanında idi. Edibe hanım bana verilen eşyaları dolaba dizdi ve yanımdan ayrıldı. Gün devrildi. O gün hiç gitmeyecek sandım ama yanıldım. Hatun hanım içeriye girdiği zaman ayağa kalktım hemen. Eğilen yüzümü eli ile kaldırdı. "Eğme yüzünü sen kötü bir şey yapmıyorsun. Araf senin kocan oldu. Sende kadınlık görevini yapacak erkeğinin koyununu boş bırakmayacaksın." dediğin de saçlarımı okşadı. Beni elimden tutup yan tarafa doğru sürükledi. Dolabın kapağını açtığın da (Eskiden bazı odalarında için de olurmuş banyolar" o sırada kapı açıldı ve Edibe hanım elinde ki göğümle beraber kapıyı kapadı. Güğümü dolabın içinde bulunan banyoya bırakıp çeşmeyi açtı. Soğuk su bir süre aktı ondan sonra da güğümde ki sıcak suyu akıttı üstüne. Buhar tüm odaya yayıldı.
"Soyun..." dedi bana doğru Hatun hanım. "Hayır..." diye fısıldadım. "Hanımım utanıyor herhalde istersen ben yıkarım" dediğin de gözlerini devirdi. "Kusuru var mı bakacağım" derken başımı iki yana salladım. Bunlar nasıl adetler idi.
"Baksana zavallı utanıyor ben sana derim" dediğim de Hatun hanım da başını salladı. "Vakit geçmeden hazırla Edibe, yatsı geliyor bende namazımı kılacağım. " dediğin de odadan çıktı.
Edibe hanım peştamali bana uzattı. "Bunu giyin de utanma " dediğin de bir anne şefkati bana sundu. O gece Edibe hanım saçıma suyu döküp beni yıkarken hüngür hüngür ağladım halime. İçim acıyordu... Kendime acıdım. "Helak ettin kendini yavrucum" dediğin de kör bir sızı yüreğime kondu. Saçlarımı taramaya başladığı zaman sesi kulağıma ulaştı. "Saçların ne de güzel Leyla, hem uzun hem de gür" dediğin de başımı salladım. Annemde saçlarımı çok severdi. Aklıma annemin resmi düştü bir tane bile yoktu yanımda. "Allık ya da dudak boyası sürelim ister misin? Bence sana hiç gerek yok" dediğin de başımı olumsuz salladım. Saçlarım kalçalarıma kadar geliyordu. Giyinmem için dolabımdan elbise çıkardı ve bana müsade etti. Kadife yatağın üzerinde duran elbiseye değdi elim. Zümrüt yeşili ince bir elbise idi. Boynunda inciler vardı. Gözyaşım elbisenin üzerine düştüğün de diğer yaşımı da elimde sildirdim. Elbisenin altına bırakılan bezden olma bir sütyen vardı onun hemen altında bir kilotta mevcuttu. Üzerimde ki ıslak peştamali çıkardım ve kenara bıraktım ve iç çamaşırları giyindim. Beyaz bir tenim vardı benim, zayıf bir vücudum vardı. Elbiseyi de üzerimden geçirdiğim zaman ıslak saçlarımı içinden çıkarttım. Boydan ayna yoktu ama çekmeceli bir dolabın üstünde küçük bir aynalık vardı. Oraya doğru yürüdüm. Göğüslerimin varlığı tamamen ortaya çıkmıştı. Elbise tüm bedenimi sımsıkı sarmıştı. Bir gözyaşı daha düştü yanağımdan. Kapı hafifçe tıklanıp yeniden açıldığı zaman Edibe hanım bana bakıp bir dua okuduğunu duydum. "Nazar değmesin sana çok güzel oldun kızım "dediğin de bir şey demedim. "Hazırsan çıkarım" dediğin de elimden tutup odadan çıkarttı beni. "Korkma hiç kimse yok herkes odasına çekildi..." Merdivenlerden çıkarken midemde bir ağrı olduğunu hissettim. Niçin atıyordu kalbim böyle korktuğum içindi elbet. "Odana dönmek için acele etme ona alışmayı dene"
"Ellerin titiyor sakin ol bir şey olmayacak" dediğin de başımı salladım. Çatı katına çıktığımız da Edibe hanım hafifçe Araf'ın odasının kapısını tıklatıp durdu. "Sakin ol" dediğin de o tok ses duyuldu.
"Gir..."
Odanın kapısını açan Edibe hanım hemen geldiği gibi gitti merdivenlerden. İçeriye girip girmemek konusunda kararsız kalsam da kapının ansızın açılması ile elim havada asılı kalmıştı. O gözlerde öfke görmüştüm bu gün ama şimdi sabit bir varlığa bakar gibi bakıyordu bana. Gözleri gözlerime denk düştüğün de şaşırmadı ama bakışlarını da kaçırmadı benden. Önümden çekildi ve içeriye girdiğim de olduğum yerde kaldım öylece. Belki beni istemezdi yanında deyip gidecek iken sesini duydum.
"Dikilip durma orada" dediğin de içeriye girip kapıyı kapadım. Odanın içi epey karanlıktı sadece hafif turuncu bir abajur'un yandığı belli oluyordu. Tablonun karşısına geçip eline fırçayı aldı. Diğer eliyle de bardağa dudaklarına götürdü... Bakışları hiç bana dönmedi.
Elindeki fırçayı tuvale savurdu. Denize çöken yakamozu resmediyordu. Lacivert sulara gömülü olan o karartıyı canlandırıyor ve beyazı üstüne sürüyordu. Sanki ona daha çok hayat veriyor gibiydi. "Otur..." Emredici sesiyle daldığım o gecenin silüetinden çıktım hemen.
"Sana otur dedim" deyince el mecbur yatağın ucuna oturdum. Şimdi resmi daha detaylı bir yakınlıkla görüyordum. Dakikalar geçip gidiyordu, ve yaptığı resmi şevkle izliyordum. Ayağa kalkıp bana doğru döndüğü vakit gözlerimi resimden çekip ona değdirdim. Büyük bedeni tüm resmi kapladı. Ürküten bir ifadeyle elinde ki bardağı kenara bırakıp eline aldığı peçete ile ellerini silip yere savurdu.
"Adın neydi" dediğin de duraksadım. Onunda yüzünde acı bir tebessüm oluşur gibi olsa da vazgeçti. Tam karşımda durduğun da başımı ona bakmak için yukarıya kaldırdı.
"Leyla..." diye mırıldandım.
"Ahu gözlü Leyla..." dediğin de buruk bir tebessüm kondu dudağının kenarına.
"Nişanlanacak bir adamı nasıl kabul ettin Leyla" dediğin de yutkundum. Adımı bastırarak söyledi. Araf nişanlanacaktı... Geçici ben olacaktım
!!(Eğreti gelin" Geçici gelin demektir. Hangi yöreye ait olduğunu bilmiyorum) !!
"Buna mecbur kaldım" dediğim de aslında buna mecbur bırakıldım demeyi istedim. Gözleriyle tüm yüzümü tarayıp buna inanmak istediğini hissediyordum. Belki o iyi bir adamdı. Belki bana hiç dokunmayacak idi. "Hiç bir kadın bunu kabul etmez. Beni koynuna alacaksın, yatağımı ısıtacaksın geçici olacaksın" dediğin de acı gerçekle sarsıldım. "Bunu kendine nasıl yapabilirsin senin hiç mi kadınlık gururun yok" dediğin de ayağa nasıl kalktım bilmiyorum ama elim ilk defa bibirine kalktı.
Evin beyine!
O elimi yakaladığı gibi sımsıkı kavradı ve beni kendine yasladı. Onun göğsüne hatta göğsünün altına anca geliyordum. Dev gibi bir adamı dövebileceğini mi sandın Leyla...
"Kelimelerine dikkat et!" diye ona çemkirdim. Canım acıyordu. "Etmezsem ne olur o küçük elinle beni alt mı edersin" dediğin de yüreğim acı ile kasıldı. Elbette karşısında kendimi ona acındıracak değildim. Halamın beni babaannesine sattığını bilmesine gerek yoktu. Elimi hala bırakmıyor olmasıyla kendimi savunmasız hissediyordum.
Kendine gel Leyla dedim içimden onca yaşadıklarına rağmen bu adamın yaptıkları nedir ki!
Hırçın gözlerim gözlerinde asılı kalırken derinlerde bir yerlerde yekpare olmuş bir hal hissettim. Elimi ondan çektiğim de bu sefer beni serbestçe bıraktı. "Ne de meraklıymışsın yatağımı ısıtmaya" dediğin de başımdan aşağıya kaynar sular döküldü sandım. Elim nasıl yeniden suratına gitti bilemedim ama etrafta tok bir ses yankılandı. Yüzü yan tafa düştüğün de elimin acısıyla yumruğumu sıktım. Ne olacaksa olsun artık dedim o an. Beni öldürsünler dedim en kötüsü bu olurdu ama kurtulurum artık dedim. Gözyaşlarım aktı gitti yanağımdan. Kendimi odadan atacak iken kolumu tutup beni durdurdu ve kendine savurdu. Sert göğsü canımı yakarken dudaklarımdan keskin bir nida döküldü. Küçük yüzümü iki eliyle nasıl kavradı bilmiyorum ama dudaklarımın üzerinde farklı bir dokunuş farklı bir ahenk hissettim. Ellerimi sertçe ellerinin üzerine koydum. Olayın şoku ile kendimi geri çekemedim ama dudaklarımın üzerinde ki o yakıcı hissin beni darmadağın edeceğini hissettim. Nefessiz kaldım, öleceğim sandım ama dudaklarımın arasına bir nefes üflendi. O nefesi içime çektiğim sırada beni ansızın bıraktı.
Oda nefessiz kalmış gibiydi. Elim hızla atan göğsüme gittiğin de ikimizin arasında derin bir sessizlik oluştu. O sırada kendimi o odadan attım ve kapıyı kapatıp ardında soluklandım. Kalbimde şiddetle çarpan şeyin adı neydi.
Korku... |
0% |